Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika > Tarih

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #41  
Alt 06-09-2022, 23:20
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart

Can Dündar
BİR "UTANÇ GECESİ"NİN BELGESELİ


* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #42  
Alt 07-09-2022, 00:15
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart

Mehmet Ali Güller
6-7 Eylül 1955 olayları- Bir Kontrgerilla eylemi


* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #43  
Alt 12-09-2022, 02:22
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart

https://www.gazeteduvar.com.tr/selan...makale-1580066

Selanik şifresini gizleyen Menderes, 6 Eylül'de ‘kontr-plan'a yol verdi-1

6 Eylül'deki olaylar incelendiğinde anlaşılıyor ki şifrelerden haberdar Başbakan Menderes, "cevap verilmeyecek" notunu yazdırdı ve bombanın kitleyi ayağa kaldıracak tarzda verilmesi planını uyguladı. Menderes, bu kadar ilgiliyse, nasıl oldu da patlatılan bombayı 12 veya 16 saat sonra öğrendi? Atina elçiliği de Selanik Başkonsolosluğu da şifreyle yazdığı halde, Menderes de Dışişleri de niye sağır ve dilsizdi? Çünkü ‘6-7 Eylül kontr-planı' yürürlükteydi


Nevzat Onaran
nevzatonaran@gmail.com

06 Eylül Salı 2022 Saat: 00:02

Selanik'te Türkiye'nin Başkonsolosluk ve Atatürk Evi bahçesinde bomba 5-6 Eylül 1955 gecesi 00.07'de patlatıldı. Başbakan Adnan Menderes, bunu 16 saat sonra duyduğunu açıkladı. Süre, radyoda 13.00 haberinde verilmesi için Menderes'ten izin alındığı dikkate alınınca en az 12 saattir. Yunanistan halkı bile Başbakan Menderes'ten 6 veya 10 saat önce duymuştur. Bomba meselesi Yunanistan'da sabah 06'dan itibaren radyoda haberdir. Oysa o günlerde Başbakan Menderes'in gündemi Kıbrıs'tı, nutuk üstüne nutuk çekmekteydi. Menderes, "Bir gece ansızın gelirim" havasındaydı. Londra'da da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, Kıbrıs'ı görüşmekteydi. Menderes, bu kadar ilgiliyse, nasıl oldu da patlatılan bombayı 12 veya 16 saat sonra öğrendi? Atina elçiliği de Selanik Başkonsolosluğu da şifreyle yazdığı halde, Menderes de Dışişleri de niye sağır ve dilsizdi? Çünkü ‘6-7 Eylül kontr-planı' yürürlükteydi. Bomba haberinin kitleye nasıl duyurulacağı da planın bir maddesiydi. Elbette Menderes, bunu biliyordu. Üç aktörlü plandı: Devlet yani hükümetle militarist teşkilâtı kontrgerilla, basın ve sokaktaki güruh. Bugün İstanbul'da, 6-7 Eylül'le temellendirilen program uygulandığı için 1,9 milyon değil, yaklaşık 100 bin Hıristiyan ve Musevi yaşıyor. Ne oldu, İstanbullu 1,8 milyon Hıristiyan ve Musevi'ye?


Başbakan Adnan Menderes (Foto: BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 188).

İktidardaki Demokrat Parti, Meclis çoğunluğuna sahiptir ve TBMM'de etkin soruşturma yapılamaz. Müzakerede söylenenler tutanaklarda kaldı. Başbakan Adnan Menderes, 6-7 Eylül'den beş gün sonra TBMM'deki beyanından da anlıyoruz ki, halen ‘duymama ve görmeme' tavrındadır: "İstanbul'un her tarafında hazırlanmış olan ruhların ve insanların birden harekete geçmesiyle, bütün İstanbul'u sarmış oldu." Peki, İstanbul'da ruhları hazır ola getiren kimdi? Cevabını veren TBMM'de Başbakan Yardımcısı Fuad Köprülü: "Şunu söyleyeyim ki, bu hâdiseden hükümet evvelce haberdardı. Ona göre bazı tertibat da almıştı. Fakat bu hâdisenin günü ve saati muayyen değildi ve bu bütün gayretlere rağmen âdeta bir baskın şeklinde her tarafta birden tecelli etmiştir." Başbakanın, yardımcısının, valisinin ve sokakta görevlisinin beyanları, "Özel Harp işiydi" diyen Özel Harpçi Sabri Yirmibeşoğlu'dan on yıllar önceki itiraftı. Bazı cezalara rağmen, hükümetin 6-7 Eylül tertibi Yassıada'da yargılama konusu olmasıyla kaldı. 6 Eylül gecesinden itibaren tutuklananlarsa Aziz Nesin, Hasan İzzettin Dinamo gibi dönemin bilinen demokratları yani devletin bildik fişli komünistleriydi. Bugün de Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi ‘teröristlerin' olması gibi. Resmî dilde hedef unsurun tanımı zamanla değişiyor: Dün komünist, bugün terörist.

BAHANESİ KIBRIS'TI

Etnik, dini ve siyasi nedenlerle şiddetin kullanıldığı 6-7 Eylül, literatürdeki adıyla bir pogromdur. 6-7 Eylül'de milleten Türk ve dinen İslam olmayanın can ve mal güvenliği imha edildi. Bu nedenle, can ve mal güvenliğinin imhasından dolayı ‘imha'yı da kullanıyorum. 6-7 Eylül pogromu veya imhası tartışıldığında hemen Kıbrıs meselesi özelinde gelişmelere dikkat çekilir. Zaten öyle bir zamanda olmuştur. "Kıbrıs meselesi olmasaydı İstanbul'da 6-7 Eylül pogromu/imhası olamazdı" denir. Kıbrıs meselesi olmasa, İstanbul'da 6-7 Eylül benzeri imha yaşanmaz mıydı? İtirazımı kısaca iki noktada yazacağım. "Yaşanmazdı" demek için Türk millî devletinin nasıl inşa edildiğinden ve kurulduğundan bihaber olmak lazımdır. Hatta biraz ötesine gidip Tanzimat'ın, 1876 Anayasası'nın ilga edildiği ve Meclis'in kapatıldığı 1878 sonrasına eleştirel bakmak yeterlidir.

1878'de Tanzimat'ın, bugünün diliyle İslam ve Hıristiyan vatandaşın eşitliğine yönelik düzenlemelerine son verildi ve arkası geldi. Sünni İslam ve Hıristiyan eşitliği politikası, Saray'ın ya da bürokratlarının lütfu değildi; Balkan Hıristiyan milletleri ayaktaydı. Abdülhamid'in Sünni Kürt aşiretlerden oluşturduğu Hamidiye Alaylarıyla Ermeniler kırıma uğratıldı, can pazarında kalan Ermeniler köy köy gönüllü[1] Sünni İslamlaştı.

Abdülhamid istibdadına Temmuz 1908'de "dur" dendi, ama özellikle millî meselede, Makedonya ve Ermeni meselesinde yine bugünün diliyle demokratikleşmeye yönelik adımlar yetersiz kaldı. Sarayı hedeflemeyen Babıâli özelinde yoğunlaşan klikler kavgasında 1908'in güçlü partisi İttihat ve Terakki, Ocak 1913 darbesiyle iktidara hâkim oldu. 1878'deki ‘tekçi' çizgiye dönüldü; Anadolu'yu İslamlaştırmada 1913-1914'te Rumlar kovalandı ve Birinci Paylaşım Savaşı'nda hedefte Ermeniler vardı. 1878-1923 dönemi Anadolu'yu Sünni İslamlaştırma (ve Türkleştirme) yıllarıydı. 1923'te Anadolu'da kalan Rumlar da mübadeleyle gönderildi. 1,2 milyon mübadil Rum'un 112 bininin[2] Mübadele Antlaşmasıyla gittiğini de hatırlayalım. Anadolu'da hedefe ulaşılmıştı. Böylece Türk milliyetçiliğinin iki unsuru netleştirildi: Milleten Türk ve dinen Sünni İslam'dı. Resmî ideolojiye göre, Sünni İslam, Türk kültürlü (İskân Kanunu, madde 10, 11) olandı. Ekonomi politiği de milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesiydi. 1914 sonrası tasfiyenin tarihidir.

Sünni İslam, Türk millî devletinin temel unsuruydu; İsmailağa, Fethullah, İskenderpaşa, Süleymancılar, Cemalattin Kaplan gibi bilinen Sünni İslamcı teşkilatların liderinin (emekli) devlet memuru imam olması tesadüf mü? Sünni İslamcı en büyük teşkilat, Diyanet İşleri Başkanlığı değil mi? Dünyada TC'den başka, din görevlisinin devlet memuru olduğu ülke var mı? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun açıkladığı gibi, o zaman Sünni İslam'dan olmayan vali de kaymakam da emniyet müdürü de ya bir tane olur ya da olmaz. Sonra da yok Sünni İslam mağduriyetiymiş yok laiklikmiş. Hıristiyan'a, Musevi'ye ve Alevi-Kızılbaş'a rağmen, egemenlik unsuru Sünni İslam mağdursa, Ermeni'ye, Rum'a, Yahudi'ye, Çingene'ye ve Kürt'e rağmen egemenlik unsuru Türk de mağdurdur; mümkün mü? 1930 model Türkçülükle, 2010 model Sünni İslamcılık, madalyonun iki yüzüdür.

Türkçü/Sünni İslamcı resmî ideoloji nazarında İslamlaştırma/Türkleştirme Anadolu'yla sınırlı değildi; ikinci hedef Trakya'ydı. 1934'te İkinci Umumi Müfettişliği'nin kurulmasıyla Haziran-Temmuz'da harekete geçildi ve Yahudiler kovalandı. Öncesinde kovalanan Rumlar ve Ermenilerdi.

Devamı vardı, üçüncü hedef İstanbul'du. İstanbul, ırki temizlikte 1930'lardan[3] itibaren hedefti ve 1944'te tarih verildi: "İstanbul fethinin 500'üncü yıldönümüne [1953'e] kadar İstanbul'u tek Rumsuz bir hale getirmek."[4] Bunlar, 6-7 Eylül öncesinde İstanbul'da ‘temizliği' öneren ve bilinen iki rapordu. Rumlarla sınırlı kalmadı, diğer Hıristiyan milletlerden ve Yahudileri hedefleyen programın icrasıyla bugüne gelindi.

Bir, İstanbul, Sünni İslamlaştırmada/Türkleştirmede üçüncü hedefti. Bunun gereğiydi, 6-7 Eylül imhası. Anlamak için Batı Trakya ve İstanbul ikilemine bakmak yeterlidir. 1920'lerde Batı Trakya'da kalan Türk/İslam nüfusla, İstanbul'la İmroz (Gökçeada) ve Tenedos'un (Bozcaada) Rum/Ortodoks nüfusu 120 bin civarındaydı. 6-7 Eylül pogromu, 1964 Rumların kovalanmasıyla bugün itibariyle 3 bin civarında Rum'un ve 110-120 bin Türk'ün Yunan Meclisi'nde üç milletvekiliyle [Gümülcine/Rodop İlhan Ahmet (KİNAL) ve İskeçe/Ksanti Hüseyin Zeybek (SYRİZA) ile Burhan Baran (KİNAL)] varlığı iki tarafta neler yaşandığının yalın özeti değil mi?

İkinci itirazım, dış meseleyle, TC vatandaşı arasında direkt ilişki kurulması resmî ayrımcılıktır. Çünkü Kıbrıs meselesinden hareketle TC vatandaşı Rum ve Yunanistan vatandaşı Türk, devletin hedefi olamaz.

ORGANİZE İŞLER

6-7 Eylül öncesinde kontr-plan dâhilinde neler oldu? Menderes'in bahsettiği "hazırlanmış ruhlar" söylendiği gibi birden ortaya çıkmamıştı.

TBMM'de 13 Ocak 1956'daki müzakerede parti grubu adına konuşan CHP Malatya Mebusu Nüvit Yetkin'den öğreniyoruz ki öncesinde, "Hedef vatandaşın evi ve işyeri" tespit edilmiş, buna göre görevlendirme ve İstanbul'un dört bir yanında yakmayı, yıkmayı yapacak ekibin hazırlığı yapılmıştır:

1- Bazı muhtarlardan hedef olan "vatandaşların ikametgâh ve ticaretgâh adresleri" istenmiştir.

2- Bekçiler, bazı vatandaşları kapı numaralarının okunur olması için uyarmıştır.

3-[Listeler hazırlanmış olmalı ki, N.O.] hâdise sırasında Büyükada'da bir otel müdürü kaymakamı arayıp, yardım istediği zaman, aldığı cevap, "Nasıl olur, senin otelin listeye dâhil değildi, ben şimdi önlerim" olmuştur.

4- 7 Eylül'de çıkan İstanbul gazeteleri yazdı ki, aynı saatte Galata'dan Tünel'e, Tarlabaşı'na, Kadıköy'e, Bakırköy'e, Yeşilköy'e ve Boğazın Rumeli yakasına her tarafta ekiplerin işbaşında olması sağlanmıştır.


6 Eylül'de gösterici ve polis birlikte yürüyor (Foto: BCA-F: 010.9/K: 112, D: 352, S: 1, s. 38)

Devlet kuvvetlerinin işini yapmamasından İçişleri Bakanlığı'nın birinci derecede sorumlu olduğunu belirten Nüvit Yetkin, mahalli düzeyde teşkilatlanmaya dikkat çekti. Cevaben Başbakan Menderes'in uzun konuşmasında kısaca söylediği şuydu: "Bunların içinde hâdise ile alâkalı olduğumuzu tebeyyün ettirecek, bizi uzak, yakın suçlayacak hiçbir cihetin mevcut olmadığı meydandadır." Türk gazetelerinin 28 Ağustos'ta Kıbrıs'ta katliam olacağını yazdığını belirten Menderes, aradan dört aydan fazla zaman geçtiği halde, "Biz hâlâ bu havadisin nereden verilmiş olduğunu tahkikle meşgulüz" dedi.[5] Haberin kaynağını bulamama bahane değilse nedir?

13 Ocak'ta haberin kaynağını öğrenemediğini açıklayan Menderes, oysa 24 Ağustos'ta Liman Lokantasında 28 Ağustos söylentisini dikkate alarak savaş narası atmış, "Kıbrıs Anadolu'nun devamından ibaretti" demiştir.[6]

Menderes, hedef ev ve işyeriyle ilgili iddiaları görmezden gelmiş ve "Muhtarlar, bekçiler ve saire kişiler görevlendirilmedi" dememiştir. Hatta Menderes'in katliam haberi kaynağının halen araştırıldığını söylemesi, suçüstü değilse nedir?

26 Ağustos'ta İstanbul Valisi F. Kerim Gökay, 27 Ağustos'tan itibaren büyük kitle hareketi konusunda sivil ve askeri makamları uyardı, izinlerin kaldırıldığını bildirdi ve hazır kuvvet bulundurulmasını istedi.[7]

28 Ağustos'ta Londra'da Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun başbakana gönderdiği şifreli telgrafın son cümlesi şuydu: "Tarafı devletlerinden bu husustaki ilgililere verilecek emirlerin pek faideli olacağını saygılarımla arzederiz."[8] Bu cümle, genelinde kitleyi harekete geçirmenin şifresi olarak değerlendiriliyor.

29 Ağustos'ta Kıbrıs'la ilgili İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında Londra Konferansı başladı.

4 Eylül'de 3-5 bin Türk, Londra'da Kıbrıs meselesiyle ilgili miting yaptı.

5 Eylül'de Londra mitingi manşetlerde. Hürriyet'te manşet ve spotu: "Nümayişçiler Kıbrıs uğurunda kanlarını dökmeye andiçtiler."

Başbakan Menderes, Sultanahmet'te 6-7 Eylül'ün aktif teşkilatı Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı ve Hürriyet gazetesi çalışanı Hikmet Bil'i yanına çağırdı ve aynı arabada Florya'ya gittiler. Adnan Menderes ile görüşmesini 1976'da basılan Kıbrıs Olayı ve İçyüzü kitabında yazan Hikmet Bil, yol boyu konuştuklarını aktardı. Yassıada yargılamasında tanık olarak dinlenen Hikmet Bil, "Ne var ki, tertiplerini kontrol edemediler" dedi.[9]

6 Eylül'de saat 00.07'de Selanik Başkonsolosluğu'nda bomba patlatıldı.

6 Eylül'de saat 06'da Yunanistan radyoları bomba haberini verdi.

6 Eylül'de saat 13.00'de Selanik bombası Türkiye radyolarında haberdi.

6 Eylül'de öğleden sonra Selanik bombası, akşam gazetesi İstanbul Ekspres'in ikinci baskısının manşeti (saat 16.00-16.30): "Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı." 150 bin veya 290 bin basıldı ve dağıtıldı, diğer günlerde tirajı 20 bindi. 17.30 civarında yürüyüş ve üç, dört saat sonra da yakıp, yıkma başladı.[10]


6 Eylül 1955'te İstanbul'da ikinci baskı yapan İstanbul Ekspres gazetesi (Foto: BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 52)

6 Eylül'de saat 16.00 civarında Menderes, patlatılan bombadan haberdar oldu.

6 Eylül'de Kıbrıs Türktür Cemiyeti mitingini yaptı ve arkası geldi.

6 Eylül, İngiltere'nin Kıbrıs'ın kendisini yönetmesi teklifini Türkiye'nin reddettiği, Yunanistan'ın ise yeterli bulmadığı ve 29 Ağustos'ta başlayan konferansın çıkmaza girdiği gündür.[11]

6-7 Eylül gecesinden itibaren polisin hedefinde komünistler vardır. Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo dâhil 45 kişi tutuklandı.

7-8 Eylül'de İstanbul'daki yağma ve talan gazete manşetlerinde.

MENDERES: VALİ SAAT 16'DA BİLDİRDİ

Bomba, 6 Eylül'de saat 00.07'de Selanik konsolosluk bahçesinde patlatıldı. Elbette konsolosluğun öncelikle Ankara'ya ve elçiliğe bildirmesi gerekirdi. Kıbrıs'ta yeni yol haritasının çizildiği günlerde diplomasinin atak olması beklenirdi. Öyle mi? Atina elçiliğinden Ateşemiliter Albay Şefik, saat 10'da konsolosluğu telefonla arıyor ve saat 06'da radyodan haberi dinlediğini söylüyor.[12] Başkonsolosun bomba patlayalı 10 saat olduğu halde elçiliği bilgilendirmemesi ve albayın da radyodan haberi dinledikten 4 saat sonra araması, özel bir engelleme yoksa nasıl açıklanabilir? Başkonsolos, Ankara'ya "bu gece saat 24.07"de yani saat 00.07'de bombanın patlatıldığını şifreli telgrafta yazdı. Atılan iki bombadan biri patlıyor ve bina camları kırılıyor. Şifre 6.9.1955'te ve saat 23'te alındı. Atina elçiliği de başkonsolostan aldığı bilgiyi Ankara'ya telefonla şifreli bildirdi. Elçilik şifresinin alınışı 6.9.1955'te ve saat: 12.30 veya 13.30'dur.[13] Başkonsolos şifresinin ikinci sayfasına eklenen Osmanlıca "Cevap verilmeyecek" notu vardır. Menderes'e Yassıada'da şifrede Osmanlıca not sorulduğunda, "Kim yazmış, malûm [belli] değil" dedi.[14] Osmanlıca notu kimin yazdığının bilinmiyor olması, kasıt mıdır yoksa ihmal midir? Ya da Menderes'in emriyle yazıldığının beyanı mıdır? Elçilik şifresinde de aynı telgrafın Londra'ya gönderildiği notu vardır.


Bomba hakkında Selanik Başkonsolosluğu'ndan Ankara'ya gönderilen şifre (BCA-F: 010.9/K: 108, D: 337, S: 1, s. 36-37).

Başkonsolos şifresini Ankara'da alış saati 23. Yassıada'da 19 ve 21 Ekim tutanağına saatin 23 olması sorulmadı ve de anlatılmadı. Bu 23, yazılmayan bir saatin dakikasıysa sorun, ama dakika değil 6 Eylül saat 23'se tam bir felakettir. O zaman sorulmaz mı, 23 saat sonra Ankara'ya bildirim, neyi perdelemenin gayretidir? Elçilikten saat 12.30 ya da 13.30'da bilgi alan Ankara'nın, Selanik başkonsolosuna "Ne oldu?" diye sormaması da perdelemenin bir başka unsuru değilse nedir? Saatle ilgili iyimser düşüncem, 00.07'de patlayan bombanın 00.23'te ya da 01.23'te bildirilmiş olmasıdır. İki şifre elde, ama Ankara'daki yetkili Başbakan Menderes'e bildirmiyor. Menderes de bildirmemenin hesabını sormuyor. Elçilik Londra'ya da bildirildiği için Londra'dan Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da Başbakanı aramıyor. Menderes, şifre meselesini TBMM'de de gündeme getirmedi.

Menderes, Yassıada'da 6 Eylül'de İstanbul'da Florya'da köşkteyken saat 16 civarında valinin arayıp İstanbul Ekspres gazetesinden bahsettiğini ve valiye gerekli tedbiri almasını söylediğini anlattı. Menderes, Abdullah Efendi Lokantası'ndayken radyodan bomba haberinin verilmesiyle ilgili kendisine yönelik iddiayı da yalanladı.[15] Peki, saat 13'te radyoda haberi verme izni veya onayı alınmadı mı? Oysa Menderes'in lokantada radyo haberi için izin verdiği anlatılmaktadır. Vali F. Kerim Gökay, Menderes'le Özel Kalem Müdürü'nün görüşmesinden bahsetmektedir. Bu halde Menderes, haberi neden vali ve bakanlarla paylaşmadı? Gökay, Yassıada sorgusunda, saat 15'te lokantadan ayrılıp vilayet binasına geldiğinde bombadan haberdar olduğunu ve başbakanı aradığını anlattı.[16]

Savcı, Yassıada'da 21 Ekim'deki duruşmada, bomba meselesini sordu (özetle): "Adnan Menderes ifadesinde bombayı Yunanlıların atmış olacağı iddiasında bulundu. Ama bombayı bildiren şifreye cevap verilmiyor ve ‘cevap verilmemesi için bir şerh' şifrenin üzerine yazılıyor. Bombadan dolayı Yunanistan, protesto edildi mi?" Ve Menderes'in cevabı kısaca şudur: "Bombayı Yunanlıların atıp atmadığı hususu o gün bilinip, harekete geçmemizim imkansızlığını takdir edersiniz. Bomba Türkiye'den götürülmemiştir. Kim atmıştır? Yunan komünistleri atmış olabilir."[17] Mahkeme başkanı, Menderes'in anlatımına göre, bu halde bombayı Yunanistan'ın atmasının aleyhine olduğunu hatırlattığında, Menderes, Yunanistan'ın yüzde 30-35'nin komünist olup, bunlardan birinin yapabileceğini söyledi.[18] Menderes'e göre 6-7 Eylül imhasını yapan Türkiyeli ve Selanik'te bombayı atanda da Yunanistanlı komünistlerdir. Suçüstü halini komünistlerle perdeleme gayreti! Suç mahalindeki fail daha ne desin!

Menderes, neden Selanik'te patlatılan bombaya ‘sağır ve dilsiz' kaldı? 6 Eylül'deki tüm olaylar incelendiğinde anlaşılıyor ki şifrelerden haberdar Başbakan Menderes, "cevap verilmeyecek" notunu yazdırdı ve bombanın kitleyi ayağa kaldıracak tarzda verilmesi planını uyguladı.

Devamında, Özel Harb'i, imhanın bilançosunu, İstanbul'un arındırılmasını yazacağım.

Fotoğraflarla 6-7 EylülFotoğraflarla 6-7 Eylül - GÜNDEM

NOTLAR

[1] Selim Deringil, İhtida Ve İrtidad, İletişim Yayınları, İstanbul-2017, s. 281-341.

[2] Nüfus Umum Müdürlüğü'nün 12.8.1933 tarihli raporu, BCA-F: 030.10/K: 124, D: 885, S: 4.

[3] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA)-F: 490.01/K: 608, D: 110, S: 11.

[4] CHP Umumi İdare Heyeti Azası ve Kars Mebusu Cevat Dursunoğlu'nun 27.3.1944 tarihli raporu, BCA-F: 490.1/K: 61, D: 233, S: 6, s. 19.

[5] TBMM ZC, devre: X, cilt: 9, s. 75-76, 78-82.

[6] BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 44-48; Vatan, 25.8.1955.

[7] BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 18-24.

[8] BCA-F: 010.9/K: 109, D: 341, S: 4.

[9] Hikmet Bil, Kıbrıs Olayı ve İçyüzü, Belde Yayınları, İstanbul-1976, s. 100-105, 127-128

[10] Mehmet Arif Demirer, Yassıada 6/7 Eylül Davası, Bağlam Yayınları, İstanbul-1995, s. 74-78, 371.

[11] Baskın Oran (editör), Türk Dış Politikası (1919-1980), cilt: 1, 4. Baskı, İletişim Yayınları. İstanbul-2002, s. 600-602.

[12] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 117.

[13] BCA-F: 010.9/K: 108, D: 337, S: 1, s. 36-38.

[14] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 24.

[15] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 24, 26.

[16] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 69.

[17] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 140-142.

[18] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s.49.

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #44  
Alt 12-09-2022, 02:28
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart

https://www.gazeteduvar.com.tr/istan...makale-1580803

İstanbul'da 6-7 Eylül 'kontr-plan' hedefine ulaşıldı-2

Yassıada'da da tanık olarak dinlenen Hikmet Bil, 6-7 Eylül tertibinin en tepesindeki kişileri Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik olarak sıraladı. 6-7 Eylül'ün üçlü ayağından biri de Türk basınıydı. Türk basınında MİT'in varlığı, herkesin bildiği ‘sır' olarak her dönem tartışıldı. Sadece İstanbul Ekspres veya Hürriyet değil, diğer gazete ve dergiler de devletin ve hükümetin propaganda cephesinin birer organıydı.


Nevzat Onaran
nevzatonaran@gmail.com

12 Eylül Pazartesi 2022 Saat: 00:02

6-7 Eylül'de on binlerce insan bir anda İstanbul'un onlarca mahallesinde ve sokağında, önceden belirlenen işyerlerine, evlere, kiliseye ve havraya saldırdı, insanlar öldürüldü. Aynı plan Ankara ve İzmir'de de uygulandı. 6-7 Eylül'den beş gün sonra TBMM'deki müzakere, neler olduğunun anlaşılması için önemliydi. Mebuslar Aleksondros Hacopulos Büyükada'da ve Mehmet Ali Sebük Kınalıada'da polisin yağmacıları yönlendirdiğine şahitlik ettiğini TBMM'de anlattı. Başbakan Menderes de sokaktakileri tanımladı: "Onlar düşman değildi." Onun için polis ve ordu silah kullanmamıştı. Bunun için olmalı 6 Eylül'de İçişleri Bakanı Namık Gedik İstanbul Valiliğinde[1] çevresine emir veriyordu: "Bu millî galeyandır, nümayişçilere karşı polis sert hareket etmesin." Zaten Başbakanlık da "millî galeyan yaratmak" için Kıbrıs Türktür Cemiyeti'ne beş gün önce 31 Ağustos'ta 5000 lira vermişti.[2] Bunlar, İstanbul'da göstericilerin toplandığı anda Selanik bombasının önce radyoda, sonra İstanbul Ekspres'te haberleştirilmesi ve Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin harekete geçirilmesi, hükümetin ve dolayısıyla devletin de 6-7 Eylül'deki parmak iziydi. Bu, sadece Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı ve saire gibi aktörlerin itirafıyla kalmadı beyan da edildi.


31 Ağustos 1955'te Başbakanlık'tan 6-7 Eylül'ün aktif teşkilatı Kıbrıs Türktür Cemiyeti'ne 5000 lira gönderildi (BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 109)

Birinci elden parmak izi, "6-7 Eylül de bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi" diye[3] NATO'nun Türk kontrgerillası operasyonu olduğunun ifşa edilmesiydi. Bir süre sonra konuşanın Özel Harpçi Sabri Yirmibeşoğlu olduğu anlaşıldı. Fatih Güllapoğlu'ndan dinlemiştim[4] ve kitapta yazdığı gibi Sabri Yirmibeşoğlu ile görüşürken Önsöz'ü yazan Emin Çölaşan da yanındaymış. Sonradan anlatımı yarım ağızla reddeder gibi[5] olsa da Sabri Yirmibeşoğlu, iki ciltlik anılarında[6] yine baklayı ağzından çıkardı: "Hükümetin bilgisi dahilinde başlatılan gösteri..." 1991'de Fatih Güllapoğlu'na dediğini, 1995'te yalanlayan ve 1999'de basılan anılarında konuya açıklık getirmeyen Sabri Yirmibeşoğlu, 2010'da iş prensibini anlatırken, "Özel Harp'te bir kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs'ta cami yaktık biz" dedi ve tekraren sorulması üzerine de "mesela" diyerek toparlamaya çalıştı. Devamında Sabri Yirmibeşoğlu, o kadar "başarılı bulunur" ki, 1971'de Özel Harp Dairesi Kurmay Başkanı ve 1988-1990'da MGK Genel Sekreteri'dir.

6-7 Eylül pogromunun bahanesi Kıbrıs'ta, Sabri Yirmibeşoğlu'nun açıkladığı gibi nice provokasyonlar yapıldı. 1958'de Türk Enformasyon Bürosu bombalandı, itirafçısı Rauf Denktaş'tır. 1962'de Bayraktar Camiinin bombalanmasının Türk provokasyonu olduğunu ortaya çıkaran Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan da 23 Nisan gecesi öldürüldü.[7] Bunların yaşandığı Kıbrıs, Türk kontrgerillası ve yavrusu Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ile nice işler çevirdiği adadır.[8] Kıbrıs'la ilişki bu düzeydeydi!

MİT'Çİ MİTHAT PERİN'İN GAZETESİ
6-7 Eylül'ün üçlü ayağından biri de Türk basınıydı. O günlerde gazetelerin neredeyse her günkü manşeti, Kıbrıs'tı. 6 Eylül'de İstanbul Ekspres'in rolü, haberin şok etkisiyle yüz binlerce insana ulaştırılmasıydı. Her zaman 20 bin olan baskı, bomba haberiyle 150 bin veya 290 bindir. Gazetenin sahibi Mithat Perin'in istihbaratçı kimliği bomba fiili hakkında düşünmeye değer. Mithat Perin, 1962'de Kayseri Cezaevi'nden MAH [MİT] Başkanı Fuat Doğu'ya yazdığı mektupta, geçmiş yıllarda servisin verdiği hizmetleri yaptığını itiraf etti ve devamında, hapisten çıktığında kendisine mali yardım, resmî ilan ve kredi kolaylığı sağlanması halinde komünizme ve Kürtçülüğe karşı gazeteciliğe devam edeceğini ifade etti.[9] Hiç kuşkusuz Mithat Perin'in istihbaratçı kimliğinin bilinmesi ne olduğunun anlaşılması açısından önemliydi. Belki de Perin'in gazetesinde bomba haberinin yayınlanması, yaptığı hizmetlerinden biriydi.

Başbakan Adnan Menderes, Londra'da Kıbrıs müzakeresini sürdüren Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun "Türk kamuoyunu zapt edemiyoruz, diyebilmeliyim şikâyetleri vardır" dediğini aktardığı ve görevlendirdiği Hikmet Bil, Hürriyet gazetesi çalışanı ve Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı'ydı. Hikmet Bil'e göre, evdeki hesap çarşıya uymamış[mış] ve İstanbul sokaklarında olaylar çığ gibi büyümüş[müş]. Hikmet Bil, bu dönemdeki tanıklığını Kıbrıs Olayı ve İçyüzü kitabında detaylı yazdı. Yassıada'da da tanık olarak dinlenen Hikmet Bil, 6-7 Eylül tertibinin en tepesindeki kişileri Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik olarak sıraladı.[10]

Sadece İstanbul Ekspres veya Hürriyet değil, diğer gazete ve dergiler de devletin ve hükümetin propaganda cephesinin birer organıydı. Bugün de çok mu farklı?

Mithat Perin'in 6-7 Eylül'den sonraki ilk seçimde yani 1957'de, DP'den İstanbul mebusu seçilmesi belki de bir ödüllendirmeydi.

İstanbul Ekspres'in sadece sahibi değil Yazıişleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu da hep tartışıla geldi. O dönemin birinci elden tanığı olarak, 6-7 Eylül'le MİT'i ilişkilendirmesi neyin beyanıydı?

Türk basınında MİT'in varlığı, herkesin bildiği ‘sır' olarak her dönem tartışıldı ve İstanbul Ekspres de hep hatırlandı. Gökşin Sipahioğlu'nun 6-7 Eylül'le ilgili her açıklaması dikkatle izlendi. Zamanla ajansı SİPA Press de tartışmaya dâhil edildi.

Sipahioğlu, 6 Eylül'de gazete sahibi Mithat Perin'le görüşerek karar verdiğini ve 15.30'da baskıya başlandığını, söylendiği gibi 290 bin baskının mümkün olmadığını, ancak saatte 7-8 bin baskı yapıldığını ifade etti. "6 Eylül'ü MİT tertip etti" diyen Sipahioğlu, bunun o dönemde konuşulduğuna ve F. Kerim Gökay'ın da bunu doğruladığına dikkat çekti. "SİPA'yı MİT kurdurdu" haberi için Sipahioğlu, "Görüşüm alınmadan yargısız infaz yapıldı" dese de haberi yayımlayan YeniBinyıl'ın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, "Kendisi [Sipahioğlu], bize yardımcısı Zafer bey aracılığıyla demeç vermeyeceğini söyledi" dedi. SİPA ve MİT ilişkisi YeniBinyıl'daki Nezih Demirkent röportajı sonrası tartışılmıştı. Bunun üzerine artık konuyla ilgili konuşmak istemediğini ve SİPA adını vermediğini belirten Demirkent, "Yazacağım başka çarem kalmadı" der. "Haberin doğruluğundan eminim. Nezih bey bunları bana da anlattı ve anılarında yazacağını söyledi" diyen Babahan, Demirkent'in kendisine, yazılmamak kaydıyla daha "derin, detaylı bilgiler" verdiğini de vurguladı.

Demirkent'in söylemi beyanda kaldı, maalesef yazmadı. Sipahioğlu, 290 bin gazete basılmasına itiraz ediyor, ama 150 bin satıldığını[11] söyleyen de patronu Mithat Perin'dir. Mithat Perin'in gazete basımıyla ilgili anlatımı[12] da Sipahioğlu'nun söylemiyle benzerdir.

ADALARDA POLİS İZNİYLE TALAN
12 Eylül 1955'te İstanbul, İzmir ve Ankara vilâyetlerinde sıkıyönetim ilanına dair tezkerenin müzakeresinde gündem 6-7 Eylül'dü. 6-7 Eylül'de İçişleri Bakanı olan ve 10 Eylül'de istifa eden Namık Gedik'in tek kelam etmesine izin verilmemiş olmalı ki, konuşamadı. Başbakan Menderes ve Başbakan Yardımcısı Fuad Köprülü ile İstanbul Mebusu Hamdullah Suphi Tanrıöver, asıl hedefin [TC vatandaşı] Rumlar olduğunda hem fikirdi. Hükümet adına ilk söz alan Köprülü, hükümetin gösteriden haberdar olduğunu, tedbirini aldığını, ama birden büyüdüğünü belirterek, hadisenin İstanbul, Ankara ve İzmir'de aynı anda olmasını tertip olarak değerlendirdi. Başbakan Menderes de gençliğin harekete geçmesinden hükümetin haberdar olduğunu ve birden yayıldığı için zabıtanın hareketsiz kaldığını, "[göstericiler] düşman hareketi" olmadığı için zabıtanın silah kullanmadığını ifade etti.

CMP Meclis grubu adına konuşan Ahmet Bilgin (Kırşehir), 6-7 Eylül'ü bir "tertip mahsulü" olarak değerlendirdi. CHP lideri İsmet İnönü de göstericilerin haline dikkat çekti: "6-7 Eylül hâdiselerinin çok hazin tarafı, tecavüz edenlerin coşkun hissiyat ile kendini kaybetmişler halinde değil, âdeta hiçbir mâni karşısında bulunmayan rahatlık ve kolaylık içinde işlerini gören insanlar olarak görünmeleridir." Köprülü ile başbakanın "hükümetin haberi vardı" dediğini hatırlatan İnönü, "Biz hiç, haberleri olmadığını zannediyorduk. […] Halbuki biz bütün bu tertiplerden hükümetin haberi, başında var mıdır, yok mudur? Buralarını meçhuliyet içinde ve karanlık içinde görüyorduk" dedi.

Somut olgu üzerine konuşan iki mebustu. Büyükada'ya gelen 200-300 kişinin polisle konuştuktan sonra yakıp yıktığını ve yine polislerin önünden çekip gittiğini belirten İstanbul Mebusu Aleksondros Hacopulos, evinin önündeki jandarmanın, yağmacıları koruduğunu anlattı. Bir diğer mebus Mehmet Ali Sebük (İzmir) de polisin Kınalıada'da ne yaptığının şahididir: "Kınalıada'yı da İstanbul'a benzetmek için gelmiş olan bir gurup iskele meydanına çıkarken orada bulunan adlî zabıta âmiri, komiser kendilerine şöyle söylüyor: ‘Buradaki işler tamam olmuştur, sizden evvel gelen ekipler vazifelerini yapmışlardır', demek suretiyle adaya gelen ekipleri geri çevirmiştir. Bu suretle Kınalıada'da hiçbir vatandaşın burnu kanamamıştır."


İstanbul Mebusu Aleksondros Hacopulos ve İzmir Mebusu Mehmet Ali Sebük

Eleştirilere cevap vermek için kürsüye gelen Başbakan Menderes, hiçbir soruyu ve iddiayı dikkate almadığı gibi, Büyükada ve Kınalıada özelinde polisin tavrıyla ilgili anlatımı da yok saydı.[13] Tekrar söz almayan Köprülü, beş yıl sonra 1960 darbesinin hemen ardından yaptığı ilk açıklamada tertip fikrini derinleştirdi: "Evet, kanaatim odur ki, bombalama hadisesi de tertiptir. Ve bizzat tertipçisi Menderes'tir. Kendisine de bu aklı Kıbrıs fatihlerinden (!) Zorlu vermiştir. Benim kanaatim o merkezdedir ki, bu hadiselerin hazırlanışında, Bayar'ın malumatı yoktu."[14]

Menderes, Yassıada'da da göstericilerin "düşman" olmadığını vurguladı: "Bu, bir millî galeyanla Türkiye'nin her tarafından husul bulmuş bir harekettir. Zabıta kuvvetleri bu işte adeta bir millî vazife kendilerini resmi vazifelerini yapmakta az veya çok alıkor, hissi altında kalmış olabilirler. […] iki milyonluk şehirde 50-100 bin kişinin toplanı vermesi o kadar güç bir şey değildir."[15]

13 Ocak 1956'da 6-7 Eylül hadiseleri dolayısıyla Başbakan ve eski İçişleri Bakanı hakkında Meclis tahkikatı açılmasına dair takririn müzakeresinde Başbakan Menderes, iddiaların Türk devletine ve milletine ağır mesuliyet yüklediğini söyledi. CMP lideri Osman Bölükbaşı, hükümetin polisi hareketsiz bırakabileceğini ve haberdar olan hükümetin hadiseyi önlememesi halinde ya kastının ya da ihmalinin olabileceğini iddia etti. CHP Meclis Grubu adına Nüvit Yetkin de hazırlığın delili olarak, yürüyüşün İstanbul ile İzmir'de aynı zamanda başlamasını ve İstanbul'un birçok semtinde ayrı ekiplerin aynı anda hareket etmesini gösterdi ve gösteri öncesinde evlere, işyerlerine, adreslere yönelik hazırlığı aktardı. İddiaları duymazlıktan gelen Başbakan Menderes, Türk ordusunun düşmanla mücadele edeceğini ve yüz binleri sokağa "misli görülmemiş millî bir heyecanın ortaya çıkardığını" anlattı. Menderes, ne polise, ne orduya "sakın dokunmayın" diye, ne de yüzbinlere yürüyün emri vermediklerini söyledi. Müzakere sonrasında takrir reddedildi.[16]

Sanki tüm partiler ve mebuslar anlaşmış gibi, müzakerede Selanik'te bombanın patlatılmasından hükümetin ne zaman haberdar olduğu meselesi görmezden gelindi, hiç üzerinde durulmadı. Benzer fikir birliği 12 Eylül 1955'teki müzakerede de vardı.

POGROMUN BİLANÇOSU
6-7 Eylül'de Hıristiyanlara ve Musevilere sadece İstanbul'da saldırılmadı. İzmir ve Ankara'da da İstanbul kadar olmasa da saldırı organize edildi.

İstanbul'da saldırı ve yağma özelinde mala ve cana kastın bilançosu:

1- Türk basınına göre 11 ve Helsinki Watch'e göre 15 kişi öldürülmüştür.

2- Yaralılar hakkında tahmini rakamlar 300 ile 600 arasında değişmektedir.

3- Evlerde kadınlara tecavüz edilmiştir, bunlardan 60 tanesi tedavi görmüştür.

4- İstanbul'un 12 ilçesinde 4214 mağaza-dükkân, 1004 ev, 73 kilise, 26 mektep, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 1 mezarlık, 21 fabrika, 2 sinema, 10 kuyumcu ve saire toplam 5622 mekân saldırıya uğramıştır.

5- Almanya Dışişleri Bakanlığı Arşivi'ne göre, tahrip edilen işyerlerinin dağılımı şöyledir: 2200'ü Rumların, 900'ü Ermenilerin, 400'ü Musevilerin ve 400'ü İslamlarındır.

6- Amerikan Dışişleri Arşivine göre, tahrip edilen 4400 işyerinin yüzde 59'u (2500'ü) Rumların, yüzde 17'si Ermenilerin, yüzde 12'si Musevilerin ve yüzde 10'u İslamlarındır. Saldırılan 885 evin yüzde 80'i Rumlara, yüzde 9'u Ermenilere, yüzde 3'ü Musevilere ve yüzde 5'i İslamlara aittir.

7- İstanbul'un 12 ilçesinde 5104 kişi tutuklandı. Bunların önemli bir kısmı sendikalı işçidir.

8- Almanya Başkonsolosluğu verilerine göre, bildirilen hasar 150 milyon lira olup, bunun 28 milyonu Yunanistan vatandaşı Rumlara, 68 milyonu Türkiye vatandaşı Rumlara aittir. Bildirilmeyenler dâhil hasar toplamı 1 milyar liradır.

9- İlgili komiteye 4433 kişinin bildirdiği hasar toplamı 79,5 milyon liradır. 1957 sonuna kadar 3247 gerçek ve tüzel kişiye yapılan ödeme toplamı 6,5 milyon liradır. Yassıada Yargılaması kararında belirtilen zarar toplamı 35 milyon liradır.

10- 6-7 Eylül'de can ve mal güvenliğinin imhasıyla, ‘güvercin tedirginliği' yaşayan Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin ve diğer Türk-Sünni İslam olmayanların kaçışı hızlandı. 1964'teki İstanbul Rumlarını kovalama eylemi kaçışı daha da artırdı.[17]

‘RUMLARA ZARAR VERME KASTI'
6-7 Eylül'le ilgili resmî zevat ancak Yassıada'da yargılandı. 1950-1960 döneminde Meclis'in ve siyasi hayatın hâkim partisi DP icraatı, 1960 darbesi sonrasında dava konusuydu.

Yassıada Yargılaması, mahkemenin kurulması ve kararları hep tartışıldı. Hukuki açıdan savunulması mümkün olmayan Yassıada özel mahkemesinde DP'nin hükümet icrasıyla ilgili açılan 15 davadan biri de ‘6-7 Eylül Olayları Davası' idi (Esas No: 1960/3) ve 11 sanığı vardı. Mahkeme kararında bombanın patlatılmasının yok sayılması, yargılamanın yalın özetidir.


28 Ekim 1960 tarihli Hayat Dergisi kapağı

Sanıklardan eski Başbakan Adnan Menderes ile eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun her birine 6 yıl hapis ve 375 lira ağır para cezası ve eski İzmir Valisi Kemal Hadımlı'ya da 4 ay 15 gün hapis ve 75 lira ağır para cezası verildi. Cezalandırmanın nedeni, gösteriyle "Anayasa'nın zemin olduğu mal ve mesken masumiyetini ihlâl" etmektir. Eski Devlet Bakanı Fuad Köprülü, eski Selanik Başkonsolosu Mehmet Ali Balin, eski Selanik Başkonsolosu Muavini Mehmet Ali Tekinalp, eski Selanik Konsolosu kavası Hasan Uçar ile o yıllarda Yunanistan vatandaşı öğrenci Oktay Engin'in beraatine ve sabık Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, eski İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay ile eski İstanbul Emniyet Müdürü Alâettin Eriş'in de dosyada sanık olamayacağına karar verildi. 6-7 Eylül şahitlerinden olaya tertip diyen de oldu demeyen de. Kararda, "Rum vatandaşlara karşı müessir nümayişte ızrar [zarar] kasdının mevcudiyeti aşikârdır" denildi.[18]

6-7 Eylül'ün bilançosunda kasten en çok Rumlara zarar verildiği tespiti, Yassıada kararında da yer aldı ve Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Kemal Hadımlı cezalandırıldı. Kararda göstericilerin yağma fiili dikkate alınırken, göstericileri hareketlendiren Selanik'te patlayan bomba fiili yok sayıldı ve ismi geçenler de beraat ettirildi.

Oysa Yüksek Soruşturma Kurulu'nun 21.9.1960 tarihli kararına göre, bomba Türkiye'den Yunanistan'a götürülmüş ve 5-6 Eylül gecesi patlatılmıştı.[19] Kararında bunu dikkate almayan mahkeme, Menderes'in çelişkisi üzerinde de durmamıştı. Yassıada dava dosyasına[20] göre, bomba haberinin saat 13'te radyoda yayımlanması için özel izin veren Menderes, olayı valinin aramasıyla saat 16 civarında öğrendiğini söyleyerek neden doğru beyanda bulunmamıştı?

Mahkeme kararında yok sayılan bomba, diplomasinin de konusuydu. Amerikan İstanbul Konsolosluğunun raporunda[21] İstanbul'da göstericilerin saldırısıyla bomba arasında doğrudan ilişki kurulmuştu.

VE İSTANBUL DA YÜZDE 99 İSLAM
6-7 Eylül'le temellendirilen kontr-planın uygulanmasıyla İstanbul da Anadolu'dan ve Trakya'dan sonra yüzde 99 İslamlaştı. 1955'te İstanbul'un 1,5 milyonu aşan nüfusunun 179 bini yani yüzde 12'si Hıristiyan (142 bin) ve Musevi'ydi. Bu oran, 1960'ta yüzde 10'a ve 1965'te yüzde 7'ye geriledi.[22] 1964'te İstanbul Rumlarının kovalanması sonrasında Hıristiyan ve Musevi nüfus payı sürekli azaldı. 2022 itibariyle İstanbul'un 16 milyonluk nüfusunun tahminen 100 bini Hıristiyan ve Musevi. Oysa 1955'teki yüzde 12'lik nüfus payı korunmuş olsaydı, 2022'de 1,9 milyon Hıristiyan ve Musevi yaşıyor olacaktı. Demek ki, 67 yılda 1,8 milyon Hıristiyan ve Musevi terk-i İstanbul eylemişti. Can ve mal güvenliğinin imhasıyla binlerce yıllık emeği-kültürü berhava edilerek, Türk-İslam İstanbul var edildi!


Göstericiler İstanbul'da kilise kapısında çok neşeli (Foto: BCA-F: 010.9/K: 112, D: 352, S: 1, s. 8)

Menderes ve hükümetinin 6-7 Eylül imhasına fail arayışında aklına ilk gelen komünistlerdi. Belki de sonrasında soruşturmanın nasıl yapılacağı düşünülmüş olmalı ki, hemen fişli komünistlerin tutuklanmasına hükmedildi. Aziz Nesin, Kemal Tahir, Hasan İzzettin Dinamo, Dr. Nihat Sargın, Asım Bezirci, Aslan Kaynardağ, Dr. M. Hulûsi Dosdoğru, Dr. Can Boratav ve İlhan Berktay dâhil 45 kişi, 6-7 Eylül imhasından sorumlu tutularak gözaltına alındı ve tutuklandı.[23] Bunlardan biri de Sabahattin Ali'nin katili Ali Ertekin'dir. Alay eder gibi! Kıbrıs Türktür Cemiyeti yöneticileri de hedeftedir. Gözaltına alınır ve tutuklanırlar. Sonunda komünistler de cemiyetten olanlar da beraat eder.

Yunanistanlı komünistler de unutulmadı. Selanik'te bombayı atan kimdi sorusuna Menderes'in cevabı, komünistlerdi. Menderes bununla kalmadı, "Yunanistan'ın yüzde 30-35'i komünist mevcuttur" tespitinde bile bulundu.[24]

DP iktidarında Başbakan Menderes'in yanında 1910'ların İttihatçısı Celâl Bayar vardı. Cumhurbaşkanı Bayar, hayli deneyimliydi; 40 yıl öncesi 1913-1914'te ‘Gavur İzmir'in Türkleştirilmesi harekâtını sahada planlayıp Rumları kovalayan İttihatçıdır[25] ve 17 yıl önce de 1938'de Dersim kırımında CHP'li Başbakandır.

Londra'da Kıbrıs görüşmelerinin tıkandığı anda bombanın patlatılması ve haberleştirilmesi, organize edilen binlerce insanın sokağa dökülmesi, tespit edilen yerlerin yağmalanması, resmî temasla kurdurulan Kıbrıs Türktür Cemiyeti'ni ve başkanı Hikmet Bil'i Başbakan Menderes'in fiilen görevlendirmesi ve 5000 lira vermesi, Fuad Köprülü'nün ‘tertip' ve Sabri Yirmibeşoğlu'nun kontrgerilla itirafı, Atatürk Evi'ne bomba haberini yüz binlerce insana okutan İstanbul Ekspres'in sahibi Mithat Perin'in MİT'çi kimliği, Menderes hükümetinin (ve devletin) parmak iziydi! Bir diğer parmak izi de mağdurlara, "oldu bir kere, uzatmayalım" tavrında devede kulak ödenen tazminattı.

Yassıada yargılamasında fail veya failler belirlenmiş değildir. 6-7 Eylül pogromunun bilinen failleri ‘meçhul' kaldı! Böylece 6-7 Eylül de meçhuller listesine eklendi.

NOTLAR

[1] BCA-F: 010.9/K: 108, D: 337, S: 1, s. 2-4

[2] BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 109.

[3] Fatih Güllapoğlu, Tanksız Topsuz Harekat, Tekin Yayınevi, İstanbul-1991, s. 102-105.

[4] Fatih Güllapoğlu ile 6 Aralık 2005'te Dünya gazetesinde görüştüm. N.O.

[5] Mehmet Arif Demirer, Yassıada 6/7 Eylül Davası, Bağlam Yayınları, İstanbul-1995, s. 377.

[6] Sabri Yirmibeşoğlu, Askeri ve Siyasi Anılarım, cilt: 1, Kastaş Yayınevi, İstanbul-1999, s. 153-154.

[7] Niyazi Kızılyürek, Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs, İletişim Yayınları, İstanbul-2002, s. 251, 271.

[8] İsmail Tansu (Emekli Albay), ‘Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu', Minpa Matbaacılık, Ankara, s. 61-70, 80, 103-111.

[9] Ecevit Kılıç, Özel Harp Dairesi, 2. Baskı, Güncel Yayıncılık, İstanbul-2007, s. 85.

[10] Hikmet Bil, Kıbrıs Olayı ve İçyüzü, Belde Yayınları, İstanbul-1976.

[11] Mehmet Arif Demirer, age, 377.

[12] BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 51.

[13] TBMM ZC, devre: X, cilt: 7, s. 668-693.

[14] Yeni Sabah, 5.6.1960, aktaran Mehmet Arif Demirer, age, s. 97-100.

[15] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 48.

[16] TBMM ZC, devre: X, cilt: 9, s. 64-87.

[17] Dilek Güven, 6-7 Eylül Olayları, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2005, s. 34-37, 39-40, 44; 6-7 Eylül Olayları, Fahri Çoker Arşivi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2005, s. 260; Yüksek Adalet Divanı Kararları-Yassıada, 1960-1961, II Bölüm'de 6-7 Eylül Olayları Davası, s. 9.

[18] Yüksek Adalet Divanı Kararları-Yassıada, 1960-1961, I. Bölüm (s. 163) ve II Bölüm, (Esas No: 960/3 dosya, Sonuç ve Uygulama'da s. 1-3, 47, 53).

[19] BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 1, s. 31, 42.

[20] BCA-F: 010.9/K: 107, D: 332, S: 3, s. 59-62; BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 24, 26.

[21] Dilek Güven, age, s. 71

[22] DİE, Gene Nüfus Sayımı 1955, Yayın No: 399, s. 108, 117, 119; DİE, Genel Nüfus Sayımı, 1960, Yayın No: 452, s. 171; DİE, Genel Nüfus Sayımı, 1965, Yayın No: 568, s. 230.

[23] M. Hulûsi Dosdoğru, 6/7 Eylül Olayları, Bağlam Yayınları, İstanbul-1993, s. 35-37.

[24] BCA-F: 010.9/K: 110, D: 345, S: 1, s. 49.

[25] Celâl Bayar, Ben De Yazdım, Millî Mücadeleye Gidiş, Sabah Gazetesi Kitapları, İstanbul-1997, cilt: 5.

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #45  
Alt 06-09-2023, 07:39
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart


* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #46  
Alt 07-09-2023, 08:40
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart


* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:14 .