Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 06-10-2013, 05:46
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.575
Standart Halifelik gerçekten Osmanlı'ya geçti mi ?

Sevgili arkadaşlar,

Bilindiği gibi okullarda okutulan tarih derslerinde ve Türkiye'de yaşayan Müslüman camiada Yavuz Sultan Selim'in halifeliği Memlük'lerden aldığı bilgisi yer alır.
Kaynak
Osmanlı Himayesi Dönemi

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'in 16. yy başında Mısırı alıp Memluklara son vermesiyle son Abbasi Halifesi 3. Mütevekkil Osmanlı'nın başkenti İstanbul şehrine gelmiştir. O dönemde Safevilerle yapılan mezhep mücadelesinde Osmanlıya güç kazandırmak için halifeliği de Osmanlıya kazandırmak isteyen Yavuz Sultan Selim, son Abbasi Halifesini himayesi altına almıştır. Osmanlı İmparatorluğu son Abbasi halifesinin ölümünden sonra Abbasi hanedanından yeni bir halife çıkmasını engellemiş ve halifeliğin kendisine geçmesini sağlamıştır. Batılı kaynaklar özellikle 19. yy'da 2. Abdülhamit dönemindeki Osmanlı dış politikasının meşruluğunu zedelemek için Osmanlının hilafet makamına sahip olmadığından bahsetmişlerse de bu durum tamamen dönemin koşullarından dolayı ortaya atılmış bir yanıltmadır. Ayrıca Osmanlı Padişahlarının sahip oldukları halifelik makamından 19. yy'a kadar yararlanmamalarının sebebi, halifeliğin kendilerinde olmaması değil, padişahlık makamını daha önemli görmeleridir.
Sevan Nişanyan'ın kaleme aldığı bir makalede Osmanlı'da geç döneme kadar halifeliğe ilişkin bir bilgi, kayıt bulunmadığını belirtiyor. Bu tespitini sağlam tarihi kaynaklara dayandırıyor.

Halifelik, "Ortaçağ zihniyetinin" eseri miydi? Kaldırılması, modern devletin bir koşulu muydu?

I. Hilafet neydi?
Sünni doktrinde hilafet kavramının devlet başkanlığı (hükümranlık) ötesinde fiili bir anlam taşımadığı, bilinen bir husustur. Abbasi halifeliğinin 13.cü yüzyılda çöküşünden sonra irili ufaklı birçok İslam hükümdarı halife unvanını kullanmışlardır. Yavuz'dan çok önce, örneğin Yıldırım Beyazıt'ın unvanları arasında "halife" deyimine yer verilmiştir. Aynı devirde Delhi, Cava ve Fas sultanları da halifelik sıfatını benimsemişlerdir. Fas sultanlarının hilafet iddiası günümüze kadar fasılasız sürmektedir.
Sünni fıkıhta üzerinde durulan bir hilafet şartı da Kureyş soyundan olmaktır. Bu koşula uymayan Osmanlı hilafeti genel olarak Araplar arasında itibar görmemiş, bizzat imparatorluğun merkezinde Sünni ulemanın aktif desteğini genellikle sağlayamamıştır. İmparatorluk sınırları içinde ortaya çıkan Vehhabi ve Sünusi hareketleri, Osmanlı hilafeti iddiasına açıkça karşı koymuşlardır.
İmparatorluk sınırları dışında Osmanlı halifesi adına hutbe okunmasına, sadece 1860'ların başından itibaren Orta Asya'da ve 1868'den itibaren Hindistan'da rastlanmaktadır. 1 Böyle olmasının nedeni de açıktır: Hindistan sultanlığı 1858'de lağvedilerek ülke doğrudan İngiliz yönetimine bağlanmıştır; Orta Asya emirliklerinin Rus yayılması karşısında günlerinin sayılı olduğu yaklaşık aynı tarihlerde anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu ülkelerin müslüman halkı, İslami kural uyarınca adına hutbe okutabilecekleri bir İslam hükümdarı eksikliğine düşmüşlerdir. O tarihte yeryüzünde bulunan ciddiye alınabilir nitelikteki tek sünni-İslam hükümdarı ise Osmanlı sultanıdır.
II.
Yavuz Sultan Selim'in halifelik sanını Mısır fethinde son Abbasi halifesi Mütevekkil-billah'tan devraldığı iddiası, tarihi kaynağa dayanmayan bir söylentiden ibarettir. Yavuz devri ruznamelerinde ve Mısır fetihnamesinde böyle bir olaya yer verilmemiştir. Aynı sefer dolayısıyla Yavuz'a intikal eden Kâbe anahtarı ile Hadimül Haremeyn unvanının, halifelikle bir ilgisi yoktur. Mütevekkil, Mısır fethinden sonra üç yıl kadar İstanbul'da zorunlu ikamet ettikten sonra, Yavuz'un 1520'de ölümüyle ülkesine dönmüş ve 1543'te kendi ölümüne kadar halife sıfatını kullanmaya devam etmiştir.
Osmanlı padişahlarının hilafeti Mısır'dan devraldıklarına ilişkin iddiaya, ilk kez Muradja d'Ohsson'un 1788'de Paris'te yayınlanan Tableau général de l'Empire othoman adlı eserinde tesadüf edilmektedir. 2
Wiki kaynağında Yavuz'un Mütevekkil-billah'ın İstanbul'da ölümünden sonra halifelik ünvanını kazanmış olduğu yazıyor. Sevan Nişanyan ise dayandığı kaynaklara göre 1520'de Yavuz'un ölümünden sonra, Mütevekkil-billah'ın ülkesine dönüp öldüğü tarih olan 1543'e kadar halifelik ünvanını kullandığını söylüyor.

III.
Halifeliğin Osmanlılarca hukuki bir anlamda ilk kullanılışı, 1774 Küçük Kaynarca anlaşması ile onu ikmal eden 1775 tarihli Aynalıkavak tenkihnamesine rastlar. Bu diplomatik metinlerde Osmanlı devleti, Rus kontrolüne giren Kırım'a "bağımsızlık" tanımayı kabul eder. Ancak Osmanlı sultanının Kırım müslümanları üzerindeki dini haklarını mahfuz tutmak için, yasal dayanak olarak halifelik teorisine başvurulur. İslam tarihinde halife kavramına - Papalık gibi - siyasi hükümranlık haklarından ayrı ve sınır-ötesi bir anlam yüklenmesine ilk kez burada tesadüf olunmaktadır. Yavuz Selim efsanesinin tam bu sıralarda gündeme gelmesi de, herhalde bu yeni olguya tarihi bir zemin arama çabalarıyla ilgili olmalıdır.
1860'larda doğan İslamcı hareketin ortaya attığı "ittihad-ı İslam" fikri, hilafet iddiasına, etkisini bugüne dek sürdüren bir siyasi boyut eklemiştir. Abdülaziz'in hükümdarlığının son yıllarında, Osmanlı sınırlarını aşan bir İslam birliği fikri ve bu fikre "halifelik" iddiası yoluyla meşruiyet kazandırma çabası, Osmanlı yönetimine de yansımıştır.
Ancak halifeliğin asıl önem kazandığı dönem, II. Abdülhamid yıllarıdır (1876-1909). Abdülhamid, Batı emperyalizminin en güçlü olduğu devirde, yeryüzünde az çok itibar sahibi olan tek İslam hükümdarıdır. Uluslararası haberleşmenin ve dış siyasetin hızla önem kazandığı bir çağda bu konum, Osmanlı sınırları dışındaki İslam aleminde kendisine belli bir prestij sağlamıştır. Yabancı egemenliğine giren İslam toplumları (özellikle İngiliz yönetimine giren Hindistan, Rus işgaline uğrayan Türkistan ve Fransızların ele geçirdiği Mağrip'te) Türk sultanına bir çeşit fahri hakimiyet atfetmeye başlamışlardır. Önemli sayıda müslüman nüfusu olan üç büyük emperyalist devlete karşı bu prestij önemli bir diplomatik silah olabilir; bu ülkelerin İslam halkı Osmanlı devletinin siyasi amaçları doğrultusunda yönlendirilebilir. Bu nedenle Abdülhamid halifelik propagandasına büyük önem verecek, Buhara'dan Fas'a kadar, İslam aleminin dört yanına adamlar göndererek ilişki arayacaktır. Burada halifelik, "ortaçağ kalıntısı" vb. olmak şöyle dursun, tümüyle modern dünyaya özgü bir dış politika aracı olarak görünmektedir.
1890'lardan itibaren Osmanlı imparatorluğu ile yakından ilgilenen Almanya da - büyük devletler arasında İslam nüfusuna sahip olmayan tek ülke olarak - Türkiye'nin halifelik iddiasına destek vermiştir.

Halifelik iddiasının son büyük tezahürü, Birinci Dünya Savaşı başlarında tüm müslümanların halifesi sıfatıyla Sultan Reşat'ın İtilaf devletlerine ilan ettiği cihad-ı ekberdir. Alman genelkurmayının onayıyla ilan edilen cihadın asıl gayesi, üç büyük İtilaf devletinin müslüman nüfusunu kışkırtarak düşman cephesini zayıflatmak olmalıdır. Ancak amaç eğer buysa, sonuç hüsrandır. Hindistan'daki birtakım kısıtlı aydın çevreleri dışında cihat ilanı yankı bulmamış, koloni müslümanları İtilaf devletleri saflarında sadakatle çarpıştıkları gibi, üstelik bu kez Araplar da Osmanlı halifesine karşı ayaklanmıştır.
1918 sonrasında halifeliğin artık Atatürk'ün deyimiyle "medlulü kalmamış manasız bir lafz" olarak kaldığı açıktır. Arap ülkelerinin kaybedilmesiyle, Türkiye dışında Osmanlı'nın halifelik iddiasını tanıyan kimse kalmamıştır. Halifeliğin sembolik dayanakları olan Mekke ve Medine ve hatta Kudüs kaybedilmiştir; her üç kutsal kente sahip olup, üstelik peygamber soyundan gelen Haşimi emirlerinin halifelik iddiası, Osmanlı'nınkinden bir hayli daha güçlüdür. 3 Zaten Türkiye'nin, Rusya, İngiltere ve Fransa'ya karşı imparatorluk politikası güdecek hali ve isteği kalmamıştır. Dolayısıyla, yaklaşık altmış yıllık bir siyasi maceradan sonra halifelik sıfatının rafa kaldırılması, ya da belki eski fahri ve hamasi niteliğine geri dönmesi zamanı gelmiştir.
Halifelik Türkiye'de kaldırılmış olmakla birlikte hemen sona ermiş değildir. Bir Suudi kralı Türkiye'de sonlandırılan halifeliği devam ettirmeye çalışmıştır. Wiki'de konu ile ilgili sadece aşağıdaki küçük bilgi yer alıyor. Bilgiye göre Hicaz kralı ve Mekke şerifi Ali al-Hashimi İslam halifeliğini tekrar canlandırmaya çalışmış, 11.03.1924'te halifeliğini ilan etmiş, 03.10.1924'te krallığı devrettiği oğluna halifeliği de devretmiş, ne var ki oğlu halifelik işini pek sevmemiş.
A last attempt at restoring the caliphal office and style with ecumenical recognition was made by al-Husayn ibn `Ali al-Hashimi, King of Hejaz and Sharif of Mecca, who assumed both on 11 March 1924 and held them until 3 October 1924, when he passed the kingship to his son `Ali ibn al-Husayn al-Hashimi, who did not adopt the caliphal office and style.[17]
Türk radikal Müslümanları hilafet hilafet diye bir yerlerini yırtadursunlar, itiraz eden olmadığı halde Vahhabi Suudiler halifeliği devralıp, beğenmeyip sonlandırmış görünüyorlar.

Sevgiler

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 06-10-2013, 11:52
Vefik Sami Vefik Sami isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Aug 2013
Mesajlar: 2.836
Standart

Teorik olarak İslamda bulunan şûrâ prensibine göre, Halifenin müslümanlar arasında bu işe en ehil kimseler arasından seçilmesi gerekmektedir. Sünni kesim, Muhammed'in ölmeden evvel devlet idâresi için kimseyi aday göstermediğini, ancak; kendisi hastalanıp mesicd'e gelemiyecek durumdayken, namaz kıldırmak için Ebubekr'i tâyin ettiğini söyler ve bunu bir "işâret" olarak kabul ederler.

Muhammed Pazartesi günü vefât eder ancak; çarşamba günü defnedilebilir. Defin işlerini amcası Abbas ve dâmâdı Ali meşgûl olurken, Ebubekr ve Ömer Halifelik için Medine'li ensar ile rekâbet hâlinde idiler. Şia kaynakları Cenaze namazını dahi defin sonrasında kıldıklarını belirtir.

Bu işin en tuhaf tarafı da Muhammed için topluca bir cenâze namazı kılın(a)mamış olduğudur. O'nun ölümünü haber alanlar gelip evi önünde tek başlarına cenaze namazı kılarlar.

Yâni halifelik kurumu tâ baştan itibâren "Bizans oyunları" şeklinde betimlenen dalaverelere kurban gitmişti. Ebubekr'in halifeliği için çok emek veren Ömer'in, o'ndan sonra Halife olması tesâdüflerle açıklanamaz. İslâmi kaynaklar Ebubker'in ölüm döşeğinde iken halifelik için Ömer'i aday gösterdiğini iddia ederler. Durum böyle olsa bile, Ebubekr'in ancak kendi reyidir bu.

Hani şûrâ'ya ne oldu ?

Daha sonra Osman döneminde Emevi ailesinin devlet yönetiminde yavaş yavaş etkin olmaya başlaması, Osman'ın katli'nin Muaviye tarafından kurnazca siyâsi malzeme yapılarak Emevi âilesinin menfaatleri doğrultusunda kullanılması, şûrâ kuralının gerçekte hiç bir zaman işlemediğini göstermektedir.

Muaviye muhipleri, bu şahsın zamanında İslam devletinin yavaş yavaş imparatorluk hâline dönüşmeye başlaması, sınırların genişlemesi gibi faaliyetler nedeniyle kendisimi "siyâsi dehâ" olarak betimler. Çünki İslam adına yaptığı en ufak bir olumlu çalışması yoktur. Hattâ onun dönemi, Ali ve evlatlarına mescidlerde bile hakaret edilmesiyle geçer.

Muhammed'in; damadı Ali, kızı Fâtıma, torunları Hasan ve Hüseyin'i abası altında toplayıp "Ehl-i Beyt'im" dediği insanları, yine Muhammed'in "Ashabım dediği insanlar katletmiştir. Hem de vedâ Haccı dönüşü Gadir Hum denilen mevkide Halifelik için damadı Ali'yi net biçimde işâret etmesine rağmen...

Muhammed'in öğretileri o dönem insanlarına bir ahlâki temel vermiş olsaydı, siyâsi ve ekonomik menfaatler sebebiyle Cemel vak'ası ve Sıffın savaşında müslümanlar birbirlerini kılıçla doğramaz, bu iki savaşta toplam 80.000 kişi ölmezdi.

"Her ağaç meyvesinden tanınr." Luka: 6/44

Konu Vefik Sami tarafından (06-10-2013 Saat 11:58 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 07-10-2013, 08:02
Baskoylu Baskoylu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Sep 2012
Mesajlar: 1.151
Standart

Sayin Vefik Sami

Yaziniz Sii iddasidir, Sunni ve Hareci iddalari elbette farkli olarak gunumuze kadar gelmis, Arap Yarim Adasinda bu tartismalar ve tartismalar sonucu nice haksiz savaslar devam etmektedir.. Gunumuzde Suriye`de ve diger arap ulkelerinde bu devam edip gidiyor....

Isin gercek yuzune gelince.. Islamin kendi arasindaki dalasmanin nedeni, Muhammed`in pisliklerini kapatma cabasidir. ne olursa olsun, Muhammed`in yaptigi sahtekarliklari ve uydurdugu yalanlari gizleme ve koruma cabasidir....

Ebu Bekir, Muhammed`in en yakin silah arkadaslarindan biridir, ayni zamanda buyuk orduya sahiptir. Ayse nur topu gibi bir bebektir, 6 yasina geldiginde, O kadar tatli bir cocukturki... Muhammed O yasina ragmen cekinmeden bir yolunu bulup, Ebu Bekir`e "Eger olurda basima bir sey gelirse, yerime senin gecmeni istiyorum" der... Ebu Bekir buna cok sevinir, sevinir sevinmesine ama, Muhammed hemen ardindan ilave eder... Eger Ayse`yi bana verirsen, benim yerime gecmeni garantilerim, der...

Ebu Bekir hic cekinmeden bunun sozunu verir. lakin Ayse`nin cok kucuk oldugunu, soz kesilmesi (nisanlanmasinin) dogru oldugunu soyler, 9 yasina geldiginde evlenirsiniz der....

Ayse 9 yasina geldiginde, Muhammed ile evlendirilir. Muhammed`in oldurulmedigini ve olmedigini goren, Halifelik hevesi ile, Kizi Ayse`ye Muhammed`i zehirlemesini soyler, firsati geldiginde Muhammed Ayse tarafindan planli bir sekilde zehirlenir, zehir verildigine dayir O donemin hekimleri bile cagrilmaz. Ayse; ben onu iyilestiririm der, 3 gun Ayse yaninda ayrilmaz, ve Muhammed Ayse`nin dizinin uzerinde, hak ettigi yere gider....

Daha sonra Muhammed`in onayladigi Halife Halife olur, daha sonra Ganimet ve Iktidar kavgasi devam eder ve gunumuze kadar bu Suc Makinasi Din, Nice Mahsum Insanlarin katline emir vermis, nice sucsuz insanlar hunarca katledilmis, katledilmeye devam etmektedir.....

Islamin dogusu Savaslarla baslamis, yalan, hile ve sahtekarliklarla gunumuze kadar gelmis oldugunu goz onunde bulundurursak...
Bu Suc Makinasinin Gercek Yuzunu Gormek icin.... Cennet hevesinden ve Cehennem korksusundan kurtulmak yeterli olacaktir....

Saygi ve Insani Sevgilerimle.

MILLIYETCILIK COCUKLUK HASTALIGIDIR. INSANLIGIN DA KIZAMIGIDIR. EINSTEIN.
ADOLF HITLER VE MUSSOLINI GIBI IRKCILARIN USTASI, ATATURK`TUR
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 07-10-2013, 10:16
Vefik Sami Vefik Sami isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Aug 2013
Mesajlar: 2.836
Standart

Sn. Baskoylu;

Yazdıklarımın sadece "Gadir Hum" kısmı Şia kaynaklarına dayanır. Diğer hususlar, Sünni kaynaklarda da geçer. Fakat günümüz ilâhiyatçıları bu mevzûlara değinmekten pek hoşlanmazlar.Muhammed'in vefâtı sonrası ortaya çıkan çıkar endeksli siyasi çekişmelere karışanlar için "Onlar kılıçlarını kirletti. Biz de olanları tekrarlayıp dilimizi ve kalbimizi kirletmeyelim" derler. Gerekçeleri de, Ashab hakkında "İleri-geri" konuşmanın kerih görülmesidir.

Bu pisliği başka türlü halının altına süpürmenin de mümkünâtı yoktur zâten

Ayrıca; yanlış bilmiyorsam Muhammed'in 'Aişe tarafından zehirlendiği' iddiası da Şia kaynaklıdır.

Diğer yandan; Muhammed vefat ettikten bir süre sonra kızı Fatıma Halife Ebubekr'den babasının malı olan Fedek arâzisini ister. Ebubekr, Muhammed'in "Peygamberlerin varisler olmaz." sözünü gerekçe göstererek söz konusu araziyi vermeye yanaşmaz. Eğer Muhammed bunu demişse, kızı ile evlenmesi karşılığında kendisini "Halife" tayin etmiş olması şeklindeki iddia da havada kalır. Ayrıca, Muhammed seviyeyi bu derece düşürmüş olsaydı, inandırıcılığı kalmazdı.

Her şeyin Allah'tan olduğunu iddia eden birisinin, yıllar sonra ne olacağı hakkında kesin söz vermesi beklenemz değil mi ?

Konu Vefik Sami tarafından (07-10-2013 Saat 10:23 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 07-10-2013, 10:56
AbdullahAbdal AbdullahAbdal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 26 Sep 2013
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 118
Standart

Hilafetin Osmanlıda olduğu gerçektir.
Buna nedensel olarak bakarsanız anlayabilirsiniz..

Hilafet 19 yüzyıla kadar gerekli ve zorunlu bir kurumdur..
Bu gerekliliğini dini özelliklerinden dolayı almaz..

Papa hristiyan devletlerinde Taht ta kimin oturacağını onaylayan mercidir..
Halife ise islam devletlerinde Taht ı onaylar..

Bunların onaylamadığı kişi ülke fethetmişse bile hanedan olamaz..

Türklerin En kahraman Millet olmasına rağmen Taht sahibi olmamaları bu gerçeği gösterir..

Örneğin Anadoluda Türk devletlerini merkezi Karamanda olmasına,
Devlet 500 ila -700 yıllarından başlayarak ..1502 yılına kadar sürmesine rağmen Beylik diye bilinir..

Bunun nedeni Türklerde(oğuzlarda) hanedan olmaması, Yöneticilerinin mecliste seçilmesidir..
Türklerde Yöneticilik babadan oğula geçmez..seçim yapılırdı..
Meclisin onayladığı kişi Bey olurdu.

Hamidoğlu, candaroğlu, Eşrefoğlu, Aydınoğlu, gibi Türk devletleri..karamanoğlu merkezinde yönetim ediliyordu..Türkler Osmanlıyla( doğu roma imparatorluğuyla) 800 yıl savaşmışlardır. (600 yıl Doğu roma adıyla 200 yıl osmanlı adıyla)

Türkler hanedanlığı kabul etse ve Papaya yada halifeye tabi olsa Beylik değil..Taht olabileceklerdi.

Konu Subat tarafından (07-10-2013 Saat 13:02 ) değiştirilmiştir. Sebep: ek yapıldı.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 07-10-2013, 11:11
Psiko Psiko isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 16 May 2008
Mesajlar: 2.222
Standart

Halifelik bakkal veya market reyonlarındaki herhangi bir meta mı ki alınıp satıla veya elden ele geçe ?

Ehl-i sünnet ve'l cemaat "Hülefa-i Raşidin" şeklinde bir tanımlama yapar.
Şia ise ilk 3 halifeyi dahi tanımaz.
Sadece Ali bin ebutalip ve soyundan gelen imamları tanır bilir.
Dolayısı ile,
Kaldı ki Emevi veya Abbasi halifelerini veya daha sonra hailfe olduğunu iddia edenleri halife saysınlar,tanısınlar ?

Kendin için istemediğini,başkaları için de isteme.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 24-04-2017, 00:33
Engse Hohol - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Engse Hohol Engse Hohol isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Feb 2010
Mesajlar: 1.879
Standart



Meclis Başkanı İsmail Kahraman 23 nisan için koltuğunu türban takmış bir kız çocuğuna devretti. 23 Nisan törenlerine katılan bazı çocukların kıyafetlerinde tesettür olması, son Halife Abdülmecid Efendi'nin kızı Dürrüşehvar Sultan'ı akla getirdi. Son Halife Abdülmecid'in kızı Dürrüşehvar Sultan çağdaş giyimiyle dikkat çekiyordu.



1922 Kasım'ında Halife seçilen Abdülmecid Efendi, kızı Dürrüşehvar Sultan ile Fransız dergisi Illustration'un kapağında.

islamın yıkıma uğraması karşısında müslümanların, el-lah'ı ayakta tutundurabilmek için yalanlar söylemeleri kaçınılmazdır. hohol : aesir
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 05-05-2017, 00:12
manas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
manas manas isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Feb 2017
Mesajlar: 461
Standart

Güç kimdeyse iktidarı o alır yani her kafadan başka ses çıktığı dönemde islam halklarının, ulemanın bir olup bir kişiyi seçmesini beklerseniz o iş sonuca ulaşamaz yumruğu iyi vuran halifeliği alır. Doğruyu yanlışı tartışmak gereksiz kalır. Bakın günümüzde halife seçilemiyor seçilemezde.. Halifelik gelirse de yine türklerden olur çünkü en güçlü islam ülkesi türkiye.

***Tanrı mineral de uyudu, bitki de düş kurdu, hayvanda uyandı, insan da kendini buldu ***
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 19-10-2018, 11:09
Turdur Turdur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 10 Nov 2017
Mesajlar: 1.822
Standart

Halifelik karar makamıdır. Suudiler bunu kullanamazlar. Osmanlı yoksa Halifelikte yoktur. Vatikan'da ki Papalık gibi değildir. Buradan yola çıkıp Suudiler Halifeliği beğenmedi demek cehalet olur.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 20-10-2018, 10:50
kartopu kartopu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Dec 2014
Mesajlar: 3.695
Standart

Bence islam da Vatikan gibi bağımsız olmalı ve bir heyet tarafından yönetilmeli. Her islam devleti kendini islamın temsilcisi gibi ortaya atıp kendini merkez kabul etmesi rekabeti körükleyip düşmanlığın nedeni oluyor. Kendi aralarında barışı bile tesis edemiyor cinayetler işliyorlar .

Şu yemen e bakın binlerce insan bu rekabetin kurbanı.

İslam = Vahşet oldu.
Yazık insanlara üç beş kişinin keyfi için ölüyorlar. Aslında hepsinin dini DOLAR.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ne tanrılar geldi geçti... exclusive İslam 34 30-05-2018 20:41
Osmanlı,New Osmanlı,Barış,Marış,Los Palavros theatre Politika 6 18-11-2017 21:47
Muhammed Davasından Vaz mı Geçti ? sinner İslam 8 01-02-2017 10:23
Diyarbakır'da binlerce kişi yürüyüşe geçti Deist Bedo Politika 5 26-09-2009 01:12
Bu Dünyadan Nazım Geçti frodo Edebiyat 80 05-06-2009 13:07

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:27 .