Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Turan Dursun > İlhan Arsel & Arif Tekin Makaleleri

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 05-11-2012, 16:47
ALKA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ALKA ALKA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 12 Feb 2010
Bulunduğu yer: Berlin
Mesajlar: 5.990

Başarı Ödülü 

Standart Sayın İlhan Arsel’in Ardından

Bu yazıyı yazarken sanki elim hiç klavyeye gitmek istemiyor. Çünkü;

Hıristiyanlık alemi kendi reformunu yapalı asırlar oluyor. Fransız Devrimi'yle birlikte Avrupa'ya demokrasi geldi; böylece din otoritesini kaybetti. Ama 2010 yılına gelmemize rağmen İslam aleminde dini, kişi ile inandığı tanrı arasına hapsetme konusunda maalesef bir kıpırdanma yok.

Hele farklı medeniyetlere tanıklık etmiş 75 milyon nüfuslu Anadolu'da sadece Sayın Turan Dursun ve Sayın İlhan Arsel'in (başkaları da var ancak ikisi ses getirebildi) aydınlanma hareketini üstlenmesi tabii ki bu çağda çok üzücü...

Bunlardan Sayın Dursun zaten canıyla bedel ödeyerek hayata veda etti. Sayın İlhan Arsel de 7 Şubat 2010'da gurbette vefat etti. Bilindiği gibi onun gurbet hayatı keyfi değildi. Şeriatçı çevrelerin tehditleri yüzünden Türkiye'yi terketmek zorunda kalmıştı.

Ne yazık ki Sayın Turan Dursun'la tanışma fırsatım olmadı. Sayın Arsel'le de bir mekânda buluşma imkanımız olmadı ancak yaklaşık 8-9 yıldır internet üzeri yazışıyorduk; son 1 yıldır da sağlık sorunları yüzünden ara vermiştik.

Tarih Galileo Galilê gibi Sayın İlhan Arsel ve Sayın Turan Dursun'u er-geç haklı çıkaracaktır. Burada kaybedilmiş olan ne yazık ki zamandır.

Üzüntü veren bir nokta da şudur: Sayın Arsel yıllarca Ankara Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapmış demokrat bir akademisyenken o dönemde dinin devletin çeşitli kademelerine girdiğini görünce üniversite hocalığından istifa etmiş ve dinle ilgili yazılar yazmaya başlamıştır. Aslında bence bu işi ilahiyat akademisyenleri üstlenmeliydi ama "menfaat elden gider" diye kimse kılını kıpırdatmadı.

Sayın Arsel'in vefatı o kadar sessiz-sedasız oldu ki neredeyse sadece bir-iki gazetede haber oldu. Ama onun yerine bir tarikat şeyhi, cübbeli biri ölmüş olsaydı başta hükumet erkânı/kabine olmak üzere cenazeye yoğun katılım olurdu.

Hem Turan Bey hem de İlhan Bey'in siyasi düşünceleri farklı olabilir. Ben Turan Bey hakkında "tabuları yıkmak" dışında herhangi bir ipucuna rastlamadım. "Kemalizmi mi savunuyordu; Avrupa normlarına uygun bir demokrasi mi, sosyalizm mi?" bu konuda bir açıklık yok.. Sayın Arsel farklı olabilir.. Ama çakıştığımız nokta yönetim erkinin mitolojilerden alınıp insana yani asıl sahibine devredilmesi.. Tabii ki bu durumda siyasi düşünceler aynı olabildiği gibi farklı da olabilir...

Şunu da belirteyim ki bunu söylerken herhangi bir eleştiri niyetini taşımıyorum..Akla gelebilecek bir fikre açıklık getirdim sadece..

Ben her iki düşünürün anısına okurlarla burada bir konuyu kısaca paylaşmak istiyorum..

Şöyle bir soruyla giriş yapsam iyi olur kanısındayım: "Turan Dursun ve İlhan Arsel'in farkı neydi ki şeriatçı çevreler ve dinden beslenen siyasiler onları düşman ilan etti?"

Burada çok kısa bir ayet ve onunla ilgili olup bitenleri/sebep-sonuç ilişkilerini sunmak istiyorum.

Yukarıdaki sorunun da yanıtı bunun içinde var. Tabii ki ayet bir Kur'an parçası; onunla ilgili sebep-sonuç ilişkisini belirten açıklamayı da Kur'an'dan sonra İslam'ın ikinci derecede anayasası sayılan Buhari'den aktaracağım. Şunu da belirteyim ki bu hadisleri sunarken tekrarlarla karşılaşırız. Ama "olup bitenin tam anlaşılabilmesi için böylesi daha uygun" diye düşünüyorum..

Tevbe suresi 84. ayet.. Anlamı şu: "Münafıklardan ölmüş olan hiçbirinin namazını kılma (cenaze namazını kastediyor), kabri başında da durma."

Evet şimdi de Buhari'den bunun tarihçesini, sebep-sonuç ilişkisini vereyim:

a-) İbni Ömer'den:

"İbni Selül (Medine yerlilerinden ve döneminde Medine'yi yönetme konusunda Hz.Muhammed'in önemli bir rakibi) ölmüştü. Oğlu, Hz. Muhammed'e gelip "Gömleğini ver, babama kefen yapayım. Bir de babamın cenaze namazını kıl, günahlarının bağışlanması için de ona dua et" dedi. Peygamber gömleğini verdi; "bir de izin ver namazını kılayım" dedi. Adam izin de verdi.. Hz. Muhammed kalkıp namazını kılmaya gidince Hz. Ömer müdahale etti. "Bu adam senin düşmanın! Dolayısıyla sen nasıl gider namazını kılarsın?" diyerek itirazda bulundu. Sonuçta Hz. Muhammed kendi dediğini yaptı ve gidip cenaze namazını kıldı. Bunun üzerine Tevbe Suresi'nin 84. ayeti indi."[1]

b-)Yine İbni Ömer.. Aynı olay ve yine Buhari'den:

"İbni Selül ölmüştü. Bu arada oğlu Hz. Muhammed'in yanına geldi. Hz. Muhammed de ona gömleğini verdi; "Bunu götür babana kefen yap" dedi. "Kefen işi bitince de bana haber ver, gelip cenaze namazını kılayım" dedi.. Bu arada Hz. Ömer itiraz etti. "Allah sana münafıklar üzerinde namaz kılmayı yasaklamadı mı? Nasıl gider namazını kılarsın" dedi. "İşte bu tartışmalar devam ederken Tevbe Suresi'nin 84. ayeti indi ve böylece Hz. Muhammed, İbni Selül'ün namazına gitmedi."

Önceki hadisle tam çelişik tabii ki..[2]

c-)Yine İbni Ömer.. Aynı konu ve yine Buhari'den:

"İbni Selül öldüğünde onun oğlu Hz. Muhammed'e geldi. Bu arada Hz. Muhammed ona gömleğini verdi, "Götür babana kefen yap" dedi ve kalkıp namazını kılmaya gitti. Bu arada Hz. Ömer "Nasıl münafıkların namazını kılarsın?" diye itiraz etti.. Sonuçta namazını kıldı, biz de onunla birlikte onun cenaze namazını kıldık. Bu olay üzerine Tevbe Suresi'nin 84. ayeti indi." [3].


d-)Yine Buhari ve aynı olay.. Ancak bu sefer İbni Abbas Hz. Ömer'den alıntı yapıyor:

"İbni Selül ölünce Hz. Muhammed onun namazını kılmaya çağırıldı. O da bunu olumlu karşılayıp kılmaya kalkınca ben ona "Bu adam senin için şöyle şöyle diyordu (senin aleyhine propaganda yapıyordu)" dedim ve eksiklerini saydım. Buna karşın Hz. Muhammed güldü ve bana "Boşver" dedi. Sonunda gidip namazını kıldı. Bu arada Tevbe Suresi'nden iki ayet indi." (ki biri az önce sözü edilen 84. ayettir)

Ömer bunun devamında "Ben cüretkârlığıma, cesaretime şaşa kaldım/hayret ettim" diye ekliyor[4].. Zaten Ömer Hz. Muhammed'e yaptığı bu gibi baskılar sonucu oluşan ayetleri görünce coşuyor ve bir defasında "Ben birkaç konuda Allah'ın isteklerine uygun düştüm/Allah'la hemfikir oldum" diyor.[5]

e-) Yine Buhari.. Aynı olay.. Ancak bu kez alıntı Cabir'den:

"İbni Selül gömüldükten sonra oğlu Hz. Muhammed'e geldi. Hz. Muhammed'in isteği üzerine babası tekrardan kabirden çıkarıldı ve dizleri üzerine kondu. Hz. Muhammed tükürüğünden onun üzerine sürdü, üfürdü-püfürdü ve sonunda gömleğini ona kefen yapıp tekrardan gömdüler" şeklinde açıklama yapıyor.

Cabir'in aktarımına göre Hz. Muhammed'in gidip namaz kıldığı Ömer'in buna itiraz ettiği ve buna bağlı olarak ayet indiği açıklaması yok. O farklı bir şey anlatıyor..[6]

f-)Yine İbni Ömer.. Aynı olay ve bu kez Buhari ile Müslim'den ortak bir hadis:

"İbni Selül ölünce oğlu gelip Muhammed'den babasına kefen yapsın diye gömleğini istedi ve o da verdi. Adam bu arada "Babamın cenaze namazını da kıl" dedi. Muhammed kalkıp gidince Ömer itiraz etti; "Münafıktır, namazı kılınmaz!" dedi. Ama Muhammed gidip namazı kıldı. Ondan sonra Tevbe Suresi'nin 84. ayeti indi."[7]

Aslında bu konuda Buhari ve Müslim'de genel bir tarama yapmadım. Çünkü burada amacım bir fikir vermektir ve o da bu kadarıyla anlaşılır haldedir. Genel bir tarama yapılsa belki de aynı konuda ve aynı şahıslardan daha farklı aktarımlar çıkar ortaya.

Verdiklerimden çıkan sonuç şu:

Bilinmeli ki ölen kişi için gömlek 'barış sembolü' olarak isteniyor; halk "bunlar barıştı" desin diye.. Yoksa iktidara talip bir insanın bir kefen bulacak serveti vardır.. Adam önemli biriydi, çevresi genişti. Muhammed onun çevresini kazanmak için namazını kılmaya bahane aramaktaydı. Nihayet şartlar oluşunca gidip cenaze namazını kıldı ve araları iyi olsun diye de gömleğini verdi.

Bu iyi bir taktik.. Ancak kendisiyle bu konuda tartışan Ömer'i de düşünmek; onu kaybetmemek, kızdırmamak da gerekiyordu. İşte Ömer'i de Cebrail formölüne havale ediyor; ayet oluşturup onu bu şekilde mutlu etmeye çalışıyor. Tevbe Suresi 84. ayet imdada yetiştiriyor.. "Ey Muhammed! Dine karşı olanların namazına gitme, onların kabirleri başında da durma" diyor.. Bu şu demek: "Ey Ömer! Sen benimle tartışmanda haklıydın. Bak, bu konuda Allah bile senin düşüncen doğrultusunda ayet gönderdi." Çünkü O, Ömer'i iyi tanıyordu. (Ömer'in Muhammed'i ne kadar etkilediğini ve bunun Kuran'daki yansımalarını "Kuran'ın Kökeni" adlı yapıtımda detaylıca açıkladım.) İşte Ömer kendisiyle ilgili bu göğüs kabartıcı olayları görünce "Birçok konuda Allah'la müvafık düştüm, hemfikir bulundum" diyecek kadar coşuyor..

Ne yazık ki Hz. Muhammed Ömer için Cebrail ve inandığı Allah'ını da devreye koyduğu halde yine onun tehlikelerini bertaraf edememiş, maalesef çok ağır bedeller ödemiştir.

(Hz. Muhammed'in yakın çevresi ve özellikle Ömer'le olan olumsuz ilişkileri hakkında yeni bir çalışmam var; bağımsız bir kitap haline getirmeğe çalışıyorum. İslami kaynaklarda bununla ilgili önemli bilgiler bulunuyor. Ama her zamanki gibi inananlardan gizli tutuluyor. Tabii ki "neden gizli tutulmuş" sorusuna kitabımda açıklık getireceğim. Burada Hz. Muhammed'in Ömer için tanrı ve Cebrail formülünü defalarca devreye soktuğu halde yine de fayda vermediğini belirtmek istedim.)

Verdiğim hadislerden çıkan şu notlar da önemli:

İşin mantıki yönü bir tarafa, bir kere bir Müslüman aynı konuda, aynı kitapta ve aynı kişiden bu kadar çelişkili beyanat alırsa artık nasıl inanır, hayret ederim! Bu örnek kan tahlili gibi basit bir nûmuneydi; yoksa Kur'an bu tür çelişkilerle doludur...

İbni Ömer bir aktarımında "Hz. Muhammed namazını kılmaya gitti ve kıldı (yalnız o kıldı şeklinde)" açıklama yapıyor. Bir başkasında "Biz de onunla beraber ölenin namazını kıldık." diyor. Bir diğerinde ise "Ömer'in itirazları sonucu Hz. Muhammed onun namazını kılmadı" diyor. Yine Buhari'de (bu sefer Cabir) "Gömülen cenazeyi Muhammed çıkardı; tükürüğüyle ona üfürüp püfürdü" diyor. Bunların hepsi Buhari'de; o zaman -komik olmakla birlikte- sormak lâzım: "Acaba hangisi doğru?"

İşte Sayın İlhan Arsel ve Sayın Turan Dursun bu gibi hadiseleri deşifre ettikleri ve şeriatçılara "Bu çağda bunlara kim inanır?" dedikleri için tehditler aldılar. .

Diyelim ki Ankara'da Avrupa normlarına uygun bir demokrasi derneği açtık. Daha 24 saat geçmeden mutlaka başımıza birşeyler gelir. Buna rağmen bu ülkede adım başı bir din görevlisine rastlarsınız. Bu durumda ilerleme kaydedilebilir mi?

Bunu söylerken karşı olduğum şey bireylerin iş tercihi değil dinin siyasallaşması, toplumun ona göre yönetilmesi ve şekillendirilmesidir. Tabii ki devlet "din görevlisi" kadrosu açınca birileri de buna talip olacaktır...

Sayın Dursun ve Sayın Arsel'i saygıyla anarken konuyu sayın Arsel'in kitabına aldığı Emil Zola'nın bir sözüyle bitirmek istiyorum:

"Yeryüzünde tek bir mabet taşı kalsa ve ona sahip çıkacak tek bir din adamı bulunsa yine uygarlık için ciddi bir engeldir!"

Arif Tekin


[1] Buhari, Cenaiz kısmı.

[2] Buhari, Libas, Bab'ü Lebsi'l Kamis kısmında.

[3] Buhari, Tefsir, Tevbe suresi 84.

[4] Buhari, Tefsir bölümü, Tevbe suresi 80. ayet kısmında)

[5] Müslim, Fedail-i Ömer kısmında. No:1865.

[6] Buhari, Libas, Bab'ü lebsi-l kamis.

[7] a-Buhari, Tefsir bölümü, Tevbe suresi, 80. ayet kısmında.
b-Müslim, Sıfat-i Münafıkin ve Fedail-i Ömer kısımlarında.
c-El-Lü'lüü vel-Mercan da, no: 1553'te)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Etiket
arif tekin


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İlhan Arsel pante Ateizm 20 09-07-2012 08:18
İlhan Arsel'in Eserleri Russell Multimedya 5 03-06-2011 20:34
İlhan Arsel'e Eleştiri mehmetsalih İslam 33 08-08-2010 17:06
İlhan Arsel'in son kitabı tardu Multimedya 8 07-03-2008 01:03
İlhan Arsel kimdir? tardu Konu-dışı 36 04-02-2008 20:14

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:20 .