Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Bilim > Diğer Bilimler

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 20-04-2019, 03:27
ForumKirpisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ForumKirpisi ForumKirpisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Nov 2018
Bulunduğu yer: Merkez/Çin
Mesajlar: 1.838
Standart

Yeni bilgi:

Bu Bülent denen kişi tam anlamıyla bir şarlatan. Tehlikeli!!!

Kısmen kendisine katılmakla beraber, sağlığı yerinde değil.
Bilgiye, tartışmaya karşı ve kapalı birisiyle bişey yapamazsın.

Kendisi de bi cacık bilmediği çıktı meydana üstelik oyun oynuyorlar sanki.
Hatta ve hatta ODTÜ'lü olduğunu da düşünmüyorum.

Kendisine karşıt küfür edenlerin de ilaç mümessili ve psikiyatrist olmadığı çıktı meydana.
Kendisinden yardım görürken çaresiz bıraktığı, cevap veremediği kişileri engelliyor.
Yarı yolda kendisinin şarlatan olduğunu anlayanları şutluyor.

Ben tıpı kendim seçmedim diyor, matematik fizikçiye saygım var diyor başka başka
şeyler söylüyor. Sen nesin kimsin necisin?

Bilimsel, akademik açıdan da esrar fazlası zarar. Hacamat faydalıdır.

gibi atmasyonları var.

Bırak bir çok ilacın içeriğini bilmeyi, doğal otların içeriğini bilmiyor.

benim için bi idol attempt daha başarısız.

Nasıl olsa Bade' lenen daha evvel de bade' lenmiş Hatta bazıları '' Nur Çeşmesinden '' içerek ?? nurlanmışlardırlar
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 20-04-2019, 10:35
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.063
Standart

NikolaTeslis´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Yeni bilgi:

Bu Bülent denen kişi ...

Kısmen kendisine katılmakla beraber, sağlığı yerinde değil.
....
Hiç bir şeyi anlamadığın gibi herşeyi yanlış anlamışsın birbirine karıştırmışsın

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 20-04-2019, 19:05
ForumKirpisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ForumKirpisi ForumKirpisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Nov 2018
Bulunduğu yer: Merkez/Çin
Mesajlar: 1.838
Standart

Nasıl sayfadan yine uzaklaştırıldım?

Mal gibi kahrolsun psikiyatri mi yazayım. Orada dertlerimi yazdım.
Görüşlerimi paylaşmaya kalktım falan.

Çoluk çocuk çıktı karşıma. Kusura bakmayıngo ben malakas değilim galiba.

--Sonradan ek
Seratonin sendromu prospektüslerde yazmazmış. Bir kere seratonin sendromu çöküntü olan hastada normal doz ilaçta olmaz.
Keşke olsa keşke . Seratonin sendromunun yazmadığı prospektüs yok.
4 Sertralin beraber çakarsan olur.

Bi şahıs var ben onu hoca zannettim her neyse dedim önyargı yapmayayım.
Lyme hastalığı ve benzeri yerleşik viral durumları söyledi.

Gidip harbi harbi Lyme ve benzeri testlerimi de yaptırıcam.
Ama Lyme hastalığı 20 yıl sürmezmiş. Lyme after-effect ve cilt etkileri çok farklı.

Ben DNAdan bahsettiğim için rahatsız olduklarını düşünüyom.
Teknik yorumlarım var. Başka bi sebebi olabilir mi?

Sonra baktım ki Bülentin hasta geçmişi çıktı.
Sonra bi baktım başka başka kişilere de aynısını yapmış.

Kahrolsun Psikiyatri falan diyor. Millete ilaç bıraktırıyor. Orada bi problem yok.

Bi kere şizofreni için verilen ilacın sıcak basıtrdığını vücuda battırdığını söylemiş.
O ilaçların bir yan etkisi var zayıf bünyede beyin kanlanmasına ket vurur. Felç riski vardır.
Soyunma ondan dolayı.

Hacı sen marjinal olcam diye ona buna bel bağlama. Bi kere iyi psikiyatlar sadece riskte ilaç veriyor.
İlacın tedavi olduğunu söyleyen psikiyatr yok.

Nasıl olsa Bade' lenen daha evvel de bade' lenmiş Hatta bazıları '' Nur Çeşmesinden '' içerek ?? nurlanmışlardırlar
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 26-04-2019, 09:19
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.063
Standart

(26 Eylül 1999'da Radikal İKİ'de "Bir İnsanlık Düşmanı" başlığıyla yayımlandı.)

Bir Muazzam Örnek: Hikmet Uluğbay
Bir İnsanlık Düşmanı: Psikiyatri

Konumuz intihar. Konuşulmaması tercih edilen. Konuşulursa, gündeme gelirse, insanların özenerek patır patır aynı yolu tercih edeceğinden korkulan. Yaşam düşmanı. Hastalık. Seçim değil, mahkumiyet. Çare değil, teslimiyet. Onurlu değil, zavallı. Cesaret değil, korku. Güç değil, zayıflık olarak görülen.

Hikmet Uluğbay: Bir insanlık timsali. Çalışkan, belki işkolik, kendi deyimiyle. Dürüst. Efendi. Güzel konuşuyor, hâlâ, dilindeki arızaya rağmen. Toplumsal sorumluluğu yüksek. Mütevazı. Statüsüz. Koltuksuz. Yükü, sorumluluğu paylaşan. Suçu, hayır. Sıkıntılarını, asla. Farkında. Başına gelenleri görüyor. Kendine yaptığını anlıyor. Kendisinin psikologu. Onurlu, tartışmasız. Bilinçli, kesinlikle.

Psikiyatri: Hastane, hayır, hapishane. Gönülsüz başvurulan. İradeyi yıkan. İktidar. Erkek. Beyin düşmanı. İyiniyetli, cehennem yolunda. Sığ. Mekanik. Pinokyo. Tüccar. İlaç şirketlerinin can dostu. Cahil, ne bilmediğini bilmeyecek düzeyde. Korkak. O yüzden silahlı. Silahı ilaç. O yüzden öldürücü. Yaşayan ölülerin yaratıcısı. Yaşam düşmanı. Ruh iyileştiricisi. Ama ruhsuz.

Hayır, Cemil Meriç e özendiğimi sanmayın. Başka türlüsü elimden gelmedi. Öyle net görünüyor ki bana her şey, niye bu kadar körlük diye hayıflanıyorum. Hayıflandığımla kalıyorum.

Klinik psikoloji ve bilhassa psikiyatrinin iktidarıyla yürüyen bireysel psikolojik yardım hizmetleri hakkında ne zaman söz alsam, kendimi atom bombasına çakıyla karşı gelmeye çalışan biri gibi hissediyorum. Bu yalnızlığın bir sonucu olarak, şahit olduğum dramlara dayanamayıp, çıldırabilirim. Türkiye de yalnızım, veya öyle sanıyorum, dünyada değil, şükür. Vasiyetimdir, hiçbir koşulda psikiyatriye teslim etmeyin beni. İnsanlık halidir, günün birinde, Hikmet Uluğbay ın gösterdiği cesareti gösteremeyip, kendimin değil de bir başkasının canını alırsam, œcezai ehliyeti yokturraporunun kurtarıcılığı için psikiyatriyi bulaştırmayın.

Sen, Hikmet Uluğbay, ne büyük derssin aslında. Sen, diyorum, kusura bakma, seni bir can dostum gibi hissediyorum ve şimdiye kadar ben dostlarıma hep sen diye hitap ettim. Yaşayan ölü haline geliyordun, ifadelerinden anladığım kadarıyla. Hayır, dedin, bu hayat beni öldüremeyecek. Onu da ben, kendi ellerimle yapacağım. Hemingway i anmak doğru mu bilmem, ama ister istemez aklına geliyor insanın. İyi ki de geliyor. Onunki de, seninki de aslında bir yaşam manifestosu. Görüntüler aldatıcı olabilir, yani İngilizcesini de mi yazsam acep, œappearences may be deceptive. Görünenin altında ne olup bittiğini ancak yaşayan bilir. Bildiğini de kendisiyle ve isterse can dostuyla paylaşması yeterlidir. Ötesi, kimsenin üzerine vazife değil!

Psikiyatristler, çatlayın emi! Hadise olur olmaz, her muz kabuğuna basan Özcan Köknel, yüz cümle konuştuğunda, duran bir saatin günde iki kez doğruyu göstermesi misali, ancak iki cümlesi bir anlam taşıyan Yıldırım Aktuna, adına utanmadan Derinlikler dedikleri programlarında, sığlık ötesi yorumlar yapan ve tam da hak ettikleri gibi zaman zaman Mustafa Denizli ve Duygu Asena gibi konukları tarafından bile o sığ sularda boğulan mahşerin üç atlısı, Ünsal Oskay hocanın o muazzam entelektüel tokadını yedikten sonra, ardında bayağı ötesi bir sataşmayı bırakarak bir hal olup Siyaset Meydanı nı terkeden Kerem Doksat, hemen yapıştırdınız teşhisi: Depresyon. Etiket belli, adres de belirlendi: Kesinlikle psikiyatrik tedavi. İlaç? Mutlaka.

Adana tabiriyle, tam zortlukoldunuz. Adanalı, örneğin biri böyle kuru sıkı konuşup sonunda da foyası meydana çıkarsa, bir elini yumruk yaparak ağzına götürür ve üfleyerek zooortdiye kocaman bir ses çıkarır. İşte ben de bir Adanalı olarak, tüm bu kuru sıkı yorumlarınızı insanlara bilgi diye sunduğunuz, genellikle en çaresiz anlarında size başvuran bu insanlara, kısa yoldan teşhisler koyup, dinleme zahmetine girmeden etiketler yapıştırıp, genellikle sadece ilaç verdiğiniz ve Hikmet Uluğbay a da bunu yapmaya kalkıştığınız için, tüm insanlık namına, siz psikiyatristlere ve kimi zaman psikiyatristleşen klinik psikologlara kocaman bir zort çekiyorum. Ömrüm vefa ederse, hakkımda zaten başlatmış olduğunuz şikayet zinciri, bu memlekette, eskisi kadar olmasa da adam harcamanın çok kolay olduğu bu memlekette, yaşam ve ifade alanımı mevcut halinden daha da daraltmazsa, o masum insanlara yapıştırdığınız etiketlerin faturalarını bir bir size ödetmek boynumun borcu olsun.

Yaşam esastır elbette. Fakat yaşamak dediğiniz sadece nefes alıp vermekten ibaret değildir ki. Boşuna Batı da ötenazi tartışılmıyor, eskisinden de fazla. Bizde mevcudiyetini bırakın, tartışması bile yok. Ötenazi dursun şimdi, biz intihara bakalım. Savunuyor muyum, hayır. Korkuyor muyum, hayır. Tartışalım mı, evet. Tartışılması, gündemde yer alması, intihar girişimlerini arttırır mı, kesinlikle hayır.

Korkunun ecele faydası yok diyen, boşuna dememiş. Korkmayacaksın. Hele başka birine yardım etmeyi özü olarak bellemiş bir meslek içindeysen, hiç korkmayacaksın. İnsanlık halidir, korkarsan da, bunu yenmeyi bileceksin, eğer bu mesleği seçmişsen. Sen korkarsan, senden yardım isteyen kişi bunu öyle bir hisseder ki, mevcut korkusu daha da artar. O yüzeysel ve mekanik yaklaşımıyla aslında günümüz psikoloji pratiğinin bir örneğini sunan Acar Baltaş la nasıl birlikte çalıştığını çok merak ettiğim Mustafa Denizli, beraberlik halinde galibin penaltı atışlarıyla belirleneceği bir maç öncesi, oyuncularına penaltı çalışması yaptırmaz. Nedeni sorulduğunda, eğer penaltı çalışması yaptırırsam, sporcularım maçta beraberliği hedeflediğimi düşünürler. Böyle düşünerek oynarlarsa, böyle bir korkuyla, büyük bir ihtimalle mağlup oluruz, diye cevaplamış. Bravo ona.

Böyle bir yaklaşıma itiraz bellidir: Efendim, hasta kişiler sağlıklı düşünemez; eğer ilaç vermezseniz, kontrol altında tutmazsanız, her an intihar edebilirler. Keşke, ah keşke, bunun bir istatistiği olsa. Yani, psikiyatrik tedavi almış veya almakta olanların ve ilaç almış veya almakta olanların intihara başvurma sıklığı/oranı ile bu tür bir tedavi/ilaç almayanların intihara başvurma sıklığını/oranını karşılaştırabilsek. Gazete haberleri sürüyle. Bir tanesi Adana dan: Üçüncüde ölmeyi başardı. Adana da daha önce de iki kez intihar girişiminde bulunan iki çocuk annesi Aysel Özer, üçüncü girişiminde, bir avuç sinir hapını içerek canına kıydı. 18 Mayıs 1999, Hürriyet. Kim bilir ne derdi vardı bu gencecik annenin ve kim bilir psikiyatri nasıl yaklaştı ona. Muhtemelen, çok kısa bir görüşmeden sonra, psikiyatristimiz belirtilere göre teşhis koyup ilaçları dayadı bu genç kadına. Sonrası malum. Eğer sorunun özüyle, kaynağıyla ilgili, rahatsızlık yaşayan kişiyle, yardımcı olmaya soyunan kişi birlikte bir çalışma yapmazlarsa ve bunu yapmak yerine sorunların çoğu kez üzerini örtmekten başka hiçbir işlevi olmayan ilaçlara başvurulursa, sonuç intihar olmasa da, pek hayırlı olmaz. Olmuyor da. Önümüzdeki örnekler bunu gösteriyor göstermesine de, gören kim?

Hikmet Uluğbay, muazzam bir örnek, önümüzde. Kendisini intihara götüren koşulları gayet güzel değerlendiriyor. Toparlanma sürecinde, muhasebesini yapmış yaşamının. İhtiyaç duymadım bir psikologa veya psikiyatriste, diyor. Ama, ihtiyaç duysaydım veya duyarsam, hiç çekinmem giderdim, giderim, diye eklemeyi ihmal etmiyor, tüm içtenliğiyle. Böyle bir ihtiyacı doğal karşılıyor, özellikle çekindiği, kaçındığı için değil, ihtiyaç duymadığı için böyle bir yardım almadığını söylüyor.

Bunları TV de zaten geç bir saatte duyduktan sonra, mutluluktan uyuyamıyorum, sabahlıyorum. Oturup, kaç zamandır duymayı arzu ettiğim, fakat duyamayacağım endişesini yaşadığım bu sözlerden sonra bu yazıyı yazıyorum. Nasıl umut ettim bir bilseniz, Hikmet Uluğbay bu toparlanma sürecinde, bu etiketçilere, etiketlemelere yenik düşmesin, kendini koruyabilsin, kendi başına bu karanlıktan çıkabilsin diye. Yenik düşmedi, kendini korudu, karanlıktan çıkıyor, başı dimdik. Onurlu. Katıldığı TV programında, Cevizoğlu, bunun bir onur intiharı olarak topluma yansıtılmasının, bu yönde intiharları teşvik edeceğini düşünerek kaygısını dile getirdiğinde, ki bu kaygı yaşam düşmanı psikiyatrinin sürekli pompaladığı bir kaygıydı, tüm efendiliği ile Hikmet Uluğbay, bu tarz yorumların, yani onura işaret eden yorumların sahiplerine teveccühleri için teşekkür etti ve toplumsal sorumluluğu ile, yapmış olduğu şeyin buna indirgenemeyeceği yönünde bir şeyler söyledi. Aslında bence, bu onura işaret eden yorumları benimsiyordu Hikmet Uluğbay.

Elbette onurlu. Boşuna intiharlar artar korkusunu dayayıp durmayın karşımıza. Yaşamak, bir ağaç gibi dik ve hür, onurlu bir şeydir elbette. Sinek gibi ezildiğimiz veya ezileceğimiz bir dünyada, yaşayan ölü olacağımıza, bu yaşamı sona erdirmek yeğdir. İntihardan, ondan korkarak uzak duramayız. İntiharı yok etmek istiyorsak, yaşamı yüceltebilmeliyiz. Marifet, ilaçla veya polisiye kontrollerle insanları intihar girişiminden uzak tutmakta değil, intihara sebep olacak koşulları ortadan kaldırmaktadır.

Sana teşekkür borçluyuz Hikmet Uluğbay. Önce edimlerinle bu kadar dürüst ve işine, toplumuna saygılı, sorumluluk dolu bir siyasetçi örneği sunduğun için bize, sonra, intihar girişiminle de, kaybettiğimiz değerlerin varlığına dikkatimizi çektiğin ve içine düştüğün karanlıktan gene kendi onurlu mücadelenle çıkmayı başardığın için. Çok veya az, umurumda değil, ama iyi ve güzel yaşa e mi!

Üstün Öngel
Sosyal Psikolog

http://www.ustunongel.com/pg_112_bir...sikiyatri.html
............

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 30-05-2019, 10:58
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.063
Standart



Psikoaktif ilaçların örümceğin ağ oluşturma becerisine etkisi

https://twitter.com/biyomuhendisi

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 30-05-2019, 11:01
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.063
Standart

Artık körfezlerde kurulmuş büyük şehirlerin, deniz suyu ölçümlerinde biotayı (fauna+flora/hayvan+bitki) değiştirecek denli yoğun anti-depresan kalıntısı saptanıyor.

https://www.gazeteduvar.com.tr/forum...uk-ve-dostluk/

Associated Press'in araştırması, içerisinde antibiyotik, antikonvülzan, antidepresan ve seks hormonlarını da içeren birçok ilaç çeşidinin, 41 milyon Amerikalı'nın içtiği su kaynaklarında bulunduğunu gösterdi.

İçme sularında; birçok tıbbi ilaca ve asetaminophen ve ibuprofen gibi reçetesiz satılan ilaçlara rastlanması, bilim adamlarının, insan sağlığı konusundaki endişelerini artırıyor.

http://www.yaklasansaat.com/haberdos...art/mart24.asp

---------

"Arkadaşlar yukarıdaki -iki- mantıksal geniş referans ve çerveçeyle birlikte "Türk Anti-Psikyatri Topluluğuna (ve bağlı gruplara, oluşumlara ve benzer yapılara ) 'muhalif değil' dost destek arıyoruz.."


https://www.facebook.com/groups/747445792130008/

@bu kavga kapitalizme karşı, bu kavga hürriyet kavgası

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 05-06-2019, 15:56
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.063
Standart

Toplumsal İşlevi Açısından Psikiyatrinin Eleştirisi

Gündüz VASSAF(*)

Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri Polikliniği'nin bekleme odasında duvara çerçevelenmiş bir yazı psikiyatristlerle görüşmeyi bek*liyen «hastalara» dünyayı değiştirmekle uğraşacaklarına önce ken*dilerine değiştirmelerini öğütlüyor. Yani kişilere mevcut dünyaya uyum yapmaları öneriliyor. Varsayım çevreye uyum yapmanın, çevreyle uyum içinde yaşamanın sağlıklı olduğu. Ancak burada uyum*dan anlaşılan tek yönlü bir ilişki yani kişinin çevreye uyum yap*ması. Çevrenin insan sağlığına uyum ve uygunluğundan -sanki çevre, yaşam koşulları ve tarih değişmiyen birer sabitmiş gibi- söz edilmiyor.

Çevreye uyum yapabilmeyi bir sağlık belirtisi olarak değerlen*diren görüş kendi içinde de çelişkiye düşerek egemen düzenin koşulları dışında yaşıyan kişilerin kendi çevre, kültür ve beklentilere uyumunu sağlıksızlığın bir belirtisi, hatta ruh hastalığının bir seyri olarak değerlendirebiliyor. Ruh bilimcilerinin çevreye uyumu hastalığın gidişatı olarak görebildiklerinin en belirgin örneği akıl hasta*neleri. İşte Bakırköy'den bir örnek:

Psikoloji öğrencilerimle birlikte bir koğuştayız. Yanımızda «has*talar» ve koğuşun sorumlusu doktor, hastaların önünde kendilerine ilişkin bilgi veriyor. «Bu gördüğünüz insanların, kimi hastaneye ilk yattıklarında diretir, sağlıklı olduğunu iddia eder, kimi sürekli gazete okur, radyo dinler, dış dünyayı izler, bizlerle konuşmaya târtışmaya çabalar. Zamanla bu ilginin kesildiğini görürüz. Giderek iç*lerine kapanırlar, kendilerine bakmaz olur, sessiz sedasız bir kö*şeye ilişip dururlar. Giderek hastalanırlar. Çoğu iyileşmez. Bu arada konuşmayı dinliyen «hastalar» arasından bir yaşlı kadın «Ben iyile*şeceğim doktor bey, buradan çıkıp çocuklarıma kavuşacağım,» di*yor. Doktor açıklamasına devam edip, «Evet, çoğu iyileşeceğini zan*neder ama maalesef giderek hastalanırlar. Burada onuncu yıl da dolduktan sonra ümit kesilir.»

Tüm «hastaların» açıkça görebileceği önümüzdeki küçük ka*ratahtadaki kayıtlar da doktoru doğruluyor. Tahtadaki sayılara gö*re koğuştan iyileşerek çıkanların sayısı çok düşükken, ölerek çıkan*ların sayısı oldukça yüksek.

Psikiyatrist, Bizans zindanlarını anımsatan Bakırköy gibi bir yer*de tecrid edilen kişinin giderek dış dünyayla ilişkisini kesmesini, ya*ni hastane ortamına uyum yapmasını, hastalığın bir seyri olarak ni*telendiriyor. Halbuki bu Bizans zindanı yardım ve bağış kampanya*larıyla bir Hilton Oteli rahatlığına bile kavuşturulsa, hastalar belki daha iyi bakılacaklar ama dış dünyada yaşama gücü bulmak açısın*dan iyileşmiyecekler. Bu konuya ilişkin gözlemler sağlıklı kişilerin bile çocuk yuvalarından göçmen kamplarına kadar bakım vermeye yönelik ortamlarda kendi kaderini değiştirme (internal locus of control) olanağının elinden alınması ile giderek tembelleştiğini, çev*resine ilgisinin azalarak kayıtsızlaştığını ve adeta robotlaşmış ba*ğımlı bir kişilik yapısını geliştirdiğini belirtiyorlar.(1) Çünkü bu mo*delde yatırım kişiye değil kişinin bakımı için gerekli olan alt-yapı tesislerine; yani binaya, yemeğe, ısıtmaya, temizliğe, personel gider*lerine, makam arabalarına v.s. yapılıyor. Bina ister sıcak ve güzel olsun ister soğuk ve çirkin, hastane ortamında kişi bir yandan çev*reye yani hastaneye, yani diğer hastalara, yani hastalığa uyum yap*masını öğrenirken diğer yandan da hastanede geçen zamanla dış dünyada başarılı olma, dış dünyada uyum yapma becerilerini giderek kaybediyor.

Bakırköy'e otuz milyon değil üçyüz milyon bağış yapılsa bile belki «hastalara» daha iyi bakılacak ama iyileşenlerin sayısı eski*sine göre pek değişmiyecektir. Dolayısıyla hastane modelini «ruh hastalıklarının» tedavisinde genel bir yaklaşım olarak benimsiyen psi*kiyatrinin toplumsal işlevi «hastalığı» gidermek yerine «hastalığı» arttıran ortamları pekiştirmek oluyor.

Medikal modeli yani iç hastalıkları, kulak-burun-boğaz hastalıkları gibi «akıl hastalıkları» da vardır diyen klasik psikiyatristlerin başlıca dayanağı, tıbbın diğer dallarında da olduğu gibi, gözlenen belirtilere göre «hastaya» nevrotik depressive, manik-depressive vb. gibi tanı koymak ve bu tanıya göre ilaç, psikoterapi, elektroşok, psikoanalitik, davranışcı yaklaşım gibi çeşitli yöntemlerle tanı kategorilerine göre saptanan hastalığın (kişinin değil) tedavisiyle uğraş*mak. Acaba bu tanıların geçerliği nedir? Tıbbın diğer dallarında bir telefon bağlantısı aracılığıyla bile kendisine belirtilen bulgulara gö*re hastadan binlerce kilometre uzakta olan bir hekimin o kişinin has*talığı tedavi etmesi mümkün. Hatta artık bilgisayarlar bile hangi te*davi yöntemine başvurulması gerektiğini hangi ilacın kullanılmasının doğru olacağını bildirecek bir biçimde programlanabiliniyor. Medikal modeli benimseyen psikiyatride tanılar ne ölçüde geçerli? Bu konuya ilişkin araştırmalar tıbbın diğer alanlarında olduğu gibi psi*kiyatrik tanıların geçerli olmadığını gösteriyor.(2) Üstelik Rogerian yaklaşım veya Gestalt tedavisi gibi tanıyı reddeden psikolojik da*nışma yöntemlerinin de en az tanıya dayalı yaklaşımlar kadar ba*şarılı olduğuna göre sıklıkla yanılabilen medikal modelin gereksiz*liği apaçık ortada. Peki medikal modele göre bireylerin tanılanması topluma nasıl yansıyor?

Araştırmalar kimlerin hangi tanılara göre değerlendirildiğinin sınıfsal bir temele dayalı olduğunu gösteriyor. Bu konuya ilişkin ya*pılan en önemli çalışma yoksulların şizofreni gibi tedavisi güç tanı*larla damgalanırken, zenginlere psikoterapiye cevap verecek nite*likte tanılar konduğunu gösteriyor.(3) Yoksullardan bambaşka bir sınıf ve kültürden gelen psikiyatristler, bu insanlara yabancılıkların*dan onlarla ilişki kuramayınca, yani psikoterapinin temel koşulunu sağlıyamayınca yoksulların içgörüden yoksun olduklarını, dolayısıy*la psikoterapiye cevap veremiyeceklerini ileri sürerek, yoksullara ya birkaç ilaç yazıp onları kendi kendileriyle başbaşa bırakıyorlar ya da Bakırköy gibi depo hastanelerine gönderiyorlar. Bir yanda bakımsız hastane «tımarhane» koşullarında yoksullar ilgisizlikten kıv*ranır, daha kötüye ve yıllarca hastanelerde sürünmeye mahkum ka*lırken, öbür yanda psikiyatristin terapi gereği gösterdiği yakın, sı*cak ilgi ve sempati sonucu, zenginler sorunlarıyla birlikte yaşıya*bilerek hayatlarını idame ettirebiliyor.

Böylece medikal modeli benimsiyen psikiyatrik yaklaşımın bir toplumsal işlevi de genellikle işçi ve köylü kökenli insanlara ümitsiz hasta gözüyle bakıp bir daha iflah olmamak üzere yüzlerce, binlerce insanı akıl hastanelerine kapatırken, çiçekli, müzikli, huzur veri*ci bireysel psiko-terapi ortamlarında teker teker zenginlerin sorunlarına eğilmek oluyor.

Tanılamanın önemli bir sakıncası daha var. Türkiye'de ege*men değer yargıları, Batı'yla bütünleşme çabasında bir egemen sınıfın çarpık, schizoid değer yargılarından oluşuyor. Dolayısıyla İslam, Orta-Doğu, Balkan, Ege, Akdeniz kültüründen gelen Türk insa*nının sağlılıklığı Washington'da bir kongrede Amerikan Anglo-sak*son protestan psikiyatristlerin görüşüne göre kararlaştırılıyor. İnsanlarımız Batı'nın ölçülerine göre değerlendiriliyor. Bireyleri tanılara göre sınıflandırma ve tanılama olayının geçerliliği a priori kabulle*nerek genelde kişilik bozukluklarından psikozlara kadar tanılar Ku*zey Amerika'da karar verilen esaslara göre yapılıyor. Örneğin eşcinsellik bundan birkaç yıl öncesine kadar Batı da «hastalıklar» ka*tegorisinde yer alırdı. Ancak Amerika'da eşcinsellerin bir baskı gru*bu oluşturması sonucu bu «hastalık» kitaplardan çıkartıldı. Bundan böyle Amerikan nosolojisine göre eğitilen «ruh bilimcilerimiz» şim*diye kadar olduğu gibi bize yabancı bir kültürün değer yargıları ışığında, bizim insanlarımız üzerinde karar verecek, onları sanki çok sağlıklı olan Amerikan insanlarının ölçülerine göre değerlendirecek. Kısacası teknolojimizden ulusal savunmamıza kadar olan dışa bağımlılık psikiyatri gibi alanlarda da kendini gösteriyor. Bu açıdan psi*kiyatrinin bir toplumsal işlevi de bir anlamda dışa bağımlı egemen sınıfın değer yargılarını insan ruh sağlığında bir ölçüt olarak dışa bağımlılığın, yani kültür emperyalizminin süregelmesini sağlamak oluyor. Başka bir deyişle kişinin sağlıklı olması için uyum yapması beklenen çevre kendi kültürüne yabancı kişilerce tanımlanmış bir çevre oluyor.

Bu eleştiriler ışığında psikiyatrinin toplumsal işlevi ne olmalı? Medikal modeli benimsiyen diğer tıp alanlarının bugün artık toplum hekimliği veya koruyucu hekimlik anlayışını iyice benimsemiş olma*larına karşın bu anlayışı benimsemede psikiyatri çok geride kalmış*tır. Benimsendiğinde de mekanik bir yaklaşımla hizmet anlayışında biçimsel değişiklikler vurgulanmış, sorunun özüne yani psikolojik sorunu olan veya olması olası kişi, grup ve toplulukların desteklen*mesine, güçlendirilmesine, kendilerine güven duygularını geliştirici ortamların yaratılmasına gidilmemiştir. Örneğin özellikle Amerika'da 1960'lardan bu yana kurulan yarı-yol evleri, gece ve gündüz has*taneleri ve mahalle poliklinikleri sayesinde akıl hastaneleri eskisine göre yarı yarıya boşaltılmıştır. Yani önceden belirttiğim eleştirilerin doğrultusunda hastanelerin dipsiz bir kuyu olduğunun bilincine varılarak yeni yaklaşımlar benimsenmiştir. Ancak, bireylerde huzur*suzluklara, psikolojik sorunlara yol açan ortamların denetlenmesi veya alternatif sağlıklı ortamların geliştirilmesinde hiç başarı sağlanmamıştır.

Başka bir deyişle her ne kadar «Toplum Ruh Sağlığı» akımının öncüsü Caplan'ın önerileri doğrultusunda sorunlar büyümeden so*runların üzerine gitme ve psikolojik sorunları olabilecekleri önceden saptayarak onlara yardım elini uzatma yaklaşımları benimsenmişse de temeldeki anlayış ruh sağlığını geliştirmek yerine ruh hastalığını önlemenin yollarını aramak olmuştur. Gene bu anlayışın altında ya*tan felsefe de medikal modelden kaynaklanmaktadır. Tek tip bir el*biseye uymıyan kişilere gene hasta denmekte ancak, bundan ön*ceki klasik yaklaşımlardan farklı olarak, elbiseye uymıyan yani ruh hastası denilen kişiyi çeşitli tedavi yöntemleriyle elbiseye uyacak şekle dönüştürmek yerine, ruh sağlığı eğitimi gibi yaklaşımlarla ki*şilerin elbiseye uygun şekilde gelişmeleri sağlanmaya çalışılmakta*dır. Esas olan tek tip elbisedir yani evrensel ruh sağlıklı bir insan tipi, yani her insan için tek bir ölçü, yani mutlak bir doğru anlayışıdır. Sınıflı toplumlarda bu anlayışın evrensel değil egemen sınıfın değer yargılarına göre belirlendiği ise hem burada hem de başka kaynak*larda sık sık vurgulanmıştır. (4,5,6)

Hem bireyin hem de çevrenin değişken olduğunu ve her ikisin*deki değişmelerden karşılıklı etkilenmeler olduğu varsayımından ha*reket eden toplum psikolojisi (community psychology) ise sağlığın kişi-çevre ve çevre-kişi uyumunun bir sonucu olduğu ve dolayısıyla ruh sağlığı kavramının kişiye ve çevreye bağlı göreceli bir kavram ol*duğunu vurgular. Böylece normları ve içerikleri birbirlerinden farklı ancak kendi içlerinde kişi-çevre uyumunun sağlandığı birçok sağlıklı ortamlar olabilir. Sağlıklı ortamın sağlanması o ortamdaki iş, eğitim, sağlık hizmetleri, sosyal güven gibi maddi ve psikolojik olanakların herkesin gereksinmelerine göre karşılanmasıyla olabilir.

Örneğin, bir yanda istenmiyen çocuk sahibi olma durumunda, ra*hatlıkla kürtaj yaptırabilen zenginler varken, yasak olduğu ve parası olmadığı için bu yönteme başvuramıyan ve bu yüzden ya canını kaybeden ya da istenmiyen bir çocuk dünyaya getirerek çeşitli maddi ve psikolojik sorunlarla karşı karşıya olan yoksul kişiler vardır. Psi*kiyatristin toplumsal işlevi onun burada kürtajdan yana çıkmasını kürtajın serbest olması için aktif bir kavga vermesini, kürtajı destek*liyen siyasal parti ve derneklerle ve kendi meslek kuruluşları aracılığı ile somut bir işbirliği yapmasını gerektirir.

Eğer Diyarbakır'da ilkokul çağındaki çocukların % 40'ı milli eğitim hizmetlerinden yararlanamıyorsa, psikiyatrist bu sorunun giderilmesi için aktif bir tutum almalıdır. Aksi takdirde, maddesel kaynakların adaletsiz dağıtımından kaynaklanan psikolojik sorunlu yüzbinlerce kişiden ancak birkaçını iyileştirmeye çalışan psikiyatristin akıntıya karşı kürek çekmesi süregelecektir. Psikiyatristin toplumsal işlevi maddi ve psikolojik olanakların sağlanması ve bu olanaklardan eşit yararlanılmasında ezene karşı ezilenden yana aktif bir tutum almasını gerektirir.

Medikal modelin tersine kişinin sağlıklı olma ölçütü tek değil bir çoktur. İnsan türünü zengin kılan, sağlıklı kılan birbirine benzemesi değil tam tersine birbirinden farklı olmasıdır. Tek tip insan gerektiren bir ruh sağlığı modeli anlayışı Darwin'in evrim kuramına bile karşıdır. Hayvanların doğaya karşı mücadeleleri türdeki fizyolojik değişkenlik (varyasyon) sayesinde sağlanırken, insan türünün doğaya karşı mü*cadelesi ve uygarlığın gelişmesi insan türündeki bireysel ayrılıkların zenginliğine bağlıdır. Yeter ki çevrenin maddesel ve psikolojik koşullarından eşit yararlanma ortamı sağlansın.

Psikiyatrinin toplumsal işlevi kişi1erin toplumsal olanaklardan ay*nı şekilde yararlanırken aynı zamanda birbirlerinden ayrı olma hak*kını savunmasını gerektirir.

Tek tip bir ruh sağlığı modelinin altında yatan felsefe tek tip bir insan - otoriter, faşist bir devlet anlayışıdır. Bu anlayış insan türü*nün sağlıksızlaşmasına hatta ortadan silinmesine yol açabilir. Nazi Almanya'sında tek tip üstün Aryan insanının yaratılması için başvu*rulan eugenics deneyleri bu tehlikenin ve bu anlayışın iflasının açık kanıtıdır. Dolayısıyla psikiyatri toplumsal işlevinde anti-faşist ve de*mokrasiden yanadır. 19. yüzyıl Viyana burjuvazisi üzerinde incelemeler yapan Freud'un takipçisi olup, Anadolu - İslam kültüründen biha*ber bir psikiyatrist toplumuna yabancı olmakla kalmaz, yabancı bir kültürün istemiyerek misyoneri olmak durumuna düşebilir. Günün as*keri ve ekonomik olarak gelişmiş Batı toplumlarının gücünü üstün kültürlerine borçlu olduğunu varsayanlar, kendi tarih ve kültürlerini aşağılıyarak, insanların gelişmiş ülkelerin insanlarına benzetmek ve onlar gibi eğitilmesini, giyinmesini, konuşmasını davranmasını istiyerek özgüvensiz, çelişik değer yargıları içinde sağlıksız ve olumlu özdeşim modellerinden yoksun kuşakların gelişmesine yol açarlar. Sağlıklı kuşakların gelişmesinden yana olan psikiyatri toplumsal işlevin*de aynı zamanda anti-emperyalistdir.

Türkiye'de toplumcu bir psikiyatrinin gelişmesi için, psikiyatrist eğitimi yeni baştan ele alınmalı,bu alanda çalışacak kişiler fizyoloji, farmokoloji gibi derslerin yanısıra folklor, sosyoloji, antropoloji, din gibi konularda derinlemesine okumalı, Türkiye insanını ve tarihini yakından tanımalıdır.



BAŞVURU
1. CAPLAN, G. An Approach to Community Mental Health, London, Tavistock Publications, 1969. s. 4.
2. ROSENHAN, D. «On Being Sane in Insane Places», Science, 1973, 179, 250-258.
3. HOLLINGSHED, B. B., Redlich, F. C., Social Class and Mental Illness: A Community Study, New York: Wiley, 1958.
4. SZASS, T. S., The Myth of Mental Illness, New York: Harper and Row, 1974.
5. LAING, R. D., The Politics of Experience, London: Penguin Books, 1967.
6. HALLECK, S. H., The Politics of Therapy, New York: Science House Inc., 1971,

(*) Dr. Gündüz Vassaf, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Toplum ve Bilim, 12, 1980, S. 65-71

--------
Gündüz Vassaf Cehenneme Övgü pdf
https://helbestvanekurd.files.wordpr...c3b6vgc3bc.pdf

Gündüz Vassaf Cennetin Dibi pdf
https://kupdf.net/download/g-uuml-nd...4a1f8964d3_pdf

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 06-06-2019, 15:52
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.063
Standart

Ticari Psikiyatri, Bilimsel Psikiyatri

Kaan Aslanoğlu , Bilim ve Ütopya /(dergisi), Ocak 2009

Ticari tıbbın önde gelen özelliği, tetkik yaptırmada ve ilaç kullanmada abartıdır. Doğru olan, başvurana ayrılacak yeterli bir süre içinde önce anamnez almak (hastanın derdini etraflıca sorup dinlemek), ardından yapılacak etraflı bir fizik muayeneyle tanıya yaklaşmak veya varmaktır. Yeterli emek ve zaman veren iyi bir hekim, bazen hiç tetkik istemez bazen gerekli olanların en azıyla yetinir. Tanı ne kadar kesinse tedavi de o kadar basitleşir. Söz konusu olan ilaç tedavisiyse, iyi hekimlikte esas, en az sayıda ilacı en az dozda kullanmaktır. Çünkü, bedene zarar vermeyen ve yan etki yapmayan ilaç yok gibidir.

Hastayı müşteri veya savılması gereken herhangi bir nesne olarak gören ticari tıpta hekim daima az sayıdadır, zamanı ve emeği kıymetlidir; hastalar ise daima çoktur, verilenle yetinmesi gereken ve üstelik üzerinden en çok kâr elde edilecek nesnelerdir. Ticari tıp evrenseldir; günümüzde kapitalizmin baskın tıp anlayışıdır. Ticari tıp hem kamusal sağlık kurumlarında hem özel sağlık kurumlarında egemendir.

Ticari tıpta verilen her sağlık hizmetinin, kullanılan tüm malzemelerin, cihaz ve ilaçların, sağlık kurumlarının fiziksel mekânlarından yararlanmanın ve en önemlisi de zamanın bir maddi karşılığı bulunur. Arz, talep, zaman, hizmet, kâr denkleminde hastanın tanısına en kısa zamanda varılması, tedaviye geçilmesi, bu aşamada en yüksek düzeyde para kazanılması gerekir. Böyle bir sistemde tıp biliminin ve uygulayıcılarının ilaç şirketlerinin güdümüne girmesi kaçınılmazdır. Tıp bilimi genelde kapitalizmin, özelde ilaç şirketlerinin, cihaz üreten firmaların, sigorta kuruluşlarının ve alana en az para yatırmak isteyen devletlerin denetimindedir.

Bilimsel tıp nerededir peki? Ütopik ideal tıpla (sosyal tıpla) ticari tıp arasında bir yerlerdedir. Kimi kez etik tıbba yaklaşır, çoğun ticari tıbba daha yakındır. Okuyucunun az çok bildiği bu gerçekleri sadece önemli olduğu için anımsatmak istemiyorum başta. Konuya, sorunun esası olarak gördüğüm gerçeklikten girmeyi bilerek seçtim.

Sağlıklı yaşam için neler yapılması gerektiğini pek çok insan biliyor. Hastalıklardan korunmak ve kurtulmak için sağlıklı beslenmek şart örneğin. Gerçi o noktada da (sağlıklı beslenme konusunda) büyük görüş farklılıkları mevcut; fakat konuyu öğrenip iyi bir yol tutturmak her zaman mümkün. Hareketli yaşamak ve egzersiz yapmak gerekiyor. Havadan ve gıdalarla alınacak zehirlerden olabildiğince uzak durmak gerekiyor. Sigara içmemek, fazla alkol kullanmamak… Bunlar biliniyor da uygulayan kim? Çok küçük bir azınlık. Ondan sonra gelsin kalp-damar sorunları, kanser, bin bir çeşit öldüren, süründüren hastalık.

Devletlerin, toplumların ve doktorların genel yaklaşımı da şu: Hastalıkları önlemek ve uzun dönemde onlardan kurtulmak için emek, eğitim ve denetim gerektiren çalışmaları boş ver! Hasta karşına gelmişse, dayan ilacı ve en kısa zamanda şikâyetini gider. Hem sen kazanırsın hem zamanını ekonomik kullanırsın hem de ilaç şirketin kazanır, sigortan kazanır. Hastaya uzun dönemde sonuç alacağı birtakım şeyleri anlat anlat nereye kadar? Söylersin söylersin ter dökersin, bir kulaklarından girer ötekinden çıkar; yüzde doksanından fazlası dediklerini yapmaz. Öyleyse gelsin ilaçlar!

Psikiyatri alanı ve ruhsal sağlık konusu da farklı değil aslında. Ruhsal sağlığın korunup geliştirilmesi için neler yapılması gerektiği de biliniyor. Bunun için yabancılaşma sorununu halletmiş, sevgiye ve saygıya dayanan bir toplum yapısı örmek şart: Zorda kalana hemen yardım edilmesini garanti altına alacak bir dayanışma duygusu... Bunu sağlamak insanlara spor yaptırmaktan da zor. Çünkü bir sistem sorunu. Kapitalizm, insanların birbirlerinin kafasını ezerek yükselmesini öngören, bunu yapmayanları cezalandıran bir düzen. Böyle bir toplumda ruhsal sağlıktan eser bulmak mucize. O zaman insanların büyük ya da küçük gruplar kurarak, adacıklar yaratarak, topluma, sisteme rağmen ayakta kalmaları seçeneği kalıyor geriye. Bu da yapılamıyorsa kişisel olarak her şeye karşın güçlü kalabilme... İnsanın her bakımdan kendini geliştirmesi, eğitmesi, her türlü zorluğa karşı ruhsal bakımdan silahlanması... Bunlar da her zaman herkes için olası değil. Sonuç: Yüzde ellilere varan depresyon patlaması, artan nevrozlar, uyuşturucu ve alkol bağımlılıkları, kişilik bozuklukları...

Herhangi bir psikiyatr, kısıtlı bir zamanda önüne gelen hastaya en kısa zamanda tanı koyup tedaviye geçmek zorunda. Tanı-tedavi için, hastaya yol göstermek için, çevre düzenlemeleri için, psikoterapi için ne kadar çok zaman harcarsa kendinden o kadar çok şey vermiş olacak; hastanın şikâyetleri de belki o kadar ayak direyecek. Az veya orta paralı hastalarla çalışan kısıtlı zamanlı çoğu psikiyatr, bu durumda öncelikle ilaç tedavisine yönelecektir. Böyle bir durumda böyle bir yönelimin getirileri her bakımdan yüksektir.

Devamı için;
https://www.bilimveutopya.com.tr/tic...sel-psikiyatri

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 14-09-2019, 13:58
"ictenlik" - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
"ictenlik" "ictenlik" isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Aug 2017
Mesajlar: 3.063
Standart

Sosyalist Hasta Örgütü ya da Kolektifi yani SPK benim Mavi At'tan sonra duyduğum en ilginç ve çarpıcı öykülerden biri.
Yine gerçeği zorlayan aklı zorlayan/bombalayan bir öykü. Yapılmadıysa filmi yapılmalı. Yaşlanmadıysa Bay Jack oynasın...
Dostlar Sosyalist Hasta Örgütünü okumanızı öneririm.. Matriksi zorlayan bir şey/yarılma...

Linkler;
https://kesintisiz.org/2018/10/13/so...t-manifestosu/

https://eksisozluk.com/entry/71242299?fbclid

https://surrealisteylemturkiye.blogs...tml?m=1&fbclid

Nikola nerdesin bu sana gelsin! Hastalığın silahındır birleş! Maddi tıp şeytandır Nikola hastalığını silaha çevir ve ateş et Nikola...

İçtenlik yazıları ve yazarlığı açık/özgür kaynak kodlu yazılım mantığının ve duygusunun tam aynını paylaşarak, mülkiyetsiz, anonim, yazarca sahiplenilmeyen, isteyenin istediği gibi izinsiz alıp dağıtıp çoğaltabileceği ve isterse kendi geliştirebileceği, katabileceği imzasız yazımlar olma felsefesi taşır. Özel olarak kaynak kişi alıntı kaynağı belirti tutulmamışsa yayımsız basımsızdır. İnternette yazılmıştır. Dileyen kullanır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:11 .