06-01-2019, 11:33
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
|
|
dine mine ne´isimli üyeden Alıntı
Doğanın sistemide oldukça karmaşık akla sahiptir.
|
Karmakarışıklık konusunda kendimize bir rakip göremiyorum ben, bizden daha karmakarışığı, gene bizden biridir anca.
Öteki türlü bir şeyi anlamadık diye-o şey doğadır-onu karmakarışık görmek, kendi karmakarışıklığımzdan kaynaklıdır.
Bizlerin iddiası hepte bu yönde oldu, kendimizi iyi anladık, hemde çok iyi anladık!
Doğa karışık!
Böyle bir şey yok tabii, bizler kendimizi anlayamadık, bunu bir anlasaydık ama anlamadık. Bunca yazılan kitaplar, öğretiler, söylenen sözler anlamak üzere yapıldı/yazıldı diye kendimizi anlıyor olmayız.
Tam aksi, anlamadık demenin üzerin örtmek için, geliştirdiğimiz şeylerdir.
Diyeceğim kendi karmakarışıklığımızı anladığımız gün doğa da anlaşılır. Bu da tabii kendimizi eleştirmeden olmaz.
Kendimizi dokunulmaz gördüğümüz sürecede, kendimizi eleştirmekte mümkün olmayan bir şeydir.
dine mine ne´isimli üyeden Alıntı
Bir şeyler gözlemliyoruz ama hareketin başı sonu olmadığından tümün ne olduğunu .
|
Bilmediğimiz de yerinde sevgili dine mine ne, bilsek diyelim ne olacaktı?
Her bildiğimiz şeye ne yaptıysak ona onu yapacaktık, onu amacından çıkartıp, kendi çıkarımıza kullanacaktık. Bu konuda da rakibimiz yok.
pianola´isimli üyeden Alıntı
başından beri bunu söylemeye çalışıyorum. bunun için doğa "salt bir" değil, "kendisine işaret edilebilir" değil , o sadece algı menzilimizdeki parçaların toplamı içerisinde kendi içtepilerimizi kavramlaştırabilmemize koşul olan bir kurgu..başka bir tabirle o belleğin kısımsallığı, yani zamansallığıdır. bu durumda , görüldüğü üzere insan teki de "çokluğun bir niteliği" konumunda , yani insanın salt olmayışı -böylelikle zorunlu olarak eleştiriye maruz kalışı- zaten saltık bir ontolojik bulunuşun imkansızlığının sonucu..
|
Balıklar içinde yaşadığı denizi bilemeyebilir bunu anlarım, onlar balık der geçerim ama insan deyince, içinde yaşadığı doğayı anlayamamasını anlayamıyorum. Sanırım burada bir anlamak istememe durumu söz konusu.
Yer çekiminin de kendini göremiyoruz, işaret edemiyoruz, o da algılarımız da ama etkilerini gördüğümüz için, bilinçlerimize kazımışız, onu var'lamışız. Fakat doğa dediğimiz şeyi de işaret edemediğimiz için, onu kurgulanamaz deyip yok'lamak, kendi içimizde ki bir ikilemdir.
Bu yazıda bahsettiğim " Bizler Evrim denileni keşfettik ama ne olduğunu anlamadık!" mevzu bu.
Yoksa bir varlığı olmadığı halde, şeylere varlık biçme konusunda uzmanız ama mesele DOĞA ya gelince, o nazik karnımız. Ona itirazımız var, bu da en derinde ki bir sorundan kaynaklanıyor "Bizler doğayı sevmiyoruz" Bunda oldukça ciddiyim, doğa bizi öldürüyor diye ona karşı çok derinler de kinimiz var. Hepimizin var.
Bu konuda roller yapsakta (doğayı seviyor görünsekte) bir gün ona hükmedeceğimiz günlerin hayalleri varken, ona hizmet etmek, ayakta tutmak zor geliyor. Tabii bu da belli oluyor, çünkü "söylenenler rol ama yapılanlar rol değil."
Sevgiler
Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
|
06-01-2019, 11:34
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 21 May 2015
Mesajlar: 1.529
|
|
pianola´isimli üyeden Alıntı
başından beri bunu söylemeye çalışıyorum. bunun için doğa "salt bir" değil, "kendisine işaret edilebilir" değil , o sadece algı menzilimizdeki parçaların toplamı içerisinde kendi içtepilerimizi kavramlaştırabilmemize koşul olan bir kurgu..başka bir tabirle o belleğin kısımsallığı, yani zamansallığıdır. bu durumda , görüldüğü üzere insan teki de "çokluğun bir niteliği" konumunda , yani insanın salt olmayışı -böylelikle zorunlu olarak eleştiriye maruz kalışı- zaten saltık bir ontolojik bulunuşun imkansızlığının sonucu..
|
Sayın piyanola
Beyindeki zamansal 'kurgu' dediğiniz "buluş", bir soruna yeni bir çözüm sağlayan "yaratıcı" bir başarıdır. Bilinen veya yeni araçlarla yeni bir hedefe ulaşmak veya yeni araçlarla yeni bir hedefin tetiklenmesi, doğanin bir parcasi gibidir. Sizcede "benliğimizin" doğası gibi değilmi. Kaldi ki felasifenin bahs ettiyi doğa beyinde ki zamansal ilişkiden bağımsız olarakta işlemekte. Işlevin forma dair zamansallığı "forma dair olmayan" "yaratıcılığı" kısıtlaması sorunmudur sizce. Meseleyi beyin ölümü gerçekleşdiğinde biter demeye mi getiriyorsunuz.Tamam da her bitişin başlangıcı olur ki bizimkinin formu başı dahi yok. Felasifeyi bilmemde ben nerden tutar yıkar paklarım bunu dahi bilmiyorum.
Bazı insanlar hiç değişmez. kendilerini deyistirmemek icin sadece daha iyi yalan atmayi öğrenirler
|
06-01-2019, 12:31
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 02 Dec 2014
Mesajlar: 3.695
|
|
EVRİM herkesi aynı oranda geliştirmez, herkesi tek tip yapmaz, bir sınıftaki her çocuktan aynı performans beklenmez, öyle olsaydı hepimiz ROBOT olurduk, o zaman neden herkes ilerlemedi diye, insan üzerinde tartışmanın anlamı olurdu, netice bir ROBOTTUK! deriz, sorunu araştırırdık.
Ama ROBOT değiliz ki!
Evrim böyle bir şeyi istemiyor ki, isteseydi herkes aynı olurdu zaten. EVRİM ROBOT İNSAN İS-TE-Mİ-YOR. Bu çok açık.
Lakin insanlar da bunu değiştirmek istiyor, ROBOT özlemiyle yanıyorlar, ama bunun değişemeyeceğini de bilmiyorlar, bilmediği içinde yargılıyorlar da yargılıyorlar, ilginç.
Sn felasife.
Çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık. Ben monitörde uzun yazıları pek sevmem onun için okumam ama bu yazıyı okudum Şu üstteki yazıyı alıntılayarak sormak isterim.
Evrimin bir parçası olan insan düşünceleri hayalleri ile müdahale ettiği evrene (çok az bölümüne bile olsa) şu an müdahale edip bazı şeyleri değiştiriyor. Örnek insanın doğasında olmayan ropotlaştırma sistemini insana enjekte ediyor.
Hatta son günlerde üretim biçimine kar oranlarının düşmesi sebebiyle müdahale edilip mekanik robotun insanın yerini alması da ideallerinin içinde .
Evrimin insanın müdahalesi sebebiyle dengelerinde değişiklikler olabilir mi ? İnsan aklı evimin gidişine yön verebilir mi ? gibi sorular aklıma geliyor.
İnsan aklı doğaya müdahale edip bazı şeylerin değişimine sebep olması bazı canlı türlerinin yok olması bazılarınında çoğalması insanın aklının evrimin aklını müdahale değil mi ?
|
06-01-2019, 12:41
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
|
|
Felasife nin , şehirleride doğanın ( kainatın ) bir parçası olduğunu kabul etmesi beni ziyadesi ile memnun etti. Bunda ,benimle şaman dediklerinin şehirlerden kaçması üzerine olan atışmadaki uyanış olduğunu düşünüyorum. Bu durumu ŞAMANIM diyenlere geri dönüş demesekte her yerde yaşamaları için bir çağrı olarak belirtelim.
Evrimsel Düşünmek.
Şu çok övdüğümüz , doğanın merkezine koyup akıl beceri bilinç gibi nitelikleride yüklediğimiz insan varlığının bu özellikleri aldığı ve evirip çevirip geliştirdiklerinin DOĞANIN kendisinde olduğunu düşünüyorum.
Ne demek istiyorum.
Doğa düşünüyor. Doğa biliyor , doğa seviyor , doga kızıyor , doğa doğuruyor , doga ölüyor , doğa doguyor , doğa latife bile yapıyor. Bunlar bizde varsa ondan gelmiştir. Başkada nereden gelecekti ?
İnsanlarda , sadece kendilerinin övdüğü , akıl ,kendini bilme özelliği varsa , bunu ona veren doğadır ve doğanın kendisinde bu özellik vardır.
Aksi halde insan nasıl bu özelliklere sahip olucaktı. Buradan insanın kurguladığı cinsten bir tanrıdan bahsetmiyorum.
Kurgu derken , pianolanın Kurgu diye yazdığını okurken ne demek istediğini anlayamadım. Yada yanlış anladım.
Doğa insan denen varlığın kafasının içinde idealar dunyasında kurguladığı şeyler gibi bir şe anladım. Eğer bunu diyorsa! Doğa düşüncelerimizin dışındaki hayal gibi bir yapı oluyor . Belkide yanlış anladım. Kesin böyle bir şe demiyordur. Diyorsa pianolayı şimdiye kadar hiç anlamamış oluruz.
Doğanın yani şu gördüklerimizin tamamını düşüncelerimiz değil , doğanın kendisi bizi ve düşüncelerimizi kurgulayıp işletiyor.
Bu özellik doğanın kendisinde olduğu için bizde olanı bize ait , bizden kaynaklı gibi bir yanılgı ile doğadan ayrıyız yanılgısıyla doğaya artislik yapıyoruz. Doğa da ARTİSLİK yapma durumu var ve onuda bize vermiş. Artisliğimizde doğadan .
Doğanın bunun bilincinde olup bize güldüğüne eminim.
Tanrıcıların tanrılarına yüklediği insani özellikleri Sanki bende Doğaya yüklüyorum gibi bir durum ortaya çıkmış gibi görünsede öyle değil. Doğa her yönü ile test edilip gözlemlenen SOMUT bir gerçeklik.
|
06-01-2019, 12:54
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 27 Nov 2018
Bulunduğu yer: Merkez/Çin
Mesajlar: 1.838
|
|
@Türkü doğru değinmişsin şamanlara ama şamanların derdi, şehirlerin doğanın diğer öğelerini istila edici(felasifenin bir başka konusu) etkisinin olması olamaz mı? yani biz bu geleneksel şehir anlayışında (norveç, kanada, bazı amerika hatta ingiltere şehirlerini kastetmiyorum), Türkiye şehirlerinin bazıları özellikle Dünya'daki en doğa yiyici şehirlerden İstanbul, İstanbuldaki başarısız öğrencilik deneyimimde en merkezi noktalardan birinde gördüğüm tek şeyin ince ağaçlar ve bolca çöp olduğunu hatırlıyorum. Şimdi ise direk ormanlık dağlar bunu yazarken bile. Son 5 yılda bura da istila. Yani kötü şehir örnekleri ve bu imar ahlaksızlığı doğanın diğer öğelerine yaşama imkanı vermiyor.
Nasıl olsa Bade' lenen daha evvel de bade' lenmiş Hatta bazıları '' Nur Çeşmesinden '' içerek ?? nurlanmışlardırlar
|
06-01-2019, 15:23
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 12 Jun 2009
Mesajlar: 5.554
|
|
sadece şu alıntılayacağım paragrafı anlasaydınız
ormanda on kaplan gücünde olmaya hak kazanacaktınız
''kurgu bitimsizdir diyorum , yani "doğa" adını verebileceğimiz "salt" bir varlık yok. tam da bu sebepten ortaya çıkan her bilinç kipi kendi varoluş tarzına koşullanarak, yani kendi duyumsal içerikleri uyarınca özgün aşkınlık kavramları oluşturur ve onları tözleştirme eğilimi gösterir. biz ise buradaki anlama dayalı imgesel çokluk sorununu dilin simgesel düzeneğinde aşabildiğimize inanıyoruz. oysa görüleceği gibi söz konusu düzenek , zaten tanımların tözsel olmayışlarının bir semptomu olarak kendi imkanını kazanıyor. insanın "doğanın bir niteliği" oluşu bunu ifade etmekte.. ''
iyi okuyun bu paragrafı
anlayabilmeniz için bazı anahtar kısımların altını çizdim
bu arada aklınızın bi köşesinde süreç oluş falan filan gibi kavramlar orda bi yerlerde dursun
anlayın ki,
yazan anlaşıldığını düşünüp yazma motivasyonunu korusun
yoksa başlık bozacılarla şıracıların geyiği olmanın ötesine geçemez.
ps: vurgu aynı düşüncede olmamı zorunlu kılmaz.
ps2: adam doğa derken fizikalist bi bağlamda belki de evrene atıf yapıyor olabilir
nası bi anlayışla birden ormana börtü böceğe geçtiniz.
|
06-01-2019, 15:42
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
|
|
kartopu´isimli üyeden Alıntı
Sn felasife.
Çok güzel bir yazı olmuş eline sağlık. Ben monitörde uzun yazıları pek sevmem onun için okumam ama bu yazıyı okudum Şu üstteki yazıyı alıntılayarak sormak isterim.
|
Rica ederim, tahmin ediyorum uzun yazılar pek okunmuyor ama meraklısı ilgilisi de okuyor, çok fazla yapacak bir şey yok bu duruma.
kartopu´isimli üyeden Alıntı
Evrimin insanın müdahalesi sebebiyle dengelerinde değişiklikler olabilir mi ? İnsan aklı evimin gidişine yön verebilir mi ?
|
Denge değişikliğini bilemem, olursada " bir musibet bin nasihattan evladır" sözü gereğince, insan eyvah diyecektir mutlaka ama bu bile insan böyle irade ettiği için olmayacaktır.
Neticede " her şeyin hazır olduğu bir hayata gelen insan", gene kendisinden isteneni yapmış olacak ki bu zaten onun robot olduğunun bir göstergesidir.
Bu aslında çok acayip bir konudur, ben bunu yargılamıyorum da sadece "fark" denen şeye dikkat çekmeye çalışıyorum.
Hasılı insan bir şeyleri kontrol edemiyor, akıntı adeta onu ne tarafa sürüklerse o da o yana gidiyor. Bu günlere nasıl geldik mesela.
Hepimiz bunu insanın bir başarısı olarak görürüz. Oysa bugünlere gelmeye mecbur kaldık, gelmedik adeta itildik gibi, böylede görülebilir.
Türkü´isimli üyeden Alıntı
İnsan aklı doğaya müdahale edip bazı şeylerin değişimine sebep olması bazı canlı türlerinin yok olması bazılarınında çoğalması insanın aklının evrimin aklını müdahale değil mi ?
|
Doğa dinazorları varederkende yok ederkende biz yoktuk mesela, biz olsakta olmasakta doğa bir şeyleri zaten yokta ediyor varda ediyor, bize danışmıyor kesinlikle, doğa bu açıdan tam bir çılgın, bunun bizle direk bir bağlantısı olması için, doğadan tamamen bağımsız olmamız gerekir ki ama bağımsız değiliz.
Haliyle bu anlamda, doğa bizi kullanarak(ta) bir şeyleri yok edebilir!
Türkü´isimli üyeden Alıntı
Felasife nin , şehirleride doğanın ( kainatın ) bir parçası olduğunu kabul etmesi beni ziyadesi ile memnun etti. Bunda ,benimle şaman dediklerinin şehirlerden kaçması üzerine olan atışmadaki uyanış olduğunu düşünüyorum. Bu durumu ŞAMANIM diyenlere geri dönüş demesekte her yerde yaşamaları için bir çağrı olarak belirtelim.
|
Eyvallah.
"Her şey merkezinde" diyen için ayrılık zaten olmaz, sistemleri düzeltmeye de çalışmaz, bu ayrılık denen şeyin olmadığı bilinciyle alakalı.
Ama şu da var ki insanların gözüyle de bakınca ayrı dünyalar olduğunu vurgulamakta gerekiyor.
Şamanlar konusunda onlar da eski görkemli günlerinde değiller, olanlarda da gerileme var, zira insanların onlara olan ihtiyacı azaldı, çünkü onlar ihtiyaca yönelik insanlardı, karanlık çağlarda ihtiyaç doğduğu için onlar vardı, ihtiyaç kalmadıkça onlara ihtiyaçta çok kalmadı.
Ben şimdi o eskisi gibi dağlarla konuşan, rüzgara, yağmura söz geçiren Şamanların olduğunu sanmıyorum, bu ayrı ama onlar genede bir ekolün temsilcileri olarak sembolik olarak varlar.
Biz nasıl ki doğaya gidemezsek, zaten içindeysek, onları da buraya gelsin diye bekleyemeyiz, zaten buradadırlar. Onların da bir yönü geliştiler, şehirleşmeye çoktan uydular.
Türkü´isimli üyeden Alıntı
Evrimsel Düşünmek.
Şu çok övdüğümüz , doğanın merkezine koyup akıl beceri bilinç gibi nitelikleride yüklediğimiz insan varlığının bu özellikleri aldığı ve evirip çevirip geliştirdiklerinin DOĞANIN kendisinde olduğunu düşünüyorum.
Ne demek istiyorum.
Doğa düşünüyor. Doğa biliyor , doğa seviyor , doga kızıyor , doğa doğuruyor , doga ölüyor , doğa doguyor , doğa latife bile yapıyor. Bunlar bizde varsa ondan gelmiştir. Başkada nereden gelecekti ?
İnsanlarda , sadece kendilerinin övdüğü , akıl ,kendini bilme özelliği varsa , bunu ona veren doğadır ve doğanın kendisinde bu özellik vardır.
Aksi halde insan nasıl bu özelliklere sahip olucaktı. Buradan insanın kurguladığı cinsten bir tanrıdan bahsetmiyorum.
Kurgu derken , pianolanın Kurgu diye yazdığını okurken ne demek istediğini anlayamadım. Yada yanlış anladım.
Doğa insan denen varlığın kafasının içinde idealar dunyasında kurguladığı şeyler gibi bir şe anladım. Eğer bunu diyorsa! Doğa düşüncelerimizin dışındaki hayal gibi bir yapı oluyor . Belkide yanlış anladım. Kesin böyle bir şe demiyordur. Diyorsa pianolayı şimdiye kadar hiç anlamamış oluruz.
Doğanın yani şu gördüklerimizin tamamını düşüncelerimiz değil , doğanın kendisi bizi ve düşüncelerimizi kurgulayıp işletiyor.
Bu özellik doğanın kendisinde olduğu için bizde olanı bize ait , bizden kaynaklı gibi bir yanılgı ile doğadan ayrıyız yanılgısıyla doğaya artislik yapıyoruz. Doğa da ARTİSLİK yapma durumu var ve onuda bize vermiş. Artisliğimizde doğadan .
Doğanın bunun bilincinde olup bize güldüğüne eminim.
Tanrıcıların tanrılarına yüklediği insani özellikleri Sanki bende Doğaya yüklüyorum gibi bir durum ortaya çıkmış gibi görünsede öyle değil. Doğa her yönü ile test edilip gözlemlenen SOMUT bir gerçeklik.
|
Eyvallah.
Tek kelimesine itirazım yok, Artistlik vurgusu ise müthiş olmuş.
Sevgiler
Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
|
15-01-2019, 00:21
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 18 Nov 2018
Mesajlar: 690
|
|
Felâsife´isimli üyeden Alıntı
Arap dünyasında veya İslam dünyası denen dünyada, Gazali böyle ferman buyurunca, İslam dünyasın da, daha doğrusu zamanının bilim dünyasın da (o zamanlar bilim Araplardan soruluyordu) büyük bir kırılma ve ardından da kopuş meydana geldi. Bugünün biliminin temellerini atan, araştırmaya, okumaya meraklı Araplar, bu söz ile durdular ve Bilime olan merakları geçiverdi.
batı dünyasını yerinden sarsan bir akım nasıl oluyor da tek bir kişinin "durun" demesiyle "duruyor"?
Belkide kendi sınırlarına geldiler, belkide Dini daha önemli gördüler, araştırma geliştirme boş işlerdir deyip, bilimi bırakıp dinlerine geri sarıldılar.
siz de nedeni konusunda emin değilsiniz. benim fikrime göre, islam aydınlanmasının avrupa aydınlanmasının aksine, etkisiz kalmasının sebebi 1-toplumsal dayanağının olmaması, 2-amacının zaten sorgulamama olması
Şimdi Batı neden bu kadar ilerledi meselesinin altında, Doğunun yani Arapların frene basması da yatar,
batı dünyasının gelişmesinin tek bir sebebi var ekonomi. doğunun dolaysız hiçbir etkisi olmadı. ancak önem taşımayan dolaylı etkilerden bahsedebiliriz. ne bileyim mesela pusulanın çinden alınması gibi. ama aynı batı pusulaya roket de takıyor.
Onların frene basması Avrupalının işine yaradı tabii, neticede meydan boş kalmıştı, pek çok şeyi alıp geliştirdiler, "sorgulamayı" da alıp ileri bir aşamaya getirdiler, Hristiyanlığı bile resmen sorguladılar, Araplar bundan kaçmıştı korkmuştu ama onlar kaçmadı.
evrimsel düşünceden yana olmaktan bahsediyorsunuz ama şu ifadeniz olaylara ırkçı zeminde bakmaktan başka bir şey değil. bu zemini tartışmak dahi mümkün değil. avruplalılar korkmuyor ama araplar korkuyor? neden çünkü araplar korkak bir ırktır. bu çıkıyor ortaya.
Avrupalı da paylaşım konusunda Arapların aksine, oldukça "ketum" davrandılar, öyle ki bir matbaayı, merceği vs. siyasi ve askeri sır gibi ele alıp, buna göre davrandılar, yani paylaşımları dünyaya oldukça sınırlı oldu.
doğru değil. matbaa aynı yüzyıl içinde arada birkaç yıl fark ile tüm avrupaya yayıldı. yanlış hatırlamıyorsam bir süre sonra osmanlı padişahlarından biri, birini görevlendiriyor matbaa satın alsın diye. saraya kurduracak. sonra ya vezirler yada ulema karşı çıkıyor. matbaayı satın alıyorlar ama eritip yok ediyorlar. bu bizdeki ilk matbaa denemesinden çok daha önce. isterseniz notlarımdan bulup çıkartırım ama aramam lazım.
Geç girdiğimiz Avrupa Devler liginde, hiç bir zaman yer bulamadık, ne davet edildik ne de zorla girebildik, kapılar kapalıydı.
biz lige hiçbir zaman giremedik. 14yyda (yani biz daha osmanlıyı kurduğumuz yıllarda) floransa uluslararası ticaret ve finans ticaretinin merkezi olmaya başlamıştı. avrupanın 1400 yılında başladığı sermaye ve merkantilist ekonominin nüvelerine biz belki ancak 1930 yılında ulaşabildik. atatürk sayesinde. öncesinde osmanlıda özel sektör, sermaye, girimişicilik falan yoktur. imparatorluğun dağı taşı toprağı afedersin kıçımıza giydiğimiz don bile padişahın tapulu malıdır. osmanlıya böyle bakmak lazım. askeri gücümüz olduğu için biz o ligdeyiz sandık. istanbul 1450de fetih edildi. 1600de osmanlının klasik çağı bitti ve osmanlı çökmeye başladı. devler ligi dediğin 150 yıldır. bu 150 yılda osmanlının dünya kültürüne kazandırdığı hiçbir şey yoktur birkaç camii dışında.
Türkler daha önceleri Anadolu'ya geldiklerinde demir çağındayken, Avrupalı bronz çağındaymış mesela ama bunlar artık mazide kalan şeyler.
evet ama neden öyle olduktan sonra batı öne geçti onu anlamak lazım işte.
Onlar paylaşımcı olsalardı kimse geride kalmazdı diye de rahatlıkla diyebiliriz,
diyemeyiz. osmanlıdaki teknik görevlerde çalışan insanların menşeeine bakın hepsi ya rumelilidir yada avrupalı. osmanlı dünya kadar avruplayı danışman olarak parasını verip tuttu. teknolojiyi bilen beyinleri direkt ithal ettik yani. sonuç yine hüsran. maya neden tutmadı?
Çünkü EVRİMİN ATTIĞI İMZA SÖKÜLEMEZ !...
sökülür. 1789da fransada söküldü.
Ama hâlâ, neden ileri veya geri diye bir cavap aranırsa da evrime iyi bakınız, evrimi iyi anlayınız. Kısacası EVRİMSEL DÜŞÜNÜNÜZ!
katılıyorum. doğu-batı arasındaki farklılaşmayı tamamen anlamak isteyen varsa, her bir medeniyetin doğduğu ilk coğrafyaya bakmalı ve o medeniyetleri oluşturan değerlerin tarihteki evrimini dikkatli bir şekilde izlemeli.
[INDENT]Birileri ileri diye, geridekileri suçlamak, EVRİMSEL DEĞİLDİR.
suçlama yapıldığını sanmıyorum. ana rahminde eşit olan insanlar geri şartlara doğdukları zaman ileri gitmek isterler. ileri gitmek için de neden geri kaldıklarını anlamaları gerekir ki, eylem planı hazırlayabilsinler.
|
ilk mesajla ilgili fikirlerimi kırmızı renkte yazdım.
ben isterim ki
eğilsin dallar bereketten
ama insanoğlu başını eğmesin
utançtan yada güçsüzlükten
her şey eğilsin insanın önünde
ama insan, insana tutsak olmasın
|
15-01-2019, 01:15
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 18 Nov 2018
Mesajlar: 690
|
|
Felâsife´isimli üyeden Alıntı
Evrim gibi bugün sizi uzaya çıkartmayacak ama insan kimliğine dair bir sürü şeyi "sorgulamanıza" sebep olan, ilkelerin temellerini de Araplar attı ortaya.
|
benim bildiğim tarihte evrim düşüncesini ilk işleyen yunan filozof Demokritos'tur (mö460-mö370). ilk insanların hayvan gibi doğadan topladığı besinleri yiyerek yaşadıklarını, sonra değişim geçirerek düşünme yetisi kazandıklarını ve bugünkü insanların temelini oluşturduğu gibi görüşleri var. ondan sonra da Epikurus'tur (mö340-mö270).
bunu sistematik olarak işlemiş mi, yoksa bir iki yerde cümle diye mi geçiyor bilmiyorum. ama birkaç yerde demokritos'un evrim düşüncesine en çok yaklaşan filozof olduğunu okumuştum. kendi eserlerinden bölümler de okudum. evrim düşüncesi ilk onda var diyebilirim ama belki yanlış yönlendirme olabilir. veya bunu belirten kaynaklar islam dünyasından habersiz olabilir. dilerseniz beyt-ül hikme'de evrim düşüncesini kim işlemiş örnek verin, üzerinden tartışalım. islam dünyasında da önemli düşünürler var.
ben isterim ki
eğilsin dallar bereketten
ama insanoğlu başını eğmesin
utançtan yada güçsüzlükten
her şey eğilsin insanın önünde
ama insan, insana tutsak olmasın
|
15-01-2019, 01:33
|
|
Üye
|
|
Üyelik tarihi: 27 Nov 2018
Bulunduğu yer: Merkez/Çin
Mesajlar: 1.838
|
|
Felâsife´isimli üyeden Alıntı
Sevgiler
|
Türkler aynı diğer tüm Dünya halkları gibi ve diğerlerinden ayrı bir şekilde çok kısıtlı bir gen havuzunu kapsayan ve Ermeniler, Aramiler, Araplar gibi bir şey olmadığı için, Töre öncesi halkları Anadoluya geldiklerinde paleolitik dönem. Erken taş devri.
Demir çağı falan değil yani.
Odun kesiyoruz, Okanımız var. İsveçte de Hokan var Odin var.
Yunana bakarsan, Selçukla Türk bile ayrı şey.
Nasıl olsa Bade' lenen daha evvel de bade' lenmiş Hatta bazıları '' Nur Çeşmesinden '' içerek ?? nurlanmışlardırlar
|
Başlık Düzenleme Araçları |
|
Stil |
Normal
|
Yetkileriniz
|
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.
HTML-KodlarıKapalı
|
|
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:37 .
|