Enbiya suresi 30. ayet, Kuran'da Big Bang'in geçtiğinin delili olarak verilmektedir.
Böylelikle baktığımızda Sümer Mitolojisi'nde de Big Bang Teorisini görebiliyoruz.
.................................................. .......................
www.kuranvebilim.com sitesindeki açıklama:
"GÖKLERLE YER"İN BİRBİRİNDEN AYRILMASI
Kuran'da göklerin yaratılışı hakkında bilgi verilen bir başka ayet ise şöyledir:
Kod:
O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)
Ayetin "birbiriyle bitişik" olarak tercüme edilen "ratk" kelimesi, Arapça sözlüklerde "birbiriyle iç içe, ayrılmaz durumda, kaynaşmış" anlamlarına gelir. Yani tam bir bütün oluşturan iki maddeyi tanımlamak için bu kelime kullanılır. Ayette geçen "ayırdık" ifadesi ise Arapça "fatk" fiilidir ki, bu fiil bitişik durumdaki bir nesneyi yarıp, parçalayıp dışarı çıkması anlamına gelir. Örneğin tohumun filizlenerek topraktan dışarı çıkması Arapçada bu fiille ifade edilir.
Şimdi ayete tekrar bakalım. Ayette göklerle yerin birbiriyle bitişik, yani "ratk" durumunda olduğu bir durumdan bahsediliyor. Ardından bu ikisi "fatk" fiili ile ayrılıyorlar. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkıyor. Gerçekten de Big Bang'in ilk anını düşündüğümüzde, evrenin tüm maddesinin tek bir noktada toplandığını görürüz. Diğer bir deyişle herşey, hatta henüz yaratılmamış olan "gökler ve yer" bile bu noktanın içinde, birbiriyle iç içe, ayrılmaz durumdadırlar. Ardından bu nokta şiddetli bir patlamayla yarılıp ayrılmaktadır.
.................................................. ......................................
http://toplumvetarih.blogcu.com sitesindeki açıklama:
Kod:
« Nimetlerin gerçek yaratıcısı,
Kararları değiştirilemeyen Efendi,
Topraktan ülkenin tohumunu filizlendiren Enlil,
Yer’den Gök’ü ayırmayı düşündü,
Gök’ten Yer’i ayırmayı düşündü.
Ortaya çıkan varlıkların büyümesi için,
“Gök ile Yer’in Kemiği”nde (Nippur) ... Yaydı.
Kazma’yı var etti, ‘Gün’ü yarattı,
Emeği gösterdi, yazgıyı belirledi,
….
Efendi Kazma’yı çağırdı, kaderini belirledi…»
.......................................................
[Yukarda Gök’lerin adı yoktu
Aşağıda Yer’in adı yoktu
Yükseklik ve derinlik yoktu,
Hiçbir isim yoktu daha.
Toprak altında Abzu vardı yalnız,
İlk yaratıcı olan Tatlı Su ile
Bir de Tuzlu Su, Tiamat vardı.
Bir de döl yatağında dönen Mummu.
Birbirine karışıyordu tatlı su ile tuzlu su,
Örgülü kamışlar belirmemişti henüz,
Suları bulandırmıyordu sazlar.
Tanrıların adı yoktu,
İşte o vakit,
Sürüklenip gelmiş çamurlarla dolu suda,
Apsu ve Tiamat’tan
Tanrılar yaratıldı.
Çamurdan doğan Lahmu ile Lahamu,
Daha genceciktiler, boyları uzamamıştı,
Göklerin ufku Anşar ile Yeryüzü ufku Kişar’ı
Gök’ün ve Yer’in çizgilerini
Ufuklarda bulutları çamur’lardan ayırdılar. ]
***
[Enki,anası Nammu’ya yanıt verdi:
“Ey annem,senin ismini vereceğin (ad koyacağın) yaratık meydana çıksın,
Onun üzerine tanrıların görüntüsünü koy,
Dipsiz suyun(bataklığın) çamurunun özünü karıştır,
İyi ve prens gibi şekilleri çamurla sık,
Kol ve bacaklarını meydana getir,
(Yeryüzü ana tanrıçası) Ninmah,onun üzerine tanrıların suretini (görüntüsünü) koyacak,
O bir insan…” ]
Voltaire’lerden Kramer’lere kadar düşün adamlarımızın kanılarının tersine,Akado-sammaru ilahilerinin ‘Yer’ ve ‘Gök’ kavram ve kavrayışları,ortaya çıktıkları dönem itibariyle, masallara,efsanelere veya tasarlanmış kozmonogia’lara ait değildi; çok somut olarak, ‘Sümer-Akkad’ topraklarını tanımlıyordu. Bunlar, "Aşağı ve Yukarı", "Yer ve Gök" olarak da tanımlanmış Mezopotamya'da yaşanmış somut tarihe ait bir aktarım tarzının kavram ve kavrayışlarıydı.
Böyle olduğu için, mesela,bu topraklardaki ("Yer ve Gök") tapınaklara, tapınılan tanrının özelliğine de bağlı olarak, ‘Gök Dağı (Tapınağı)’ veya ‘Yer Dağı (Tapınağı)’ da deniliyordu. Dolayısıyla bu tür temel kavramlar, bilinen şimdiki anlamıyla "Yer/Gök"ü değil; çok somut olarak ‘Sümer’ ve ‘Akkad’ denilen toplulukları, onların yerleşim alanlarını, onların tapınaklarını anlatıyordu.