Mileena´isimli üyeden Alıntı
Dediğim gibi kabataslak olarak baktığımda karşılaştığım bir şey bu.
Dinleri başlı başına birer sistem olarak düşünmekteyim. Yer yer de bulundukları bölgenin şartlarına göre oluşturulmuşlar.
|
Aslında Hristiyanlık, din olarak adlandırılan diğer sistemlerden farklı olması hasebiyle tam olarak bir dinsel fenomen olarak tanımlanamaz. Zira diğer dinlerde belirli ibadet kalıpları ve ritüeller ile Tanrıya ulaşma çabası vardır. Hristiyanlıkta ise bizzat Tanrı, insan bedenine girip çarmıhta, günahın bedelini bizzat kendisi ödeyerek insanlarla bir iletişim ve ilişki kurmuştur ki dolayısıyla burada insan Tanrı'ya değil, Tanrı insana ulaşmıştır. Bu diğer dinlerde pek görülmemiş bir durumdur.
Fakat yinede söylediklerinizde haklılık payı bulunmakta. Yine Hristiyanlık inancı üzerinden gidersek, Hristiyanlığın ortaya çıkışında değil belki ama sonrasında, özellikle de kitleselleştikden ve devlet dini haline geldikten sonra özellikle monarşik rejimlerin halk kitleleri üzerindeki tasallutuna meşruiyet sağlamak için kullanıldığı görülmektedir. Yani yoksul halk kitlelerinin aleyhinde bir rol oynamıştır.
Fakat bununla birlikte İlhan Arsel ise Şeriat Devletinden Laik Cumhuriyete kitabında, Avrupa'da ki Kilise kurumunun, doğrudan devlete bağlı olmaması hasebiyle onun iktidarını kimi zaman sınırlayabildiğini ve dolayısıyla bu yönüyle tarihte ilerici bir rol oynadığını söyler.
Dolayısıyla tarihsel bir olguyu ele alırken tek yönlü ve yüzeysel bir değerlendirmeye tabi tutmak yerine ( bunu sizi kast ederek söylemiyorum) çok yönlü ele alarak ve daha geniş kapsamlı olarak meseleye yaklaşmak gerekir diye düşünüyorum.