Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika > Tarih

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #21  
Alt 07-09-2013, 00:45
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart 6-7-Eylul Olaylari

6-7 Eylül Olayları (Yunanca: Σεπτεμβριανά/ Septembriana), 6 - 7 Eylül 1955'te İstanbul'da yaşayan başta Rumlara olmak üzere azınlıklara yönelik tahrip ve yağma hareketi.[3] Ülkedeki toplumsal olarak çeşitli etnik yapıyı belirtmek için yaygın olarak yapılan "mozaik " benzetmesine atıfta bulunarak, 6-7 Eylül Olayları için "mozaik çatladı" açıklaması yapılmıştır.

1955'ten itibaren Demokrat Parti hükümeti gittikçe zorlaşan bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmış ve özellikle yüksek enflasyon nedeniyle hayat standardı düşen kesimin güvenini kaybetmiştir; şüpheli metotlarla muhalefeti susturma çabaları ise basının, aydınların ve öğrencilerin de Demokrat Parti'den soğumasına yol açmıştır.

muhalefeti kontrol amacıyla 7 Eylül 1955 günü İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edilmesine karar verilmiştir

1956 yılında muhalefeti baskı altına almak için Basın ve Toplantı Yasası'na getirilen kısıtlamalar da büyük ölçüde 6-7 Eylül olaylarıyla gerekçelendirilmiştir.

Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin[5] önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı,[5] bazı resmi ve gayriresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.

İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli'deki Haylayf Pastanesi'ne yapıldı.[kaynak belirtilmeli] Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu'na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı. İstanbul'daki Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, yirmi-otuz kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla sağlandı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000'den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı

Kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı: Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortadoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.

İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa İstasyonu'na geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya çıktı (örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi.)

Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi[11] öldürülmüştür. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Dilek Güven'in Sabah gazetesine verdiği röportaja göre ölü sayısının az oluşu gruplara "ölü olmasın" emri verilmesi sebebiyledir. Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. Güven'e göre resmi rakamlara göre altmış olan tecavüze uğrayan ve utanmalarından veya korkmalarından dolayı şikayette bulunamayan kadın sayısının 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir. [12]

4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğramıştır.[5]

Maddi hasarın, o günün değerine göre 150 milyon - 1 milyar Türk Lirası arasında olduğu tahmin edilmektedir.[13] Demokrat Parti hükümeti zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası cıvarında tazminat ödemiştir.[5]

Zamanın gazetelerine göre "asıl suçlu, Türkleri provoke eden Rumlardır". Halbuki 6-7 Eylül olaylarının sadece Kıbrıs'la ilgili olarak Rumlara yapılmış bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'sinin Ermenilere, yüzde 12'sinin Yahudilere ait olması, hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğramasıdır.

Olayların başladığı saatlerde İstanbul'da olan başbakan Adnan Menderes saldırıların kontrol edilememesi üzerine Sapanca'dan çağrıldı ve sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5.104'e yükseldi.[7]

10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı istifa etti. Başlangıçta soruşturmalar Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik örgütleri etrafında yoğunlaşan ve o günlerde ilan edilen sıkıyönetim savcıları tarafından yapılan ilk soruşturma ve yargılamalar, daha sonra DP iktidarının bastırması sonucunda komünistler suçlanmıştır.[5] Aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun bulunduğu yaşayan fişlenmiş komünistler ile ölmüş dört komünist hakkında dava açıldı. Tutukluların çoğu Aralık 1955'te serbest bırakılır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, muhalefet lideri İsmet İnönü'nün, hükümeti ağır bir dille eleştiren ve gerçek suçluları takip yerine suçsuz vatandaşlara işkenceyle suçlayan konuşmasıdır. Dava beraatle sonuçlandı. Kısa süre sonra Kıbrıs Türktür Cemiyeti de kapatıldı

http://tr.wikipedia.org/wiki/6-7_Eyl..._Olaylar%C4%B1

Goruldugu gibi 6-7 Eylul olaylari, Turkculugun milliyetcilik olarak kurdlerden once ilk karsisina aldigi rumlara karsi milliyetci saldirisidir.

Diktatorun, bugunku muhalefeti susturma cabalarini tarihte kimden esinlenerek uyguladigi da, Menderes'e newden sahip ciktigi da ortadadir.

ODTU'de bugun halka karsi baslatilan yikim isinin de ayni tarihe raslatilmasi manidardir.

Eger gereken bilinc kazanilmazsa, su soz daima gecerli olur "tarih tekerrurden ibarettir."

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Alt 07-09-2013, 20:59
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

İstanbul Kurtuluş’ta 6-7 Eylül protestosu

7 Eylül 2013


İstanbul’da Kurtuluş’ta halk, 6-7 Eylül olaylarını bir yürüyüşle protesto etti. Eylemde sık sık “Türk, Rum, Ermeni, yaşasın halkların kardeşliği” sloganları atıldı

http://www.sendika.org/2013/09/istan...ul-protestosu/

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Alt 07-09-2013, 23:50
ozgur_beyin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ozgur_beyin ozgur_beyin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 07 Sep 2006
Mesajlar: 5.929
Standart

bombayı atan türk idi .bu kasıtlı bir provakasyondu . haberi yapan (atatürkün evine bomba kondu) gökşin sipahioğluydu. ses bombasını koyan türk sonras mnite girdi buda kesmedi
sonra vali oldu

sorun cahil olman değil , kendini alim sanman
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Alt 08-09-2013, 15:20
ozgur_beyin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ozgur_beyin ozgur_beyin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 07 Sep 2006
Mesajlar: 5.929
Standart

udi hrantı dinleyelim de kaçırdıklarımıza üzülelim


sorun cahil olman değil , kendini alim sanman
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Alt 08-09-2013, 15:31
errata - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
errata errata isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Sep 2007
Mesajlar: 2.207
Standart

Eski kabadayılardan Mikdat Remzi Sancak 1955 gecesini anlatıyor.
Oku, okut, anla, unutma.

http://www.agos.com.tr/haber.php?seo...k&haberid=5691
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Alt 08-09-2013, 22:01
evrensel-insan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
evrensel-insan evrensel-insan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2008
Bulunduğu yer: Londra
Mesajlar: 22.832
evrensel-insan - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

"ölmüş dört komünist hakkında dava açıldı."

Bu kisilerin kimler oldugunu bilen, var mi?

Evrensel-Insan - Yapılandırmacı Epistemoloji/Bilişsel Bilim/Qua Felsefesi/Serbest Düşünce/Devrimci Sorgulama/Zihinsel Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
Alıntı ile Cevapla
  #27  
Alt 10-09-2014, 02:56
yucemanitu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
yucemanitu yucemanitu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jun 2008
Mesajlar: 3.591
Standart 6-7 Eylül 1955 (Tarihte Kara bir Sayfa)

Öncelikle modlardan ricam diğer başlık konuyla ilgili bilgi vermeyip sadece tartışmaya girildiği için burada ise konu anlatılacağı için bilgiler en başta olsun diye bunu lütfen birleştirmeyelim. Şimdi detaylıca anlatalım nedir bu 6- 7 Eylül olayları?

1950'lerde Türk Yunan ilişkileri gayet dostane gidiyordu. 1952'de önce Yunanistan Kralı Ankara'ya geldi sonra aynı sene Celal Bayar iade i ziyarette bulunup Atina'ya gitti ve Yunanistan'da hem Türk azınlığın hem Yunan halkının sevgi gösterileriyle karşılandı. Bir yıl sonra 1953'te Kıbrıs karışmaya başladı. Ada'da şiddet olayları oluyor ve duvarlara "enosis" (birleşme) yazılıyordu. Rumlar adanın Kıbrıs'a ilhakını istiyordu. Türkler de boş durmadı. Hürriyet gazetesi zaten şimdi de ne olduğu ortada. Şimdikinden daha bir ateşli daha bir şoven yayınlar yapıyordu. Sürekli konuyu gündemde tutuyordu ki 1954'te açılan "Kıbrıs Türktür Cemiyeti"nin başında Hürriyet'ten bir gazeteci vardı. (Hikmet Bil) Ağustos 1955 ortasında üç şubesi olan derneğe, 6 Eylül'e kadar 10 yeni şube eklenir. Alah Allah bu ne acele? Birkaç günde 10 şube birden açılıvermiş. Acaba neden? İlginç… KTC -nedendir bilinmez- şubelerini özellikle Rumların yoğun olduğu semtlerde açmıştı. Bir tezgah kuruluyor yavaş yavaş bir şeyler planlanıyordu. Menderes iktidarı zamanlarındaydık. Menderes bol bol özgürlük vaat etmiş "Artık tek partili dönemin acıları bitti" diyerek iktidara gelmişti. Ne var ki uyguladığı istibdatla tek parti diktasına rahmet okumuştu. (Tıpkı artık Kemalistlerin baskısı bitti diye iktidara gelip öncekinden daha baskıcı bir rejim kuran başka biri gibi) Menderes, Kıbrıs olayının oy getireceğini hissedince hemen gerilimi tırmandırmaya başladı. Tamamen bir tesadüf eseri olarak 6- 7 Eylül vahşetinden iki hafta önce İstanbul'a gelip bir basın toplantısı yaptı.

Menderes'in bu tutumu bana bugünlerde siyaset yapan birini hatırlatıyor hani ortamı gere gere oy toplamaya çalışan, ne kadar gerilim o kadar oy düsturuyla hareket eden biri var. Adı dilimin ucunda ama hatırlayamıyorum. Hatta tesadüfe bakın ki siyasetten önce ikisi de futbolcuymuş bu da başka bir ortak özellikleri. Hay Allah kim ki bu? Hatırlamıyorum. Menderes 24 Ağustos 1955'te İstanbul'a gelip bir basın toplantısı yapıyor. "Kıbrıs asla Yunanlıların olmayacaktır!" diyor. Adadaki gelişmeler kan dökme olaylarına kadar varınca Türkiye İngiltere'ye nota veriyor. 29 Ağustos'ta İngiltere durumun ciddiyetinin farkında olarak Türkiye ve Yunanistan'ı acilen Londra'da toplanacak bir konferansa davet eder. Konferansa Türkiye adına dönemin Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Fatin Rüştü Zorlu gidiyor. Bu ismi neden zikrettiğim yazının ikinci bölümünde anlaşılacak.

Ortam iyiden iyiye gerilmişti. Bu arada 1925 yılında 100 bin olan İstanbul Rumlarının 30 yıl içinde artık nasıl olduysa sayısı nerdeyse yarıya düşmüştü. 1955'te İstanbul'da Rum nüfusu 60 bin civarındaydı. (30 yıl içinde Rum nüfusu artacağına neden azaldı, nereye gitti bu kadar Rum, Laik Cumhuriyet gayrımüslimleri rahat mı ettirdi yoksa üstlerinde Osmanlı'dan beter bir baskı mı kurdu? Bu sorular ayrı bir yazının konusu olur. Olacak da…) 60 bin vatandaş şimdi hedefti. Gazeteler Patrikhane'nin Kıbrıs Rumları için yardım topladığını yazıyordu. Gizliden gizliye bıçaklar bilenmeye başlanmıştı bile. Yaban domuzları bazen ağaç ya da kaya gibi bir şeyin başına gider ağzının dışına taşan iki keskin dişini sert yüzeylere sürterek sivriltir, biler. Bu dövüşe hazırlıktır. Zaten "diş bilemek" deyimi de burdan gelir. Kudurmuş bir güruh aç domuzlar ya da azgın kurtlar gibi gibi hırlayıp homurdanmaya başladı. Artık her şey hazırdı bıçaklar bilenmişti. "Rumlar bizi sömürüyor, Rumlar Kıbrıs'a yardım topluyor!" diye ulumalarla aç ve azgın kurtlar diğerlerini de kavgaya çağırıyordu. Bu caniler Rum kanıyla ziyafet çekmeye hazırlanıyordu.

SAPERE AUDE!
"Cehennemliklerin en hafifi azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir. Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar. Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır. Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar. Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder." (Müttefekün Aleyh)
"Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz." (Nisa; 56) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir."
Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Cehennem ehlinin alt çeneleri göğüsleri üzerine iner, üst çeneleri de alınlarına kadar çıkar. Bundan sonra sırıtan bir kelle halinde kalırlar." (Tirmizi)

Allah işkence edenlerin en hayırlısıdır.
http://kloroben.blogspot.com/

http://blog.radikal.com.tr/Bloglar/malumat-i-siddik
Alıntı ile Cevapla
  #28  
Alt 10-09-2014, 02:56
yucemanitu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
yucemanitu yucemanitu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jun 2008
Mesajlar: 3.591
Standart

5 Eylül günü (KATLİAMDAN BİR GÜN ÖNCE) Menderes İstanbul’daydı KTC’nin başkanı Hikmet Bil’le arabasında görüştü. Ne konuştuklarını Bil’in kendi ağzından dinleyelim: “Kıbrıslı Dr. Küçük silah istiyor, dedim. ‘Valla Hikmet, bizim silahlar Kırıkkale. Ben silah verirsem bizim silah verdiğimiz ortaya çıkar.’ dedi.” Sonra Bil diyor ki Dr. Küçük, silahları İtalyan ya da Çekoslovak silah tüccarlarından alsın. Böylece işin içinde T.C. yardımı olduğu anlaşılmasın. Menderes parayı Maliye Bakanı’na ver MİT’le göndersin, diyor. Kaynakça’yı kontrol ederseniz bunları Bil’in kendi ağzından da dinleyebilirsiniz. Menderes diyor ki: “Hikmet Bey sabahleyin Fatin Rüştü’den bir şifre aldım. ‘Çok sıkışık durumdayım. Beni destekleyin.’ diyor.”
Sonrasında Florya’da Menderes’in sofrasında toplanıyorlar. Kimler yok ki… Profesör bozuntusu Fuat Köprülü, vali müsveddesi Fahrettin Kerim Gökay, ağzından salyalar akan Dahiliye Nazırı Namık Gedik hepsi diktatör bozuntusu Menderes’le oturmuş. Fatin Rüştü Zorlu’ya verecekleri desteği konuşuyorlar. Sanki sofrada yemek falan değil, bir ceset var… İnsan cesedi… ve leş kargaları toplanmış bunu iştahla yemeye hazırlanıyor.
Gazeteci bozuntusu Hikmet Bil’in itiraflarının bundan sonrası insanın kanını donduruyor. Bu insan etinin yenileceği sofraya tüneyen akbabalar şu çözümü bulmuş. Selanik’te MİT’in ilişki içinde olduğu bir genç Atatürk’ün evinin bahçesine bomba atsın, bunu Yunanlılar yaptı diye duyuralım. İstanbul’da da biraz olaylar çıksın, karışıklıklar olsun. Böylece Zorlu, Londra’daki konferansta bakın Atatürk’ün evi de bombalandı, İstanbul’da olaylar da çıkıyor, diyerek güçlü bir konuma gelecek. Bu dahiyane çözüm tüm akbabalar tarafından onaylanıyor. Aslında bu zaten önceden gizli gizli planlanan bir şey, katliam yavaş yavaş hazırlanıyor. Her şey 5 Eylül’de kararlaştırılmıyor (İlk yazıda söz vermiştim şimdi neden Fatin Rüştü adını andığımı anladınız. Bunun önceden planlandığına dair kanıtını da ileride vereceğim bu da ikinci sözüm olsun. Bu sözü de tutacağım biraz bekleyin.) ama herkes düğmeye ne zaman basılacağını bekliyordu. Şimdi tam zamanıydı işte! Parti nahiye başkanlarına, ocak başkanlarına haber veriliyor, polise de haber veriliyor. Birkaç küçük olay çıkacak, önemli değil bir iki cam kırılsın, vs. deniyor. Yani parti nahiye başkanları ve KTC “Katliama başla artık vakti geldi” emrini alırken, polis de katliam, tecavüz ve yağmalamaya engel olmaması yönünde uyarılıyor.


5 Eylül’ü 6 Eylül’e bağlayan gece sabaha karşı saat 4’te Atatürk’ün evinin bahçesine el yapımı bir bomba atıldı. Evin ve konsolosluğun birer camı patlamanın şiddetinden kırıldı. Haber Türkiye’ye ulaştığında. Adnan Menderes ve Celal Bayar İstiklal Caddesi’ndeki bir lokantada yemek yiyordu. Menderes, AA’ya haberi öğle bültenine yetiştirin talimatını verdi. 6 Eylül 1955 günü radyonun saat 13.00’teki haberlerinde Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı bir saldırı yapıldığı haberi tüm Türkiye’de bomba gibi patladı, sahibi dönemin DP İstanbul Mebusu Mithat Perin olan İstanbul Ekspres gazetesi de o gün ikinci baskıyı yaptı. Gazete ikinci baskısında “Atamızın evi bombayla saldırıya uğradı!” derken bu menfur (nefret edilesi) olayın faili olarak Yunanlıları gösteriyordu. Hemen altında da KTC ile yapılan bir ropörtaj vardı KTC “Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalı ödeteceğiz.” diyordu. Olay gerçekten birilerine ödetildi evet öyle böyle değil çok pahalı ödetildi. Ama hesabı ödeyenler oraya bomba attıran leş kargaları değildi. Hesabı ödeyenler günahsız Rumlar olacaktı. İstanbul ekspresin ikinci baskısı piyasaya çıkar çıkmaz hızla tükendi. Tam 290 bin adet satıldı. 6 Eylül Salı günü saat 17’ye geldiğinde ok yaydan çıkmıştı artık sokakları dolduran kalabalık bağırıyordu: “Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır! Rumlar piçtir piç kalacaktır!”

SAPERE AUDE!
"Cehennemliklerin en hafifi azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir. Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar. Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır. Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar. Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder." (Müttefekün Aleyh)
"Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz." (Nisa; 56) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir."
Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Cehennem ehlinin alt çeneleri göğüsleri üzerine iner, üst çeneleri de alınlarına kadar çıkar. Bundan sonra sırıtan bir kelle halinde kalırlar." (Tirmizi)

Allah işkence edenlerin en hayırlısıdır.
http://kloroben.blogspot.com/

http://blog.radikal.com.tr/Bloglar/malumat-i-siddik
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Alt 10-09-2014, 02:57
yucemanitu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
yucemanitu yucemanitu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jun 2008
Mesajlar: 3.591
Standart

Giovanni Scognamillo bakın neler diyor:“O gün nişanlım Slyvia ile birlikte saat 6’da Eminönü’ndeki Roma Bankası’ndan çıktık. Sıcak ve gergin bir hava vardı. İstiklal Caddesi’nde Kallavi Sokak’taki evime gelirken Tepebaşı’ndan içlerinde onlarca insanın olduğu kamyonlar geçiyordu.”

Her şey planlı programlı işliyor güruh yer yer kamyonlarla taşınıyor. Çevre semtlerden gelenlerle beraber kalabalık büyümeye başladı. Hava kararmaya başladığında her şey kontrolden çıkmaya başladı. Azınlıklara ait mağazalarla dolu İstiklal Caddesi şimdi meydanları dolduran bu kör kalabalığın önünde açık hedefti. Kalabalık İstiklal caddesine yürüken aralarına şehir dışından otobüs ve trenlerle gelenler de katıldı. Şimdi gitgide büyüyen kör bir canavar vardı İstanbul sokaklarında. Gruplar camı çerçeveyi indiriyor dükkanları yağma ediyordu.

Beyoğlu’nda talan ve yağma başladığında Bayar ve Menderes göstericilerin yakınından otomobille geçmiş her şeyi görmüştü. Onlar artık işlerini tamamlamışlardı bundan sonrası galeyana gelen ve gitgide büyüyen kalabalıklara kalmıştı. Bayar ve Menderes İstanbul’dan ayrılmak üzere Haydarpaşa garına geldi. 19.50’de Menderes, Zorlu’yu telefonla arayıp müjdeyi verdi: “İstanbul yanıyor.” İstanbul böyle bir durumdaydı Başbakan ve Cumhurbaşkanı oradaydı. Polis de vardı, asker de vardı istense bunlara çok rahat engel olunabilirdi tabii ama devlet zaten kendi tertibi olan bir şeye neden engel olsun ki? Sol elini uzatıp sağ elini mi tutacaktı zaten bu zulüm uzun zamandır programlanıyordu. İşte şimdi de tam zamanıydı.

20.15 Haylayf Pastanesi’ne saldırdılar, ardından Rum gazete büroları, Taksim’deki Yunan Hava Yolları bürosu, kuyumcular, giyim mağazaları… derken… İstanbul’da kıyametler kopuyordu. Kimileri malları yağma ediyor üst üste dört palto giyerek gezerken, kimileri öfkeden iyice gözü dönmüş Diamanştayn’dan aldığı mücevherleri yere atmış üstünde tepiniyordu, kumaşları kırdıkları vitrinlerin cam parçalarıyla delip çekiştiriyor yırtıyorlardı. O zamanın çok prestijli Norj buzdolapları yukarıdan aşağıya atılıyordu. Sadece İstiklal mi? Keşke o kadarıyla kalsa Cihangir, Tarlabaşı, Dolapdere, Beşiktaş, Ortaköy… Rum azınlığa yönelik nefretin mücessim hali sokaklardaydı. Rumların değil dirisine ölüsüne bile tahammül edemeyenler tarafından Rum mezarlıkları kırılmış, tahrip edilmişti. Yetmedi, kiliselere de saldırdılar. Papazlar sünnet edilmek istendi, işkenceye uğradılar, linç edildiler. Balıklı Rum Kilisesi’nin papazı vahşice öldürüldü. Yetmedi evlere saldırdılar. Bazıları Rumların nerede oturduğunu biliyordu bunlar, Hristiyan komşularını ihbar ederek yağmacılara hedef gösterdiler. Evleri elleriyle gösterip “Burdalar, burdalar!” diyorlardı. Paşa Mahalle’de oturan bir Rum kızının ırzına geçerken annesini pencereden atarak öldürdüler. Fenerbahçe’nin efsane futbolcusu Lefter’in evine de saldırdılar. Bereket ki tabancası vardı. Saldırganları püskürttü silahıyla kapıda beklerken bir grup Fenerbahçeli koşup evinin önünde barikat kurdu. Lefter ve bir grup şanslı Rum akıl, insaf ve vicdan sahibi komşuları tarafından korunup kollanmıştı ama ne yazık ki hepsi bu kadar şanslı değildi.

Bütün bunlar olurken önceden talimatı alan polis hiçbir şey yapmadan seyrediyordu. Askeri birlikler yardıma çağrılmıştı ama hiçbiri gelmemişti.

Yetmedi, kana susayanların açlığı dinmemişti. Sadece İstanbul’da değil Adalar’da da vardı bu kanı bozuk, pis Rumlar. Onları da gebertmek gerekti. 200 kişilik bir grup motorlara binip Büyükada’ya gitti. Kiliseler, okullar, Rum ve Ermenilere ait işyerlerini tahrip ettikten sonra polisin gözleri önünde ellerini kollarını sallayarak geri döndüler.

Olayların sonunda İstanbul’da Rum ve Yunan insanımızın mal kaybını söyleyecek olursak: 4340 atölye ve mağaza, 110 lokanta, 83 kilise, 27 eczane, 21 fabrika, 5 dernek binası, 3 gazete matbaası, 2 mezarlık saldırıdan nasibini aldı. Saldırıya uğrayan ev sayısında ise ihtilaf var. Fakat Türkiye ile müttefik olan bir devletin (ABD) konsolosluk raporlarına bakarsak 200 Rum kadına tecavüz edildi. Öncelikle bir hatırlatma yapayım Türkiye 1950’de NATO üyesi olmamasına rağmen Kore’de ABD’nin en büyük müttefiki olarak savaşa katılmıştı. ABD bu yüzden çok söylemez eksik söyler. Şüphesiz ki rakam daha fazla. (Bazı kaynaklar tecavüze uğrayan Rum sayının 400’ü aştığını söylüyor) Haydi biz yine 200’ü doğru kabul edelim o halde 2000 konutun saldırıya uğradığı iddiası gayet yerinde görünüyor. Türk kaynaklarına göre 11 Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise ölenlerin sayısı 15’tir.

Bir söz vermiştim bunun aslında bir gecede olan bir şey değil de yıllardır hazırlanan, iyice planlanıp programlanmış bir olay olduğuna dair kanıtlarımı da söyleyecektim. Gelelim buna:

Sadece rakamlar başlı başına bir kanıttır. İstanbul’da 1925’te 100 bin olan Rum sayısı, 1955’te 60 bine, günümüzde ise 2.500’e düşmüştür.

7 Eylül’e kadar devam eden olaylarda akşamüzeri Olağanüstü hal ilan edildi. Geri dönmek üzere Haydarpaşa tren garına gelen 1000’den fazla insanın (insan demeye de dilim varmıyor ya hani) üzerlerinde yağmaladıkları mallar ele geçirildi. O tarihte karayoluyla ulaşımın pek de mümkün olmadığı o zamanlarda şehir dışından bu kadar çok kişi nasıl İstanbul’a getirildi. 1955’te şehir dışından bu kadar büyük bir kalabalığın gelmesi öyle bir iki günde kararlaştırılıp uygulanacak bir şey değildi. Bunun epey önceden planlandığı aşikar.
Başbakan yardımcısı Fuat Köprülü olaylara müdahale edilmemesi tartışılırken “Bu hadiseden hükümet önceden haberdardı. Ona göre bazı tertibat da almıştı. Fakat hadisenin günü ve saati belli değildi” diye konuşmuştu. Ne güzel bir atasözümüz var, hani deriz ki: “Şecaat arz edeyim derken sırkatin söyler.” ( Marifet göstereyim derken hırsızlığını söyleyiverir.)

Ağustos ortasına kadar üç şubesi olan KTC katliam tarihine kadar (yani birkaç hafta içinde) 10 şube daha açıyor.

Olayın öncesi olduğu gibi sonrası da var: MGK’nin 1964 yılında aldığı 35 sayılı kararda Rum okullarından “Fesat yuvası” olarak bahsediliyor. Rumların tek tek, “Türk düşmanı”, “Tehlikeli”, “Enosisçi” ve “Normal” olarak fişlendiği raporda, İmroz ile Bozcaada’nın Rumsuzlaştırılması yönünde bakanlıklar nezdinde neler yapılacağı ele alınıyor. Raporda Maliye Bakanlığı’ndan “Kanuni yoldan sistemli şekilde Rumların topraklarının ellerinden alınması” istenmiş.

En can alıcı kanıt ise 1991’de yayımlanan Fatih Güllapoğlu'nun 'Tanksız, Topsuz Harekat' isimli kitabı’nda Emekli General Yirmibeşoğlu’nun şu sözleri olabilir kuşkusuz: “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.”

Evet 6-7 Eylül olayları muhteşem bir şerefsizlikti. Rumları ülkeden kaçırıp sermayelerinin üstüne konmak amacına da kesinlikle ulaşmıştı.

Kaynakça:
http://www.birgun.net/news/view/6-7-...ik-karari/5050
http://www.milliyet.com.tr/6-7-eylul...33/default.htm
http://www.ivmedergisi.com/6-7-eyl%C...arif-okay.html
http://www.ozgurgelecek.net/secme-ma...ve-oeluem.html

http://www.ntvmsnbc.com/id/25134023/
KIBRIS SORUNU BAĞLAMINDA
TÜRKİYE’DE 6/7 EYLÜL 1955 OLAYLARINA
KESİTSEL BİR BAKIŞ
Ulvi KESER

SAPERE AUDE!
"Cehennemliklerin en hafifi azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir. Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar. Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır. Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar. Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder." (Müttefekün Aleyh)
"Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz." (Nisa; 56) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir."
Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Cehennem ehlinin alt çeneleri göğüsleri üzerine iner, üst çeneleri de alınlarına kadar çıkar. Bundan sonra sırıtan bir kelle halinde kalırlar." (Tirmizi)

Allah işkence edenlerin en hayırlısıdır.
http://kloroben.blogspot.com/

http://blog.radikal.com.tr/Bloglar/malumat-i-siddik
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Alt 10-09-2014, 02:59
yucemanitu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
yucemanitu yucemanitu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jun 2008
Mesajlar: 3.591
Standart

Can Dündar'ın belgeseli de bir diğer kaynak.

SAPERE AUDE!
"Cehennemliklerin en hafifi azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir. Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar. Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır. Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar. Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder." (Müttefekün Aleyh)
"Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz." (Nisa; 56) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: "Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir."
Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Cehennem ehlinin alt çeneleri göğüsleri üzerine iner, üst çeneleri de alınlarına kadar çıkar. Bundan sonra sırıtan bir kelle halinde kalırlar." (Tirmizi)

Allah işkence edenlerin en hayırlısıdır.
http://kloroben.blogspot.com/

http://blog.radikal.com.tr/Bloglar/malumat-i-siddik

Konu yucemanitu tarafından (10-09-2014 Saat 03:04 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 14:54 .