Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 04-12-2007, 17:41
Vatan Vatan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 24 Nov 2007
Mesajlar: 26
Standart Re: Gri Propaganda..

Neyse müsade ederseniz daha fazla saçmalamadan ve başlığı amacından saptırmadan bu "gri propaganda" hakkında kendimce yorumlar yapmak isterim.

Burada asıl önemli olan kitle iletişim araçları.
Özellikle günümüzde yüzlerce tv kanalı, gazete ve daha da ötesi internet gibi kitle iletişim araçları ile yaşamaktayız.

Hal böyle olunca kitle iletişim araçlarına sahip olan her kim ise "gri propaganda"da bir üstünlük sağlamaktadır.

Örneğin bugünün Türkiyesinde hükümet neredeyse kitle iletişim araçlarını %90'ını kontrol etmektedir. Tabii aslında sadece AKP hükümeti değil AKP gibi bir hükümeti ömrü hayatında görmemiş ABD ve AB gibi emperyalistler ülkeler büyük çapta bir medya atağına geçmiş bulunmaktalar.

Nedir bu?

Medya üzerinden Türk milletinin değerlerini eritmek, medya üzerinden DTP ve onun bölücü propagandalarını halka aksettirmek, medya üzerinden Cumhuriyetin temel değerlerini aşındırmak ve "tam bağımsızlıkçı" ruhu yok etmek veya bu değerlere sahip insanları çeteci, katil vb. iftiralarla toplumun gözünden düşürmek vb. binlerce atraksiyonun içinde olduklarını artık kör gözler bile görmektedir.

Türkiye'de şu anda yedi tip yazılı ve görsel basın mevcut.

Birincisi Doğan grubu.

Bu grup hükümet ile girdiği yakın ilişkiler neticesinde ve aldığı bir çok ihale karşılığında hükümete göbekten bağlanmıştır.

Bu grupta hemen hemen AKP aleyhine ihale öncesi dönemler hariç hiçbir olumsuz haber çıkmamakta ve ne kadar Soroscu, Barzanici, DTP'li, sözde demokrat özde hain adam var ise onları kendi TV'lerinde çıkarmaktadır.

İkinci grup Sabah-Atv gibi bifiil TMSF üzerinden hükümete bire bir bağlı olan ve adeta hükümetin resmi yayın organı gibi çalışan Sabah kurumu.

Üçüncü grup ulusalcı/milliciler tarafından fitne fesat grubu olarak adlandırılan F tip yayın organları.

Samanyolu tv, Zaman gezetesi, Bugün gazetesi vb...

Zannedersem son dönemde Kanal A adıyla bir yayın organı daha eklendi bunlara.

Efendim bütün ulusalcı kişi ve kurumlara atılan her türlü iftirayı bu kanallardan pek rahat biçimde izleyebilirsiniz.

Mesela onlara Pkk'lı derler, homo derler, çocuk istismarcısı derler vb...

"CHP'nin seçim otobüsünde fuhuş pazarlığı" haberi bile yaptılar seçim öncesinde.

Yani üstlerine yoktur. Bir numaradırlar.


Dördüncü grup Fox tv, TGRT gibi Murdoch yani bir ABD kuruluşunun sahibi olduğu TV'lerdir.

Beşinci grup ise Star, Kanal 24 gibi zenginliğini İngiltere'deki yaşamına borçlu ve kim olduğu da kamuoyu tarafından bilinmeyen isimlerin sahip olduğu medya kuruluşları.

http://www.kenthaber.com/Arsiv/Haber...er_119709.aspx

Not: Ayrıca Star grubunun Barzani ile olan ilişkisi geçmişte Yalçın Küçük tarafından ortaya atılmış bir iddia idi.



Ve altıncısı Karamehmet'in Çukurova grubunun sahip olduğu yayın kuruluşları:

Sky tv, Show tv *gibi.

Ve ufak, marjinal izleyici kitlesi bulunan ulusal/milli karaterli yayın kuruluşları:

Art tv, ATA tv, Başkent TV, Kanal Türk vb


İşte Türkiye'ye karşı gri propagandanın her türüne rastlayabileceğiniz (son iki grup hariç) kitle yayın organlarının durumu budur.

Bu yayın organlarının yürüttüğü propagandaya gri propaganda demek bile çok hafif kalır çünkü artık grisi falan kalmadı düpedüz kara propaganda yürütmekteler.

En son örneği malum Barzani gazetesi Star'da *çıkan Dağlıca taburunun komutanının görevden alındığı yönündeki tamamen yalan olan manşet haber buna örnektir.

Devam edeceğim..
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 04-12-2007, 18:32
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart Re: Gri Propaganda..

Sn. Vatan,

Bütün kalbimle teşekkür ediyorum. Bir paragraf hariç tümüne katılıyorum.
Mutlaka devamını bekliyoruz. Sizlerin yardımı ile gah Sn. okinono'nun tariflediği taraftan gah karşı taraftan köprüler kurulmaya başlandı.

Hatalarımı, cehaletime bağışlayın
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 04-12-2007, 18:58
hornet512 hornet512 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2005
Mesajlar: 20
Standart Re: Gri Propaganda..

sayın mhmmd yazınzı bilgilendirici buldum sağolun
özellikle çok duyduğumuz "Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" sözü üzerine yazdığınıza katılıyorum. *Kürt kökenli değilim ama nedense bu söz beni rahatsız ediyor.
"Devam edecek..." demişsiniz, devamı varmı?
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 04-12-2007, 21:33
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart Re: Gri Propaganda..

Sn. hornet512,

Biz de kürt kökenli değiliz. Aslını sorarsanız Türk milliyetçiliğinin en radikal yapıldığı bölgedeniz desek yeridir. Hata secere saymaya kalksak birilerinin savunduğu değerlerin vatanına bile çıkmaktadır ya, meselemiz bu da değildir.

Asıl meselemiz, kendimizledir.
Bildiğimiz doğruların yanlış, yanlışların doğruluğundandır.
Gösterilen hedeflerin yokluğu, yok olduğunu düşündüğümüz hedeflerin varlığındandır.

Sitemiz, din ve felsefe sitesidir.
Yazılarımız ise din ve felsefenin oldukça uzağından geçtiği sanılmaktadır.
Oysa ki, günümüz değerlerinin ne kadar hoyratça ve yanlı olarak aktarıldığını verirken.
Aslında yüzyıllar öncesinin değerlerine ve o değerlerin aktarımına, neler olabilirliği hakkında da düşündürmeye çalışırız.

Bir tefsir dersinde, çok kıymet verdiğim bir hocamızın sözünü aktarmak isterim.
"Asıl olan, haktır, adalettir. Dinler bile bu alemde adaleti ve hakkı sağlamak üzere vardır"
Bu sözden yola çıkarsak dinlerin bir araç olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Amacımız ise açıktır.
Güzellik, doğruluk, hak, adalet.
Başlığımızı ve konumuza uygun bir de slogan üretirsek *:wink:
Söz konusu hak ve adaletse gerisi teferruattır. *

Fırsat buldukça yazılarımızı sürdürmeye çabalayacağız.
Biz çalışacağız, gerisi bizi aşar.

Hatalarımı, cehaletime bağışlayın
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 05-12-2007, 03:18
Vatan Vatan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 24 Nov 2007
Mesajlar: 26
Standart Re: Gri Propaganda..

CNN-Türk ve Soroscu TESEV güdümlü programların baş aktörü *NTV 'yi de unutmayalım.
Özellikle bu iki televizyon tam anlamıyla birer kara propaganda araçları gibi çalışmaktalar.

Evet, gördüğünüz gibi durum hiçte iç açıcı değildir.

Peki nasıl çalışır bunlar? Nasıl kara propagandanın baş aktörleri haline gelmişlerdir ve nasıl bu kadar pervasızca Türk milletinin gözünün içine baka baka Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne apaçık saldıran yayınlar yapmaktalar?

Herşeyden önce AKP iktidarı ile parelel olarak bu yayın organlarının çoştuklarını unutmayalım.
Propaganda biçimleri oldukça çeşitlilik göstermektedir.

Mesela anketler.
İlginçtir ama bu tv'ler Tesev gibi Soros vakıflarının belirli propaganda amaçlarına yönelik anketlerini adeta bir sansasyon havasında yayınlamakta ve yayınladıkları bu anketler ile hedefledikleri amaç doğrultusunda bir kamuoyu yaratma konusunda eşsiz hüner göstermekteler.

Bunun en son örneği malum "türban" anketi oldu.

http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=238781

Hatırlarsınız seçimlerden önce de bir "türban" anketi yapılmış ama ne ilginçtir ki o ankette çıkan sonuçlar bu son anketin tam tersi olarak gösterilmişti.

Yani son ankete göre türbanlı sayısında AKP döneminde 4 kat artış var iken
22 Temmuz seçimlerinden önce yapılan ankette türbanlı sayısında azalma gösterilmişti.

http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=116766

Anketi kimin yaptığının burada bir önemi yok aslında. Asıl önemli olan bu tip anketlerin bu bağımlı ve güdümlü yazılı ve görsel medya kuruluşları tarafından nasıl propaganda aracı olarak kullanıldığı. Daha doğrusu anketlerin kullanılarak kamuoyunun belirli bir fikre inandırılmaya veya yönlendirilmeye çalışılması.

Efendim, seçimden önce türbanlı sayısındaki azalmaya dikkat çekilerek halka irtica tehdidi olmadığını kanıtlayarak AKP'ye yönelik tedirginliklerin giderilmesine çalışılırken şimdide toplumda tekrar alevlendirilmek istenen bir "türban" tartışmasının önünü açmak için kullanılmakta.

Peki neden toplum tekrar "türban" odaklı bir tartışmanın içine çekilmek istenir?

Çünkü son dönemlerde Türk milleti pkk'lı ihanet şebekelerinin saldırıları ile gündeme gelen PKK-terör konusunda neredeyse tam anlamıyla kenetlenmiş durumdadır.

Türkiye'nin 81 vilayetinde 7'den 70'e herkes büyük bir tepki ile Pkk'ya ve onu destekleyen emperyalistlere karşı yekvücud olmuşlardır. Hatta öyleki bu tepki Hakkari ve Gabar dağları eteklerine kadar uzanmıştır.

http://www.haber10.com/haber/99953/

İşte Türk milletinin kendi ordusunu, mehmetçiğini bu kadar büyük bir içtenlikle bağrına bastığı ve vatanın bölünmez bütünlüğünü konusunda taviz vermeyediğini ve her birinin gerekirse birer mehmetçik olarak seve seve şehadete koşacağını görenler böylesine bir kenetlenmenin huzursuzluğunu toplumun içine bir "türban" nifağı sokarak toplumu bitmek bilmez yapay *tartışmalara ve bölünmelere itmek istemektedirler.

Bunun ilk adımını RTE ödül alamayan bir türbanlı öğrenciye (bu şovun gereği olarak) sahip çıkarak atmıştır.

Sözümona ağlayan bir ufak kız çocuğu kullanılarak ve onun ağlaması bir mazlumculuk siyasetine alet edilerek ve sahte şefkat gösterileri düzenleyerek adeta toplum tekrar eskisi gibi "türban" odaklı tartışmaların içine itilmek istenmiştir. Bu provakasyonun baş aktörü de bizzat başbakanın ta kendisi olmuştur.

Ama aynı başbakan dini baskılar nedeniyle okulundan uzaklaşmak zorunda kalan kız öğrencilere sahip çıkmamıştır.

http://www.ntvmsnbc.com/news/427054.asp

Görüldüğü gibi başbakan mağdura ve mazluma sahip çıkmak gibi bir niyetle değil tamamen kendi provakatif siyasetinin gereği olarak bu "sahip çıkma" hareketinde bulunmaktadır.
Eğer mesele mağduriyet olsa idi bütün ülkenin başbakanı olması sebebiyle dini baskılar nedeniyle okullarından uzaklaşmak zorunda kalan öğrencilere de sahip çıkardı.

Bu olayın hemen peşinden türban anketi yapılarak toplumda türbanlı sayısının 4 kat arttığının dile getirilmesi ve bunun bu işbirlikçi, bağımlı ve güdümlü medyada bir propaganda malzemesi olarak kullanılması hiç de rastlantı değildir.

Bu son anket olayı bile bize anketler yolu ile yapılan "kara propaganda"nın en sıradan örneğini sunmaktadır.

Tabii bu tip anketlerin bir çok konuda yapılmaktadır.

Mesela "Türkiye'de kaç tane Kürt var, kaç kişinin ana dili Kürtçe" anketi.

http://www.aktuelbakis.com/news/822.html

Bakın hele şu çıkan sonuçlara:

yüzde 78.1 Türk, yüzde 13.4 Kürt, yüzde 1.5 Laz ve Türkmen.

Gördünüz mü? Konda bir anklet yoluyla toplumu Türk-Kürt-Laz-Türkmen diye bölüvermiş hemencecik.

Peki bunu neye dayanarak söyleyebiliyor?

Yani Türk olmak Kürt-Laz olmak gibi ayrı bir etniste oluyor ve Kürt-Laz-Türkmen olmak Türk olmamak anlamına geliyor.

Allah allah.. Bu Konda'yı aşan bir yorumdur halbuki.
Yani nedir Kürt olmak diye sorsan Konda buna cevap verebilir mi?

Bence bir Türk-Turan boyudur Kürtlük.

Konda bunun aksini ispatlayabilir mi? Veya Konda bunun aksini ispatlamadan nasıl olur da toplumu böyle etnisteye göre bölerek anket yapma hakkını bulur kendinde. Hem de bilimsel olduğunu iddia ederek.

Neymiş efendim "ana dil" kriter alınmış.

Özrü kabahatinden büyük.

"Sen Kürt müsün Türk müsün" diye soracak ama vatandaştan tokat gibi cevap alacak diye korkmuşlar onun yerine çaktırmadan, dolambaçlı, sinsi bir yöntem ile onların ana dillerini sorup oradan da Kürt oldukları yorumunu kendileri çıkartmışlar. Yani ortada "ben Kürdüm" diyen de yok böyle bir soru da yok.

Sormuşlar "ana dilin nedir" diye, "Kürtçedir" diyenleri hemen Kürt diye yazmışlar.

İyi de ana dilim Kürtçedir diyenlere sor bakalım kendisini en iyi hangi dilde ifade ediyor diye.

Sordun mu?

Ya o insanlar Kürtçeden çok daha etkili ve akıcı bir şekilde Türkçe konuşuyor ve Kürtçe dertlerini anlatmakta zorluk çekiyor ama Türkçe şakır şakır konuşuyorsa veya kendi aralarındaki konuşmaların %90'ı Türkçe ise o zaman ana dillleri Kürtçe midir Türkçe midir?

Burada defalarca dile getidiğim gibi "ana dil" anadan öğrenilen dil değildir, kişilerin kendilerini en rahat, en etkili, en akıcı bir şekilde ifade ettikleri dildir.

Hadi onu geçtik, madem "dil" konusunu kriter alıyorsun o zaman Kürtçe konuşan bu insanlar Kürtçe konuştuğu için Kürt oluyor da Türkçe de konuştuğu için aynı zamanda neden Türk olamıyor?

Yani bir mani mi var hem Kürt hem TÜRK olmalarında? İllaki ya Kürt ya Türk olmak zorunda mıdır?


O kadar ileri gitmişler ki Türkmeni bile ayırmışlar Türk'ten.

İşte ben buna bal gibi hem de göstere göstere yapılan "kara propaganda" derim.

Tabii bu anket daha hazırlık aşaması. İkinci aşama da bu işbirlikçi, AB-D'ci, Soroscu, Barzanici tv'lerde bu anketin sansasyonal bir anketmiş gibi yayınlanması ile "kara propaganda" ciddi ciddi amacına ulaşır da.

Artık hekesin aklına tek bir TÜRK milletini etnisteye göre bölerek düşünme alışkanlığını yerleştirmişsindir.

Onlara Ozan Arif'ten muhteşem bir parça ile cevabımızı verelim:

Hasan, Haso olmuşsa bu bir fark mıdır yani? (Ozan Arif)




Tabii bu anketörlerin bir de Aleviler ile ilgili çalışmaları var ki evlere şenlik.

O da Alevileri AB'nin isteği doğrultusunda "azınlık" gösterme amacı ile yapılmıştı.

Aleviler birbirlerine sorup öğrenmeye çalışıyorlardı "KONDA size uğradı mı?" nereden çıkarttı bu rakamları falan diye



Devam edecek...
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 05-12-2007, 04:34
InVitatio
Üye Değil
 
Mesajlar: n/a
Standart Re: Gri Propaganda..


Vatan, gönüllerin bir olabildigi yerdir
ayaklari anadolunun kizil topragina basip kollarini insanliga acabilen arkadaslar dinlesin....





Not : eger "anlamiyorsaniz" kulaklariniz ile degil , bir'de gönlünüz ile dinlemeyi deneyin
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 08-12-2007, 03:33
Vatan Vatan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 24 Nov 2007
Mesajlar: 26
Standart Re: Gri Propaganda..

Evet, ilk bölümde anketlerin "kara propaganda" aracı olarak nasıl kullanıldıklaırnı ve son güncel "türban" anketinin de aynı şekilde bu amaca hizmet ettiğini göstermeye çalıştım.

Şimdi özellikle üzerinde durmak istediğim konu bu kara propagandanın "değerleri" nasıl kullandığıdır.

Evet kara propaganda aynı zamanda bir değerler istismarcısıdır.

Toplumda yerleşik tarihi ve kültürel ne kadar değer var ise bu propaganda biçimi bu değerleri alır ve kendi lehine olacak şekilde hedefini imha etmek için kullanır.

Bunların içinde en temel tarihsel ve kültürel değerlerden olan din gelir.

Hem bireysel hem de toplumsal yaşama yön veren, onu şekilldendiren ve ona bir öz kanadıran din de kara propagandıcaların kullandığı bir silaha dönüşür.

Din bizim gibi nüfusunun çoğunluğu müslüman olan bir toplumda neredeyse başat bir role sahiptir "değer" üretme konusunda.

Çok yönlü bir konudur. Bir kaç cümle ile geçiştirilecek gibi değildir.
Kara propagandacının toplumu bölmek, onu kendi istediği hedefler doğrultusunda yönlendirmek ve hatta devlete karşı veya devletin kurumlarına karşı olan güveni yıkmak vb. ülkeyi güçsüzleştirecek ve kendi hizmetine sokacak bir amacı sağlama konusunda eşisiz bir oyun alanı haline gelir din.

Özellikle Türkiye için biz bunu adeta gözlerimizin önünde cereyan edecek kadar canlı izlemekteyiz.

Kara propagandacıların Türkiye'de dini kendi amaçlarına ulaşma konusunda kullandıkları en büyük araçları "tarikatler", "cemaatler" olmuştur.

Hemen hemen emperyalistlere hizmet etmeyen bir tarikat veya cemaat kalmamıştır.

Tarikatlerin gücü onların ruhani liderlerinde yatmaktadır. En somut anlamı ile bu "mehdilik" kurumu olmuştur.

Adeta bir peygamber gibi peşinden gidilen bu insanlar ellerine çok büyük ekonomik, sosyal ve siyasi gücü toplamışlardır.

İşte kara propagandacılar bu ruhani liderler yoluyla yani onlara bizzat hizmet eden ve kelimenin tam anlamı ile "işbirlikçi" olan *bu kişiler yolu ile kestirmeden, hiç yorulmadan toplumun geniş kesimini yönlendirebilmektedirler.

Peki nasıl yapmaktadırlar bunu?

Geleneksel, yerleşik dinsel-kültürel yaşamı bizzat bu işbirlikçilerinin organizasyonları ile yıkarak.

Düşünün eskiden Türkiye'de oldukça masumane ve hoş bir dinsel kültürel bir yaşam biçimi vardı.
Bu en saf *haliyle halkın kendi dini inancını yine kendi belirlediği sınırlar içinde yaşayarak ama daha çok o inançtan bir *kültür üreterek yaşadığı ve dinin bu yönüyle toplumsal dayanışmayı perçinlediği, insanlara güzel insani değerleri öğrettiği (yardımlaşma, ahde vefa, büyüklere saygı vb.) bir olgu olarak karşımıza çıktığı bir dinsel-kültürel iklimdi bu.

Fakat bu tarikatlerin büyümesi ile sıradan halkın kendince yaşadığı dinsel yaşam küçümsenmeye, horlanmaya ve eksik görülmeye başlandı.
Adeta halkın inançları ile dalga geçildi.
Din sadece emir ve yasaklar bağlamında katı kurallar bütünü olarak algılatıldı ve dinin o manevi özü kaybettirildi, adeta içi boşaltıldı.

Ve tarikatler yoluyla etki altına alınan halka şu mesaj verildi:

Dinini yaşamak mı istiyorsun?

O zaman kaynağı Kuran olan bu emirleri harfiyen uygulayacaksın.

Ve ortaya sadece emirlerden ibaret tamamen şekilci bir din çıkartıldı.
Bunu en uç örneği de türban oldu.

Evet "türban" tek başına bu toplumu bölmek için ortaya konulmuş bir nifak idi.
Bunu bu günlerde çok daha net olarak anlıyoruz.

Tam toplum kenetlenmiş iken tekrar "türban" kavgasına yapay bir biçimde itilmeye çalışılması adeta daha önceden net olarak göremediğimiz bu durumu bize çok açık bir şekilde göstermektedir.

Burada kasıt vardır.

Bu türban konusu tamamen "toplumu bölmek" için karar propagandacıların kullandığı bir araç haline gelmiştir.

Bunun başlangıcı da dinin siyasallaşma sürecine denk düşer.

Siyasallaştırılan İslam, Cumhuriyetin temel ilkeleri ile ters düşünce adeta bir refleks tepki olarak ortaya çıkan türban yasağı kendi karşı-refleks tepkilerini üreterek toplmu derin bir biçimde bölmüştür.

Genel anlamıyla sorunun kaynağı islamın siyasallaştırılma çabalarında yatar.

Peki ama kim İslam'ı siyasallaştırdı?

Cevabı bence çok açık:

Emperyalistlerin kuklası haline gelmiş olan ve mehdilik yoluyla tepeden aşağıya tek adam sistemi içinde yönetilen tarikat ve cemaatler.

Bunların başında da İngilizlerin kullandığı Nakşibendilik ile Amerikalıların kullandığı Nurculuk gelmektedir.

Bu bağlamda Prens Charles'in müslüman olması espirisi de yerine oturmaktadır.

Bu da bu kara propagandanın içinde ayrı bir detay olarak karşımıza çıkar.

Napolyon da *Mısır halkını kendi kontrolüne almak için onlara "Ben de bir Müslümanım" demiş ve Mısır halkını İslamın zaferi için savaştığına ikna etmişti. Hatta o kadar ki, Mısır'ı bile Tanrı'nın emriyle İslam davasına hizmet etmek için işgal ettiğini söylemişti.

Halbuki Napolyon dinlere inanmazdı.

Bizzat Napolyon'un kendi ağından okuyalım:

"...Bana Papalık taraftarı olduğumu söyleyeceklerdir; hayır ben hiçbir dine inanmam. Mısır'da iken Müslümandım, burada Katolik olabilirim. Ben dinlere inanmıyorum"

(İlhan Arsel-Arap Milliyetçiliği ve Türkler--Historie de Libre-Pensee, *Paris-1959 kitabından alıntı ile)

Ne dersiniz, *Prens Charles'in müslüman olması ile Napolyon'un müslüman olması arasında "amaçlar" açısında bir fark var mı sizce?

Bu din-islam konusuna devam edeceğim ve peşinden "vatan", "mehmetçik", "millet", "Türklük" vb. bu toplumu diri tutan ve ona ruh veren diğer değerlerin de nasıl aşındırılmaya çalışıldığını anlatacağım.

Hasan, Haso olmuşsa bu bir fark mıdır yani? (Ozan Arif)
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 08-12-2007, 04:25
3.yol - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
3.yol 3.yol isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Jul 2007
Mesajlar: 1.165
Standart Re: Gri Propaganda..

Sevgili Vatan,
Guzel ifade etmissin. Ben de senin belirttigin turban hakkinda yapilan arastirmalarin sonuclarindaki tezati tesbit etmistim onceden. Yanlis hatirlamiyorsam ilk arastirmanin sonucu , yani turbanlilarin sayilarinin RTE hukumeti zamaninda azaldigini belirten arastirma Radikal gazetesinde yayimlanmisti. Halbuki arastirmanin yapildigi zaman sureleri icinde Turkiye'ye her gelisimde sokakta bu insanlarin sayisinin arttigini gozlemlemistim. Herhalde benim hatamdir arastirma daha dogrudur diye dusunmustum o zamanlar. Simdi ise diger arastirmayi okuyunca tamamen propaganda oldugunu anlamistim. Bakalim daha nelere sahit olacagiz.

Saygilar,
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 08-12-2007, 13:00
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart Re: Gri Propaganda..

Sn. Vatan,

Katkılarınızın, ezici bir çoğunluğuna katılıyorum. Siyasi yönlerden vermiş olduğum örneklemeler dışsal çerçevedir. Amacımız olan içsel çerçeveyi de aşağı yukarı sizler çizmektesiniz.

Sizin kaldığınız yerden bizler devam edelim.

"Reddin elde edilmesi: Bu teknik, bir fikrin nefret edilen, korkulan veya küçük görülen bir grupta pöpüler olduğu imajının verilmesiyle bu fikrin reddinin temin edilmesinin içerir. Dolayısıyla eğer, nefret edilen veya küçük görülen bir grup insanın da aynı fikri savunduğu inandırılırsa hedef kitle bu görüşü terk eder."

Irk olarak belirli bir özelliği taşıyan herkes biyolojik olarak benzerdir. Ancak bu benzerlir fikirsel ve eylemsel olarak da benzer anlamı taşımaz.

Bir üst paragrafta verdiğimiz siyasal örneği inançsal düzlemde verir isek; Aynı inanç silsilesini taşıyan insanlar benzerdir, ancak bu benzerlik fikirsel ve eylemsel olarak da benzer anlamı taşımaz diyebiliriz.

Bu böyledir ancak gerçekte, hükmedenlerin kat edeceği yolları açma uğruna, Reddin elde edilmesi tekniği vazgeçilmez olmuştur.

Siyasi olarak bir kısım ayrılıkçı ve teröristleri bahane edilerek, Kürt ırkının tamamı ayrılıkçı ve/veya terörist olarak gösterilir.
"Kürt müsün, PKK lısın"
Her ırkta bulunan kişisel özellikler, hedefteki ırk için genelleştirilir;
"Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete"

İçsel tablo da farklı olmaz.
Kişisel yanlışlar genelleştirilir.
Dün akşam televizyonda, bilmem ne şeyhinin kadınlara cinsel tacizi gösterilir.
Bir gurubun hataları verilir.
Bilmem hangi tarihte, Aczimendiler, ellerinde 2 metrelik sopalar ile yürürken çekilir. Bilmem hangi tarikatın inanırları uzun saçları ile kendilerince zikrederken yayınlanır.

Amaç farklı değildir aslında. Verilmek istenen mesaj açık ve nettir.
Hem siyasal hem de inançsal olarak insanları küçük bir gurubun yanlışlarını göstererek o kişi ve guruptan nefret ettirmek sonrası ise genel ve mutedil amaçları da nefret ettirmektir.

Güneydoğuda yaşayan insanlarımıza aş, ekmek, iş dediğimizde.
Aman haaa, PKK ya yardım mı?
Eğitimlerini düzgün ve eşitlikçi bir şekilde verelim dediğimizde.
Kardeşim ne verirsen ver bunların hepsi böyle, nato mermer nato kafa. Der.

İnançlarını yaşamaya çalışan insanlara da gösterilen tarikat ve şeyh bozmalarının çekimleri ile, esasta.
İnanç sisteminin ne kadar boş ve yanlış olduğu imalanır.

Devam edecek...

Hatalarımı, cehaletime bağışlayın
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 09-12-2007, 03:30
Vatan Vatan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 24 Nov 2007
Mesajlar: 26
Standart Re: Gri Propaganda..

ucuncuyol";p=&quot´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili Vatan,
Guzel ifade etmissin. Ben de senin belirttigin turban hakkinda yapilan arastirmalarin sonuclarindaki tezati tesbit etmistim onceden. Yanlis hatirlamiyorsam ilk arastirmanin sonucu , yani turbanlilarin sayilarinin RTE hukumeti zamaninda azaldigini belirten arastirma Radikal gazetesinde yayimlanmisti. Halbuki arastirmanin yapildigi zaman sureleri icinde Turkiye'ye her gelisimde sokakta bu insanlarin sayisinin arttigini gozlemlemistim. Herhalde benim hatamdir arastirma daha dogrudur diye dusunmustum o zamanlar. Simdi ise diger arastirmayi okuyunca tamamen propaganda oldugunu anlamistim. Bakalim daha nelere sahit olacagiz.

Saygilar,
Sevgili ücüncüyol

Sokaklarda türban sayısının arttığını gözlemlemeyen bir kişi bile yoktur ama işte bizler artık kendi gözlemlerimize değil bize sunulanlara inanmak zorunda bırakılıyoruz hem de en "bilimsel" yöntemlerle.

Anketlerin hepsi "bilimsel olarak" yapılıyormuş gibi sunulur. İşte yok hata payları yok dağılım frekanslar yok bilmem ne sapmaları yok örnekleme yöntemleri vb... bir çok allandırılmış pullandırılmış ifadeler ile önümüze konulmakta bu anketler. Bu sözde araştırma şirketleri bu şekilde bizlere "bakın bilimsel olarak bulduk sonuçları eğer karşı çıkarsanız bilime karşı çıkmış olursunuz" der gibi küstahca yaklaşırlar her daim.

Fakat gelin görün ki, yaptıkları araştırmaların "bilimsellik" ile hiç ilgisi de yoktur.
Herkesin bildiği gibi anketlerde sorulan sorular öyle bir ayarlamaya tabi tutulur ki, sonuç her daim araştırmacının istediği gibi ortaya çıkar. Anketçiler her ne kadar kendi
yaptıklarına "araştırma" deseler de ortaya çıkan sonuç bir araştırma ürünü olmaktan uzaktır.
İşte en basiti ile Türkiye'deki etnik kimlik anketleri bu tip anketçilerin çok iyi bildikleri hileler ile yapılır.

Eğer soruyu "siz Kürt müsün Türk müsünüz" diye sorarsanız o zaman cevap da ya Kürt ya Türk olarak alınacaktır. Çünkü üçüncü bir şık ortaya konulmaz. Yani hem Türk hem Kürt olma seçeneğini sunmazlar "denekler"e.

Evet, deneklere diyorum çünkü onlar için insanlar "denek"tir.

Veya "ana diliniz nedir" diye sorarlar ve "Kürtçe" diyenleri de hemen Kürt olarak sınıflandırılar.

Yani direkt sorduklarında alacakları tokat gibi cevaplardan kurtulmanın sinsi bir yöntemidir bu tip endirekt sorular sormak ve üzerinden ikincil yorum çıkartma çabaları.

Bir de kişiler kendi iradeleri ile kendi kimliklerini sınırsızca seçme şansına sahiplermiş gibi kişilerin kendi beyanlarını nihai gerçeklik gibi ele alırlar.

Ben 80 bin kere "ben Almanım" dersem bu beni Alman yapar mı?

Alman olup olmamam tamamıyla kendi isteğime göre mi oluşur?

Kimlik konusu sadece bireysel tercih konusu mudur?

Ve bunun gibi *yüzlerce çözülmesi gereken konu her daim askıdadır ve bu güdümlü "anketörler" sanki bütün bunları çözmüş gibi hedefledikleri siyasi propagandaya uygun biçimde sonuçlar ürettirler ve 80 ayrı Tv ve gazeteden de bu anketler adeta bir sansasyonal haber gibi duyrulur ve üzerine saatlerce süren tartışmalar yapılır. Yani anket iyice yedirilerek sunulur topluma.
Düşünsenize TESEV bir anket yapıyor ve sonuçları her TV'de saatlerce süren açık oturumlarda tartışılıyor. Yani anket sonuçları adeta topluma "kabul etmek zorunda olduğu" ve buna göre düşünmek zorunda olduğu en kati bilimsel verilermiş gibi sunuluyor.


Sorsan "ana dil nedir" diye bilmezler. Sorsan "Kürt nedir" diye bilmezler. Sorsan "etnisite nedir" diye bilmezler ama bu kavramlar üzerinden siyasi sonuç üretecek hinoğlu hinlikleri bilme konusunda üstlerine yoktur.


Bakın bu anketlerin arkasında da genellikle ya TESEV gibi Soros'tan mali yardım aldığını bizzat yöneticileri tarafından açıklanmış kuruluşlar vardır ya da bizzat AB *tarafından fonlanan ve bu yüzden onların istediği gibi sonuçlar üreten yerli araştırma şirketleri vardır.

Not: Soros'un Türkiye'deki merkezi kuruluşu Açık Toplum Enstitüsüdür.
http://www.osiaf.org.tr/

Daha önce de Alevileri azınlık gibi gösteren anketler yapmışlardı.
Peki neden AB'nin hedefleri doğrultusunda azınlık gibi göstermek istediler?
Çünkü adamlar bütünü parçalamak istiyor da ondan.
Azınlık olan bütünden ayrı olandır.
Bir ülkeyi bölmenin ilk aşaması o ülkede yaşayan milleti bölmektir. Toprak bölünmesi daha sonra gelen bir sonuçtur.

İşte yaptıkları da budur. Milletin öz evlatlarını "azınlık" göstererek onları bütüne yabancılaştırmak ve bütünden bir parça daha koparmış olmanın zaferini yaşamak. Böylece bir taraftan kendi milletine yabancılaşan ve kendi ülkesinde yabancı gibi yaşayan insanlara onların içine düştüğü sahipsizlik ve aidiyet bunalımından çıkaracakları ümidiyle yardım ederek onları kendilerinin kolay yönetebilecekleri bir kitle haline getirmek ve onları kullanarak ulusal devlete baskı yapmak. (Bakın 1. ve II. Meşrutiyete ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız)

Bugün için bir çok TÜRK Kürdü artık bu topraklarda "yabancı" gibi yaşamakta ve her sıkıştığında da AB kapılarında onlardan "hak dilenciliği" yapmaktalar.

Kendi ulusal devletlerine karşı AB kapılarını aşındırmakta ve ABD'nin büyükelçisinin kahvaltı masalarında ulusal devletlerine ve kendi öz yurtlarına karşı ihanete varan konuşmalar yapmaktalar.

İşte bütün bunlar uzun yıllar boyu süren bir milleti "ayrıştırma" politikalarının ve bunun parelelinde giden propagandaların sonucudur. Sonuçta bütün bu poltikalar birer emperyalist projedir ve emperyalizm ile "ulus devlet" arasındaki çatışmaları göremeyenler bunun farkına da varamazlar.

Artık bu insanlar Almanya'da yaşayan Türkler kadar kendi yaşadıkları topraklara yabancıdırlar.
Bu onların kendi tercihleri oldu ve şimdi bu tercihilerinin en maraz sonuçlarına da katlanmak zorunda kalmaktalar. Durum onlar için bir psikiyatri kliniğine gitmek zorunda kalacakları kadar dramatiktir.

İlerleyen yazılarımda *Türkiye'yi bir örümcek ağı gibi saran emperyalist merkezli yönetilen
"sivil toplum örgütlerine" ve bunların nasıl birer "kara propaganda" aracı olarak kullanıldığına da değinmek istiyorum.

Hasan, Haso olmuşsa bu bir fark mıdır yani? (Ozan Arif)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 23:22 .