Sayın barudi
Kitaptan gördüğüm bir konuya kendi kattığım araştırmanın da bulunduğu bir yazı bu, C/P değil. Kaynakları bölümlere göre numaralandırmamın imkanı yok, zira bunları yazan eski ilahiyatçı ateist Arif Tekin öyle yapmamış. Bu kadar derin kaynakçalara ulaşacak imkanım da yok. Fakat bakma imkanı bulduğum kaynaklarda kendisinin belirttiği olayların hepsi aynı dediği gibi yazılıydı, yani ümitlenmeniz boşa olur. Yaptığım editle bu benzeri bir olayın ilgili ayetin Elmalılı tefsirinde geçtiğini belirtmek isterim.
Bilinen bir şeyi hatırlayamamak zaten unutmak olur, Allah'ın da "sana bunu sözü sözüne ezberleteceğiz" sözü var Kuran'da. Mealden kafanıza göre çıkardığınız anlamdan ziyade Elmalılı'nın fikirlerine biat etmeyi yeğlerim. Bakın o ne demiş bu konuda;
7. Ancak Allah dilerse başka. Çünkü o unutturmak isterse unutturur. Yani böyle unutmamayı kesin olarak vaad edip haber vermek, Allah'ın artık onu unutturmaya gücü yetmeyecek mânâsına gelmez. Onu hiçbir şey aciz bırakamaz. Böyle kuvvetli bir hafıza gücü verdikten sonra o dilerse bu gücü çeker alır. Unutturacağını tamamen unutturabilir ki bu bir nesh olur. O zaman da "Biz herhangi bir âyeti nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını veya mislini getiririz."(Bakara, 2/106) hükmü cereyan eder. Fakat Allah'ın yardımıyla sen bundan böyle unutmayacaksın. Senin böyle bir mucizen de olacak.
Burada "unutmayacaksın" sözü üzerine kibrini gösterip "istersem unuttururum" demek istediğini söylemiş kendisi. Örneğini de belirtmiş.
Bir de şöyle bir açıklama var ki unutmanın devamlı olmadığı sürece veya az olduğu takdirde durumun ayetle çelişmeyeceğini anlatıyor ama onun bile sonunda diğer ihtimalleri de belirten endişe kokuları yer alıyor...
http://www.kuranikerim.com/telmalili/ala.htm
Yahut bu unutma olayı "Artık unutmayacaksın." vaadinden önce olmuştur. Bunun için bazıları da demişlerdir ki: Bu istisna, azlık mânâsına olarak hiç olmamaktan mecazdır. Nitekim bazan, "onu söyleyen pek az bulunur" derler de "bu söylenmez" demek mânâsını kastederler.Asıl açıklama ise şu:Yani hiçbir vakit unutmayacaksın, ancak Allah unutmanı dilediği vakit hariç. Fakat Allah da onu dilemeyecek. Dolayısıyla hiç unutmayacaksın demek olur. Bu mânâ cennet ehli hakkında "Rabb'in başka bir müddet dilemezse, gökler ve yer durdukça ebedi olarak orada kalacaklardır."(Hud, 11/108) âyetindeki istisnanın mânâsı gibidir. Ferra bu kanaate varmış ve demiştir ki: Bu istisna ile yüce Allah peygamberine hiçbir şeyi unutturmayı dilememiş, yalnız şunu anlatmıştır ki, "Andolsun ki, eğer dilersek sana vahyettiğimizi tamamen gideriveririz."(İsrâ, 17/86) buyurduğu gibi, dilese unutturur, buna gücü yeter. Fakat dilememiştir. Nitekim peygamber (s.a.v.)'e, "Andolsun, eğer şirk koşarsan bütün amelin boşa gider."(Zümer, 39/65) buyrulmakla ondan elbette bir şirk vuku bulacağını değil, vuku bulması var sayıldığı takdirde bile fasit ve mahzurlu olacağına işaretle vuku bulmayacağı vurgulanmış olduğu gibi, burada da bundan sonra unutmanın, az da olsa, vukuuna değil, asla vaki olmayacağına ve şu da var ki onun unutmaması kendi kuvvetinden değil, sırf Allah'ın lütuf ve ihsanından olduğuna dikkat çekmek içindir.
Özetle, "Allah unutturmamayı sağladığı gibi unutturabilir de yani buna gücü yeter. Söz verdi diye çaresiz kalmaz, çünkü o kadirdir" denmiş. Allah'ın dilemesi durumunun kendisinin kudretini vurguladığına dair güçlü örnekler de verilmiş.
Allah hem bir şeye söz verecek, hem de o sözünü tutmayacak... Öyle bir durum yok. Biz bile bu anlatılan durumu kendimizde ararsak bulabiliriz. Birine söz vermişizdir, o sözü namımız(dürüst) için tutmak zorundayızdır. Ama istersek o sözü tutamayabiliriz, buna gücümüz yeter. Fakat bunu yaptıktan sonra namımız gider. Bu olayı Allah'ın yapmasıyla bizim yapmamız arasında bir fark yok. İkimizin de namı gider, yapmaya gücümüz yeter. Durum aynen böyle.
Her şeyi inkar edip sizin dediklerinizi doğru saysak bile, neden Kuran'ın yazıldığı, ayetlerin ilgili surelere aktarıldığı önemli bir zamanda Muhammed'e unutturmuş Allah? Bunun hiç savunulacak yanı yok, daha çok batıyorsunuz... Sizin bize gösterdiğiniz tek şey şu, Allah Muhammed'e unutmama sözü vermiş ama o unutabilir de. Yapma ya...
Asıl meseleyi unuttuğumu da sanmayın, Muhammed'in asıl frikiği aşağıda duruyor.
"Vahiy katiplerinden biri, Muhammed'i sınamak için hep kendisine yazdırılmak istenenin tersini Kuran'a yazıyordu. Özellikle bu ters ayetleri, Bakara ve Al-i İmran surelerine yazıyordu. Adam, Muhammed'in bu yanlışları fark etmediğini görünce, onun peygamberliğine inanmıyor ve sonuçta İslamiyetten vazgeçip Hristiyanlığa geçiyor. Doğal olarak da bu olayın propagandasını yapmaya başlıyor. Bir gün gelip adam vefat ediyor. Mezara gömülünce, ertesi sabah cesedi mezarın dışında bulunuyor. Bunun gerekçesi olarak da Muhammed'e karşı geldiği için Allah tarafından cezalandırıldığı sunuluyor. Daha sonra Muhammed ve adamın ailesi arasında sert tartışmalar yaşanıyor. Adamın akrabaları, 'Cenazeyi siz çıkarıyorsunuz.' diyor; Muhammediler ise, 'Hayır, bu Allah'ın işi.' diyor. Aynı olaylar iki gün daha tekrarlanıyor ve ceset gömülmeyip orta yerde kalıyor."
Bahsi geçen katip Muhammed'in kendisine yazdırmak istediği ayetlerin tersini en önemli ve bilinen surelere yazıyordu. Muhammed ise bu yanlışların farkına bile varmıyordu. Yani değil unutmak, ne yazdırdığını bile bilmiyordu. Yazdırdığı ayeti bilmemek ne demek yahu! Kuran bilgisi eserin yazarı olmasına rağmen güçlü değildi, eğer öyle olmuş olsaydı aynı konuları 3-4 kez farklı surelerde açıklamazdı. Yunus peygamber hikayesi bile iki kez yazılmış, hem de çelişkili bir biçimde. Konuyla ilgili başlık var forumda, ona da cevap vermeyi deneyebilirsiniz...