Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Dünya Dinleri, Mitoloji & Antik Uygarlıklar > Dünya Dinleri

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #21  
Alt 17-02-2015, 23:42
Vefik Sami Vefik Sami isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Aug 2013
Mesajlar: 2.836
Standart

firatb84´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın Vefik Sami,

Sadece Pavlus'un yazılarında değil, kadınlarla ilgili, kendilerinin erkekten aşağı olduklarını açıkça ima eden ifadeleri Eski Ahit'te de bulabilirsiniz. (Yukarda "hristiyanlık" başlığı altında Eski Ahit'ten de birkaç örnek yazmıştım) Dolayısıyla konu sadece Pavlus'un birkaç mektubu ya da görüşleri değil. İncil'den işinize gelen yerleri kabul edip işinize gelmeyenleri kabul etmeyerek kişisel olarak tasarladığınız hristiyanlıkta Eski Ahid'i kabul ediyorsunuz sanırım. En azından kabul ettiğiniz 4 İncil'de İsa, Eski Ahid'i kabul edip onayladığını söylüyor. Gerçi 4 İncil'i de kabul etmeniz imkansız. Zira Luka açıkça Pavlus'u kabul ediyor, 3 İncil diyelim.
Sanıyorum sizinle bu mevzûda daha önce de karşılıklı yazışmalarımız olmuştu. Benim pavlus'a reddiyelerimi işin içine Tanah'ı da katıp müstehzi bir lisan ile hafife almanız - üç incil vs. - karşılıklı münâkaşa âdâbına uymuyor. Ha, benimle ilgili istediğiniz şeyleri yazabilirsiniz. İnsanlığınız, kişiliğiniz neye müsaade ediyor ise buyurun yazın.

Sn. Bahadır'a da yazdım; ben imana ilkesel bakarım diye. Eski ahitte de kabul etmediğim yığınla çelişki var tabii ki.

Yas 20:19 ‹‹Bir kentle savaşırken, kenti ele geçirmek için kuşatma uzun sürerse, ağaçlarına balta vurup yok etmeyeceksiniz. Ağaçların ürünlerini yiyebilirsiniz, ama onları kesmeyeceksiniz. Çünkü kırdaki ağaçlar insan değil ki kuşatma altına alasınız.

Yas 20:20 Yalnız ürün vermediğini bildiğiniz ağaçları kesip yok edebilirsiniz. Sizinle savaşan kenti ele geçirene dek kesilen ağaçları kuşatma işinde kullanabilirsiniz.››

Bakın burada savaş esnâsında ağaçların kesilmesine bile râzı olmayan Tanrı I. Samuel: 15/3'te ne demiş ?

"Şimdi git, Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür."

Bu iki farklı emrin aynı kaynaktan gelmiş olabileceğine dâir bir fikriniz var mı ?
Var ise buyurun; biz de nasiplenelim.

Bu Peygamberlik müessesesi Yahudilerde epey etkin.
Zor zamanlarda, savaş zamanlarında "Tanrı" kaynak gösterilerek epey üfürmeler yapılmış anlaşılan. Bunlar da "kutsal kitap"a bir şekilde geçmiş. Şimdi bu çelişkileri aklayıp paklamak için kırk bin çeşit takla atanları bırakıp bana mı gülüyorsunuz ?

Gülünüz, güldürünüz
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Alt 17-02-2015, 23:58
Vefik Sami Vefik Sami isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Aug 2013
Mesajlar: 2.836
Standart

Bahadir91´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Beyefendi,

Sorum açık ve net. Pavlus'un öğrencisi olup, kaleme aldığı Elçilerin İşleri bölümünde onu yiğit bir misyoner olarak tasvir eden Luka'nın İncilini kabul ediyormusunuz, etmiyormusunuz?
Luka İncilinde anlatılanların çoğu, Matta ve Markos İncillerinde de var. Bu tip "tuzak" sorularla nereye varmayı düşünüyorsunuz ? Bu gün İncilde anlatılan kişilerle ilgili net tarihsel veriler yoktur. Sâdece eldeki İncil'e dayanılarak düşünce serdedilmektetdir. Bu da takdir edersiniz ki "iman" meselesidir. Benim iman algım "Kutsal kitap" odaklı değil, Tanrısal ilkesellik odaklı. Çölde denenip kırk gün aç kalan, bu açlığın bitkin düşürdüğü zamanda dahi İblis'in karşısında asla sendelemeyen Rab'bim MESİH'e iman etmişim.

Karnı acıkınca uzaktan gördüğü İncir ağacına gidip, meyve göremeyince de suçsuz-günahsız ağacı lanetleyen, üstelik basit/sıradan bir çiftçini dahi bileceği bilgiyi - Henüz incir mevsiminin gelmemiş olması - bilemeyen mesih'e değil.

Ben hiç kimsenin imanına/inancına saldırmıyorum.
İncili okuduğumda ne anlıyorsam onları paylaşıyorum.
Benim sorularım da açık ve net idi.
Ama görüyorum ki yanından bile geçilmemiş.

Konu Vefik Sami tarafından (18-02-2015 Saat 00:12 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Alt 18-02-2015, 00:29
Bedevi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Bedevi Bedevi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Denetimdeki Üye
 
Üyelik tarihi: 06 Jan 2013
Bulunduğu yer: Belgrad
Mesajlar: 589
Standart

Düşündüğüm gibi soruma açık ve net bir cevap verememişsiniz. Zira her fırsatta sövüp,saydığınız Pavlus'un öğrencisi olan Luka'nın İncil'ini açık bir şekilde kabul ediyorum derseniz, Pavlus hakkında söylediklerinizi yemek zorunda kalacaktınız. Kabul etmiyorum deseydiniz de Luka İncilinin paralellik taşıdığı Matta,Yuhanna ve Markos İncillerini de bir bakıma inkar etmek zorunda kalacaktınız ki bu da Hristiyanlığın tümden çökmesi demektir.

Gördüğünüz gibi tek ve basit bir soru bile o kendi çapınızda yarattığınız ''Pavlussuz Hristiyanlık'' şeklinde kendisini gösteren inancınızı sallamaya yetti.

Bu arada İsa'nın ''kaya'' dediği ve ''koyunlarımı güt'' diyerek topluluğa önderlik etmesini buyurduğu Petrus'un mektuplarında, Pavlus'u öven yazılarına hiç girmiyorum bile. İlgili mektuplara bir göz atarsanız görürsünüz zaten.
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Alt 18-02-2015, 00:36
Bedevi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Bedevi Bedevi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Denetimdeki Üye
 
Üyelik tarihi: 06 Jan 2013
Bulunduğu yer: Belgrad
Mesajlar: 589
Standart

Vefik Sami´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Yas 20:20 Yalnız ürün vermediğini bildiğiniz ağaçları kesip yok edebilirsiniz. Sizinle savaşan kenti ele geçirene dek kesilen ağaçları kuşatma işinde kullanabilirsiniz.››

Bakın burada savaş esnâsında ağaçların kesilmesine bile râzı olmayan Tanrı I. Samuel: 15/3'te ne demiş ?

"Şimdi git, Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür."

Bu iki farklı emrin aynı kaynaktan gelmiş olabileceğine dâir bir fikriniz var mı ?
Var ise buyurun; biz de nasiplenelim.
Valla bu bizi ilgilendirmiyor. Biz elde ki verilere göre hareket ederiz. Tanrı kitabı denilen yazılarda o ağaç kesilmesine bile dayanamayan hassas Tanrı, başka zamanlarda ise ''p.çleri Tanrı topluluğundan atın, çocuklara kadar tüm şehri kılıçtan geçirin, taşlayarak öldürün'' gibi emirler veriyor. Bunun sonucunda şöyle bir sonuç çıkıyor;

1)Bu Tanrı fazlasıyla dengesiz ve tutarsız.
2)Tanrı yok ve Tanrı vahyi veya esinlemesi denilen metinler, Tanrı tarafından değil, duruma ve çıkarlarına göre onun adına hareket ettiğini iddia eden kişiler tarafından yazıldı.

Maalesef 3. bir seçenek yok. Sizin yaklaşımınız ise kaçak güreşmektir. İşime geleni kabul eder, işime gelmeyeni ve eleştirilebilir olanları ise reddederim.
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Alt 18-02-2015, 00:58
Vefik Sami Vefik Sami isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Aug 2013
Mesajlar: 2.836
Standart

Bahadir91´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Valla bu bizi ilgilendirmiyor. Biz elde ki verilere göre hareket ederiz. Tanrı kitabı denilen yazılarda o ağaç kesilmesine bile dayanamayan hassas Tanrı, başka zamanlarda ise ''p.çleri Tanrı topluluğundan atın, çocuklara kadar tüm şehri kılıçtan geçirin, taşlayarak öldürün'' gibi emirler veriyor. Bunun sonucunda şöyle bir sonuç çıkıyor;

1)Bu Tanrı fazlasıyla dengesiz ve tutarsız.
2)Tanrı yok ve Tanrı vahyi veya esinlemesi denilen metinler, Tanrı tarafından değil, duruma ve çıkarlarına göre onun adına hareket ettiğini iddia eden kişiler tarafından yazıldı.

Maalesef 3. bir seçenek yok. Sizin yaklaşımınız ise kaçak güreşmektir. İşime geleni kabul eder, işime gelmeyeni ve eleştirilebilir olanları ise reddederim.
Şahsımla alâkalı "kaçak güreş" nitelemesi yapmak hakkınızdır.
Demek ki; tüm samimiyetimle düşüncelerimi anlatmaya çabaladığım hâlde, sizin vardığınız sonuç bu.
Ama; bunu haketmediğimi söylemek zorundayım.
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Alt 17-03-2015, 14:04
pianola - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pianola pianola isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
 
Üyelik tarihi: 22 Oct 2014
Bulunduğu yer: Platon'un Mağarası
Mesajlar: 1.906
Standart Dhamma Aciklamalari - 7 | Buddhizm'de Tanri

Buddhizm'de 'Tanrı Fikri'

Bati dunyasinda, Buddhizm'in 'Tanri' ya da 'tanrilar'a karsi olan durusunu ele alan oldukca celiskili gorusler ortaya atilmistir. Pali Kanon uzerinde yapilan calismalar goz onunde bulundurulursa; 'kisilik sahibi tanri', ebedi ve her seyi bilen 'yaratici tanri' gibi fikirler, Buddha'nin soylemleri ve ogretileri ile uyusmamaktadir. Bir diger taraftan, 'sahis barindirmayan tanri', ya da 'ruh' vs. gibi cagirisimlara sebebiyet veren 'egosuz tanri', 'tanrisalligin objesi' gibi fikirler de, Buddha'nin 'anattā' (benliksizlik) ve 'anicca' (gecicilik) gibi ogretileri temelinde, Buddhizm'e harici kalmaktadir.

Buddhist edebiyatinda, bir tanriya olan inanc (issara-nimmana-vada) cokca yer alir ve yasamin sebebini aciklamaya ugrasan diger cogu yanlis felsefeler gibi (ruh, zaman, doganin sebebi, vs.-) reddedilir. Bununla beraber Tanri inanci; 'kamma' (eylem) ve sonuclarini reddetmek, canlilarin kozmik bir iradeye bagli sans eseri olarak tureyislerini one surmek, ya da mutlak determinizm gibi gorusleri ortaya surmek suretiyle erdemsel ve mental olarak yikici 'yanlis gorus'ler kategorisine dahil edilmistir. Bu goruslerin etik idaresine olan etkileri sebebiyle kesinlikle kotu sonuclara sebebiyet veren son derece zararli felsefeler olduklari aktarilmistir.

Bununla beraber, hepsi olmamak uzere bazi 'teist' felsefeler, ahlaki degerleri on planda tuttuklari icin bir nevi 'kamma-ogretileri' babinda dusunulebilir. Bu baglamda, diger herhangi bir canli gibi, iyi niyetli ve erdemli yasam suren bir teist, iyi sartlarda bir tekrar-dogum umabilir. Hâtta, kendi kavramlariyla bagdasan insan-ustu statulerde dahi tekrar-dogabilir. Bununla beraber, belki teolojisi geregince hayal etmis olabilecegi uzere, bu insan-ustu dunya dahi hic bir hal ve sartta ebedi degildir. Sayet teizm, bireyde fanatisizme sebebiyet vermis ise, ornegin kisi; kendi inancini paylasmayanlara karsi dislayici, nefret besleyen, eziyet edici, ayristici, kotu niyetli bir dusunsellige burunmus ise, bu gidisatin da kisinin gelecegi acisindan agir sonuclari olacaktir. Zira fanatik tavirlar, tolore edememezlik ve diger canlilara vahset uygulamak gibi mental ve fiziksel fiiller son derece zararli kammalar olup erdemsel dejenerasyona, haliyle izdirapli bir tekrar-doguma sebebiyet verir. Diger tarafatan teizm, sosyal duzeyde insanlari somurmek acisindan kullanisli bir arac oldugundan kisiye asla tavsiye edilmemektedir.

Tanriya inanc, iyi bir tekrar-doguma imkan tanisa dahi, 'ebedizm'in, yani; en son kurtulusa engel teskil eden 'var olmak icin can atmak' mental eylemi temelinde sekillenen ve hatali bir kabul olan 'daimi var olma' fikrinin bir varyasyonudur.

Teizm, varliga kosullayan zihinsel prangalardan, genel olarak ego-inanci, usul ve rituellere sartlilik, dusunurlerin ya da kesislerin bazi fena hallerine olan arzulari, ya da siradan insanin duyu tatminlerinin kavramsal ifadesi olan cennet arzulari temelinde soz konusu olabilir.

Evreni, kokenini ve insanin dunyadaki durumunu aciklama girisimiyle one surulen Tanri-fikri, gecmisin Buddhist filozoflarinca tamamen mantik disi, ikna edici olmayan, bozuk ve cocukca felsefeler olarak gorulmustur. Bu sebeple cogu Buddhist filozof, yuzyillar boyunca 'yaratici Tanri' doktrinlerini curuten detayli argumanlar formule etmislerdir. Ne var ki, bu argumanlari, gunumuzun bati filozoflarinin Tanrinin varligina dair teolojik deliler curutmeye calisan modern argumanlariyla kiyaslamak akil kari olacaktir.

Samimi bir Tanri inaniri icin Tani-fikri, 'evrenin sebebi' gibi harici unsurlari felsefi olarak aciklama aracindan otesidir. Bu kisi icin tanri inanci, Tanri'nin varligi ya da nerede oldugundan cok, Tanri'nin avutucu ve kendine yakinligi temelinde 'kesinlik' hissiyatini saglamlastirma adina kullanilan bir iman objesidir. Bu kesinlik/eminlik hissiyati ise derin bir irdeleme gerektirir. Zira derin ve durust irdeleme, bu inancin sadece dindar olan kisinin kendine ozgu ve -genellikle asil olan- idealinin izdusumu, hiddetli, coskun dilekleri ve derinlerde hissettigi inanma ihtiyaci oldugunu kendi adina aciga cikaracaktir.

Bu izdusumler ise cogunlukla harici etkilerle kosullanir, ornegin; cocukluk izlenimleri, egitim, gelenek, ya da sosyal cevre. Bu sekilde, kuvvetli bir duygusal vurgunluk ile sarj olunmus sekilde, insanin zihinsel formasyonlar uretimine dair guclu kapasitesi geregince ortaya cikan gorsellik ve mitos yaratimina binaen, dindar kisi, kendini bu imajlar ve kavramlarla -hangi dine bagimli olursa olsun-, tanimlamaya baslar.

Herhangi kendine durust ve sorgulayan samimi bir inanir acisindan, gercegi arama ve anlama gayesiyle yapilan herhangi bir analizde, 'Tanri-tecrubesi'nin bundan daha fazla spesifik bir icerige sahip olmadigi gorulecektir.

Bununla beraber, Tanri-inanci ve Tanri-tecrubelerine dair alan ve ehemmiyetler, yukarida aktarilanlar haricinde de tamamen tukenmemistir. Tum buyuk dinlere mal olmus mistiklerin yasantilari ve ogretileri, bu mistiklerin bilinclerine dair kalitelerde kayda deger degisiklere sebebiyet veren muazzam carpiciliklari olmus dini tecrubelere sahitlik eder. Dua ya da meditasyonlardaki ice isleyen kendinden gecme halleri, mest olma ve keyif beraberliginde, derinleyen, genisleyen, parlaklasan ve gerilimi artan bilinc duzeylerine sebebiyet verebilir. Soz konusu haller ile normal bilincin farkindaligi arasindaki fark o kadar fazladir ki, mistik, bu tecrubelerin 'kutsal tabanin' gorunumleri oldugunu zanneder, dolayisiyla bu fark, soz konusu zanni anlasilir kilmaktadir. Bu tur mistik tecrubeler ayni zamanda coklu duyusal algilarin ya da surekli hareket halinde olan dusuncelerin azalmasina ya da gecici olarak bilinc disi birakilmalarina sebebiyet verir, ve zihnin bu relatif birlesme hali, Tek Tanri'yla bir olma/birlesme seklinde yorumlanir.

Mistik, tum bu deruni izlenimleri, ve spontane tureyen mental yorumlari, mensubu oldugu teolojik sistemin ogeleri ile tanimlar. Su da ilginc bir noktadir ki; mistiklerin mistik tecrubelerini dogmatik yapilandirmalara baglama girisimleri, cogunlukla ortodoks mecralarin reddedegeldigi bazi duruslarin, hali hazirdaki teolojiye monte edilmesiyle sonuclanmistir.

Bu tur dini tecrubelerin altinda yatan psikolojik unsurlar ise Buddhist'e yabanci degildir. Lakin Buddhist, bu tecrubeleri teolojik yapilandirma ve tecrubeler uzerine empoze edilen yorumlardan dikkatlice ayirt eder.

Derin meditatif halden (jhana) cikis esnasinda Buddhist'e yapilan tavsiye, tecrubesini tertipleyen fiziksel ve mental faktorleri, varligin 3 temeli bazinda gozlemlemesidir; anicca (gecicilik), dukkha (izdirap) ve anattā (benliksizlik). Bunun sebebi, meditafif saflik ve bilinc kuvvetinden olaganca sekilde istifade etmektir; aydinlatici icgoru. Fakat bu prosedurun ayni zamanda onemli bir de yan-etkisi vardir, ki; meditator, bireysel tecrubesinden kaynaklanabilecek kontrolsuz duygularin ve dusuncelerin altinda ezilmez. Dolayisiyla, tecrubesine dair gercek ile bagdasmayan mental yorumlardan kacinmaya musait olur.

Bu sebeple bir Buddhist meditator, gelistirdigi bilinc duzeyinden faydalanabilirken, ayni zamanda bu meditatif tecrubeleri gercekten olduklari sey olarak gorur; yani, bu tecrubelerin 'tanrinin kendini bildirmesi' yorumsalligina sebebiyet verecek degismez bir ogeden noksan olduklarinin bilincindedir. Bu sebeple, Buddhist'in hukmu; en ustun mistik tecrubelerin dahi 'kisisel bir tanrinin' ya da 'kisisel olmayan tanrisallik objesinin' varligini bildirmedigi yonundedir.

Bu gibi sebeplerle Buddhizm bazen, serbest-dusunurler veya rasyonelistlerin onaylar nitelikteki yaklasimlari, ya da teistik inanc sahiplerince hor gorulen, ateistik bir ogreti olarak bilinmistir. Fakat, Buddhizm'i 'ateistik' olarak tanimlamak sadece tek bir yonden gerceklestirilebilir; bu da Buddhizm'in, ebedi, her seyi bilen, dunyanin yaraticisi ve yoneticisi bir 'ego-tanri' ya da bir 'egosuz tanrisallik objesi'ni reddetmesi babindadir ve daha oteye gidemez. 'Ateizm' kelimesi ise, 'tanri-tanimaz' kelimesi gibi, cogunlukla hor gorulen bir fikrin imasi olarak sarfedilebilmektedir; ki bu tur bakis acisi Buddha'nin ogretisi ile uzaktan ya da yakindan alakadar degildir.

'Ateizm' kelimesini kullananlar ise, genel olarak bu ifadeyi nihilistik materyalizm gibi doktrinler ile bagdastirirlar. Buddhizm'in ise katiyen bu taraklarda bezi yoktur. Hatta bu baglamda Buddhizm, az da olsa diger bazi dinlere ait ogretilerin kabulu icindedir, ornegin; mutlak tatmin ve sukunet bu dunyada bulunamaz (ki Buddha'nin eklemesiyle; hic bir dunyada bulunamaz, zira her sey 'anicca' (gecici) olup, mutlak tatmin verme yetisinden noksandir, ve total gidisatin dogasi bu tatminsizlik uzerine temellenmekte, bu tatminsizlik sayesinde de dukkha ve sukkha algilanabilmektedir).

Buddhizm'in arka ciktigi spirituel degerler ise, daha ust bir dunyada iyi sartlarda dogum odakli degil, burada ve su anda tum dunyalari tamamen aşmaya odaklidir; nami diger, Nibbāna. Ne var ki bu aciklamayi yaparken, Buddhist spirituel degerlerinin 'ote' ile 'burada-ve-su anda' arasinda herhangi bir ayrim yapmadigina vurgu yapmak gerekir. Zira bu degerler, 'burada ve su andaki' dunyaya kok salmis vaziyette, direkt olarak bu varlikta, en ust farkindaligi tecrube etme amaci gutmektedir. Bu gibi spirituel istemlerin isiginda Buddhism, dunyayi yasanilabilecek daha iyi bir yer haline getirmek icin samimi bir cabaya tesvik eder.

Bir materyalistik felsefe olan 'yok olusculuk' (ucchedavada), Buddha tarafindan 'yanlis doktrin' olarak tanimlanip empatik bir sekilde reddedilmistir. 'Kamma' doktrini, Buddhizm'in olumden sonra yok olmak gibi bir ogretisi olmadigina yeterli kanit sunar. Bu doktrin, ebedi bir ruhun degil, fakat kosullara bagli tureyen mental proseslerin yenilenen-olusumun oznesi olduklarini kabul eder, dolayisiyla, reenkarnasyon ya da transmigrasyon olmadan tekrar-dogumu ogretir. Tekrar belirtmek gerekir ki, Buddha'nin ogretisi, insanliga en sonda soguk bir hiclikten baska herhangi bir umut vermeyen bir nihilizm degildir. Bilakis, bir selamet ogretisi (niyyanika-dhamma), yahut hirs/benmerkezcilik/acgozluluk, nefret ve deluzyonun final imhasi, izdirabin nihai son bulusu, en ustun amac olan Nibbāna'yi farkindalik kabiliyetini getiren cabayi insanin kendisine mal eden bir kurtulus (vimutti) ogretisidir. Nibbāna ise, yok olus anlayisindan fersah fersah uzakta olup, herhangi bir Tanri-fikri ile tanimlanamaz. Cunku Nibbāna, ne dunyanin kokeni, ne ozunde var olan tabani, ne de esansidir.

Buddhizm, ateizmin olduguna inanildigi gibi, dinin dusmani degildir. Hakikaten Buddhizm, kimsenin dusmani degildir. Bir Buddhist, uzun ve damali bir tarihe sahip Tanri-fikri tabaninda temellenen herhangi etik, spirituel ve kulturel degerleri taniyacaktir. Bununla beraber, bir Buddhist, insanlarin sosyal duzeyde guc elde etmelerine dinlerin nasil alet edilebildigini, elde edilen gucun ne denli pervasiz ve vahsice kullanilabilecegini, yani "mutlak sevgi sahibi Tanri'nin" yaratiminda ne gibi sefalet ve izdiraplara sebebiyet verdiklerini ve verebileceklerini gormezden gelmez.

Asirlar boyunca, serbest dusunce, serbest arastirma ve farkli goruslerin ortaya konmasi, 'tanriya hizmet' namina kisitlanmis ve baski altinda birakilmistir. Ve ne yazik ki, bu ve diger olumsuz getiriler henuz tamamen gecmise ait olamlar degiller.

Bir ifade olarak 'ateizm' ise, cogunlukla 'teist' unsurlar neticesinde, ahlaki gevseklige, ya da kutsal tabani olmayan ve zayif temeller uzerine insa edildigi dusunulen 'erdemsel ogelerin' insan yapimi etikler olduguna, ustu kapali dokundurmaci bir tavir cagiristirabilir. Buddhizm acisindan, temel erdem yasalari yasamin kendisinde ve dogaldir. Etki ve tepki kanununun mevcut 6 duyuyu aşan, ne 'kutsal bir yasa verici egoya' ihtiyac duyan, ne de insanin surekli dalgalanan, sosyal olarak sartlanmis minor ahlaki ve geleneksel kavramlarina mahkum olan muhim bir gercekliktir.

Su bir gercek ki; insanligin buyuk bir kisminda kisminda, Tanri inanciyla beraber ahlaki idare icin alisilageldik motivasyon artan sekilde kirilmaktadir. Bu durum, erdemsel ya da ahlaki onermeleri, bilginin genislemesiyle iddialari ve guvenilirlikleri, haliyle zihniyetler uzerindeki gucleri zayiflayan 'kutsal bildiriler' uzerinde temellemenin riskini ortaya koymaktadir.

Su halde, sosyal bir tabanda ortaya konacak etiksel kaidelerin, kokleri sosyal ve kulturel mukabillere dayanmayan ve otonom kaideler olmalari, bireylerin ve kurumlarin guvenliklerini korumalari adina doga ile bagdasir olandir. Buddhizm'in de ortaya koydugu, bu turden bir etik tabanidir.

Toparlarsak; Buddhizm, evrenlerde baska varlik sahalari, uzerinde yasadigimiz dunyaya dair hayatin, ve ortalama insanin cok daha uzerinde bilinc ve yasam duzeyleri oldugunu inkar etmez. Zaten boyle bir seyi inkar etmek, icerisinde yasadigimiz cagda gulunc olur. Bertrand Russell'in guzelce soyledigi gibi: "Evrenin bizden daha iyi bir sey barindirmamasi olasi degildir."

Bununla beraber, Buddhist ogretilerine gore; bu tur ust yasam sahalari dahi, kendi dunyamiz gibi, anicca (gecicilik) kanununa tabidir. Bu tur yasam sahalarinin bireyleri, insanlardan cok ust duzeyde, cok daha guc sahibi, cok daha iyi ve kiyaslanamayacak derecede uzun yasantilari olan canlilar olabilir. Bizim bu ust varliklara 'tanrilar', 'ilahlar', 'devalar' dememiz pek muhim degildir, neticede bu varliklar kendilerini bu isimlerle cagirmamaktalar, bir karincanin sizi tanri olarak cagirmadigi gibi. Bunlar bu evrenin ya da diger evrenlerin sakinleri, bu varlik dongusunun bizimle ortak olan gezinirleridir; ve daha guclu ve ustun olmalari, kendilerini insanin olabileceginden cok daha zeki kilabiliyor olsa da, daha bilge kilmaz. Dahasi, bu dunyalar ve bu varliklarin kendi tanrilari, kendi hukumdarlari oldugunu inkar etmeye luzum yoktur, ki muhtemelen vardir. Ama herhangi bir insan hukumdar gibi, ust yasam hukumdarlari dahi, kendi klasmanlarinda yanlis hukumler verebilirler, tipki yazitlardan Buddha'nin ogretilerince ogrenebildigimiz uzere; ta ki daha bilgini gelip bu yanlis hukumleri aciga cikarsin.

Ne var ki tum bunlar, siradan insanin menzilinde degildir, ve insan hayatina direkt olarak ilgisizlerdir. Burada aktarimlarinin yegane sebebi Buddhist pozisyonunu tanimlama amacidir, herhangi spekulasyon ya da evrene dair arguman sunmus degil. Bu tur bir ise girisme ise sadece dikkati ve cabayi temel objeden alikoymaya sebebiyet verir, ki bu; su anda ve burada bulunan hirs/benmerkezcilik/azgocluluk, nefret ve deluzyonun ustesinden gelmektir.

Nyanaponika Thera


"Cok uzaga bakma ihtiyacinda degilsin
En ust varlik - ne ise yarar?
Burada, mevcut butunde
Kendi vucudunda, dunyanin ustesinden gel!"


-------------------------------------------------------

Sonuc itibariyle, 'tanri-fikri', ego-inanci ve saplatisinin farkina varamayan zihinsellik ile vucut bulmaktadir. Gerci, tanri-fikri, bazi kimseler icin bir yere kadar 'basamak' niteliginde ele alinabilir, ki bunda bir sakinca yoktur. Bugunun Hindu kulturunde dahi, her insan ozgurce kendi tanrisini yaratabilmekte, ve kendini bilinclendirmek adina bu tanrinin duskunu olabilmektedir, ki aslen teizm, felsefik temeli olan pragmatik bir metottur. Insan nufusu gelismeye basladiginda ise, niyeti bozuk kimselerce kotu amaclara alet edilmis kullanisli bir aractir.

Bir Buddhist icin, bilincli bir teist ile bilincsiz teist arasindaki fark, birinin inandigi tanrinin kendi uretimi oldugunu farkinda olmasi, digerinin inancini gercek bellemesidir, nami diger; deluzyon.

Son olarak Tanri uzerine Buddha'dan bir kac alinti yapilmali ki Buddhist pozisyon tam olarak belli olabilsin. Buddha teistik yapilandirmalari ego-inancina ve olgunlasamamis mentalitelere baglar. Bununla beraber mental bunalim/saplanti, fanatisizm ve cogunlukla deluzyon bu yapilandirmalarin getirileridir.

Yaratici-tanri gorusu: Issaranimmānahetu

Acilimi: Bir canli her ne mutluluk, izdirap ya da notr hissiyat tecrube ederse, bu tamamen yaratici Tanri'nin iradesinden kaynaklanir.

Buddha;

MN 101
"Öyleyse, o halde, bir Yaratıcı Tanrı'nın yaratımına bağlı olarak, insan katil olacak, hırsız olacak, erdemsiz olacak, yalancı olacak, iftiracı olacak, tacizci olacak, boşboğaz olacak, açgözlü, kötü niyetli ve görüşlerinde sapkın olacak? Nitekim, bu görüşte, Tanrı'nın yaratımını esas sebep olarak görüp de geri duran için, ne bu işi yaptıracak, ne de şu işi yaptırmayacak, herhangi bir istek, yahut efor, veya zorunlunluk yoktur."
Donemin Issara duskunleri kendilerince ibadet hallerinde iken;

Devadaha Sutta
"Şayet, sevgili öğrenciler, canlılar ızdırap ve mutluluğu, Tanrı'nın yaratımına bağlı olarak tecrübe ediyorlarsa, o halde şu çıplak çilekeşler hakikâten niyeti bozuk bir Tanrı tarafından yaratılmış olmalılar, bu kadar acı çektiklerine göre..."
Bir de Buddha'nin aydinlanma oncesi sahsina atfedilen 2 adet siir verelim, lakin Turkce'de kafiye tutturmak mumkun olmadi;


"Tiksindirici manzaralari gormeye gozleri olan,
Nedendir ki bu tanri yaratiklarini duzeltmez?
Gucunu hic bir limit kisitlayamaz da
Nedendir ki su eli bir turlu uzanmaz?
Neden tum yaratiklari aciya mahkum edilmis?
Neden hepsine hemen mutluluk vermiyor?
Neden hile, yalan ve cehalet kazanir?
Neden kazanir yalan, gercek ve adalet kaybeder?
Seni, tanri, adaletsizlerden sayiyorum,
Dunyayi kotu bir barinak yapan, seni."
"Eger mutlak guce sahip bir Yaratici Tanri varsa
Ve her yaratikta keyif ve izdirap, iyi ve kotu eylem,
Bu Tanri suc ve gunah ile lekelidir
Insan onun iradesini yansitir, baska bir sey yapmaz."
----------------------------------------------------

Devam edecek, katkida da bulunabilirsiniz.


Ben de içgözlemin kurbanıyım.
Sylvia Plath

Her bir sözcük, sessizlik ve hiçbirşeyliğin içinde gereksiz bir leke gibi...
Samuel Beckett

Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece...
Aşık Veysel

Tekrar ede ede bitirilemeyen keşif, tekrar ede ede bitirememenin keşfine dönüşür.
Maurice Blanchot

İletişim, bir iletişimsizlik düzeneğidir.
Lacan

Sonuçta hepsi kendini kandırmaktan ibaret, öyle değil mi..?
Marilyn Monroe

ex nihilo nihil fit
il n'y a pas de hors-texte
Alıntı ile Cevapla
  #27  
Alt 17-03-2015, 18:41
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart

Sevgili Obi-Wan teşekkürler bu ve önceki başlıklar için.

Yeniden doğum ve karma ile kastedilen olay tam olarak şu mudur?

- Canlılık tekil değil, bir bütün. Her canlı bu bütünün bir parçası.
- Hangi formda yaşadığın değil, yaşadığın önemli.
- Yaşarken diğer canlıların haklarına, huzurlarına özen göster.
- İçinde bulunduğun bedendeki bilinç ölecek, ama yaptıkların başka canlıların yaşamlarına esin olacak, hücrelerin başka canlıların yaşamına besin olacak.
- Bu bakışla, tüm canlılık yok olmadıkça ölüm yok, tekrar tekrar yaşayacaksın, artık hangi formda olursa, veya aynı anda bir çok formda, ama her formda başka bilinçle, diğerlerinden habersiz.
- İyi karma yayıldıysa yeni yaşamlarında bunun yararını göreceksin, kötü karma yayıldıysa zararını.

Sevgiler

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #28  
Alt 19-04-2015, 20:20
turin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
turin turin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 11 Mar 2015
Mesajlar: 845
Standart

Felâsife´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Konfüçyüs demişya
Aklı kullanmanın 3 yolu vardır;
1- Çok iyi düşünmektir ki bu en asil olanıdır.
2- Deneyimlemektir ki bu en acı olanıdır.
3- Taklit etmektir ki bu en kolay olanıdır.
Bu liste ne kadar da şahane aslında. İzninizle birşeyler kusayım
Yukarıdaki yöntemler aslında birbirinden bağımsız ve ayrı olarak aklı kullanmanın yollarını ifade ediyor gibi gözüksede tam tersi son derece ilişkililer.. Aklı doğru kullanmayı öğreten yolun tarifi bir nevi bana göre. Herhangi birisini kullanarak bir şekilde aklı kullanmış oluyoruz ama aklı doğru kullanmış mı oluyoruz?? Mesele bana göre bu..

İnsan hayatından örnekleyerek şöyle izah etmeye çalışayım. Yeni doğan bebeklerin büyüdükçe yapmış oldukları yegane yöntem nedir? Bana göre hepsinin muazzam bir şekilde yaptıkları tek şey taklit etmektir.. Anneyi/Babayı taklit eder, kelimeleri taklit eder, yürüyüşü yemeyi içmeyi herşeyi taklit eder bebekler.. Bizzat gözlemliyorum şimdi daha da büyüdükçe taklit etmeyi bırakır çocuk.. Artık çocuktur ve deneyimlemeye, yeni şeyler denemeye başlar.. karşılaştığı herşey yenidir zaten ve çocuk sadece deneyimleyip sonuçlar çıkarır. Sonra bu sonuçları anlamaz, sorular sormaya başlar.. Sorulan sorular ve bunlara verilen cevaplar düşünmeye götürür veledi/bizi..

Burada düşünme nedir demeden edemeyeceğim? Düşünme aslında adını bizim koyduğumuz bir süreçtir. Bu süreç yukarıda örneklemeye çalıştığım gibi taklit etmek ve deneyimlemekten ve tekrar deneyimlemekten oluşmaktadır.. Bizi bu taklit ve deneyimleme kolaycılığı ve de acısından kurtaran şey ise dildir. Dil taklit/deneyimleme olmadan düşünmemizi sağlayan yegane unsurdur.. Lakin insanlar öbür ikisini uygulamayı çoktan unutmuş olarak yetişiyorlar ve hayatlarını devam ettiriyorlar. Bunları uygulamaya devam edenlerin yaptıklarını ise toplum ve hatta kendileri bile aptallık olarak görüyor değildir efenim aptallık bu, aksine bilgeliktir..

Şöyle sonlandırayım; birinden birini seçmek aklımızı bir şekilde kullanmak olur, ama aklımızı doğru kullanmak istiyorsak herbir yönteme sıkıca sarılmamız gerekir diye düşünüyorum.. Nitekim taklit deneyimlemeye, deneyimlemede düşünmeye götürüyor bizi.. Herhangi biri olmadan kullanılan akıl doğru kullanılmıyordur
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Alt 20-04-2015, 12:38
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

turin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu liste ne kadar da şahane aslında. İzninizle birşeyler kusayım
Büyük sözler böyle olur, baktıkça insana iham verirler.

turin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
... Nitekim taklit deneyimlemeye, deneyimlemede düşünmeye götürüyor bizi.. Herhangi biri olmadan kullanılan akıl doğru kullanılmıyordur
Normalde dediğiniz gibi önce taklit, sonra deneyim, en sonda da deneyim ve taklit birleşerek, düşünme olur ki bu asildir hakikaten.
Olması gereken budur.
Lakin bazı durumlarda Aşk gibi, ihanet gibi, gerçekler gibi durumlarda, diğer ikisi bypass olup, direk deneyimle karşı karşıya kalınır ki buda çok etkili olur.

Konu başlığına bağlarsak Aydınlanma bazı durumlarda bol acılı, bol şoklu olur ki bu noktada değil aklın doğru kullanımı, kendisinden bile bahsedilmez.
Artık devrede hisler, duyular hatta daha ötesinde seziler olur ki bu noktada akıldan eser bulunmaz.
Ama işler sukunete erdiğinde, fırtınalar geçtiğinde, akıl gene baş aktördür.
Onunla olayları ölçer, biçer, değerlendir, yazarız.

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Alt 16-05-2015, 11:37
pianola - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pianola pianola isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
 
Üyelik tarihi: 22 Oct 2014
Bulunduğu yer: Platon'un Mağarası
Mesajlar: 1.906
Standart Tanrıcılığa karşı Buddhist Düşüncesi

Ek makale:Buddhizm'de Tanri fikri

Tüm tanrılar her çağda ortaya çıkan yalancılardır
Değişimden türeyen ızdırabı yok etmeye güçleri yetmeyen alçaklar
Bunlara tapan, hizmet eden ve bunların önünde eğilen
Bu dünyada da hüzün denizinde boğulacaktır

Kesin olarak biliyoruz ki tanrılar yalandır ve gerçek değildir
Şu hâlde aklı olan bu safsatalara inanmaz
Dünyanın kaderi sadece ama sadece sebep ve sonuçlara dayanır
O hâlde aklı olan tanrılara dayanmaz


Nāgārjuna, Mahāprajñāpāramitāśāstra

---------------------------------------------------------

Tanri ne demektir?

Oncelikle 'Tanri' ifadesi ile neyin betimlendigi anlasilmalidir. Bu ifade, 'ezeli ve ebedi' ve 'her seyi bilen', totalitenin sozde yaraticisi ve yoneticisi, teolojik sistemlerde insanlara sozde yasalari tanitan Ustun Varliga isaret eder. Pek cok kulturde farkli sekillerde anlasilmaya musait bu Tanrilar ise genellikle insanlarin iyiligini ister, en azindan insanlar buna inanir. Bu sebeple, nereden geldiklerini bilmedikleri dogmalara tutunur, bu yonde zihniyetler ve eylemler gelistirirler. Zira, sozde tanrilarin diktalarini benimseyen, goya arzularina kavusacaktir.

O halde tanri, bir cesit 'sahsiyet'tir. Boyle bir varligin olup olmadigi ya da nasilliginin cozumu ise tum teist sistemlerde fundamental bir durumdur.

Insan egosunun ozelliklerine sahip sahsiyet-sahibi-Tanri dusuncesine karsin, bazi modern teologlar ise bu kavrami gunumuze uyarlamis ve 'Tanri'yi, bir cesit soyut ilke, ya da iyiligin ozu gibi mecralara kaydirmaya calismislardir.

Aslen bu tur gorusler, ilkin antik Hint Upanishadlarda yer almislar. Bu metinlerde Tanri, Brahman adi verilen soyut ilke/mutlak tabandir. Cogu antik Hint filozoflari soz konusu goruste olmakla beraber, celiskili sekilde Tanri kavramini zaten hicleyen karma felsefesine de sahiptirler. Buddhistler icin ise karma, bir teoriden cok doganin psikolojik tabanda kesfe acik bir dinamigidir. Gunumuz teologlarinin ise karmayi reddeden ancak buna ragmen sozde soyut ilkeyi benimseyen tutumlari ise tonla celiski barindiran felsefi bir cokustur. Buradan da gorulebilir ki; tanri fikri tumuyle, orijinal halinde de oldugu uzere sozde Tanri'yi bir cesit 'sahsiyet' addetmekten turemistir.

Buddhizm, sahsiyet sahibi ustun ve mutlak bir varligi reddetmesinin yaninda, ilke-tanri niteligindeki evrenin sozde soyut tabanini da reddeder. Bu reddiyeler ise, hem yaratici Brahma hem de Brahman uzerine Buddhist yazitlarinda cokca gecen felsefi argumanlar, yani Buddha'nin tanri-yaratimi-evren ya da ilke-tanri modellemelerine dair kritikleri ile desteklenir.

Buddhist felsefesinde tanrilar vardir, fakat bu tanrilar sozde mutlak ve her seyi bilen iman objeleri degillerdir. Bu tanrilar, yine samsaraya mahkum, yani varlik sahasinda ortaya cikabilen bir takim ego-varliklardir. Bunlara tanri denmesinin sebebi ise, insanoglu ile kiyaslandiklarinda ortaya cikacak fiziksel ve zekasal ustunlukleridir. Bir diger ifadesiyle, Buddhist kozmolojisinde bu tanrilar, modern zamanlarin 'uzaylilari' ya da limitsiz totalitenin diger boyutlarinda yasayan varliklaridir. Bunlarin yasadiklari bolgeler uzerine spekulasyonlarda bulunmak yersizdir, -ki Buddhist evreni modern astronominin one surdugunden cok daha buyuk ve limitsizdir- lakin bu canlilarin varligi Buddha tarafindan aciklanmistir, ki bunun temelinde de Buddha'nin, aydinlandiktan sonra goreli varligin ve evrimin potensiyalinin tam idragina varmasi yatar.

------------------------------

Tanri Yalani

Tanri dusuncesini yeren belirgin ve mantikli argumanlardan ziyade, Buddhist ilkeleri ile Tanri kavrami hic bir hal ve sartta paralel gidemez. Orijinal bir Buddha ogretisi olan Paṭiccasamuppāda'ya (kosullu tureyis) dahil olan 'nedensellik ilkesi' cercevesinde Tanri kavraminin hayalden bagimsiz bir unsur olarak gercegin dinamiklerinde barinmasi mumkun degildir.

Fundamental Buddhist gozlemi ve felsefesi; hareket dahilindeki tum fenomenin istisnasiz olarak varligin 3 karakteristigi ile isaretlenmis oldugudur. Bunlar anicca (gecicilik), dukkha (stres) ve anattā'dir (ozu olmayan/benliksiz). Dolayisiyla, goreliligin ve hareketin hukum surdugu bir gerceklikte, tanrilik mertebesi bir hayalden oteye gecmez.

Varligi one surulen Tanrilar ve bu Tanrilarin sozde sifatlari ise bu evrensel 3 gercek ile paralel degildir. Zira bilindik yasami niceleyen mental tabana da bu 3 gercek hakimdir. Sozde tanrilarin gercek manada Tanri olabilmeleri icin, oncelikle bu 3 gercekten muaf olmalari gerekmektedir, ancak boyle olsa idi, 'yaratim' teorisi de zaten curumus olur idi. Zira one suruldugu uzere 'yaratim' ya da herhangi bir eylemin temeli de, ancak bu 3 gercekten tureyen etkilesim ve formasyonlara dair olmalidir, aksi dusuncenin ise gercek dunyada katiyen ne bilimsel ne de felsefi bir temel bulmasi mumkun degildir.

----------------------------------------

Buddha'nin ogrettigi uzere; her canli kendi aksiyonlarinin sonuclarina ulasir: "Kamma, bir varligin kendisi ve sadece kendisi tarafindan yapilir, ve kamma, bir varligin kendisi ve sadece kendisi tarafindan yapilmaz". Doganin dinamikleri ise ego-varligin cehalet yahut bilginlik duzeyini umursamaz, hayat ise buna bagli bir diyalektik ile ilerlemektedir. Yine Buddha'nin ogrettigi uzere varlik o kadar sonsuz, o kadar limitsizdir ki, aydinlanilmadigi surece oldugu gibi idrak edilmesi olanaksizdir. Bu limitsizligi kavramaktan uzak zihniyetler ise kendilerine kulturel olarak ezberletilen kavramlara konuslanir, ve bu deluzyonlar uzerinden kendilerini kimliklendirirler. Tanrilara karsi gelistirilen kosullu hisler, dusunceler, edilen dualar da bu cercevededir.

-------------------------------------------------------

Tanri Inancinin Israri

Gotama'nin aydinlandiktan sonra Tanri-kavramini reddetmesi bundan 2500 yil once idi. Ayni donemde, Hindistan ve orta doguda tek bir buyuk tanri dusuncesi cogunlukla hakimdi. Gunumuzde modern bilim ve fenomenin dogal sebepleri uzerine yapilan kesifler cercevesinde -ki bu sebepler eski caglarda 'tanri'nin aksiyonlari' olarak addedilmekte idiler- Tanri kavrami rasyonel bir sekilde reddedilebilmektedir. Bununla beraber pek cok insan hala Tanri imanini surdururekten bunun insanin icinde sadece kendilerine ozel bir bag oldugunu savunma egilimindedirler. Peki bu fenomene dair Buddhizm'in getirecegi aciklama nedir?

Oncelikle, Buddhist felsefesini bilenler, Buddhizm'in doganin dinamiklerini oldugu gibi kavramak uzerine tertiplenen psikolojik bir disiplin oldugunda hemfikirdirler. Buddha'nin ogretileri cercevesinde, insan psikolojisinin dinamikleri, Dhamma'yi geregince takip eden her Buddhist tarafindan basitce cozumlenebilmektedir.

Tanri imaninda israr edilmesinde pek cok bilissel engebe mevcuttur. Sosyal ve diger pek cok faktor kisinin tanri inancini niceler. Bu durumun kacinilmaz sonucu ise tureyen teistik kurumlardir. Ozellikle gunumuzde ekonomik kaynaklarin tuketildigi yegane mecralardan olan bu kurumlarin suregidisi, ebeveynlerin cocuklarina belli bir dini asilamasi gibi faktorler kisinin hayat algisini belli bir gorus acisina sartlamaktadir, kisi ise bu sartlanmisliklardan tureyen mental eylemler neticesinde, henuz farkina varmamis oldugu egilimlerinin de destegiyle belli zihinsel mecralara yonelir.

Bir diger cekici faktor ise dualar ya da iman ile elde edilecegi umulan icsellestirilmis hayali kurtulus senaryolaridir. Bu son derece etkin senaryolara bagimli olarak tureyen insaniyet suclari ise, kisinin tecrubesinde Tanri'ya hizmet etmek olarak tanimlanmaya kadar varabilir. Bu konuda daha fazla bir yorumda bulunmamiz simdilik gereksiz. Bununla beraber, Buddha'nin kendi donemindeki teistlere, -genellikle gunumuzun populer teolojilerinin tanrisi dengi Brahma inanirlarina- yonelttigi argumanlar karisindaki cokusler, anlayis sahibi insanlar acisindan durumun vehametini ozetlemektedir. Zira bunlar ve gibi argumanlari kendi icinde dahi curutmeye yeltenmeyen bireyin inancinda israrci olmaya devam edebilmesi, mevzunun psikolojik boyutunu betimler niteliktedir. Hayatin 'inanc' cercevesinde ele alinmasi ise, zaten Buddha'nin acikladigi kulturel sartlanmisliklar, yani 'cehalet' yuzundendir.

Buddhist acisindan, tanriciligin koku cehalet ve korkudur, ki nihayetinde korku, sadece cehaletin urunudur. Ateistik materyalizm argumanlari ise bu sebeple insanlarin zihinlerindeki tanri dusuncesini curutmeye yeterli gelmemektedir, zira durumun cehalete dayali psikolojik boyutu cogunlukla gormezden gelinmektedir.

Burada sozu edilen cehalet (avijjā) ise, formel egitim ya da entellektuel ve bilimsel bilgi yiginlari ile giderilecek bir unsur degildir.
Oyle ki, cogu bilim insani da, kendi tanrici yanilsamalarinin tamamen etkisi altindadir. Bu baglamda bilimin ilerleyisi, belki teistik dinlerin ve suregiden dogmalarin etkinligine sekte vurmus olabilir, bununla beraber bilimin felsefi ve bilissel cehalet uzerinde pek de etkin oldugunu soylemek mumkun degil, zira bazilari icin bilim sadece dogmayi tekrar yorumlama yoluna gitmek gibi talihsizlikler ile sonuclanmaktadir.

Buddha, gelisen cehaletin dogasini, kendini aydinlatma ugruna verdigi amansiz mucadele neticesinde cozmustur. Bu sebeple, cehaletin idragina tam olarak varmasina binaen, ulastigi gerceklerin digerleri tarafindan anlasilamayacaginin bilincinde olarak, bu gercekleri ilkin insanlara aciklama yoluna gitmemistir. Fakat nihayet bir zaman sonra merhametinden dolayi felsefesini aktarmis, ve bu gerceklerden 'gozunde azicik toz olanlarin' istifade etmesini saglamistir.

Buddhist gorus acisindan, tarihteki tum kotu neticeleri ile beraber teizm israri, cehalet israrinin zorunlu bir neticesidir.

-------------------------

Entellektuel ve bilimsel bilgiyi ise, 'akil' adini verdigimiz cevherin gelistirilmesinde kullanilabilecek 'araclar' olarak ele almak mumkundur. Aslen gereken ise, zihnin dogru niyet ve farkindalikla gelistirilmesi, kosullardan serbest hale getirilebilmesidir. Buddhizm'de bu yol 'meditasyon' ile gelen icgoruden gecer. Bununla beraber cok yazik ki modern zamanlarda talihsiz sekilde bazi 'meditasyon hocalari' ya da sehir kurumlarinin, Buddhist mentalitesi ve kulturune tamamen zit aksiyonlarda bulunduklarini ve insanlarin cehaletinden kendilerine pay cikardiklarini gorebilmekteyiz.

Gercek Buddhist yolu ise mental farkindalik ile tertip edilen balanstir. 3 asamali bu balans; akil, erdem ve mental hakimiyet uzerine nicelenir. Her asamada es zamanli olarak gelismek, her asamada geregince konsantrasyon, Buddhist yolunun olmazsa olmazidir.

Bu cercevede Buddha, kendi doneminde de kendisinden ders alanlara rehber olarak insanlara degil, sadece Dhamma'ya gitmeleri gerektigini aktarir. Bu baglamda Dhamma'yi tek rehber addederekten final sozleri de; "Kendi kurtulusunuz uzerine efor sarfedin, her formasyon cozulmeye mahkumdur" olmustur.

Sonuc olarak:

Buddha'nin yolu, sayet kisi Tanri-kavrami ile kendini kandirmaktaysa, takip edilemez. Bu yuzden, aydinlanma amaci guden bireylerin tum yapilanmalar uzerine dogru anlayis sahibi olmalari, ilk etapta durustlukten ve aydinlanmaya niyetten gecer. Anlasilmasi gerekir ki, mental dunyada da, fiziksel dunyada da sebebi olmayan hic bir sonuc yoktur.

-------------------------------------------

okudugunuz icin tesekkur ederiz


Ben de içgözlemin kurbanıyım.
Sylvia Plath

Her bir sözcük, sessizlik ve hiçbirşeyliğin içinde gereksiz bir leke gibi...
Samuel Beckett

Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece...
Aşık Veysel

Tekrar ede ede bitirilemeyen keşif, tekrar ede ede bitirememenin keşfine dönüşür.
Maurice Blanchot

İletişim, bir iletişimsizlik düzeneğidir.
Lacan

Sonuçta hepsi kendini kandırmaktan ibaret, öyle değil mi..?
Marilyn Monroe

ex nihilo nihil fit
il n'y a pas de hors-texte

Konu pianola tarafından (16-05-2015 Saat 15:37 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Buddhizm ve İslam/Hristiyanlık karşılaştırması sodomo-- Dünya Dinleri 24 28-04-2015 14:32

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:50 .