Bu bir şaman şiiri…
Kam, ‘
kem' gözlerde kaygılı başladı kutsal sözlerine ve bir ağacın köklerinden en yüksekteki, göğün ‘
yedincisine', en ongun olana değinceye değin ruhu devam edecek aldırış etmeden size. Şöyle diyecek ağacın ruhuna: "
Eğer buraya kök salmamış olsaydın nasıl erişebilirdin gökten düşecek o yüce damlaya? Bir tek damla, bir tek dalındaki bir tek yaprağı tomurcuklandırabilirdi ancak ve damla düştü!"
…Damlayla beraber gökten düşen bir düştü şamanın ozanlığı ancak ki o, hiçbir zaman şair demedi kendisine. Etrafında toplanan insanlar, korkarak sözlerindeki bilgelikten; "…
Bu olsa olsa bir ozandır, göğe yakın durandır…" dediler şaman için.
"
Bizden değildir şüphesiz! Hiç aldırış etmez bizim kaygılarımıza ve hiç özenmez görünür yaşamlarımıza, dahası ne yer ne içer; onun besini sözleridir ki o sözlerden beslenen kimdir bilinmez!"…
Bu bir şaman şiiri…
Ayin gün geceye döndüğünde başlar her daim. Gün, güneşe eştir insancıklara sorsan oysa şaman bilir, güneşin isim babasının ‘
gün' olduğunu ve bunun nasıl bir döngüde hüküm sürdüğünü. Gece, karanlıktır olsa olsa onlar için oysa şaman gecenin, sözleri için ‘
geç'(e) olmadığını sezer derinden. İnsancıklar, gölgelerini kovalamaktan yorulmuştur gün(eş) boyunca ve ‘
geç oldu', deyip uy(u)kuya dalarlar, gölgeleri onları kovalasın biraz da diye.
Gölgelerin adam astığı o geç(e) saatler(in)de uy(u)anıktır şaman ve sözlerini sessizce tekrarlar kendi kendisine, hiç durmadan:
"
Eğer buraya kök salmamış olsaydım nasıl erişebilirdim kendime? Bir tek damla süzülür müydü gözlerimden, tanımasaydım eğer kendimi?"…
Bu bir şaman şiiridir…
Kam âyini… Gece başlar, hep ‘
geç' olan zamanlarda ve gün(eş) doğmadan bitmek bilmez ki şaman sorsun: "
Zaman nedir?" Karanlık bir yakarış, sessiz bir boşluk içimde duran. Bu bir şamanın işidir, bin yıllar öncesinden ve beni yaratan bir damla düşer, toprağın oyuğuna, yüzyıllar boyu süzülür.
Tek bir damla, bir tek dalındaki tek bir yaprağı tomurcuklandırabilirdi ancak. Susmak zamanı gelince, insancıklar sorar kendilerine: "
Zaman nedir?" Şaman bilir; söylemez!
Kaynak
----- 0 -----
Şaman Şiir
çekip gideceksin buralardan, tek başına
imbat rüzgarlarının karayele karıştığı bozkırlara
çakırdikenler kanatacak pörsümüş baldırlarını
mecalsiz adımlarla uzaklaşacaksın yenik düştüğün savaştan
sessizliğin dökülecek damla damla, savdıramadığın yaralarından
onurunun suskusunu örtünerek, asılmaya mahküm it vakarıyla
vedalaşmadan, dalaşmadan, ağlamadan, arkana bakmadan
çekip gideceksin buralardan, tek başına
kaya çatlağından süzülen dağın gözyaşlarıyla ağzını çalkalayacaksın
külrengi yosunlar avuçlayacaksın sevdiğinin saçları niyetine
paçalarında kekik kokusu, damağında zakkum acısı
bastığın yeri düşünmeden,
dalların suratına indirdiği şamarlarla ayılmadan
pişmanlık duymadan, yalvarmadan, acınmadan, soluklanmadan
bir yardan, ormanlık, makilik, kayalık yüksekçe bir yerden
salıvereceksin bedenini
dağılacak içinde ne varsa dört bir yana
pişmanlık duymadan, yalvarmadan, acınmadan, soluklanmadan
salıvereceksin bedenini
eller eller, eller uzanıyor, ne istiyor eller
olmak için karın doyurulur, bilemiyor eller
servet ne ki, ne kadar seversen o kadar olursun
çırpınarak zaman harcıyor mal-mülk yeğleyenler
kuzgunlar dizeceksin boynuna, alnında sevdiğinin ak perçemi
kanatlarının ucunda güneş, göğsünü okşayan ege meltemi
süzülürken- bulutlardan hafif-, hoyrat sonsuzluğunda ölümünün
seyredeceksin sığamadığın, bağdaşamadığın dünya alemi
İbrahim Durmuş -
Kaynak
----- 0 -----
Nette bazen böyle konusu Şamanik şiirlere/şiirsel anlatımlara denk geliyorum, o yüzden ekleyeyim dedim, artık başka denk geldikçe de eklerim, katkı olursada ayrıca iyi olur tabi.
Sevgiler