Arkadaşlar;
Aşağıda yazacağım bölümde iddia edilen bulguların bilimsel olarak anlatıldığı bir kitap veya makale bilen var mı?
Veya konu hakkında BİLGİ si olan ? (Dikkat Fikri olan değil; Bilgisi olan)
Benim ilgimi çekti. Ancak burada anlatılanları tartabilecek BİLGİM yok. O nedenle ÖĞRENMEK için bana yardım edecek BİLGİLİ arkadaşların yardımını istirham ediyorum.
Selamlar
...............
ALINTI
Düşünce ile DNA yapısı değiştirilebilmektedir. 1990 yılında Moskova’ da
bir grup bilim adamı insan genomunun fazlaca biyokimya düzeyine indirildiği
görüşü ile insan DNA’sı üzerinde bir çalışma başlattılar. Bugüne kadar oluşmuş olan Ortodoks düşünce tarzının birçok bilgiyi gizlediğini fark etmişlerdi.
Bu grupta çoğunluğu Rus bilim akademisinden olan üstün yetenekte bilim
adamları var. Tanınmış Lebedev enstitüsünden fizikçilerin dışında moleküler
biyolog, biyofizikçi, genetik uzmanı, embriyolog ve dilbilimci de bulunuyor.
Projenin yönetimi bir biyofizikçi ve moleküler biyolog olan Dr. Pjotr Garjajev, kendisi Rus bilim akademisinin olduğu kadar New York Bilim akademisinin de bir üyesidir. 1990’dan bu yana oluşturulan bu projenin neticesinde moskovalı grup devrim sayılacak bir farkındalıkla
karşılaştı.
Bu durum DNA ve insan genetiği anlayışına yepyeni bir ışık tuttu.
DNA’mızın sadece % 10’nunu protein oluşturmakta kullanırız, diğer % 90’nı işe yaramaz DNA diye kabul edilir. Oysa bu Rus araştırmacı grup doğanın aptal olmadığına inanarak araştırmaları başlattı ve neticeler devrim yaratacak nitelikte sonuçlandı.
DNA’mızın alkalinlerinin bildiğimiz normal lisanda kullanılan grameri
takip ettiğini ve aynen lisanlarımız gibi kalıpsal kuralları olduğunu keşfettiler.
Dolayısı ile insan lisanının tesadüfen oluşmadığı, içsel DNA’mızın
yansıması olduğu ortaya çıktı.
“Bu araştırmacı grup aynı zamanda DNA’nın titreşimsel tabiatını da
inceledi. Kısaca özetlemek gerekirse; “yaşayan kromozomlar endojen
(içsel) DNA lazer radyasyonu kullanarak aynen holografik bilgisayarlar
gibi çalışıyor”. Bunun anlamı şu; belirli frekans desenlerini lazer ışınına
ayarlayıp bununla DNA frekansını etkilediler ve dolayısı ile genetik bilginin
kendisini etkilediler.
DNA-alkaline eşleri ve lisanın temel yapısı aynı olduğuna göre, DNA’yı deşifre etmeye gerek yok.
Basit bir şekilde insanın kullandığı lisandaki kelime ve cümleleri kullanabilirsiniz. Yaşayan dokudaki DNA maddesi, eğer gerekli frekanslar kullanılırsa, lisana ayarlanmış lazer ışını ve hatta radyo dalgalarına her zaman tepki verecektir. Bu ise düşünce ve kelimelerin, cümlelerin, enerji çalışmalarının neden etkili olduğunu ve neden iyileştirici neticeler elde edildiğini açıklamakta.
Batılı araştırmacılar DNA sarmalımızdan tek genleri kesip atıp başka yerlere yerleştirirken Ruslar ayarlanmış radyo ve ışık frekansları ile hücre metabolizmasını etkileyerek genetik yanlışlıkları düzeltiyor.
Garjajeva’nın araştırma grubu bu metotla X ışınının zarar verdiği kromozomların onarılabilineceğini ispat ettiler. Hatta belirli bir DNA’nın bilgi
desenini yakalayıp başka birine aktardılar, böylece hücreleri başka bir
genoma programladılar.
Mesela kurbağa embriyosunu salamander embriyosuna sadece DNA bilgi deseninin frekansını ileterek aktardılar.
Böylece tüm bilgi kesip biçme olmadan, dolayısı ile hiçbir uyumsuzluk ve
yan etki oluşmadan aktarılmış oldu.
Tüm bunlar sadece titreşim ve lisan kullanarak yapıldı. Spritüel öğretmenler bedenlerimizin kelime, düşünce, ses ve titreşimlerden etkilendiğini ve tekrar programlanabildiğini asırlardır bilirler ancak bunun bilimsel olarak da ispat edilmesi yolumuza daha da somut bir ışık tutmakta.
Rus bilim adamları bu kadarla kalmayıp DNA’mızın vakumda bozucu
desenlere neden olabileceğini böylece manyetik solucan delikleri yaratabileceğini de keşfettiler. Solucan delikleri Einstein-Rosen köprüleri de
denilen, yanarak sönmüş olan yıldızların bıraktığı kara deliklerin
mikroskobik eş değeridir.
Bunlar bilginin uzay zaman dışında iletilmesini sağlayan tüneller, evrenin tamamıyla değişik bölgeleri ile oluşan bağlantılardır.
DNA bu bilgi parçacıklarını çeker ve bizim bilincimize aktarır.
Bu tarz Hiper bağlantı en çok gevşemiş ve dingin bir durumda oluşur.
Gerilme, korku, üzüntü veya hiper aktif bilinç hali hiper bağlantı oluşumunu
ve böylece bilginin akışını engeller. Doğada Hiper bağlantı milyonlarca
yıldır yapılır. Böceklerin organize hayat akışı bunu dramatik bir şekilde ispatlar.
Doğadan bir örnek ; Kraliçe karınca kolonisinden ayrılırsa, yapılanma planlandığı gibi delicesine devam eder. Şayet kraliçe öldürülürse kolonideki tüm çalışma durur. Kraliçenin uzaktan bile olsa grup farkındalığı ile işçilere imar planlarını gönderdiği bellidir, ölmedikçe istediği kadar uzakta olsun hiper komünikasyon sağlanır. Hiper komünikasyon insanlar arasında his, ilham, sezgi, duru görü, şifacılık olarak deneyimlenir.” .............
Yazar: Mehmet Cüneyd Çapanık
ISBN 978-975-01104-0-5
1.Baskı : Ankara, Ocak 2007
..........
http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=59788