Sevgili murted,
Günümüzde meşruiyet, demokratik teammüller, devlet geleneği kavaramlarının iyice içi boşaltıldı. Japonya'da şüphe üzerine bile harakiri yapan siyasiler, Avrupa'da Gezi'den çok daha azıyla istifa eden hükümetler olmuştu.
Hükümetin Gezi'deki savunması "seçimle gelen seçimle gider" şeklindeydi. Hadi diyelim ki, Gezi bir ayaklanmaydı, hükümet savunmasında haklıydı. 17 Aralık'tan beri olanlara bakalım:
- Fotoğraf, video, belge destekli yolsuzluk iddiaları var, üstelik bunlar emniyet güçlerince 1 yılı aşkın süre içinde yasal olarak elde edilmiş.
- Yolsuzluk iddiaları bakanlara kadar uzanıyor.
- Yolsuzluk iddiaları başbakana kadar uzanıyor.
Başbakan olayın üzerine gitmek yerine hemen olayın komplo olduğunu iddia ediyor, soruşturmayı yapan savcıları ve emniyet güçlerini görevden alıyor, görev yerlerini değiştiriyor. Bakanları görevden uzaklaştırıyor, partisinden kendisine bağlı olduğundan emin olduklarını bakan yapıyor, herkese konuşmayı yasaklıyor. Soruşturmayı başlatan savcı aleyhinde karalama kampanyası başlatıyor. Bu kampanyaya kendisine bağlı iş adamlarını da katıyor. Hatta savcının iddiasına göre, adam gönderip tehdit bile ediyor.
Bu savcı kimdi? Balyoz ve Ergenekon tertiplerini yöneten savcıyla aynı kişiydi.
Başbakan, kamuoyuna olayın komplo olduğunu, büyük tehdit altında olduklarını söylüyor. Parti olarak hep bir ağızdan komplo söyleminin altını doldurmaya başlıyorlar. Komployu yapanın cemaat olduğu ilan ediliyor, Balyoz ve Ergenekon tertiplerini de cemaatin üzerine yıkıyorlar.
Biz yaklaşık 40 yıldır cemaatin emniyette, yargıda, orduda, belediyelerde, milli eğitimde, devletin tüm kurumlarında yuvalandığını, ilk günden beri Balyoz ve Ergenekon'un tertip olduğunu söyler dururuz. Bunu görmemiş, anlamamış için kötü niyetli olmak gerekir. Ne var ki, 11 yıldır iktidarda olan başbakan bunu görmemiş olduğunu, ama artık anladığını, mağdur olduğunu ve mücadele edeceğini iddia ve ilan ediyor.
Bunu ne zaman anlamış: bakanları ve kendisi aleyhinde yolsuzluk soruşturmaları başlayınca anlamış. Bir de "zamanlama çok manidar" gibi sözler ediyor.
Komplo ile mücadelesine hemen yargıya müdahale ederek başlıyor, önce savcıları, sonra soruşturmayı yürüten emniyet mensuplarını uzaklaştırıyor, beklemediği bir şekilde başka illerden soruşturmalar patlayınca derhal "komplocu, cemaatçi" emniyet ve yargı mensuplarının görev yerlerini değiştiriyor. Cemaatin sosyal medyada sızdırdığı belgelerin önüne geçmek için internet yasakları getiriyor. Yolsuzluğun üzerine giden, haber yapan basına cezalar yağdırıyor. Şimdi, HSYK'yı iki sene önce kendi dizayn etmemiş gibi pozlar takınarak tamamen emir kulu haline getirmeye uğraşıyor.
İlk yolsuzluk baskınlarında bazı bakanların oğullarının evlerinde bulunan paralar henüz başbakan tarafından izah edilmedi. İkinci operasyonda oğlunun da adı geçmişti, ki; kendisi alkollü ve ehliyetsiz araba kullandığı ve kırmızı ışıkta geçtiği için polis tarafından kovalanırken TRT radyo sanatçısı Sevim Tanürek'i feci şekilde ezerek öldürdüğü iddia edilmişti, oğlunu savcılığa ifade vermeye göndermedi.
11 yıl boyunca hükümet ederken, cemaatin yetiştirdiği emir kulu yargı/emniyet şakirt kadroların yargılamalarıyla kendisini aklarken, düşmanını hapsederken, kısacası etinden sütünden faydalanırken şikayet etmeyen başbakan şimdi aynı cemaatle kavga ediyor.
Daha önce hukuk vardı diyemeyiz, ama 11 yıldır başbakanın önünü açan özel bir hukuk vardı. Gezi olaylarında hukukta dibe vuruldu, şimdi hukuktan söz edemez durumdayız.
Sorunuza gelince,
An itibariyle (17 Aralık'tan bugüne geldiğimizde) Akp'nin darbeyle başa geçmiş bir iktidardan farkı var mıdır? Varsa neden vardır, yoksa neden yoktur?
|
Söylemesi zor ama bu hükümet seçimle geldi. Cemaatin devlette yuvalanmış kadrosunun önemli katkılarıyla göstere göstere devleti ele geçirdiler, öyle ki; muhalif ses ve güç bırakmadılar. Adım adım Sivil Toplum örgütlerini sindirdiler, yargıdaki şakirtler hükümetin önünü açtı, hükümet güç buldu, cüret kazandı, daha büyük oynamaya başladı, adım adım faşizme yöneldi.
Beni üzen şey ise hala kamuoyu yoklamalarında %40'ın üzerinde oy oranına sahip olduğunu görmemdir. Üzülmemin sebebi, halkın hükümete "önce yargıda aklan da gel" dememesidir. Masumiyet karinesine sonuna kadar katılırım. Bu sebeple herkesin adil yargılanması gerektiğini ölümüne savunurum. Ama bu hükümet ve cemaat kadroları adil bir yargılamada aklanmadığı sürece meşru değildir gözümde.
Sevgiler