"Atatürk milliyetci midir?" baslikli tartismada baska bir tartisma olustugu icin bu basligi aciyorum. Tartisma Kemalizm'in modernist sayilip sayilmayacagindan basladi, Nurculuk, Osmanli modernlesmesi, demokrasi gibi baska tartisma basliklarina kadar uzandi. Bu kavramlari bu baslik altinda tartisalim.
Modernite, modernizm, modernlesme birbirleriyle iliskili kavramlar. Wikipedi'de söyle denilmis: Modernizm daha cok sanatsal bir ifade olarak kullanilirken, modernite bir dünya görüsü, modernlesme de daha cok bir ideoloji biciminde kullaniliyor.
Wikipedi ingilizce maddesi ise kavramlari politik, sosyolojik, kültürel, felsefi, bilimsel ve sanatsal acilardan ayri ayri ele almis.
Tartismayi yaratan Kemalizm idi. Benim baska bir ifadem de sanirim tartismayi atesledi. Sadece Kemalizm'in degil ayni zamanda Said Nursi hareketinin de modernizm icinde ele alinmasi gerektigini söylüyorum. Bu hareket farkli bir acidanm modernizm icinde sayilmali. Cünkü islamiyetin modern gelismeler karsisinda gerileyip etkisizlestigini görerek, buna önlem alma cabasi, yani islamiyeti kendi icinde yenilestirme cabasi bu hareketin temel özellligi. Bu acidan Kemalizm de Nurculuk da modernist sayilmalilar.
Moderntenin üc önemli savunucusu Marx, Durkheim ve Weber olarak aniliyor. Marx, moderniteyi yaratan etkenin kapitalizm oldugunu, Durkheim sanayilesme oldugunu ileri sürerken, Weber rasyonellesmeyi öne cikariyor.
Buyrun tartisalim. Ben diyorum hangi kistastan bakarsak bakalim, her iki hareketi de yani Kemalizmi de Nurculugu da modernist saymak gerekir.
"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Nurculuğun hangi açıdan modernist sayılaileceğinin verilerini de bizlerle paylaşabilir misin.
saygılarımla
Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mili bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var
Dostlar, ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...
Sadece Kemalizm'in degil ayni zamanda Said Nursi hareketinin de modernizm icinde ele alinmasi gerektigini söylüyorum. Bu hareket farkli bir acidanm modernizm icinde sayilmali. Cünkü islamiyetin modern gelismeler karsisinda gerileyip etkisizlestigini görerek, buna önlem alma cabasi, yani islamiyeti kendi icinde yenilestirme cabasi bu hareketin temel özellligi. Bu acidan Kemalizm de Nurculuk da modernist sayilmalilar.
Aksi bir iddiada bulunma şansımız olabilir mi?
Örneğin Said Nursi hareketi, moderniteye karşı geliştirilen bir direnç, gelişim ve değişim karşısında duyulan bir kaygı örgütlenmesi olabilir mi?
Bu soru şu açıdan önem kazanıyor, bu hareketin temel kaynağı geleneği yıkmak mıdır? Yoksa içinde bulunulan dönem itibariyle sürdürmek midir?
Eğer geleneği değiştirmek değilde, değişen koşullarda sürmesini, ayak uydurmasını, böylelikle geleneğin sürmesini amaçlamak ise, bu moderniteye, en nihayetinde temeline ters bir durumdur.
Çok da detay girmeden, önce usulen ve kabaca da olsa bu soru yanıtlanmalıdır diye düşünüyorum. (örneklerde verilebilir, örneğin ibadetin dili, kur'an kursları ve arapça, geçmiş çağ ve gelenek özentileri gibi moderniteye karşıt unsurlara-detaylara da inilebilir, ama sanırım henüz değil.)
Bir diğer konuda, yukarıdaki paragrafda bariz biçimde, Said Nursi'nin, modernite, yenilikçi bir yaklaşım değil, taktik-politik bir yaklaşım sergilediği sonucu da çıkıyor(kısaca burada gelenekçilik, geleneği her koşulda sürdürme gayreti baskın karakter, oysa modernite sürdürmeyi değil, aşmayı gerektiriyor.). Böylesi bir taktik açsından içinde bulunduğu dönemi irdelemek gerekir. Çünkü politik-nesnel koşullara göre daha ılımlı, ya da daha katı bir görüntü-taktik de sergilenebilir. Bu durum ise; konu(başlık) açısından bağlayıcı olmayabilir.
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Konu spartacus tarafından (27-03-2012 Saat 22:31 ) değiştirilmiştir.
Modernitenin anlaşılması "aydınlanmanın" kavranması ile mümkündür. Aydınlanma felsefede ve edebiyatta modernizmi önceler. Temel kıstası da "her kurum,ideloji ve tutum ya aklın yargıçlığında aklanmalı ya da tarihin çöplüğünde yer almalıdır" şeklinde
özetlenir.
Modernizmin süreksizliği kavramı tam da bu anlamda eskiyi reforme etmekle uğraşmayan yeni bir dünya yaratmaya denk düşer.
Modernitenin öncesinde rönesans humanizmi ve onun etkisiyle ortaya çıkan reformasyonla (ağırlıkla teolojide) modernizmi birbirine karıştırmamak gereklidir. Nurculuğu modernist bir akım olarak görebilmenin yolu yukarıda temel kıstas olarak konulan aklın yargıçlığı sınavından geçme başarısında aranmalıdır. Bu ise bilinen nedenlerle mümkün değildir.
Kaldı ki içeriği, yönelim ve yöntemleriyle nurculuk bırakın moderniteyi 15-16 yüzyıl avrupasında ortaya çıkan reformasyon akımıyla bile aynı kulvara konulamaz.
Bizim felsefemizde Modernite, önce soyut bir kavram olarak ele alınmakta ve yeniden formatlanarak şu şekilde tanımlanmaktadır: Modernite, beşeriyetin sahip olduğu sosyal konumundan kalitatif olarak radikal farklı, daha önce bir modeli, benzeri ve örneği bulunmayan, daha ileri düzeyde, yeni bir keyfiyet demektir. Bu tanıma göre, ziraatçılık çobanlığa göre bir modernitedir; çünkü onun bir kopyası değildir ve ondan daha ileri bir düzeydir. Benzer şekilde sınaîlik de ziraîlike göre bir modernitedir.
Bu tarife göre, herhangi bir içtimaî durumun modernite olarak tanımlanabilmesi için onun, kendisinden var olmuş olan herhangi bir içtimaî durumun bir kopyası, kantitatif olarak daha ileri görülmüşü olmaması, tam aksine, sadece kantitatif bir ilerlemeye değil, kalitatif bir değişime tekabül etmesi icap etmektedir.
Sayın Sargon;
Said Nursi ile alakalı bir siteden alıntıdır. Moderniteyi bu alıntı dahilinde veya sizin tanımızla yorumlarsak Said Nursi harekketini nasıl örneklendirebiliriz?
Burda birden cok soru cikiyor karsimiza. Kemalizm nedir, Nurculuk nedir ve nihayet modernizm nedir sorulari. Aslinda üc kavram da öylesine hor kullanilmis durumda ki, üzerinde kolayca anlasmak mümkün mü bilmiyorum.
Herneyse, ben Dilaver'in sorusu ile baslayayim. Nurculugu modernist, Gülen hareketini ise post modernist sayiyorum. Hatta sadece Nurculugu veya daha dogru bir ifadeyle Said Nursi'yi degil, 19. ve 20. yüzyilda yasanan gelismelerin sonucunda dünyada ortaya cikan reformist islami hareketin Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Fazlur Rahman Malik gibi temsilcilerini de modernist sayiyorum. >bak<
Bu kisilerin temel yönelimi aciktir ve islami dünyada tartismalara yol acmislardir. Bu kisiler islamiyeti modern caga uyarlamaya calismislardir. Hemen hepsi de yikilan, parcalanan devletlerde yasamis, sorunun cözümünün dine yeniden ama farkli bir tarzda sarilarak mümkün olabilecegini ileri sürmüstür. Yani olay söyle birsey: Bati devletleri sizi isgal ediyor, sömürge yapiyor vb. Siz bu cöküse cözüm arayan bir kusagin icindesiniz ve diyorsunuz ki. Bu durumdan kurtulmak icin dini söyle yorumlamak lazim. Bu yorumlarin hepsinde de belirleyici olan modern cagin gelismeleri olmustur. Bütün yorumculari etkileyen sey budur. En uc örnek olarak Fazlur Rahman Malik'ten bir alinti yapiyorum. Dedigim gibi bu cok uc bir örnek ama yönelisi gösteriyor:
Kur'an'ın tarihselliği (içerdiği hükümlerin Hz. Peygamber (s.a.v) dönemine mahsus olup bugün aynen uygulanamayacağı) tezinin alt yapısını teşkil eden bu anlayışı Fazlur Rahman şöyle ifade etmektedir: "İslamî çağdaşçılığın bir anlamı varsa, o da kesinlikle şeriatın muhtevasının değişime, büyük ölçüde ve çok yönlü bir değişime tabi tutulması gerektiğidir. Bu makalede belirtildiği şekilde değişim ilkesi kabul edilirse bu faaliyet hiçbir şeyle sınırlandırılamaz; hatta Kur'an'ın kanun koyan ayetleri dahi bu yeni yorumun kapsamı dışına itilemez. Bu ilkenin tek sınırı ve gerekli çerçevesi, Kur'an'ın sosyal gayeleri, temel ve ahlakî ilkeleridir."
Görüldügü gibi burda belirleyici olan sey aslinda akildir. Deniyor ki, gerekirse en genel sosyal gayeleri, temel ve ahlaki ilkeleri alir, herseyi ona göre yeniden düzenleriz.
Burada kesinlikle bu kisiler akli esas almislar, islam icinde bir devrim yapmislar falan demiyorum. Modern cagin kacinilmaz oldugunu görmüs ve dini anlayisi buna göre reforme etmeye calismislardir. Iclerinden belki bir tek Fazlur Rahman bu kadar ileri gitmis olabilir. Asil önemli olan son derece geleneksel bir düsünce bicimine sahip olan genis bir müslüman kitlesinin düsünce bicimine cagdas düsünce bicimlerini sokmaya calismalaridir.
Simdi frodo'nun degerlendirmesine gecmem gerekiyor. Aydinlanma caginin en önemli yani, frodo'nun da dogru sekilde belirttigi gibi aklin belirleyici hale gelmesidir. Modernizm, aydinlanma ve reform hareketi ile baslayan sürecin ürettigi birsey, yeni bir paradigma, yeni bir düsünce bicimi. Sürekli akla müracaat eden, ondan destek almadan kabul edemeyen birsey. Iste yukardaki din adamlari da bu sürecin ürünü olan kisiler olarak paradigmalarini din konusuna uyarliyorlar. Aslinda aklin öne cikarildigi sürec cok eskilerden beri var. Burda sadece "akil" sözcügü yetersiz kalir, cünkü "akil" var "akil" var. Modernizm ile birlikte yeni bir akil olusuyor.
Modernist olabilmek yada sayilabilmek icin "aklin yargicligindan gecme" sinavi biraz sikintili bir acilim olacak. Cünkü modernizmin baska ürünleri de var ve ayni oranda akil danesi. Ornegin 19. yüzyil sonunda ve 20. yüzyilda cikan milliyetci akimlar da modernizmin bir ürünü olarak ortaya cikiyorlar, bu akimlari da "aklin yargicligindan" gecirmek mümkün degil. Ama bu "akil" sahipleri kendilerini bu acidan test etmeye hic ihtiyac duymadan, modernizmin temsilcisi gibi görebiliyorlar. Aslinda hakliliklari da var. Ama biraz sonra anlatmaya calisacagim gibi farkli bir anlamda. Yani kendileri ilerici, digerleri gerici oldugu icin degil.
Avrupa'daki reform hareketi ile müslüman dünyasinda 20. yüzyilda gelisen bu yeni reform hareketi arasinda cok büyük farklar var. Zaten sorunumuz da bence Türkiye ve islam dünyasini Avrupa gibi degerlendirmekten kaynaklaniyor. Bunu bir sonraki postta aciklamaya calisayim.
"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
Bu konuda anlasabilmemizi engelleyen seyin Türk modernlesmesinin temsilcileri sayilagelen Itiihatci/Kemalist gelenegin bir paradigmasi oldugunu düsünüyorum. Bu düsünceye göre Türkiye'de de ayni Avrupa'da oldugu gibi bir gericilik/ilericilik catismasi yasanmistir. Bilindigi gibi Avrupa'da Rönesans ve Reform hakeretlerinin temsilcileri ile Kilise arasinda sert catismalar yasandi. Bu sürecin sonunda rasyonalizm güclendi. Reform hareketi dinde bir yenilik hareketi idi ve bu sürecten Pèrotestanlik ortaya cikti. Ingiltere'de ulusal bir din olarak Anglikanizm gelisti vb. Kilise ile bilim adamlari arasinda catismalar yasandi, bu yüzden asilan, yakilan bilim adamlari oldu.
Ittihatci/Kemalist algi bizde de ayni seyin oldugunu, yeniliklere karsi cikan gericilerin oldugunu anlatti sürekli. Bunlara da en yaygin verilen örnek Said-i Nursi'dir. Nursi'nin cok yobaz oldugu, hilafeti ve seriati getirmeye calistigi, bu yüzden M.Kemal'den nefret ettigi vb. anlatilir. Bu kurgu gercek disidir. Nursi tam tersine hilafeti istemez, siki bir mesrutiyetci, muhtemelen Cumhuriyetcidir. Hatta Ittihat Terakki adina istihbarat calismasi bile yapar. Peki ama niye böyle gösterilmek istenir? Cünkü Kemalist algi gercegi ters görür. Türkiye'yi ayni Avrupa'daki aydinlanma dönemi gibi görmek ister. Bir tarafta ilerici Cumhuriyetciler, diger tarafta teorik olarak ortacagdaki Kilise'yi temsil eden gericiler bulunmalidir.
Gercekte Türkiye'deki yada islam dünyasindaki sürecin Rönesans ve Reform sürecine hicbir benzerligi yoktur. Avrupa'da rönesans ve reform süreci frodo'nun da dedigi gibi Aydinlanmadan önce olusur ve ona neden olur. Islam dünyasi ise sürece cok sonra girer. Aydinlanma, modernlesme, sanayilesme vb. Avrupa'da olup bittikten sonra Osmanli devlet yöneticileri bunun kacinilmaz bir gidis oldugunu ne kadar görmüslerse, din adamlari da ayni sekilde görmüslerdir. Yani Said Nursi ile Mizanci Murat yada Nasir ile Muhammed Abduh'un modernlesme acisindan farklari yoktur. Hepsi icin de modernlesme bir mecburiyettir. Arada fark vardir elbette, bunlar politik, dinsel vb. farklar olabilir ama modernlesme karsisinda duruslari hepsinin aynidir. Modernlesme kacinamayacaklari birseydir ve düsünce bicimlerini ona göre kurmaktadirlar.
Bu acidan dini anlayislari reforme etmeye calisanlarin isi daha zordur, cünkü karsilarina sert sekilde geleneksel islami anlayislar cikar. Bir önceki linkte verdigim basligin kendisi bile bu kisilere karsi nasil bir tepki gelistigini gösterir. Afgani'nin, Muhammed Abduh'un vb. kitaplarini okumak zararli midir, dinden cikarir mi seklinde söylemler gelisir. Dinde reform yapmaya calisanlarin karsisina yine islamcilar cikar. Asil garip olan sudur. Dinde reform girisiminde bulunanlarin karsisina cikanlar bu reformistlerin politik rakipleri tarafindan desteklenirler.
Mesela Said Nursi ile ilgili Diyanet'in yayinladigi kitaplar var. Said Nursi'nin bir sapkin oldugunu yaziyor. Bu olgu beni bir zamanlar cok sasirtmisti. Mesela Yasar Nuri Oztürk gibi bir adam Gülen hareketini elestirirken, bir tek islam oldugunu, ilimli islam diye birsey olmadigini, Gülen'in hiristiyanlarla isbirligi yaptigini, dinler arasi diyalogun bir emperyalist oyunu oldugunu, ilimli (modern diye okuyun) islamin bir kandirmaca oldugunu yaziyordu.
"Daha önce ben televizyona bakıyordum, şimdi televizyon bana bakıyor
"Kemalistler ilerici oluyor da Nurculuk niye olmuyor" Sargon
Sayın hz. Sargon;
Ben Nurculuğun ilerici, modernist vs. olduğunu düşünmüyorum. Eğer ikilem verilecekse Kemalistler ilerici, Nurcular gericidir. Bunu söylerken çok da rahatım.
Nurculuk modernistmiş. Yok daha neler!
Molla Said'in filmini izlediniz mi?
Mollanın Mustafa Kemal'le konuştuğu söyleniyor.
Konuştu mu konuşmadı mı o da tartışılır.
Tarihsellikle boğmak istemiyorum bu iletiyi. Az ve öz olsun istiyorum.
Diyor ki filmde:
M. Kemal: "Hocam, bazı yenilikler yapmak istiyoruz. Mesela içki ve kılık kıyafet gibi bazı meseleleri hafifletmek istiyoruz"
Molla Said'in yüzü gözü değişir bu sözler karşısında ve şöyle der-i-miş:
Molla Said: "Allahın hükümlerinde olsun, verdiği sözlerde olsun, asla değişiklik olmaz!!..Kuranın hükümlerini hafifletmeye kalkma[/COLOR]!"
İlginç bulmuştum bu sahneyi. Birden aklıma geldi paylaşayım dedim. Nercular ilerici midir? Modernite temelinde yer alabilirler mi? Kafalarında dinlerden kaynaklanan zehirli, donmuş, kalıplaşmış, küflenmiş dogmaları barındıranlar ağzıyla kuş tutsa ilerici olmazlar. Daha bunu anlayamadın mı?
Nurcuların toplantılarına hiç gittin mi? Dershane yada dergah, medrese derler. Mollanın yazdığı kitapları papagan gibi ezberlemekten ve beyinlerini bu saçmalıklarla doldurmaktan başka bir şey bilmezler. Bu "sohbetlere" kadınlar, erkeklerle birlikte katılamazlar.
Ama nurcular modernisttir.
Nurcular, gazete ve Televizyona dahi kayıtsızdır. Gidip bakın nurcu medreselere. Orada çok küçük çocuklara dini dogmaları aşılayan nurcular, bu insanlara bilim, felsefe, sanat, edebiyat öğretiyorlar mı?
Ama nurcular modernisttir değil mi?
Yemeklerini dahi masalarda yemek yerine ısrarla yerde yiyorlar. Hala diş fırçasına geçiş yapamadılar. Sakallıların, şalvarlıların peşinden gidiyorlar. Kırkıncı hoca vardır Erzurumda. Türkiye'yi geziyor bu muhterem.
En moderen resmi :
Kendisiyle gidip tanıştım. Sizi temin ederim, korkulur bu adamdan. Daha Teoloji nedir, onu bilmiyor, kalkmış "Cevap verilir, soru sorulmaz" diyor. İncil'e küfür etmediği kalkı, bir kez alıp da baştan sona okumamış. Modernisttir (!!) kendisi. Duruşuyla, fikirleriyle felan.
Nurcuların eğitimi sadece islamin nurcu yorumları üzerinedir.
Felsefe yok
Eleştirel, akılcı, özgür düşünce yok
Bilim yok
Sanat yok
Dünyanın saydığı ve sahiplendiği edebi tür ve ürünler yok;
Edebiyat yok
Demokrasiyi bilmezler, varsa yoksa Allah'ın hakimiyeti ve nuru..
Ama yinede modernisttir. Çünkü nurculuktan etkilenenlerden bazıları başını açmıştır, demokrasi geyikleri yaparlar.
Ne diyorduk? Hee..Hatırladım. "Kemalistler ilerici oluyor da.." diyordunuz. Evet, Atatürk daha moderndi. Daha ilericiydi, yenilikçiydi. Bakın ne diyor:
Efendiler, uygarlık yolunda başarılı olmak yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve teknik alanda başarılı olmak için tek ilerleme ve yükselme yolu budur. Yaşam ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişmesi, ilerlemesi ve yenileşmesi zorunludur. Uygarlığın buluşları, teknik harikaları, dünyayı değişmeden değişmeye uğrattığı bir dönemde yüzyıllık köhne düşüncelerle, mazi severlikle varlığı koruyup, sürdürmek olasılığı yoktur.
İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz.
Ben, manevî miras olarak hiç bir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.
Bakınız ne diyor:
Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.
Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.
Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.
Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor.
Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır.
Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.
Ufak bir duyuru: 2022'den once Natan kullanici adiyla yaptigim tum aciklamalar, makaleler, yazilar, veyahut felsefi/ideolojik/dinsel/politik goruslerin hic birini artik desteklemiyor, benimsemiyorum.
Konu Natan tarafından (29-03-2012 Saat 22:16 ) değiştirilmiştir.
"Atatürk milliyetci midir?" baslikli tartismada baska bir tartisma olustugu icin bu basligi aciyorum. Tartisma Kemalizm'in modernist sayilip sayilmayacagindan basladi, Nurculuk, Osmanli modernlesmesi, demokrasi gibi baska tartisma basliklarina kadar uzandi. Bu kavramlari bu baslik altinda tartisalim.
Modernite, modernizm, modernlesme birbirleriyle iliskili kavramlar. Wikipedi'de söyle denilmis: Modernizm daha cok sanatsal bir ifade olarak kullanilirken, modernite bir dünya görüsü, modernlesme de daha cok bir ideoloji biciminde kullaniliyor.
Wikipedi ingilizce maddesi ise kavramlari politik, sosyolojik, kültürel, felsefi, bilimsel ve sanatsal acilardan ayri ayri ele almis.
Tartismayi yaratan Kemalizm idi. Benim baska bir ifadem de sanirim tartismayi atesledi. Sadece Kemalizm'in degil ayni zamanda Said Nursi hareketinin de modernizm icinde ele alinmasi gerektigini söylüyorum. Bu hareket farkli bir acidanm modernizm icinde sayilmali. Cünkü islamiyetin modern gelismeler karsisinda gerileyip etkisizlestigini görerek, buna önlem alma cabasi, yani islamiyeti kendi icinde yenilestirme cabasi bu hareketin temel özellligi. Bu acidan Kemalizm de Nurculuk da modernist sayilmalilar.
Moderntenin üc önemli savunucusu Marx, Durkheim ve Weber olarak aniliyor. Marx, moderniteyi yaratan etkenin kapitalizm oldugunu, Durkheim sanayilesme oldugunu ileri sürerken, Weber rasyonellesmeyi öne cikariyor.
Buyrun tartisalim. Ben diyorum hangi kistastan bakarsak bakalim, her iki hareketi de yani Kemalizmi de Nurculugu da modernist saymak gerekir.
Bu konuda epey tembellik ettim, yazamadım. Şimdi devam edelim, tek başlık altında tartışmak daha hoş olmuş sanki:
İster Marks'ı, ister Durkheim'ı refere edin; modernitenin ''aklı-insan merkezli'' bir medeniyet tasavvuru olduğunu kimse inkar edemez zannediyorum. Burada iki şey oldukça önemli:
1. Akıl, herhangi bir akıl değil. Sorgulayan, şüpheci(bilimsel anlamda), tabu ve dogmalarla mücadele eden akıl
2. İnsan da herhangi bir insan değildir. Yüzyıllara yayılan toplumsal mücadeleler indeksinde rafinerize olmuş ''özgür, eşit ve onurlu'' insan. Özgürlüğü, yaşam hakkı ve onuruyla birlikte ma'lul insan.
Modernitenin ''sanayileşme merkezli'' yahut ''laiklik merkezli'' bir düşünsel akım olduğuna dair düşünceler 18. ve 19.yy modernizm tahlillerinde zannediyorum ki sıklıkla dile getirilen fikirlerdi. İnsanlık henüz 20. yy'ın ''hak ve özgürlük'' bilincinin yaygın olmadığı bir dönemde olduğu için bunları dönemine göre ''makul'' karşılayabiliriz.
Madem ki ''modernite'' aklı, bilimi, özgür düşünceyi ve özgürlüğü referans alıyor; bunların ''bütünlüklü'' bir biçimde ele alınmadığı bir felsefi-sosyal geleneği modernist saymamızın biraz sakıncalı olabileceğini düşünmemiz normal değil midir?
Böyle düşünmemizin bir sebebi de şu: Modernite ''sabit ve statik'' bir sosyal-felsefi gelenek değildir. Tanımı gereği( her ne kadar her tanım bir sınırlamayı ihtiva etse dahi) özgürlük, şüpheci akıl ve insan merkezli yaşamı merkeze alarak sürekli değişen, dinamik ve yeni sunumları olan performans sürecidir. Örnek vermek gerekirse; bilimde, yeni delillerle tamamen çürütülmüş eski bir ''tez''i yeni teoriyi ve eldeki somut kanıtları merkeze alarak ''bilimsel'' diye kabul etmemiz mümkün müdür?
Yöntem olarak, eski tezin ''bilimsel metodu'' kullandığı; ancak, bulunduğu bağlam ve eldeki kanıtlar nedeniyle geçerliliğini yitirdiğini söyleyebiliriz. O halde, modernite kavramına, bugünün eldeki verileri ve temel motivasyonlarıyla dinamik biçimde bakmak zorundayız. Örnek verdiğimiz eski tezi, hala ısrarla savunan bir ''biyolog'' düşünün. Bugün yanlışlığı kat'i olarak kanıtlanmış bir tezi, eldeki tüm kanıtlara rağmen savunmaya devam eden birinin davranışı ''yenilikçi, rasyonel ve bilimsel'' olabilir mi?
Kemalizm'e de Nurculuğa da bu çerçevede bakmaktayım. Özellikle Kemalizm dönemi için ''modernist'' sayılabilecek; ancak bugünün penceresinden oldukça ''arkaik'' kalan bazı önermelere sahiptir. Ki bu önermelerin, o dönemki siyasal geleneğin bugün yanlışlandığını kabul etmemek lazımdır ki Kemalizme bugünün şartları içinden hala ''modernist'' diyebilelim.
Sanırım sorun bir yerde çağa ayak uydurma düzleminden bakmaktan kaynaklanıyor. Oysa modernite çağı kutsamak ya da çağla bütünleşmek-adaptasyon değil aşmak çerçevesinden hayat buluyor.
Bazı din adamlarının, "islami modernizmi" temsil ettiği yönünde görüşler var. Dayandıkları temel aslında modernite değil, tüm dünya insanlığının cahiliye döneminde olduğu - ya da o dönemden kalan inançlarla yaşadığı, oysa islamın son ve yeni, tahrif edilmemiş, çağdaş bir inanç biçimi olduğu, modernite bakımından elde olan somut kaynağın da Kur'an olduğu, ve aslında islami modernite, tüm dünyanın islamileştirilmesi süreci-çerçevesinde ele alındığı bir bakıştır. Bu bakışa göre islam dışı inançlar çağın gerisinde kalmış, devrini tamamlamış, islam ise yeni olan, yeni bir devir-çağ ve böylelikle de moderniteyi temsil eden bir çerçeveye oturtulabiliyor. Buraya kadar gördüğümüz, islami modernite söyleminin şablondan, ötekine göre bir duruşdan ibaret olduğu ve temel kıstasının içinde bulunduğu çağ değil, kendisinden evvel çağlara ve rakiplerine(!) göre belirlendiği gerçeğidir. Modernitenin hıristiyanlık, islamiyet vb gibi ayırt edici çerçevesi olamaz diye düşünüyorum. Bu unsurların modernite açısından hiç bir bağlayıcılığı olmadığı gibi modernite, bu tür kalıplara ya da subjektif ayrımlara indirgenemez ya da öznel olarak, kişiye göre belirlenemez. modernitenin bizzat islami geleneği içine alması(çünkü içinde bulunduğu coğrafya islam) ve islami geleneği insan ve akıl öznesinden süzerek, irdeleyerek, o kabuğu kırması, masaya yatırması gerekir. Bize Kur'an yeter demekle modernist olunamaz, Kur'an'ın çağın gerisinde kaldığı, günümüzden 1400 yıl evvel insan-toplum yaşamına dayalı kuralların, günümüz dünyasında belirleyeci olamayacağı gerçeği üzerinden yol almalıdır vs...
Kemalizm ayrı bir konu, ancak M.Kemal modernite akımı içerisinde rahatlıkla değerlendirilebilir. Zira modernite dendiğinde işin içine uç bir nokta olarak politik çerçeveyi dahil edemeyiz. Avrupa modernite sonrası kapitalizmle tanıştı, milliyetçilik akımları aldı başını yürüdü, bir çok coğrafya sömürgeleştirildi, insanlar birinci, ikinci sınıf, üçüncü sınıf yaşam tarzlarına ayrıştı vs. Demek ki günümüz açısından bir modernite tarif edilebilse idi, şu üst paragrafda kabaca değindiğim, milliyetçilik, insanların sınıflara ayrışmasını, toplumsal adaletsizliği, dini vs akıl süzgecinden geçirerek, sağlıklı bir alternatif çerçevesinde ifade etme, çözümleme süreci denilebilirdi diye düşünüyorum. Bu bağlamda Said Nursi ne bakımdan modernisttir. "Atatürke modernist deniyorsa o halde Said Nursi de modernisttir" söylemi objektif değil. Çağ gereği muhafazkarlığın modernite bağlamında ele alınması mümkün değildir, Kemal dönemi ait olduğu çağı aşan girişimler içerirken, Said Nursi'de böyle bir çıkış görülmüyor, aksine Said eski çağı bir biçimde sürdürebilmenin yollarını aramakla, kendisini tanrı ilan etmekle meşgul. Yani akılı modernite düzleminde değil, moderniteye direnç çerçevesinde işletiyor...
Kabaca, islamda modernite çerçevesini Turan Dursun, İlhan Arsel, Arif Tekin gibi aydınlar nezdinde ele alabiliriz dersem yanlış mı söylemiş olurum?
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu