Yıldıztozu´isimli üyeden Alıntı
Bunu unutmuşum. Hayır bu yanlış. Aksine insan davranışlarında içgüdüler iradeden daha baskındır.
Sadece farkındalığı yüksek olan az sayıdaki insan içgüdülerini iradesiyle kontrol edebilir.
Kölelik arzusunun içgüdüsel bir yanı olduğuna eminim.
İtaat etme güdüsünün faydası evrimsel korunma mekanizmalarına dayalı.
|
Sevgili Yıldıztozu
Bilinçaltı, refleks ile içgüdüyü karıştırmış olabilirsin. İtaat etme güdüsü vb ifadelerinin tümü de edinimseldir.
Bilinçaltı açısından en önemli faktör de yine çevredir. Tecrübe açısından, deneyiim açısından da yine aslolan ortam(koşullar) ve çevredir.
İnsanların davranışları
yetiştikleri ortama göre değişir.
Hatta tüm canlıların da. Japonya'da yetişen bir insanla, Arabistan'da yetişen aynı olmaz, bilinçaltı olarak da,
güdü olarak da.
Örneğin korkuyla yaşayan toplumlarda kararsızlık, tutarsızlık, dalkavukluk, basit kurnazlık vb meslek haline gelebilir.
Kölelik arzusu diye bir içgüdü-arzu yok Yıldıztozu. Çıkarlar için olan davranışlar açısından da mesele arzu değil, politiktir. Yine ortam-koşula bağlı açığa çıkarlar.
İnsanın niteliklerinde belirleyici ölçüt, ortam ve çevredir.
Koşullar insanı efendi de yapar köle de. Bu halde işinize gelen tarafı alıp, içgüdüseldir dememelisiniz.
Kapitalizm ortamı-çevresinde yetişip, salt o açıdan-çerçeveden bakıyorsun.
Bağlılık ile kölelik aynı şeyler değildir.
İnsanlık tarihinde efendi-köle, 10.000 yıllık bir tarihe sahiptir.
İki olgu da SİYASİDİR.
Temel ise ekonomiktir.
baktığın çerçeveden bakalım.
Kölelik, içgüdüseldir diyorsun ya, o halde efendilik de içgüdüseldir.
Bu durumda, efendi olmayı arzulayalım, kapitalizmi ortadan kaldıralım da denebilir.
De bunlar anlam ifade etmiyor. Yani bu açı-çerçeve anlamsız.
Efendi-köle ilişkisinin hakim olduğu bir dünyada, edinime dayalı açmazlardan hareketle düşünmen normal, ama doğrusu, meseleyi çözümlemektir.
Orada efendi ve kölelik, üretim araçları mülkiyetini elinde tutan ile mahrum olan arasındadır. Bu net ve basit.
Aristo'dan yaptığım alıntıya göre orada meselenin kaynağı neydi?
Tarla, yani toprak mülkiyeti idi. Kim bu mülke sahip olursa, efendi oluyor, kim mahrum kalıyorsa, o da köle oluyordu.
İnsan yaşamak için gıdaya, dolayısıyla toprağa ihtiyaç duyar. Toprak kimin? hiç kimsenin değil. Öyleyse madem doğa ve doğa açısından bakacağız, demek ki, orada mülkiyet doğal değildir.
Dünyaya uzaydan baktığında, doğada herhangi bir sınır görebiliyor musun?
Sonra o topraklarda yine köleler çalışıyor, toprağı işliyor. Üretiyor, sonra ürettiği ürüne, toprak mülkiyeti üzerinden efendi el koyuyor.
Demek ki orada belirleyici olan mülkiyettir.
Peki insanlar ne için çalışıyor? İhtiyaçlarını karşılamak için! Yani amaç, köle olayım, efendime çalışayım değil, yaşamak için ihtiyaç duyduğum gereksinimleri karşılayım. Bunu topraktan yapacak, doğadan alacak, ama bakıyor ki, toprak çitlerle, sınırlarla çevrelenmiş. Orada bir efendi var ve diyor ki, ekmek istiyorsanız, doğadan çıkartacaksınız, doğa da benim malım, öyleyse bana çalışacaksınız, bende size pay bırakacağım.
Başka çare kalıyor mu?
itiraz etmek. Bu seferde efendi diğer kölelere demiş ki, benim için silah tutacaksınız bende size pay vereceğim. Benim için yöneteceksiniz, benim için din adamı olacaksınız vs bu kurumsallaşma uzayıp gidiyor.
Köleler yine kölelere karşı. Ama sebebi efendi sevgisi, kölelik arzusu değil, ihtiyaçlar, mahrumiyet, mecburiyet, yaşama istencidir.
İşte o koşullar, yaşamak için ne yapmalı, mecburiyetler de bilinçaltna yer eder. Sen içgüdü sanırsın...
Neyse basit dile getiriyorum ve uzun ifadelere gerek yok, tablo gayet açık.
Egemenler yüzlerce yılda yetkinleşti, kurumsallaştı, kurumlar da öyle, yani artık efendi beim için çalışın demek zorunda değil, sistematiğe girmiştir ve herkes ne yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın zaten efendiye hizmet ediyordur, artık bu, fiziki değil sosyo-kültürel, ideolojik olarak yerleşmiştir.
Devlete hizmet, dine hizmet, vatana hizmet
vs adı altında kurumsallaşmıştır...
Sokrates'i neden astılar? Çünkü çok fazla soru souyor, çok fala sorguluyordu. Soru sormaktan men edilmiş kalabalıklar içinde, soru sormayı unutmuş insanlar içinde, soru sormak? eşeğin aklına karpuz kabuğu getirebilirdi...
Peki gerekçe neydi? Tanrılara isyan etmiş, tanrının düzenini sorgulamış vs, tanrı kim? O toprakların sahibi olanlar, efendiler(efendi=rab)...
Bu konu senin öne sürdüğün biçimde, insanın biyolojik yapısıyla vb ilgili değilldir.
Bunca gevezeliğe rağmen, çözüm basittir, hem çözümün temeli, hem de savaşın temelidir.
Oradaki toprak mülkiyetini ortadan kaldırmak.
Böylece ne toprağın sahibi efendi olur ne de o toprakta ürettikleri üründen 1/6 pay alıp, gerisini efendiye vermek zorunda olan-çalışanlar köle.