Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #21  
Alt 28-11-2023, 00:03
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şuanda  online konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.696

Onur Üyeliği 

Standart

bilgivehis´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Hayır doğmaz.
İnsanların fırsatçılığı ilkel bir zaaftır. Sömürü sistemi kendi çıkarını devam ettirmek için bu zaafı binlerce yıldır hep canlı tutarak, toplumların bu ilkellikten çıkmasına engel oldu.
Fırsatçılık ve kişisel çıkar sömürü sisteminin vazgeçilmezi olunca toplum da yaşamak için buna uymak zorunda kaldı.
Aslında tam tersi, modern zaaftır. "Modern" zaaf demek de doğru değil, ancak bu ifade tarihsel olarak ele alınmalı.
İnsan sosyal, sürü pskolojisine sahip, bununla birlikte paylaşımcı bir canlıdır. Yani insanın doğasında bir inanın diğerinden sömürü, onu kendi bireysel, kişisel çıakrları için kullanma olgusu yoktur.

İnsan biyolojik olarak öyle bir canlıdır. Sürü halinde yaşar-ki bugün toplum diyoruz-, sosyaldir, sosyal-paylaşımcı ve elbette bölüşümcüdür. Doğada buna benzer davranışa sahip başka canlılar da mevcuttur.

Bu sebeple insanlık tarihine sömürü, devlet, mülkiyet gibi kavramlar, yapay-zoraki-dayatımsal olarak sonradan girmiş ve insanlık tarihi düşünüldüğünde çok az yer tutan bir döneme tekabül etmektedir.

Kısaca özel mülkiyet, sömürü gibi kavramlar insanın doğasında yoktur, bunlar üst-yapı, subjektif olarak sonradan zoraki(verili sistem koşulları mecbur bırakır) aşılanır.

Ataerkil toplum yapısı da, tüm bunlar, kapitalizm gibi, doğal yapılar değil, zoraki dayatılan yapılardır.

Kısaca inanlık tarihine baktığımızda aksine ilkel olan sömürüdür ancak politik olarak, güç olarak, İRADİ olarak dayatılırlar. Haliyle insanlar, sömürge toplumalrında kendsine yabancılaşır, insanlara, insan doğasında olmayan kimlikler dayatılarak benimsetilir ve böylece insanlar, kendilerine dayatılan yabancılaşma, yapay edinimleri, kendi doğasının ürünleriymiş gibi görmeye, sanmaya başlarlar. Bilinçlenen insanlar ise bu gerçeğin farkına varır ve dolayısıyla sistem, insanlığın ne kadar, hangi konularda, nereye kadar bilinçleneceğini de belirlemeye çalışırken, bu sınırları aşan görüş, düşünceeri sakıncalı ilan etme yolunu seçer ve toplumsal etki açısından çok çeşitli araçları(din, ıkrçılık, cinsiyetçilik, milliyetçilik vb.) kullanarak siyasileştirir.
---------------------------------------------------------------------------------

Bir de insanlar, örneğin ben sistem dediğimde, sanki bir yerlerde özel bir masa var da, sistemin nasıl davranacağını belirliyormuş gibi düşünebiliyorlar, hayır işin aslı başka, daha temel, daha kendiliğinden işleyen bir süreç, yani üretim ve çıkar(sistem koşullarınca belirlenen) ilişkileri temeline dayanır.

Ayrıcalıklı durum ve konumda olanlar, aynı çıkar ve koşulları paylaşanlar, hemen hemen aynı taktik, benzer politikaları uygularlar. Bu kendiliğinden egemen hale gelir, böylece sistemin çarkı da bu dpğrultuda dönmeye başlar.

Örneğin kapitalizmin ilk yıllarında toprak verilen köylüler, tarla sınırlarını da sürmektedir, eğer kişi her yıl 10 cm diğerinin tarlasına doğru sınırı daraltırsa bu 5 yılda yarım metre eder.

Kimse özel bir masa kurup, köylülere, bakın biz kapitalist sistemiz, tarlalarınızın sınırlarını sürerek arazini genişletin demez, sistemin bir temeli vardır, o temelin en önemli sütunundan birisi üretim araçları üzerindeki özel mülkiyettir. Hal böyle olunca mülk sahibi kesimler(üretim araçları mülkiyetinden söz ediyoruz) şunlar, olmayanlar bunlar olarak ayrışır ve adlandırılır. İşte artık her şey kendiliğinden -çok özel iradi müdahaleler olmaksızın- gelişmekte, ayrışmakta, belirginleşmektedir...

Neyse burjuva da, daha az maaliytle daha fazla emek sömürüsü ister, köylü toprağı işliyorsa, burjuva da, üretim araçlarından yoksun olanların emeğini işler, yaşama arzusunu istismar eder. Demek ki sistem, bir kez üretim araçlarına sahip olanla, olmayan, mahrum bırakılan ayrımını yaratırsa, bu halde üretim araçlarından yoksun olanlar, yaşamak için olana tabi-köle hale getirilirse, sistem koşulları böylece sömürenin çıkarları temelinde hayat bulur veya buna göre ekonomi-politik-askeri yapılar oluşur, bu kendiliğinden oluşur, iradi müdahalelerle de daha işlevsel, kalıcı hale getirilir. Sahipsiz araziler ise, devlet malı görüntüsü altında ipotek edilir, böylece toplumun yaşamak için, ancak üretim araçları dahilinde mülk sahibi olanın kapısına kul olmaktan başka çaresi kalmaz. Hani paşa evrim diyordu, doğanın neresinde vardır azınlık devletine, şahsa özel mülk arazileri. Şu anda herhani bir insan, herhangi bir araziye gidip, yerleşebilir, ekip biçebilir, hayat mücadelesi verebilir mi? Yapamaz, hani doğa, evrim, ne oldu?

Yani meseleler, Gates, Elon vb. meseleleri değil, mesele DOĞAYA ve sosyal, toplumsal yaşam koşullarına YABANCI sistemin kendisi ve işleyişidir ve bu sistem öncekileri gibi sorunlu, zoraki, insanlık dışı ve yapaydır...

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Alt 28-11-2023, 04:29
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.596
Standart

Bu videoyu başka başlıkta kullandım ama bu başlıkla da yakından ilgili.

İzlemenizi öneririm.

Gazze'de İsrail'e alkış, mazluma tepki, haklıya öfke... Aşırı sağ yükselişte! Engin Solakoğlu ile

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Alt 29-11-2023, 09:45
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.596
Standart

https://haber.sol.org.tr/yazar/arjan...ik-umut-387165

Arjantin, Hollanda, Türkiye: Kriz, delilik, umut


29.11.2023
FATİH YAŞLI


Geçen hafta Arjantin ve Hollanda'da iki "deli" seçimlerden zaferle çıktı. Arjantin'de Havier Milei ve Hollanda'da Geert Wilders, insanlığın binlerce yıllık birikimine ve insan aklına hakaret anlamında birer "deli"dirler. Delilerin hem piyasacı hem ırkçı olması ise elbette ki tesadüf değildir; kapitalizmin krizi döner dolaşır insanlığın başına yeni belalar sarar, "deli"leri iş başına getirir.

Arjantin uzunca bir süredir enflasyonla boğuşuyor, halk giderek yoksullaşıyor, sadece ekonomik değil politik de bir kriz yaşanıyor ve bu çoklu kriz konjonktürünü düzenin yaşadığı hegemonya krizi taçlandırıyordu. Enflasyon ve yoksulluk eğer devrimci bir alternatif ortaya çıkmazsa toplumu çürütür, düzene yönelik öfke devrimciler tarafından politize edilmezse faşizm tarafından politize edilir, meşruiyet krizini sol çözemezse sağ çözer. Milei tam olarak bunu yaptı, halkın öfkesini aldı sosyal yardımları kesme, kamuya ait bütün varlıkları özelleştirme, organ ticaretini serbest bırakma, merkez bankasını kapatma gibi "delice" vaatlerle birleştirerek iktidar oldu. Kriz, bizzat sermaye düzeninin uzun vadeli aklını tedirgin edecek derecede sermayeci bir "deli"nin Arjantin'in başına geçmesiyle sonuçlandı.

Hollanda ise bütün bir Avrupa gibi hala daha 2008 krizinin sancılarını yaşamaya devam ediyor ve bu kriz kendisini göçmen ve yabancı düşmanlığında somutlaştırıyor. Bugün Batı dünyasında sağ popülizmin ya da neo-faşizmin siyasal ve toplumsal güçlenme zeminini göç meselesi ve göçmenler oluşturuyor. Kapitalizm dünya ölçeğinde gelir dağılımını alt üst ettikçe ve yoksul ülkeler daha da yoksullaştıkça "yeryüzünün lanetlileri" geçmişin kavimler göçü misali Batı'ya akın ediyor. Bu göç dalgası bizzat Batılı emekçi sınıfların yoksulluğuyla birleşince ortaya bugün yaşanan kriz çıkıyor. Komünist, sosyalist, devrimci hareketlerin yokluğunda, Batı solu yüzünü bütünüyle kimlik siyasetine dönmüşken ve sınıf siyasetini unutmuşken, sağ popülizm ve neo-faşizm ortaya çıkan boşluğu dolduruyor. Faşizm bir kez daha halkın düzene yönelik öfkesini manipüle ediyor, başka bir yere yönlendiriyor ve düzen açısından tehlike arz etmeyeceği varsayılan bir düzleme yerleştiriyor.

Arjantin ve Hollanda'da son örneklerini gördüğümüz şekilde dünya ölçeğinde yaşanan krizin dünya ölçeğinde bir deliliğe doğru evrilmesinin nedeni solun yokluğudur. Küresel kapitalizm, yoksulluk, enflasyon, iklim, göç, temsil, meşruiyet gibi sayısız başlıkta ortaya çıkan çoklu bir kriz konjonktürünü yaşarken, solun ve işçi sınıfının siyaset sahnesindeki yokluğu dünyayı bir delilik haline sürüklüyor. Troçki Nazizm'in iktidara gelişiyle ilgili olarak "komünist parti devrimci umudu örgütlüyorsa, faşizm de karşı-devrimci umutsuzluğu örgütler" minvalinde bir şey söylemişti. Bugün dünyada komünist hareketin yokluğunda faşizm toplumların umutsuzluğunu ve öfkesini örgütlüyor, solun yokluğu dünyanın karşı-devrimci deliliğinin temelini oluşturuyor.

Türkiye elbette ki bu küresel tablonun dışında değil, Türkiye'nin karşı-devriminin de farklı şekillerde tezahür eden delilik halinin de gerisinde Türkiye'nin sermaye düzeninin krizi bulunuyor. Bu düzenin sembol ismi Rahmi Koç geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda Türkiye'de 5.5 milyon devlet memuru olduğunu, oysa devletin 2 milyon kişiyle de çalışabileceğini söylüyordu. Koç'un sözleri, Türkiye sermaye sınıfının 12 Eylül'den beri aynı yerde durduğunu gösteriyor.

Çünkü önce 24 Ocak Kararları, ardından da 12 Eylül'le birlikte Türkiye neoliberal talana açıldı ve özelleştirme ideolojisi toplumun geniş kesimlerine benimsetildi. Devlete ait iktisadi kurumların verimsiz çalıştığı, buraların birer arpalık haline getirildiği, memurların aslında çalışmayıp havadan para kazandığı, her şeyin özelleştirilmesi gerektiği gibi iddialarla kamuculuğun zemini ideolojik düzlemde aşındırıldı. Yani sermaye sadece fabrikaları, sahilleri, madenleri gasp etmedi, insanımızın aklını da gasp etti ve aklın gaspı kamusal olanın gaspının, kamusal mülkiyetin özel mülkiyet tarafından çalınmasının zeminini hazırladı.

Oysa örneğin Koç'un ve liberal ahmaklığın "sorun" olarak gördüğü kamu çalışanı sayısını gelişmiş kapitalist ülkelerle kıyasladığımızda bambaşka bir sonuca varıyoruz. DİSK-AR'ın raporuna göre Türkiye'de toplam istihdam içerisinde kamunun payı yüzde 13.4 iken bu oran liberalizmin kalesi ABD'de bile yüzde 15 seviyesinde. OECD ülkelerine baktığımızda ise bu oranın ortalama 18.4 olduğunu görüyoruz. Yani Türkiye'de kamu çalışanı sayısı piyasacı aklın iddiasının aksine fazla falan değil.

Buradan devam edelim, Türkiye'de devletin küçültülmesi söyleminin en büyük dayanaklarından biri olan devletin ekonomi içerisindeki payının yüksek olduğu iddiası da bir palavradan ibaret. Çünkü yine DİSK-AR'ın raporundan öğreniyoruz ki kamu harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Harcamalar (GSYH) içerisindeki payı bizde yüzde 35.8 iken, bu oran İngiltere'de yüzde 46.5; Fransa'da yüzde 58.1; Almanya'da yüzde 49.7 ve İtalya'da yüzde 56.7'dir. Yani bu dört gelişmiş kapitalist ülkede de devlet, bizimkinden "büyük"tür ve dolayısıyla liberal ahmaklığın Türkiye'de devletin çok büyük olduğu ve küçültülmesi gerektiği yönündeki iddiası sermaye düzeni adına uydurulmuş bir masaldan ibarettir.

Kamu harcamalarının Batılı ülkelere kıyasla düşük olduğu açık bir şekilde ortadayken, buna bir de sosyal harcamalara ayrılan payın yetersizliği eklenmelidir. Avrupa ülkelerinin hemen hepsinde sosyal harcamaların GSYH içerisindeki payı yüzde 20'nin üzerindeyken Türkiye'de bu oran 2020'deki 17.6 seviyesinden bugün yüzde 14.5 seviyesine gerilemiştir. Dolayısıyla Türkiye'de milyonlarca kişinin yoksulluğunun yönetimi adına bir sadaka devleti inşa edilmiştir ama ortada sosyal devlet yoktur.

İşte bu durum, yani Türkiye ekonomisinin 24 Ocak sonrası içerisine düştüğü neoliberal talan, devletin küçültülmesi ve özelleştirme ideolojisi, sermayenin karşı-devrimi derinleştirmesine, Türkiye'nin İslamcı kadrolara teslim edilmesine ve Cumhuriyet'in çökertilmesine neden olmuştur. Sermaye düzeni kendi krizini öteleyebilmek adına dinci gericiliğe muhtaçtır. Ucuz Türk Lirası, ucuz emek ve güvencesiz çalışma üzerine kurulu ihracata dayalı birikim rejimi, emeğin kontrolü ve yoksulluğun yönetimi görevini siyasal İslam'a vermiştir ve o da 21 yıldır bu görevi başarıyla ifa etmekte, karşı-devrimi kalıcı hale getirmeye çalışmaktadır.

Öte yandan karşı-devrim kendi krizini bir türlü çözememektedir. Toplumun en az yarısı dinci gericiliğin toplumsal mühendislik projesinin karşısındadır ve bu da meşruiyet krizini derinleştirmektedir. Önce çarkların dönmesi adına sonra da enflasyonla mücadele adına geniş halk kesimleri yoksullaştırılmış ve ortaya korkunç bir bölüşüm krizi çıkmıştır. AYM, Yargıtay, yüzde 50+1 ve yeni anayasa tartışmalarında görüldüğü üzere rejim kendi krizini yaşamaktadır. Sığınmacı/göçmen meselesi partiler üzeri bir karakter kazanarak yaygınlaşmış ve yükselen milliyetçilikle birlikte patlamaya hazır bir bomba haline gelmiştir. Yasadışı bahis, kara para, şike, rüşvet, internet fenomenleri, futbolcuların kaptırdıkları paralar, uyuşturucu… Tüm bunlardan ortaya saçılan irin, yaşanan büyük yoksullukla birleştiğinde toplumda bir yandan çürümeye bir yandan da büyük bir öfkeye yol açmaktadır. Yani Türkiye'de düzen de rejim de derinleşmesi son derece muhtemel ve çoklu bir krizin içerisindedir.

Bu çoklu kriz kuşkusuz kendi "deli"lerini de yaratacaktır ama Türkiye'nin farkı, zaten işbaşındaki iktidarın dereceleri farklı olmakla birlikte dünyadaki sağ popülist akımların erken örneklerinden birini oluşturmasıdır. Dolayısıyla iktidardaki İslami popülizm halen daha düzene yönelik öfkeyi soğurabilmekte, etkisizleştirebilmektedir. Buna rağmen alttan alta Avrupa'daki sağ popülist, neo-faşist akımların benzeri bir akım gücünü ve etkisini artırmakta, özellikle genç kuşaklar arasında büyük ilgi görmektedir. Şimdilik seküler milliyetçilik olarak adlandırdığımız bu akım eğer kendi gerçek "deli"sini, yani kitleleri peşinden sürükleyebilecek bir figürü bulabilirse, yakın gelecekte Türkiye siyasetinin en etkili öznelerinden biri haline gelecektir.

Velhasıl, Türkiye de tıpkı tüm dünyada olduğu gibi düzenin çoklu kriziyle karşı karşıyadır ve Türkiye de yaşanan küresel delilik halinin ve insanlığın karanlık bir çağa doğru doludizgin gidişinin parçasıdır; solun yokluğu, dünyanın olduğu gibi Türkiye'nin de deliliğinin esas nedenidir. Eğer dünyada ve Türkiye'de işçi sınıfı siyaset sahnesine çıkmaz ve duruma müdahale etmezse bu gidişat durdurulamayacaktır. Devrim umudun, karşı-devrim ise umutsuzluğun örgütlenmesidir. Bize düşen bu gidişatı durdurmak adına umudu örgütlemektir.

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Alt 29-11-2023, 11:17
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.596
Standart

Aşırı sağcı liderler neden oy alıyor? I Küresel Panorama

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Alt 29-11-2023, 11:41
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.242
Standart

ilahimasal´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Yıldıztozu

Kapitalizm --> ekonomik sistemin adı

Evrenle doğayla evrim le ne alakası var.
Her şey evrimle ve evrenle ilişkilidir. Sonuçta temel kurallar oradan geliyor.
Dediğim gibi iki insanın servetleri arasındaki devasa farkı, iki yıldızın güçleri arasındaki devasa fark kadar doğal görüyorum. Bu dengesizlik evrenin kendisine ait bir özellik.

ilahimasal´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ben ömrüm boyunca üretim yapanların yaptıģı üretim de kar için her girişimin üretimden çaldığını , çalıştırdıgı emekcilerden çaldıģını gördüm.
''Çalmak'' göreceli bir tanım. Dünya gezegeninin Mars gezegeninden daha fazla oksijene sahip olması onun oksijen çaldığı anlamına gelir mi ya da evrendeki oksijen kaynaklarının adaletsiz dağıtıldığı anlamına gelir mi. Bu tamamen çalmak kavramına yüklenecek anlama bağlı.
Ben doğayla uyumlu olmaktan yanayım. Doğa beni yarın kanser yapabilir, buna tepkim de ''peki öyleyse'' olurdu. Biraz Spinozacılık.
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Alt 30-11-2023, 01:01
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şuanda  online konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.696

Onur Üyeliği 

Standart

Lades!
Yalan, dolan, sahtekarlık kısaca çamur gbi, b.ok gibi olmak kapitalistin de(ideolojik olarak!), kıç yalayıcılarının da asli sorunlarından birisidir.
spartacus´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
İlahimasal madem konu kendini akıllı, kapitalistçe düşünmeyeni aptal sanan birisinin sözde uyanık(özde gerizekalı) argümanıyla buraya geldi, o halde 2 basit konuyu irdeleyelim.

1. Madem kapitalizmin doğası işine nasıl gelirsenin doğasıyla ilgili,

a.) O halde neden Gates yolda giderken kafasına silah dayayıp tüm servetini istemiyoruz?
b.) Bize engel olan nedir? Kapitalizm böylesi bir davranışı olumlu görmüyor mu? Sebep?
c.) Bunu yapmamızda sakınca mı var? Madem tam o an güçlü biziz, Gates'de savunduğu doğa-orman kanuna riayet edip, itiraz etmeden, varını, yoğunu vermeli ve bizi de taktir etmeli - değil mi?

Ben bunları söylersem, kapitalist çıkıp diyor ki, bu yaptığın hırsızlık olur ve suçtur. Gates'te hırsız, ama iş ona gelince ne suç saymaktasın ne de hırsızlık!
Yazının tümü burada;
https://turandursun.com/forumlar/sho...1&postcount=19

O halde kapitalistler neden işlerine gelene, gelmeyene göre yasa, kurallar koymaktadır?(çünkü sahtekardır ve bunun farkındadır da), herif iradi olanla, olmayanı karşıtırıyor olabilir mi? Bu kadar geri bir zekaya sahip olabilir mi? Yoksa sahtekarın önde gideni mi?

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #27  
Alt 30-11-2023, 18:48
ilahimasal ilahimasal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
Standart

Yıldıztozu

Kapitalizm--> ekonom-ik sistemin adı

Sosyalizm--> ekonom-ik sistemin adı

Komunizm--> ekonom-ik sistemin adı

Bunların tamamı üretim ve paylaşma adına toplumun tercih ettiği sistem ve o sistemin ismi

Bunlar insan tabanlı toplumun yani BİLİNCİ olanların tercihi

Hal böyle iken nasıl olurda evrenle -evrimle bunu özdeşleştirirsin ?
Evren nin de , evrim in de bilinci falan yok.
Hangi gezegen, hangi gezegeni sömürmek için güç kullanıyormuş ve eko-no- mik sistem kurguluyormuş ?
Bilinçten yani insana ait olandan bahsediyoruz.(lütfen saçmala)

Zenginlik refah getirmez KORKU getirir. Zengin dediğin o zümrenin nasıl korku içinde yaşadığını yükseltilmis duvarları ve üzerin de ki tel örgülerden hatta kapısına dikdiği bekçilerden anlayabilirsin.

İnsan nın , kapısın da ki arabanın çalınacaģı korkusuyla yaşaması ne büyük garabettir.
Alıntı ile Cevapla
  #28  
Alt 01-12-2023, 06:06
bilgivehis bilgivehis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Jul 2016
Mesajlar: 1.739
Standart

Yıldıztozu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Dünya gezegeninin Mars gezegeninden daha fazla oksijene sahip olması onun oksijen çaldığı anlamına gelir mi
Bu çok kötü ve alakasız bir benzetme.

Hırsızlık için verilen Dünya ve Mars oksijen örneğini kapitalistin parasıyla kıyaslamak, çok gülünç bir benzetimdir.
Dünyanın oksijeni zaten kendisine aittir, Mars ile bu anlamda hiçbir ilişkisi yoktur, kapitalistin parası ise işçilerin emeğinden çalınan paradır.
Herşeyden önce kapitalisti kapitalist yapan zaten işçinin emeğidir, işçinin emeği olmazsa kapitalist de olmaz.


Ayrıca başka birşeyi daha birbirine karıştırıyorsun.

Nasıl ki, tarıma geçişle gasp, işgal ve sömürü doğal olarak doğmuşsa ve bu bir etki ise o halde bu etkiye karşı tepki de doğaldır.
Zira sömürünün doğal olarak doğuşu ona mutlaklık kazandırmıyor, aksine sömürünün zirvesi aynı zamanda onun ölümü demektir.
Örneğin köleciliğin, feodalitenin ölümü ve günümüzde kapitalizmin çırpınışı hep bu etki-tepki olayının sonuçlarıdır.
Kısaca sömürü doğal olarak doğmuş olmasına karşın mutlak olmadığı için bir kölenin ona hayranlık duyması bir acizliğin göstergesidir. Bahsettiğim gibi sömürünün etkisine karşı sıra onun ölümüne gelmiştir.
Çünkü hem yaşanmışlıklar hem bilim sayesinde bütün veriler gösteriyor ki, sömürü yüzlerce yıl daha devam etse bile kapitalizm onun son ürünüdür.

Bu konuyla ilgili bir başka yanılgı.
Özellikle Sovyetlerin yıkılmasından sonra çok kişide geriye dönüş inancı yaygınlaştı.
Bu inanç doğrultusunda yine birçok kişi sosyalizmi linç ederken kapitalizmi mutlaklaştırdı.
Çünkü insanlar herşeyi siyah ve beyazdan ibaret olduğu zaafından kurtulmuş değil.
Tarihi olaylara bakıldığında hiçbir şeyin geriye dönüş olmadığı hep değişim içinde olduğu görülür.
Oysa geriye dönüş olarak bakılan olay aslında kapitalizme karşı kurulan sosyalizmin bebeklik denemesiydi.
Neden, çünkü ne diyoruz, sömürü etkisi oldugu müddetçe onun tepkisi de her zaman var olacaktır.
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Alt 01-12-2023, 19:14
ilahimasal ilahimasal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
Standart

Bu forum da kapitalizm destekcisi bir tek yıldıztozu gibi görunuyor.
Bu desteğide ideolojik değil !
Arada komunizme sallamak için " küba" örneği verse de amacı ideolojik değil.

Sanırım evli değil , çocuk yok , hatta kendi bedeni hariç manevi olarak bir sorumluğu yok.
Çevresine bakınca insanlar için yapılmaya mucadele etmeye gerekde olmadığını düşünüp kısa ömrünü refah içinde , çalışmadan , varlığını yıpratmadan bir yaşam istiyor.
Bunun tek yolununda zengin olmak olduğu düşüncesi ile hareket ediyor.

Ona ne anlatılırsa anlatılsın boş.

Para denilene yani kapitalizmin meşru olmanın yolu diye yutturulan kimisinin takas için dediği , kimisinin diğerlerine güç dayatması yapmanın elemanı olan bu şey yani para , kapitalizm de kazanılması şart olan , kazanılmazsa yok ol git dediği bir şey.

Para kazanmak öyle bir hale gelmişki " bir laz kızı göğüsleri üzerinden o şeye yani paraya ulaşma yolunu bulmuş " bu kızın yaptığı toplumsal baskı ile cezalandırılmak istendi , bunu en son ve gündem oldugu için belirttim.

Bundan önce ki dilanı , fatihi , zarrabı , akp si , fetosu , bilmem nesi paraya ulaşmak için neler yaptı ? Bunların tamamı kapitalizmin çarkları deg
ğil mi

Kıçını , bacağını , şurasını burasını göstererek magazin yıldızı olan binlerce tip neden yargılanmadı da , bu kız savcı karşısina çikartılıp baskı altına alındı ? Ikiside kapitalizmin kutsal ayeti olan PARA KAZANACAKSIN AYETİNE uymadı mı ?

Magazin yıldızlarının orası burası ile onun göğusleri arasın da ne fark vardı ? İri olmasimı yoksa başka bir şey mi ?

Bence başka bir şey
Laz kızının sosyal statüsü bu
Laz kızı halkı temsil ediyor. Maaaaazallah halk bu durumu içselleştirir ve tamami bu yola tevessul ederse ne olucak , halki zaptedemezler
Din soytarıları , magazin süprüntüleri ve daha ismini söve sove yazacağım bir çok kesim bu durumdan rahatsız oldu.

Ne diyor kapitalizmin yumuşagı olanlar.
Yapıyorsan özel yaşamında yap , özel yaşamın kutsaldir oraya kimse karışamaz. Bu ÖZEL HAYAT diye millete dayattıklari lafa acayip gıcık oluyorum. Ne özeli genellll genelll!!!!!

Spartakus ne dediy di ? Bu örneğime dayanak olsun.
Kapitalistin kafasına silah daya al parasını
Kapitalist kafana kanun dayasın alsın paranı

Işde sınıf ayrımı denilen de bu
Dunya da bu tip olaylardan milyonlarcası var.

Ha nerede kaldiydık?
Yıldıztozun da , o umursamaz birisi , kimin başina ne gelmiş , israil de çocuk ölmüş , bura da bir şeyler olmuş , umurun da değil. Tek yaşam şekli kendi çıkarları olduğu için , yapacak bir şey para ya ulâşmak


Burada ona benzer olarak Akçay diye biri vardı , tüm dunya yı yaksalar , tüm çocukları kadinları mazlumları , dogayı becerseler öldurseler yok etseler umurunda değil di.
Yek yaşam gerekcesi var dı , kuran da ki absürtlüklerden kadına dair olan konuları aklamak paklamaktı.

Yıldız tozunu bu akçay dan ayırıyorum ve diyorum ki bu akćay ve benzeri tiplerin vurdum duymaz gamsız değersizlikleri için mucadele etmeye ne gerek var ki ?

Son 10 senedir sokaklar insanlar absürt şekilde değişti. Her yer akçay gibi yıldız tozu gibi tiplerden geçilmiyor.
Konuşmaya değer mi degmez mi ? Yoksa........bıdı bıdı işde.
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Alt 15-01-2024, 01:42
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.596
Standart

Almanya'da Nazi düşüncesini savunan AfD partisinin oyları bazı şehirleri tek başına yönetecek seviyeye yükseldi.

Can Dündar: Almanya'daki milyonlarca Türk'ü Afrika'ya sürme planı!

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Etiket
kapitalizm, kıyamet, kıyamet senaryoları, malthus, teknoloji


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:17 .