http://arama.yore.com.tr:8081/cumhur...8/i/28CU01.jpg
Cezaevlerinde olaylara tepkiler büyüyor; hükümetin istifası istendi
Ölümler karanlık
* Ankara Ulucanlar Cezaevi'ndeki olaylar sırasında yaşamını yitirenlerin sayısı 11'e yükseldi. Koğuş işgal ettikleri ve tünel kazdıkları öne sürülen mahkûmların öldüresiye dövüldükleri iddia ediliyor. İHD Ankara Şube Başkanı Lütfü Demirkapı ''Ölen gençlerimizin yüzü o kadar tanınmayacak hale gelmiş ki 3 kez kimlik değiştirmek zorunda kaldık. Yani, ölü sandıklarımız sağ, sağ sandıklarımız ölü olabilir'' dedi.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ankara Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi'ndeki olayların çıkış nedeni konusundaki sis perdesi dağılmadı. Olayda ölen 11 kişinin otopsisine avukatların alınmaması kuşkulara neden olurken, avukatlardan Zeki Rüzgâr , olaylarda ölen ve yaralananlara bakıldığında, çatışmadan çok, tutuklu ve hükümlülere yönelik bir saldırı olduğunun görüldüğünü söyledi. Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile görüşen İHD Ankara Şube Başkanı Lütfü Demirkapı , ölenlerin yüzünün tanınmayacak hale geldiğini kaydederek ''Ölen gençlerimizin yüzü o kadar tanınmayacak hale gelmiş ki 3 kez kimlik değiştirmek zorunda kaldık'' dedi. Kızılay'da toplanan bine yakın tutuklu ve hükümlü yakını ''hükümetin istifasını'' istedi.
Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevi'nde gerekçesi açıklanmayan bir nedenle siyasi tutuklu ve hükümlülere düzenlenen operasyon sonucu ölenlerin sayısı 11'e yükseldi. Operasyonla ilgili resmi bir açıklama yapılmazken tutuklu ve hükümlülerin ''koğuş işgal ettikleri'', ''tünel kazdıkları'' gibi gerekçeler öne sürüldü. Pazar günü saat 03.00'te başlayan, 11 kişinin öldüğü, çok sayıda yaralının bulunduğu olaylar sonrasında Ulucanlar Cezaevi dünü sakin geçirdi. Yaralılardan Feyzullah Koca yaşamını yitirirken, öldüğü açıklanan Erkan Özkan 'ın yaralı olduğu, ölen kişinin İsmet Kavaklıoğlu olduğu öğrenildi. Ölenlerin otopsisi konusunda da kuşkulu açıklamalar yapıldı. Keçiören'de, Adli Tıp Kurumu'ndaki otopsi çalışmalarına alınmayan avukatlar uygulamaya tepki gösterirken, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Merkez Yürütme Kurulu üyesi avukat Vedat Aytaç , avukatlar olarak gözlemci sıfatıyla otopsiye katılmak istediklerini, savcı Musa Türkaya 'ya istemlerini bildirdiklerini, ancak savcının ''alınmayacak'' talimatı verdiğini kaydetti. Aytaç şöyle konuştu:
''Savcı karar vermeye yetkili, ancak gerekçe olarak 'Yasada bir hüküm yok' diyor. Ölenlerin yakınlarının kimlik tespitinde bulunması yasaya uygun. Avukatlar için ise yasal bir düzenleme yok. Çeşitli iddiaların gündemde olduğu bir durumda, bizce avukatların otopsiye katılması gerekir.'' ÇHD üyesi avukat Zeki Rüzgâr da olaylarda ölen ve yaralananlara bakıldığında bir çatışma değil, doğrudan saldırıya maruz kaldıklarının görüldüğünü söyledi.
Hükümete istifa çağrısı
Tutuklu ve hükümlü yakınlarıyla demokratik kitle örgütü temsilcileri dün cezaevindeki katliamı protesto etmek üzere gerçekleştirdikleri eylemde hükümetin istifasını istediler. Yurt genelinde yaşanan ve Ulucanlar Cezaevi'nde 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar nedeniyle dün Numune Hastanesi'nde bekleyen tutuklu ve hükümlü yakınları öğle saatlerinde yürüyerek Kızılay'a geldiler. Tutuklu yakınları, ''Zindanlar boşalsın, tutsaklara özgürlük'' , ''Anaların öfkesi katilleri boğacak'' , ''Katil devlet hesap verecek'' , ''Devrim şehitleri onurumuzdur'' ve ''Faşizmi döktüğü kanda boğacağız'' sloganları attılar.
Demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve sendikalar adına yapılan ortak açıklamada, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde yaşananların katliam olduğu belirtilerek ''11 insanın vahşice öldürülmesinden ve onlarca insanın yaralanmasından hükümet sorumludur'' denildi. Devletin yeni oyunlar peşinde olduğu belirtilen açıklamada, ''Yaklaşık bir aydır tutuklu ve hükümlü yakınları, İHD ve ÇHD, Adalet Bakanı, Ceza ve Tevkifevleri Müdürlüğü ve cezaevi idaresi nezdinde görüşme taleplerinde bulunarak, sadece tutuklu ve hükümlülerin yatma sorununu çözmeye çalıştılar. Fakat ilgili makamlardan olumlu hiçbir yanıt alınamadı'' denildi.
Bayrampaşa Cezaevi'nde geçen hafta meydana gelen ve 7 kişinin ölümüyle sonuçlanan mafya hesaplaşmasının, devletin cezaevleri politikasını gözler önüne serdiği ve devletin acizliğini bir kere daha kanıtlayan bir biçimde gerçekleştiği belirtildi. Açıklamada şunlar kaydedildi:
''Devlet bu acizliğini örtbas etmek, cezaevleri politikalarının meşruluğunu yaratmak, kendini haklı çıkarmak için faturasını birilerine çıkarmak zorundaydı. Ve Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde talepleri sadece kaldıkları koğuşta insanca yatabilmek olan masumane ve insancıl talepleri nedeniyle tutuklu ve hükümlülere vahşice saldırarak 11 insanın yaşamını ve onlarca ağır yaralı insanı, çıkarması gereken faturaya bedel biçti. İnsan hakları paketinden söz edenler siyasi tutuklu ve hükümlülere ilaç dahi vermezken, çetelere uyuşturucu ve silahlar içeri nasıl sokulabilmektedir? Cezaevlerinin bazı koğuşları nasıl lüks otellere dönüştürülebilmektedir? Devlet yetkilileri asıl bu konularda kamuoyuna açıklamalar yapmalıdır. Cezaevinde olmayan tüneli, silahları, olmayan isyanı ve olmayan insan haklarını tüm kamuoyu bilmektedir.''
''Devrim şehitleri için'' eylemciler 1 dakikalık saygı duruşunda bulundular. Bir tutuklu annesi ''Çocuklarımızın hesabını soracağız. Kanımızın son damlasına kadar... Onurlu insanlar bunun hesabını sormalıdır'' diye konuştu. Araştırmacı-yazar Doç. Fikret Başkaya ve ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya da eylem yerine gelerek tutuklu yakınlarına destek verdiler. Açıklamanın ardından seçilen heyet, Adalet Bakanlığı önüne siyah çelenk bırakmak için eylem alanından ayrıldı. Ancak Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, heyet ile görüştü.
Heyetin dönüşünü bekleyen tutuklu yakınları ise Güven Park'ta oturarak alkışlarla olayı protesto ettiler. Eylemcilerin taşıdıkları ''Hücre tipi insanlık suçudur. Öleceğiz, teslim olmayacağız'' pankartları dikkat çekti. Aşırı sıcağın da etkisiyle bir tutuklu annesi baygınlık geçirdi.
Zılgıt ve alkışlarla hükümeti protesto eden eylemciler, bazı basın mensuplarıyla tartıştılar.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile görüşen heyetin içinde yer alan İHD Ankara Şube Başkanı Lütfü Demirkapı, görüşme sonrasında ailelere bir açıklama yaptı. Türk ile görüşmesinde cezaevlerindeki sevk ve operasyonların derhal durdurulmasını istediklerini belirten Demirkapı, başka yerlere sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin yerlerinin ise ailelerine bildirilmesi yönünde taleplerini ilettiklerini kaydetti.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarının ölen tutuklu ve hükümlülerin Adli Tıp'ta yapılan otopsilerine katılmalarını reddettiğini ifade eden Demirkapı, ''Bakan, ÇHD avukatlarının söz konusu durumu için sulh ceza mahkemesine itirazda bulunabileceklerini belirtti. Sanırım, avukatlarımız otopsiye katılabilecekler'' diye konuştu. Ölen tutuklu ve hükümlülerin yüzünün tanınmayacak hale geldiğini kaydeden Demirkapı, şöyle konuştu:
''Ölen gençlerimizin yüzü o kadar tanınmayacak hale gelmiş ki 3 kez kimlik değiştirmek zorunda kaldık. Yani, ölü sandıklarımız sağ, sağ sandıklarımız ölü olabilir. Bakan'a 'Bir koğuş talebi için bu kadar olayın yaşanmasına gerek var mıydı' diye sorduğumuzda, kendileri, içeriden silahla karşılık verildiğini ve üzerlerine düşeni yaptıklarını söyledi.''
Görüşmede, tutuklu ve hükümlü yakınlarının Numune Hastanesi'ndeki yaralılarını belirli periyotlarla ziyaret etmelerinin de sağlandığını belirten Demirkapı, Adalet Bakanı'nın ve hükümetin istifasını istedi. Basın açıklamasının bitiminden sonra oturma eylemi yapan grup dağıldı. Grubun bir kısmı Numune Hastanesi'ndeki yakınlarını ziyaret etmek üzere hastaneye gitti
* ****** * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * ********* * * * * * * * * * * * * * *********
Tepkiler sürüyor
'Başbakan ve Adalet Bakanı
istifa etmeli'
* Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Ali Ersin Gür, cezaevinde planlı katliam yapıldığını öne sürdü. ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç, devletin otoriteyi sol mahkûmları öldürerek sağlamaya çalıştığını savundu. CHP, yaşanan olaylar karşısında yetkililerin seyirci kaldığını belirterek Adalet Bakanı'nı istifaya çağırdı.
Haber Merkezi - Yurt genelinde cezaevlerinde yaşanan ve Ulucanlar Cezaevi'nde 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylarda hükümet sorumlu tutulurken Adalet Bakanı'nın istifası istendi. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Ali Ersin Gür , cezaevinde planlı ve programlı katliam yapıldığını söylerken CHP, cezaevlerinde yaşanan olayları izlemek amacıyla komisyon oluşturdu. DİSK Genel Sekreteri Murat Tokmak ve Limter-İş Genel Başkanı Kazım Bakış cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin can güvenliklerinin devlete emanet edildiğini vurgulayarak Adalet Bakanı'nın istifa etmesini, sorumluların da acilen belirlenmesini istediler. İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Hüsnü Öndül , Ulucanlar Cezaevi'nde 2 Eylül'den bu yana sorun yaşandığını belirterek, tünel olmadığını, Adalet Bakanlığı'nın ''yalan'' söylediğini savundu. Öndül, Ulucanlar'da yaşanan sorunun nedenini şöyle anlattı:
''5. koğuşta 120 kişi kalıyor, o koğuşun kapasitesi en fazla 60 kişi. 5. koğuştaki tutuklulardan bazıları bitişikteki adli mahkûmların bulunduğu 7. koğuşun duvarını delerek girdiler. 2 Eylül tarihinde, 'Biz burada kalacağız. Bize koğuş tahsis edin' dediler. Çünkü mart ayından beri 5. koğuştakiler bir yatağı ya çift kişi paylaşmak zorunda ya da nöbetleşe uyumak zorundalar. Havaların iyi olması nedeniyle yazın nöbetleşe dışarda yattı bu insanlar.''
İdarenin 13 tane koğuşu bulunduğunu belirten Öndül, ''İdarenin yapması gereken, bazı koğuşlarda 5 kişi kalıyor, o 5 kişiyi başka yere alıp siyasileri o tarafa geçirmekti. 20 günden beri sorun devam ediyor. En son 23 Eylül'de İHD Ankara Şube Başkanı, Cezaevleri Genel Müdürü'nün bilgisi altında cezaevine gitti, yönetimle bu tutuklular arasında görüşmeler yaptı. 15-20 güne kadar problemin çözülebileceği konusunda anlaşma sağlandı. İdare çeşitli gerekçelerle düzenleme yapamadı'' diye konuştu. Olayların yönetim beceriksizliğinden kaynaklandığını belirten Öndül, ''Sorunu öldürerek çözmeye dönüştürmek.. dolayısıyla devlet böylece otoritesini sağlamış oluyor. Düzenleyici, insanların haklarına saygılı devlet fonksiyonunu icra etmek yerine öldürmek, yok etmek suretiyle problemi çözdüğünü sanıyor'' dedi.CHP, yaşanan olaylar karşısında yetkililerin seyirci kaldığını belirterek, Adalet Bakanı'nı istifaya çağırdı. CHP, cezaevlerinde yaşanan olayları izlemek amacıyla bir komisyon oluşturdu. Başkanlığını Genel Sekreter Yardımcısı Bekir Yurdagül 'ün yaptığı komisyonda, MYK üyeleri Algan Hacaloğlu, Orhan Veli Yıldırım ile PM üyeleri Fuat Çay, Sabri Ergül, Demet Işık, Esin Fatma Temel görev aldı. Yurdagül, komisyon adına dün yaptığı açıklamada, demokrasi geleneğinin, hukuk devleti anlayışının bir kez daha yara aldığını ve iç barışın bir kez daha kanadığını söyledi. Yurdagül, şunları söyledi: ''Cezaevinde huzuru ve can güvenliğini sağlamakla yükümlü olanlar ne yazık ki olayların önüne geçememişler, bir tür yargısız infaz görüntüsüne dönüşen şiddet uygulamasına seyirci kalmışlardır. Bu olaylar ülkemizde infaz sisteminin çökmüş olduğunun en son kanıtıdır. Ne yazık ki Adalet Bakanlığı ülkemizde insan haklarına saygılı bir yargı ve infaz sisteminin kökleşmesine öncülük edememektedir. Sayın Bakan söylem ve icraatı ile olayların ve çağın gerisinde kalmıştır. Olayların bu noktaya gelmesinde en üst düzeyde sorumluluk taşıyan Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk' ü derhal istifaya davet ediyoruz.''
ÇHD Genel Başkanı Ali Ersin Gür , ''Bayrampaşa'da mafyanın kendi iç hesaplaşmasına ses çıkarmayan yönetim, hükümet, siyasi düşüncelerinden dolayı içeride bulunan insanlara karşı bırakın öyle bir hoşgörü göstermeyi, bunlara karşı cinayet işlemiştir'' diye konuştu.
DİSK Genel Sekreteri Murat Tokmak , ''Mahkûmların silah kullanmış olması bir gerekçe olarak kabul edilemez. Cezaevi yönetimlerinin görevi silahların cezaevine girmesini engellemektir. Kendi görevlerini yapmamış veya yapamamış olanların, bu kusurları sonucunda ortaya çıkan bir durumu, sınırsız şiddet uygulamaya gerekçe olarak kullanmaları kabul edilemez'' dedi.
ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç da, ''Cezaevlerindeki mafya mensuplarına elini süremeyen, onların her türlü faaliyetine göz yuman ve imkân sağlayan devlet, otoritesini sol mahkûmları öldürerek sağlamaya çalışıyor. Çeteleri, işkencecileri insani nedenlerle affetmeye kalkışan Ecevit ailesi ve hükümeti, siyasi nedenlerle cezaevlerinde olanların da insan olduklarını bilmelidir'' diye konuştu.
* ******** * * * * * * * * * * * * * * * * * * * **********
65 gardiyan rehin tutuluyor
Bayrampaşa, Ümraniye, Gebze, Bartın, Bergama, Çanakkale, Aydın, Buca, Bursa ve Çankırı cezaevlerindeki protesto ve rehin alma eylemleri sürüyor. Mahkûmlar Ulucanlar Cezaevi katliamının sorumlularının cezalandırılıp nakillerin durdurulmasını istiyorlar.
Haber Merkezi- Ankara Ulucanlar Kapalı Cezaevi'nde önceki gün düzenlenen operasyon sonucu 11 siyasi tutuklu ve hükümlünün öldürülmesi üzerine Bayrampaşa, Ümraniye, Gebze, Bartın, Bergama, Çanakkale, Aydın, Buca, Bursa, Çankırı cezaevlerinde başlayan protesto ve rehin alma eylemleri sürüyor. PKK davası tutukluları dışındaki sol görüşlü hükümlü ve tutukluların gerçekleştirdikleri eylemlerde 65 cezaevi görevlisi rehin tutuluyor. Ankara Ulucanlar Kapalı Cezaevi olay sonrası sakinleşirken ölümleri protesto etmek için merkez ve diğer cezaevlerinde başlatılan eylemler sürüyor. İstanbul'da Bayrampaşa Cezaevi'nde bulunan Cezaevi Merkezi Koordinasyonu ile avukatlar ve savcılığın görüşmeleri sürüyor. ''Katledilen arkadaşları üzerinden pazarlık yapmayacaklarını'' belirten siyasi tutuklu ve hükümlülerin istemleri şöyle:
* Yapılan operasyonun sorumluları halka açıklansın, sorumlular açığa alınsın.
* Hastanelerde tedavi gören siyasi tutuklu ve hükümlülerin tedavileri avukatlarının nezaretinde yapılsın.
* Sürgüne gönderilen siyasi tutuklu ve hükümlüler derhal Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ne geri getirilsin.
Dört gardiyanın rehin tutulduğu Bayrampaşa Cezaevi'nin çevresinde panzer desteğinde güvenlik önlemi alan Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü polisleri, tutuklu yakınları ile araçları bölgeye sokmuyor. Bayrampaşa Cezaevi Hastanesi'nin önünde bekleyen tutuklu yakınları, hükümeti suçlayarak, ''Marmara depreminde gerçek yüzleri ortaya çıkanlar, çetelere ve mafyaya karşı elleri kolları bağlı kalanlar, gündemi değiştirmek için silahsız, savunmasız evlatlarımıza saldırdı'' diye konuştular.
Ümraniye Cezaevi'nde siyasi tutuklular 14 gardiyanı rehin tutarken koğuş pencerelerinden, ''Yaşasın Ulucanlar direnişimiz'' ve ''Cesaretiniz varsa gelin'' yazılı pankartlar açtılar. Siyasi tutuklular gün boyu slogan atarken 3 panzer eşliğinde yüzlerce polis sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı cezaevi önünde tutuklu yakınlarına müdahale etti.
Eyleme destek vermek amacıyla alkış tutan tutuklu ve hükümlü yakınlarından 3 kişiyi gözaltına alan polis, aileleri cezaevi önünden uzaklaştırdı.
Ümraniye Cezaevi'ne dün saat 13.00'ten sonra itfaiye araçları, özel timler, ambulanslar sevkedilmesi üzerine başlayan hareketlilik, ''Operasyon olacak mı?'' sorusunu gündeme getirdi. Cezaevinden saat 15.00'de ayrılan terörle mücadeleden sorumlu emniyet müdür yardımcısı Atilla Çınar , operasyon söylentilerini yalanladı.
Gebze Cezaevi'nde de 2 müdür yardımcısı ile 2'si kadın 18 gardiyanın rehin alınmasıyla başlayan gerginlik devam ederken, siyasi tutuklu ve hükümlülerin dün 2'si kadın 5 gardiyanı serbest bıraktığı öğrenildi.
Bergama Cezaevi'nde C-3 ve C-4 koğuşlarında kalan tutuklu ve hükümlü 118 kişinin rehin alma eylemi devam ediyor. Rehin alınan Nejat Erken, Erdal Karaca, Gazanfer Çağlayan, Ferhat Yener ve Şeref Yatar adlı infaz koruma memurlarının sağlık durumlarının iyi olduğu bildirildi.
100 siyasi tutuklu ve hükümlünün bulunduğu Buca Cezaevi'nde ise durumun sakin olduğu bildirildi. Cezaevi Savcısı Yaşar Aslan , olayların başlamasıyla birlikte aldıkları önlemler sayesinde cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlüler tarafından rehin alma olayı gerçekleşmediğini söyledi.
Aslan, tutuklu ve hükümlülerin yaklaşık 1.5 aydır ''sayım vermeme' ' eylemine devam ettiklerini belirtti.
Aydın E Tipi Cezaevi'nin 2 koğuşunda kalan terör suçlusu 42 tutuklu ve mahkûmun başlattığı sayım vermeme eylemi de sürüyor.
Aydın Cumhuriyet Başsavcı Vekili Nevzat Turgut , cezaevindeki son durum ile ilgili olarak şunları söyledi:
''Cumartesi gece yarısından sonra mahkûmlar sayım vermemeye başladı. Tutuklu ve hükümlüler sayımı engellemek amacıyla 2 koğuşun kapıları önünde barikat kurarak girişleri engelliyor. Her türlü olaya karşı cezaevi içinde ve dışında sıkı güvenlik önlemleri aldık. Mahkûmlar yemek saatlerinde yemekhaneye çıkmıyor. Koğuşlarda bulunan yiyecekleri kullanıyorlar. Sağlık tedbirlerini arttırdık. Rehin alma olayı yok.''
Bartın Özel Tip Kapalı Cezaevi'nde A3 Koğuşu'ndaki DHKP/C terör örgütü üyesi 42 tutuklunun Ankara Ulucanlar Cezaevi'ndeki olayı protesto amacıyla Aydın Pek, Faik Hotalak, Hikmet Candemir, Ali Top, Baki Tan, Mustafa Yılmaz ve Ahmet Durmuş' u rehin almışlardı.
* * * * * * * * * * * * * * * * ************ * * * * * * * * * * * * * * * * * ************
GÜNDEM
MUSTAFA BALBAY
Bayrampaşa'dan Ulucanlar'a...
İstanbul Bayrampaşa Cezaevi'nde meydana gelen olayların soruşturması başlamadan, Ankara Ulucanlar Cezaevi patladı. İki olayın meydana geliş biçimi, öncesi ve sonrasında yaşananlarda büyük farklılıklar dikkati çekiyor.
Şu ikilemle karşı karşıyayız:
Ya yönetimde büyük bir irade dağılması var ya da son derece planlı gelişmelerle karşı karşıyayız.
Biri ötekinden ürkütücü...
Bayrampaşa'da cezaevi içindeki iki grup kapışmış, en güvenli düello yeri olarak idari bölüm seçilmiş, silahlar patlamış, 7 kişi yaşamını yitirmişti. Çatışmalar sırasında cezaevi yönetimi taraflara şu çağrıyı yapmıştı:
- Lütfen çatışmayı bırakıp masaya oturun...
Ulucanlar'da sabaha karşı 03.00'te ''tünel ihbarı'' alınıyor, koğuşlara girilmek isteniyor, direnişle karşılaşılıyor, ardından olanlar oluyor. Dün öğle saatlerinde ölü sayısı 11'e çıkmıştı. Otopsi sonucunda ölenlerin büyük çoğunluğunun ''darp'' nedeniyle yaşamını yitirdiği ortaya çıktı.
İki ölüm nedenini alt alta koyalım:
Birinde cezaevindekiler çatışıyor, yönetim seyrediyor.
Ötekinde yönetim koğuşlarla ilgili aldığı bir ihbarın ardından içeri giriyor. Ölü ve yaralı sayısı içeri nasıl girildiğini ortaya koyuyor.
Her iki cezaevinde de olaylar sonrası yapılan aramada çok sayıda silah bulunuyor. Silahların içeri nasıl sokulduğu bir türlü ortaya çıkarılamıyor. Bayrampaşa için yerleşik kanı şu:
Mafya içeride bir düzen kurdu. Bu düzenin korumalığını da cezaevi yönetimi yapıyor. İçeriye silah, esrar, para giriş-çıkışı düzenli bir şekilde yapılıyor. Tarifeler, alım-satımlar o kadar düzenli ki devlet maliyesi yanında bakkal defteri kalır!
Ulucanlar Cezaevi'nde de silah çıkıyor. İddiaya göre, olaylara karışanların tümü örgüt elemanı. Oraya silahlar nasıl girdi?
Geçen hafta boyunca yaşananlar gösteriyor ki, cezaevlerinde sorun içeride değil dışarıda.
Tünel nerede?
İki cezaevini karşılaştırmayı bir tarafa bırakıp, Ulucanlar'a gelirsek... Olayla ilgili bilgiler çelişki dolu. Haber önce şöyle yayıldı:
Güvenlik güçleri tünel ihbarını değerlendirmek isteyince olay çıkmış...
Bu gibi durumlarda olay yatıştıktan hemen sonra tünel gazetecilere gösterilirdi. Bu kez böyle bir durum yok. Yöneticiler, ''tünel nerede'' sorusuna, ''Haa evet, onunla ilgili ayrıntılı açıklama daha sonra yapılacak'' karşılığını veriyorlar.
İkinci çengelli soru, ölenlerin üzerindeki yaralar. Öncelikle şunu anımsatalım; cezaevlerindeki kişiler devletin koruması altındadır. Mafya üyesinden katiline, siyasi suçludan hırsıza kadar devlet cezaevine koyduğu tüm hükümlülerin can güvenliğinden ve sağlıklı olmasından sorumludur. Ulucanlar'da yaşananlar bu ilkeyle çelişiyor.
Siyasi tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu cezaevlerinde farklı yakınmalar da var. Örneğin, bir kişi tutuklu olarak bu koğuşlara geldiğinde orada kim hâkimse onun kontrolü altına girmek zorunda. Kimi aileler, çocuklarının cezaevlerinde militanlaştığını söylüyorlar. Bunlar olayın bir yüzü. Öteki yüzü, devletin sorumluluğu. Diyelim ki Ulucanlar Cezaevi'ndeki tutuklu ve hükümlüler gerçekten de tünel kazdılar ve içeri güvenlik gücünün girmesini istemediler. Orası dağ başı değil, devletin kontrolü altında. Çevrede geniş güvenlik önlemleri alarak ve Bayrampaşa'daki mafya üyelerine yapıldığı gibi çağrıda bulunarak bir çözüm aranamaz mıydı?
Yazının başındaki saptamaya dönersek, bu yapılanlar ya irade dağılmasının ürünü ya da cezaevlerindekiler 'korunacak-yok edilecek' gibi öngörmeye bile dilimizin varmadığı bir ayrımla karşı karşıya...
TBMM 1 Ekim'de açılıyor. Hemen ardından af konusu gündeme gelecek. Cumhurbaşkanı'ndan dönen af, son yaşanan olayların gölgesinde tartışılacak. Yargının hukukçulara değil de siyasetçilere teslimi halinde neler olabileceğini yaşayarak görüyoruz.
Af yasası nasıl çıkacak, şu aşamada kestirmek olanaksız. Hükümet ortaklarının o andaki anlaşma duygusunun karşılıklı izdüşümünün ortak yansımalarındaki sınırsız uyuma bağlı...
Ancak şu gerçek ki, son bir hafta içinde cezaevlerinde meydana gelen olaylar affedilmez yönetim hatalarıyla dolu.. * * * * * * * * * * *
* * * * * * * * * * ********** * * * * * * * * * * * * * * ************* * * *
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA
Devlet İnsan Öldürür mü?..
Başbakan Bülent Ecevit , ABD'ye giderken Brüksel'de gazetecilere, Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevi'nde 11 kişinin ölümüyle ilgili gelişmeler konusunda şu saptamayı yaptı:
''Devlet, otoritesini cezaevlerine yerleştirecek!..''
Aynı saatlerde İstanbul Bayrampaşa , Ümraniye, Çankırı , Aydın, Bartın , Bergama, Çanakkale , Gebze cezaevlerinde de eylem başlamış, tutuklu ve hükümlüler çok sayıda gardiyanı rehin almıştı...
Benim kafamda ise Ecevit'in şu sözleri dolaşıyordu:
''Bunlar cezaevi nakillerine ve aramalara karşı eylemler. Aslında devlet son günlerde, cezaevlerinde otorite sağlamak için ciddi bir atılıma girmiş durumda...''
Devlet bir aygıt değil midir?
Bu aygıtı işletmek ise siyasal iktidarın işidir...
Cezaevlerinin içinde bulunduğu durum, ilkelliğin bir fotoğrafını oluşturuyor...
Çeteler, mafyanın tetikçileri, hırsızlar, soyguncular cezaevlerini bir 'rant' merkezine dönüştürmüş durumdalar...
Silah, eroin, esrar, cep telefonundan elde edilen 'avanta' 5 trilyon liralık döviz cezaevinde ele geçince acaba Başbakan Ecevit ne düşündü?..
Sanırız devlet aygıtının işlemediğini...
Bence devlet aygıtı elli yıldır işlemiyor; Türkiye ilkellik çemberinden bir türlü kurtulamıyor...
Diyelim ki, Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevi'nde isyan çıkaran tutuklu ve hükümlüler ortalığı yakıp yıktılar, güvenlik güçlerine saldırdılar; devlet aygıtı, tutuklu ve hükümlüleri öldürmek için mi hareket edecek?..
Türkiye'nin sadece son on yılına baktığımızda, terör suçlarından cezaevlerinde yatan tutuklu ve hükümlülerin susturulmak için öldürülmüş olduklarını görüyoruz...
3 Ağustos 1989' da Aydın E Tipi Cezaevi'nde nakiller sırasında öldürülen Mehmet Yalçınkaya ve Hüseyin Hüsnü Eroğlu 'nu bugün kaç kişi anımsar?..
Diyarbakır ve Buca cezaevlerindeki o öldürme olaylarını acaba Başbakan Ecevit bugün neden unuttu?..
***
Cezaevlerinde eylem yapanların suçu ne olursa olsun, devlet onları korumak zorundadır...
Devleti çeteden ayıran, hukuk kurallarına bağlılığıdır. Çetenin bir kuralı yoktur. Oysa devletin vardır. Devlet, başta anayasa olmak üzere, evrensel bildirgelere bağlıdır.
Cezanın amacı yalnızca cezalandırmak değildir. Aynı zamanda suçluyu topluma kazandırmaktır.
Eğer devlet devletse, hükümlü ve tutukluların birer insan olduklarını unutmaz...
Hapis yatanlar bilirler; cezaevine atılan sanık, toplum ve devlet tarafından 'düşman' görülür. Üzerine kapanan demir sürgülü kapı, özgür ve uygar dünyayla arasına duvar örer!..
Cezaevlerinde kaçakçılara, çetelere, devleti soyanlara ayrıcalıklar tanınır; onların, dışarıdaki düzenlerini içeriye taşımalarına olanak sağlanır...
Bu düzen, askeri dönemlerde de yaşanır, sivil dönemde de...
12 Eylül 1980 sonrası söylenen bir sözü anımsatalım hemen:
''Asmayalım da besleyelim mi?''
O, ''Asmayalım da besleyelim mi'' görüşü, bugün şöyle değiştirilmiştir:
''Öldürmeyelim de besleyelim mi?''
Bu anlayış, çağın insancıl hukuk anlayışıyla bağdaşmaz...
***
Bugün cezaevine mafyanın tetikçileri egemen...
Onlar Bayrampaşa'da kendi aralarında hesaplaşıyorlar. Müdürün odası önüne, yedi kapıyı açıp gelenler birbirlerini kırıyorlar...
Devlet bir aygıttır...
O aygıtı kullanan siyasal erk, cezaevlerinde katliam yapamaz, çete gibi davranamaz...
Gazetelere bakıyorum, televizyonları izliyorum...
Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevi'nde 11 kişi öldürüldü...
Neden, niçin?..
Türkiye demokratik bir hukuk devletiyse Başbakan Bülent Ecevit, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk bu soruya yanıt vermelidir...
Çetenin bağlı olduğu bir kural yoktur, devletin ise vardır!..
Devlet, cezaevlerinde otorite kurmak için tutuklu ve hükümlü öldürmez!
Eğer siyasal erk, cezaevlerini 'terörün kaynağı' olarak görüyorsa suçu kendinde aramalıdır!..