Turan Dursun Sitesi Forumları
  #61  
Alt 30-10-2007, 04:37
gematria - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
gematria gematria isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Apr 2007
Mesajlar: 643
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

HOŞBULDUK VARTOR UZUN ZAMANDIR ÜYEYDİM AMA BÖYLE GÜZEL KONU GÖRÜNCE PAYLAŞMAK İSTEDİM...
evet vartor bu kadar sıkıcı monoton adaletsiz ve mucizesiz(ama yaşanmaya değer) bi dün ya görünce ve herşeyin bizim elimize verilmiş olduğunu görünce ......
Alıntı ile Cevapla
  #62  
Alt 30-10-2007, 12:50
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Gematria;
Yazdıklarına katılıyorum. Bir bilgimiz ya da düşüncemiz olabilse keşke de karşılıklı paylaşabilsek, müzakere edebilsek. Ama bigbang öncesi için, zamansız dönemler için, ilk olanın bilinci, kudreti, iradesi için ne söylesek inanç bazındadır ve bilimsel değildir.
Müslümanlar için bunun çözümü kabullenmek ve o konuları düşünmemek, o konulara girmemektir.
Ama sen, ben gibi birilerinin de en büyük merakları ve düşünceleri o konudur.

Bilinç varsa kudret mi yoktur, bilinç ve kudret vardı da okyanusun damlalara dönüşmesi gibi dağıldı da sonra yeniden mi toplanacak?
Yoksa bilinç, kudret ve irade dışı bir gelişim mi oldu? Bunlar hakkında tatmin edici, bilimselliğe ters olmayan tezler öne sürmek mümkün gözükmüyor.
Tümden yola çıkıyor ve en hatalıları, en akıl dışı, bilim dışı olanları ayıklıyor ama en doğruya değil de en az hatalı olana varabiliyoruz.
Alıntı ile Cevapla
  #63  
Alt 30-10-2007, 13:16
AYATA AYATA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 10 May 2006
Mesajlar: 1.416
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Büyük bir bilinçin parçalarıyız, varlığın sebebi olan bir varlık var ve ona Tanrı ismini vermişiz, Her şey o, bizlerde her şey olan onun parçalarıyız, diğer varlıklardan farklı olarak bizde akıl denen bir *parçasıda...belkide bunun bizde olmasının sebebi, biz onu tanırken onunda bizi tanımak istemesi...Bizim tanrı olduğumuz kesin fakat tanrının biz olamdığıda kesin....parça nın asla bütünün kendisi olmadığı gibi bir şeydir bu belkide...
Alıntı ile Cevapla
  #64  
Alt 30-10-2007, 13:26
gematria - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
gematria gematria isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 01 Apr 2007
Mesajlar: 643
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

pante çok güzel yazmışsın bildiklerimi senle paylaşayım:
Elbette bilim bu sorulara kesin yanıtlar veremiyor. Aslında big bangin kendisi de kesinleşmiş bir kanun değil. Ama tüm bilimsel veriler o yönde..
benim fikrim madde enerjinin bir nicelikten niteliiğe dönüşmüş halidir yani aslında herşey bu evrende enerjidir fakat bu evreninde bi sınırları var öyle bi sınır ki sonuna gittiğimizde başa dönmüş oluyoruz...peki diyecez bu sınırı ne çevreliyo işte ordada enerjinin özü esir maddesi işin içine giriyo nasılki evren de sürekli bir devinim var (yani değişmeyen tek şey değişim) esir maddeside sabit değil ama esir maddesinin bulunduğu yerlerde sadece bu evren için geçerli olan zaman ve mekan veya boyut gibi kavramlar veya yaratılmak gibi fiiller yok sonsuzluk diye nitelendirdiğimiz şey işte orası. biz orda her an oluşmak ta olan sonsuz evrenlerden sadece biriyiz,
Bu ether (esir) maddesi büyük bir deniz gibi düşündüğümüzde, bizim evrenimiz esirin bir kabarcığı, big bang de bu kabarcığın oluşumudur. Bu esir denizinin ezelden beri çalkalanmakta olduğunu ve bunu çalkalamak için birine ihtiyaç olmadığına inanıyorum
kara delik ler dediğimiz şeyler ise evrenlerin kesişmesi. yani denizdeki hava kabarcığının başka bir hava kabarcığı ile bağlantısı sonucu oluşan vakumlama...tabi bu evrenin her evren gibi bir ömrü var içine çökecek en sonunda . ve yeniden bing banga dönülecek ..
iyi kötü gibi kavramların beynimizde yarattığımız hologramlar olduğuna inanıyorum bünyemize kendimize iyi gelen mutluluğu elde etmek için bazı ahlak kuralları yarattık ve tabi bu kurallar hayatta kalabilme olasılığımızıda arttırıyor öyleyse yapmamız gereken bu inanılmaz devinimin bir parçası olarak anın tadını çıkartmak hem kendimizin hemde başkalarının yaşamını kolaylaştırmak güzelleştirmek için doğru dediğimiz şeyleri yapmak........
Alıntı ile Cevapla
  #65  
Alt 14-07-2011, 03:06
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

pante´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
“ Günümüzden 5000 yıl önce Mısır’da bir terzi yaşardı. Bu terzi yüzbin yıllık bilinç diyalektiğinin oluşturduğu bir düşünceydi. 5000 yıldan beri gök ve yer ölçüleri içinde parlayan bütün ışıklarda, bu terzinin kıvılcımları vardı..

Terzi Mısır papürüslerinde Hermes Tot adını taşıyordu. Yunanlılar ona ermiş ya da üç kez bilgin anlamında Trismegiste diyorlardı. Yahudilere göre HANOK dur. Araplarca Hermesül Haramis adıyla anılmaktaydı. Kuran’a göre Adem ve Şit’ten sonra gelen üçüncü peygamber İDRİS’tir. Yunan kaynaklarına göre 42 yapıtı bulunmaktadır. Fakat bu papürüsler kayıptır..

Terzi Hermes kendisinden sonra gelen düşünsel akımlara ışık tutan düşüncesi şudur :

İNSANLAR ÖLÜMLÜ TANRILARDIR , TANRILAR ÖLÜMSÜZ İNANLARDIR.

Varlık birliği düşüncesini açıklayan Hermetizm’in kökleri Hermes’den çok daha önce oluşmuştur. Gerçekte düşünceler hiçbir zaman tek kişinin malı olmamıştır. Ancak, yavaş yavaş oluşan düşünceler , evrensel diyalektikte tam yerine oturmuş bir etkileyici bir sisteme kavuşmaktadır. Hermes’te insanlık evriminin başlarını tutan talihli kafalardan biridir..

Hermes’in öğretisi eski Mısır’ın Teb ve Memphis tapınaklarının büyük ve kutsal sırrıdır. Mermesin öğrencilerinden Askelopis büyük ustanın şu sözlerini açıklamaktadır.

“ İnsanlar ölümlü tanrılardır , tanrılarda ölümsüz insanlardır. Eşyanın dışı içi gibidir. İç ve dış arasında hiçbir ayrılık yoktur. Küçük büyük gibidir , küçükle büyük arasında hiçbir ayrılık yoktur. Evrende hiçbir şey ne iç , ne dış , ne küçük , ne büyüktür. Bir tek yasa ve o yasanın gördüğü bir tek iş vardır..

Bu sözlerin anlamını anlayan, gerçeği görür. Kimi insanlar bu anlayışları olağan üstü çabaları ve yetkinlikleriyle öteki insanların görmediklerini görebilirler. Oysa nedenler nedeni daima gizlidir. Çünkü sonsuzlu , pek kısa bir son olan zaman ve gene pek kısa bir son olan mekan içinde anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bizler ancak öldükten sonra onu anlayabiliriz. Çünkü yaşarken zaman ve mekanla sınırlıyız. SINIRSIZLIK, SINIRLILIK İÇİNDE KAVRANAMAZ..

İşte din ve felsefeleri binlerce yıldan beri etkileyen kaynak buradan gelmektedir.

Hermes’e göre “ İnsanca ölümlü olmakla, Tanrıca ölümsüz olmakta elimizde. Ancak HİYOROFON denilen başrahibin inisiye olan rahibe yaptığı uyarı da çok çarpıcıdır. Ve ona şöyle seslenir :

“ Her akıl bu gerçeği kavrayamaz. Büyük sırrı gönlümüzde saklayarak, eylemlerimizde söyleyelim. Bilim gücümüz, inanç kılıcımız, sukut kalkanımız olsun. Ufaklıklar ki büyük çoğunluktur. Ya aptal ya da kötüdürler. Aptallar bu gerçek karşısında akıllarını büsbütün yitirirler,. Kötüler, bu gerçeği kötüye kullanarak büsbütün kötülük ederler. Gerçeği gizlemekten başka çıkar yol yoktur. BİLMEK, BULMAK, SUSMAK , GEREKİR.”
Cok guzel bir konuymus, ama geride kalmis.
Alıntı ile Cevapla
  #66  
Alt 25-12-2016, 04:25
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

pante´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Yunus Emre , vahdet-i vücut (varlığın birliği) öğretisine ulaşan bir tasavvuf felsefi yorumunu benimsemiştir. Vahdet-i vücut felsefesine göre ; "Tanrıdan başka varlık yoktur. Var olan her şey onun çeşitli biçimlerde görünmesidir".
Bu Vahdet-i Vücut tanımlamaları bana niyeyse hep tuhaf gelmiştir, lakin insanların kulağına da hoş geliyor galiba, helede her olayı Tanrıya bağlamak veya onu yüceltmek için "Tanrıdan başka varlık yoktur." demek "Her şey Tanrıdır demek" olur ki bu da Tanrıya hareket alanı bırakmadığı gibi, Tanrıyı da ben Tanrıyım diyecek alan da bırakmıyor, yani Tanrı öyle bir yalnızlığa itiliyor ki ben Tanrıyım bile diyemiyor, dese kime diyecek, kendinden başkası yok. Kendi kendine ben Tanrıyım deyince de bunun bir anlamı yok.

Helede bunu bir insan derse yani, "Her şey Tanrıdır" derken, kendide otomatikman Tanrı olmuş oluyor ki aynı kapıya çıkıyor, kime diyor? Her şey Tanrı olunca muhatap kalmıyor. Tanrı, kendi kendine, her şey Tanrı der mi?
Bu bile iki Tanrı varmış gibi olur, Vahdet-i vücut çöker, ya da Tanrı kendini bilmiyor, kendinden gayri her şeyi Tanrı görüyor olur ki bu da mantıksız, bu da çöker.

Özetle Tanrı'nın Tanrı olması için, Tanrı olmayan sıradan muhataplara ihtiyacı var, Tanrı olduğunu ona bildirsin, o da Tanrı olduğunu bilsin, yoksa Tanrı kendi yalnızlığı içinde, zaten Tanrı olduğunu bile bilemez. Böyle bir felsefe yok.

Her şeyi bu kadar mükemmelliğe oturtursanız, o mükemmellikte çöker.

Tanrıya bir iyilik mi yapılmak isteniyor, ya da insanlara, her şey Tanrı demeyin bence, bırakın bazı şeyler, hatta bir çok şeyler Tanrı olmayıversin, olmasına da gerek yok, böylesi çok daha iyi olur emin olun.

Vahdet-i Vücut aslında tasavvufta ki bir hâldir, sürekli değildir, gelir geçer, bunu yaşamayanlar niyeyse, kitaplarda böyle süslü cümleler kullanarak, güyâ onu anlamaya vede anlatmaya çalışmışlar ama bir sürü mantık hatalarıyla doldurmuşlar.

Bu değişir mi elbette değişmez ama nedir, olmayan bir şeyde varmış gibi gösterilince bu tuhaf kaçar.
Çokları bunu düşünemez ama düşünenler bunları yakalar.

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #67  
Alt 25-12-2016, 10:30
bilgivehis bilgivehis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Jul 2016
Mesajlar: 1.730
Standart

Dünyada iki tane tanrı var, biri ezenler diğeri ezilenler.
Dünyadaki her şey bu iki tanrının çıkarlarına ve çatışmalarına göre belirlenir.
Bugüne kadar dünyanın hakimi ezen tanrıydı, ilerde ise dünyanın hakimi ezilenler olacak.
Ezen tanrı aslında reel güce sahip değil, ancak ezilen tanrının bir boşluğundan yararlandı, gücünü ezilenlerin yeterli evrilmeyişinden aldı. Ezilen tanrının ezeni mağlup etmesi için binlerce yıl ezilmesi, pişmesi gerekiyor. Çünkü muhtaç olduğu kudret bilime dayalı. Bilgi olmazsa yeterli olgunluğa erişemeyecek ve diğer tanrıyı alt etme cevherini bulamayacak.
Ancak ezen tanrı burada da gücünü kullanarak, ezilenin elinden her türlü bilim ve bilgiyi almayı başardı. Bunu kavramların anlamını kendi çıkarına göre değiştirerek yaptı, bazen de farklı kavramlar üreterek ezilen tanrıyı şaşkınlık içine hapsetti...

"Tanrıdan başka varlık yoktur. Var olan her şey onun çeşitli biçimlerde görünmesidir"

Yunus Emre, bu cümle ile tanrı aşkını anlatırken, aslında çok da yanıldığını söyleyemeyiz, çünkü nere baksan ezen ve ezilen tanrının eserini görmekteyiz...
Alıntı ile Cevapla
  #68  
Alt 25-12-2016, 19:04
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

bilgivehis´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ezen tanrı aslında reel güce sahip değil, ancak ezilen tanrının bir boşluğundan yararlandı, gücünü ezilenlerin yeterli evrilmeyişinden aldı. Ezilen tanrının ezeni mağlup etmesi için binlerce yıl ezilmesi, pişmesi gerekiyor.
Sevgili bilgivehis

Bahsettiğin bu şey bayağı ilginç aslında, adeta bir kehanet gibi, bu konuda görüşün bir tahmin mi, yoksa bir öngürü mü, ya da daha başka bir şey mi? diye sorsam yanlış olmaz herhalde.
Biraz daha açabilir misin?

Zira bahsettiğin bu durum, mitolojide zaten aynen böyle olmuş DİŞİ güç, ERKEK güç tarafından adeta çatır çatır ezilmiş, fakat "ezilenin pişmesi" dediğin kısım hakikaten orijinal bir bakış açısı.

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #69  
Alt 25-12-2016, 21:04
bilgivehis bilgivehis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Jul 2016
Mesajlar: 1.730
Standart

Felâsife´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sevgili bilgivehis

Bahsettiğin bu şey bayağı ilginç aslında, adeta bir kehanet gibi, bu konuda görüşün bir tahmin mi, yoksa bir öngürü mü, ya da daha başka bir şey mi? diye sorsam yanlış olmaz herhalde.
Biraz daha açabilir misin?

Zira bahsettiğin bu durum, mitolojide zaten aynen böyle olmuş DİŞİ güç, ERKEK güç tarafından adeta çatır çatır ezilmiş, fakat "ezilenin pişmesi" dediğin kısım hakikaten orijinal bir bakış açısı.
Bu konuyu anlatması da herkes için anlaşılması da zordur.
Çünkü sadece bilgi yetmiyor, aynı zamanda bazı tecrübeler gerekiyor.
Örneğin insanlara "sömürülüyorsun" demek çoğu için bir şey ifade etmiyor, bunu bir şekilde hissetmesi ve sorgulama pozisyonuna geçmesi gerekiyor.
Bunun için de ya tecrübe yaşamış olmalı ya da içinde birikmiş olan asırlardır yaşanmış tecrübelerin farkına varması gerekiyor.
Yine örnegin kendim bu tecrübenin henüz on üç yaşındayken farkına vardım, o yaşlarda sorgulamaya başladım. Herkes böyle şanslı olamıyor, bir çok değer kendi benliğinin, kendi asil gücünün farkına varmadan göçüp gidiyor.

Toplumlar pişmeden, yeterli olgunluğa kavuşmadan, dolayısıyla harmanlaşmadan kendini sömüreni de ezeni de din adına diğer insanlara kulluk yaptığının da pek farkına varmaz. Bu bir süreç ve dolayısıyla binlerce yıl sürecek evrilme meselesidir. Bugün yobaz dediğimiz iki ayaklıların insanlık dışı davranışlarda bulunurken aslında birilerine kulluk yaptıklarının farkında olamayışları da bu pişme olayına dayanıyor.
Aslında bu durum etki-tepki dediğimiz olayın ta kendisidir.
Bu mantığı yeterince kavrayamayan bazı arkadaşlarımız zanediyor ki, bir devrim olur ilelebet yaşar. Oysa ilelebet yaşayacak asıl devrime giden yol bir değil onlarca devrimden sonra ulaşılır. Toplumlar yeterince pişmeden istediğin kadar devrim yap onu sonsuza dek koruyamazsın.

Bu yüzden emperyalizmin varlığı mantıklıdır.
Emperyalizm milyarlarca insana kan kustururken, hiç işine gelmese de aynı zamanda bir itici güç rolü oynamaktadır.
Yani emperyalizm bizleri ezdikçe kendi sonuna daha çok yaklaşıyor...
Alıntı ile Cevapla
  #70  
Alt 26-12-2016, 03:31
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

bilgivehis´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Yani emperyalizm bizleri ezdikçe kendi sonuna daha çok yaklaşıyor...
Anladım.
Her mükemmele ulaşmış şey, zirvede sonsuza kadar kalmaz, zirveye bir kere çıktıktan sonra, artık öteki taraftan inişe geçer.
Bir nevi yaşam gibi, doğarsın, büyür gelişirsin, en mükemmele ulaştıktan sonra, artık geriye doğru yaşlanmaya başlarsın.
Sonuçta bu bir döngü.

Yalnız burada şöyle bir sorunda var, ezenler ve ezilenler bir nevi yer değiştirmiş oluyor, dün ezenler bugün ezilen olur, ya da tersi dün ezilenler bugün ezen olur.
Her halükârda bir ezen ve ezilen olur. Bu da bir döngüye dönüşünce, ortada illa bir ezen ve ezilen sürekli olur.

M.S.2150 diye bir kitap okuyorum da, orada geleceği çözmüşler dediğin gibi ezen/ezilen diye bir şey kalmamış, para yok, patron yok, iş yok, eğitim sorunu yok, hastane yok, yokta yok. Her şey olabileceği en mükemmele seviyeye çıkmış (gerçi ben mükemmeli daha farklı değerlendiriyorum) kıskançlık, kaprisler yok, cinsiyet meselesi yok. Ve belkide en önemlisi yönetim sorunu diye bir şey yok. İnsanlar lay lay lom yaşıyorlar.

Kitabı bitirmedim daha, bitirince daha iyi değerlendirebilirim, ama burada da bir sıkıntı var, hali hazırda ki dünyadan, mikropları, bakterileri, tüm olumsuzlukları temizlediğiniz de kalan şey ne kadar yaşanabilir olur, en önemlisi de bu statik ortamı, yaşamı daha ne kadar ileriye götürür.

Neyse, diyeceğim benim bu ezen ezilen meselesinde olduğu gibi bu ZIT enerjilerin, adının ne olduğu önemli de değil, iman inkar, dindar dinsiz, iyi kötü 'nün bir araya gelmesi, birleşmesi gerektiğine dair bir düşüncem var. Neticede her ZIT liderlik yapmak istiyor.
Bir evde de aynısı olur, kadın erkek didişmeye başlamasının altında liderlik sorunu vardır, her ikisi de lider olma potansiyeline sahiptir çünkü.
Çocuk olunca bu liderlik hırsını illaki az/çok törpüler, Zira eşler artık kadın erkek 'ten ziyade, birer ana ve baba olurlar, yani kimlik değiştirirler.
Ana ana gibi, baba baba gibi oldukça, sorumluluk aldıkça, bu durum liderlik olayını bile yumuşatır.

Bu yüzden zıtlar bir araya gelmeden, birleşmeden kimlikleri değişmeyeceği için, ezen ezilen meselesi böyle sürer gider.
Ozanımızın "Koyun, kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa" dediği gibi, fikirler başka başka taraflara gittikçe, bir Kurt her zaman koyunu kapar.

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 09:37 .