Bende biraz şüphe etmemenin şüpheciliğine yani sözde şüpheciliğe değinmek isterim. Nasıl olur denebilir, ama aslında basit, varsayımlara, daha çok, ya öyleyse, ya mümkünse, belki de gibi spekülatiflerin de esas alındığı biçimde kullanımıyla… Bu sözde şüphecilik, şüpheciliğin esaslarına da ters, aslında taban, tabana zıttır denebilir... Elinde hiç bir bilgi, veri olmadığı halde, spekülatif, mitolojik kurgular veya olabildiğince mesnetsiz varsayımlar öne sürüp, bunu da şüphe duymak olarak lanse etmek, şüpheciliğe ters... Bilimsel şüphe, bilgi, veriye dayalı olup, acaba gerçekten de böyle midir, acaba bu ve bu sebeplerle mi, yoksa başka sebeplerde var mıdır, bu sonucu doğuran şu ya da bu olabilir mi temelinde iken, sözde şüphecilik mevcut bilgiyi tamamen dışlayıp veya sırf dışlamak namına, hiç bir bilgisi olmayan varsayımlar, ne olduğu belirsiz spekülatif kurgulara göredir, ancak bu kurgularda bilgi, veriye, bilime dayanmaz, irdelenemez, gözlemlenemez, sınanamaz sözde varsayımlar, inançlardır. Örnek vermek gerekirse, Everest dağını dedem yaratmış olmalı, niye, olamaz mı? Şüphe mi bu, değil, şüphe olması için dedesinin dağları yarattığını görmüş veya bu yönde nesnel veri, bilgi olması gerekirdi. Veri yoksa, şüphede yoktur…
Birde genelde komplo teorilerine yaslanırlar. Örneğin düz dünyacılar, dünyanın düz olduğunun kanıtı olarak, yıllardır bilim insanlarının dünyanın düz olduğu gerçeğini sakladığı, kendilerini kandırdığı iddiası üzerinden işlediler, sözde şüpheciliğin bir başka yansıması. Yani dünyanın biçimini belirleyen Dünya'nın kendisi değil de binlerce bilim insanı, binlerce farklı coğrafyalarda, farklı kurumların, onca kozmoloğun, uydu görüntüleri izleyen binlerce insanın ağız birliği yapıp, hep bir ağızdan dünyanın düz olduğu gerçeğini saklamasıymış gibi ele aldılar. Septizme ise hiç girmiyorum, zira o tam bir arıza, şüphe etmek adı altında şüphe edilemezliğin şüphesi gibi, totolojiye çıkıyor...
Sonra baktılar ki bu gerekçelendirilememiş safsata kıstası bir yere kadar aldatıyor, sözde bilimmiş gibi, kâğıt üzerinde olmasa da olduralım mantığıyla bir yığın çelişki dolu sözde deliller sundular, birbirlerini de dışlayan. O da yetmedi, resim çekip, bunlarla oynadılar, böyle kandırdılar. Bilmem kaç milyon kişi düz dünya safsatasına inanıyormuş, ama nedendir atmosferin dışına çıkmayı düşünmüyorlar, dünyayı doğu veya batı dönünde bir tur atıp, sonunda nereye çıktıklarına bakmıyorlar, ama bir okyanus kenarında batan güneşin resmini çektiklerini sandıkları resimler paylaşıp, Güneş'in aslında batmadığını sözde ispatlıyorlar(ufuk çizgisinde, hele ki akşam ve sabah yatay açıdan dolayı daha da etkili biçimde olmak üzere, atmosfer ışığı kırıyor). Sözde şüpheciler, ama aslınsa yaptıkları, inançları sarsılmaması namına, şüphe etmemek için şüphe ediyormuş gibi görünmek, şüphe ediyormuş gibi göründükleri de eldeki veri, bilgi ve bulgular, onlara karşı şüpheyle yaklaşıyormuş gibi görünerek, dogmatik düşünce veya inançlarını korumaya çalışıyorlar. Madem şüphe, o halde dünya ortada, en iyi sonucu nasıl alabilirsin, onu yap, Dünya çevresinde tam bir tur at, atmosfer dışından görüntüle, bir yelkenli yap, denize sal izle, dünyanın çapı söylenmiş, bu çap ile kendi ebatlarını oranla ve ne kadarlık bir mesafeyi düzmüş gibi görebileceğini hesapla vs.
Bir diğer konuda simülasyon, fiziği, nesnel zemini her şeyi bir yana bıraksak dahi, kişi benliğinden söz ediyor, ama kendi varlığını da yine kendi zihninin ürünü olan simülasyona endeksliyor. Bu noktada tamamen öznel olarak yaklaşsak dahi, öznenin varlığını(farazi değil) reddetmek mümkün olmuyor. Örneğin ekmek düşüncesi ile ekmeğin kendisi, ekmeğe verdiğimiz isim ve onu işaret edecek şekilde kullandığımız kelime, görsel, duyusal(örneğin kokusu) olarak eşlediğimiz, zihinsel sembolik karşılık, atıf ile, ekmeğin kendisi aynı değildir, aynı şey değildir diyeceğim, ama kendinde şey olan ekmeğin kendisidir, düşüncesi değil. Görüldüğü üzere sembolik olarak atıf yapılabiliyor(zihinsel olarak, öznel şey). Simülasyon dediğimizde, zihinsel bir aktivite, düşünce, farazi, atıfla anlam kazanır, ama idrak edilemiyor...
Kısaca tamamen metafizik, mitolojik-komplo senaryolarıyla da cazip hale getirip, metafizik güçlere havale edip, sanki mümkünmüş inancı oluşturup, orta yerde bilgiden, bilimden işin garibi en kaba öznel idealizm sergileyip, kendilerinden, benliklerinden söz edebiliyorlar, "ben"," biz" gibi özne esaslı ifadeler kullanabiliyorlar, oysa simülasyonda benlik durumu olmaz(o bir hayaldir, atıftır, farazidir), ancak hayal görenin, farazi olarak düşünenin varlığından, öznesinden söz edilebilir ki, bu durumda düşünen özne olur, simülasyon ise bu öznenin zihnindeki kurgu.
Burada Descartes'e değinmek gerekir, zira Descartes idealist ve kiliseye bağlı birisidir, sorgulamadan bir sonuca varamayacağı düşüncesiyle, her şeyi ve tüm kabulleri bir yana bırakıp, sorgulamak ister, ancak, dışımızda var olan dünyaya ilişkin bilgi sahibi olabilmek için, varlığından kesin olarak emin olduğumuz bir şey bulmamız gerektiğini düşünür. Bu sorunu aşmak zorundadır. Bu bağlamda "düşünüyorum öyleyse varım" sonucuna ulaşır. Kısaca yokum diyemez, zira yokum diyebilmek için varlığına gereksinim duyar. İster simülasyoncu, ister kaba öznel idealist, kaba öznel idealist rüyacı olsun, orta yerde ret edemeyeceği bir benliğinden söz edecektir, inancı gereği dahi buna muhtaçtır, dolayısıyla simülasyonda mıyız, rüyada mıyız derken çelişir, simülasyon mu, rüya mı görüyoruz demelidir. Daha doğrusu görüyorum diye sorabilir, kendinden gayrısı, kendi gördüğü simülasyon, kendi gördüğü rüyasındaki masaldan başka bir anlam taşımayacaktır. Burada garip olan, simülasyonu anlamlı kılan, kurgulayan kendi zihinleri iken, kendi varlıklarının ise, kendi kurguladıkları simülasyonla mümkün olduğuna inanmaları, totoloji desem o bile değil, garip bir paradoks. Bu mümkün değildir, ama akıl-mantığı bir yana bırakıp inanıyorlar...
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White ------ Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------ Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
|