Evrim, sürece yayılmış değişim veya zamanla olan ve birdenbire olmayan değişim olarak da tanımlanıyor. Bazıları ise türden türe geçiş olarak yaklaşıyor bu konuya, evrimi türden türe geçişle veya maymunun insana dönüşmesiyle özdeşleştiriyorlar. Aslında genel bakmak lazım, bu sürecin içerisinde türden türe geçiş veya falanca canlının diğerine geçişi de olabilir, sürecin bütününü kapsayan zamanla olan değişim denebilir. Siz ne düşünüyorsunuz?
Evrim, sürece yayılmış değişim veya zamanla olan ve birdenbire olmayan değişim olarak da tanımlanıyor.
evren "fiziki bir olgu" ise sürecin kendisi evrim demek olmuyor mu zaten , yani "evrim ve süreç" gibi bir ayrım yersiz zira, bir ve aynı şeyden bahsediyoruz... modern kozmolojiyi temel alırsak o halde, evren genişlemekte, bir bütün halinde evrilmektedir, yani, "süreç içkindir"..
Ben de içgözlemin kurbanıyım. Sylvia Plath
Her bir sözcük, sessizlik ve hiçbirşeyliğin içinde gereksiz bir leke gibi... Samuel Beckett
Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece... Aşık Veysel
Tekrar ede ede bitirilemeyen keşif, tekrar ede ede bitirememenin keşfine dönüşür. Maurice Blanchot
İletişim, bir iletişimsizlik düzeneğidir. Lacan
Sonuçta hepsi kendini kandırmaktan ibaret, öyle değil mi..? Marilyn Monroe
Ona bakarsak, süreç dediğimiz de aslında evrimin sonucu değil mi?
Diğer yönüyle sürece içkin olan evrim değil, evrime içkin olan süreçtir de denebilir, abi ki aslında evrim ve süreç bir bütündür.
Yine de aslında ilgili kavramlar, değişimin şu ya da bu biçimleri namınadır.
Örneğin bir değişim açığa süreç çıkartıyorsa, bu değişim evrimdir, ama açığa süreç çıkmıyorsa bu değişim devrimdir, olaydır, anidir vs.
Fakat insan mantığı lineerliğinden dolayı sonuç bazlı tersinden işler. Böyle olunca da, evrim, sürece içkinmiş gibi algılanır, yani evrimin dışında bir süreç-zaman uzayı vardır da, değişimler bu zaman uzayına bağlı olarak meydana gelir gibi bir algı.
Örneğin elma neden çürür diye sorsanız, çoğu insan zamanla çürür gibi bir ifade kullanabilir, oysa gerçek tam tersidir, elmada değişimler meydana geldiği için, insan zaman kavramına sahip olur, hasılı böylelikle elma zamanla çürümez, ama çürüyerek, yani değişerek, zaman kavramına hayat verir.
Fakat bir canlının elmaya basıp yerle, yeksan ettiği bir an ise olaydır, bir andır ve açığa çıkarttığı zaman birimi, bizim değişimin birikimine bağlı olarak uzam-erim oluşturduğumuz biçimde sürece yol açmaz.
Hasılı bu bağlamda evrim olgusu tanılanırken, süreç öncüllenir veya öncüle değişim konursa da, bu seferde sonuçta süreç açığa çıkartması, içermesi esas alınır.
Örneğin damlayarak akan bir suyun, bir havuzu doldurması.
Yani kıstasımız, sürece yayılmış değişimlerin, uzamda, erimde form-yapılarda form-yapıya yansıyan nitelikte değişimler meydana getirmesi, iyi de kavram olarak bunu nasıl dile getirecektik, işte evrim demişiz. Evrim demek=hareket demek değil, hareket ve evrim farklı kavramlar, yani hareket farklı bir kavramdır, hareketin yol açtığı değişimi ifade eden kavramlar farklı. Doğada birde yine form-yapıları değiştiren olaylar vardır, ama bu evrimsel bir gelişim, birikimle, ilgili form-yapının evrilmesi anlamı taşımaz.
--------------------------------------------------------------------
Konuya dair ise;
Evrim basit bir olgudur, basittir, su katılmamış haliyle, lineer mantığımız gereği, sürece yayılmış yani bir süreç içeren, ani olmayan ama birikimde, muazzam farklara da yol açan değişimdir.
Evrim=evrim teorisidir anlayışı nereden gelirse gelsin yanlıştır ve bahtsızdır.
Yine evrim = türleşme gibi ifadelerde yanlıştır, çünkü türleşme=evrim değil, evrimin sonuçlarına dairdir. yani olguyu tanılayan değil, tanılanmış olgunun(sürece yayılmış değişim) uzamda meydana getirdiği sonuçtur.
Olgular -ki genel düzey-, özelde şu ya da buna dair sonuçlara endekslenemez veya olgular herhangi bir görece sonuca indirgenemez.
Kavranacak olgu düzeyi genel ve basittir;
Doğa dinamiktir, hareket-değişim mevcuttur, öyleyse dinamik koşullarda, form-yapıların, form ve yapılarını mutlak, değişmez koruduğu ya da koruyacağı şart koşulamaz, öngörülemez. Zira doğanın dinanizmi zaten ilgili formların mutlak, sabit kalmayışıyla da anlam buluyor. Kısaca birbirine içkin bir durum söz konusu. öyleyse bu değişim ve dinanizmin, olağan koşullarda meydana getirdiği değişimler ve bu değişimlerin form-yapılarca yansıtılması, aktarılması, uzamda birikimin ve uzamdaki dinanizminde süreğen etkisiyle, halden, hale, formdan, forma evrilmeyi anlamlı kılacaktır.
teori ise, şu ya da bunun, şu ya da bu alanda, zamanda, ne gibi etkilere maruz kaldı da efendim yapısı bu hali aldı gibi, olgunun algısı, kavrayışı üzre değil, olgunun ne gibi sonuçları, nerede, ne zaman, ne adına değişimleri nasıl(!) meydana getirdiği üzerinedir. Olgu ise basittir, bir kaç satırla tanımlanmış ve genel olarak ifade edilmiştir...
Basit örnekle, insanlar gelgitleri gözlemlediler. Ortada henüz bir teori yoktur, çünkü işin bu zemini olgu düzeyidir, farklı görüş, fikirlere henüz açık olmadığı gibi nasıl sorunsalı da henüz orta yerde durmaktadır. Bir baktı ki, bir zaman önce şu seviyede olan deniz, bir süre sonra metrelerce genişlemiş, işte orada algılanan olgu düzeyidir, ama buna ne sebep oluyorda, nasıl(!) deniz metrelerce genişleyip sahili örtüyor diye sorup, bunu öğrenmeye koyuluyorsa, artık işin teorik kısmındadır. Çünkü bu soruyu özne soracaktır, ancak bir irade soracaktır, yani doğada, kendiliğinden böyle bir soru bulunmaz, öznenin dahil olduğu bu bu araştırma süreci, özne faktöründen ve öznenin olmuş, bitmişe, yaşanmışa, olguya etken faktör olmayışından da yola çıkarak, biz bu nasıl sorunsalını aşma çabasına işin teorik kısmı diyoruz. Nasılı bilmese de, deniz gel-git olmuştur, denizin gel-git hali, öznenin buna neyin sebep olduğunu bilip, bilmemesine bağlı olmadığı içinde, doğada gerçekleşen gel-git hali olgudur, özne bir faktör değildir, dolayısıyla işin teorik kısmı olguyu belirlemek değil, açıklamak namınadır...
hal böyle olunca evrim= evrim teorisi demek değildir, o teori olsa da, olmasa da, insanlar neden, nasıl diye sorsa da, sormasa da, doğadadaki bu değişim ve dinanizm insanın buna neyin sebep olduğunu bilip, bilmemesine bağlı değildir. Hasılı olgu düzeyi, iradeden bağımsız olduğu gibi, öznenin, özneye göreliğini de içermez. özneye görelik, olguyu belirleyen değil, olguya bağlı olarak, öznenin algısında, acaba buna sebep olan ne, peki nasıl meydana geliyor gibi soruları sormasıyla ilgilidir, işin bu kısımı artık yorumlama alanıan girdiği içinde, teoriktir. teoriler, olgunun kendisi olarak sunulamazlar, ama teori, olguyu, özne namına neden, nasılları öğreneceği, açıklığa kavuşturacağı rol oynar...
Doğada şimşeklerin olması->olgudur.
iyi, ama öznenin buna neyin, nasıl sebep olduğunu bilme arzusu, merakı, isteği->felsefe, neyin sebep olduğunu araştırma, açığa çıkartma, anlama-kavrama namına, objektif temellerde ve bu temellere dayalı metodlarla, gözlem, deneylere dayalı esası ölçüt alarak çalışma ise bilimdir, bilim ilgili alanlarda ve ilgili sorular namına yaptığı çalışmaların sonucu ve yorumunu ise sunar.
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
------- Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
evren "fiziki bir olgu" ise sürecin kendisi evrim demek olmuyor mu zaten , yani "evrim ve süreç" gibi bir ayrım yersiz zira, bir ve aynı şeyden bahsediyoruz... modern kozmolojiyi temel alırsak o halde, evren genişlemekte, bir bütün halinde evrilmektedir, yani, "süreç içkindir"..[/SİZE]
Değişimin kendisi Fiziki bir olgudur .
Süreç ise sadece değişimin ölçüm sonucu yalnızca bilinç içeriği olarak var olandır.
Örneğin enerjide maddede içkindir fakat ikisi aynı değildir.Ayni olsaydi degismesine lüzum kalmazdi.
Sürecin kendiside fiziksel evrimin anafaktörü değildir.Fakat
ölçüm sonucundan bilinç içeriği olarak var olan sürece,
Evrimin fiziki ana faktörleri (durum ve şartlar) bağlıdır.
Ana faktörlerinde değişimi damla damla süreç ile değişdigi icin
durum ve şartların sürekli damlayan son damlası( o an) Canlıyı (zorladığı an), canlı süreçle zoru aşmaya yönelik evrilmeye zorunlu kalıyor.
Biz ana faktörleri süreç ile bağlantılı olduğundan süreç ile değişimi aynı kılarsak ortaya süreklilik proplemi ortaya çıkıyor.
Yani ,sürece vur ,değişimi görürsün gibisine gidiyor olay.
Eskiden günümüze kadar gelen canlılar olmasaydı süreç teorisini yürütebilirdik belki.Ama yürütemiyoruz çünkü değişmeyen canlılar malesef var.
Bazı insanlar hiç değişmez. kendilerini deyistirmemek icin sadece daha iyi yalan atmayi öğrenirler
Olgu ile teorik zemini ayırıyorsun. Profların bunları birbirine karıştırdığı aklıma geldi. Bu teorik detayları ne kadar bilip bilmediğimize ve görüş ayrılıklarına dayanarak evrimi ve evrim teorisini inkar eden bir tarih profesörü var, müfredattan kaldırılmasını da destekliyor kendisi.
Olgu ile teorik zemini ayırıyorsun. Profların bunları birbirine karıştırdığı aklıma geldi. Bu teorik detayları ne kadar bilip bilmediğimize ve görüş ayrılıklarına dayanarak evrimi ve evrim teorisini inkar eden bir tarih profesörü var, müfredattan kaldırılmasını da destekliyor kendisi.
Selam,
Ben, biliminsani olan bazi yaratilisci, Hristiyan, Mormon ve Yehova sahidi orneklerini biliyorum. Mesela ozellikle Yehova Sahidi olan ve onemli bilim kuruluslarinda calisan inancli insanlar, evrimin olmadigini, Tanri'nin "Yehova oldugunu", insanligin 7-8 bin yillik bir gecmise sahip olduguna inaniyor. Yani, ona gore sen en fazla 7 bin yil once yaratildin ve hic birsey -organik evrimsel surecin dislanmasi- degismeyip, gunumuze degin ayni formda kaldin..(tum canliligi bu surece dahil edebilirsin) .Bunlara inanan bilim insanlari var!
Aslinda soylemek istedigim sey su: bilim insanlari, bilimsel verileri yorumlarken cogu zaman bu bilimsel verileri kisisel inanclarinin golgesinde yorumlama egilimindeler. ( teist yada non- teist, fark etmiyor)
Bir olay anlatayim. Bir dil-bilimciyle karsilasmistim. Bir Kutsal Kitap ceviri kurulunda gorev aliyordu. Sahsen ben, cevirinin bitmesi icin yillarca dua ettim). Sonucta, o kutsal kitabi Turkce'ye cevirdiler. Aslinda oncelikle Yunanca metinleri; biz buna Incil diyoruz. Bilirsin...
Inancli oldugum donemde, o ceevirinin mukemmel oldugunu dusunmustum. Cunku bana- sahip oldugum degerlere yonelim, olumlama ozelligi tasiyordu.- gel gor ki, ben sahiplendigim o degerlere karsi inancimi yitirdigimde, daha objektif bakmaya, farkli kaynaklari incelemeye koyuldum. Bazi noktalarda tartismasiz bir sekilde cok dogru cevrilmisti. Lokal anlamda -yer yer- mukemmel denilebilirdi. Fakat, inancin dayattigi dogmalara TERS DUSEN ayetlerde ACIKCA CARPITMA vardi! Inandigim donemde bunlar gozumuze carpmiyordu! Yani hic bir sekilde rahatsizlik duygusu uyandirmiyordu..
Hatta iyi de yapmislar, en azindan yanlis anlamalari giderir bile diyorduk. (Carpitmayi -tahrifat mi diyorlar- sezinledigimiz halde, dusun!!! )
Bu, bir ornekti. Bilim insanlari, inanclari duzleminde bilimsel verileri yorumladigi gibi, o inancin kontrolu dahilinde bilimdisi aciklamalarda da bulunabilirler. Bu noktada, o bilim insaninin, BILIME DAIR calismalari dikkate degerse de, inanclarin savunulmasi olceginde bilim disi oluyor. Bilimi terkedince, baska bir yonelim kazaniyorsun.
Ben, biliminsani olan bazi yaratilisci, Hristiyan, Mormon ve Yehova sahidi orneklerini biliyorum. Mesela ozellikle Yehova Sahidi olan ve onemli bilim kuruluslarinda calisan inancli insanlar, evrimin olmadigini, Tanri'nin "Yehova oldugunu", insanligin 7-8 bin yillik bir gecmise sahip olduguna inaniyor. Yani, ona gore sen en fazla 7 bin yil once yaratildin ve hic birsey -organik evrimsel surecin dislanmasi- degismeyip, gunumuze degin ayni formda kaldin..(tum canliligi bu surece dahil edebilirsin) .Bunlara inanan bilim insanlari var!
Aslinda soylemek istedigim sey su: bilim insanlari, bilimsel verileri yorumlarken cogu zaman bu bilimsel verileri kisisel inanclarinin golgesinde yorumlama egilimindeler. ( teist yada non- teist, fark etmiyor)
Bir olay anlatayim. Bir dil-bilimciyle karsilasmistim. Bir Kutsal Kitap ceviri kurulunda gorev aliyordu. Sahsen ben, cevirinin bitmesi icin yillarca dua ettim). Sonucta, o kutsal kitabi Turkce'ye cevirdiler. Aslinda oncelikle Yunanca metinleri; biz buna Incil diyoruz. Bilirsin...
Inancli oldugum donemde, o ceevirinin mukemmel oldugunu dusunmustum. Cunku bana- sahip oldugum degerlere yonelim, olumlama ozelligi tasiyordu.- gel gor ki, ben sahiplendigim o degerlere karsi inancimi yitirdigimde, daha objektif bakmaya, farkli kaynaklari incelemeye koyuldum. Bazi noktalarda tartismasiz bir sekilde cok dogru cevrilmisti. Lokal anlamda -yer yer- mukemmel denilebilirdi. Fakat, inancin dayattigi dogmalara TERS DUSEN ayetlerde ACIKCA CARPITMA vardi! Inandigim donemde bunlar gozumuze carpmiyordu! Yani hic bir sekilde rahatsizlik duygusu uyandirmiyordu..
Hatta iyi de yapmislar, en azindan yanlis anlamalari giderir bile diyorduk. (Carpitmayi -tahrifat mi diyorlar- sezinledigimiz halde, dusun!!! )
Bu, bir ornekti. Bilim insanlari, inanclari duzleminde bilimsel verileri yorumladigi gibi, o inancin kontrolu dahilinde bilimdisi aciklamalarda da bulunabilirler. Bu noktada, o bilim insaninin, BILIME DAIR calismalari dikkate degerse de, inanclarin savunulmasi olceginde bilim disi oluyor. Bilimi terkedince, baska bir yonelim kazaniyorsun.
Katılıyorum sana, itiraz edecek bir nokta yok, pür bilim diye bir şey çoğu zaman mümkün olamıyor. Bu da insanın objektif olamamasından kaynaklanmaktadır, objektif bir robot değiliz, subjektif ve pragmatist bir organizmayız sadece, hepsi bu. Örneğin teist biologların Ergi Deniz Özsoy ile tartışmasının videosunu aşağıya asayım, bak inançlarını nasıl da savunuyorlar, Ergi bey de evrimi savunmaya çalışıyor ama nafile.
Natan Zeus aşkına şu 14 dakikalık videoya bakar mısın, izlerken bile utanıyor insan, akamisyenlerimizin seviyesi bu mu, öğrenciler ne öğrenecek bu kurumlarda? Vallahi üniversitelerin boş olduğunu her seferinde tekrar tekrar görmüş oluyoruz, ezberci sistemle hiçbir yere varılamaz, insan eğitip de etiket vermek böyle kolay olursa işte sonuçları da böyle olur. Bu forumun entelektüelleri eğitim sistemine el atsa veyahut proflara ders verse çok daha iyi olur, profların sıfırdan tekrar başlaması lazım, böyle bir şey olabilir mi yahu
Natan Zeus aşkına şu 14 dakikalık videoya bakar mısın, izlerken bile utanıyor insan, akamisyenlerimizin seviyesi bu mu, öğrenciler ne öğrenecek bu kurumlarda? Vallahi üniversitelerin boş olduğunu her seferinde tekrar tekrar görmüş oluyoruz, ezberci sistemle hiçbir yere varılamaz, insan eğitip de etiket vermek böyle kolay olursa işte sonuçları da böyle olur. Bu forumun entelektüelleri eğitim sistemine el atsa veyahut proflara ders verse çok daha iyi olur, profların sıfırdan tekrar başlaması lazım, böyle bir şey olabilir mi yahu
Ben izlemedim bu videoyu, simdi izlemeye koyuluyorum. Orneklemen icin tesekkur ederim. Bakiyorum..
Kendisi tarihçi birde! Diyor ki 5 duyu organımızla görmediğimize neden inanalım? Peki tarih nedir? böyle bir insan, tarih alanında nasıl olurda akademik bilgi verebilir ki?
Ben orada olsaydım kendisine, "Malazgirt Savaşı nerede, kaç yılında, kimle, kimler arasında olmuştur?" diye sorardım. 5 duyu organınızla görüp, görmediğini de ekler ve kendisine teklif sunardım, tarihi de müfredatdan çıkartalım, sizinde mesleğinize son verelim mi? Kendisi TARİH alanını ret ediyor, çünkü eğer tarih 5 duyu organımızla tanık olduğumuz, verili an'dan ibaret değilse -ki değil, eası-yekünü bizzat tanık olmadığımız dönemlere, geçmişe dayanır- öyleyse, kendisi, kendi ifadesiyle, alanını geçersiz ve MÜFREDATDAN KALDIRILMASINI da isteyen, garip, guraba, deve misali bir durumu temsil etmiyor mu? neren eğri, neresi doğru ki?
Bir yerde kaza olmuş, kazayı gördük mü hayır, ama işte orada birbirine çarpmış, iç, içe girmiş, eğilmiş, bükülmüş araçlar, bu bizler için inceleyebileceğimiz ve yoru yapabileceğimiz, algılayabileceğimiz veri sunar. Kaza olmuş dememiz için, illa o kazayı görmüş olmamız şart mı? yetmez bunların iddiası, kaza olmamıştır, çünkü kazaya dair elimizdeki bilgiler eksik vs, öyleyse ortada kaza yoktur, kazalarda olmaz safsata yaklaşımı...
Yine örneğin insanlara cennet, cehennem masalı anlatılır, çünkü ancak öldükten sonra denir, hasılı biz bu kişinin ifadelerini esas alacaksak, öyleyse ilk elden o dini, bu Kur'an'ı ve o masalları terketmemiz gerekiyor! Ama o da nesi, kendi, kendisini yalanlıyor, hem bize METOD verdiğini söylüyor, hem de o metodu kendisi uygulamıyor(dürüst değil)... Kur'an doğru söylüyor diyor! Dam üstünde saksağan, hangi söylediğini 5 duyu organıyla gözlemlemiş, doğrulamış ki? Hiç birisi!
Oysa konu ettiği teori, nasıl ki tarih alanında, geçmişin ardında bıraktığı bir çok objektif bulgu, veri yorumlanıyorsa, Evrim konusunda da bilim, elde ettiği SOMUT verileri yorumluyor, yani ne bunun iddia ettiği gibi gözlem dışıdır ama ne de kıyas ettiği gibi masa başında keyfi üretilmiş masaldır, yani evrim konusunu, Kur'an'la kıyaslamak, mantık dışıdır. Çünkü birisi elimizde hiç bir somut veri, BULGUNUN olmadığı söylemlerden oluşurken, bilim neyi neye göre tarihlendirdiğini, elindeki bulguya, gözleme, deneye, genetiğine değin incelemeye, yaptığı testlerle ifade eder.
MESELENİN ASIL NOKTASI;
Yıldırım nedir? Yıldırım namına ele alındığında bir doğa olayıdır, doğada yıldırımların olması-oluşması, varlığı ise olgudur.
Yıldırıma neyin yol açtığına dair yorum ve açıklama ise işin TEORİK KISMIDIR, yani TEORİ yıldırımların KENDİSİ değil, nasıl oluştuğunun açıklanması, gözlem ve deneylerle yorumudur. örneğin bu kişinin yaptığı gibi, çeşitli yıldırım ölçümlerinin görece farklarını öne sürerek biz yıldırımın nasıl oluştuğuna dair, gözlem ve deneyle doğrulanmış bilimsel teoriyi ret edemeyiz, ama sorun salt teoriyi ret etmek değil, bu kişiler o safsata yöntemi olguyu ret etmek için kullanıyor, yani ölçümler birbirini tutmadığına göre ya da yıldırımın nasıl oluştuğunun açıklanmasında eksiklik var diye(ki varsa tabi!), yıldırım diye bir şey yoktur diyorlar. Bu yöntem daha başından akıl ve mantığa ters.
Hiç bir olgu, TEROİNİN şu ya da bu sorunları, şu ya da bu açmazları, şu ya da buna ÖZEL(!), KAİDEYİ BELİRLEMEYEN detayları, spesifik detaylardaki göreceli sonuçları öne sürülerek ret edilemez.
Kansere neyin yol açtığını bizler bilmezsek, nasıl tedavi edeceğimizi bilmiyorsak ya da neyin yol açtığı ve nasıl tedavi edileceği yönünde bir çok fikir, görüş, yöntem farkı mevcutsa, öyleyse kanser diye bir şey de yok mu oluyor, yok mu saymalıyız? ne yani sırf bu tür şarlatanlar insanları bu tür basit hokkabazlıklarla kandırıp, onlara safsata, geçersiz kıstaslar enjekte ederek algılarını köreltiyor diye, kanseri yok sayacağımız gibi birde o bir çok yöntemi yerle yeksan edip, tıbbi çalışmalara ve tıp alanına son mu vermeliyiz?
Efendim tarihçilerde tarihe dair birbirinden farklı, çelişen şeyler söylüyorlar, sırf istisnalar, teoriyi aslında belirlemeyen şu ya da buna dair sınıflandırmalarda yapılan değişiklikler öne sürülerek, teori, alan ret edilebilir mi? Kullandığı artık yaratılışçıların tam bir çöplük oluşturduğu türden, her yanı kaplamış kir, şarlatanlık, cambazlık, hokkabazlık safsatası. Bu safsatayı defalarca forumlarımızda işledik. ALAKASIZ ÖRNEK ve ÖZEL DURUMLARDAN GENEL SOnUÇ ÇIKARTMA SAFSATASI olarak.
Gönül isterdi ki, bu mesajda sadece olgu ile teori arasındaki farkı ele alalım, aslında basitçe aldım. Ama böylesine şarlatan yöntemleriyle insanları aldatan kafa yapıları işin içine girince, cevabın yekününü, yaptıkları cambazlık, hokkabazlık ve safsata yöntemini açıklamak tutuyor.
Neyse konu devamı gelirse, olgu ve teori farkına(zaten değinildi, basit) girelim, ama asıl girmemiz gereken, teorinin şu ya da bu spesifik detayındaki göreliği, şu ya da bu doğal sebeple kaynaklı farklı koşullardaki farklı ifadeleri vb öne sürüp, en kaba safsatayı cambazlıkla kullanma konusunda daha fazla örnek vererek açıklayalım. Önemli çünkü bugün dünyada bilhassa yaratılışçı ve böyleleri elinde, şaşmaz kandırmaca, aldatmaca yöntemi olmuş bu akıl ve mantık dışılığa daha fazla yer vermiş olalım.
Neymiş kimi kitaplarda 65.000.000 yıl, kimi kitaplarda ise 50 milyon yıl diyormuş, ne için, primatlar takımı(!) için... iyi de bu tür göreceli, nicelik bazlı(!!), münferit, spesifik ölçüm veya ifadeler, teoriyle ne alaka, teoriyi belirler mi, asıl konusu o ölçüme dayalı nicel değerleri mi? Örneğin bir yerde su ortam değişkenleri ve içeriğindeki kimyasallara göre, 99, diğerinde 101 derecede kaynarsa, ya da kaynadığı ölçülmüş ise, suyun kaynaması olgusu ortadan mı kalkar, ya da kaynama ısısına dair bilimsel ifadeler çöpe mi atılmalı? Hem yukarıda değindiğim türden safsataya(alakasız örnek safsatası, özel durumdan genel sonuç çıkartma safsatası), akıl-mantık dışılığa başvuruyor hem de çarpıtıyor, çarpıtarak yargı oluşturuyor...
Sanki konusu primatlar kaç yıl önce yeryüzünde yaşamıştır konusu, sanki ilk primatların kaç milyon yıl önce yaşadığına dair çeşitli tahminler(!) hepsi aynı rakamı dile getirirse evrim teorisi tamam(!!), yok sırf bu primatların tahmini ilk dönemlerine dair çeşitli görüş olursa evrim teorisi bitti! mantığı bundan ibaret, müfredatdan kaldırılmasını istediği şeye dair tek bir alakalı sebep sunamıyor, sadece boş lafazanlık, neden kaldırılsın, işte kaldırılsın da ondan demekten başka hiç bir geçerli açıklaması yok. Böyle başa, böyle tarak.
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
------- Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Konu spartacus tarafından (19-10-2017 Saat 05:52 ) değiştirilmiştir.