Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika > Tarih

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #21  
Alt 17-05-2019, 12:09
ForumKirpisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ForumKirpisi ForumKirpisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Nov 2018
Bulunduğu yer: Merkez/Çin
Mesajlar: 1.838
Standart

hain yok derken, emperyalistlere kendini vurdurtan hain değil mi?

yunan bizim işimizi görüyor diyen hain değil mi?

okumuyon hiç zaten biliyon di mi bunları sayın turdur

mustafa kemal gerçekten çok sıradan birisi gerçekten. bir rönesans beşiğine gelmiş , beyfendilerle hanımlarımız zaten hallederlerdi ne gerek vardı mustafa kemal adlı bir generale, elbette böyle olacaktı.

kapitalist sisteme pazar olarak entegre oluyor değil mi? tarımda sanayide pazar

kafalara bak çay demle.

nasıl saçmalarız nasıl sıçarız diye uğraşıyon yine.

Nasıl olsa Bade' lenen daha evvel de bade' lenmiş Hatta bazıları '' Nur Çeşmesinden '' içerek ?? nurlanmışlardırlar
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Alt 17-05-2019, 12:28
Turdur Turdur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 10 Nov 2017
Mesajlar: 1.822
Standart

ForumKirpisi´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
hain yok derken, emperyalistlere kendini vurdurtan hain değil mi?

yunan bizim işimizi görüyor diyen hain değil mi?

okumuyon hiç zaten biliyon di mi bunları sayın turdur

mustafa kemal gerçekten çok sıradan birisi gerçekten. bir rönesans beşiğine gelmiş , beyfendilerle hanımlarımız zaten hallederlerdi ne gerek vardı mustafa kemal adlı bir generale, elbette böyle olacaktı.

kapitalist sisteme pazar olarak entegre oluyor değil mi? tarımda sanayide pazar

kafalara bak çay demle.

nasıl saçmalarız nasıl sıçarız diye uğraşıyon yine.
Erdoğan'ın çıkıp Kılıçdaroğlu'na hain demesi gibi bir şey. Siyaset böyle. Bugün gördüğün sınırları biz çizmedik, Yunanistan'a gidip darbede yapmadık. Çok uluslu bir emperyal oyunun bir ayağı Türkiye'de işlenmiş. Sonrada çekip gitmişler. Tarım ve sanayi yok diyorsun da Suriye, Mısır, Yemen, Cezayir yâda Ürdün'de çok mu vardı. Adamlar 100 yıllık hamle yapıyorlar. Geçenlerde bir İngilizce makale çevirdim Translate'de. Mustafa Kemal için son Osmanlı padişahı yazıyordu. Osmanlı'nın uzantısı bir ülkeyiz, Türklere kalan yere Türkiye demişler bununda sebebi lisandan geliyor, rejim değişikliği yaşanmış. İç olay bundan ibaret, dış olay Yunan ordusunun yeterince beslenmemesi ve destek görmemesi. O dönemlerde artı olarak komünizm devrimleri yükselişe geçmişti. Bunların hepsini bir birine bağlaman lazım ki bir şey elde edesin.


"İçinde ışığı olmayan insanlar, kalabalığa karışıp ışık edinmeye çalışırlar."
Arthur Schopenhauer
-
"İtin kuyruğuna basma, arkandan havlar durur."
Tecrübe
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Alt 17-05-2019, 12:45
ForumKirpisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ForumKirpisi ForumKirpisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Nov 2018
Bulunduğu yer: Merkez/Çin
Mesajlar: 1.838
Standart

ben ne diyom sen ne diyosun ya.

Mustafa Kemal sıradan birisi midir? Soyundan mı padişahtır, aileden mi zengindir?
Siyasetçi midir? Meclis uyuyanı mıdır?

Hayır verdiğin mesajın yapmaya çalıştığın girişimin hiç bi anlamı yok ki.

Yiğidi öldür hakkını yeme diye bi laf var. Adam İslam coğrafyasına ışık gibi. Almasını bilene.
(Öyle bi coğrafya olsa en azından)

Beğenmediği bir kültürü değiştirmekten, askerliğe oradan siyasete dolu bi geçmişi var.
Bir ülkeyi doğudan batıya çekiştirmeye çalışmış birisi.

Donanımlı birisi. Bunu donanımsız çöplerle bir tutamazsın. Tayyip Erdoğanla Atatürk aynıdır çünkü 2'side devlet başkanıdır gibi bi kafa olur.

Laf anlatıyoz boş boş ya.

Nasıl olsa Bade' lenen daha evvel de bade' lenmiş Hatta bazıları '' Nur Çeşmesinden '' içerek ?? nurlanmışlardırlar
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Alt 17-05-2019, 13:22
Turdur Turdur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 10 Nov 2017
Mesajlar: 1.822
Standart

ForumKirpisi´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
ben ne diyom sen ne diyosun ya.

Mustafa Kemal sıradan birisi midir? Soyundan mı padişahtır, aileden mi zengindir?
Siyasetçi midir? Meclis uyuyanı mıdır?

Hayır verdiğin mesajın yapmaya çalıştığın girişimin hiç bi anlamı yok ki.

Yiğidi öldür hakkını yeme diye bi laf var. Adam İslam coğrafyasına ışık gibi. Almasını bilene.
(Öyle bi coğrafya olsa en azından)

Beğenmediği bir kültürü değiştirmekten, askerliğe oradan siyasete dolu bi geçmişi var.
Bir ülkeyi doğudan batıya çekiştirmeye çalışmış birisi.

Donanımlı birisi. Bunu donanımsız çöplerle bir tutamazsın. Tayyip Erdoğanla Atatürk aynıdır çünkü 2'side devlet başkanıdır gibi bi kafa olur.

Laf anlatıyoz boş boş ya.
Senin bu yazdıklarına göre Vahdettin ile Kılıçdaroğlu'nu kıyaslamış olmuşum.


"İçinde ışığı olmayan insanlar, kalabalığa karışıp ışık edinmeye çalışırlar."
Arthur Schopenhauer
-
"İtin kuyruğuna basma, arkandan havlar durur."
Tecrübe
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Alt 17-05-2019, 13:29
ForumKirpisi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ForumKirpisi ForumKirpisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 27 Nov 2018
Bulunduğu yer: Merkez/Çin
Mesajlar: 1.838
Standart

Turdur´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Senin bu yazdıklarına göre Vahdettin ile Kılıçdaroğlu'nu kıyaslamış olmuşum.
Kılıçdaroğlunı da kıyaslayamazsın. Kılıçdaroğlu kaç km yol yürüdü adalet yürüyüşü diye.

vahdettin bi kere hastalıklı depresif zayıf bir kişilik. onu oraya proje olarak koymuşlar.

hiç bi karizması etkisi yok ne biçim padişah o. ben sarayda olduğumda iyi bilirdim o dönem de
sevmezdim şimdi de sevmem zerre kadar.

Kılıçdaroğlu dediğin bu memleketin Mahatma Gandhisidir. CHPnin alın akıdır.

Yaşasın Kılıçdaroğlu

I <3 Kılıçdaroğlu

Nasıl olsa Bade' lenen daha evvel de bade' lenmiş Hatta bazıları '' Nur Çeşmesinden '' içerek ?? nurlanmışlardırlar
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Alt 17-05-2019, 13:51
Turdur Turdur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 10 Nov 2017
Mesajlar: 1.822
Standart

ForumKirpisi´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kılıçdaroğlunı da kıyaslayamazsın. Kılıçdaroğlu kaç km yol yürüdü adalet yürüyüşü diye.

vahdettin bi kere hastalıklı depresif zayıf bir kişilik. onu oraya proje olarak koymuşlar.

hiç bi karizması etkisi yok ne biçim padişah o. ben sarayda olduğumda iyi bilirdim o dönem de
sevmezdim şimdi de sevmem zerre kadar.

Kılıçdaroğlu dediğin bu memleketin Mahatma Gandhisidir. CHPnin alın akıdır.

Yaşasın Kılıçdaroğlu

I <3 Kılıçdaroğlu
Mahatma Gandhi proje olmasın? Aynen Kılıçdaroğlu bir Gandhi olabilir. Şüphem yok.


"İçinde ışığı olmayan insanlar, kalabalığa karışıp ışık edinmeye çalışırlar."
Arthur Schopenhauer
-
"İtin kuyruğuna basma, arkandan havlar durur."
Tecrübe
Alıntı ile Cevapla
  #27  
Alt 17-05-2019, 16:57
Rapi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Rapi Rapi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Mar 2019
Mesajlar: 546
Standart

Türkü´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster


" Yunan galip gelmesi için "
püsküllüye ilham kaynagı olan nesriyat buymuş demek ki !

Rapi TURKAN SAYLAN icinde bir
Başlıkta paylaşımlarınızı bekliyoruz.

Kesinlikle haklısınız. Elbette, sınav yoğunluğumu azaltınca olabilir.
Araştırıp tarihi açıdan doğruluğuna inandığım yazıları eklerim yine. Sinan Meydan'ın hem akademik hem uzmanlık alanına giren bu konuya dair yazıları da bir hayli fazla.
Teşekkürler sayın Türkü.
Alıntı ile Cevapla
  #28  
Alt 17-05-2019, 20:41
kartopu kartopu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Dec 2014
Mesajlar: 3.695
Standart

Türkü´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Kartopu şu yukarıda mucadeleye dahil yazdıklarına itiraz eden mi olduda ATARLANDIN ?

Kaldı ki konu başlıgında arkadaşları da denmiş.
Sn Türkü Ben bildiklerimi yazdım Ayrıca 2 şeye dikkat çekmeye çalıştım
Kimsenin yazdıkları ile ilgilenmiyorum birilerine de cevap niteliğinde değil yazdıklarım.


1-Şu da dikkat çekicidir Yunan ordusunun başarısız atakları yunan devletine pahalıya mal olması sebepiyle Yunanistan da isyanlar çıkmış hükümet değişikliğine de sebep olmuştur. Yunan ordusuna gereken teknik ve ekonomik destek giderek azalmış ordu içinde bayağı rahatsizlıklara sebep olmuştur. Yunan Ordusunda isteksizlikler artmıştır.

2-Mustafa Kemalden daha çok söz edilmek isteniyorsa milli mücadeleyle değil Türkiye Cumhuriyetinin kurulumuna bakmak gerekir

.
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Alt 17-05-2019, 22:51
Rapi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Rapi Rapi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Mar 2019
Mesajlar: 546
Standart

Sayın Türkü, konuya detaylar devam ediyor. Çünkü milli mücadele kahramanı bir Vahdettin yok ortada.
Tarihçi Sinan Meydan'dan okuyalım:

Emperyalizmin Vahdettin Deneyi

Padişah Vahdettin sakalsızdı. "Ben büyük ceddim Yavuz Sultan gibi sakal bırakmayacağım, çünkü sakalımı kimsenin eline vermek niyetinde değilim" diyordu. Vahdettin, evet, belki sakalını kimseye kaptırmadı, ama bütün ruhunu İngilizlere ve İngilizci Damat Ferit'e kaptırdı.

ŞAŞKIN BİR PADİŞAH
4 Temmuz 1918'de 58 yaşında padişah olduğunda Şeyhülislam Musa Kazım Efendi'ye, "Şaşırmış bir haldeyim!" demişti.
Vahdettin, galip devletlerin kendisini tahttan indirmesinden ve ordunun yönetimine el koymasından endişeleniyordu. İşgal İstanbul'unda görüştüğü Atatürk'e ilk sorduğu sorulardan biri "Ordudan kendisine bir fenalık gelip gelmeyeceği" şeklindeydi. Kuşkular ve kaygılar içinde, eniştesi İngilizci Damat Ferit'e dört elle sarıldı.

Tahtını ve tacını öylesine çok düşünüyordu ki, Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzalaması için görevlendirilen Rauf (Orbay) Bey'e öncelikle "Hilafeti, saltanatı ve Osmanlı hanedanlık hukukunu koruyacaksın" demişti.

Ancak çok geçmeden -işbirliği yaptığı sürece- emperyalist devletlerden kuşkulanmasına gerek olmadığını anladı. Çünkü emperyalizm için bir adamla ona biat etmiş kullarını yönetmek, bir meclise sahip özgür bireyler topluluğunu yönetmekten çok daha kolaydı. Vahdettin, işgalci emperyalistlerle, özellikle İngiltere'yle iyi ilişkiler kurup halkı da kendine biat ettirebilirse tahtını ve tacını koruyabileceğini düşünüyordu.

İNGİLİZ HAYRANLIĞI
Vahdettin, 24 Kasım 1918'de The Daily Mail muhabiri G. Ward Price'a verdiği bir mülakatta şunları söyledi: "İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı Kırım Savaşı'nda İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecit'ten miras aldım. Şimdi bu sebepten memleketim ile İngiltere arasında öteden beri mevcut dostane ilişkileri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım." (Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1991, s. 3, 4)
General Milne, 16 Aralık 1918'de İngiltere'ye gönderdiği raporda şöyle diyordu: "Padişah, İngilizlerin, mümkün olduğunca çabuk Türkiye'nin idaresini eline alması için istirhamda bulundu… İç kısımlara İngiliz subaylarının gönderilmesini ve idareye yardımcı olmalarını rica etti. Buna karşılık Kafkasya'daki Türk askerlerini İngilizlerin buyruğu altına vermeye, istenmeyen subayları görevlerinden almaya ve birlikleri İngiliz subaylarının komutası altına vermeye hazır." (Jaeschke, age, s. 4)

EMPERYALİZMDEN YARDIM DİLENMEK
Vahdettin, İngilizlerin hoşuna gidecek bir şeyler yapıp onlardan güvence almak için çırpınıyordu. Savaşta Ermenilere ve İngiliz esirlere kötü davranmış Türkleri cezalandırarak İngilizlerin gözüne girmeyi bile denedi.

Sözde Ermeni kırımında rolü olduğu gerekçesiyle Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'in idamını onayladı. Anadolu'daki Milli Mücadele'yi yok etmeleri için pek çok defa İngilizlerden yardım dilendi.

Öyle ki Büyük Taarruz öncesinde bile, 7 Ağustos 1922'de, İngiltere Yüksek Komiseri Rombald'a, Atatürk ve arkadaşlarıyla ilgili çok ağır sözler söyleyip İngilizleri Anadolu'daki "millicilere" karşı kışkırttı: "Millici liderler bir hükümet değildir, bir isyancılar ve ihtilalciler topluluğudur. Onlar İttihat Terakki'nin canlandırıcılarıdır…

Kişisel çıkarları için ülkede egemenliklerini kurmaya çalıştılar. Masum halkın vatanseverliğini ve iyi niyetini sömürdüler. İnançları ve politikaları bakımından onlar Bolşevikten başka bir şey değildirler. Ben ve hükümetim barış yapmaya ve bu yolda özverilerde bulunmaya hazırdır…"

(Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, 2007, s.187)
Vahdettin daha da ileri giderek bir İngiliz ajanı gibi çalıştı. Salahi Sonyel'in açıkladığı bir belgeye göre, 23 Şubat 1922'de huzuruna kabul ettiği Ankara Hükümeti Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey'in çantasındaki gizli belgeleri çaldırıp İngiltere Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'a gönderdi. (Salahi Sonyel, "Son Osmanlı Padişahı Vahdettin ve İngilizler", Belleten,

XLIX/154, 1975, s. 257-264.) TÜRKİYE'Yİ İNGİLİZLERE BIRAKMAK
30 Mart 1919'da Damat Ferit'in İngilizlere sunduğu bir projeye göre İngiltere Türkiye'de gerekli gördüğü yerleri 15 yıllığına işgal edebilecekti. Her ile bir İngiliz konsolosu tayin edilecekti. Seçimler İngiliz kontrolünde yapılacaktı. Türk maliyesini İngiltere kontrol edecekti. İngilizler bu projeye cevap vermedi. Ancak Vahdettin vazgeçmedi ve 19 Eylül 1919'da İngilizlerle bir gizli antlaşma imzaladı.
Emperyalizm, bir adamı; Vahdettin'i kontrol ederek bir milleti esir almak üzereydi. Emperyalizmin merhametine sığınan Vahdettin, 10 Ağustos 1920'de Türkiye'nin idam fermanı Sevr Antlaşması'nı imzalattı. 21 Ağustos 1919'da Vahdettin'le görüşen J. de Robeck, Londra'ya gönderdiği bir raporda Vahdettin'in İngiltere'ye güvenerek Sevr Antlaşması'nı kabul ettiğini belirtiyordu. (Jaeschke, age, s. 7).

ŞAŞIRTAN TESLİMİYETÇİLİK
Doğrusu Vahdettin'in teslimiyetçiliği İngilizleri bile şaşırttı. İstanbul'daki İngiliz temsilcilerinden Richard Webb, 19 Ocak 1919'da İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan Sir Ronald Graham'a gönderdiği özel mektupta şöyle diyordu: "Görünürde ülkeyi işgal etmediğimiz halde şimdi valilerini atıyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz. Polislerini yönetiyor, basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları işlemiş oldukları suçlara aldırmadan serbest bırakıyoruz. Demiryollarını sıkıca denetimimizde tutuyor ve istediğimiz her şeye el koyuyoruz… Politikamız süngünün kesin ucuna dayanıyor. Halife elimizin altında bulundukça İslam dünyası üzerinde ek bir denetim aracına sahibiz… Bildiğiniz gibi padişah bizi buraya yerleştirmeyi diliyor…" (Sonyel, Gizli Belgelerde… s. 12)


İngilizler, bir adamı; sultanı/halifeyi kontrol ettikleri sürece "İslam dünyasını" kontrol edebileceklerini görüyordu.
10 Ocak 1918'de Vahdetin, Amiral Calthorpe'a bir aracı gönderip "Bütün umudunu İngiltere'ye bağladığını, İngilizlerin istediği kişileri tutuklayıp cezalandırmaya hazır olduğunu" belirterek İngilizlerin, halifelik makamında kalması için kendisine yardım edip etmeyeceklerini sordu. Damat Ferit de 9 Mart 1919'da Richard Webb'i ziyaret ederek, "Padişahın ve kendisinin ümitlerini Allah'tan sonra İngiltere'ye bağladıklarını" belirtti. (Sonyel, age, s. 20).

MECLİSİ DAĞITMAK
Vahdettin İngilizleri memnun etmek için öncelikle iki adım attı:
1- Meclisi dağıttı.
2- Hükümeti Damat Ferit'e kurdurdu.

11 Mart 1919'da Amiral Webb raporunda, "Damat Ferit Hükümeti, düşünülmesi mümkün olan en İngiliz yanlısı hükümettir" diyordu.
Vahdettin, 21 Aralık 1918'de -en gerekli olduğu anda- meclisi dağıttı. İstanbul'un işgal edildiği gün, "Bir millet var koyun sürüsü, ona bir çoban lazım o da benim" diyen Vahdettin'in meclisi dağıtması normaldi. Ancak meclisin dağıtılması çok yanlıştı. Öncelikle meclisin her şeye rağmen işgale direnme ihtimali vardı. İşgalcilerin meclisi kontrol etmesi daha zordu. Ayrıca yeniden seçim yapılması gündeme geldiğinde ülkenin işgal edilmiş bölgelerinden mebus seçilemeyecek, yeni mecliste buralar temsil edilemeyecekti. Dolayısıyla o bölgelerin elden çıkması kolaylaşacaktı. Ancak meclisi dağıtan "saray, serbestçe ve kendine en uygun biçimde galip devletlerle özellikle İngiltere'yle antlaşmaya varmak istiyordu." (Sina Aksin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, C.1, 2. bas, İstanbul, 1992, s.137)

İNGİLİZLERE YARANMA POLİTİKASI
Vahdettin, İngilizlerin istediklerini yaparsa hem tahtını, tacını koruyacağını hem de Paris Barış Konferansı'nın Türkiye lehine bir karar vereceğini düşünüyordu.


İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, 21 Nisan 1919'da Osmanlı Savaş Bakanlığı'na bir nota verip Anadolu'daki direniş hareketlerine son verilmesini isteyince etekleri tutuşan hükümet ve padişah hemen harekete geçtiler. Atatürk'ü 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun'a gönderdiler. Atatürk'e verilen görev Anadolu'daki direniş ateşini söndürmekti. Atatürk ise tam tersine direniş ateşini körükleyince İngilizlerin isteğiyle hemen geri çağrıldı, gelmeyince görevden alındı. Benzer şekilde İzmir'de direniş örgütleyen Nurettin Paşa da görevden alınıp yerine İzzet Bey ve Ali Nadir Paşa getirilmişti. Çünkü Vahdettin, İzmir'in işgaline karşı direnilmemesini, mütareke hükümlerine uyulmasını istemişti. 15 Mayıs 1919'da İzmir kanlı bir şekilde işgal edildi. İzmir Valisi Kanbur İzzet, bırakın direnişi, 26 Mayıs'ta Yunan kuvvetlerini özel bir törenle ve saygıyla karşıladı.

Vahdettin'in Savaşı

Vahdettin, Milli Mücadele'ye adeta savaş açtı. Bu savaş gereğince;
Atatürk İstanbul'a çağrıldı. Gelmeyince ordu müfettişliğinden alındı. Bunun üzerine o da askerlikten istifa etti.
Atatürk sadece ordudan çıkarılmakla kalmadı, nişanları, rütbeleri ve fahri yaverlik unvanı geri alındı. Bütün bu kararları Vahdettin onayladı.
Görevden alınan Atatürk'ün emirlerinin dinlenmemesi için genelge yayımlandı.
Atatürk ve Rauf Bey'in "derhal yakalanarak İstanbul'a gönderilmeleri için" valiliklere emir verildi. Atatürk'ün tutuklanması için Kazım Karabekir'den yardım istendi.


Direniş cemiyetlerinin kurulması, direniş mitinglerinin yapılması ve millicilere ait telgrafların çekilmesi yasaklandı.
Damat Ferit, İngiliz Yüksek Komiserine, padişahın ve kendisinin İngilizler tarafından korunup korunmayacağını sordu. İngiltere, padişahın ve sadrazamın güvenliklerinin sağlanacağını bildirdi.
22 Temmuz 1919'da İngiliz ve Fransız Yüksek Komiserleri de "Padişahın desteklenmesine" karar verdiler.
İçişleri Bakanı Adil, "İzmir'deki millici çeteleri dağıtmak için gerekirse askeri kuvvet kullanacağız" dedi.
Milli Mücadele karşıtı propaganda için Anadolu'ya Nasihat Heyetleri gönderildi. Vahdettin'in Denizli'ye gönderdiği Jandarma Genel Komutanı, Yunanla çarpışmaktan vazgeçilmesini istedi.
Bütün illere, Kuvayı Milliye'nin dağıtılması emri verildi.
1.2.3. Ordu Müfettişlikleri kaldırıldı.
Başarılı komutanlar ve yurtsever valiler görevden alınıp yerlerine işbirlikçiler atandı.
Hükümetin verdiği listelere göre asker, sivil yurtseverler tutuklanıp Malta'ya sürgün edildi.
Elazığ Valisi Ali Galip'ten Sivas Kongresi'ni dağıtması istendi.
30 Eylül 1919'da İngiliz Yüksek Komiseri J. de Robeck, Lord Curzon'a gönderdiği bir yazıda, "Padişahın, İngilizlerin kuvvet kullanarak milliyetçileri durdurmasını istediğini" bildirdi. Robeck, değişik tarihlerde Londra'ya gönderdiği raporlarda "Vahdettin'in tahtını kaybetme korkusuyla titrediğini", "Padişahın kendisini İngilizlere teslim ettiğini" yazdı. Aynı Robeck, 23 Şubat 1920 tarihli raporunda, "Bizim aldığımız kararlara hürmet etmeyen yegâne halk, Türk halkıdır" diye yazacaktı.
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edildi. Misakı Milli'yi ilan eden Meclisi Mebusan 18 Mart'ta çalışmalarına ara verdi. Bazı milletvekilleri tutuklanıp Malta'ya sürüldü. Çok geçmeden Vahdettin meclisi kapattı.
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Milli Mücadele aleyhine fetva yayımladı. Fetvada istilacılara karşı direnen milliyetçileri tek tek veya topluca öldürmek din gereğidir. Bu uğurda ölenler şehit, öldürenler gazi sayılır deniliyordu. Fetvalar İngiliz uçaklarıyla Anadolu'ya atıldı.
Damat Ferit İngilizlere, Atatürk'e karşı Kürtleri kullanmayı önerdi.
Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) kurulup İzmit ve civarındaki Kuvayı Milliyecilerin üzerine yollandı.
Milli Eğitim Bakanı Rumbeyoğlu Fahrettin okul kitaplarından "Türk" sözcüğünü çıkardı.
Hükümet, Ahmet Anzavur'a paşalık rütbesi verdi. Anzavur paralı ordusuyla milli kuvvetleri dağıtmak için İzmit'ten Adapazarı'na hareket edip Adapazarı'nı işgal etti.
İstanbul Divan-ı Harbi, Atatürk ve arkadaşlarını (Karabekir hariç) idama mahkum etti. Vahdettin, idam kararlarını onayladı.
Vahdettin, 16 Kuvayı İnzibatiyeliye elbaşını, Mecidiye Nişanı ile ödüllendirdi.
Adalet Bakanı Ali Rüştü Efendi, Yunan taarruzunun başarısı için dua edilmesini istedi. Edirne'de Selimiye Camii'nde Müftü Hilmi Efendi, Yunan ordularına dua edip Venizelos'u övdü.
Vahdettin, Kuvayı Milliyeci subaylara 7 yıl hapis cezası verilmesi hakkındaki kanunu onayladı.
İngiliz ajanı Rahip Frew, Osmanlı Nişanı ile ödüllendirildi.
2 Eylül 1920'de Damat Ferit, Yüksek Komiser Robeck'e, "Vahdettin'in oğluna bir İngiliz vasi aradığı, anayasanın onun veliaht sayılmasına göre değiştirileceğini" söyledi.
Padişah Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit'le birlikte, Anadolu'daki 20 civarında iç isyandan; kanlı kardeş kavgasından sorumludur.
Bu Vahdettin, Milli Mücadele'nin ardından,17 Kasım 1922'de İngilizlere sığınıp ülkeden kaçtı.

Sözcü/ 13 Mart 2017
SİNAN MEYDAN
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Alt 25-05-2019, 00:43
Rapi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Rapi Rapi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Mar 2019
Mesajlar: 546
Standart

KAYNAKLAR:
...
[8] Murad Bardakçı, Şahbaba, Osmanoğullarının Son Hükümdarı VI. Mehmed Vahidüddin Han'ın Hayatı, Hatıraları ve Özel Mektupları, Istanbul 1998, sayfa 413, 416.
Birinci sayfadaki kaynakçada yer alan isimlerden biri de Murat Bardakçı idi.
Bakalım Murat Bardakçı güncel yorum olarak ne söylüyor?

24.05.2019
"Atatürk'ü Samsun'a Vahideddin gönderdi" saçmalığını bana mâletmeyin!
Mustafa Kemal'in Samsun'a gidişi padişahın değil, devletin kararıdır!

Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a gidişinin 100. yıldönümü münasebetiyle geçen hafta yapılan törenlerin ardından, sosyal medyada "Atatürk'ü Samsun'a Vahideddin gönderdi" diye bir söz dolaşıp durmaya başladı…

Bu sözü güya ben etmişim!

Meselenin ayrıntılarına girmeden önce kısaca söyleyeyim: Ben böyle birşey demedim!

İş bu kadarla kalsa, yine iyi! İddianın çerçevesini daha da genişletiyor, mevzuyu İstiklâl Harbi'ne bağlıyor, "Kurtuluş Savaşı'nın gerçek mimarı Sultan Vahideddin'dir" diyor ve bu garabeti de bana mâlediyorlar!

Bu sayıklama da bana ait değildir!

Üstelik, bu saçma iddiaların altında Tarihin Arka Odası'nda seneler önce Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışı hakkında söylediklerim yeralıyor ve "Atatürk'ü Samsun'a Vahideddin gönderdi" yahut "İstiklâl Savaşı, Sultan Vahideddin'in eseridir" gibisinden ortaya sürülen tuhaflıkların da bu konuşmamda geçtiği iddia ediliyor...

Anlattıklarımı dinleyecek olanlar değil bu şekilde konuştuğumu, bu mânâya gelecek şekilde yorumlanabilecek bir imada bile bulunmadığımı, aksine açık-seçik şekilde "Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun'a devlet göndermişti" dediğimi işitirler!

"Sultan Vahideddin'in göndermesi" ile "devletin göndermesi" arasında dünya kadar fark vardır ama memlekette nüans kavramı artık bir yana itilip unutulduğu için bu iki cümlenin arasındaki fark idrak edilememekte, "Ha devlet, ha Sultan Vahideddin! İkisi de aynı şey" mantığı ile hakikatler pervasızca eğilip bükülmektedir.

Benzer saçmalıkları daha önce de bana yamamaya çalışmışlar, Sultan Vahideddin'in Kahire'de çıkan El Ahram Gazetesi'ne 16 Nisan 1923'te bir demeç verdiğini, demecinde "Türkler dini, soyu, sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür" dediğini ve benim bu ifadeyi "Şambaba" isimli kitabımda yayınladığımı söylemişlerdi...

İddiayı o zaman da yalanlamış, "İsmi ‘Şambaba' değil ‘Şahbaba' olan kitabımda bu sözlerin geçmesini bir tarafa bırakın, böyle bir edepsizliği uzaktan-yakından da olsa çağrıştıran tek bir cümle bile yoktur; hattâ kaynak olarak gösterilen El-Ahram Gazetesi'nde de Vahideddin'in bir mülâkatı yayınlanmamıştır" diye yazmıştım…

Ama artık bu kadar zirvelerde dolaşan cehle lâf anlatabilmek ne mümkün? Aynı utanmaz iddia hâlâ gevelenip duruyor ve üzerine de "Atatürk'ü Samsun'a Sultan Vahideddin gönderdi" saçmalığı ilâve ediliyor…


https://www.haberturk.com/yazarlar/m...etin-kararidir
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Başlık Düzenleme Araçları
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:31 .