Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Bilim > Biyoloji > Evrim

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 06-02-2021, 14:43
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart Ormanın Evrimi

yesilgazete.org

Sudan karaya, yosundan ağaca: Ormanın evrimi -1 [1]

Gezegenimizdeki yaşamın devamlılığıyla yakın ilişkisini anladık anlayalı ormanla yatıp ormanla kalkıyoruz. Peki ormanların nasıl oluştuğunu, dünya karasal alanlarını nasıl kapladığını, zaman içerisinde nasıl bir değişim geçirdiğini hiç düşündünüz mü?

CİHAN ERDÖNMEZ 31.01.2021



Öğrencilik ve asistanlık yıllarımda orman ve ormancılığın yeterince ilgi görmediği konuşulurdu. Ormancılığın, kırsal kesim hariç halktan kopuk bir meslek olduğu, kent topluluklarının ormancılık çalışmalarından haberdar olmadığı sıklıkla dile getirilirdi. Öyle ki, büyük hukukçu ve hoca Hıfzı Veldet Velidedeoğlu tam da bu konuyla ilgili olarak 1986 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde "Orman deyince okumazlar ki" başlıklı bir yazı yayımlamış ve bu açıdan Türk aydınını eleştirmişti. Bu nedenle ormancının yaptığı işi daha fazla anlatması gereği, üzerinde mutabakat sağlanmış bir görüştü. Yüksek lisans öğrenimine başladığımızda akademinin görmüş olduğu en beyefendi hocalardan biri olan Prof. Dr. Metin Özdönmez'den Ormancılıkta Halkla İlişkiler dersi almamızın altında yatan neden de buydu.

Şimdi ise durum tam tersine döndü. Yani köyde ya da kentte herkes ormanı konuşuyor. Fakat bu kez de konuşulanlar içerisinde, özellikle kentlilerin konuştuklarında pek çok yanlış bilgi var ve korkunç bir dezenformasyon yaşanıyor. Bu dezenformasyon bir yandan ormanları koruma hassasiyetinin her orman tahribi haberine koşulsuz olarak inanmaya dönüşmesiyle ilgiliyken (örneğin, yanan orman alanlarına otel yapılması haberleri) diğer yandan da, belki de daha önemli bir etken olarak hükümet ve yandaşlarınca ormanlarla ilgili her şeyin güllük gülistanlık olduğu algısı yaratmaya dönük yaklaşım ve çabaları (ağaçlandırmada çağ atladığımız ya da orman alanını artıran nadir ülkelerden olduğumuz gibi haberler) ile ilişkili.

Yani, öyle ya da böyle ormanı ve ormancılığı anlatma ihtiyacı ortadan kalkmış değil. Pek çok başka konuda (eğitim, sağlık, adalet vb.) olduğu gibi özelde ormancılık genelde ise doğa koruma konusu da birilerine yandaş ya da muhalif olmaktan çok daha derin anlamlar taşıyor. Bu yüzden fırsat buldukça bu ihtiyaca yanıt verecek yazılar yazmaya çalıştım, çalışmaya da devam edeceğim.



Hâsılı, ormanla yatıp ormanla kalktığımız bir dönem yaşıyoruz. Bu böyle de devam edecek, çünkü gezegenimizdeki yaşamın devamlılığı ormanlarla çok ama çok yakından ilişkili. Mademki bu kadar önemliler, ormanların nasıl oluştuğunu, dünya karasal alanlarını nasıl kapladığını, zaman içerisinde nasıl bir değişim geçirdiğini hiç düşündünüz mü? Gelin, isterseniz buna bir göz atalım.

Elbette ilk ormanın ortaya çıkabilmesi için önce yaşamın başlaması, yani ilk canlıların ortaya çıkması, sonra da bitkilerin evrimleşmesi gerekiyordu. Dünyanın bundan yaklaşık 4,5 milyar yıl önce ortaya çıktığını, yaşamın oluşması içinse yaklaşık 1,5 milyar yıl kadar soğuması gerektiğini biliyoruz. Yaşam bundan 3 milyar yıl önce suda başladı. İki milyar yıldan daha eski olan, son derece küçük ve basit bazı deniz canlılarının fosillerine ulaşılmış durumda.

Su, tıpkı şimdi olduğu gibi yaşam için kaçınılmaz bir zorunluluktu. Bu nedenle yaşam suda başladı. Peki, karada yaşayacak canlılar suya nasıl ulaşacaktı? Belki de yaşamın sudan karaya geçmesindeki en önemli sorun buydu? Bu sorunun çözümü için ilk adım gel-git ile sık sık su altında kalan ıslak kıyılar oldu. Bu alanları kullanan bazı su yosunları evrimleşerek kara yosunlarını oluşturdular ve kıyıları yeşil bir kadife örtü gibi örttüler. Eğrelti otlarının atası sayılabilecek bu yosunların ortaya çıkışı bundan yaklaşık 380 milyon yıl önce gerçekleşti. Fakat hâlâ aşılması gereken önemli sorunlar bulunuyordu.

Sudan karaya
Ormanların oluşması için yaşamın sudan karaya geçmesi gerekiyordu. Önce kara canlılarının sonra da bitkilerin evrimleşmesine ihtiyaç duyuldu. Yaşamın sudan karaya geçişi, yani ilk kara canlılarının ortaya çıkması için yaşamın başlangıcından itibaren 2,5 milyar yıl daha geçmesi gerekti.

Su, tıpkı şimdi olduğu gibi yaşam için kaçınılmaz bir zorunluluktu. Bu nedenle yaşam suda başladı. Peki, karada yaşayacak canlılar suya nasıl ulaşacaktı? Belki de yaşamın sudan karaya geçmesindeki en önemli sorun buydu? Bu sorunun çözümü için ilk adım gel-git ile sık sık su altında kalan ıslak kıyılar oldu. Bu alanları kullanan bazı su yosunları evrimleşerek kara yosunlarını oluşturdular ve kıyıları yeşil bir kadife örtü gibi örttüler. Eğrelti otlarının atası sayılabilecek bu yosunların ortaya çıkışı bundan yaklaşık 380 milyon yıl önce gerçekleşti. Fakat hâlâ aşılması gereken önemli sorunlar bulunuyordu.



Sadık yâr
Dünya karaları bir ateş topundan soğumuş kayalardan oluşmaktaydı. Kayalardaki besin maddelerini taşıyan fakat onlar kadar sert olmayan, yağışlarla gelen suyu akıtmayıp bünyesinde tutabilecek bir ortama, toprağa ihtiyaç vardı karalardaki yaşamın gelişip serpilmesi için. Gerçi soğuma, ısınma, ıslanma, kuruma gibi fiziksel etkenlerin altında kayalardan bir miktar toprak oluşuyordu ama bu o kadar yavaş ilerleyen bir süreçti ki, sırf buna kalsa bugün bile dünyada henüz ormanlar ortaya çıkmamış olabilirdi. İşte bu noktada likenler yardıma koştu.

Tek başlarına kayaların yüzeyinde ya da çatlaklarında yaşama yeteneğine sahip olmayan algler ile mantarların yaşam birliği sonucunda oluşan likenler kayaların parçalanarak toprağın oluşması sürecine büyük hız kattılar. Bakın büyük hoca Hikmet Birand bunu nasıl anlatıyor[2]:

"…görüyorsun ki o yanı başındaki taşın üzerindeki liken, ta o zamanlar, dünyamızı yeşertmek, canlandırmak için soyunun sopunun üzerine aldığı göreve bak hâlâ ne kadar sadakatla devam ediyor. Bütün dağlarda tepelerde mevsimlere göre taşlar, kayalar üzerinde kâh yeşeren kâh sararan kâh koyulaşan kararan bu ince kabuklar hep likendir."


Yeryüzünde toprak miktarı arttıkça bitkilerin evrimi için uygun koşullar da ortaya çıkmış oldu. Yaklaşık 350 milyon yıl önce, bir yandan dünya karalarının jeolojik hareketliliği devam ediyor, sıradağlar oluşuyorken diğer yandan da iklimsel çeşitlenmeyle birlikte evrim hız kazanıyordu. 300 milyon yıl önceye geldiğimizde boyu 30 metreyi bulan ilk ağaçlar oluşmuştu bile. Daha sonra, yaklaşık 290 milyon yıl önce dünya karalarının büyük bölümünü bugünkü Amazon ormanlarına benzeyen yağmur ormanları kaplamıştı. Elbette o zamanki ağaç türleri şimdiki ağaç türleri değildi. Bu ağaçlar bugünkü tohumlu bitkilerin ataları olan eğrelti ve eğreltiye benzeyen ilksel tohumlu bitkilerdi. Bu ağaçlardan oluşan bataklık ormanlarında bugünkü benzerlerinden çok daha büyük boyutlarda böcekler, kırkayaklar ve akrepler yaşamaktaydı.



İlk ormanların nasıl göründüğüne ilişkin bir illüstrasyon ve bitki fosili fotoğrafı (https://www.earthhistory.org.uk/reco...on-in-devonian)

Elbette ormanlar o zamandan günümüze çok büyük değişimler geçirdiler. Yazıyı uzun ve sıkıcı bir hale getirmemek için şimdilik burada bir noktalı virgül koyup, devamını bir sonraki yazıya bırakalım. Bakalım bugünkü orman formlarına gelirken neler yaşanmış.

*

[1] Bu yazıda belirtilen tarihler değişik kaynaklarda küçük de olsa farklılıklar gösterebilmektedir. O nedenle bu tarihlerin fikir vermek amacıyla kullanıldığı unutulmamalıdır.

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 06-02-2021, 14:47
Şüpheci Dinsiz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Şüpheci Dinsiz Şüpheci Dinsiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 28 Dec 2010
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 7.586
Standart

yesilgazete.org

Sudan karaya, yosundan ağaca: Ormanın evrimi-2[1][2]

Önce büyük, sonra da küçük yokoluşları yaşayan gezegenimiz son iki milyon yılda en büyük felaketiyle yüzleşmeye başladı: Evrimleşmeye başlayan insan.

CİHAN ERDÖNMEZ 06.02.2021



Geçen haftaki yazıda ilk canlıların oluşmasından ormanların ortaya çıkmasına kadar geçen süreci özetlemiştim. Böylelikle bundan yaklaşık 300 milyon yıl önceye kadar gelmiştik. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.

O sıralarda iklim öylesine nemli ve tropikti ki, mevsimler olmadığı için ağaçlarda yıllık halka oluşmuyordu. Bu döneme karbon içeren anlamında karbonifer adı verildi. Çünkü ormanların büyük kısmı bataklık ormanı niteliğindeydi ve buralarda biriken odunların zaman içinde sıkışmasıyla çok büyük kömür tabakaları oluştu. Bugün, yakılarak enerji elde edilmesiyle başımıza iklim krizi ve hava kirliliği açısından büyük dertler açan dünya kömür rezervlerinin önemli bölümü de işte o dönemde, karboniferde oluştu. Aşağıdaki fotoğrafta o dönemde yaşayan ve daha sonra yok olan Lepidodendron sternbergii ağacının uç sürgünlerinin bir kayaçta bırakmış olduğu iz görülmektedir.[3]



Yaklaşık 250 milyon yıl önce dünya bugüne kadar görmüş olduğu en büyük ikinci felaketi yaşadı. O zaman için var olan canlı türlerinin %95'ini yok eden bu felakete Büyük Ölüm ya da Büyük Yok Oluş (Great Dying) deniliyor. Büyük oranda bir göktaşı çarpması sonucu meydana geldiği düşünülen bu yok oluşla ilgili olarak en büyük belirsizlik çarpan göktaşının oluşturması gereken kraterin yeriydi. Bu belirsizlik Falkland Adaları yakınında okyanusun dibinde bulunan 250 km genişliğindeki krater izleriyle çözülmüş gibi.

Göktaşı dünyaya çarptığında kutuplarda tundralar, geri kalan kısımlarda ise bataklık ormanları vardı. Göktaşından sonra artan kuraklık ve iklimsel farklılıkların oluşması bataklık ormanlarının sonunu getirdi. Dünyadaki bitkisel yaşamı artık eğreltiler, tohumlu eğreltiler, kozalaklılar ve yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan ginkgolar temsil etmeye başladı.

Dünya bölünürken…
O sıralarda henüz şimdiki gibi kıtalar yoktu. Yeryüzü Pangea adı verilen tek bir kara parçası halindeydi. Pangea'nın iç kesimleri kurak çöl benzeri bir durumdaydı. Aynı zamanda karaların birbirinden ayrılışı, kıtaların oluşması ve yüksek dağ silsilelerinin ortaya çıkışı sürüyordu. İklimsel farklılıklar giderek arttı. Pangea'nın kıyı bölgeleri sık ormanlarla kaplıyken orta kısımlar daha seyrek bitki örtüsüne sahipti. Açık tohumlu bitkiler, özellikle kozalaklılar hâkimdi. Ancak yavaş yavaş kapalı tohumlu (çiçekli) bitkiler evrimleşiyordu.

Bundan 150 milyon yıl öncesinden itibaren, bir yandan karaların birbirinden ayrılması devam ederken bir yandan da daha ılık ve yağışlı bir iklim egemen olmaya başladı. Kutuplarda buzullar yoktu ve deniz seviyesi çok yüksekti. Denizlerin örtmediği karaların büyük bölümü yeniden ormanlarla kaplandı. O dönemde dünya karasal alanlarının durumunu aşağıda görmeniz mümkün.[4]



Son 100 milyon yıl içerisinde kapalı tohumlular da yavaş yavaş dünya üzerinde kendini ciddi biçimde göstermeye başladı. Çam, sedir, servi, sekoya, göknar ve ardıç gibi açık tohumlu ağaçlar geniş ormanlar oluşturuyorsa da meşe, sığla, akçaağaç, manolya, karaağaç, çınar, huş, kavak, söğüt ve dişbudak gibi kapalı tohumlular da yayılmaya başladı. Ayrıca açık tohumlu türlerin egemenliğindeki ormanların alt tabakasında kapalı tohumlu türlerden çalılar ve otsu bitkiler yayılmaya başladılar.

En büyük felaket: İnsan
Yaklaşık 65 milyon yıl önce yaşanan bir diğer göktaşı vakası Büyük Yok Oluş kadar olmasa da canlı çeşitliliğine oldukça önemli ölçüde zarar verdi. Bu olayla tüm canlı türlerinin %60-80'inin yok olduğu tahmin ediliyor. Elbette en büyük darbeyi dinozorlar aldı. Fakat yaşam ve evrim yeni oluşan koşullarda yolculuğuna ara vermeden devam etti. Otsu bitkilerin egemen olduğu geniş otlakların oluşması memelilerin evrimini hızlandırdı.

Yavaş yavaş sahneye kedigiller, köpekgiller ve maymunlar çıkmaya başlıyordu. Son 20 milyon yılın ilk yarısında iklim sıcak olduğu için ağaçlar ve ormanlar yine epey yayılmıştı. Ne var ki ikinci yarıda yeniden soğumalar, buzul çağları, suların çekilmesi, denizlerin kuruması ile birlikte ormanların azalmasına şahit oldu yeryüzü. Son 5 milyon yılın büyük bölümünde Akdeniz yoktu örneğin ve denizin yerinde düzlük alanlar, otlaklar bulunuyordu.



Son iki milyon yılda dünyanın başına bu kez en büyük felaket gelmeye başladı. Artık karaların durumu neredeyse bugünkü gibiydi. İklim çok sıcak olmasa da biraz ılıklaşmıştı. Ve o en büyük felaket gerçekleşmeye, insan evrimleşmeye başladı. Ormanlar soğuk dönemlere nazaran biraz daha geniş alanları kaplamaya başlarken insanın atalarının insana doğru evrimi de olanca hızıyla sürüyordu.

Yaklaşık 20 bin yıl önce 10 bin yıl kadar süren kısa bir buzul çağının ardından dünya artık bugünkü halini aldı. O zaman ormanların yeryüzünü kaplama oranı bugünkünün yaklaşık iki katıydı. Ne var ki artık insan denilen bir canlı vardı yeryüzünde. Tarımı 10 bin yıl önce keşfedince her şey çok değişti. İnsan çoğalıyor, insan yayılıyor ve insan yok ediyordu…

Bundan sonrasını aşağı yukarı herkes biliyor. Böylelikle ilk canlının ortaya çıkmasından günümüze kadar ormanın hikâyesinin özetinin özetini aktarmış oldum. Bir dahaki sefere Anadolu ormanlarının evrimine göz atarız. O zamana kadar bir noktalı virgül daha koyayım.

*

[1] Bu yazıda belirtilen tarihler değişik kaynaklarda küçük de olsa farklılıklar gösterebilmektedir. O nedenle bu tarihlerin fikir vermek amacıyla kullanıldığı unutulmamalıdır.

[2] Yazının bu bölümünde geniş ölçüde değerli dostum ve meslektaşım Prof. Dr. Ünal Akkemik'in "Ağaçların Dilinden" adlı kitabından yararlanılmıştır (Çekül Vakfı Yayınları, 2014).

[3] Fotoğrafın alındığı adres: https://ucmp.berkeley.edu/carbonifer...boniferous.php

[4] Görselin alındığı kaynak: https://www.britannica.com/science/p...econstructions. Bu kaynakta karaların son 650 milyon yıllık hareketini görmek de mümkün.

* Bir ben vardır bende, benden içeri. (Yunus Emre)
* Gören bizi sanır deli, usludan yeğdir delimiz. (Muhy-i)
* Kadınlar insan, biz insanoğlu. (Neşet Ertaş)
* Bu otobüs de benim Maserati'm, halkımla birlikte kullanıyoruz. (Tuncel Kurtiz)
* Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım? (Turan Dursun)
* Beneath this mask there is more than flesh, beneath this mask there is an idea Mr Creedy, and ideas are bullet-proof. (V for vendetta)
* O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. (Yaşar Kemal)
* Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. (Nazım Hikmet Ran)
* Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar her milli bahride her kilometrede dostum ve düşmanım var. Dostlar ki; bir kere bile selamlaşmadık, aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz..
(Nazım Hikmet Ran)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Etiket
evrim, orman, ormanın evrimi


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:46 .