Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 09-05-2018, 13:02
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart 9 Mayıs Zafer Gunu

Bugün fasizmin kaybedisinin yil dönümüdür. Muzaffer Kızıl Ordu'ya, kadın-erkek partizanlara, kahraman Sovyet halklarına ve Stalin'e şan olsun!

http://haber.sol.org.tr/emek-sermaye...er-gunu-237046

Bugün farklı uluslardan milyonlarca insanın kanıyla Nazi faşizmine karşı kazanılan büyük zaferin 73. yıl dönümü.

Dünya'nın dört bir yanında Zafer Günü olarak kutlanan 9 Mayıs, Berlin'deki Reichtag'a yani Alman parlamento binasına orak-çekiçli kızıl bayrağın dikildiği gün.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin ve Avrupa'daki komünist partilerin öncülüğünde kurulan direniş örgütlerinin eşi görülmemiş fedakarlığını, canı pahasına karanlığa boyun eğmeyen milyonları saygıyla anıyoruz.



İŞÇİ SINIFINA KARŞI DESTEKLENDİ
Faşist hareket ilk olarak İtalya'da, Benito Musollini'nin Ulusal Faşist Partisiyle iktidara geldi.

İtalyanca "demet" anlamına gelen "fasci"den türeyen faşizm, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından İtalya'da yükselen işçi sınıfı hareketine karşı toprak ağalarının ve büyük sanayicilerin kurduğu "fasci di combattimento"nun ideolojisi olarak ortaya çıktı.

"Fasci di combattimento" yani "savaş birlikleri" patronların ve toprak ağalarının desteğiyle 1910'lu yıllarda örgütlendi, silahlandı ve daha iktidara gelmeden işçi önderlerine ve komünistlere karşı pek çok katlima ve siyasi cinayete imza attı.

İlk olarak farklı bölgelerde birbirinden bağımsız bir şekilde kurulan bu çeteler, daha sonra Musollini'nin önderliğinde bir federasyona ve ardından Ulusal Faşist Parti'ye dönüştü. 1922 yılında iktidara gelen Faşist Parti, İtalya'yı 1943 yılına kadar terörle yönetti.

ALMANYA'DA FAŞİZME GÖZ YUMULDU
Faşistlerin İtalya'da iktidarı ele geçirmesinden 10 yıl sonra, 1933 yılında Nazi Partisi Almanya'da iktidara geldi. Devleti ele geçirmeye giden yolda her türlü entrikayı çeviren Nazi Partisi, Alman sermayesinden büyük destek gördü.

Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinin ardından imzaladığı ağır anlaşmalarla silahlanmasına sınır getirilen Almanya'nın, uluslararası işçi sınıfı hareketine ve SSCB'ye karşı Avrupa'da kapitalizmi korumak için bu anlaşmaları ihlal etmesine ve hızla militaristleşmesine göz yumuldu. Naziler iktidardayken dahi ABD'li şirketler Almanya'ya büyük yatırımlar yapmaya devam ettiler.

ABD Nazi Partisi'nin yaklaşık 22 bin kişinin katıldığı salon etkinliği - Madison Square Garden, New York, 1939
(ABD Nazi Partisi'nin düzenlediği 22 bin kişilik salon etkinliği - Madison Square Garden, New York, 1939)

NAZİLERE YOLU SOSYAL DEMOKRASİ AÇTI
Nazilere iktidar yolunu açansa, daha sonra bunun bedelini ağır ödemekle birlikte, Sosyal Demokratlar oldu.

Ekim Devrimi'nin ardından devrim Almanya'ya sıçramış, Almanya'nın dört bir yanında sovyetler kurulmaya başlamıştı.

1918 Kasım Devrimi ya da Alman Devrimi olarak anılan gelişmeler Kayzer II. Wilhelm'i ülkeden kaçmaya zorladı ve Birinci Dünya Savaşı'na son verdi. Devrimin ardından kurulan Weimar Cumhuriyeti'nin ilk hükümeti Sosyal Demokratlar, ilk devlet başkanı ise bu partinin lideri Friedrich Ebert'ti.

Kasım Devrimi'nin ardından kurulan Ebert hükümetinin ilk işi ise, Devrimi ilerletme çağrısı yapan komünist Spartakistler Birliği'nin önderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht'i vahşice katlettirmek ve işçi sınıfı hareketini kanla bastırmak oldu.

Bu kirli savaş için Ebert, sosyal demokrat Savunma Bakanı Gustav Noske'ye, daha sonra Adolf Hitler'in ve Nazi Partisi'nin de içerisinden çıkacağı, karşı devrimci milis gücü Freikorps'u (Özgür Birlikler) kurdurdu.

EHVENİ ŞER FAŞİZME GÖTÜRDÜ
Sosyal Demokrat Parti, 1933'e giden süreçte de her zaman komünistlerden daha fazla korktu. Nazi partisi büyük bir tehdit olarak hissedilir hale geldiğinde bile, faşizme karşı komünistlerin "işçilerin birleşik cephesi" önerisini desteklemek yerine, bugün de emperyalistlerin çok sevdiği "iki aşırı kutup" söylemini kullanmayı yeğleyerek faşizmle komünizmi eşit gören bir yaklaşım tercih etti.

Sosyal demokrasinin faşizme kapıları ardına kadar açtığı uğrak ise Nisan 1932'de yapılan seçimlerde aldığı tutum oldu.

ABD Komünist Partisi'nin önderlerinden William Z Foster, Üç Enternasyonal'in Tarihi kitabında Nisan 1932 seçimlerini şöyle anlatıyor:

"Sosyal demokrasinin son ihanetiyse, Hitler'e nazaran 'ehveni şer' olduğu ve Nazi faşizminin önünde bir set olacağı gibi aptalca bir varsayımla Von Hindenburg'un devlet başkanlığına yeniden seçilmesiydi. Nisan 1932'deki tayin edici seçimin sonucunda Hindenburg, 18 milyon 657 bin 497 oyla, 11 milyon 339 bin 446 oy alan Hitler'i geride bırakarak seçimi kazandı; Komünist aday Thalmann ise 4 milyon 983 bin 341 oy kazandı.

Hindenburg, elbette Hitler'e göre 'ehveni şer' değildi; aksine tam da Hitler'i iktidara taşımak için en uygun araçtı. Bu gerçeği eksiksiz bir şekilde ortaya koyan komünistler, 'Hindenburg'a verilen oy Hitler'e verilmiştir' diyerek, Hindenburg ile Hitler arasında yapılacak tercihin faşizme giden iki yoldan birini seçmek olacağı konusunda işçileri uyardı. Ne var ki sosyal demokrasi, burjuvaziyle trajik ittifakını sonuna kadar götürmekten vazgeçmedi.

(...)

30 Ocak 1933'te Hindenburg, Nazilere tamamen teslim olarak Hitler'i şansölye yaptı. Nazilerin terör saldırıları birden katlanarak arttı. Komünist Parti tamamen yasadışı ilan edildi, yüzlerce komünist öldürüldü ya da tutuklandı."

İLK BÜYÜK SAVAŞ: İSPANYA
İspanya'da Komünist Parti'nin de içerisinde yer aldığı Halk Cephesi'nin 1936 Şubatı'nda seçimleri kazanması ve aynı yılın Temmuz ayında başlayan General Franco önderliğindeki Falanjistlerin ayaklanması ülkeyi hızla iç savaşa sürükledi. Alman ve İtalyan faşistler de, ülkelerindeki işçileri kölece çalıştırarak arttırdıkları savunma sanayii üretimlerini İspanya'daki faşist isyancılarla paylaşmaktan geri durmadılar.

Cumhuriyetçilerin, Alman destekli Falanjist isyancılara karşı yürüttüğü mücadele 1939 yılında yenilgiyle sonuçlandı. İspanya İç Savaşı insanlıkla faşizm arasındaki ilk büyük savaştı. Farklı uluslardan komünistlerin İspanya'yı savunmak için oluşturduğu Uluslararası Tugaylar ve yine komünist komutan Enrique Lister'in Madrid'i savunmakla görevli 5. Alay'ı boyun eğmeyen insanlığın direnişinin sembolü haline geldi.

Sadece Sovyetler Birliği'nin anlamlı ölçüde destek yolladığı İspanya Cumhuriyeti'ne, yine Halk Cephesi'nin iktidarda olduğu Fransa, demokratik kabul edilen İngiltere ve ABD ihanet ettiler. Aynı yılın Mart ayında Çekoslovakya'nın işgali de Batı'nın süper güçleri tarafından sessizlikle karşılandı.

İŞÇİ DÜŞMANLIĞI VATANA İHANETE GEBE
Nazi Almanyası ve Mihver güçleri olarak anılan faşist ordular, adeta herhangi bir direnişle karşılaşmadan Polonya'yı, Paris dahil olmak üzere Fransa'nın yarısını, Yunanistan'ı, kısacası Avrupa'nın büyük bir kısmını ele geçirdi.

Nazi Almanyası'nın ilerleyişine herhangi bir direniş gösterilememesinin altındaysa Alman savaş makinesinin gücünden çok, Avrupa hükümetlerinin baş düşman olarak işçi sınıfı hareketini ve Sovyetler Birliği'ni görmesiydi.

İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Fransa'da muhabir olan İlya Ehranburg, Paris Düşerken adlı romanında Fransa'daki burjuva siyasetçilerinin içerisinde bulundukları çürüme ve ihaneti çok etkileyici bir şekilde anlatıyor.

"Akşam olmuştu, Alfred'in yanına çöktü Lucien. Ateş yanıyordu ama üşüyorlardı. Bir süre sustular. Sonra Alfred:

'Milletler Topluluğu tarafından alınan karardan sonra...' diye başladı.

Patlar gibi gürledi Lucien:

'Laf! Boş laf bütün bunlar! İhanetleri, kişisel çıkarları, kindar hesapları gizleyip örtbas etmeye yarayan laflar. Breuteuil'i gördün işte. Cennete gitmekten başka tasası bulunmayan saygıdeğer bir adam dersin değil mi? Büyük bir 'yurtsever'. Lorraine dediğinde ağlayacak sanırsın. Duy bak: Adı gibi biliyor Breuteuil, Grandel'in Almanya hesabına çalışan bir casus olduğunu. Biliyor ve saklıyor. Sanıyor musun ki Picard savaşa hazırlanmıştır? Ne münasebet! Faşist hükümet darbesini hazırlıyordu. Nereden aldılar makinelileri? Düsseldorf'tan. Parayı kim verdi kendilerine? Kielmann isimli bir Alman. Bu çamurun ortasında sen de tutmuş, Milletler Cemiyeti'nden söz ediyorsun!'"(Paris Düşerken, Ehrenburg)

DÖNÜM NOKTASI: STALİNGRAD
Elbette ihanetin yanında direniş de vardı. Nazi işgalinden sonra Fransa'da, Yunanistan'da, Çekoslovakya'da, Arnavutluk'ta ve Yugoslavya'da büyük direniş örgütleri kuruldu.

Ancak savaşın seyrini değiştiren gelişme ABD ve İngiltere gibi emperyalist güçleri de Nazi Almanyasına karşı geniş kapsamlı bir çıkarma operasyonu düzenlemek zorunda bırakan Stalingrad zaferi oldu.

Yaklaşık 1 milyon 100 bin Sovyet askeri çarpışmalarda hayatını kaybetti. Çarpışmalarda ölen sivil halkın sayısı da inanılmaz boyuttaydı. Kuşatmadan önce 500 bin olan Stalingrad nüfusu, savaş bitiğinde bine inmişti.

CANAVARA SAPLANAN STALİNGRAD KILICI
Almanlar 900 uçak, 500 tank, 5 bin top ve daha büyük miktarlarda daha pek çok teçhizat kaybettikleri Stalingrad Savaşı'nda büyük bir darbe aldılar ve moral üstünlüğü de kaybettiler.

Stalingrad'ın ardından Kızıl Ordu'nun savaşın seyrini değiştirdiğini ve Nazileri önüne katarak Berlin'e doğru ilerlediğini gören "Müttefikler", savaş sonrasını düşünerek Nazi Almanyasına karşı askeri çabalarını yoğunlaştırdılar.

1933'ten itibaren gerçekleştirdiği diplomatik temasları ve faşizme karşı ortak mücadele çağrıları sonuçsuz kalan SSCB, Stalingrad Zaferi'nin ardından Tahran Konferansı'nda ABD ve İngiltere'yi masaya oturmaya zorladı.

Tahran Konferansı'nın ilginç olaylarından biri, Britanya halkının Stalingrad'ı savunan savaşçılara saygısını ifade etmek üzere Kral tarafından dövdürülen Stalingrad Kılıcı'nın takdim edilmesi sırasında yaşandı. Churchill'in sunduğu, üzerinde "Stalingrad'ın çelik yürekli yurttaşlarına" yazan kılıcı alan Stalin, bir jest yaparak kılıcı öptü.

SONUNDA BOYUN EĞMEYENLER KAZANDI
Stalingrad Zaferi'nden iki yıl sonra hiç bitmeyecekmiş gibi hissedilen Nazi kabusu son buldu. İtalya'daki Ulusal Faşist Parti'nin iktidara geldiği 1922 yılından, Reichstag'a kızıl bayrağın dikildiği 9 Mayıs 1945 tarihine kadar geçen 23 karanlık yılın ardından, eğrisiyle doğrusuyla, tarihte yeni bir sayfa açıldı.

Ote yandan 1922'de ve 1933'te faşizmi iktidara taşıyan ve insanlığın başına musallat eden sermaye sınıfı, en sevdiği hizmetkarlarına mal olan ağır bir darbe almış olsa da, yenilmedi. Pek çok Nazi işkencecisi, İkinci Savaş'tan sonra ABD ve İngiltere tarafından Sovyetler'in ve Nürnberg Mahkemesi'nin elinden kurtarılarak CIA operasyonlarında ve savaş sanayisinde kullanılmak üzere işe alındı.

ANILARI ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUZ
Bitirirken, bize aydınlık bir dünya bırakmak için faşizme karşı mücadele eden isimli ve isimsiz kahramanları bir kez daha anıyoruz:

İtalya'nın kuzey bölgelerini faşistlerden kurtaran, Musollini'yi ve yandaşlarını yakalayarak kurşuna dizen asiler, İtalyan Komünist Partisi'nin kurduğu Garibaldi Tugayları..

Müttefik kuvvetlerin desteği olmaksızın Yunanistan'ı Alman faşizminin elinden alan, işgal süresince Almanlara ağır kayıplar verdiren partizanlar, Yunanistan Komünist Partisi'nin öncülüğünü ve komutasını üslendiği EAM-ELAS...

Fransa'da dağları mesken tutan ve kentlerde yeraltı çalışması yürüten Maquis'ler, komünistlerin ve sosyalistlerin girişimiyle oluşturulan çetelerin temsil edildiği Ulusal Direniş Konseyi...

Yugoslavya'da Tito, Arnavutluk'ta Enver Hoca ve partizan birlikleri...

ve dünyanın dört bir yanında işgale ve faşizme direnen insanlık..
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 09-05-2018, 16:16
Leonardo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Leonardo Leonardo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 12 Dec 2017
Bulunduğu yer: Ankara
Mesajlar: 1.371
Standart

Tarih kitaplarında en sevdiğim resimlerden biriydi:


Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 10-05-2018, 13:08
kartopu kartopu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Dec 2014
Mesajlar: 3.695
Standart

Faşizm Almanya ile sınırlı bir şey değil Kapitalizm le sınırlı. Yani henüz zafer kazanılmış değildir bayram için de erkendir.
İşte sonuç 1945 te kazanılan 1989 da kaybedildi.
Bence komünistler nasıl kazandıktan söz etmemeli nasıl kaybettik. O soruya cevap bulmalı.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 10-05-2018, 14:07
bilgivehis bilgivehis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Jul 2016
Mesajlar: 1.734
Standart

kartopu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Faşizm Almanya ile sınırlı bir şey değil Kapitalizm le sınırlı. Yani henüz zafer kazanılmış değildir bayram için de erkendir.
İşte sonuç 1945 te kazanılan 1989 da kaybedildi.
Bence komünistler nasıl kazandıktan söz etmemeli nasıl kaybettik. O soruya cevap bulmalı.
Kartopu, kaybedilen bir şey yok, bir defa devrim yıkılmayla her şey bitmiyor, yıkılan her devrim daha yeni ve daha sağlam temelli devrimlerin basamağıdır.
Kalıcı devrimlere giden süreç sadece sınıflar çatışmasıyla sınırlı değildir, bunun bir de toplumların evrim geçirme ve gelişme boyutu vardır.
Geçmişte yapılan devrimler güncele dayanan etki-tepki olayıdır, oysa kalıcı devrimler toplumun gelişmesiyle doğru orantılıdır, toplumlar gelişmeden devrimler kalıcı olmaz.
Bugün kapitalizmin kendisi izin verse dahi toplumlar devrimin nihai değerini ve hedefini anlayacak kapasitede değiller.
On binlerce yıllık sömürü, ırkçılık ilkelliği ve hurafeye alıştırılmış bir türe devrim yapma ve onu koruma bilinci bir asır gibi kısa süre içinde beklenemez.
Toplumlar devrim yapa yapa gelişecektir ve hayal ettiğimiz nihai hedef olan komünizme ancak böyle varılacaktır.
Bu yüzden devrim sürecini iki kere iki dört eder şeklinde düşünmemeliyiz, bir çok aşamalardan geçmek zorunda olduğumuzu kabul etmeliyiz, daha doğrusu önce bu gerçeği görmeliyiz...

Ayrıca finneas arkadaşımıza bu güzel yazıyı paylaştığı için teşekkür ederim.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 10-05-2018, 18:58
kartopu kartopu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Dec 2014
Mesajlar: 3.695
Standart

Sn bilgiveis.
Nasıl ve neden kaybettiğinin hesabını yapmazsan yeni kuracağını da kaybedersin.
İnsanlar zaferlerden ders almaz, yenilgilerden alır.

Kur kaybet kur kaybet, işte bu da güvensizlik ve teslimiyet yaratır. Rakiplerin boş durmuyor Kapitalizmden sonra illada komünizm diye bir şey yok.
Tarih yeniden köleciliğe dönebilir. Farklı biçimde bile olsa.

Biz bayramları daha sessiz yenilgileri daha yüksek sesle dillendirmeliyiz. Yenilgilerimize samimi ve eleştirel bakmadığımızda toplumun güveni kalmaz. O zaman bayramları bekleyen çocuklar gibi olur bir türlü büyüyemeyiz.

Devrim sadece komünistlere ait değil Kapitalistlerde sürekli devrim yapıyor. İşçi sınıfından kurtulup robotlu üretime geçmek üretici güçler de devrim değil mi. Ya yapay akıl.
Biz devrimi avuçlarımızın içinde kabul edersek başarılı olamayız. Onun için kaçırdığımız fırsatların öz eleştirisi bayram sevincinden daha önemli.

Ömrümüz bu ve buna benzer yazıları okumakla geçti. kafamıza çarpan başka şey.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 10-05-2018, 19:17
upuaut - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
upuaut upuaut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 21 Jan 2010
Bulunduğu yer: Ancient Egypt
Mesajlar: 3.976
Standart Stalin, dahi mi paranoyak mı?

Dün sabah,


haberini okuyordum ve haberin altına hemen bir yorum yaptım (Bkz. Soner adlı yoruma). Bu arada, yorum yapmadan önce haberin altında hiçbir yorum görmediğimi de belirtmem gerekiyor!

Çok ilginçtir, STALİN, 700 yıl sonra TÖTENLER'in torunlarını adıyla anılan şehirde (Stalingrad) karşısına çıktığını görüyordu ama "Faşist" ve "Tiran" olarak andığı kişinin öldüğüne bir türlü inanamıyordu!

Sputnik’in haberine göre, Nazi ordusundan (Wehrmacht) beyaz bayraklı bir grup subay, 1 Mayıs saat 8.00'de, Sovyetler Birliği’nin 8. Muhafız Ordusu'nun karşısına çıktı. Parlamenter gruba öncülük eden Kara Kuvvetleri Komutanı General Hans Krebs, Ordu Komutanı Vasili Çuykov’a önemli ve ivedi bir mesaj aktarması gerektiğini bildirerek, görüşme talep etti. Hitler’in özel sekreteri Martin Bormann ve en sadık yandaşı Joseph Goebbels tarafından imzalanan mesajda, Stalin’e Adolf Hitler’in 30 Nisan 1945’te saat 15.50’de intihar ettiği bildiriliyordu.

1945 Mayıs'ının sonunda Sovyetler Birliği Birinci Belarus Cephesi komutanı Mareşal Georgiy Jukov, 4 yıllık savaşın belki de en önemli raporunu Moskova'ya gönderdi. Rus komutan, Sovyetler Birliği eski lideri Joseph Stalin’i Adolf Hitler’in intihar ettiği konusunda bilgilendirdi. Belgenin tam metni ilk kez yayımlandı.

İşte Mareşal Georgiy Jukov’un 4 sayfalık telefon mesajı, hem Hitler’in ölümüyle ilgili ayrıntılara, hem de can çekişen Nazi Almanyası’ndaki siyasi duruma ışık tutuyor:


STALİN, kuşkusunda haksız değildi. Çünkü FBI'ın 752 sayfalık gizli belgelerinde, 1945 yılının 29 Nisan'ında intihar ettiği açıklanan Hitler'in aslında intihar etmediği belirtiliyor. Birçok Amerikalı Hitler'in ölümüne inanmıyor ve o dönemin FBI müdürü J. Edgar Hoover'e mektup gönderiyor. Los Angeles'taki FBI bürosu ise 21 Eylül 1945 tarihinde şu notu düşüyor: "Hitler ve 50 en yakın güvendiği kişi Berlin'in düşüşünden yaklaşık 10 gün sonra iki denizaltı ille Arjantin'in güneyine ulaştı. Bıyığını kesen Hitler burada bir çiftlikte saklanıyor. Astım ve gastriti var."

Son bir söz: Dün TELE 1'deki 18 Dakika programında "Nazi faşizminin yenildiği gün" bandında geçtiği gibi ülkemizdeki 16 yıllık Dinci Faşizm'in yenildiği gün, 24 Haziran 2018 olacaktır:


AKHENATON döneminde II. RAMSES'in Anılması

7. Yusuf babası Yakup'u getirip Firavun AKHENATON'un huzuruna çıkardı ve Yakup AKHENATON'u kutsadı.

8. Firavun AKHENATON, Yakup'a, "Kaç yaşındasın?" diye sordu.

9. Yakup, "Gurbet yıllarım 130 yılı buldu" diye yanıtladı, "Ama yıllar çabuk ve zorlu geçti. Atalarımın gurbet yılları kadar uzun sürmedi."

10. Sonra AKHENATON'u kutsayıp huzurundan ayrıldı.

11. Yusuf babasıyla kardeşlerini Mısır'a yerleştirdi; AKHENATON'un buyruğu uyarınca onlara ülkenin en iyi yerinde, Ramses bölgesinde mülk verdi.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 10-05-2018, 19:26
bilgivehis bilgivehis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 30 Jul 2016
Mesajlar: 1.734
Standart

kartopu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sn bilgiveis.
Nasıl ve neden kaybettiğinin hesabını yapmazsan yeni kuracağını da kaybedersin.
İnsanlar zaferlerden ders almaz, yenilgilerden alır.

Kur kaybet kur kaybet, işte bu da güvensizlik ve teslimiyet yaratır. Rakiplerin boş durmuyor Kapitalizmden sonra illada komünizm diye bir şey yok.
Tarih yeniden köleciliğe dönebilir. Farklı biçimde bile olsa.

Biz bayramları daha sessiz yenilgileri daha yüksek sesle dillendirmeliyiz. Yenilgilerimize samimi ve eleştirel bakmadığımızda toplumun güveni kalmaz. O zaman bayramları bekleyen çocuklar gibi olur bir türlü büyüyemeyiz.

Devrim sadece komünistlere ait değil Kapitalistlerde sürekli devrim yapıyor. İşçi sınıfından kurtulup robotlu üretime geçmek üretici güçler de devrim değil mi. Ya yapay akıl.
Biz devrimi avuçlarımızın içinde kabul edersek başarılı olamayız. Onun için kaçırdığımız fırsatların öz eleştirisi bayram sevincinden daha önemli.

Ömrümüz bu ve buna benzer yazıları okumakla geçti. kafamıza çarpan başka şey.
Tamamına katılıyorum.
Zaten buralarda yaptığımız tartışmalarda bunun için yapılıyor, geçmişten ders almak, bugün veya gelecek için çözüm üretmek.
Ezilenlerin asıl savaşı kaybettikten sonra başlıyor...
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 11-05-2018, 09:57
kartopu kartopu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 02 Dec 2014
Mesajlar: 3.695
Standart

Bazı anti komünistler Stalin yüzünden Lenin e haksızlık yapmak için sebep yaratıyorlar. Buna malzeme veren bir çok Stalinci günümüzde hala var.
Bunlar ya Stalini iyi tanımıyor ya Marks dan Lenin den uzak kahramanlık peşinde koşan asalaklar.
Komünizm i kahramanlık sanıyorlar.

En keskin Stalinci olan Nazım Hikmet bile Sovyetler Birliğinde yaşadıktan sonra Stalin i nasıl tanıyor 1961 te yazdığı şiirle anlatmıştır.
Biz diktatöre başkasının olduğu için karşı çıkmayız. Diktatör olduğu için karşı çıkarız.

Nazım Hikmet ten Stalin e

taştandıtunçtandı alçıdandı kağıttandı iki santimden yedi metreye kadar.
taştantunçtan alçıdan ve kaattan çizmeleri dibindeydik şehrin bütün meydanlarında.
parklarda ağaçlarımızın üstündeydi; taştan tunçtan alçıdan ve kaattan gölgesi
taştan tunçtan alçıdan ve kaattan bıyıkları lokantalarda çorbamızın içindeydi
odalarımızda taştan tunçtan alçıdan ve kaat tan gözleri önündeydik

yok oldu bir sabah
yok oldu çizmesi meydandan
gölgesi ağaçlarımızın üstünden
çorbamızdan bıyıkları
odamızdan gözleri

ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce taşın tunçun alçının ve kaadın

Nazım Hikmet Ran 1961 moskova.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 11-05-2018, 10:59
ilahimasal ilahimasal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Oct 2017
Mesajlar: 3.462
Standart

Stalin , Dünyanın önünde saygı ile eğilimesi gereken bir lider.

Stalin nin , hitler ve düşüncesini yerle bir etmesi , şöyle sağlamından Komunist tokatı ile yere sermesi takdir edilecek bir durumdur.

Dünyada ki stalin karşıtlığının kin nefret ve öfkenin sebebi budur.

Stalin , hitler denilen maymunu yere serdiği için yurdumdaki hitler hayranları çılgına döndü , kudurdular , tırnaklarını yediler , hasetinden çatladılar , geceleri uyumamalarının sebebi budur.

Halen daha uyuyamıyorlar.


Hitler in dünyanın gözü önünde yaptığı vahşeti durduran birisine BAL şeker tatlı denilir. Staline resimlerinden bakın ŞEKER gibi adam. Adam gibi adam.


abd denilen yumuşakcalar olaya sonradan dahil olmasının ise hiç bir önemi yoktur. Üç bestane , kişiliksiz onursuz ve şerefsiz amerikan conisinin normandiadan çıkması bu onursuzların heyecan arayışından başka bir şey degildir. abd li soysuz coniler almanyada ganimet pesine düşmüş ve hatta hırsızlıklar yapmıştır.

Yahudilerin bu gün abd li soysuların dibinde durması onlarında staline ahde vefasızlığıdır. Stalin yahudileri kurtarmıştır.

Stalinin bunları yapması , ONUR mücadelesi idi . Digerlerinin yaptıgı ise soysuzluk ganimetciliktem başka bir şey değildi.

Soysuzlar hitlerin yok edilmesinden sonra bile halen hitleri anmak için Stalin gibi büyük bir lidere saldırmak icin fos iddialarla ortaya atlıyorlar.. tabiki ipleyen yok..

Ha pardon şu abd nin buradaki itleri hariç.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 11-05-2018, 16:52
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart

genellikle bu ve benzeri konularda en fazla değinilen şey sovyetler birliğinin çöküşü ve yenilişine dair yazılar oluyor.

sovyetler birliği'nin çöküşünü diyalektik olarak incelediğimizde ikinci dünya savaşından sonra kapitalist eğilimlerin ve korkunun arttığını ve stalin'in ölümüyle birlikte bu korkunun tavan yaptığını görüyoruz. savaştan sonra geçici olması gereken rahatlama havasi sürekli hale getirildi. komünist parti halkın önüne onları inandıracak ve ateşleyecek yeni hedefler koyamadı. işçi sınıfı siyaset sahnesinden yavaş yavaş çekildi. bütün bunlarla birlikte ülkenin adım adım kapitalizme doğru gittiğini görüyoruz.

doğrudur sosyalizm geçici bir yenilgi aldı ve kimse bunun özeleştirisi verilmesin demiyor. ancak bunu sık sık dile getiren tayfanın tezleri özeleştiri falan değil revizyonizm'e dayaniyor.

kapitalizm'in marx'ın ölümünden sonra epey değiştiği doğru. elbetteki bu değişikliklere göre veya ülkemizin-yaşadığımız toplumun ve kültürün yapısına göre yada bugünkü siyasetin güncelliğine göre bir devrim teorisi oluşturmak zorundayız. bu zaten leninizm'de ''devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz'' yada ''somut durumun somut tahlili'' gibi başlıklarda kendini yer bulmuştur.

ancak kapitalizm'in değişmesi emek-sermaye çelişkisinin, sınıf mücadelesinin, sömürünün, toplumsal sınıfların, emperyalizmin vs vs. değiştiği veya yok olduğu anlamına gelmiyor. ancak bu revizyonizm, ''new left'' veya ''batı marksizmi' tayfasına bakarsanız bunlardan söz etmek artık gereksiz. işçi sınıfının devrimci olmadığı, tarih sahnesinden çekildiği, tarihin sonunun geldiği gibi bir yığın saçmalıktan söz ediyorlar. dünyanın tek sanki tek derdyimiş gibi solu çevrecilik, lgbt veya ulusal sorunlar-ırkçılık gibi meseleler içerisine hapsetmeye çalışıyorlar. sanki bu sorunların kapitalizm ile hiç bir ilişkisi yokmuş ve solun tek derdi buymuş gibi.

özellikle dünya solu açısından günümüzde marx veya lenin aşılabilmiş değil. bu sorunlar devam ettikçe zaten bu mümkün değil. ancak bu çok uzun bir konu olduğundan uzatmak istemiyorum.

kartopu gibilerin anlamadığı şey şu, komünistler gidip te umudu düzen partilerine oy vererek aramaz. ''bu düzen değişmeli'' der ve ona göre siyaset yapar. bize göre siyaset zaten sınıf mücadelesinde taraf tutmaktır.

lenin ile stalin arasında bir ayrım olmadığını zaten çok önceden yazmıştım. sürekli nazım hikmet örneği veriliyor. ama nazım hikmet'in stalin'den nefret ettiği falan yok. o dönemde oluşan destalinizasyon havasından fazlaca etkilenerek yanlış bir şiir bir kaleme almış o kadar. zaten illaki bir karşılaştırma yapılacaksa, dünya komünistlerinin ezici çoğunluğu gibi pekala che guevara, fidel castro, mao zedung, hikmet kıvılcımlı, mahir çayan, deniz gezmiş, mihri belli, andreas baader vs vs. hatta ve hatta şu ''neo-marksist'' tayfadan zizek gibi stalin'i seven ve saygı duyan komünistler örnek gösterebilir.

kimse stalin' e karşı düzenin ağzıyla ettiği hakaretleri ''özeleştiri'' adı altında sunmaya kalkmasın.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:58 .