PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İslam öncesi Arabistan ve İslamiyet'te Hint Töreleri


16-08-2007, 20:56
Bu çevirinin ön çalışması simonuniti tarafından yapılmıştır.


TANRIÇA

Arabiya bir kısaltmadır. Bugün bile özgün sözcük Arbastan’dır. Kökü de Arvastan’dır.
Bilindiği gibi Sanskrit “V”, “B”ye dönüşür.Sanskritçede arva at demektir. Arvastan atların ülkesini ifade eder, hepimizin bildiği gibi Arabistan atları ile ünlüdür.

M.S 6 ve 7. yüzyıllarda Batı Asyada, geçmişten tam bir ayrılma dalgası yayılmıştı. Geçmişle bütün bağlar koparılmış, imajlar parça parça olmuş, kutsal kitaplar yok edilmiş, eğitim yarıda bırakılmış, ve bütün Batı Asya bölgesi arkasından yüzyıllarca süren derin bir cehalete dalmıştı. Belki de bugün bile bu durum belli bir oranda sürmektedir çünkü bütün dünyada modern bilimsel ve eğitimsel gelişmeye inatçı ve yerleşik bir direnç varsa, o da Batı Asya ülkelerindedir. Merhum eski Suudi Arabistan yöneticisinin kendi başkentinde mollaların muhalefeti yüzünden radyo yayın istasyonu açılmasına izin veremediği söylenmişti. Sonra bir hileye başvurmuş. Mollalar konseyi ile toplantıdayken daha önceden çabucak kurdurduğu bir küçük bir verici istasyondan Kuran okunurken radyo açtırmış. Habere göre mollalar, Allah sözünü gaipten geliyormuşçasına duymaktan memnun olmuşlardı. Kral onlara Allahın sözünü yayınlayan bir düzeneğe ne itirazları olabileceğini sordu. Molların da kabul etmeleri ile küçük radyo yayın istasyonu sonunda onaylandı.

Britannika Ansiklopedisi ve Seance Islamia’ya göre Araplar İslam öncesi kendi tarihlerinden habersizler. Tuhaf bir örtmeceyle o devri cehalet ve karanlık dönemi olarak tanımlarlar. Muhtemelen dünyada başka hiçbir ülke 2500 yıllık kendi tarihini, geçmişle bütün bağlarını kopartıp yok ederek, kasten silmemiştir. İslam öncesi dönemin bütün izlerini kafalarından silmişler. Geçmişlerinden bilgisiz kalmayı seçmişken, ironik olarak da Müslümanlık öncesi dönemi cehalet dönemi olarak adlandırıyorlar.

Neyse ki İslam öncesi Arabistan tarihinin izini sürebiliyoruz. Bütün kanıtların şaşmaz bir şekilde yok edilmesi gibi bir şey olmadığı bilinen bir darbımeseldir. İslam öncesi Arabistan tarihi, Vedik (Vedic) yaşam tarzını izleyen insanlarla Hint Kışatriyalarının (Kshatriya) o topraktaki hikayesidir.

İslam öncesi Arabistan’ın hikayesini su yüzüne çıkarmak için ülkenin kendi adıyla başladık. Daha önce açıklandığı gibi bu isim tamamen Sanskritçedir. Başlıca hacı merkezi Mekke de Sanskrit ismidir. Sanskritçede Mekha kurban ateşini ifade eder. Vedik ateş ibadeti İslam öncesi zamanda bütün Batı Asya’da yaygın olduğundan Mekha ateşle ibadetin önemli tapınağı olan yeri ifade etmektedir. *

Çok eskiden beri Mekha, yani Mekke’de, kurulmakta olan senelik haccın büyük pazarı ile Müslümanların senelik haccı hiç de yenilik değil, sadece eski haccın devamıdır. Bu gerçek ansiklopedilerde yazılıdır.

VİKROMADİTYA
Bütün Arabistan’ın Büyük Hint Kralı Vikramaditya’nın uçsuz bucaksız *imparatorluğunun bir parçası olduğunun kanıtı artık mevcuttur. Vikramaditya’nın imparatorluğunun büyüklüğü dünyaca ünlü olmasının başlıca nedenlerinden biridir. Sırası gelmişken, bu aynı zamanda Arabistan hakkındaki çok merak uyandıran özellikleri de açıklamaktadır. Eğer Vikramaditya, Arvastan’ı ele geçiren ve hükmüne alan ilk Hint Kralı ise, bu yarımadaya ismini de o vermiş olabilir.

İkinci merak vesilesi ise bir Şivalinga veya Mahadeva ambleminin Mekke’deki Kabe tapınağında mevcudiyetidir. Hala Mekke’deki Müslüman ibadetlerinde kalmış eski Vedik ayin ve isimlerinde daha fazla detaya girmeden önce Vikramaditya’nın dominyonlarından bir parçasını oluşturan Arabistan hakkında hangi kanıtlarımız olduğunu göreceğiz..

ESKİ ARAPÇA ŞİİR ANTOLOJİSİ: SAYAR-UL-OKUL
Türkiye İstanbul’da eski Batı Asya edebiyatının en geniş koleksiyonuna sahip olmasıyla ünlü Mekteb-i Sultani adlı bir kütüphane vardır.Bu kütüphanenin Arapça bölümünde eski Arap şiirinin bir antolojisi vardır. Bu antoloji 1742 yılında Türk Hakanı Sultan Selim’in buyruğuyla daha önceki bir çalışmadan derlenmiştir*. Kitabın sayfaları harir denilen ve üzerine yazı yazmakta kullanılan bir çeşit ipekten yapılmıştır. Her sayfanın dekoratif süsle kenarları vardır. Kutsal kitaplardaki sayfa süslemesinin Java ve başka yerlerde bulunmuş Sanskrit yazıtlarıyla ilgili eski bir gelenek olduğunu anımsayın. Antolojinin kendisi Sayar-ul Okul olarak biliniyor. Antoloji 3 bölümlüdür, birinci bölümde biyografik ayrıntılar ve İslam öncesi Arap şairlerin şiir derlemeleri bulunmaktadır. İkinci bölümde Muhammet Peygamberden hemen sonra başlayarak Emevi (Banee Ummayya) Hanedanının sonuna kadar olan dönemdeki şairlerin şiirleri *ve yorumları bulunur. Üçüncü bölüm ise Halife Harun Reşit zamanı sonuna kadar olan daha sonraki şairlerle ilgilidir. Sırası gelmişken Banee, Vanee demektir ve Ummayya da Krişnaya gibi Sanskritçe isimlerdir. Ebu Amr Abdül Asama, seçkin bir ozan ve Harun Reşit Sarayının resmi şairi, antolojiyi derlemiş ve yayına hazırlamıştır.

Sayar-ül Okul’un ilk çağdaş baskısı 1864’te Berlin’de basılmış ve yayımlanmıştır. Bir sonraki b askısı 1932’de Beyrut’ta yapılmıştır. Bu çalışma, eski Arap şiirinin en önemli ve geçerli antolojisi olarak görülmektedir. Eski Arabistan’daki yaşam tarzı, gelenekler, görgü kuralları ve eğlence şekilleri üzerine ciddi ışık tutan kitap aynı zamanda eski Mekke tapınağı, şehir ve OKAJ diye bilinen ve her yıl düzenlenen fuar hakkında detaylı açıklamalar içeriyor. Bu herhalde okuyucuları Müslümanların her yıl yaptıkları haccın yeni bir uygulama değil, eski fuarın devamı olduğuna ikna etmiştir.

Ama OKAJ fuarı bir karnaval olmaktan çok uzaktır. O zamanların Arabistan’ın da yaygın olan Vedik kültürünün sosyal, politik, dini, yazınsal ve diğer yönlerini tartışılması için seçkinlere ve bilgelere bir forum sağlamaktaydı. Sayar-ul okul, o tartışmalarda elde edilen sonuçların tüm Arabistan’da geniş saygı gördüğünü ileri sürmektedir. Dolayısıyla Mekke, toplulukların manevi mutluluk için bir araya gelmesi sırasında bilge insanların aralarında tartışmalarına da olanak sağlayarak Varanasi geleneğini izlemiştir. Hem Hindistan Varanasi hem de Arvastan Mekke’deki ana tapınaklar Şiva mabetleriydi. Hala bugün bile hem Varanasi hem de Mekke’de ana saygı nesneleri eski Mahadeva amblemleridir. Müslüman hacıların Kabe’de saygıyla dokundukları ve öptükleri Şankara taşıdır.

GAYRİ-MÜSLİMLERİN GİRİŞİNİN YASAKLANMASI
Mekke’nin birkaç kilometre ötesinde herhangi gayri-müslimin bölgeye girmesini yasaklayan büyük bir tabela vardır. Bu, yeni kurulan İslam inancı için tapınağın saldırılarak ele geçirildiği günlerden kalma bir anımsatıcıdır. Maksat, belli ki geri alınmasını önlemekti.

Hacı Mekke’ye doğru ilerlerken, başını ve sakalını tıraş etmesi ve özel kutsal bir kisveye bürünmesi istenir. Bu beyaz kumaştan iki tane dikişsiz çarşaftan ibarettir. Bir tanesi bele, diğeri de omuzlara sarılır. Bu iki töre de; temiz tıraşlı ve kutsal, dikişsiz, lekesiz beyaz çarşaflar; Hindu tapınaklarına girişteki eski Vedik uygulamalarından kalmadır.

Mekke’deki Şiva amblemini barındıran ana tapınak Kabe olarak bilinir. Kara bir örtüyle kaplanmıştır. Bu gelenek de, geri alınmasında cesaret kırıcı olması açısından gerekli görüldüğü günlerde ortaya çıkmış olabilir. Britannica ve İslam ansiklopedilerine göre Kabe’de 360 tane put vardı. Geleneksel kayıtlarda tapınağa saldırıldığında tahrip edilen 360 puttan birisinin Satürn, bir diğerinin Ay ve yine bir diğerinin Allah olduğu belirtilmektedir. Hindistan’da *9 gezegene tapınılan Navagraha puji göreneği halan itibardadır. Bu dokuzun iki tanesi ay ve Satürn’dür. Bunun yanı sıra, ay her zaman Tanrı Şankara ile ilişkilendirilmiştir. Şiva ambleminin ön cephesinde her zaman bir hilal bulunur. Kabe tapınağında baştaki put Tanrı Şiva, yani Şankara, olduğundan üzerine hilal de resmedilmişti. İşte o hilal şimdi İslam’ın dini sembolü olarak kabul edilmiştir. Başka bir Hint geleneği, nerede bir Şiva Tapınağı varsa orada kutsal Ganj akıntısının da birlikte var olmasıdır. Bu geleneğe uygun olarak Kabe yakınında kutsal bir kaynak vardır. Suyu kutsal sayılır çünkü İslam öncesinden beri başka bir Ganj olarak görülmektedir. Kabe tapınağını ziyaret eden Müslüman hacılar *7 kez etrafında dönerler. Başka hiçbir camide bu dolaşma yoktur. Hindular da hep tapınakları etrafında dolaşırlar. Bu da Kabe tapınağının, Hindu dolaşma töresinin hala titizlikle uygulandığı İslam öncesi Şiva mabedi olduğunun bir diğer kanıtıdır.

Allah, Sanskritçe bir kelimedir. Sanskrit dilinde Allah, Akka ve Amba eşanlamlıdırlar. Bir tanrıça veya anneyi *ifade ederler. Allah deyimi Sanskritçe ilahilerde tanrıça Durga’nın (Bhavani) himayesi istenirken ortaya çıkar. Dolayısıyla tanrı yerine İslam’ın Allah kelimesi yenilik değil, eski Sanskrit isminin alıkonularak İslam tarafından kullanılmaya devam edilmesidir.

Yedi kez dönmek de belirgindir. Hindu düğün törenlerinde gelin ve damat kutsal ateş etrafında yedi defa dönerler. *Mekke’de Kabe tapınağı etrafındaki yedi kez dönme töresi, dolayısıyla, bir Hindu Vedik adetidir.

Sayar-ul-okul bize İslam öncesinde yıllık Okaj fuarlarında tüm kalburüstü şairlerin katıldığı Arap şiiri sempozyumlarının *düzenlendiğini bildiriyor. En iyi olduğu düşünülen şiirlere mükafat veriliyor, altın levhalara kazınarak mabet içine asılıyordu. Diğerleri ise deve ve keçi derisine baskı yapılarak mabet dışına asılırdı. Böylece Kabe binlerce yıldır en iyi Arap şiirsel düşüncesinin hazinesi olmuştur. Bu gelenek çok eski zamanlardan beri antiktir. *Ama Şiirlerden çoğu Muhammet Peygamberin kuvvetlerinin Kabe’ye saldırısı sırasında kaybolmuş ve tahrip olmuştur.

Sayar-ul-okul, Ömer-bine-Hasnam’a ait bir şiirdir. (Şiir adı: Ebul-hikem yani, Bilginin babası). Ömer-bine-Hasnam, Muhammet peygamberin amcası olup, Müslüman olmayı reddetmişti. Müslüman olmayanları yok etmek isteyen Müslüman fanatiklerin elinde şehit oldu. Bu şiiri Kabe’de yıllık fuarda en iyi olarak ilan edilmişti:


Kefa vinek zikra min ulumin tav eseru kaluben ayetül heva ve tezekkuru
Ve tezekkuruha uden *ilel vedae lilvara veluk yank *zatullahe yum tab aseru
Ve ehluleha *ezahu ermiman mahadev o menazel ilamuddine minhum ve seyattaru
Ve sahabi kiyem feem kamil hinde yovmen ve yakilun lete hazan feynnak tevajharu .
Meyasseyare akhalekan hasenen kullahum naimun azaed *summ gebul Hindu.

--------------------------------------------------------------------

Bir adam ki, tüm yaşamını günah ve erdemsizlikle geçirsin, yaşamını tutku ve öfkede yitirsin,
Sonunda pişman olup erdemliliğe dönüşü isterse, bir yol var mıdır kurtuluşu için?

Eğer bir kere bile samimiyetle Mahadeva’ya ibadet ederse, dürüstlük yolunda en yüksek konuma ulaşabilir.

Ah tanrım! Tüm yaşamım yerine Hint’de bir günlük kalış ihsan eyle; nasıl ki ruhen özgür olur o kutsal toprağa ulaşan.

Hint’e bir hac sayesinde soylu davranışların mükemmelliğini kazanır insan, ve ayrıcalığını elde eder ideal Hindu hocaların dindar üslubunun.

***************************

* 1742 Tarihi ve Sultan Selim (III) uyuşmuyor (1789 – 1807 arası tahtta). Tarihin 1792 olması daha olası. Selim (II) çok erken, 16. asırda. III Selim ise edebiyata meraklıydı. Şair ve hattat idi. Kütüphane onun kişiliğine daha uygun.


Yazı başlığı (Tanrıça) çeviri kaynağından alınmıştır. Kaynakta İslam öncesi putlarla Hint tanrıları arasında bağlantı kurulmaktadır. Hint ve İslam törelerindeki benzerlikler için aşağıdaki çeviri kaynağı sitenin resimlerini inceleyebilirsiniz:

http://volker-doormann.org/the0.htm

ozgur_beyin
16-08-2007, 21:52
Sevgili Burlap ve Simonuniti, emeğinize, gerçekten içten teşekkür ederim.BU *BİLGİLERİN yüzde doksanından haberim yoktu. Sağolun *var olun.

Bu konuda biraz daha kaynak bulmanızı rica ediyorum(eğer mümkünse)

ozgur_beyin
16-08-2007, 22:06
sevgli dilaver'in'' Muhammed hakkındaki bilgiler nereden kaynaklanıyor?'' başlığına verdiği linki buraya akta-
rıyorum. Bu başlıkta daha faydalı olur kanaatindeyim.

http://www.qantara.de/webcom/show_article.php/_c-674/_nr-86/i.html?PHPSESSID=9d2b6e18e4b6e0e127914ff3fdc3819b

sargon
16-08-2007, 23:44
Elinize sağlık arkadaşlar. Çok yararlı bir iş yapmışsınız. Gerçekten de İslamiyet öncesinden kalan ve İslamiyete geçen birçok gelenek ve inanışla Hint gelenek ve inanışları arasında son derece ilginç benzerlikler var. Kendi adıma Hint inanışlarının Arabistan'a çok eski tarihlerden beri girmiş olduğunu düşünüyorum. Özellikle Kabe ve hac ibadetleri nerdeyse hık demiş burnundan düşmüş. Hala Hac sırasında saç ve sakalın traş edilmesi ve çıplaklaşmayı sembolize eden iki parçadan oluşan, dikişsiz ehram elbisesinin kökeni konusu uzun zamandır kafama takılmıştı. Bu yazı ile aydınlanmış oldum.

Yazıda tek şüpheli olan konu Arabistan'ın Hintler tarafından işgal edilmiş olması. Ben böyle bir tarihsel dönem yaşandığından şüpheliyim. Hint etkisinin güneyden, yani Yemen üzerinden gelmiş olması gerekir diye düşünüyorum. Orta Asya tarihi Ahamenişlerle başlatılır. Yani Pers'ler. Sonrasında İskender'in bölgeyi fethi var. Hindistan'a kadar ulaşmayı başarıyor. Öldükten sonra ülke bölünüyor ve çok sayıda devlet oluşuyor. Sonra Roma dönemi geliyor. Dolayısıyla kuzeyde hep bir iktidar çatışması var ve Hintler burda yok. İran halkları var, Yunanlar, Makedonlar ve Romalılar var. Hindsitanın güney Arabistan'la ilişkisi olmuş olabilir diye düşünüyorum.

17-08-2007, 15:18
Dilaver'in verdiği linkle bu çeviri arasında oldukça fark var. Ancak bu yadırganmamalı. Çünkü çevirinin başında anlatıldığı gibi "dünyada başka hiçbir ülke 2500 yıllık kendi tarihini, geçmişle bütün bağlarını kopartıp yok ederek, kasten silmemiştir". Google'da "İslam öncesi Arabistan" taraması yaparsanız % 99 İslami kaynak buluyorsunuz. Hepsinde de İslam öncesi insanların ne kadar vahşi oldukları, vs yazılı. Yani belgeye dayanan en ufak bir şey yok. Arabistan tarihini ararştırırsanız da çıkan sonuç aynı. (İslam öncesi için üç satır bulmak çok iyi sayılır.) Taramayı İngilizce olarak da (pre-islamic arabia) yaptım, fark yok. Hele wikipedia'nın hali içler acısı. Her başlık neredeyse bir cümle.

Dolayısıyla bu çeviride bahsedilenler en azından herhangi başka kaynak kadar geçerli. Ayrıca törelerin benzerliği, sembollerin resimle gösterilen benzerliği bu çeviri metninin muteber olduğunu gösteriyor. Sayar-ul-okul belgesi pek çok sitede de kaynak olarak gösterilmiş. Bunların çoğunluğu Hint sitesi ve yaklaşık aynı şeyler anlatılıyor. Bunları da derlemeye çalışacağım.

ziggurat
17-08-2007, 22:14
Sevgili Burlap,Rahman ile Brahma arasinda da bir bag var mi aceba?

18-08-2007, 08:54
Sevgili Ziggurat,

Sadece rahman değil, namaz, muhammet vs isimlerin de Sanskritçeden geldiği iddiası var. Bunları derleyerek sunacağım.

bayraktaro1
18-08-2007, 10:03
Sevgili Burlap;

Yaptığın çalışmayı çok takdir ediyorum. Her zaman devamını diliyorum.

Bu arada; Tom HANKS'in başrol oynadığı DA VİNCİ ŞİFRESİ'ni seyrettip seyretmediğini bilmiyorum. Bu filmde Tom HANKS bir arkeoloji profesörü rolünde oynuyordu.

Filmin başında, Tom HANKS bir konferans veriyordu. Konferans'ta şu an bildiğimiz ve bazen bize saçma bile gelen inanışların sembollerin birden ortaya çıkmadığını ve hepsinin Tarihlerin köklerinde yattığını örneklerle anlatıyordu.

Örnek olarak; Satanist inanışında kullanılan yıldız sembolünün, Hitlerin kullandığı Nazi sembolünün, Rusya'daki kominizm'deki orak-çekiç *sembollerinin aslında sadece o döneme ait semboller olmadığını onların farklı geçmiş inanışlardan gelen semboller olduğunu örneklerle anlatıyordu ve ben hayran kalmıştım.

Kesinlikle bütün dinlerin de bir kökeni olduğuna inanıyorum. Havadan inme şeklinde değil. İslamiyetin de bir kökeni var. Allah'ın, namazın, hac v.b..........

ozgur_beyin
26-01-2009, 03:34
şu aralar sitemizde pek görünmeyen simonuniti ve sitemizden ayrılan burlap'ın çevirileriyle
oluşturulmuş bu yazının tekrar okunabilmesi gayesiyle güncellemeyi uygun gördüm

evrensel-insan
26-01-2009, 04:15
Saygideger arkadaslar;

Islam dini; saman dini degil mi? Samanizmin, yaraticisi Budha degilmi? Budha, ayni zamanda; insanoglunun tarihinde; ilk defa; tanriyi soyuta ve erisilmeze tasiyan kisi degilmi? Samanlik, budizmin bir kolu degil mi? Butun bunlar, bize; araplarin, musluman olmadan onceki yasam ve kulturunun; hint bagini aciklamaz mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

pante
26-01-2009, 13:28
Sevgili Burlap ve Simonuniti sayesinde değerli bir çeviriyle Arap kültünün kökenlerini tahmin edebiliyoruz.
Hind felsefesinin Ortadoğu'yu etkilediği bir gerçek.
Ama kanıtı olmayan iddialarla bu kültü tamamen Hindlere bağlamak yanlış.
Bunlar bir iddiadan öte gitmiyor. Dil ve inanç benzerlikleri dünyanın her bölgesinde, her toplumunda mevcut.
Çünkü ritüeller sınırlı.
Tapınmak için bir insan ne tür hareketler yapabilir?
Yere kapanır, ellerini kaldırır, başını sallar veya amuda kalkar.
seslenir, bağırır, anırır, şiir söyler, ilahi söyler ya da susar.
Bir yere kapanır, inzivaya çekilir, kendini dağlara, çöllere, ormanlara salar.
Ya aya ya güneşe, ya da yıldızlara tapar.
Taşları, ağaçları, ateşi, suyu kutsallaştırır.
Giyimi ile, sakalı ile, sarığıyla, asası ile kendisine mistik bir hava verir.

Araştırıldığında tüm dinlerde bunlara rastlanır. Çin'de de böyledir, Güney Amerika'da da, Arabistan'da da.
Birbirlerinden etkileşimlerde vardır tabi.
Şaman etkisi, Sümer etkisi, Sabii etkisi, Zerdüşt etkisi, Hind ve Yunan etkisi.
Ama sadece birine bağlamak hata olur.

paipai
09-04-2009, 21:21
Çeviri için çok teşekkürler... Elbette önümüzde tahrif edilmiş bir tarih olduğundan kesin kanıtlara dayalı birşeyler bulmak güçleşiyor ama ben kendi adıma bir çok cevabı buldum diyebilirim. Ayrıca şu bir gerçekki dinler insanlığın gelişimiyle beraber hep gelişmiştir ve islamiyette bu şekilde belli bir süreçte sentezlenerek ortaya çıkmıştır. Benim tüm samimiyetimle üzüldüğüm nokta ise insanların hala kafalarında sanki "insan" zihniyetinde bir Tanrı fikrine sahip olması ve sanki o Tanrı nın tıpkı deneme yanılma yöntemi gibi "yok o din olmadı bunu getirim" "yok onu yasaklayayayım" "bak olmadı şunu da yasaklayayım" "yok şunu serbest bırakayım"gibi yöntemleri kullandığını düşünmeleri :) Yani Tanrı deniyor olmuyor sonra Tanrı dini geliştiriyor :) Kuran da bile "daha önce şöyleydi ama bundan sonra böyle" gibi gerçekten komik ama bi o kadar üzücü ifadeler var... (en azından o kitaba inanan o kadar insanın varlığını düşünmek BENİ üzüyor) Önce 10 emirle başladı ve gelişti :)Aslında dini geliştiren veya yanılıp yeni eklemeler yapan elbette Tanrı değil İNSANIN tak kendisi :) İnsan kendi Tanrı'sını bile farkında olmadan kusurlu görüyor :) Apaçık şeylerin görülememesi korkunç... Doğrulara ulaşmak için önce yanlışları bulabilmek dileğiyle.... Sevgiler saygılar

ozgur_beyin
23-11-2009, 22:08
güncelleme

Nova
08-07-2010, 02:34
Bu çevirinin ön çalışması simonuniti tarafından yapılmıştır.


TANRIÇA

Arabiya bir kısaltmadır. Bugün bile özgün sözcük Arbastan’dır. Kökü de Arvastan’dır.
Bilindiği gibi Sanskrit “V”, “B”ye dönüşür.Sanskritçede arva at demektir. Arvastan atların ülkesini ifade eder, hepimizin bildiği gibi Arabistan atları ile ünlüdür.

M.S 6 ve 7. yüzyıllarda Batı Asyada, geçmişten tam bir ayrılma dalgası yayılmıştı. Geçmişle bütün bağlar koparılmış, imajlar parça parça olmuş, kutsal kitaplar yok edilmiş, eğitim yarıda bırakılmış, ve bütün Batı Asya bölgesi arkasından yüzyıllarca süren derin bir cehalete dalmıştı. Belki de bugün bile bu durum belli bir oranda sürmektedir çünkü bütün dünyada modern bilimsel ve eğitimsel gelişmeye inatçı ve yerleşik bir direnç varsa, o da Batı Asya ülkelerindedir. Merhum eski Suudi Arabistan yöneticisinin kendi başkentinde mollaların muhalefeti yüzünden radyo yayın istasyonu açılmasına izin veremediği söylenmişti. Sonra bir hileye başvurmuş. Mollalar konseyi ile toplantıdayken daha önceden çabucak kurdurduğu bir küçük bir verici istasyondan Kuran okunurken radyo açtırmış. Habere göre mollalar, Allah sözünü gaipten geliyormuşçasına duymaktan memnun olmuşlardı. Kral onlara Allahın sözünü yayınlayan bir düzeneğe ne itirazları olabileceğini sordu. Molların da kabul etmeleri ile küçük radyo yayın istasyonu sonunda onaylandı.

Britannika Ansiklopedisi ve Seance Islamia’ya göre Araplar İslam öncesi kendi tarihlerinden habersizler. Tuhaf bir örtmeceyle o devri cehalet ve karanlık dönemi olarak tanımlarlar. Muhtemelen dünyada başka hiçbir ülke 2500 yıllık kendi tarihini, geçmişle bütün bağlarını kopartıp yok ederek, kasten silmemiştir. İslam öncesi dönemin bütün izlerini kafalarından silmişler. Geçmişlerinden bilgisiz kalmayı seçmişken, ironik olarak da Müslümanlık öncesi dönemi cehalet dönemi olarak adlandırıyorlar.

Neyse ki İslam öncesi Arabistan tarihinin izini sürebiliyoruz. Bütün kanıtların şaşmaz bir şekilde yok edilmesi gibi bir şey olmadığı bilinen bir darbımeseldir. İslam öncesi Arabistan tarihi, Vedik (Vedic) yaşam tarzını izleyen insanlarla Hint Kışatriyalarının (Kshatriya) o topraktaki hikayesidir.

İslam öncesi Arabistan’ın hikayesini su yüzüne çıkarmak için ülkenin kendi adıyla başladık. Daha önce açıklandığı gibi bu isim tamamen Sanskritçedir. Başlıca hacı merkezi Mekke de Sanskrit ismidir. Sanskritçede Mekha kurban ateşini ifade eder. Vedik ateş ibadeti İslam öncesi zamanda bütün Batı Asya’da yaygın olduğundan Mekha ateşle ibadetin önemli tapınağı olan yeri ifade etmektedir. *

Çok eskiden beri Mekha, yani Mekke’de, kurulmakta olan senelik haccın büyük pazarı ile Müslümanların senelik haccı hiç de yenilik değil, sadece eski haccın devamıdır. Bu gerçek ansiklopedilerde yazılıdır.

VİKROMADİTYA
Bütün Arabistan’ın Büyük Hint Kralı Vikramaditya’nın uçsuz bucaksız *imparatorluğunun bir parçası olduğunun kanıtı artık mevcuttur. Vikramaditya’nın imparatorluğunun büyüklüğü dünyaca ünlü olmasının başlıca nedenlerinden biridir. Sırası gelmişken, bu aynı zamanda Arabistan hakkındaki çok merak uyandıran özellikleri de açıklamaktadır. Eğer Vikramaditya, Arvastan’ı ele geçiren ve hükmüne alan ilk Hint Kralı ise, bu yarımadaya ismini de o vermiş olabilir.

İkinci merak vesilesi ise bir Şivalinga veya Mahadeva ambleminin Mekke’deki Kabe tapınağında mevcudiyetidir. Hala Mekke’deki Müslüman ibadetlerinde kalmış eski Vedik ayin ve isimlerinde daha fazla detaya girmeden önce Vikramaditya’nın dominyonlarından bir parçasını oluşturan Arabistan hakkında hangi kanıtlarımız olduğunu göreceğiz..

ESKİ ARAPÇA ŞİİR ANTOLOJİSİ: SAYAR-UL-OKUL
Türkiye İstanbul’da eski Batı Asya edebiyatının en geniş koleksiyonuna sahip olmasıyla ünlü Mekteb-i Sultani adlı bir kütüphane vardır.Bu kütüphanenin Arapça bölümünde eski Arap şiirinin bir antolojisi vardır. Bu antoloji 1742 yılında Türk Hakanı Sultan Selim’in buyruğuyla daha önceki bir çalışmadan derlenmiştir*. Kitabın sayfaları harir denilen ve üzerine yazı yazmakta kullanılan bir çeşit ipekten yapılmıştır. Her sayfanın dekoratif süsle kenarları vardır. Kutsal kitaplardaki sayfa süslemesinin Java ve başka yerlerde bulunmuş Sanskrit yazıtlarıyla ilgili eski bir gelenek olduğunu anımsayın. Antolojinin kendisi Sayar-ul Okul olarak biliniyor. Antoloji 3 bölümlüdür, birinci bölümde biyografik ayrıntılar ve İslam öncesi Arap şairlerin şiir derlemeleri bulunmaktadır. İkinci bölümde Muhammet Peygamberden hemen sonra başlayarak Emevi (Banee Ummayya) Hanedanının sonuna kadar olan dönemdeki şairlerin şiirleri *ve yorumları bulunur. Üçüncü bölüm ise Halife Harun Reşit zamanı sonuna kadar olan daha sonraki şairlerle ilgilidir. Sırası gelmişken Banee, Vanee demektir ve Ummayya da Krişnaya gibi Sanskritçe isimlerdir. Ebu Amr Abdül Asama, seçkin bir ozan ve Harun Reşit Sarayının resmi şairi, antolojiyi derlemiş ve yayına hazırlamıştır.

Sayar-ül Okul’un ilk çağdaş baskısı 1864’te Berlin’de basılmış ve yayımlanmıştır. Bir sonraki b askısı 1932’de Beyrut’ta yapılmıştır. Bu çalışma, eski Arap şiirinin en önemli ve geçerli antolojisi olarak görülmektedir. Eski Arabistan’daki yaşam tarzı, gelenekler, görgü kuralları ve eğlence şekilleri üzerine ciddi ışık tutan kitap aynı zamanda eski Mekke tapınağı, şehir ve OKAJ diye bilinen ve her yıl düzenlenen fuar hakkında detaylı açıklamalar içeriyor. Bu herhalde okuyucuları Müslümanların her yıl yaptıkları haccın yeni bir uygulama değil, eski fuarın devamı olduğuna ikna etmiştir.

Ama OKAJ fuarı bir karnaval olmaktan çok uzaktır. O zamanların Arabistan’ın da yaygın olan Vedik kültürünün sosyal, politik, dini, yazınsal ve diğer yönlerini tartışılması için seçkinlere ve bilgelere bir forum sağlamaktaydı. Sayar-ul okul, o tartışmalarda elde edilen sonuçların tüm Arabistan’da geniş saygı gördüğünü ileri sürmektedir. Dolayısıyla Mekke, toplulukların manevi mutluluk için bir araya gelmesi sırasında bilge insanların aralarında tartışmalarına da olanak sağlayarak Varanasi geleneğini izlemiştir. Hem Hindistan Varanasi hem de Arvastan Mekke’deki ana tapınaklar Şiva mabetleriydi. Hala bugün bile hem Varanasi hem de Mekke’de ana saygı nesneleri eski Mahadeva amblemleridir. Müslüman hacıların Kabe’de saygıyla dokundukları ve öptükleri Şankara taşıdır.

GAYRİ-MÜSLİMLERİN GİRİŞİNİN YASAKLANMASI
Mekke’nin birkaç kilometre ötesinde herhangi gayri-müslimin bölgeye girmesini yasaklayan büyük bir tabela vardır. Bu, yeni kurulan İslam inancı için tapınağın saldırılarak ele geçirildiği günlerden kalma bir anımsatıcıdır. Maksat, belli ki geri alınmasını önlemekti.

Hacı Mekke’ye doğru ilerlerken, başını ve sakalını tıraş etmesi ve özel kutsal bir kisveye bürünmesi istenir. Bu beyaz kumaştan iki tane dikişsiz çarşaftan ibarettir. Bir tanesi bele, diğeri de omuzlara sarılır. Bu iki töre de; temiz tıraşlı ve kutsal, dikişsiz, lekesiz beyaz çarşaflar; Hindu tapınaklarına girişteki eski Vedik uygulamalarından kalmadır.

Mekke’deki Şiva amblemini barındıran ana tapınak Kabe olarak bilinir. Kara bir örtüyle kaplanmıştır. Bu gelenek de, geri alınmasında cesaret kırıcı olması açısından gerekli görüldüğü günlerde ortaya çıkmış olabilir. Britannica ve İslam ansiklopedilerine göre Kabe’de 360 tane put vardı. Geleneksel kayıtlarda tapınağa saldırıldığında tahrip edilen 360 puttan birisinin Satürn, bir diğerinin Ay ve yine bir diğerinin Allah olduğu belirtilmektedir. Hindistan’da *9 gezegene tapınılan Navagraha puji göreneği halan itibardadır. Bu dokuzun iki tanesi ay ve Satürn’dür. Bunun yanı sıra, ay her zaman Tanrı Şankara ile ilişkilendirilmiştir. Şiva ambleminin ön cephesinde her zaman bir hilal bulunur. Kabe tapınağında baştaki put Tanrı Şiva, yani Şankara, olduğundan üzerine hilal de resmedilmişti. İşte o hilal şimdi İslam’ın dini sembolü olarak kabul edilmiştir. Başka bir Hint geleneği, nerede bir Şiva Tapınağı varsa orada kutsal Ganj akıntısının da birlikte var olmasıdır. Bu geleneğe uygun olarak Kabe yakınında kutsal bir kaynak vardır. Suyu kutsal sayılır çünkü İslam öncesinden beri başka bir Ganj olarak görülmektedir. Kabe tapınağını ziyaret eden Müslüman hacılar *7 kez etrafında dönerler. Başka hiçbir camide bu dolaşma yoktur. Hindular da hep tapınakları etrafında dolaşırlar. Bu da Kabe tapınağının, Hindu dolaşma töresinin hala titizlikle uygulandığı İslam öncesi Şiva mabedi olduğunun bir diğer kanıtıdır.

Allah, Sanskritçe bir kelimedir. Sanskrit dilinde Allah, Akka ve Amba eşanlamlıdırlar. Bir tanrıça veya anneyi *ifade ederler. Allah deyimi Sanskritçe ilahilerde tanrıça Durga’nın (Bhavani) himayesi istenirken ortaya çıkar. Dolayısıyla tanrı yerine İslam’ın Allah kelimesi yenilik değil, eski Sanskrit isminin alıkonularak İslam tarafından kullanılmaya devam edilmesidir.

Yedi kez dönmek de belirgindir. Hindu düğün törenlerinde gelin ve damat kutsal ateş etrafında yedi defa dönerler. *Mekke’de Kabe tapınağı etrafındaki yedi kez dönme töresi, dolayısıyla, bir Hindu Vedik adetidir.

Sayar-ul-okul bize İslam öncesinde yıllık Okaj fuarlarında tüm kalburüstü şairlerin katıldığı Arap şiiri sempozyumlarının *düzenlendiğini bildiriyor. En iyi olduğu düşünülen şiirlere mükafat veriliyor, altın levhalara kazınarak mabet içine asılıyordu. Diğerleri ise deve ve keçi derisine baskı yapılarak mabet dışına asılırdı. Böylece Kabe binlerce yıldır en iyi Arap şiirsel düşüncesinin hazinesi olmuştur. Bu gelenek çok eski zamanlardan beri antiktir. *Ama Şiirlerden çoğu Muhammet Peygamberin kuvvetlerinin Kabe’ye saldırısı sırasında kaybolmuş ve tahrip olmuştur.

Sayar-ul-okul, Ömer-bine-Hasnam’a ait bir şiirdir. (Şiir adı: Ebul-hikem yani, Bilginin babası). Ömer-bine-Hasnam, Muhammet peygamberin amcası olup, Müslüman olmayı reddetmişti. Müslüman olmayanları yok etmek isteyen Müslüman fanatiklerin elinde şehit oldu. Bu şiiri Kabe’de yıllık fuarda en iyi olarak ilan edilmişti:


Kefa vinek zikra min ulumin tav eseru kaluben ayetül heva ve tezekkuru
Ve tezekkuruha uden *ilel vedae lilvara veluk yank *zatullahe yum tab aseru
Ve ehluleha *ezahu ermiman mahadev o menazel ilamuddine minhum ve seyattaru
Ve sahabi kiyem feem kamil hinde yovmen ve yakilun lete hazan feynnak tevajharu .
Meyasseyare akhalekan hasenen kullahum naimun azaed *summ gebul Hindu.

--------------------------------------------------------------------

Bir adam ki, tüm yaşamını günah ve erdemsizlikle geçirsin, yaşamını tutku ve öfkede yitirsin,
Sonunda pişman olup erdemliliğe dönüşü isterse, bir yol var mıdır kurtuluşu için?

Eğer bir kere bile samimiyetle Mahadeva’ya ibadet ederse, dürüstlük yolunda en yüksek konuma ulaşabilir.

Ah tanrım! Tüm yaşamım yerine Hint’de bir günlük kalış ihsan eyle; nasıl ki ruhen özgür olur o kutsal toprağa ulaşan.

Hint’e bir hac sayesinde soylu davranışların mükemmelliğini kazanır insan, ve ayrıcalığını elde eder ideal Hindu hocaların dindar üslubunun.

***************************

* 1742 Tarihi ve Sultan Selim (III) uyuşmuyor (1789 – 1807 arası tahtta). Tarihin 1792 olması daha olası. Selim (II) çok erken, 16. asırda. III Selim ise edebiyata meraklıydı. Şair ve hattat idi. Kütüphane onun kişiliğine daha uygun.


Yazı başlığı (Tanrıça) çeviri kaynağından alınmıştır. Kaynakta İslam öncesi putlarla Hint tanrıları arasında bağlantı kurulmaktadır. Hint ve İslam törelerindeki benzerlikler için aşağıdaki çeviri kaynağı sitenin resimlerini inceleyebilirsiniz:

http://volker-doormann.org/the0.htm

Güncelleme, başarılı bir çalışma.

AhbAp
25-12-2010, 02:15
Güncelleme

AerA
26-12-2010, 19:27
Sitede içinde ilk defa okudum. Gerçekten başarılı bir çalışma.

ozgur_beyin
08-11-2011, 00:46
güncelleme

rastaman
02-12-2011, 01:21
Yazı daha ilk cümlesinde Arabistan'ı Arvastan'a bağlıyor.:))''Ne yaygara şelalesi''gibi,fazla zorlama ve tarihsel bilgilerle çelişiyor.İnternette dolaşan her dini Hinduizme bağlayan Hint milliyetçilerinin diğer yazılarından pek farklı değil.
Şıklat parmağını,herşeyi çöz;cevap Hindistan!!
Her dinin,her kavramın her taşın altında Hinduismi bulan bu arkadaşlar bana Hititleri bile Türk yapan vatandaşlarımızı hatırlatıyor.
Ne namaz namaskaradan geliyor ne de İbrahim bir Brahman,eski ve büyük(nicel anlamda) bir din olan Hinduizmin diğer dinleri etkilemiş olması normal,ama abartmamak gerek.

Bir avuç Aryan 4000 yıl önce gelmiş,adamları koyun kıvamına getirecek bu dini oluşturmuş,kastına razı olacaksın,Brahmanların ayağını öpeceksin,(deyimsel anlamda değil,gerçekten),eline silah almayacaksın ki ben de seni binlerce yıl koyun gibi güdeyim.Ta ki koyunu gütme sırası Mughallar ve İngilizlere geçinceye kadar.

Bugün o Aryanlar'ın torunu Brahminler ülkenin % 10'unu oluşturuyor ama hala ekonomi,siyaset,medya herşey onların elinde.Müzisyenler,oyuncular bile Brahmin,adamların güzellik anlayışı bile bu durumdan etkilenmiş.

Eskiden sempati duyardım Hint kültürüne ve tarihine,ama bu İndocentristler işin öyle cılkını çıkardılar ki gerçekten tüm ilgimi kaybettim.Biraz yakından tanıyınca ortada ne gizem ne de bilgelik kalıyor.

Hatta adminlerimiz kızmazsa negatif yüklü postumu bir Zaytung dergiyle destekleyeyim,ağzımız tatlansın.


http://b1112.hizliresim.com/s/2/v6p1.jpg (http://bit.ly/c25MCx)

Britist Agent MKemal
30-05-2013, 22:00
Hz.İbrahim'in Hintli olduğuna dair ciddi kanıtlar var.

ALKA
30-05-2013, 22:09
Eğer öylese İbrahim'de dair din ulemasının sunduğu bir çok bilgiler yanlış çıkar. Ur şehrinde doğduğu, buradan Harran'a gittiği, Nemrud tarafından yakılmaya çalıştığı ve daha sonra İsrail'e veya Filistin'e gittiği gibi..

Ahlaksız
20-08-2013, 01:13
Allah'ın sanskritçe bir kelime olduğunun söylenmesi çok zorlama olmuş..Benim bildiğim Allah aramice bir kelime..Gerçi nereden bildiğimi de bilmiyorum:)
Şöyle bir mantık kurabilirim belki..Aramicenin Arapça öncesi kullanılan dil olması ve Arapça öncesinde de(yani 6.7.yüzyıl öncesi),Allah isminin kullanıldığının Kuran'da bile teyit edilmesi;Allah'ın Aramice bir kelime olduğunu kanıtlar sanki..Tabi bu işler yorumla olmaz ama bence Allah aramice bir kelime..

Şimdi baktım ajandama ve şunu gördüm..Elah kelimesi,eski ahitin Aramice yazılmış bölümlerinde geçiyormuş..Aramice ilahın karşılığı el veya elah olarak biliniyormuş..
Zamanla Elah'ın Allah olarak algılanması gayet normal..

prometheZEus
21-08-2013, 15:07
Saygideger arkadaslar;

Islam dini; saman dini degil mi? Samanizmin, yaraticisi Budha degilmi? Budha, ayni zamanda; insanoglunun tarihinde; ilk defa; tanriyi soyuta ve erisilmeze tasiyan kisi degilmi? Samanlik, budizmin bir kolu degil mi? Butun bunlar, bize; araplarin, musluman olmadan onceki yasam ve kulturunun; hint bagini aciklamaz mi?

Saygilarimla;
evrensel-insan

Merhaba sayın evrensel-insan.

'Şamanizmin,yaratıcısı Budha değilmi?'

Bu cümlenize katılmıyorum sayın evrensel.Fikrimce şamanizmin çok daha öncelere dayanan hikayesinin olduğunu tahmin ediyorum.Yani şamanizmi Buda bulmuş falan değildir.Buda'dan çok daha önceleri bunun var olduğu biliniyor.Buda'nın yaşadığı dönemde de kendi toplumu zaten şamanist ögelere inanıyordu diye biliyorum.Yani buda,buda olmadan önce toplumu zaten kendi dinlerinde şamanist ögeler barındırıyordu.

Saygıyla...

murted
21-08-2013, 15:14
Şamanizmi ayrı bir din olarak değerlendirmekten ziyade farklı farklı coğrafyalardaki inançlarda kendine yer bulmuş bir kültür, bir dinsel öğe gibi yaklaşmak daha yerinde olacaktır.

İşte özel bir adam var; bu adamın hayata yön veren, ona etki edebilen ruhlarla iletişime geçebildiğine inanılıyor. Şamanizm budur, sayısız inançta kendine yer bulmuş olabilir.

Bayrak
21-08-2013, 18:51
Allah'ın sanskritçe bir kelime olduğunun söylenmesi çok zorlama olmuş..Benim bildiğim Allah aramice bir kelime..Gerçi nereden bildiğimi de bilmiyorum:)
Şöyle bir mantık kurabilirim belki..Aramicenin Arapça öncesi kullanılan dil olması ve Arapça öncesinde de(yani 6.7.yüzyıl öncesi),Allah isminin kullanıldığının Kuran'da bile teyit edilmesi;Allah'ın Aramice bir kelime olduğunu kanıtlar sanki..Tabi bu işler yorumla olmaz ama bence Allah aramice bir kelime..

Şimdi baktım ajandama ve şunu gördüm..Elah kelimesi,eski ahitin Aramice yazılmış bölümlerinde geçiyormuş..Aramice ilahın karşılığı el veya elah olarak biliniyormuş..
Zamanla Elah'ın Allah olarak algılanması gayet normal..

Allah Kelimesinin Kökeni


Allah kelimesinin kökenine dair, "EL-İLAH" ve "AL-İLAH" adlı “Ay tanrısı” adları ortaya atılmış ve Allah kelimesinin kökeninin bu olduğu söylenmiştir. Fakat tarihte hiç bir zaman bu isimlerde herhangi bir tanrıya tapılmamıştır.


İslamcı yazarlar, bu iddialara karşılık olarak "AL" ve "EL" kelimelerinin Arapça'da, İngilizce'deki "THE" artıkelinin karşılığı olduğunu, “İlah” kelimesinin ise, Arapça'da tanrı manasına geldiğini ve dolayısıyla Allah kelimesinin kökeninin bu olmasının normal olduğunu söyleyerek yanlışın üstüne yalan katmışlardır.


Herşeyden evvel, Arapça'daki "EL" ve "AL" ekleri İngilizcedeki "THE" sözcüğünün karşılığı değildir. Eğer böyle olsaydı, Kuran denmez, "El Kuran" veya "Al Kuran" denirdi; tıpkı İngilizcede "the Quran" dendiği gibi. Başka bir örnekle, Hitap edilen kişi, bahsedilen kişiyi mutlaka tanıyorsa veya bahsedilen kişi insanların çoğunluğu tarafından tanınıyorsa, isminin başında the the kullanılır ki o isim bir başkası ile karıştırılmasın. Eğer "AL" ve "EL" ekleri, the ile aynı anlamda artıkeller olsalardı, Muhammed için de "El-Muhammed" veya "Al-Muhammed" denmesi gerekirdi.


Oysa işin gerçeği “Al” ve “El” sözcükleri Arapça değildir. Bu kelimeler Sümer ve Babil dillerinden İbranice ve Arapçaya girmiştir. Onların anlamı şudur: “TANRI”


Evet, "al" ve "el" kelimelerinin anlamı Tanrı'dır. Örneğin Babil dilinde, "Ba-al" adlı tanrının adının manası; "Bağ tanrısı"dır". Babil'in meşhur asma bahçelerini korumakla görevli bağ tanrısıdır. Asıl adı ise "Bağ-Al" dır.


Bu al ve el kelimeleri Yahudilerin Babiller ve Sümerler ile olan kültürel ilişkileri sonucu İbraniceye girmiştir. Arapçaya da İbraniceden geçmiştir. Bu kelimeler sadece tanrı manasına gelmez, aynı zamanda da “yüce, ulu” gibi anlamlarıda vardır. Hatta bu kelimeler, insan isimlerinin başlarına da takı olmuştur. Çünkü o dönemler, tanrılaştırılmış kutsal rahipler ve hükümdarlar çoktur. Aşağıda, Sümer ve Babil'den ithal bazı tanrıların adlarını görüyorsunuz:


Al-Lat Al-Uzza
Al-Menat Kıb-el-La
Hub-al Ba-al


Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.


El ve Al kelimeleri, bu gün halen İbranice'de "TANRI" manasında kullanılmaktadır. Hatta El veya Al kelimesinin yanına hiç bir şey ilave edilmediğinde, "tanrıların babası" yani "baba tanrı" anlamına gelmektedir. Yukarda da anlattığımız gibi bu kelimeler İbraniceye daha eski kültür dillerinden geçmiştir. Örneğin Sümerce, Akada'ca, Babil dili ve eski Mısır dillerinin bazılarında, al ve el kelimeleri tanrı manasındadır, hatta baş tanrı manasındadır.


Francois Lenormant, "Chaldean magic and its origin and development" adlı kitabında, Al kelimesinin tanrı manasında olduğunu, hiç bir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde detaylarıyla anlatıyor.


“ALLAH” kelimesinde ki "AL" hecesini açıkladık. Şimdi geçelim "LAH" hecesine. O hece aslında "LAH" değil, "LA" hecesidir. İbranice ve Arapçaya "LAH" olarak girmiştir. Arapça ve İbranice kelimeleri ithal ederken kelimelerin sonlarına H harfi eklerler. Çünkü bu dillerde H harfi bir ayraç gibi kullanılarak, üstüne vurgu yapılarak kullanılır.


Allah kelimesinin esası "AL-LA" dır. "EL-LA" veya "EL-LE" de diyebilirsiniz. Çünkü sadece lehçe farkı yapmış olursunuz. “LA” hecesi ise DİŞİLİK EKİDİR. Sümer ve Babil kaynaklı bazı tanrıçaların ve hatta bayanların isimlerin sonlarına eklenir. Örnekler:


Sinder-el-la Mu-al-la
Raffe-el-la Ley-la
Sühey-la Gabri-el-la
Annabel-la


Şimdi "AL" ve "LA" hecelerini toplayalım. AL+LA = TANRIÇA Nitekim bu "ELLA" veya "ALLA" sözcüğü, pek fazla kullanılmayan bir sözcük olsa bile halen İbranice'de manası "TANRIÇA" olarak kalmıştır:


"La ilahe il Allah" diyenler aslında "tanrıçadan başka tanrıça yoktur" diyorlar.

Ahlaksız
21-08-2013, 19:18
Sn.Bayrak;belirttiğiniz yazıyı yazan yazar/yorumcu sn.notamatik'tan haberim var..:)

Bu yaptığı çıkarım satıhtan çıkarım bence..Bu kadar basit olmamalı bu..O açtığın konunun devamında sanırım Aramice'den bahsediyordu,yanlış hatırlamıyorsam..Aramice'nin tarihi m.ö.2000'e kadar dayanıyor..İbranice ise m.ö.1300 civarında ortaya çıkıyor..Yani İbranice'nin kökeninde de Aramice var..El-Elah-Eloh-Eloah-Elohim gibi kelimelerin o zamanlarda bile kullanılması;bu konuda belirtilen Allah kelimesi sanskritçe'dir sözlerini boşa çıkarır bence..Müslümanlar hintililerden birçok şeyi araklamış olabilirler ama Allah sözcüğünü de araklama olmaları bana doğru gelmiyor...Bırakın da Allah sözcüğü ortadoğuya has kalsın:)

Bayrak
21-08-2013, 22:37
Sn.Bayrak;belirttiğiniz yazıyı yazan yazar/yorumcu sn.notamatik'tan haberim var..:)

Bu yaptığı çıkarım satıhtan çıkarım bence..Bu kadar basit olmamalı bu..O açtığın konunun devamında sanırım Aramice'den bahsediyordu,yanlış hatırlamıyorsam..Aramice'nin tarihi m.ö.2000'e kadar dayanıyor..İbranice ise m.ö.1300 civarında ortaya çıkıyor..Yani İbranice'nin kökeninde de Aramice var..El-Elah-Eloh-Eloah-Elohim gibi kelimelerin o zamanlarda bile kullanılması;bu konuda belirtilen Allah kelimesi sanskritçe'dir sözlerini boşa çıkarır bence..Müslümanlar hintililerden birçok şeyi araklamış olabilirler ama Allah sözcüğünü de araklama olmaları bana doğru gelmiyor...Bırakın da Allah sözcüğü ortadoğuya has kalsın:)

Bence bu yazıda en temel konu "EL-İL" yani "TANRI" kavramı sümer kökenli olması. Diğer bütün dillere sümerceden ve il köküyle girip girdiği dilin yapısına göre değişik ekler ve söyleniş tarzları olması normal..

Paylatığım yazıda iki temel konu var..

1-) "EL-İL" eki ki sümerce tanrı demek bu konuda sanırım şüpe yoktur.
2-) "LA-LAH" eki bu konuda verilen bilgi gerçekse bence allah kelimesi ister araimce ister ibranice isterse arapça kökenli olsun sonuçta hepsi sümerceden sami dillerine geçmiş ve bu dillerdeki yapıya göre değişik şekilde söylenen "TANRIÇA" kelimesinden başka bişey olmadığı ortada demektir.

Bence tanrı allahın dişi tanrı olduğunu net olarak ortaya koyuyor. Sonuçta islam önceside kabe dişi bir tanrıya adanmış bir tapınak olarak inşaedilmiş.

Ahlaksız
22-08-2013, 00:07
Bence bu yazıda en temel konu "EL-İL" yani "TANRI" kavramı sümer kökenli olması. Diğer bütün dillere sümerceden ve il köküyle girip girdiği dilin yapısına göre değişik ekler ve söyleniş tarzları olması normal..

Paylatığım yazıda iki temel konu var..

1-) "EL-İL" eki ki sümerce tanrı demek bu konuda sanırım şüpe yoktur.
2-) "LA-LAH" eki bu konuda verilen bilgi gerçekse bence allah kelimesi ister araimce ister ibranice isterse arapça kökenli olsun sonuçta hepsi sümerceden sami dillerine geçmiş ve bu dillerdeki yapıya göre değişik şekilde söylenen "TANRIÇA" kelimesinden başka bişey olmadığı ortada demektir.

Bence tanrı allahın dişi tanrı olduğunu net olarak ortaya koyuyor. Sonuçta islam önceside kabe dişi bir tanrıya adanmış bir tapınak olarak inşaedilmiş.
Sn.Bayrak;
EL veya İL denilen Tanrı'nın Sümer'le alakası şöyledir..Sümer'deki ENLİL'in diğer adı BEL'dir..Bu BEL ismini Kenan diyarındaki insanlar EL olarak algılamışlar ve bu EL Tanrı'sını panteonların başına yerleştirmişler..EL denilen Tanrı,Kenan diyarı ile vücut bulur..Bundan önce EL diye birşey yoktur..
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kenan_(b%C3%B6lge)

Sümer'de Tanrı'ya DİNGİR denir ayrıca..

Allah kelimesindeki El'i ya da Al'ı anladık diyelim..Geriye kalan LAH ya da AH'ın nereden geldiği tam bilinmiyor..Farklı fikirler var..Ayrıca bu kelimenin sanskritçe ile bir alakası yok bence..

Turan Dursun ve Muazzez İlmiye Çığ Allah'ın eril bir Tanrı olduğunu söylerler..Ben dişil olduğunu düşünüyorum ama bunu izah etmek veya birkaç argüman ile kanıtlamak kolay değil..

Neva
26-08-2013, 23:41
Yazı daha ilk cümlesinde Arabistan'ı Arvastan'a bağlıyor.:))''Ne yaygara şelalesi''gibi,fazla zorlama ve tarihsel bilgilerle çelişiyor.İnternette dolaşan her dini Hinduizme bağlayan Hint milliyetçilerinin diğer yazılarından pek farklı değil.
Şıklat parmağını,herşeyi çöz;cevap Hindistan!!
Her dinin,her kavramın her taşın altında Hinduismi bulan bu arkadaşlar bana Hititleri bile Türk yapan vatandaşlarımızı hatırlatıyor.
Ne namaz namaskaradan geliyor ne de İbrahim bir Brahman,eski ve büyük(nicel anlamda) bir din olan Hinduizmin diğer dinleri etkilemiş olması normal,ama abartmamak gerek.

Bir avuç Aryan 4000 yıl önce gelmiş,adamları koyun kıvamına getirecek bu dini oluşturmuş,kastına razı olacaksın,Brahmanların ayağını öpeceksin,(deyimsel anlamda değil,gerçekten),eline silah almayacaksın ki ben de seni binlerce yıl koyun gibi güdeyim.Ta ki koyunu gütme sırası Mughallar ve İngilizlere geçinceye kadar.

Bugün o Aryanlar'ın torunu Brahminler ülkenin % 10'unu oluşturuyor ama hala ekonomi,siyaset,medya herşey onların elinde.Müzisyenler,oyuncular bile Brahmin,adamların güzellik anlayışı bile bu durumdan etkilenmiş.

Eskiden sempati duyardım Hint kültürüne ve tarihine,ama bu İndocentristler işin öyle cılkını çıkardılar ki gerçekten tüm ilgimi kaybettim.Biraz yakından tanıyınca ortada ne gizem ne de bilgelik kalıyor.

Hatta adminlerimiz kızmazsa negatif yüklü postumu bir Zaytung dergiyle destekleyeyim,ağzımız tatlansın.


http://b1112.hizliresim.com/s/2/v6p1.jpg (http://bit.ly/c25MCx)



Bir miktar oyle olmus.

Halbuki antik Yunan'da bile Arabia 3 bolumde ele alinmistir. Asur'a filan gitsek Arubi, Arabi vb. benzer bir suru kelimeler karsimiza cikar.

Hinduizm zaten son zamanlarda yukselen trend,mevcut politika sebebiyle..(dinlerin kardesligi vb., bunun Turkiye ayagi da malum kesimler)


http://tonyblairfaithfoundation.org/

http://en.wikipedia.org/wiki/Faith_healing

Gerci cok eski tarihte asilmis makale..(2007)

Shutur Nahundi
28-11-2016, 17:33
İlahi kudretle kendilerini düzeltmeye yeltenen toplumlar, düzeltilmiş amaca ulaşmak bir yana, daha da kötüleşmişler. Bugün g10 ülkeleri sırasındaki 10 ülkenin hiç biri o sıralamaya din ile yerleşmediler. Aksine, dini ilkelerden sıyrılarak gelişme gösterdiler. Almanya, ABD, Japonya, Çin... Türkiye gibi dindar olsalardı Türkiye gibi kargaşanın hakim olduğu ülkelerden olurlardı.

Cercis Hz Circis
26-03-2017, 10:32
Vikramaditya'nın Türkçe wiki sayfasından başlamak lazım Vikramaditya hakkındaki belgeleri çevirmeye. 80 milyonluk Türkiye'nin 196 üniversitesi var ama başlıca pek çok önemli verilerin ve metinsel bilgilerin Türkçesi yok. Ne yapıyor bu 196 üniversite?

Mudiban Çivitgorz
30-07-2017, 07:08
Vikipedi ansiklopedisini aynı zaman islamı koruma amaçlı kapattılar. Hem kendine sahte darbe düzenleyen liderler listesinde Tayyip Erdoğan'ın adı olmasından, hemde gerçek islam nedir öğrenilmesini önlemekten yararlarına oldu. Vikramaditya islam hakkında neye fayda sağlamıştır bunu bilmiyoruz, bilemiyoruz. Kabe'de asılan altın bir tabağa yazılmış Vikramaditya mührünün Makhtab-ı Sultania kütüphanesinde olduğu ne kadar gerçekcidir bunu da bilmiyoruz. Kabe kelimesi Tamil dilinden veya akraba Sanskrit dilinden Arapça'ya gelmiş olabilir. Sanghey Ashweta ile Hacerül Esved (hajre aswad) aynıdır. Her iki inançta da bu iki taş dünya'ya Tanrı tarafından gönderilmiştir. Ayrıca Kabe'nin merkezinde makamı ibrahim sekizgen şeklindedir ve kabe'nin etrafında tavaf, 7 kez dolanarak yapılır. Hinduizmde yaratıcı Brahma'nın tabanı da sekizgen şeklindedir ve 7 kez etrafı dolanılır. Bu kadar tesadüf bir araya gelince hac ibadetinin islamdaki yerinin Hinduizm emareleri taşıdığını delillendirmeye yeter ama bilemiyoruz.

tolonbey
26-05-2018, 18:36
İşte böyleee,