PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Beyin In Gelecegi Gordugune Inaniyorum


amenofis
07-08-2008, 12:00
mucizelere Inanci Sifir Olan Biri Olarak Soluyorumki

Uyku Esnasinda Beynin Gelecegi Gorme Yetisi Oldugunu Dusunuyorum..

Hayatimda Bunla Ilgili Bir Cok Deneyim Yasadim..

Yasayanlar Varsa Yazmalarini Gonulden Isterim

Ayejj
07-08-2008, 14:18
Hayatta bazen öyle tesadüfler oluyorki insanın inanası gelmiyor.Ama gerçek olan şu ki;bu tarz şeyler yanlızca tesadüften ibaret.

AKHENATON
07-08-2008, 14:25
Hayatimda Bunla Ilgili Bir Cok Deneyim Yasadim..


[/b]

örnek verirmisiniz , mesela ne gördünüz, belkide ihtimallerden birini görmüşsünüzdür ve süreç içerisinde olunca geleceği gördüğünüzü sanmış olamazmısınız.

amenofis
07-08-2008, 15:33
gelecegı gorem deıl kucuk bı anektot aktarayım

yıne bırgun bu arkadasla bu konudan bahsedıyoduk...ben materyalıstım o da oyle...ama ben bellı noktalarda ayrılıyorum..onla konusarak yurumekteydık...

eskı okulumuzun eskı mudurunden bahsettı..aynen su cumleyı kurdu e bende dun aksam bızım eskı muduru gordum...

yaklasık 2 dakıka sonra mudurumuzu gorduk seneler once gormustuk en son..yolda karsılastık

selamlastık hal hatır sorduk..

sunu demeye calısıyorum..ruyada her gorunen ılla olacak deıl...ama bazıları teadufı sınırları asıyo

serüvenci
07-08-2008, 16:17
selamlar,

rüyaların gerçkleşmesi rastlanmadık birşey değildir. benim gördüğüm bazı rüyalar da gerçekleşiyor. en net gerçekleşenin de büyük bir boşluğa ve şaşkınlığa düşmüştüm. çünkü eksiksiz bir şekilde gerçekleşmişti. bu tip durumların nasıl olduğunu anlamak kolay değil. beynin bunları nasıl algıladığı da meçhul.

saygılarımla.

amenofis
07-08-2008, 16:22
delx paylasırsanız sevınırım

serüvenci
07-08-2008, 18:20
aslında paylaşılacak bir şey yok. rüyayı gördükten birkaç saat sonra rüyam gerçekleşti. çok sık olmasa da gördüğüm rüyalar, gördükten en az bir ay sonra gerçekleşiyor.

malum oluyor herhalde :D

spartacus
07-08-2008, 18:55
Bu tür şeyler bazı kişilerde oluyor. Bende de eskiden olurdu. Aslında bu bir zandan ibaret. Ben burada daha önce geçmiştim, ben bunu aynen daha önce görmüştüm... Ya geçilmiş ya yaşanmış benzer ama eksik hatırlama ya da bilinçaltı yanılgısı...

serüvenci
07-08-2008, 19:51
spartacus önceden yaşanmış birşeyden kaynaklanmıyor. ifade ettiğimi anlamadın sanırım. birkaç saat sonra diyordum. bunun zanla alakası yok. zanla ilgili durumların oluştuğu kişiler olabilir. ama benim yaşadığım olay zannın çok ötesinde.

okinono
07-08-2008, 21:33
Yakınınızda askerde oğlunu kaybetmiş yaralı birana var ise istisnasız hepsinden duyacağınız şey, tam vurulduğu anda içimde bir acı hissetim olacaktır.

Tairhte de bu tür herkes tarafından müşahade edilen olaylar olmuştur. Mesela bir devlet adamı namaz kıldırırkan secdede geri çekilin diye bağırmıştır.

Savaştan dönüldüğünde gelen askerler bir sesi duyduklarını ve bozgundan geri çekilerek kurtulduklarını anlatmışlardır.

Tasavvufun en büyük delili zaten Rüya ile rabıtadır.
Ama ben ne yalan söyleyim, böyle bir inacın insan için çok hatarlı olduğunu düşünüyorum. Parapsikolojik bir çok olay kaçınılmaz olarak insanların zihinlerini meşgul ederken, bu olaylardan kişisel güç ve çıkar elde etmek isteyenlerin bolluğu, bu tür konulardan beni hep uzak tutmuştur.

Elhasıl,
Peygamberler haricinde, kişi kendi gördüğü Rüya ile amel edemez. Rüya ile hele gelecek hiç bilinmez. Ama kalbe ilka edilen bazı sünuhatlar vardır. Veya kader ile kazanın kesiştiği bazı olaylar oluşmaktadır.

Sevgili Spartacus bu arada size bunu sorayım; Rüya bir algımıdır gerçek mi?

İsterseniz gerçek nediri tarif ederek başlayınız. Bence sorulacak bir çok soruyu baştan da cevaplamış olursunuz böylece.

Selamlar

spartacus
07-08-2008, 23:07
O halde cevap sende sevgili Delx, deneyleyerek ifade edebilmek, ancak senin yapabileceğin bir şey.

Bende zaman belirtmemiştim aslında 1 saatde olabilirdi 1 ayda. Ama CD yi dilediğinizce hızlı sardığımızda okuyucu okumaya devam ediyor. Anladığım kadarıyla okuma işide kayıtlı(geçmiş) alanda ve çok kısa sürede yapılıyor.

Sevgili oki kızmazsın umarım. Çok vasat olacak. Sohbet odasından bir mirasla anlatacağım eksik, gedik bildiğim hatta bildiğimi sandığım, ama neyi sandığımı bilmediğim her şeyi :)

Rüyada uçurumdan düşmek ya da gözü ela o platonik yari görmek anlatır, gerçeği ve hayali.

timsah
08-08-2008, 02:13
Herşey genlerimizde gizli, atalarımızdan bize aktarılan genler.
Tarih tekerürden ibaret derler ya işte bu olay,
sürekli aynı şeyleri yapmamıza neden oluyor. Belki dedemizin, belki dedemizin dedesinin, belkide dayımızın yaşadığı hayatın aynısını yaşıyoruz.

Atalarımızdan birisinin kopyasıyız dolayısıyla, o nelere karar verdiyse bizde
aynı şeylere karar veriyoruz. Bilinç altımız bazı olayların bizim zamanımızla
değilde kendi, algıladığı zamana göre bize, rüyamızda bazı şeyleri göstermeye başlıyor.

Evrim devam ettiğine göre belki, bundan 10 bin yıl sonra beynimiz daha kusursuz
hale gelip, geleceği görmesi kaçınılmaz olacaktır.

evrensel-insan
08-08-2008, 02:31
Saygideger timsah;

Evrim devam ettiğine göre belki, bundan 10 bin yıl sonra beynimiz daha kusursuz
hale gelip, geleceği görmesi kaçınılmaz olacaktır.-timsah

Maalesef, evrim yoluyla, dusuncenin evrensel kokeninin degismesi mumkun degildir. Bu bir farkindalik, ve simdiye kadar sorgulanmayan-ki buna bilimsel temeldeki axiomlar, belgitler de dahil-tabu ve alisilagelmis bakis acisini, sorgulama arzusu ve geregi, maalesef evrimle degil, devrimle mumkundur.

Yani bugune kadar dogal algilananlarin aslinda, dogal degilde, dusuncenin dogal yapisinin bir urunu oldugunun bilincine varmak gerekir.

Iste, insanoglunun tarih sahnesine cikisiyla birlikte, bu dogal attedilerek sabit kilinan evrensel dusunce yapisinin kokten degisimi, ancak; devrimle mumkundur.

Bu da insanoglunun tarihinde ilk defa insana ve onun insanligina donusu olacaktir. Tabi ki birey ve onun insan ozlu dusunce ve davranisi sayesinde.

Saygilarimla;
evrensel-insan

timsah
08-08-2008, 13:27
Ben, bir kaç anımı anlatmak isterim.
Geçen akşam hava karanlık yolda yürüyorum sağ tarafımda, eski sattığım
arabaya benzer bir araba gördüm. İçimden eski arabama ne kadar benziyor dedim
aniden soldaki sokaktan eski arabam çıktı :) dumur oldum.


Bir taneside;
Rüyamda polisleri gördüm karışık bir rüyaydı.
Ertesi gün küçük kardeşim kavga sebebiyle karakola gitti orda, kavga ettiği kişiye
bıçak çekmiş yanlışlıkla, bıçağı polise vurmuş 1 ay hapis yattı.
Bu arada olayı öğrenmezden evel çok sıkıntılıydım hayatımda, kendimi bu kadar sıkıntılı hissetmemiştim.



Buda çok farklı bir anı;
1996 yılında bir rüya gördüm rüyamda, ölmüştüm beni gömdüler sonra bir kaç kişi
geldi seni yanlışlıkla getirdik 22 (gün, ay, yılda olabilir tam hatırlamıyorum) daha ömrün
var geri gidiceksin dediler.
O günden sonra, o yıl ne zaman şehirler arası otobüse binsem, 22 numaralı koltuk
denk geldi. Hatta bir defasında abimle birlikte bilet almaya gitmiştik abime dedimki,
-bak iyi dikkat et bana 22 numaralı koltuğu verecekler. Vezneye gittiğimizde
abim, biletdeki 22 numarayı görünce çok şaşırmıştı.

Eğer 22 yıl ise, hesaplarıma göre 46 yaşımda ölücem :)

serüvenci
08-08-2008, 14:03
bende de rüya bol.

bir defasında halı saha maçına gittiğimi düştüğümü başımı yere çarptığımı ve yenildiğimiz, ayrıca deniz ismini duyduğumu görmüştüm. sonra aynı şekilde gerçekleşti. ilginç olan da deniz adındaki kişiyle o gün tanışmış olmam.
bir diğer rüyamı da lise 3. dönemde gördüm. ablam nişanlısıyla antalyada selekler çarşısı denen yere geliyordu ve yanlarında pelin adında bir kız vardı.orada buluşuyorduk ben yukarı cafeye çıkmadan onlardan ayrılıyordum. bu raüya da aynen gerçekleşti.
en önemli rüyamı ise üniversite yıllarımda gördüm. üniversiteden bir arkdaşım şehir dışındaydı. o kadar da muhabbetim ve bilinçaltıma yerleşecek bir insan değildi. şehir dışından geldiğini gördüm ve ona onu rüyamda aynı o şekilde gördüğümü anlatıyordum. ve o rüya gördükten birkaç saat sonra gerçekleşti. bu rüyam tanıklıydı. çünkü gerçekleşmeden önce arkadaşıma anlatmıştım.

breymin
08-08-2008, 15:59
[quote=timsah;121580]



ölmüştüm beni gömdüler sonra bir kaç kişi
geldi seni yanlışlıkla getirdik 22 (gün, ay, yılda olabilir tam hatırlamıyorum) daha ömrün
var geri gidiceksin dediler.


sayin timsah,bu konu aslinda üzerinde tartisilmasi gereken bir konu ,cünkü islamcilar insanin öleceyi günü allah belirler der,ama bu mantikla celisiyor,o zaman katillerin hicbir sucu yok,günü ve saatini allah belirliyorsa, onlarda allah a hizmet etmis oluyor,yoksa yanlismi düsünüyorum?

Bende bi animi anlatayim,genclik yillarimda köminist bi arkadasimla dolasiyoruz ona hapishanenin duvarini gösterip dün rüyamda buraya delik delip 3 kisinin kacdigini gördüm demisim,gercekdende 1 hafta sonra oradan 3 kisi delik delip kaciyor,bir hafta sonra arkadasim (kendisi böyle seylere hic inanmayan biri)bana yav senin rüya gercek cikdi(ben o ara unutdum ama o hatirlatinca hatirlamaya basladim)tam gösterdiyin yerden delik delip hemde 3 kisi kacdi dedi,tam oradan 3 kisi delik delip kacdi bunu biliyorum ama sonradan rüya anlatdigimi hayal meyal hatirliyorum,ilginc.saygilar

timsah
08-08-2008, 22:24
Amerika'nın eski başkanlarından Abraham Lincoln, 1865 yılının 14 nisan gecesi, gördüğü garip bir rüya ile sıçrayarak uyandı. rüyanın verdiği sıkıntıdan sırıl sıklam terlemişti. kalktı çamaşır değiştirdi. bir süre kitap okudu. tekrar uzandığında, sanki aynı rüya kendisini yatağın içinde bekliyormuş gibi rahatsızlık duydu. tekrar uykuya dalabilmesi bir kaç saatini aldı. sabah olduğunda rüyasını eşine ve yakınlarına anlattı. hatta o gün kabine toplantısında bile bahsetmek lüzumunu hissetti.

Rüyasında, beyaz sarayın hizmetkarları telaşla koşup geliyorlar ve cumhurbaşkanının öldüğünü kendisine haber veriyorlardı. abraham lincoln'ün yakınları bunu hayra yorarak ömrünün uzayacağını söylediler. aynı günün akşamı lincoln ve karısı dostlarıyla birlikte tiyatroya gittiler.

Kötü rüya lincoln'ü manen sarsmıştı. bir ön seziyle olacak hadiseleri hissediyormuşçasına konuşuyor, yakınlarını teskin edici telkinlerine rağmen ruhunu saran karanlıktan sıyrılamıyordu.

Temsilin heyecanlı bir sahnesinde Lincoln'ün oturduğu loca kapısı, yavaşça aralandı sahneden akseden ışıkla elindeki tabancası parlayan genç bir adam; içerdekilerin hareketlerine fırsat vermeden kurşunları boşalttı.

Amerikanın 16. başkanı, beynine dolan kurşunlarla koltuğuna cansız yığılıverdi. henüz gördüğü rüyanın üzerinden yirmi dört saat bile geçmemişti. böylece, rüyanın gelecekten haber veren işareti ile bir ülkenin devlet başkanı tarihe karışmış oluyordu.

Alıntı

timsah
08-08-2008, 22:31
Ek olarak ilginç tesadüfler;

Amerika başkanı Kennedy ile bir çok ortak özellikleri olduğu söylenen Amerikan başkanı:

Abraham Lincoln un kongreye seçildiği yıl 1846, John f. Kennedy nin ki ise1946.
Abraham Lincoln un abd başkanı olduğu yıl 1860 John f. Kennedy nin ki ise 1960.
Her iki başkan da bir cuma günü suikasta kurban gitti.
Her iki başkan da başlarına isabet eden kurşunla öldü.
Lincoln un sekreterinin soyadı kennedy, Kennedy nin sekreterinin soyadı da lincoln idi.
Lincoln ve Kennedy güneyliler tarafından öldürüldü.
Lincoln un ve Kennedy nin de koltuğuna güneyliler oturdu.
Yerlerine gelen başkanların ikisininde soyadları Johnson dı.
Lincoln den sonra başkan olan Andrew Johnson ın doğum yılı 1808, Kennedy den sonra başkan olan Lyndon Johnson ın doğum yılı 1908 di.
Lincoln u vuran John Wilkes booth un doğum yılı 1839, Kennedy yi vuran lee Harvey Oswald in doğum yılı 1939 du.
İki suikastçinin de üç ismi vardı.
İki suikastçinin de isimlerinde 15 harf vardı.
Lincoln, Kennedy isimli bir tiyatroda vurulurken, Kennedy, Lincoln marka bir otomobilde vuruldu.
Lincoln u vuran tiyatrodan kaçtı, bir depoda yakalanırken, Kennedy yi vuran depodan kaçtı, bir tiyatroda yakalandı.
Her iki başkan da davaları başlamadan öldürüldü.
Lincoln ölmeden bir hafta önce Maryland eyaletinin Monroe kasabasındaydı, Kennedy ölmeden bir hafta önce Marilyn Monroe ya gitmişti.

amenofis
09-08-2008, 17:26
arkadaslar katılımlarınız ıcın mınnettarım bıseyde ben anlatayım

daha gectıgımız ay ıcınde ruyamda uzun zamandır gormedıgım bı arkadasınmı gordum astsubaydı..gorevdeydı..onu gordugumu net hatırlıyorum...sabah uyandıgımda dedımkı ne alaka nıye gordum kesın bugun gorurum bı yerde dedım..

gozlerım sureklı onu arıyodu ama 3 4 senedır gormemıstım....cafeye falan gıttım gozlerım onu arıyo..gorcegımden emınım sankı...aksamustu yolda yururken baska bır arkadasımla konusurken gordum onu sırtı bana donuktu...hah dedım ıste yanına gıttıgımde o arkadasımdı..baya bı kucaklastık...

bu tarz cok olay var..ama genelde yasadıgım yerdekı kısıler oldugu ıcın yazmıyorum..tesadufte demıyorum ama buna ınanmayan bırı ıcın olcu degıl

belkı bu anlattıgım bıraz ölcu olmustrt

amenofis
01-11-2008, 12:10
sıcagı sıcagına bır olay anlatayım

dun arabam buca da yolda kaldı yedek lastıgım ve gereklı techızatım yoktu lastıgım patladı ve baktımkı cannta yamulmus..yabancı bı yerdeydım...yakınlarda bı lastıkcı aradım ve buldum aldım lastıgı kendım soktum kı hıc anlamadıgım ısler goturdum yaptırdım blastık patladıgı anda bı kaza tehlıkesıde yasadım..yanı cok badırelı ve sorunlu bır gundu..

bu sabah ablam aradı baya etkılendıgı bır ruyayı anlatmak uzere...kendısı araba surerken lastıgı cıkmıs sonra ruyasında ben gelmısım yanı can sıkıcı bı ruyaymış...

fakat burda bır gelecegı gormeden bahsedemeyız..

gecmısı ve yasanmayanı hıssetme durumu var...buda garıp

çakırcalı
01-11-2008, 14:10
Beynin geleceği görmesi, düşündüğümüz bir şeyin veya gördüğümüz bir düşün gerçekleşmesi, aslında hiç de şaşırtıcı bir durum değil. Yeter ki bu durumu, metafizik boyutta yorumlamayalım.

Aynı ray üzerindeki iki trenin birbirine doğru hızla yaklaştığını gören sağlıklı bir kişi, trenlerin hızını ve kalan mesafeyi üç aşağı beş yukarı kestirebiliyorsa, birbirlerine çarpıp çarpmayacaklarını da kestirebilir. Hatta "olasılıkları" da hesaba katarak "kesin" sonucu olmadan görebilir. "Makinistlerden birinin uyuyor olma ihtimali var. Her ikisinin de uyuyor olma ihtimali var. Her ikisinin de uyanık olma ihtimali var. Fakat bu hızla her ikisi de aynı anda frenlese bile çarpışma kaçınılmaz; çünkü moment denen bir şey var."

Felsefeyle ilgilenenler, "Laplace'ın Cini" diye bir şey duymuşlardır. Yani Laplace (özetle) diyor ki, "Öyle bir ruh düşünelim ki, bir an için evrendeki her atomun hareketini, hızını, yerini, konumunu vs. matematiksel olarak bilsin. O ruh, sonrasında ne olacağını da bilir."

Malum, duymakla dinlemek, görmekle bakmak farklı şeylerdir. Duyduğumuz dinlediğimiz, gördüğümüz, baktığımız her şey, beynin çekmecelerine depo edilir. Baktığımız ve dinlediğimiz hemen herşey önem derecelerine göre üst çekmecelerdedir ve yeri geldiğinde onları kolaylıkla çıkarır ve yine aynı bilinçle kullanırız. Ki bu durumlarda geleceği gördüğümüzü genellikle düşünmeyiz; çünkü gayet doğal gelir bize.

Duyduğumuz ve gördüğümüz ancak dinlemeyip bakmadığımız şeylerse, yine önem derecesine göre alt çekmecelerdedir ve onlar da yeri ve zamanı geldiğinde, ulaşılmaları son derece güç çekmecelerde olsalar da ve biz hatırlamak için bir gayret göstermesek de ortaya çıkarlar ve biz onları ne zaman gördüğümüzü, duyduğumuzu hatırlayamasak da onlar, bize o geleceği gördüğümüz duygusunu yaşatır.

Bir arkadaş, arkadaşıyla yolda yürürken yıllardır görmedikleri okul müdürlerinden bahsettiklerini ve hemen ardından o okul müdürünü gördüklerini söylemiş. Yürüdükleri yolda arkadaşıyla beraber ilk kez mi yürüyorlarmış? O yolda o müdürü daha önce hiç görmediklerinden emin mi? Müdürü farketmeden hemen önce onu bir dükkandan çıkıp diğerine girerken görüp de dikkatin sohbete yönelmiş olması nedeniyle onu o an farketmemiş olduklarından eminler mi? Ya da, müdürü gördüklerini farketmelerinden hemen önce yanlarına elinde asası, beyaz entarisi ve sarığıyla ak sakallı bir dedenin yanaşıp "Gençler, şimdi müdürünüzden bahsedin ki, az sonra sizi onunla karşılaştıracam" demiş olma ihtimali var mı?

amenofis
04-11-2008, 17:39
sizden rıcam dusuncelerınızı daha yalın ve anlasılır bır dılle yazarsanız anlasılabılırlıgınızın tavan yapacagı yonunde

gayet basıt sorun dusuncenızı acıklayın bızde sıze katılalım yada katılmayalım

bılımsel bır makale yazıyormus edasıyla gorus bıldırdıgınz vakıt ne kadar dogru yada mantıklı yazarsanız yazın amaca ulasan yazılar olmayacaktır

Neva
02-09-2012, 17:26
guncelleme.

Olimpiyat
02-09-2012, 22:49
bu rüya konusu benimde çok ilgimi çekmiştir.

Keşke zamanım olsa bu alanda yazılmış kitapları okuyabilsem. Çok hoş bir alan

efeince
06-09-2012, 23:50
bende gerçekten bu konuda merak içindeyim. Deneyimlerinizi paylaşır mısınız ?

vesper
07-09-2012, 20:58
Bu biraz metafizik bir konu bence. Bunun dışında da değerlendirilmez.

Benim bu konulara ilgim var o yüzden bir ölçüde açıklama yapmaya çalışacağım tabi dilediğiniz ölçüde kabul edip reddedebilirsiniz...

en başta ben bilimsel bir şekilde yola çıkacağım. Einstein'ın meşhur izafiyet teorisini bilirsiniz. Einstein zamanın ve uzayın birbirinden bağımsız olmadığını söylüyordu.

zaman nedir? Biz zaman diye neyi adlandırıyoruz? Gezegenlerin hareketlerini değil mi? 1 yıl dediğimiz şey yaşadığımız gezegenin bir yıldızın çevresindeki tam turuna deniyor. 1 ay dediğimiz başka bir gezegen hareketi, 1 gün dediğimiz yaşadığımız gezegenin kendi etrafındaki hareketi... Saatler haftalar dakikalar da bunlara uygun olarak oluşturulmuş uydurulmuş kavramlar... Yani zaman uzaydan başka bir şey değil

yine teorilere dönelim... Zamanın her yerde aynı akmadığı konusuna gelelim. Bir astronotun zaman kavramıyla dünyadaki zaman kavramının değişebildiğine. Bu yine zamanın değişiklik gösterebildiğini, aslında belirli bir zamanın olmadığını gösteriyor. Zaman akışı uzayda bulunan noktaya ve sizin hızınıza göre değişiklik gösteriyor.

Zaman maddenin hızı arttıkça yavaş akar(mış gibi görünür). Burada da bir teori daha var ki ışık hızına ulaşan madde için zaman durur, ışık hızını geçen madde için zaman geriye akar yani kişi gelceğe gider gibi. Bunlar çok tartışmalı durumlar ama bu varsayıma da şimdilik tamam diyelim.

İşin metafizik kısmına gelirsek... Madde ışık hızına ulaşamaz ışık hızına ulaşan madde artık ışık olmuştur enerji olmuştur. O zaman maddi olmayan varlıkların zaman içindeki hareletleri söz konusu olabilir mi?

İnsanın düalist bir yapıda olduğunu düşünenler için -ruh(enerji)&madde(beden)- her ne kadar maddi beden zamanda seyehat edemese de ruh edebilir. Rüyalara büyük önem veren grup da bu şekilde düşünüyor olabilir işin bu kısmı tamamen varsayımlara dayanacak bilimsel olarak kanıtlanamaz, parapsikoloji adında (uydurma da denen) bir bilimin konusudur ama yine de açıklıyorum :D Ruh bir enerji formudur ışık hızını aşabilir, özellikle bedenin uyku durumunda seyehat edebilir geçmişe ya da geleceğe gidebilir geleceğe gittiğinde gelecekten bir şey 'aldığında' daha sonradan beden bunu hatırlayabilir ve biz burada rüyalarımızın çıktığını düşünürüz.

Falcılar ve medyumlar da bu şekilde bir enerji alışverişiyle enerjilerinin hareketiyle gelecek ya da geçmişten haber alabilir(lermiş, fal bakabilen ve isabetli tahminlerde bulunan kişilerle konuşmuştum benzer şeyler söylemişlerdi)

Çok kısa anlatmaya çalıştım karışık olmuş olabilir, bir zamanlar bu konularla oldukça ilgileniyordum soran olursa cevaplarım ama dediğim gibi varsayımsal şeylerdir ancak bir ihtimal hmm diyerek üzerinde düşünmek en iyisi olur. Bir müddet sonra iş mecburi olarak olgulardan çıkıyor.

sevgiler

metha
11-10-2012, 00:29
lise sonda yapılan öss'den sonra rüyamda edebiyat bölümünü kazandığımı görmüştm. bu rüyaya çok gülmüştüm çünkü edebiyat tercihlerimde bile yoktu. iktisat fakültesine girdim, sonra bölüme alışamamak ve şehir farklılığı sebebiyle okulu bırakıp iki yıl kayıpla tekrar sınava girdim edebiyat kazandım (tercihlerime göre pdr bekliyordum sürpriz olmuştu) ve su anda türk dili bölümünde öğretim elemanıyım. belki rüyanın beni etkilediğini düşünebilirsiniz ama edebiyat bölümüne girdikten cok cok sonra hatırladım o rüyayı.

Kozmik Perspektif
11-11-2012, 17:26
Ek olarak ilginç tesadüfler;

Amerika başkanı Kennedy ile bir çok ortak özellikleri olduğu söylenen Amerikan başkanı:

Abraham Lincoln un kongreye seçildiği yıl 1846, John f. Kennedy nin ki ise1946.
Abraham Lincoln un abd başkanı olduğu yıl 1860 John f. Kennedy nin ki ise 1960.
Her iki başkan da bir cuma günü suikasta kurban gitti.
Her iki başkan da başlarına isabet eden kurşunla öldü.
Lincoln un sekreterinin soyadı kennedy, Kennedy nin sekreterinin soyadı da lincoln idi.
Lincoln ve Kennedy güneyliler tarafından öldürüldü.
Lincoln un ve Kennedy nin de koltuğuna güneyliler oturdu.
Yerlerine gelen başkanların ikisininde soyadları Johnson dı.
Lincoln den sonra başkan olan Andrew Johnson ın doğum yılı 1808, Kennedy den sonra başkan olan Lyndon Johnson ın doğum yılı 1908 di.
Lincoln u vuran John Wilkes booth un doğum yılı 1839, Kennedy yi vuran lee Harvey Oswald in doğum yılı 1939 du.
İki suikastçinin de üç ismi vardı.
İki suikastçinin de isimlerinde 15 harf vardı.
Lincoln, Kennedy isimli bir tiyatroda vurulurken, Kennedy, Lincoln marka bir otomobilde vuruldu.
Lincoln u vuran tiyatrodan kaçtı, bir depoda yakalanırken, Kennedy yi vuran depodan kaçtı, bir tiyatroda yakalandı.
Her iki başkan da davaları başlamadan öldürüldü.
Lincoln ölmeden bir hafta önce Maryland eyaletinin Monroe kasabasındaydı, Kennedy ölmeden bir hafta önce Marilyn Monroe ya gitmişti.

Bu aslında internette dolaşan bir şehir efsanesi ve aşağıdaki sayfada bu mitin üzerindeki esrar perdesi aralanıyor:

http://www.snopes.com/history/american/lincoln-kennedy.asp

İngilizcem henüz yeterli değil. Ama yazının bir tercümesi olarak aşağıdaki siteyi tıklayabilirsiniz:

http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=kennedy+ve+lincoln+mucizesi

Sami Dede
11-11-2012, 18:04
İnsan beyninin neleri yapabileceği konusunda muhtelif rivayetler var, TELEPATİ, Cisimleri Hareket ettirebilme, Boyut değiştirme, Geleceği Görme vs vs vs...
Anlatlanlar doğrudur ama bugün açıklanamıyor ne yazık ki..
Sevgiyle

Kozmik Perspektif
24-11-2012, 01:22
Ben de şahsen duyu dışı algı fenomenine inanıyorum. Farklı bilinç halleri sırasında DDA oluşabiliyor. Uyku da bir farklı bilinç halidir.

Ayrıca Nöroloji uzmanı Dr. Sultan Tarlacı "Duyular Dışı Algılamalar Üzerine" isimli videosunda duyusal yoksunluğun ve bazı halüsinojen maddelerin de kişide DDA'ya yol açtığından ve bununla ilgili yapılmış deneylerin varlığından söz etti.

Şahsen bu bilgi bana çok ilginç geldi. Çünkü bu durum pek çok dindar kişide ortaya çıkan parapsişik durumu açıklayıcı bir hipotez. Zira dinsel uygulamaların çoğunda riyazet ve duyusal yoksunluk vardır. Şamanlar, rahipler, keşişler genellikle bu tür uygulamalarda bulunurlar. Açlık, uykusuzluk, vecd ve trans hallerinda ortaya çıkan farklı bilinç halleri duyu dışı algıya açıyor olabilir.

Ama bu mekanizmanın tam olarak nasıl çalıştığı şu an için belirsiz.

Kozmik Perspektif
24-11-2012, 02:18
Kuantum fiziği, nöroloji ve paralel evrenler teorisindeki gelişmelerin psişik yetenekleri açıklamakta yeni açılımlar getireceğine inanıyorum.

Teorik fizikçi ve bilim kurgu hayranı Michio Kaku'nun sunduğu güzel bir belgesel:

http://www.youtube.com/watch?v=J3n_2V75qGY

http://www.youtube.com/watch?v=vt3AESQpX9Y&feature=relmfu

Kurmay
24-11-2012, 15:44
Rüyalar ve Evrim: Neden ve Nasıl Rüya Görürüz? Göz Mü Görür, Beyin Mi?

Merhaba arkadaşlar,

Sayfamız okurlarından Sn. Keremcan Gümüştaş'ın rüyalar ile ilgili sorusu üzerine böyle bir açıklama yazısı yazmaya karar verdik. Umarız herkese faydası olur.

Rüyaları anlamadan önce, "uyku" dediğimiz biyolojik olayın ne olduğunu, ne zaman, nasıl ve neden evrimleştiğini anlamamız gerekiyor. Bunun için, şu iki yazımız size fazlasıyla yardımcı olacaktır:

https://www.facebook.com/note.php?note_id=173044879420262

https://www.facebook.com/note.php?note_id=167105923347491

Dolayısıyla uykunun kökenlerine daha fazla girmeyeceğiz. Doğrudan rüyaların neden oluştuğuna değinmek istiyoruz:

Rüyalarla ilgili ilk bilimsel çıkarımları yapan kişi, belki de beklenildiği üzere, Sigmund Freud'dur. 1900 yılında yayınladığı bir makalesinde Freud, rüyaların ve özellikle de anlamlı olan rüyaların beynin fonksiyonlarıyla alakalı olduğunu ileri sürmüş ve o döneme kadar rüyalara yüklenen metafizik anlamların hepsini yok etmiştir. Günümüzde yapılan tüm araştırmalar da, yine beklenildiği üzere, rüyanın bedenden ayrı bir olay olmadığını, beyindeki sıradan biyokimyasal tepkimelerin bir ürünü olduğunu göstermiş ve daha önemlisi, bilim karşıtlarının "ruh" denen kavramla ilgili iddialarını desteklemek amacıyla ileri sürdükleri "Göz mü görür, beyin mi?" sorusuna nihai bir nokta koymuştur. Bunlara yeri geldikçe değineceğiz.

Rüyalarla ilgili çalışma yapmak gerçekten güçtür, çünkü araştırmacıların başkalarının rüyalarını aktif olarak "görmeleri" şu anda, günümüz teknolojisi ile mümkün değildir. Bu sebeple araştırmacılar, doğrudan beyne ve nöral aktiviteye yönelirler. Bu, rüyalarla ilgili bize çok sayıda bilgi verir, doğrudan rüyaların görüntüsünü şimdilik vermese de. Rüyalarla ilgili bir araştırma yapmanın bir diğer güçlüğü de, rüyaların kişiden kişiye değişen bir doğası olmasındandır. Kimi insan gördüğü rüyaların çok büyük bir kısmını hatırlarken, kimisi neredeyse hiçbirini hatırlamaz. Kimi çok berrak ve anlaşılır rüyalar görürken, kimi anlamsız ve soyut rüyalar görür. Kimi insan rüyalarını günlük yaşantısına bağlarken, kimi gelecekle ilgili mesajlar bulunduğa ve anlamlar taşıdığına inanır. Ne var ki bilimde, subjektiviteye yer yoktur ve bu yüzden bunları göz ardı edecek metotlar geliştirilmelidir ve geliştirilmiştir de.

Tahmin edebileceğiniz gibi, tüm insanları tek bir tabana çeken ve bütün bilimleri bir araya bağlayarak doğayla ilişkilendiren tek bilim, Evrimsel Biyoloji'dir ve rüyalar da, Evrimsel Biyoloji'nin ortaya çıkması ve gelişmesi sayesinde açıklanabilmeye başlamıştır. Evrimsel Biyoloji bilim insanlarına tarafsız ve güçlü bir araç sunmuş ve bu sayede çok daha kapsamlı araştırmalar ve değerlendirmeler yapılabilmeye başlanmıştır. Teknolojinin gelişmesiyle beyin dalgalarının tamamı net bir şekilde gözlenebilmeye başlanmış, Evrimsel Biyoloji'nin sağladığı Evrim Ağacı sayesinde türler arasındaki ilişkiler çözülebilmiş ve bunun sonucunda rüyanın kökenleri de ele alınabilmeye ve arkasında yatan sebepler çözülebilmeye başlamıştır. Özellikle Psikoloji ve Antropoloji'nin, Evrimsel Biyoloji'nin gelişmesiyle birlikte açıklayıcı güçleri katlanarak artmış ve rüyaların kökenine dair güçlü açıklamalar getirilebilmeye başlamıştır.

Rüya, 2000 yılında Revonsuo tarafından "uyku sırasında yaşanan, hayali bir bilince dayalı deneyimler" olarak tanımlanmıştır. Rüyaların, yukarıda verdiğimiz yazılarda açıkladığımız gibi, Dement ve Kleitman tarafından 1957 yılında, uykunun REM (Rapid Eye Movement - Hızlı Göz Hareketi) döneminde görüldüğü keşfedilmiştir. Ancak 1988 yılında yapılan bir araştırma, rüyaların NREM dönemde de görülebileceği; ancak genellikle REM dönemde görüldüğü veya başladığını ortaya çıkarmıştır. NREM dönemde görülen rüyalar çok daha bulanık olarak hatırlanabilmektedir; nadiren REM'deki kadar parlak ve net hatırlanabilir olmaktadır. Daha sonradan, teknolojinin gelişmesiyle birlikte Elektroensefalografi (EEG), Elektro-okülografi (EOG) ve Elektromiyografi (EMG) sayesinde sırasıyla beyin aktivitesi, göz hareketleri ve kas hareketleri arasındaki ilişkiler çözülebilmeye başlamıştır. Araştırmalar, genel olarak uykunun farklı aşamalarında uyandırılan insanların rüyalarından hatırladıklarıyla, bu elektronik aletlerden alınan bilgilerin kıyaslanması aracılığıyla yapılır.

Diğer hayvanların da rüya gördüğünden eminiz; pek çoğumuz uyurken koşmaya çalışan köpekler veya bir av peşindeymiş gibi davranan kediler görmüşüzdür. Ancak onlar herhangi bir bilgi veremedikleri için, rüyaları uykunun hangi döneminde gördüklerini ne yazık ki bilemiyoruz. Bu şimdilik araştırmalarda çok önemli bir engel teşkil etmiyor çünkü davranış bilimciler, sadece hayvanların davranışlarından yola çıkarak da rüyaların etkilerini belirleyebiliyorlar. Örneğin yapılan ilginç bir araştırma, beyni ve algısal yetileri daha gelişmiş türlerin rüyalarının daha karmaşık, fizyolojik etkilerinin daha güçlü ve davranışsal belirtilerinin daha şiddetli olduğunu göstermiştir. Bu sebeple insanlar rüyalara aşırı anlamlar yüklemektedirler.


Rüyaların Nedenleri İle İlgili Teoriler

Rüyaların sebebini anlamak için, öncelikle şunu bilmemiz gerekir: "Ruh" denen ayrı bir yapı bulunmadığı ve tüm canlılar sıradan hücre yığınları oldukları için, uyku sırasında algısal fonksiyonların tamamı minimum düzeye indirilir (asla tamamen kapatılmaz ve ani bir uyartıda, eşik değer aşılırsa beyin kendini otomatik olarak hızla açar); ancak vücut canlılığını sürdürmek için çalışmaya devam eder, buna beyin de dahildir. Doğayı algılayabilmemizin tek sebebi, beynimizin duyu organlarından gelen bilgileri hücresel boyutta, biyokimyasal olarak değerlendirebilmesidir. Uyku sırasında duyu organlarından sinyal aktarımı devam eder, ancak beynin ilgili bölgeleri bunu gün içerisinde olduğundan çok daha az işler veya neredeyse hiç işlemez. Bunun haricinde beynin pek çok bölgesi dinlenme durumuna geçer. Ancak halen pek çok bölge çalışmasını sürdürür, yukarıda verdiğimiz yazıda açıkladığımız gibi vücudun ve beynin içerisindeki kimyasalların düzenlenmesi sağlanır ve daha pek çok işlem arkaplanda yürütülür. Örneğin büyüme hormonları salgılanır, hücre içerisinde biriken kimyasalların atımı ve hücrelerin çalışmalarının düzenlenmesi sağlanır yani kısaca genel beyin ve vücut bakımı yapılır, yeni güne hazırlanılır. İşte bu işlemler sırasında beynin bazı bölgeleri, kapalı olan diğer bölgeleri uyarabilmektedir. Çünkü en nihayetinde, dediğimiz gibi, beyin de sıradan bir hücre yığınıdır ve ne kadar büyüleyici olsa da, doğaüstü veya metafizik hiçbir tarafı yoktur: hata yapabilir, yanılabilir.

Neden rüya görüldüğü ile ilgili pek fazla fikir ileri sürülmüş; bazıları pek çok araştırmayla desteklenerek teori olarak görülmeye başlamıştır. Bunların başında Hobson ve McCarly tarafından 1977 yılında ileri sürülen aktivasyon-sentez hipotezi gelmektedir. Bu hipoteze göre rüyalar ön beynin, beyin kökü tarafından uyku sırasında üretilen rastgele sinyallere verilen tepkilerdir. Bu rastgele sinyaller, uyku sırasında beyinkökündeki faaliyetlerin sürmesinden kaynaklanır. Beyin bölgeleri arasındaki geçiş kapılarından sızan bu elektrokimyasal sinyaller, ön beyinde görüntü olarak algılanır; çünkü biyokimyasalların yapısı, buradaki hücreler tarafından algılanabilecek yapıdadır. Uyanıkken, aradaki geçiş kapıları (röleler) aktif olarak çalıştığı için bu istenmeyen görüntüler oluşmaz. Ancak bazı hastalıklar, hasarlar ve genetik sebeplerle bu rölelerde sorun meydana geldiğinde, uyanıkken de rüya görülebilir (bu durumda sanrı ya da hayal adını alır). Bu bulgular, hipotezin günümüzde bir teori olarak değerlendirilmesine sebep olmaktadır; ancak araştırmalar sürmektedir.

Ancak 2000 yılında Domhoff tarafından yapılan bir araştırma, bu hipotez/teorinin henüz tamamlanmadığını, eksik yanları olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü beyinkökünden salgılanan kimyasalların rastlantısal etkilerinin rüyalar içerisindeki düzgün kronolojik sıraları sağlaması mümkün değildir. Rüyaların çok büyük bir kısmı soyut ve gerçeküstüdür. Mekanlar, kişiler ve olaylar hızla değişir. Kronolojik sıra bulunmaz. Ancak rüyaların bir kısmı da oldukça sistematiktir, düzen içerisinde ilerler, mekan ve kişiler değişmez, zaman akışı hissedilir. İşte Domhoff, bu tip rüyaların da açıklanabilir olması gerektiğini düşünmüştür. Kendisinin ve bazı diğer bilim insanlarının çalışması göstermiştir ki, beyinkökü rüyaların tetiklenmesinde önemli bir rol oynasa ve karmaşık rüyalarımıza sebep olsa da, rüyanın asıl oluştuğu yer olan ön beyin kısmı rüya oluşumunu kendisi başlatıp sürdürebilmektedir de.

Kısaca nasıl rüya gördüğümüzü toparlayacak olursak: beynimiz devasa bir hücreler, daha spesifik olarak sinir hücreleri (nöron) ağıdır ve gün boyunca çok yoğun olarak çalışmaktadır. Uykuya daldığımızda, beynin büyük bir kısmı kapatılmakta, ancak bir kısmının biyokimyasal faaliyetleri sürmektedir; özellikle de beynin kendisini ve vücudun geri kalan bölgelerini düzenleyecek olan kısımların faaliyetleri. Özellikle düzenleme için kullanılan bu kimyasallar, hücreler arasında seyehat ederek beynin farklı bölgelerini etkileyebilir ve uyarabilir. Veya beynin çalışmayan bölgeleri, bu bölgelerde bulunan hücrelerin ister istemez ürettikleri kimyasallardan etkilenerek bazı sinyallere sebep olabilirler. Sonuçta anlaşılması gereken, beyinde de de, diğer tüm canlılığı oluşturan hücrelerde olduğu gibi gibi, fizik ve kimya yasaları dahilinde çalıştığı ve ortada belli bir kimyasal ve bununla tepkimeye girip farklı ürünler üretebilecek diğer kimyasallar varsa, bu tepkimelerin gerçekleşmek zorunda olduğudur. Hücreler, DNA ve diğer düzenleyici moleküller sayesinde büyük oranda bünyelerindeki biyokimyasal tepkimelerin alan, şiddet ve tipini sınırlandırmışlardır; ancak bu nihai değildir ve dışarıdan giren kiymasallar bile genetiğin dikte ettiğinin dışına çıkılmasına sebep olabilir. Rüya görme sebebimiz de, uyku sırasında beyinde üretilen kimyasalların, "uyuyan" hücrelerden ötürü aktif olarak durdurulamaması sonucunda beynin beklenmedik tepkiler vererek uyarılmasıdır. Beynin çalışması son derece sıradan kurallara tabi olduğu için, rüyalar da aynı kurallara tabidir.


Rüyaların Evrimi: Neden Rüya Görüyoruz?

Rüya görmemizin nedenlerini görebilmek içinse, başta belirttiğimiz gibi Evrimsel Biyoloji'den yararlanmamız gerekmektedir. 1993 yılında Winson, REM uykusunun sadece keseli ve plasentalı memelilerde bulunduğunu, diğer hiçbir hayvan grubunda evrimleşmediğini açıklayan bir araştırma yapmıştır. Daha sonra yapılan araştırmalar, REM uykusunun yaklaşık 130 milyon yıl önce, keseli memeliler ile plasentalı memeliler birbirlerinden ayrılmadan önce yaşayan türlerde evrimleştiğini göstermiştir. Daha sonra bu özellik, iki dev memeli grubuna da dağılmış ve hemen her üyesinde görülür olmuştur. Buna sinapomorfi diyoruz.

Ancak türler arasındaki farklı REM uykusu fizyolojileri, bu türlerin evrimleşmeleri boyunca REM uykusuna dair de doğal seçilim etkilerinin olduğunu bize göstermektedir. Antropologlar, REM uykusunun evrimiyle birlikte rüyaların ilk defa oluşmaya başlamasının canlıların hayatlarını tehlikeye attığını düşünmektedir. Çünkü çok gerçekçi rüyalar gören canlılar, rüyalarında hareket ederek kendilerini ciddi tehlikelere sokabilirler. Bu yüzden doğal seçilimin rüyaların netliğini azaltacak şekilde işlediği düşünülmektedir. Bu da doğrudan rüya fizyolojisinin değişmesine sebep olmaktadır. Bir diğer grup bilim insanı ise, rüyaların ilk oluştuğunda beynin uyku durumundan çıkıldığının sanmasıyla beklenmedik aktivite gösterdiği ve bu sebeple kişilerin uyku felci geçirdiklerini ileri sürmektedir. Bu sebeple uykuların şiddetinin azalması yönünde de bir doğal seçilim uygulanmış olmalıdır.

Bu durumda, rüyaların canlılara avantaj sağlayan bir etkileri de olmalıdır ki, evrimsel süreçte yok olmadan korunabilmiş olsunlar. Bu noktada, çok önemli ve geniş kabul gören iki diğer rüya teorisinden bahsetmek gerekir: Tehdit Provası Teorisi ve Zihinsel Prova Teorisi. İsimlerinden de anlayabileceğiniz üzere bu kuramlara göre rüyalar, gerçek hayatta olabilecek olayların bir provasıdır. Dolayısıyla beyin, rüyaları ne kadar gerçekmiş gibi algılarsa, gerçekte olabilecek olaylar o kadar prova edilmiş ve gerçek hasarlara sebep olmadan beklenmedik durumlara karşı deneyim elde edilmiş olabilir. Bu önemli kuramların pek çok ayrıntısı ve birçok bilim insanının yaptığı bağımsız çalışmalar vardır; ancak burada bunlara girmeyeceğiz. Temel olarak bilinmesi gereken, rüyaların her ne içerikte olursa olsun canlılara gerçek olmayan bir ortamda deneyim elde etme şansı sunar ve bu sayede gerçek hayattaki yaşama ve üreme şansları artar. Örneğin ilkin atalarımız doğadan kaynaklı bir tehditle ilgili rüyalar görerek bu tehdit henüz gerçekleşmeden deneyim elde edebilirler. Tabii ki burada unutulmaması gereken, rüyalardaki mekan ve kişilerin mutlaka daha önce görülmüş mekan ve kişiler olmak zorunda olduğudur. Rüyalarda beyin mekanlar ve kişiler yaratamaz, sadece hafıza hücrelerinde halihazırda var olan kişi ve mekanları çağırabilir. Yani rüyanızda hiç tanımadığınız yüzler görmeniz, onları daha önce görmediniz anlamına gelmez: sokakta yürürken, televizyonda, reklam panolarında, vs. gördüğümüz her bir yüz, eğer hafızamızda küçük bir yer bile ettiyse, rüyada çağrılıp kullanılabilir. Dolayısıyla kişinin rüya içerisinde görüğü olaylara dair de bir fikri olması gerekir; ancak genellikle mekanlar ve kişilerin farklı kombinasyonları ile sonsuz sayıda farklı senaryo var edilebilir.

İşte bu sebeplerle, rüyaların etkilerinin matlaştırılması ile gerçeğe yakın tutulması arasında bir trade-off bulunmaktadır. Sabitleyici Doğal Seçilim sayesinde evrimsel süreçte iki uca kayan bireyler de elenir ve ortalama bir rüya gerçeklik değerine ulaşılır. Elimizde, bu düşünceleri destekleyen bilimsel veriler de bulunmaktadır. Beklendiği üzere, eğer bu Tehdit Provası Hipotezi ve Mental Prova Hipotezi doğruysa, rüyaların çoğu olumsuz durumlarla ilgili olmalı ve bireyi bunlara hazırlayacak içerikte olmalıdır. Hall ve Van de Castle tarafından 1966 yılında yapılan bir araştırmada, 500 deneğin rüya raporları toplanmış ve değerlendirilmiştir. Bunların rüyalarının rastlantısallık sınırlarının oldukça dışına düşen bir şekilde, %80'inin olumsuz duygulara dair rüyalar olduğu görülmüştür. Ayrıca bu olumsuz rüyaların istisnasız her birinde, farklı şekil ve şiddetlerde tehdit unsurlarına rastlanmıştır. Bu deney, 1994 yılında Merrit ve diğerleri tarafından da tekrar edilerek doğrulanmıştır. Yani rüyalar, rastlantısal sebeplerle tetiklense de, rastlantısal olarak değil, bireye fayda sağlayacak şekilde oluşmaktadır. Bu da bireylerin evrimsel başarısını arttırmakta ve neden rüya gördüğümüzün sebebini açıklamaktadır.

Rüyalarla ilgili söylenebilecek daha çok söz var. Örneğin Bilinçli Rüya (Lucid Dreaming) denen olayda, kişi rüya gördüğünün farkına varır ve dilediği yönde rüyasını geliştirebilir. Bu olgu sırasında vücut uyku halindedir; ancak beyin tam olarak uyku halinde değildir. Bu yetenek de evrimsel süreçte mümkün kılınmış olabilir ve temel olarak beyin dalgalarının uyanıklık ile uyku arasında olmasından ve beynin uyku halinden yarı-çalışır hale geçmesinden kaynaklanır. 1980 yılında Laberge tarafından gösterildiği gibi, popülasyon içerisinde doğal olarak çok az kişi bu yeteneğe sahipken, çalışma yoluyla da öğrenilebilmektedir. Bu teknikler, uykuya dalış sırasında insan beyninin çeşitli fiziksel yöntemlerle uyarılmasını ve beyne "Uyuyorsun; bunun farkına var." bilgisinin gitmesinin kişi tarafından öğrenilmesini sağlamakla ilgilidir. Kişi, günlük yaşantıda, "uyanık olduğunu hatırlamak" ile ilişkilendirdiği bir hareket için beynini eğitir. Örneğin gün içerisinde, belirli aralıklarla bir yandan parmağını şıklatır ya da bacağının belli bir noktasını cimdiklerken, "Şu anda uyanıksın, bunun farkında ol." şeklinde zihinsel pratik yapar. Uzun süren çalışmalar sonrasında beyin bu fiziksel harekete (parmak şıklatma ya da cimdik atma) şartlanır ve birey tekrar etmese de, bu hareket yapıldığı anda beyin "uyanık olduğuna dair" uyarılır. Daha sonra bazı meditasyon ve gevşeme teknikleriyle uykuya dalma olayı modellenir ve kişi tarafından iyice öğrenilir. Sonrasında da, uzun yıllar süren çalışmalardan sonra, kişi uykuya dalma sırasında kendisini bu öğrenilmiş ve şartlanmış fiziksel hareketi yapmaya koşullar ve beyin uykuya dalmadan önce uyarılır ve beden ve beynin büyük kısmı uykuya dalsa da, kişi uyanık olduğuna kendini ikna eder ve uyanık kalır. Bu sayede, REM'e girilip rüya başladığı andan itibaren rüyasını kontrol edebilir; çünkü beynini aktif olarak kullanarak, ön beyinde oluşan görüntüleri uyarabilir. Öyle ki, bu yeteneğe sahip kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda, kişilere uykusırasında toplamda kaç defa REM'e girdiği sorulmuş ve %100 başarı ile, gerçekten girdiği REM sayısı tam olarak kişi tarafından bilinmiştir. Tabii bu olay, düzgün bir uykuya izin vermediği için kişide yorgunluğa sebep olabilmektedir.

Yine rüya ve uykuya metafizik anlamlar yüklemek isteyenler tarafından uydurulan Astral Seyehat ise bilimsel bir olay değildir ve basitçe bir tür rüya ve kimi durumda Bilinçli Rüya örneğidir. Ancak bilim dışı kaynaklar bu olayı "ruh" ile ilişkilendirir ve bilimsel alandan çıkarlar. Dolayısıyla bilimsel dilde "astral seyehat" değil, "bilinçli rüya" tabiri kullanılır ve "ruh" denen gerçekdışı kavram ile ilişki kurulmaz.

Bu bağlamda, rüya yorumları denen uydurmaların da hiçbir anlamı yoktur. Çünkü beyinde sinyaller genellikle uyku halindeki beyin aktivitesinin rastlantısal sonuçları olarak oluşur ve görüntüler, farklı kombinasyonlar ve sıralarda gelir. Kimi insanlar, bu sıraların belli anlamları olduğunu düşünse de, günümüzde bu konuda hiçbir bilimsel araştırma olmadığı için, piyasada bulunan yüzlerce rüya tabir kitabı koca birer yalandır (zaten her birinde aynı rüya ile ilgili farklı yorumlara ulaşmanız da bunu gösterir). Belki rüyaların beynin belli bölgelerinin özellikle çalışmasıyla ilgili anlamları olabilir; ancak bunlar asla bu kitapların iddia ettiği kadar spesifik olarak bilinmemektedir ve bu kitapların yazarları bilimsel verilere değil, şahsi düşünce ve manipülasyonlara dayanmaktadırlar. Gelecek zamanlarda teknolojinin ve bilimin ilerlemesi sayesinde bu durumlar daha da netleştirilebilecektir.

Beyin mi görür, göz mü?

Bu soru, daha önce de belirttiğimiz gibi bilim dışı kaynaklar tarafından "ruh" kavramının doğrulanması ve bu konuda bilim insanlarını akıllarısıra köşeye sıkıştırmak amacıyla sordukları bir sorudur. Onlara göre göz veriyi iletir; ancak gören, algılayan "ruh"tur.

Elbette ki bunun hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur ve tehlikeli bir yanılgıdır. Modern bilimin çalışmaları sayesinde zaten bedenden ayrı bir olgu olmadığını bilmek bir yana, gerçekte duyu organlarının sadece dışarıdan gelen verileri alıp-aktarmak konusunda bir araç olduklarını, asıl "algılayan" organın ise beyin olduğunu net bir şekilde biliyoruz. Yani burun, kulak, dil ve benzeri organlarımızdan, sadece dış dünyanın etkisiyle üretilen elektrokimyasal sinyaller alınır ve beyne iletilir. Daha sonra bu sinyallere göre beyinde farklı biyokimyasal tepkimeler devreye girer, farklı ürünler üretilir ve bunun sonucunda, beynin belirli bölgelerindeki nöron ağlarının farklı tepkiler vermesiyle beynin genelinde bir "algı" varmış gibi hissedilir. Aslında bizim "algı" dediğimiz olay, farklı bölgelerden gelen farklı biyokimyasal ürünlerin beyin genelinde toplanıp değerlendirilmesinden başka bir şey değildir. Bu değerlendirme, zaten beyin tarafından üretilen sinyallerin, yine kendi tarafından; ama lokal olarak değil bir bütün olarak cevap üretilmesinden kaynaklanır. Yani aslında "algı" dediğimiz bir olaydan bahsedilemez. Sadece belli bir gelişmişliğe ulaşan beyin yapısının, çevresel sinir sisteminden gelen bilgileri total olarak değerlendirmesinin ürünüdür algı. İşte bu yüzden, bir beyni ve sinir sistemi olan her canlının algısı ve düşünme yeteneği vardır; ancak bu yetileri, elbette ki organlarının gelişmişliği, fizyolojisi ve anatomisi ile birebir ilişkilidir.

Yani gören göz değil, koklayan burun değil, hisseden parmak değil, duyan kulak değil, tadan dil değil; beyindir. Zaten beynin bu değerlendirmeler (algılar) ile ilgili kısımları hasar gördüğünde, duyu organlarının hiçbir işlevi kalmaz; bu da bize iddiamızın geçerliliğini gösterir.

Umarız faydalı bir yazı olabilmiştir. Gelecekte daha fazla bilgi ekleyebiliriz.

Saygılarımızla.
ÇMB (Evrim Ağacı)