İslam'ın Yerelliği
İslam dini, her ne kadar evrensellik iddiasında bulunsa da, ayetleri ve uygulanmakta olan yazısız hükümleri ile bu iddiasından uzakta, daha yerel kalmakta ve zaman olarak da bir fikir olarak ortaya atıldığı zamanı aşamamaktadır. Bunu, İslam dinini tarafsız bir göz ile inceleyen herhangi bir kişi rahatlıkla farkedecektir. Hatta bunu farkedebilmek için, ayetler üzerinde saatlerce düşünüp kafa patlatmaya, ileri derece arapça bilgisine de sahip olmaya gerek yoktur.
İsterseniz yukarıdaki düşünceyi açıklamak için işe Şura suresinin 7. ayetini inceleyerek başlayalım:
Diyanet İşleri
ŞÛRA 42/7. Böylece şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.
Bu ayete göre islam dini, merkez mekke olmak üzere çevresinde bulunan topluma indirilmiştir. Burada çevresi sınırlarını her ne kadar zorlasanız da, ayette geçen "arapça" kelimesi nedeniyle arapçanın konuşulduğu toprakların dışına çıkamazsınız. Bu nedenle islam, yerel bir din, kısıtlı bir fikir olarak ortaya çıkmıştır demek yanlış olmayacaktır. Bunun nedeni, toplum içerisindeki yeri ve kısıtlı çevresi ile Muhammed'in ilk etapta işe ihtiyatlı olarak başlamak istemesin olabilir. Ancak, elde ettiği başarılara paralel olarak hükümler de değişmiş ve daha genel, daha kesin ve daha gaddar haller almaya başlamıştır. Yani, ne Muhammed ne de İslam başlangıçtaki ruh halini koruyamamıştır ve tutarsızlık sergilemiştir.
Benzer bir ayet de Enam suresinin 92. ayetidir:
Diyanet İşleri
EN’AM 6/92. Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap’dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler.
Burada da yine aynı şekilde sınır Mekke ve çevresi olarak belirtilmiştir.
İslam dininin zaman olarak ortaya çıktığı dönemde kalmasının nedeni ise özellikle insanlar arası ilişkiler konusundaki barındırdığı hükümler açısından orta çağ zihniyetini aşamamasıdır. Buna yönelik en büyük kanıtlar ise kadınlar ve köleler hakkında ortaya attığı fikirlerdir. Kadını sürekli aşağılamıştır ve erkeğin altında bir statüye yerleştirmiştir. Pek çok ayette ise bir mal olarak görmüştür.
Kadınlardan daha vahim durumda olanlar ise kölelerdir. İnsanlara ve yaşadıkları dünyaya adalet ve eşitlik getirmek iddiası ile ortaya çıkmasına karşın köleliği ortadan kaldıramamış, dahası kölelik kurumunu dini öğeler ile meşrulaştırmaya çalışmıştır. Bu yönüyle de günümüzde bir insanlık suçu olarak görülen kölelik kurumunun geleceğini görememiş, kendi zamanını aşamamıştır.
Dinler çoğunluğun korkusu ve azınlığın kurnazlığı üzerine kuruludur. (Stendhal)
SERBEST KALEM
|