Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Dünya Dinleri, Mitoloji & Antik Uygarlıklar > Mitoloji & Esoterisizm > Sufizm

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 06-03-2006, 13:10
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Şimdi biz bir takım bilimsel verilerin ışığı altında , onların bir zamanlar ne demek istediklerini daha iyi anlayabilmekteyiz. Hologram prensibi , tasavvufun anlatmak istediğinin , kısmen de olsa daha iyi anlaşılabilmesini sağlamıştır. Genel anlamda TÜM'ün sahip olduğu bütün özelliklerin boyutsal olarak her birimde nasıl mevcut olabildiğini açıklar.. Bu ifade tarzının anlaşılması ile , bizden ayrı , ötelerde olduğu düşünülen Tanrı imajı yıkılarak , gerçek Tanrı kavramı ortaya çıkmaktadır.

Hologram , en kısa tanımıyla üç boyutlu görüntü kaydetme yöntemi'dir. Hologram tekniğinin en önemli özelliği , hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil ; o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kaydedilmesi , dolayısıyla hologram plakasının en küçük parçasının bile , Bütün'ün tüm bilgilerini içerebilecek kapasiteye sahip olmasıdır.

Aslında plaka üzerinde görülen üç boyutlu cismin gerçekte bir varlığı yoktur , dalga boylarının oluşturduğu bir modeldir (ya da hayaldir) biz onu var gibi görmekteyiz.. Bunun gibi , insan beyni de bu noktada tıpkı bir hologram gibi çalışmaktadır ve biz beş duyumuzun kapasitesi gereğince kendimizi bir birim gibi kabul edip , çevremizde gördüğümüz her şeyin de varolduğunu sanırız. Gerçekte , o hologram plakasındaki görüntünün bir gerçekliği olmadığı gibi , çevremizde görüp var kabul ettiğimiz bir takım şeylerin de bir varlığı yoktur. Fiil diye algılananlar tamamiyle manalardır. Tasavvuf erleri bu anlamda "eşyanın menşe-i"ni düşünmek tevhiddir demiştir. Her mana ise , belli frekanstaki bir dalga boyudur. Böylece beyin holografik olarak evreni algılamaktadır.


Buradan hareketle , makro plandaki Evren de tıpkı beyin hücreleri gibi , kökeni kuantsal enerjiden ibaret bir hologramik yapıdır. Mutlak manadaki Evreni bir an için , hologram plakası gibi düşünün. Sonsuz , sınırsız tek olan Allah , kendindeki manaları seyretmeyi dilemiş ve bu manaları çeşitli şekillerde terkiplendirerek sonsuz sayıda varlıkları meydana getirmiştir.. Fakat bu varlıklar , o tek varlığın ilmiyle ve ilminde yoktan var ettiği ilmi suretlerdir. Bu yoktan var ettiği bütün birimler , O'nun ilmiyle , O'nun ilminden ve O'nun varlığından meydana gelmiş olması nedeniyle , o varlıklarda kendi varlığının dışında hiçbir şey mevcut değildir..
Tasavvufi anlatımla da olsa evren tek bir ruhtan meydana gelmiştir ve evrende mevcut olan herşey hayatiyetini bu ruhtan alır. Ve bu ruh , aynı zamanda şuurlu bir yapı olması nedeniyle, ilme , iradeye ve kudrete sahiptir.. İşte bu evrensel ilim , güç ve irade hologramik bir şekilde Evrenin her katmanındaki her birimin , her noktasında mevcuttur. Bu gerçeğe ermişlerin , "Zerre küllün aynasıdır" şeklinde anlatmaya çalıştığı konu , mutlak bir iradenin yanında bir de irade-i cüz'iyenin var oluşu şeklinde anlaşılmıştır.
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 06-03-2006, 21:02
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Sizin vücudunuzun her zerresinde o kozmik güç , ilim ve irade aynı orijinal yapısıyla mevcut bulunmaktadır.. Ve siz bir şeylerin olmasını istediğiniz zaman , ötelerdeki bir varlıktan talep etmiyorsunuz , kendi varlığınızdakinden , Öz'ünüzden istiyorsunuz.. Yani Öz'ünüzde mevcut olan Tanrı ilmi , kendi dilemesiyle ve kendi kudretiyle isteğinizi açığa çıkarıyor. Holografik yapının önemli bir diğer özelliği ise , zaman ve mekan kavramları olmaksızın, geçmiş , şimdi ve gelecek diye bildiğimiz her şeyi yani tüm bilgileri bir arada bulundurmasıdır. Zaman , mekan , geçmiş , gelecek diye algılananların hepsinin , algılayanın kapasitesinden kaynaklanan göreceli değerler olduğu , bir kez de hologram prensibi ile destek görmüştür.. Tüm'ün bilgisi , her zerrede özü itibariyle mevcuttur ancak : zerrenin de o tüm bilgiyi değerlendirebilmesi , mevcut kapasiteyi kullanabildiği ya da açığa çıkartabildiği orandadır.

Tanrı platformda ise her şey bilgi olarak , tasarım olarak tüm varoluş gerekçesiyle mevcuttur. Burada zaman ve mekan kavramı olmaksızın ezelden ebede kadar her şey bilgi olarak mevcuttur. İşte bu platform alemlerin aynasıdır ve evrenin geni hükmündedir. Evrende ve onun boyutsal tüm katmanlarında meydana gelmiş olan tüm varlıklar , bu üst boyutun tafsiliyle meydana gelmişlerdir. Burada mevcut olan her birim , galaksiler , burçlar , güneşler , planetler ve dünya üzerindeki her şey varlığını Allah'ın varlığından alır. Ve her biri kendi boyutunun algılayıcısına göre vardır. Gerçekte var olan , sadece ve sadece tek'tir , varlık Vahidül Ahad olan Allah'dır.. Evrende mevcut olan bu mana suretlerinin hepsinin de tek'in tüm özelliklerini içermesi ve müstakil bir varlıklarının , mevcudiyetlerinin olmaması ve Allah her zerrede zatıyla , sıfatlarıyla ve esmasıyla mevcut olduğu içindir ki , evren de holografik özellik göstermektedir. Bunu tespit eden ermişler de "Alemlerin aslı hayaldir" diyerek bu gerçekliğe temas etmişlerdir..

Aşk ile ister idik yine bulduk ol canı

Gömlek edinmiş giyer suret ile bu teni

* * * * * * * * * * * * * * **

Yunus imdi sen senden, ayrı değilsin candan

Sen sende bulmaz isen, nerde bulasın anı
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 06-03-2006, 23:09
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Alemdeki varlıkların oluşumu her an devam etmektedir. Tanrı katında zamanın ve mekânın bir anlamı yoktur ; Tek bir an vardır ve o an devr-i daim ederek , Allah'ın kudret ve iradesine göre şekillenmektedir.. Başlangıç ve bitiş zamanı aynıdır. Oluşlar noktanın sürekli deveranıdır.

Var oluş konusunda üç durum söz konusudur ;
Birincisi mutlak varlıktır. “Var olmak” kendisidir. Onun yüce zati sıfatıdır.. İkincisi mutlak yokluktur. Sadece mutlak varlığın bilinmesi için mefhum olarak ortaya çıkarılmış durumdur. Yoktur..
Üçüncüsü mümkünattır yani mevcudattır. Varlık verilenlerdir ki ; var olabilirde , var olmayabilirde.. Bu mevcudatın varlığı , kendinden menkul değil , varlığını verene aittir..

Bu mevcudatın iki yönü söz konusudur.
Birincisi , varlıktan gelen ve ona ait olan varlık yönüdür.
ikincisi ise , varlığı kendinden olmamakla , kendisine ait olan hiçlik - yokluk - çirkinlik - ayıp - terslik yönüdür.

Bu mevcudatın benzeri , eşi , dengi veya zıddı olur. Bu mevcudat , mümkünattır.. Yani var olmasıda , olmamasıda mümkündür. Varoluş NOKTA ile başlar.Bu nokta herşeyin içinde olduğu tohum anlamında olduğu gibi ;Mutlak varlığın bilinmesi için , ortaya çıkarılan YOKLUK anlamındadır. Mevcudatın tümü , içinde yokluk mefhumu olan noktadır. Nokta , tüm mevcudatın-varlıkverilenlerin kendisi ve özetidir. İlmin başı noktadır. Nokta konulmuştur ki bununla varlık (vücud) bilinsin.Herşeyin izahı-beyanı bu noktada mevcuttur. İlim şehrinin tanıtımı burdadır.Yokluğun ortaya çıkarılması , varlığın bilinmesi içindir. Çünkü bu boyutta (mevcudat içinde) her anlam karşıtı ile bilinir. Tasavvufta nokta , ahadiyete işaret eder. Vahidiyetin batını AHADİYET , zahiri RAHMANİYET'tir. Ne dün vardır ne de yarın! Evren her an oluş halindedir. "O her an yeni bir ilahi tasarruftur..

Varlıkların özünde Allah olunca , tabiatta iyi-kötü , hayır-şer olamayacağı gibi , ölüm diye bir şey de yoktur. Var olmak ve yok olmak aslında bir değişimdir. Varlık ve yokluk da bize göredir. Gerçek anlamda ölüm yoktur.

Koğıl ölüm endişesin, Aşıklar ölmez bakidir

Ölüm aşıkın nesidir cun nur-u ilahidir

Ölümden ne korkarsın çünkü hakka yararsın

Bil ki ebedi varsın, Ölmek fasid işidir

***

Kal u bela denmeden, Kadimde bile idik

Biz bir uçar kuş idik , vücut can budağıdır

Yunus beşaret sana, gel derler dosttan yana

Ol kimseye ol ana KULLUN YERCİ aslıdır
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 07-03-2006, 21:44
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Yunus, evrenle kaynaşmıştır , her nereye baksa orada Hak'kı müşahade eder. Orada son derece dinamik , canlı , sürekli bir oluş vardır. O oluşa katılma , Allah'ın tecellilerini bir başka gözle görmektir.Evrende asıl olan aşktır , sevgidir. Aşkın kaynağı Allah katındadır ve oradan bir parça aşk bütün evrenlere yayılmıştır. *Allah'ın oluşu idare eden sevgisi bütün varlık ve olaylarının en içine , onu karakterize edecek şekilde yerleşmiştir.

Varlıkların ve olayların gerçek anlamına , oradan evrenin anlamına ve Allah gerçeğine ulaşmak için , her şeyin özüne doğru gidilmelidir. "Fenâ mertebesi"ne ulaşan mutasavvıf , ancak o mertebede kendisini Allah'ın halifesi gibi görüp bütün oluşa , Allah'ın bu evren ve evrendeki varlıklara çizdiği boyutlar içerisinde , ama bütün zaman ve mekânlarda , bütün varlık katmanlarında ve hallerinde katılır. Nihayet , "sonun başlangıçla birleştiği safha" ya geçilir.
O Makam zaman *ve mekanın olmadığı hiçlik , yokluk makamıdır ki ,orada sadece Allah vardır.

Anlaşılır ki bilinen tüm mekan ve zamanlar izafi ve zan imiş sadece tek bir "An" varmış.

“Sadece Allah vardı başka hiçbir şey yoktu işte bu an da o andır” *Hz Ali.

Sadece O vardı. Bilinmeyi istedi bunu sevgiyle varlık hâline getirmeye karar verdi ve uyguladı. Bütün âlem, maddesi ve mânâsıyla var oldu. Mekânın yaratılışıyla zaman da yaratılmış oldu. Bâ*zı*ları bu*na genesis , bâzıları yaratılış , bâzıları da Big Bang der. Bu ilk yaratılış belli bir yerde olmadı , çünkü ondan evvel mekân yoktu ; belli bir zamanda da olmadı , çünkü ondan evvel zaman yoktu. Bu se*bepledir ki , bizim ölçülerimize göre değer*lendirmek için zihnimizi zorlarsak , yaratılış her yerde ve her zaman oldu , olmakta ve olacak ; Big Bang aslâ bitmedi , bit*meyecek , tâ ki yaratılanların farklılıkları bitip de her şey aynı hâle gelinceye kadar..

Bâzıları bu farklılıkların azalması , her şeyin sürekli dağılıp gitmesi olayına entropi der. Çünkü var oluş ancak farklılıkla , izafiyetle mümkün ve farklılıklar orta*dan kalkınca ne zaman kalacak , ne de mekân. Bâzıları bu mukadder hadiseye kıya*met der ; ne zaman kopacağı sorulduğunda "ölçü*lemeyecek kadar u*zun bir süre sonra" cevabını verirler , çünkü o olduğunda ölçü*lecek zaman kalmayacaktır.. Üstelik Big Bang de , kıyamet de hep var olmakta. Bütün madde ve mânâ âlemi her an yeniden yok olup varlığa kavuşmakta.. Böyle olduğu için de mâzî , hâl ve âtî hep aynı , O hepsini biliyor ve her şey zâten O'nda.

Bâzıları "yaratılışa ne gerek var*dı , O'nun ihtiyacı mı vardı" diye sordular zaman zaman ; halbuki yaratılış kaçınıl*mazdı , çünkü bütün bu olup bitenler akl-ı hikmet, kudret ve gü*zellikle dolu O'nun bu vasıflarının bir yansıması , bir yanılsaması sâdece ; ha*ki*katte ne yaratılış var , ne de yaratılmış.. Zâten her şey O! Bu mutlak hakikati kâlbinde hisseden Hallâc-ı Mansûr'u yaşadığı ruh hâlini konuşma lisanının kifayetsizliği içinde dile getirdi diye , dini-dar olanlar yaktılar.


Bir sakiden içtik şarap, Arştan yüce meyhanesi
Ol sakinin mestleriyiz, canlar onun meyhanesi
Bir meclistir meclisimiz, anda ciğer kebap olur
Bir şemdir burda yanan, güneş onun pervanesi
*** ***
Aşk oduna yananların, Kulli vücudu nur olur
Ol od bu oda benzemez, hiç belirmez zebanesi
Ondaki mest olanların, "Enel hak" tır sözleri
Hallac Mansur gibidir en kemine divanesi
*** ***
Ol meclisin bekrileri, şol şah-ı Edhem gibidir
Belh şehrinde yüzbin ola her guşede viranesi
Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil
Bilmezmisin cahillerin nice geçer zamanesi
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 08-03-2006, 12:57
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

En küçük zerrelerden son*suz bütünlüğe kadar bütün evren bilginin düzeni içe*risinde sev*giyle birbirine yaklaştı. Bâzıları buna gravite , zayıf güç , çekirdek gücü gibi isimler taktılar ; Einstein diye birisi hep*sinin aynı gücün yansımaları olduğunu göstermeye çalıştı , hattâ “Tanrı’nın formülünü bulmak üzereyim” der gibi , bâzılarına çok ters gelen lâflar etti.. Nötronlar , atomlar , moleküller , gök ci*simleri , yıldızlar , geze*genler oluştu. Bâzıları bunlara kapalı ve açık sistemler dediler.

En azından bir tanesinin varlığından emin oldu*ğumuz bazı ge*zegenlerde oksijen , karbon ve azot denen elemanlar öylesine sevgiyle ve bilgiyle birleştiler ki , organik mole*kül*ler teşekkül etti . Sonradan bunlar bâzılarının ko*zervat de*dik*leri canlılık öncesi oluşumlar hâline geldiler. Daha sonra bun*lara , sevginin kaçınılmaz gereği olarak can verildi.. Bazıları buna ruh , bazıları soul , bazıları spirit , bazıları başka isim*ler verdiler ; bu isimlerin hemen hepsi soluk , rüzgâr veya gölge anlamına gelen köklerden türedi , çünkü canın uçucu , ölümle cesedi terk edip giden bir cevher olduğu düşü*nül*dü.. Can , O'nun mahlûkatın bir kısmına bahşettiği bir ay*rı*calıktı âdeta ama , evrimin kaçınıl*maz özelliği olarak , canlılıkla cansızlığın sınırları da kesin değildi. Bâzılarının virüs , prion gibi isimler taktıkları yaratıklar bu belirsiz sınırda yerlerini aldılar..

Bâzılarının canlıları en mütekâmil açık sistemler olarak tanımlamaları , yâni entropiye karşı çıkarken (negentropi yaparken) çevre*deki entropiyi arttırdıklarını söylemeleri pratik açıdan çoğu kişinin işine yaradı ama ekserîsi düşü*nemedi ki , kâinatın kendisi en büyük açık sistemdi ve eğer canlılığın tarifi buysa , hareketlilikse , reakti*vi*teyse , malzemeyi alıp kendi işine yarayacak şekilde kullanıp artıkları atmaksa ve eninde so*nunda gene entropiye mağlûp düşüp dezorganize olmaksa , bütün bu kıstaslara en mükemmel şekil*de uyan yaratık kâinatın ta kendisiydi. Yâni can her yerdeydi , ruh her şeydeydi.

Canın ne olduğu , mahiyeti gibi sorular , pek çok zihni binlerce yıl meşgûl etti. Halbuki can , mutlak hakikât olan O’ndan , sadece ve sadece O’ndan başka bir şey değildi. Bunu insan beyninin kavraması mümkün olmadığı için , farklı algılandı , farklı empoze edildi..

Daha güzele ve bilgiliye doğru yolculuk devam etmeliydi tabiî ki , öyle de oldu , çünkü O, kendinin sûretini , yan*sımasının oluşumunu istiyordu. Tek hücreliler , zamanla , bir*le*şerek daha karmaşık çok hücreli canlıları , onlar da , zamanla , muhafaza e*dilmesi daha zor ama gelişmiş büyük canlıları husûle getirdiler. Güzelliğin ve bilginin gereği , her şeyin hep zıddıyla kâim olması gerekiyordu. Elektronun pozitronu , cansızın canlısı , dirinin ölüsü , erkeğin dişisi , hayvanın bitkisi... gibi sonsuz sayıda zıtlıklar oluştu.Buna DİYALEKTİK de*nildi.

Bu zıtlıklar birbirlerini tamamladılar , yeni güzel*lik*ler oluş*turdular. Hayvanlar âlemindeki gelişme , aynı minvâl üzre , bâ*zılarının me*meliler , primatlar , hominidler dedikleri yaratıklara kadar ilerledi ve sonunda , beyni bilinen bütün diğer can*lılardan daha çok gelişmiş , soyut düşünme yeteneğine hâiz , kendi kendini aşmaya mecbur ve mahkûm , O'nun hakkında tefekkür etme mazhariyetine sa*hip bir varlık gelişti ; bâzıları ona insan , bâzıları eşref-i mahlûkat , bâzıları homo erektus , homo sapiens , homo faber , homo ekonomikus... gibi isimler taktılar.İlk yaratılıştan insana kadar olan bu tekamül tamamlanmış , insanın tekamülü başlamıştı.Bu tekamülü kimileri kör bir bağnazlıkla reddetti , kimileri ise Tanrı'yı yoksayarak tesadüflere bağladı..O'nun varlığı idrak edilebilecek, kavranabilecek bir şey olmadığı için , ancak sezilebilirdi , hissedilebilirdi.Sonsuz bir öncelik ve sonsuz bir gelecek sahibi , beş duyu ile tesbit edebildiğiniz veya edemediğiniz tüm varlık O'dur.

Hiç bir kişi bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz
Ne hırsımız baydır bizim, ne nefsimiz içindeyiz
Bir kimsenin devletine, ta'nediben biz gülmeyiz
Ne munkiriz alimlere, ne tersanın Hacındayız
Yunus eydur hey sultanım, özge şahım vardır benim
Ko dünya altın gümüşün, ne bakır-u tacındayız
.
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 08-03-2006, 23:27
pante - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pante pante isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 01 Nov 2005
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 8.936
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Bütün yolların O’na , sâdece O’na çıktığını fark edemeyen , çokluktaki birliği göremeyen pek çok insan toplulukları asırlarca birbirleriyle beyhude harbetti. Çünkü dinlerin O’na ulaşmak için sadece bir araç olduğunu idrak edemeyip , birer gâye hâline getirilmesi hatâsına düştüler! Dinleri kurumlaştırdılar.Herkesi zorla dine soktular , dinden çıkanı öldürdüler.Dini yönetim biçimi haline getirdiler.Devlet üzerinden zorbalıklara giriştiler.Farklı inançta olan kitleler üzerine katliamlara varacak kadar terör estirdiler.Sevgiyi , hoşgörüyü yokettiler.Dinin savaşla , cihatla , zorla yayılmasıyla ve dünyaya hakim kılınmasıyla , huzur ve saadete erişileceğini sandılar. Öyle olunca da , Tanrı’nın sevgi , akıl , hikmet ve güzelliğine ters düşen taassup , yâni yobazlık doğdu. Şeytanın ta kendisi olan bu illet sırf din plânında ortaya çıkmadı zâten ; bâzılarının ideoloji , bâzılarının felsefe , bâzılarının dünya görüşü dediği çeşitli inanç sistemlerinin de mutaassıpları , yobazları oluştu birbirlerinin ve kendilerinden farklı gördükleri herkesin gözlerini oymak üzere...

Ahmakça bir tevekkülle sâdece duâya , ibâdete sığındılar ve bu dünyanın gereklerini yerine getirmediler. Yenilik ve inkişaf*tan kaçındılar , aklın önderliğini bir tarafa atıp nakilcilik batağına düştüler. Her zerresi tekâmül için yaratılmış bu kâinatta en ufak bir ilerlemeye dahi karşı çıkar oldular. Bu gibilerin elinde , O’nun in*sana bahşettiği en ulvî ve hakikî huzur aracı olan din bir işkence mekanizmasına dönüştürüldü. Din adı altında sevgiden yoksun , içtihad nâmı altında tıkanmış tefsir yumaklarına dayandırılmış kör bilgiye istinad eden , hikmetten mahrum bir zulüm sistemi ortaya çıktı. Buna tepki verenlerin bir kısmı ne yazık ki *inançlarından oldular , ümitlerini kaybettiler ya da sahte peygamberlere kapıldılar , yoldan çıktılar.Eski putperest dönemlerindeki adetler dinler içinde yeniden yer edindi.Tek Tanrılı din adı altında , Tanrıya eş koşacak şekilde inançlar geliştirdiler.Kimi dinler , peygamberlerini Tanrının oğlu , kimisi ise Tanrı'nın en sevgili peygamberi haline getirdiler.Mezarları süslü türbelere dönüştürüp , ölülerin ya da taşların etrafında dönerek ibadet ettiler.Onlardan dilekte bulundular , taşları öpüp , yüz sürdüler.Allah'ın emri diye isnat ederek , şeytan taşladılar , şeytanı içlerinde göremediler , birbirlerini çiğneyip , ezerek öldürdüler yine de vazgeçmediler.Din turizmi , din tüccarlığı para kazanmanın vazgeçilmezleri içinde yer aldı.

"Hoca,
Istersen bin var Hacca,
Hepisinden iyice,
Bir gönüle girmektir...
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 11-03-2006, 22:54
sodomo-- sodomo-- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 11 Mar 2006
Mesajlar: 1.767
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

panteidar harika yorumlar yapmışsın tebrik ederim özellikle son metin tek kelime ile mükemmeldi.

şu hologram ile bağlantılı bir eren sözü ekleyelim istersen,

"Muhiddinem, dervişem

Hak yoluna girmişem

Onsekizbin alemi

Bir zerrede görmüşem"

aslında bayağı mesafe katediyoruz gerçeği anlama konusunda farkındamısın ? taşlar yerine oturuyor gün be gün
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 12-03-2006, 01:30
sodomo-- sodomo-- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 11 Mar 2006
Mesajlar: 1.767
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Tasavvufun İslam inançlarıyla gelen pekişen bir akım olduğu söylenemez. tasavvufun bütün ilkeleri İslam dinine Kuran ile gelen ilkelere aykırıdır. Özellikle tasavvufun tanrı anlayışını islamın özü ile bağdaştırmanın olanağı yoktur. İslam anlayışına göre tanrı evreni yoktan varetmiştir oysa tasavvuf buna karşıdır, tasavvufta *yaratma yoktan varetme değil tanrının görünür duruma gelmesidir. Öte yandan insan-tanrı özdeşliği vardır, tanrı konuşan insan kılığında görünmüş, insan bilinmeyen tanrının bilinen tanrıya dönüşmesini sağlamıştır.

Tasavvufu herhangi bir dinle özdeşleştirmenin olanağı yoktur. "72 millete bir gözle bakmayan bizden değildir" anlayışı tasavvufun olmaz ise olmaz anlayışıdır. Hem dünya üzerinde biz-onlar, müslüman-hiristiyan, türk-yunan, şii-sunni gibi ayırımlara gidip hemde tasavvuf yolunda ilerleyemezsiniz. Bu anlamda Kuran dahil hiçbir ilahi kitap tasavvufi bir değer taşımaz çünkü tamamıyla ayırımcılığa hizmet ederler.

Mevlana ile devam edelim ;

Şunu bilesin ki müslüman değildir aşık,
Aşk mezhebinde ne küfür, ne iman,
Ne ten var, ne akıl var,
ne gönül ne de can,
aşıktan sayılmaz böyle olmayan.



devam edeceğim....
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 12-03-2006, 01:53
sodomo-- sodomo-- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 11 Mar 2006
Mesajlar: 1.767
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Yaratılış bir görünüştür, yokluktan varlığa geliş değildir. Tanrının görünür duruma gelmesi evrenle onun kapsadığı varlık türlerinin oluşmasını sağlamıştır. Bu nedenle bütün görünenler tanrısal yansımalardır. Biz buna çokluk diyoruz. Bir olan tanrının görünümü çokluktur.

Şeriat bu konuda da yanıltıcı ve gerçeği kavramaktan uzaktır. Çünkü şeriata göre statik bir tanrı anlayışı vardır bu statik tanrı olup biten herşeyi dışarıdan seyretmekte bununla da kalmayıp insanlar ile ilgili gözlemlerinde meleklere görev vermekte onlarda sevap ve günahların takibini yapmaktadırlar. *Bu açıkça tanrının dışında bir varlık alanı tanımı yapmak demektir ki bu imkansızdır. Klasik şeriatçı anlayışa göre tanrı yalnızca gözlemcidir.
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 12-03-2006, 02:19
sodomo-- sodomo-- isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 11 Mar 2006
Mesajlar: 1.767
Standart Re: Diyalektik Tasavvuf

Bütün insanlar tanrısal bir öz ile birbirine bağlantılıdır. Yani her kim bir başkasına kötülük veya iyilik yaparsa aslında kendisine yapar.
Ayrılık-başkalık bir yalancı yorumdur ve dinler büyük ölçüde bu ayrılığı beslerler.
Gerçekte tek din vardır bu da insan-tanrı özdeşliğine dayanan sevgidir.

Sevmek ibadettir.

Cennet-cehennem gerçek değildir.Şeriatın yanıltıcı bir yorumudur. Cehennem tanrıdan ayrılık, cennet tanrı ile birlikte olmaktır. Şeriat bu iki sözcük ile "havuç-sopa" anlayışını benimser. Bu anlayış sakat bir anlayıştır ve genellikle hayvan terbiyesinde kullanılan ilkel bir eğitim anlayışıdır. Klasik şeriatçı mantık ruhlara korku salmayı kendisine görev edinmiştir halbuki uzun süre korku altında yaşayan bireyler psikolojik -patolojik problemler yaşarlar ve karar alma, düşünme, hissetme yetenekleri dumura uğrar. Bu şeriatın insan üzerinde yaptığı büyük bir tahribattır.

İlahi özde böyle saptırıcı ayırımlar yoktur. İlahi öz birleştiricidir ve bütün ayırımları ortadan kaldırır. *Yolu sevgiden geçen herkes birgün bir yerde buluşur.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:35 .