Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Bilim > Diğer Bilimler > Arkeoloji

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 17-06-2011, 00:41
Laqrma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Laqrma Laqrma isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 04 Apr 2008
Mesajlar: 46
Standart

Ben teşekkür ederim mhmd : )
Sorularına gelince;

Kanıtın dahi yorumlanması veya tanımlanması imkansız ise bir demet çiçekten ölüm sonrası kavramına nasıl ulaşılmaktadır?

Alıntıladığın yerde de yazdığı gibi yorum yapılarak.. Tabi sadece çiçek parçalarından yola çıkılarak değil.. Mesela bir idol, kült eşyası diye nitelendirilecek bir obje, takı, seramik parçaları vs. gibi bir mezardan çıkabilecek olası eşyalar da göz önüne alınır. Gömü tarzlarından, yatırılış şekillerinden, başın dönük olduğu yönden vs. gibi bir çok duruma bakılır, ayrıntılarıyla incelenir ve bütün bunlara en uygun yorum yapılır.. Tabi bunun ayrıntıları çok uzun ve sadece arkeoloji bilimi ile de sınırlı değil.. Ve bütün incelemerden sonra en uygun yorumda ölüm sonrası inanış yorumudur.. Çünkü günümüzden geriye doğru baktığımızda çekirdeğinin bu olduğunu görebiliriz.. Daha sonrada çekirdekten günümüze kadar nasıl geldiğine bakarız.. Elimize de bu sonuçtan başka bir sonuç çıkmaz..

Bizce objektifliğe en yakın tahmine bu kadar yaklaşmış iken bir anda subjektif bir çıkarım nasıl yapılmaktadır?

Afedersiniz mhmd bu sorunuzu anlayamadım, daha doğrusu hangi açıdan cevap vermem gerektiğini kestiremedim, rica etsem biraz daha açabilir misiniz sorunuzu?

Günümüzde bırakılan çiçekler ya da diğer dinlerde elbiseleri ile gömmek de aynı anlamı taşır mı?

Neden olmasın.. Şu anda dünya üzerinde binlerce inanış var.. Bu inanışlar tabi ki şimdiye dek pek çok değişimden geçtiler ve değişmeye devam edeceklerdir. Hepimizin bildiği gibi kimi inanışta yine diğer dünyada rahat etmesi için kimisinde ölü bedene/ölen kişiye duyulan saygı-sevgi için bu ritüeller devam etmektedir.

İhtimaldir. Ancak daha büyük bir ihtimale önceden yaklaşmıştınız. Ölen birinin çürümeye başlaması, etrafını rahatsız etmesi, sineklenmesi, kurtlanması gibi etkenler onu, uzaklaştırma ya da gömmeye neden olamaz mı?

Olmuştur zaten.. Şöyle bir düşündüğümüzde ilk ölülerini gömen topluluğun ölü bedeni gözlemlemesi sonucu böyle bir çare bulmuş olmaları gerekir.. Ölünün dediğiniz sebeplerden dolayı ya bırakılıp terk edilmesi gerekir ya da uzaklaştırılması, gömülmesi, yakılması vs. gibi. Ölünün topluluktan bir birey olması ve ölüm olgusunun algılanması sonucunda da, ölen birey için yazıda anlatıldığı gibi gömü ritüellerini ortaya çıkarmış olması kuvvetle ihtimaldir.

'Okuyan Çocuk'
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 17-06-2011, 08:51
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart

Sn. lagrma,

Cevaplarınız için teşekkürler.
Anlayamadığınız sorumuz için son cevabınız bize kafi.
Üçüncü cevabınız aklımıza başka bir soru getirmekte.

- Şu an sitemizde bulunan ateist arkadaşlar ölülerini nasıl gömmek isterdi?
Daha önce böyle bir başlık vardır.
Çok değişik cevaplar da geldi. Esasında, mesele bu ritüelin nasıllığı da değildir. Ölümden sonra bir yokluğu düşünen arkadaşlar dahi ölülerinin cesetlerine saygı göstermektedir. Mümkün olduğu kadarı ile canlı iken hafızalarındaki şeklini korur bir şekilde gömmek istemekteydi.

- Arkadaşların bu davranışları, ölülerinin tekrar canlanması veya ruhlarının olması inancı olmadığına göre, sizce bu davranış nasıl açıklanır?

Yazımızın bu safhasında, yazınıza itiraz ya da sorularımızın, sizi sabote ya da karşıt görüşü küçük düşürme gibi bir ilkellikle yapmadığımızı bilmenizi isteriz.
İlgi duyduğumuz bir bölüm ve konuya meraktır sorunumuz.
Bu merakı tatminedir çabamız.

Son cevabınızı son sorumuza karşılık geldiğini düşünüyor iseniz, yazınızdaki ölüm, ruh ve din kavramlarının ölü gömme şekillerine göre ortaya çıkmaya bileceğinini görmekteyiz.
Ne dersiniz?

Konu mhmd tarafından (17-06-2011 Saat 08:56 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 17-06-2011, 17:05
Laqrma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Laqrma Laqrma isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 04 Apr 2008
Mesajlar: 46
Standart

Ben teşekkür ederim mhmd.. Benim için bir zevktir : )

Arkadaşların bu davranışları, ölülerinin tekrar canlanması veya ruhlarının olması inancı olmadığına göre, sizce bu davranış nasıl açıklanır?

Hmm.. Buna kişisel olarak cevap verebilirim. Bence bunun nedeni toplumsal alışkanlık.. Çünkü binlerce yıl süren bir tören meselesi var ortada.. İnanır olmayan insanların dediğiniz gibi akılda/hatırda canlı iken oldukları gibi kalmalarını istemeleri ile açıklanabilir.. Aslında bunun bir çok sebebi de olabilir.. Ölen kişinin neden öldüğü de önemli olabilir.. Kişi vebadan öldüyse diğer canlı insanlara bulaşmasını engellemek amacı ile de farklı bir dizi uygulamalardan sonra göz önünden yok edilebilir.. Trafik kazasında paramparça olmuş bir bedeni de görmek canlı insan için hoş bir durum olmayabilir.. Her şey bir yana, ölü bedenin canlı olduğu zamanlardaki sosyal iletişim kurduğu diğer canlı insanlar ölü beden için bir şeyler yaparlar zaten.. Yani herkes sevdiği, saydığı, önemsediği kişilere karşı özenli davranışlarda bulunur bilirsiniz ki.. Bir kişi çok sevdiği birisi mesela kardeşi ölünce, ölümünden dolayı kendisinde oluşan kaygıdan, üzüntüden vs gibi nedenlerden dolayı kardeşinin ölüsünü süsler, yine yaşamındaymış gibi özen gösterir vs vs.. Başta da dediğim gibi bunun nedeni toplumsal alışkanlık olabilir –ki ölü bedeni gömmek mutlaka diğer dünya inancını ya da herhangi bir inancı gerektirmez.. Şimdi aklınızda ‘Peki ama yazınızda böyle yazmıyordu' diyebilirsiniz.. Fark ederseniz yazıda diğer dünya ve ruh inancının rüyanın gerçek hayatla karıştırılması olgusunun büyük bir etkisi olduğundan bahsetmiştik.

..ölüm, ruh ve din kavramlarının ölü gömme şekillerine göre ortaya çıkmayabileceğinini görmekteyiz. Ne dersiniz?

Peki neye göre çıkabilir? Bunlardan ayrı ne güdüleyebilir insanoğlunu? Sizin de düşüncelerinizi almak isterim.. Tetikleyenin ölüm olgusunu fark etmek olduğunda hemfikirizdir umarım..

Yazımızın bu safhasında, yazınıza itiraz ya da sorularımızın, sizi sabote ya da karşıt görüşü küçük düşürme gibi bir ilkellikle yapmadığımızı bilmenizi isteriz.
İlgi duyduğumuz bir bölüm ve konuya meraktır sorunumuz.
Bu merakı tatminedir çabamız.


Rica ederim mhmd.. Soru sorma ve karşıt fikir-düşünme sunma tarzında herhangi bir sorun olmadığı sürece benim için hiçbir problem yok.. Keyif aldığımı bilmenizi isterim : )

'Okuyan Çocuk'
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 17-06-2011, 17:39
mhmd mhmd isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: 23 Dec 2005
Bulunduğu yer: sonsuzluktan
Mesajlar: 3.328
Standart

Sn. Lagrma,

Son yazınızdaki düşünselliğin paralelindeydi sorularımız.
Anladınız ve cevabınızı da soru şekliyle yönelttiniz.
Biz, kendimizi inanır olarak tanımlıyoruz. Bir hayli standart dışı bile olsa, sonuçta sizler açısından bir inanırız.
Tek bir varlığa inanmamız, önceki taraftarlarımızın izinden gideceğimiz anlamı taşımadığını düşünüyorum.
Kişiler kişi, olaylar olay, olgular olgu, hikayeler hikaye olarak kalmalı.
Bu kişi, olay, olgu ya da hikayere hangi taraftan gelirse gelsin.

İnançlı ya da olmayan uçlarda yapılan büyük bir hata görmekteyiz.
Sorgulama eksikliği ve/veya fazlalığı.

Sorgulama eksikliği konusunda, inançlı kesim için hemfikir olabileceğimizi düşünmekteyim.
İnanmayanlar için dahi vardır bu tehlike. Hiçbir açık kapı bırakmamak ve algılarının esiri olmak gibi. Ya da tümdengelim heyulalar yaratma çabaları...

İşte tam da burada sizin başlığınız girmekte konumuza.
(Sorgulama fazlası başka bir başlığın konusu olduğundan burada atlıyorum.)

Bir taraf, hokus pokus der; tüm varlık alemi gibi insanı da bir anda var ediverir! Hiçbir araştırması olmadan.
Diğer taraf, ise karşıt düşüncesine temel aramak uğruna hikayeler yazar.

Albert Einstein'in çok sevdiğim bir sözü vardır;
- Eğer ne yaptığımızı biliyor olsaydık, buna araştırma denmezdi öyle değil mi?

Yapmış olduğunuz araştırmayı okurken, ne yaptığınızı bildiğinizi düşündük!

Birinci bölümdeki itirazlarımız bunlaradır.
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 17-06-2011, 19:13
Laqrma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Laqrma Laqrma isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 04 Apr 2008
Mesajlar: 46
Standart

Tek bir varlığa inanmamız, önceki taraftarlarımızın izinden gideceğimiz anlamı taşımadığını düşünüyorum.

Peki hangi anlamı taşıyor? Önceki taraftarlarınız izinden gitmiyorsanız ne yapıyorsunuz? Öncekilerden farklı (ufak değişiklikler dışında) ne yapıyor inanırlar?

Kişiler kişi, olaylar olay, olgular olgu, hikayeler hikaye olarak kalmalı.

Böyle diyorsunuz fakat şimdiki inanır dünyasına baktığımızda bunların pekte öyle kalmış olduğunu görmüyoruz.

Sorgulama eksikliği konusunda, inançlı kesim için hemfikir olabileceğimizi düşünmekteyim.
İnanmayanlar için dahi vardır bu tehlike. Hiçbir açık kapı bırakmamak ve algılarının esiri olmak gibi. Ya da tümdengelim heyulalar yaratma çabaları...
İşte tam da burada sizin başlığınız girmekte konumuza.
(Sorgulama fazlası başka bir başlığın konusu olduğundan burada atlıyorum.)


Birinci cümleniz için hem hemfikirim hem değilim. Sonuçta hiçbir birey sorgulama yapmaya zorlanamaz. Her bireyin şahsi seçimidir.
İnanır olmayanlar için olan tehlike sanırım inanır olanların inançlarındaki bazı durumlardan kaynaklanıyor (cehennem ateşi, azap vs) ve (bu inanış her inanç için geçerli değil belirtmek isterim, sizin Müslüman olduğunuzu düşündüğüm için bu örnekleri verdim), demek istediğiniz bu sanırım. Emin olun ki inançlı olmayan insanlar için bunlar çok eski konular. Yani konu edip tartışmaya bile pek gerek duymadıkları konulardır. Çünkü tartışılacak ve uzatılacak konular değildir bence.. Neden böyle düşünceler insan için var onu öğrendikten sonra üzerine düşmez inançsız.

Algıların esiri olmak ne demek mhmd? Belirli bir bilinç düzeyinden sonra böyle bir sorunu kalmaz herhangi bir insanın diye düşünüyorum. Tabi bunu yakın günümüz için söylüyorum, paleolitik ya da neolitik dönem için değil.
Tümdengelim heyula (-ki sanırım korku veren hayal olarak kullandınız kelime anlamını) yaratma çabası dediniz ama ben bu cümleyi anlamadım. İnsan neden kendisi için korkunç bir hayal yaratsın ki. Öyle bile olsa bunu inanırlar yapar (yakan, ızdırap çektiren tanrı tasarımı gibi) inançsızlar değil.

Bir taraf, hokus pokus der; tüm varlık alemi gibi insanı da bir anda var ediverir! Hiçbir araştırması olmadan. Diğer taraf, ise karşıt düşüncesine temel aramak uğruna hikayeler yazar.

Bir taraf: hokus pokus!
Bir taraf el-cevap: Puff!

Dediğiniz basitlikte düşünme oranı dünya üzerinde çok fazla. Hani hiçbir araştırması olmadan hokus pokuslar ile işlerini götüren taraf.. Onlar için de dünya ne rahat değil mi? Karşıt düşüncedeki insan zaten rahatsız olandır.. Yani inanırlardaki rahatlık (rahatlık diyorum çünkü ‘ben yapmam gerekeni yaptım gerisini tanrı düşünsün' zihniyetinin olduğu bir rahatlıktan bahsediyorum), inançsız olanda yoktur.. Bunun için araştırma yapar ve o hikaye dediğiniz araştırma yazıları sayesinde şimdiki bilinç düzeyindesiniz.. Demem o ki bilimsel araştırmaları ‘hikaye' diye geçiştirmek için bayağı fonksiyonel olmayan bir beyne sahip olunması gerekir.. El-örnek: Fet. G.

Albert Einstein'in çok sevdiğim bir sözü vardır;
- Eğer ne yaptığımızı biliyor olsaydık, buna araştırma denmezdi öyle değil mi?
Yapmış olduğunuz araştırmayı okurken, ne yaptığınızı bildiğinizi düşündük!
Birinci bölümdeki itirazlarımız bunlaradır.


Bu Einsten sözleri de kıssadan hisse gibi her yerde kullanılmaya başlandı nedense : )

O halde ben de bir örnek vereyim.. Bottero'nun da dediği gibi; tarihte asla büyük B ile başlayan bir başlangıcın olmadığını bilmek ve sadece gelişmeler, kesişmeler, ayrılıklar, unutuşlar, yeniden ortaya çıkışların olabileceğini kabul etmeliyiz.

Yani biz ne için araştırma yaptığımı bildik, ama veriler bizi farklı sonuçlara götürdü. : )

'Okuyan Çocuk'
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 15-06-2015, 17:30
Neva - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Neva Neva isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 03 Aug 2010
Mesajlar: 14.706

Başarı Ödülü 

Standart

Laqrma´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ancak, tinsel olmayan tanrılar da vardır. Örneğin Yunan Tanrıları. Bu tanrılar ölümlü kadınlar ile ilişkiye girerek çocuk yapabilirler. Ya da değişik topluluklarda doğaüstü olmayan hayvanlar ve bitkiler tanrı olarak kabul edilip, Roma'da olduğu gibi bazı hükümdarlar da kendini tanrı olarak ilan edebilirler.

Çeşitli kültürlerin mitolojilerinde üç yüz milyondan fazla tanrı ve tanrıça adı olduğu saptanmıştır. Bu tanrı ya da tanrıçalar, insanlar tarafından genellikle sadece kendilerinden üstün, gerektiği zaman başvurup yardım dileyebilecekleri ve onlara yalvarıp yakarmakla birçok sorunlarını çözümleyebilecekleri varlıklar olarak tasarımlanmış ve bu tasarımlar giderek soyutlanarak tektanrıcı dinlerin soyut tanrı tasarımına ulaşmıştır.

Konuyla ilgili olarak baktığımızda, ata kültüne tapınmanın tanrı kavramının ortaya çıkmasında önemli bir rol oynadığı çok açıktır.

Sonuç olarak "tanrı" sözcüğünün değişik dillerdeki etimolojisi, bizi bazı dillerde ruh kavramına götürürken bazılarında sadece doğayla ilgili sözcüklerden alınmış köklere götürmektedir.

Yeniden eskiye doğru gidersek Yahudilik ve Hıristiyanlıkta tanrının bir ruh olduğu açıkça belirtilmiştir. Hint-Avrupa dillerinde parıltı anlamına gelen "dei" kökünden türeyen Yunanca "dios ve theos", Latince önce "deivos" daha sonra "deus", Sanskritçe "devah" gibi sözcükler aslında Proto-Hint-Avrupa dilindeki "gökyüzü baba-dyeus pater" deyiminden türemişlerdir. Bu deyimdeki baba sözcüğü bazı araştırmacılarca tanrıların ya da insanoğlunun atasını ifade ediyor olabileceği gibi, Latince paterfamilias ile ilişkili bir tür otoriteye de işaret ediyor olabilir.

Tanrı sözcüğü diğer Hint-Avrupa dillerinde, yaşadıkları coğrafyayla ilgili doğa olaylarından kök almakta yani doğanın temel öğelerinin kutsallaştırıldığını bize göstermektedir. Örneklersek, Sanskritçe'de "surya", Gal dilinde "sulis", Germen dilinde "sol" sözcükleri bir güneş tanrı ya da tanrıçasını temsil ederken, Litvanyaca "perkunas", Slavca "perun" ve Norman dilinde "fjörgyn" ise fırtına ya da yağmur tanrısını temsil etmektedir. Türkçe'deki "tengri" sözcüğü de keza gök tanrıyı ifade etmektedir. Semitik bir dil olan İbranice'de ise daha önce de belirtildiği gibi ruh anlamına gelen ve Arapça'daki "allah ve ilah" sözcüklerinin de kaynağı olan "eloah " ve çoğulu "elohim" yüklendiği bu anlamıyla tinsel bir öğeye dolayısıyla belki de ata kültüne tapınmaya işaret ediyor olabilir.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılabileceği gibi tanrı kavramı hem doğa olaylarıyla hem de ölmüş ataların ruhlarıyla ilgilidir. Bir ritüel dahilinde toplulukların farklı niteliklere, bilgi ve becerilere sahip bireylerinin öncelikli olarak gömülmesi ve bunların yanına materyal kültürle ilgili bazı nesnelerin bırakılması ile başlayan "ata kültüne tapınma", başka bir deyişle "ölenin düşünsel ilke anlamındaki tinine tapınma" zamanla tinin tanrılaşmasını getirmiştir. Konuyu daha da açacak olursak, bu olay ölümle gerçekleştiğinden bazı kültürlerde ilk tanrılar ölü ataların ruhları ve ilk dini törenlerin gerçekleştiği yerlerin de mezarlık alanları olarak düşünebiliriz.
Ata kultune vurgu iyi hosmus da, akis icinde neredeyse kontrolden cikmis gibi , onlarca tanri, tanrica vs.
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 15-06-2015, 18:06
upuaut - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
upuaut upuaut isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 21 Jan 2010
Bulunduğu yer: Ancient Egypt
Mesajlar: 3.976
Standart

Laqrma´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ben teşekkür ederim Neva, bilgilenmeye-öğrenmeye çalışan insanın hali bir başka oluyor : )

En son Ölüm ve Din olgusunu açıklamaya çalışmıştık, Ölüm ve Ruh olgusu ile devam edecektik.

Ölüm ve Ruh:

Ruh kavramının bir icat olduğunu önceki kısımda belirtmiştik. Bütün icatların bir gereksinimden doğduğu varsayımıyla hareket ettiğimizde ise karşımıza şu soru çıkmaktadır.

İnsanoğlu ruh kavramına neden gereksinmiştir?

Bu soru en eski felsefecilerden beri sorulmakta ve farklı bilim dallarından araştırmacılar bu soruyu yanıtlamaya çalışmaktadırlar. Genelde bütün araştırmacıların üzerinde birleştiği bir nitelik olarak ruh tasarımı, insanoğlunun uyku ile uyanıklığı birbirine karıştırmasından doğmuştur. Uyku sırasında gördüğü düşleri anlamlandırmaya çalışma gereksinimi ruhun icat edilmesine yol açmış olabilir. Düşlerin anlamlandırılması çabasıyla aslında anlatılmak istenen rüya yorumu değil, sadece düş ile gerçeklik arasındaki farkın algılanamaması nedeniyle yaşadığı bu deneyimin insan için ne anlama geldiğidir.
Öncelikle burada fikir alışverişi güzel olabilir ama "RUH" konusu atalarımızdan gelen zahiri bir olaydır. Çünkü gerçekte böyle bir şey yoktur. Ancak Eski Mısır, Sümer, Babil ve Eski Yunan vs. uygarlıklarının hepsi bundan bahsetmiştir. Ama gelgegelim, bu konuda ellerinde tutulabilir bir delil yoktur.

"RUH" mu dedik;
Tanrılar Ve Generaller (2003) - Sinemalar.com filmi bu iş için tam biçilmiş bir kaftandır. Trilogy olarak planlanan serinin bu ilk filminde Amerikan İç Savaşı'ndaki Generaller'den kimisi Tanrı'ya inanırken (ki içlerinden biri çatışma sırasında ağır yaralanıp ölmek üzereyken, diğer General ona "İsa'nın yanına gidiyorsun" diyerek teselli ediyordu), kimisi de inanmaz. Hatta bunlardan öyleleri vardır ki, hayatında hiç dua etmemiş ama sırf aynı hatta çarpışıyorlar diye ölmekte olan General arkadaşını teselli etmek için ona dua eder.

Lincoln'ın İNCİL Hastalığı

Sözkonusu bu film 1775-1861 dönemine değinir ve 1861'de Kuzey tarafının başkanı Abraham Lincoln'dür. Tüm kuzeyliler ona tabi olur. Güneyliler ise, kendi topraklarını savunurlar.

İşte bu Lincoln, 1853 basımlı, 30-40$'lık Kral James İncili'ni elinden hiç düşürmez (Bkz.
Lincoln Bible - Wikipedia, the free encyclopedia). Ne de olsa bir yahudi. Ne yazık ki filmde buna hiç değinilmez ve Lincoln gösterilmez bile. Fakat bana öyle geliyor ki, filmde devamlı İNCİL'in çeşitli pasajlarından alıntı yaparak o anki duruma bir anlam kazandırmaya çalışan Generaller inançlarından çok, o anki korku neticesinde bu tür davranışlarda bulunmuş olsalar gerek. Yoksa, kendini bilen Generaller bu tür davranışların içine hiçbir zaman girmemişlerdir. Örneğin, filmde bir General ölürken yanına bir Papaz gelir ve tam onun için dua okuyacakken kibarca reddedilir.

İşte olması gereken de buydu zaten. Yoksa Hristiyan misyonerlerin bizim dincilerden hiçbir farkı yoktur. İkisi de alayına sömürür.

AKHENATON döneminde II. RAMSES'in Anılması

7. Yusuf babası Yakup'u getirip Firavun AKHENATON'un huzuruna çıkardı ve Yakup AKHENATON'u kutsadı.

8. Firavun AKHENATON, Yakup'a, "Kaç yaşındasın?" diye sordu.

9. Yakup, "Gurbet yıllarım 130 yılı buldu" diye yanıtladı, "Ama yıllar çabuk ve zorlu geçti. Atalarımın gurbet yılları kadar uzun sürmedi."

10. Sonra AKHENATON'u kutsayıp huzurundan ayrıldı.

11. Yusuf babasıyla kardeşlerini Mısır'a yerleştirdi; AKHENATON'un buyruğu uyarınca onlara ülkenin en iyi yerinde, Ramses bölgesinde mülk verdi.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Tarihi veriler ışığında Rum Suresi korelmis İslam 26 11-06-2017 10:22
Ezvac-ı Tahirat (temiz eşler) Olgusu anti-dindar İslam 93 10-11-2016 14:06
Tarihsel Gerçekler Işığında Çağrı Filmi -Belgesel Video (Sitemizin çalışmasıdır) Cem Multimedya 217 22-05-2014 14:13
Evrim Olgusu ve Yaratılış Masalı diamat İslam 206 18-04-2011 22:09
bırgun nasıl dın olgusu bırılerıne hızmet etmek için orta... salyasümük İslam 4 15-10-2006 05:49

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:11 .