Modern mitolojilerin de temelinde ilkel mitolojilerde olan temel sebepler ve başlatan ve başlangıç açmazları-hatalı çıkış noktaları, tanrı boşluğunu doldurma çabası ve felsefi-bilimsel anlamda sağlıklı düşünmeme gibi faktörler yatıyor.
Bununla birlikte bir diğer temel faktör ise UMUTSUZLUK. Gün geçtikçe modern mitolojilere olan bağlılık artmaktadır ve bu artışın seyri, dünya ekonomik durumu ile doğru orantılı... Ve kapitalizmle tamamen bireyleşen insanlık, yardımlaşmanın neredeyse imkansızlaştığı koşullar ve sistemin acımasız ve olanak tanımayan koşullarına rağmen sürekli olarak tüketim namına pazarladığı olağanüstü hayat propagandaları, dayattığı insan motifi, psikolojisi, aşırı yüceltilen ego vb. rağmen, koşullar karşısında silikleşen, ezilen, yalnızlaşan insan ve böylece sistem tarafından empoze edilen lüks hayat biçimleriyle, kendi durumunu kıyasladığında içine düştüğü derin uçurumlar ve artan çaresizliği ve kurtuluş ve kurtarıcı(mesih) arama istenci de önemli bir faktördür. Günüzümün mesihleri, 2.000 yıl öncenin mitoloji ve anlayışlarıyla olmayacaktır(bu ortada). Metafizik düşüncenin ve subjektif öznelciliğin, bir çok sebeple(örn: kaygı, çaresizlik ve nesnel bir yolu kalmaması) hakim olduğu durumlarda insanlar kaçınılmaz olarak çıkmazlara sürükleniyor ve mantık örgüsünü kaybediyorlar.
Bir diğer faktörlerden birisi de yazılımcı olmamaları, ekranda gördükleri görüntüleri(aslında saniye 40-50 kez yanıp sönen ampuller, hoparlörden verilen titreşim vs., orada gerçek olan kendisi, ampuller, hoparlörler vb.), üstelik kendinde şey vasfıyla değerlendirme hataları vs. Kaba idealizmden, kaba metafiziğe...
Bu başlıkta müzik notalarından söz ettim, ses, kağıt üzerindeki o sembollere indirgenemez, onlar sadece gayet basit ve akıl-mantıkla anlayacağımız gibi, okunup, yorumlanması için oluşturulan semboller, her sembole bir anlam yüklenir, yani esas olarak bir yorumcu gerekir, simülasyonda da teknik farklı değildir, simülasyon olarak atfedeceğimiz ne varsa bizim zihinlerimizle yorumlamamız gerekir, biz yorumladığımızda simülasyon, sanal anlam kazanır...
Film ve dizi sektörü de, önemli bir rol oynuyor, simülasyon, kader vb üzerine kurgulu SAÇMA-SAPAN ve çoğunda da akıl-mantık dışı hatalı filmler, çaresizlik içinde olan insanlar için farklı etki oluşturuyor, bu insanlar o filmleri artık bizler gibi eğlence, masal dinlemek, izlemek gibi, film gibi izlemiyorlar, metafizik dünyalarıyla huşu içinde izliyorlar, inanç gibi, tabu gibi izliyorlar, yazı uzamasın diye detaylı ifade edemiyorum...
Çıkış nerede? Uzaylılar olabilir, milyonlarca farklı boyut olabilir, aslında bu boyutta ölürlerse diğer boyutta canlanacaklardır, simülasyon olabilir vs. vs. Bir tanesinde dahi fizik esas değildir, tamamen mitolojiktir, metafiziktirler...
Bunun dışında simülasyon ancak bir yorumcunun, makineye bağlanmasıyla mümkün, bu metafizik değildir, bu mümkündür, ancak yine burada mümkün olmayan makineye bağlı olanın varlığının, kendisine gösterilen görüntüler olduğu inancıdır. Kendisi makinede bağlıdır, kendisi simülasyonda değildir, olamaz da, simülasyon o bağlı kişinin, uyarılmaları sonucu, beyninde yaptığı yorumdur, yani simülasyonun içinde değildir, simülasyon o makineye bağlı olanın yorumlarıyla anlam kazanır, yani yorumlanana kadar simülasyon da anlam taşımaz, yoktur. Bu tarz düşünceler ise, bir bütün halinde evreni, her bir ayrı benliği, şey'i kendinde varlık olarak kapsayamaz, kısaca gördüğünü sandığı, duyduğunu sandığı hiçbir şey gerçek değildir, olamaz, bu durumda kendinden gayrısı yok hükmündedir, sadece o kişi ve HAYALİ ile sınırlı olabilir. O halde geriye, milyarlarca canlının her birinin ayrı, ayrı, koordineli biçimde makineye bağlanmış olduğunu düşünmek gerekir ki, bu durumda en fazla, öldüğünde makineden ayrılacağını düşünebilir... 1 milyar insanı, her birini ayrı, ayrı makineye bağlamak ve bu makinenin de, 1 milyar insanın eş-zamanlı ve koordineli biçimde hayatlarını salt görüntü(!), duyum ve etkileşimleriyle, iletişimleriyle, telefonlarını, birbiriyle olan ilişkilerini, mevsimleri, dünyayı, yemesi, içmesine, her birinin gördüğü, duyduğunu anında oluşturup, işletecek, kısaca saniyede trilyonlarca kod işletecek bir sistem için ihtiyaç duyulacak elektron sayısı(sadece elektron) görünür evrendeki elektron sayısının milyarlarca katı etmektedir. Kayıt için ise sonsuz evren lazım denebilir... Kaba ifadeler, dünyadaki atomların 1 saniye dilimdeki hareket ve ilişkisini görüntü olarak işletecek bir sistem için ihtiyaç duyulan alan, görünür evrenin milyonlarca katı olabilir...
İnsanlar simülasyon dendiğinde, uzay-evren gibi, hacimli, kerameti kendinden menkul, fiziki bir ortam, varlık biçimi sanıyorlar, oysa simülasyon, yorumcuya gönderilen çeşitli etkilerin, yorumcu tarafından yorumlanmasıyla oluşuyor(yorumcunun zihninde atıflar, kurgular, yorumlanan ne?).
Canlılar etrafında olup, biteni, farkındalığı elbette bir biçimde çeşitli etkileri yorumlayarak bilebilirler. Etki-tepki, esas olan bu. Demek ki bir canlı doğal ortamında aldığı etkileri yorumluyorsa, aynı etkilerin taklitle, yapay olarak oluşturulması da mümkündür. Bu etkiler KOD ile OLUŞMUYOR(insanların çoğu yazılım bilmediği için, her şeyi kodların yaptığını sanıyor, oysa esasında o kodlar semboliktir ve yorumcu tarafından yorumlanır, işi yapan tertibatlardır, kodlar ise bu tertibatların eylemi, birbiriyle etkileşimini sağlama namına önem arzediyor. Bir bardağı masadan almayı düşünüyorsanız, elinizin ve bardağın nesnel varlığı bu düşüncenizle oluşmadı). Simülasyon sanalının bir kendinde hacmi, kendinde içindeliği, özneden bağımsız bir gerçekliği yoktur, tüm etkiler fiziki dünyada, gerçek dünyada oluşturulup, yorumcuya yollanıyor, yorumcu da o etkileri yorumladığında, oluşturduğu ya da atfettiği biçimleri sanki gerçekmiş gibi düşünüp, atfediyorsa simülasyon orada, yorumcunun zihninde, sanal, afaki olarak anlam kazanıyor, o ana kadar henüz simülasyon yok... (yorumcu bilgisayar da olsa farklı değildir, bilgisayarın işlemcisi yorumlayana kadar simülasyon kavramı anlam taşımaz)
Makineye bağlanmış insanlara çeşitli görsel, duyusal etkiler yollanarak yorumlaması sağlanabilir, ama simülasyon o yorumlayan kişinin beyninde oluşur, o'nun varlığı, gerçekliği simülasyon değildir, simülasyon onun zihninde, yüklediği anlamdadır, öyleyse o kimdir, o makine nedir? İşte bu sorunun yanıtı da bu kişinin nesnel gerçekliğidir, simülasyonda olamaz, simülasyonda var olunamaz, ama öznece zihinsel olarak kurgulanabilir ve simülasyon o kişinin zihninde bir atıftır, ZAN'DIR, hayalidir. Simülasyonunun birinci koşulu, yorumcunun varlığı ve gerçekliğidir... Kısaca simülasyon için, benlik-yorumcu esas ise, özne için de varlık, fizik esastır, nesnel gerçeklik ve nesnel varlık şarttır.[I]
Simülasyonda olduğunu, BEN'LİĞİNİN simülasyon(hayali yorum, zihinsel atıf) olduğunu iddia etmek, saçmadır, zira simülasyon, o kişinin benliği ve zihnine, zihinsel atıflarına muhtaçtır, ama insanların, zihinsel olarak simülasyonlar oluşturabileceği, kurgulayabileceği, çeşitli etkilerle simüle-zanların oluşması-oluşturulması mümkündür ve olan da budur... Kimileri hayal kurmak, hoş zaman için masal dinler, kimileri de kendi atfettiği zanlarına saplanır, inanca döner, zaten inancın temeli zan'dır…
İnsan çamuru alıyor, şekil veriyor, o hala bir çamur, ama ona zihinsel olarak metafizik atıflarda bulunuyor, yapan, eden kendisi Tersin geri yaptığı atıfları, SANKİ O GÜÇLER gerçekten de O ÇAMUR HEYKELDE VARMIŞ GİBİ inandığında, PUT halini alıyor. Aslında bu da simülasyon örneğidir, sadece malzeme olarak çamur ve şekil verme eylemi kullanılmıştır, görsel ve işitsel vb etkiler oluşturarak biçimin çamurda değil de, zihinde oluşturulması ayrıcalık doğurmuyor, her halükarda varlığınız ve benliğiniz heykele yüklediğiniz atıfa dayanmıyor ve bu puta yüklediğiniz anlam ve yaptığınız atıflar da birer masal aslında
Simülasyoncular için söylediğim temel şeylerden birisi de; simülasyonda (var) olamazsınız, ama simülasyonlar kurgulayabilirsiniz… Ne olursanız olun, simülasyon sizin varlığınız, benliğiniz, yorumunuz, zihninize ve elbette duyularınıza muhtaçtır(önce bunlar gelir) ve kendinde varlık, kendinde şeylik vasfı, zihinden bağımsızdır, simülasyon ise, varlığınıza, duyularınıza, nesnel gerçekliğe, fiziğe, SİZİN zihinlerinize muhtaçtır. Aksi düşüncelerin(simülasyonu zihinden bağımsız, nesnel, fizik uzayı sanmak) özü dindir, mitolojidir, terapide olabilir.
Çamurdan heykel yapıp, bu heykele olmayan güçler, amaçlar(!) atfedip, ardından da, bu heykelin sözde bu güç ve amaçlara, gerçekten(!) sahip olduğunu düşünüp(sanki gerçekmiş, sanki öyleymiş gibi), zan oluşturup(inanç), sözde teori, mitoloji üfürmesi anlamsızdır, boştur, ama bir kez inanç oluşturmuşsa, akıl-mantıkla irdelemesi beklenemez… Elinde kalan en fazla, ya öyleyse, ya böyleyse vs. inanç ekseni veya lafazanlığı olur, kurgusunun ve argümanının temeline, nerede hata yaptığına bakmaz.
Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White ------ Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------ Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
|