Evet olabilir Sevgili Özgür_Beyin...
Yalnız arkeolojik kaynaklar Kutsal Bir Kitap olarak yazılmaya başlanmasını MÖ 6. Yüzyıl olduğu yönünde daha doğrusu bir çok yazılı ve sözlü(ilahi asıl kaynak bu) kaynağın derlenmeye başladığı yüzyıl olarak. Ve yazımın ise MÖ 4. Yüzyılda bittiği, MÖ 100 yılına kadar sürmediği yönünde çünkü çıkartılan Grek Kopyalar MÖ 4. yüzyıla ait. Süryanice, latince olarakda MÖ 4. yüzyılda bulgulanmış, kopyalar ise günümüzdeki ile %99 uyum içinde...
Evvel uygarlıklar yazının bulunmayışı dönemindeki sözlü bilgi aktarımı geleneğini, yani sözlü okumayı kullanmışlardır. Bunlara ilahi deniyor ve insanlık bir müddet yazı olmadığı için İlahiler ile geleneklerini, nesil aktarımını, hafızayı, kutsal metinleri yaşatmışlardır. Dini motiflerde sembollerin öne çıkmasının ana kaynaklarından bir tanesininde Yazı olmadığı ama bunun yerine şekil sanatının gelişmiş olmasına bağlıyorum. Zaten insanlığın ilk kullandığı yazılarda alfabe yoktur, şekil vardır, resmetmek vardır o halde Tanrı yazılamayacağına göre şekillenmiş, sembollerle betimlenmiş yada heykellerle ifade bulmuştur, dolayısıyla sembollerin temsil ettiği şeyler kutsal olunca onlarda kutsallaşmış(PUT) .
Bu nedenle Kutsal olanın tasviri, yada kutsal olanın temsili, şekiller yada belirli şekillere sokulmuş çamur vs olmalı. Sembolizmin kaynağını ise yine ben buraya bağlıyorum. Tanrıların heykellerine(idol) kadar....
BU arada unutmuşum, KUR'AN da böyle bir semboldür... Belirli bir dokunulmazlığı, duygusu vardır..
Alfabenin ilk kullanımı ise en azından o coğrafyada Fenikeliler de görülüyor, yani İbrahimi geleneğin(!) *bir yabancı olarak gittiği kültürel yapı.
Fenike alfabesinde sesli harfler yok, bu nedenle o dönem İbranicesinde sesli harfler bulunmuyor, dolaysıyla MÖ 6. Yüzyıl yazınında Tevrat olarak girilen derlemede yine sesli harfler yok, sesli harflerin olduğu kaynak ise diğer kaynaklar..
Kısaca tüm kaynakların, ilahilere kadar derlenmeye geçildiği dönem MÖ.6 Yüzyıl ve bir çok kaynak, öykü, mit, destan, küçük metinler vs tek bir kitap altında toplanıyor... Ortaya Tevrat çıkıyor.
-----------------------------------------------------------------------------------
Yahudi yaratılış masalında, Sümer etkisi görülür. Oysa Sümer'de Şeytan yoktur yaratılış yada en azından insanın yaratılışında böyle bir süreç görülmez ve Tanrılar insanları kendilerine hizmet için yaratmıştır, yaratım desekde yoktan yaratım yoktur, su, toprak, hava vs hali hazırdaki maddelere şekil vererek bir şeylere benzetir tanrılar, aslında o maddelerin kendiside tanrıdır(yer, gök, su) mesala -Enkidu topraktan, çamurdan oluşturulmaktadır- yokluk diye bir şey yoktur ve insanlar herhangi bir sınav için değil, tanrılara hizmet için oluşturulmaktadır... Yani bir Sıfır noktası yoktur
Tevrat yaratılış yazımında Aden'de bir bahçe kurdu, ve Adem'i oraya yerleştirdi, yerden fışkıran buhar ile toprağı suladı, bahçe haline vs getirdi söylemleri, Sümerlerde Tanrıların oluşum süreci sonrasında kurdukları Dilmun bahçesidir. İşte ne oluyorsa bu Dilmun sonrası oluyor, şimdi tanrıların hizmete ihtiyacı vardır, bahçeyi ekip biçecek, ondan köpüklü su(bira) çıkartacak, tapınaklarda tanrılara sunacak insanlar, hizmetçiler...
Ana tema öyle yada böyle Sümer'den alınan miras yada zaten Babil hakimiyetinde zorunlu kültürde, Adem, Gök, Havva Toprak olmalı... Ve yağmurlar ile sulanan toprak, Ademin toprağı dölleyişi olmalı....
Zerdüşt kültürde ise, iyi ile Kötünün savaşı sözkonusu. İyi İran kötü Hindistan olsa gerek. O halde Ahura Mazda iyi, Ehrimen kötüyü simgeliyor. Burada Ehrimen İblis oluyor, ve Ehrimen'in orduları ve Ahura Mazda'nın(Hürmüz) orduları savaşıyor. İşin garip Tarafı şu;
Bu kültür uzakdoğuda simgeleşmiştir, ikiz kardeş Ying ve Yang olarak.
İşte iyilik ile kötülük, Hürmüz ile Ehrimen, Allah ile Şeytan... Tevratda bunun izleri görülebilir ama yörede MÖ 6. yüzyıl sonrası daha etken hal aldığıda görülebilir(İblis'in, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın...)
Bu anlayışın ise İran üzerinden ortadoğuya yayıldığı düşünülebilir
hatta ortada bir çorba vardır. İbrahim ise burada köprü olabilir.
Çünkü gelinen son noktada
(Abraham)İbrahim = Brahma (Hindu tanrı)
Sarai (İbrahimin eşi-Sara) = Sarasvati (Hindu tanrıça)
................
Filistinde yapılan kazılarda İbrahim'in izlerine rastlanmıştır, ancak bu gerçektende diğer bölgelerde Hindistana kadar *hesaba katılınca 1 kişinin izleri olamaz. İbrahim diye tanımlanan aslen bir geleneğin yada bu geleneğe ait rahiplerin, dini bir öğretinin olabilir ve Hindistan üzerinden bir çok bölgeye bu kişiler göçler, doğal afetler yada dini yaymakla görevli kişiler olarak yayılmış olabilir ve hatta bu akım
bir kaç yüzyıl sürmüş olabilir. Bu kişiler zamanla bu isim altında, tek bir kişi olarak efsaneleşmiş olabilir, kendi isimleri ile değilde sembolik(yafta mı desek, Psikokemoterapi
) adlandırmaları ile anılmış olabilir. Tarihsel olarak bu kişilerin bilgileri, teoloji(din bilimi), ve felsefe konusundaki alimlikleri, eğitimleri egemenlik altında kalmış, kurtuluşu bekleyen toplumlar için bir umut ışığı hazır bir ön kabul sağlamış olabilir. Zaten o dönemlerde
Filistin'de arkeolojik bulgularda dikili taşlara ve bazı bir çok belgelere rastlanmıştır. Bir diğeride, tek bir tanrının olmayışı gerçeğidir, aile tanrılarınında var olduğu..
YARATILIŞ BÖLÜM 31
30 Babanın evini çok özlediğin için bizden ayrıldın. Ama
ilahlarımı niçin çaldın?”
31
Yakup, “Korktum” diye karşılık verdi, “Kızlarını zorla elimden alırsın diye düşündüm.
32
İlahlarını kimde bulursan, o öldürülecektir. Yakınlarımızın önünde kendin ara, eşyalarımın arasında sana ait ne bulursan al.”
Yakup ilahları Rahel'in çaldığını bilmiyordu.
33 Lavan Yakup'un, Lea'nın ve iki cariyenin çadırına baktıysa da ilahları bulamadı. Lea'nın çadırından çıkıp Rahel'in çadırına girdi.
34
Rahel çaldığı Terafim'i devesinin semerine koymuş, üzerine oturmuştu. Lavan çadırını didik didik aradıysa da
Terafim'i bulamadı.
35 Rahel babasına, “Efendim, huzurunda kalkamadığım için kızma, âdet görüyorum da” dedi. Lavan her yeri aradıysa da, Terafim'i bulamadı.
..
42 Babamın ve İbrahim'in Tanrısı,
İshak'ın taptığı Tanrı benden yana olmasaydı, beni eli boş gönderecektin. Tanrı çektiğim zorluğu, verdiğim emeği gördü ve dün gece seni uyardı.”
Evet bir ayrılık, göç sözkonusu ve AİLE TANRISI koruyucu tanrı Terafim yada Terafimler paylaşılamıyor...
Evet burada görüyoruz ki, kurgu ve senaryonun Yaratılış bölümünde İbrahim ile Adem arasına uzun yıllar çizmek anlamsızdır. Yakup İbrahim'in torunu, İshak'ın ise oğludur. Demek ki kurtuluş ümidi hayata geçiyor ve iktidar seçkinlerden yani İbrahim ailesinden oluşuyor. İsrailoğulları böyle başlıyor, Yakup ile... Sonra parçalanıyor ve bizi ilgilendiren Yahuda Krallığı o bölgede ortaya çıkıyor.... Yabancılar yerlileri kendi öğretileri etrafında toplayarak onlara hükmediyor(Musa örneği diğer benzeri)
Hititlerin yani Hindistan Seçkinlerin Göçü ise şansa bakınızki aynı döneme rastlar, *MÖ 2000 lerde... İbrahim bu seçkin sınıfın bir bireyi olabilir...
Tamda bunlar olurken yine gelişmekte olan kültürü görürüz, MÖ 1700 lerde Babil İmparatorluğu tekrar canlanmaktadır(Hammurabi), İbrahim'i kahraman yapan belkide bir yerde Babil'in çöküşü, doğan siyasi boşluktur->Elamlılar, *zaten göreceğizki, İsrailoğuları tekrar Babil dolayısıyla Sümer kültürünün egemenliği altına girmektedir. Sümer Bereket Kültü neredeyse her daim egemendir. Uzun yıllar Tanrılar arası savaş sürüp gidiyor, Babil ile İbrahim'in tanrıları arasında ve bir noktada tekrar eski tanrıya dönüş var gibi, yani El-İlah'a, Fenikelilerin yerleşik Tanrısına, Sümer Tanrısı An'a, Baal'e, Kral tanrı Enlil'e, Marduk'a. Arada bir Musa süreci var ama kalıcı görülmüyor.... Tanrılar arasındaki savaşı, Babil tanrıları kısac Baal kazanıyor(Kral II.sargon) İsrail'in fethi....
MÖ 6. Yüzyıllarda ise Uzakdoğu yada İran kültürünün bölgeye persler vasıtası ile egemen olduğu gözlemlenebilir... Tevrat aslında Sümer bereket Kültü üzerine oturtulmuş, ana omurgasını Sümer'den almıştır. İbrahim ve Musa geleneği ise belirli dönemlerde egemen olmuş yabancı taşınımlardır. Efsaneleşmiş mitoslardır... Hatta Tek tanrılı anlayış Musa ile başlıyor olsa gerek çünkü hiç bir tarihsel bulguda egemen öğreti olarak Tek tanrıya rastlanmamıştır, Musa dönemi ise kalıcılık göstermiyor, Taki MÖ 6. Yüzyılda Zerdüşt etkisine kadar..
Musa ise Moses(oğul), aslen Mısır'lıdır ve İbrani değildir, Musa'nın döneminde Ahnaton(4. Amenofis, Ünlü Nefertiti'nin kocası) tek bir Tanrı, Aton dini ortaya atmıştır, ama senaryo, kurgu yaratılış gibi etmenler görülmemektedir yalnız önemli bir gelişme bu Tanrı somut bir betim değil soyuttur dolayısıyla Musa Miti, Yahudiler tarafından yine Sümer omurgası üzerine yerleştirilmiş olsa gerek. Çünkü başka çare yoktur. Zaten 2. Babil dönemi bu omurgayı zorunlamıştır. Moses ise Ramosesdeki(Ranın oğlu, Ramses) Moses olsa gerek, Firavun Akhnaton eski Amon dini ve Tapınaklarını (çok tanrılı) yıkıyor, yerine üstü açık olan ve duvarlarla çevrili Aton Tapınaklarını kuruyor, Aton rahipleri yetiştiriyor ve bu okullarda öğreti oluştuurlmaya çalışılıyor... MÖ 1352 Yılında ise Akhnaton ölüyor ve Amon Rahipleri yani eski dinin egemen kesimi savaşı kazanıyor, dolayısıyla Aton dinine ait olanlara Yol görülüyor,
Musa ile Amoncu Firavun arasındaki savaşın omurgası bu olsa gerektir.
Nemrut ve İbrahim masalı ise tarihsel olarak değil öyküsel açıdan önemlidir. Çünkü öyküsel anlatımda somut olanın hiç bir önemi kalmaz, kahramanlar çok farklı dönemlerde dahi yaşıyor olsalar buluşabilirler... Nemrut Krallığı Komagane, MÖ 850 lerde kurulmuştur yani İbrahimden 1000 yıl sonra... Bu benzetimi bir yana bırakırda MÖ 2000 li yıllarda Hitit göçü ile o bölgelerde bu göçe karşı direniş göstermiş halklar yada küçük şehir devletleri dolayısıyla destansı anlatımlar yada dilden dile ilahiler olabilir...
Geleni kurtarıcı var olan egemeni ise zulmeden olarak görmüş olabilirler... Aynen kurtarıcı İbrahim ve Musa gibi
Kommagene Kralı I. Antiokhos kendisini tanrı ilan etmiştir, MÖ 9. Yüzyıl, ve tüm dini görüşleri kendisine bağlamaya çalışmıştır... Nemrut dağı, O'nun izlerini taşır... İbrahim'den 1000 yıl sonradır...
Şanlıurfa'da ise Osrhoene Krallığı vardır ve aslında İbrahim nemrut efsanesinin izleri bu krallık döneminde aranmalıdır. Oysa bu krallıkda İbrahim'den neredeyse 1800 yıl sonradır, MÖ 132-MS 244
Bir diğer bakış açısıda MUSUL'da MÖ 19 yüzyılda kurulan merkezi burası olan Asur krallığıdır.. Bu ise Yahudiler için öyküye somut bir zemin için iyi bir referans noktası olabilir çünkü Asur demek Babil demektir, Babil demek Sümer demektir, Baal demektir ve uzun yıllar Baal ile El-İlah'ın savaşımı sözkonusu... Asur MÖ 612 de Medler tarafından yıkıldı... Kısaca o Nemrut bir Asur kralıydı denmektedir, ama bu doğru değildir, sadece öyküye uydurmadır...
Asurbanipal en önemli krallardandır ve en çok özen gösterdiği İştar(Sümer Tanrı, İnanna'nın Akad karşılığı) tapınağıdır... Bu bilgi ise bize MÖ 6. Yzüyıl Kudüs'de İştar'ın kocası olan Dumuziye(ölen sümer tanrı, Tammuz, Temmuz, şimdi bir ay ismi) hala neden yas tutan kadınların olduğunu gösterir.
Bundan sonra beni RAB`bin Tapınağı`nın kuzeye bakan kapısının giriş bölümüne götürdü. Orada oturup Tammuz için ağlayan kadınları gördüm.
Hezekiel 8:14
Zerdüştlerin bölge hakimiyeti turuncu çizgi olarak görülebilir ve MÖ 6. Yüzyıl olduğuda görülebilir...
GRAFIK BURADA