Uzaydan bir elçi olarak saklı gerçeği ifade etmem gerekirse ; Hayır biz asla böyle bir hata yapmadık!
Evrim süreçleri yukarıdaki arkadaşında anlattığı gibi o kadar da kısa ve hızlı değildir. Ayrıca Homo sapiens yabanıl hayattan çıkıp uygarlık kurma aşamasına geçtiğinde bile bunun bir evrim olduğunu söyleyebiliriz. Mağaradaki Homo sapiens ile bugünkü uygar insanın son 6000 yıllık uygarlık tarihini baz aldığımızda akıl kullanımındaki üretiminin ortaya çıktığı dönem ile karşılaştırılamayacak derecede yetkinleştiğini görmekteyiz.
Evrim basamakları için bir önceki evrim aşamalarını değerlendirebiliriz. Yani memelilere ve oradan primat türlerine kadar, hatta primatlar arasında çok büyük fizyolojik farkların ortaya çıkışı oldukça uzun bir süreç alır. Örneğin neandertal ile homo sapiens farklı iki tür grubudur. Ancak yaşam biçimleri çok benzer. Hatta neandertal de konuşur, ölülerini gömer,ateşi bulmuştur,muhtemelen de en az homo sapiens kadar zekidir. (bazı kaynaklar neandertal in aynı dönemde yaşadığı homo sapiens e göre beyin hacminden hareketle daha zeki olabileceğini bile öne sürmüştür)
Bu noktada bir evrim geçirmiş olup olmadığımızı bugün için değerlendirmek zor görünmektedir. Primatların kafatası hacmi ve beyin gelişimi noktasındaki evrimin ne noktada gelişeceğini belirleyen seleksiyonun ne yönde olduğunu ve de hangi özelliklerin ön plana çıkacağını da bilemeyiz. Dahası evrim açısından gelişimin sürekli beyin hacmi olarak oluşacağını ileri sürmek de manasızdır. Yani şu an evrim geçirip geçirmediğimmizi veya sonraki evrime giden yol için bilimsel açıdan birtakım savlar ortaya atabilmenin uzağındayız. Bu biraz da karıncanın insanı anlamaya çalışması gibi olacaktır çünkü şu an bulunduğumuz hali yaşamaktayız.
Uzaylılar noktasına gelince
Diyelim ki uzaylılar geldi primata zeka ışınladılar. Peki onları da zamanında daha başka uzaylılar mı gelip akıllandırmış. Bu böyle gider ve en sonda da yüce evren hakimleri oturur ki onun da dini ismi Tanrı dır. Tanrı yı dünya dan çıkardık böylece ve uzay çağının bir fenomeni haline getirerek uzayda aramaya başladık.
Ancak su ve organik molekül oluşma olasılığı her zaman mümkündür. Yani evrendeki tek yaşayan gezegenin Dünya olduğunu iddia etmek kuantum ilkelerine aykırıdır. Bu noktada bizden 1000 yıl önce uygarlığını kurmuş bir tasarımcı tür ün bize oranla 21. yüzyıl şartları ötesinde kendi kendini yok etmeden varolabilmeyi başarabilme olasılığını düşünürsek; o zaman evrende yıldızlararası yolculuk yapan sayısız uygarlığın olduğunu da söyleyebiliriz. Hatta bundan sonrasında sayısız fantezi de üretebilir bilim kurgu hikayeleri yazabilirsiniz benim gibi, belki de çoktan bir koloni üyesiyiz fakat haberdar edilmek için gerekli kendi içinde barışçıl ve topyekün üretime dayalı teknolojik aşamaya gelememiş olduğumuz gibi. Ancak olguyu ufo lara 51. bölgeye dayandırmak da ufo lar gerçek olsalar bile konuyu açan arkadaşın da nildiği gibi saçma olur; çünkü yıldızlararsı yolculuk yöntemini bularak özel görelilik sınırlarını aşmış bir üst uygarlığın gelip ABD de kaza yapması ve zavallı ilkel dünyalıların eline düşme hikayesi saçma olduğu gibi yamnlışlıkla kendilerini göstermeleri ve aralarında geyik yapmaları düşüncesi de saçmadır.
Bilimsel açıdan böylesi spekülasyonlar ancak fantastik kurgularımızı ve hayal gücümüzü geliştirebilir, ancak bizden gelişmiş uygarlıklar bize görünmeden bizim onların varlığından haberdar olma şansımız bulunmamaktadır. ABD gibi bir ülkenin Uganda hava sahasına girmekte zorlanmayacağı gibi. *Muhtemelen uzaylılarla bizim aramızdaki teknoloji farkı eğer yıldızlararası yolculuklara çıkıp bizden haberdar olmuş iseler ABD Uganda arasındakinden çok daha fazla olmalıdır. Bu noktada koloniciler arada göz kırpıp aslında evrende yalnız değilsiniz i bize hatırlatmış olsalar bile kökenimizi onlara dayandırmak onların da kökeni sorusunu akla getireceğinden saçma olacaktır kanısındayım.