Hz.Muhammed ve Kur'an
Gerçekten de Muhammed'in gerek hayatı, gerekse geçtiği aşamalar diğer bütün Dinlerden farklıdır. Bu açıdan Dinler tarihçisi "Eliade" güzel bir tespitte bulunmuştur. Zira, Muhammed; savaşçı, devlet adamı, yetim, yoksul, zengin, tüccar, çoban, direnişçi gibi aşamalardan geçmiş ardı sıra Peygamber olarak görülmüş/peygamber olduğunu söylemiştir. Diğer hiçbir Dinde/o Dinin Peygamberin de bu kadar çok özelik bir arada bulunmamıştır.
Kuran'ın Mekke toplumunda yazılması bir açıdan imkansız görülüyor. Başta şu geliştirilen görüşe göre Muhammed'en önce bilgi yoktu, cahiliye devri vardı bu nedenle Kuran gibi bir kitabın oluşabilmesi imkansız. Ben sırf karalamak veya red etmek için rivayet kolmanın yanlış olduğu; konuyu değerlendirirken biraz bütünsel/tümden varım taraftarıyım. Birkaç Muhammed'den sonra ortaya atılan Hadis külliyatı üzerinde fikir yürütmenin sakıncalı olduğunu hep söylemişimdir ve bütün yerli-yabancı yazarlarda bu görüştedir. Kuran ve Genel Tarih eksenli "herkes tarafından kabu görülen-meşhur tarih" ile hareket etmek konyu bütün almak bizleri aydınlatır diye düşünüyorum.
Müslüman yazarlar genellikle Kuran'ın ayrıcalığının şiirsel-edebi yönünde ararlar ki bunun bir kısmını kabul etmemek insafsızlıktır. Fakat bu Kuran'ın tümü için geçeli değildir. Örneğin En'am, Bakara veya Maide gibi Medeni Sureler düz yazı iken; Mekki olan Müdesir, Müzemil veya Alak gibi sureler daha edebidirler. Şems suresi okunurken ayrı bir haz alınırken; Maide suresi bu ses tonu üzerine okunması çok zordur. Şayet hepsi aynı edebi tezgahta olsa bile bu mümkün değildir diye birşeyi söylemek yanlıştır. Eğer Muhammed Yunanistanda böyle bir Kur'an gösterseydi bu biraz güç olurdu; veya Muhammed Mekke'de Felsefenin derin konularını da tartışsaydı acaip karşılanırdı. Ama Mekke gibi Dünya'da ün salmış edebiyatta revaca ulaşmış Mülsüman yazarların bile ittifak etiği "Mualakatı Sebe" gibi ünlü edebiyatçıların yetiştiği... Elimize ulaşabilen edebi şiirleri (ankara okulu yayınlarından isteyebilirsiniz) ve o dönemde ve tam da Muhammed'in yaşadığı, çalıştığı, oyun oynadığı, yemek yediği, yetiştiği bir ortam. Şimdi Kur'an gibi bir kitap neden edebiyattın revaç ta olduğu bir yörede indi de; neden Dünyanın edebiyat yüzü görmemiş yerlerinde inmedi. Üstelik Muhammed'in güzel arap dilini öğrenmesi için, Mekkenin sıcağında yetişmemesi için Medineye gönderildiği ve orada çobanlık bile yaptığı, Babasının mezarının bile orada bulunduğu aşikardır. Mekke, Medine yöresinde Hristaiyan ve Yehudilerin azınlıkta olduğu (Tevbe,29) ve Kuran'ın direk Ehl-i Kitap diye adlandırdığı bu zümrenin Muhammed ile nübüvetten sonra sürekli tartıştığı tabiri caiz ise "iç içe yaşadığı" Dinlerden söz etmesi onların kıssalarını ve peygamberlerini anlatması çok normal bir durumdur. Öreneğin Kuran'ın Mani diniden, Tao, Konfüçyüs, Yunanlardan bahs etmemesi sadece iç içe yaşadığı Ehl-i Kitab'ın kabul gördüğü ve aralarında sürekli konuşulan kıssaları deyinmesi bizlere Kuran'ın oluştuğu dönemi zaten tartışmaya götürmez bir profil çıkartır. Ashab'ı Kehf tartışılırken tam da Kuran bu kıssayı anlatıyor. Sayılarını ve ne olduklarını belirtmeden sanki tartışmadan kaçarcasına "önemli değildr" deyip bu kıssayı halkın arasında kouşulan ile aynısını seslendiriryor.
Muhammed'in genç ike Hılfıl Fudul diye İnsan Haklarını savunan bir gruba katılması ne kadar İnsanlarla iç içe olduğu ve onlarla sürekli irtibat halinde olduğu İnsani duyguların dirildiği; en önemlisi var olan topluma baştan beri bir kargaşa halinde olduğunu bizlere anlatır. O dönemde belkide en avantajlı görev tüccarlıktı. Şehir şehir gezen, insanlarla sürekli muhatap olan, farklı kültürleri ve yaşam tarzlarını öğrenen bilinen meşhur bir olayda Rahip Bahira gibi manastır ehli bir insanla görüşen biri olarakta karşımıza çıkar.
Yehudiler Din adamı olmayanlara "ümmi" derledi. Ümmi halkın bağrından, avvam, din adamı olmayani belgesiz kişi olarak anlaşılır. Ama bu okuma yazma bilmez anlmına gelmez. Muhammed'in okuması vardı çünkü direk ona kuran oku denir ki zaten objektif olan bütün islami yazarlar bunu kabul ederler. Rivayetlerle konuyu inşa etmemek için şu ayete kısaca deyinmek istiyorum:
Nahl: 16/103. And olsun ki Ona elbette bir insan ogretiyor dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancidir, Kuran ise fasih Arabcadir..
Kast ettikleri kimsenin dili yabancidir: Kuran bu söylentileri kabul ediyor aslında. Yani bir yabancı var. Demmek ki Mekkede yabancılar vardı. Bununla yunanlı olup olmaması gerçeği örtmez. ve Muhammed'in onlardan bilgi öğrendiğide red edilmiyor burada sadece kUran'ın edebi yönden arapça olduğu ve yabanının yazamayacağı anlatılmak isteniyor ayete. Yoksa bilgi almadığı veya Muhammed'in onlarla görüşmediği anlamı çıkarılamaz. Muhammed'in ilk eşi Hatice'ninde durmu aşikar. Varaka bin Mefel gibi bir din adamıyla Muhammed'in görüştüğü ve bunların tarihe gemesi kadar ince ayrıntıların bulunması o dönemde Kuran'ın nasıl oluştuğuna ilham verebilir. Muhammed'in ilk çıkışıyla son söyledikleri arasında da farklar var. İlk başlarda zenginler hedef alınırken sonraları savaş, cihat, fetih, yönetim ön plana çıkıyor. Kuran'ı sure sure hazırlanmasının başka ne anlamı olabilir ki? Kuran'ın sureleri arasındaki tenakuzların sebebi bazen kölelerin savunması hakkında doğan sıkıntılar, bazen Muhammed'in eşi hakkındaki bir söylenti, bazem halkın yorgunluğunun konu edilmesi. Mekkede Muhammed'in taraftarları yönetimle uğraşırken Muhammed'ı sorgulamaktan zaman bulamıyorlar ve direnişçi bir ruh içerisindeler. Ama Medinede sakin ve sessiz bir ortam olduğu için Halk Muhammed'e gelip soru sorabiliniyorduki bu soru sormanın doğru olmadığı Kuran tarafından eleştirilir. Hatta sadaka şartı sonra ise gücünüz yetmez kaldırıldı denir. Benim Kur'an hakkındaki kısaca vereceğim bir bilgiydi bunlar eğer fırsat olsaydı böyle kitaplık işler derin derin yazılabilirdi.
Saygılarımla
Elikoyum
|