Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Dil, Mantık & Zihin Felsefesi

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 18-03-2016, 23:59
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.242
Standart Başlangıç ve son yanılsamaları

Bütün başlangıçlar ve sonlar insanların keyfi tanımlamalarına bağlı. Çevremizde olup bitenleri anlayabilmek ve sınıflandırabilmek için uydurduğumuz kavramlar.

Örneğin, insanın başlangıcı ne zamandır sorusunun bir cevabı yok. Yaklaşık iki yüz bin yıldır Homo sapiens var fakat bu net bir başlangıç değil. Bir milyon yıl önce de insan farklı bir formda vardı.

Ya da canlılığın başlangıcı ne zamandır sorusu da geçersiz. Canlılığa biz keyfi özellikler atfederek sözde bir başlangıç tayin ediyoruz. Halbuki on milyar yıl önce de canlılığın yapıtaşı olan moleküller vardı.

Ya da doğum tarihimiz başlangıcımız kabul edilir. Halbuki doğumdan önce de vardık, sadece atomlarımız henüz biraraya gelmemişti. Doğum bir başlangıç olmadığı gibi ölüm de bir son değil. Hepsi keyfi tanımlamalar ve sınırlamalar.

Dünya ne zamandır var? Aslında hep vardı. Sadece parçaları bir araya gelmemişti.

O halde bütün bu örnekleri bigbang olayına da genelleyebiliriz. Kendi tanımladığımız uzay-zaman kavramlarına bir başlangıç yüklemişiz. Fakat bu tanımlamalar da keyfi.

Başlangıçlar ve sonlar yerine, birleşmeler ve ayrışmalar desek daha doğru olur sanırım. Bütün başlangıç ve son tanımlamaları, insan zihninin yüklediği keyfi özelliklere bağlı oldukları için aslında birer başlangıç ve son olamazlar.

2 ile 3'ün arasının başlangıcı 2'dir, sonu 3'tür dediğimizde bu tanımlama bizim uydurduğumuz keyfi özelliklerin sonucudur. Halbuki bu tanımlamalar dışında 2'nin öncesi de vardır, 3'ün sonrası da vardır.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 19-03-2016, 02:02
Aleph - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Aleph Aleph isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 26 Mar 2015
Mesajlar: 1.598
Standart

Bilincin bir başlangıcı ve sonu var dostum. Biz fanileri ilgilendiren de bu..

"Yaşama başkalarınca ve önceden verilmiş bir anlamı üstlenmek zor değil, zor olan ona kendince ve yeniden anlam verebilmektir." - Dücane Cündioğlu
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 19-03-2016, 04:55
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şuanda  online konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.692

Onur Üyeliği 

Standart

Yıldıztozu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ya da canlılığın başlangıcı ne zamandır sorusu da geçersiz. Canlılığa biz keyfi özellikler atfederek sözde bir başlangıç tayin ediyoruz. Halbuki on milyar yıl önce de canlılığın yapıtaşı olan moleküller vardı.
Elbette, limitlenemez olan uzay-varlık, Dünya'yı salt BİR'E indirmekte yine insanın özneliğinden kaynaklı, üstelik kendisini de uzay'ın(limitlenemez olanın) merkezine koyuyor, hayal edemeyeceği mesafelerde(çünkü nitelikçe sınırlanmış kavramları, nitelikçe sınırlanması mümkün olmayan bir zemine karşı kullanacak), hayal edemeyeceği kadar form var oysa. Ve elbette Dünya oluşmadan önce, etrafta sıkışan toplanan gaz(aslında plazma dersek daha yerinde) bulutları, muhtemel arz-ı endam ediyordu, danslarıyla, ortam da değişiyor, haliyle niteliği, formu kalıcı olmuyor, değişiyor ve bir yerde Güneş'e, öte yanda gezegenlere dönüşüyor...
Yıldıztozu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Dünya ne zamandır var? Aslında hep vardı. Sadece parçaları bir araya gelmemişti.
O zaman da Dünya değildi, süt idi, peynir oldu
Yıldıztozu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Başlangıçlar ve sonlar yerine, birleşmeler ve ayrışmalar desek daha doğru olur sanırım. Bütün başlangıç ve son tanımlamaları, insan zihninin yüklediği keyfi özelliklere bağlı oldukları için aslında birer başlangıç ve son olamazlar.
Toplanma ve dağılma, birleşme ve çözülme... Yıllardır söylüyorum, değişen formdur-niteliktir, haliyle gerisi ortalıktır, o zeminde başlangıç->safsata, neden, ilk neden-> safsata(doğaları gereği), uzay'ın başlangıcı olabilir mi? bahse konu edilen şahsına münhasır bir nitelik değil ki, zeminin ta kendisi...

Başlangıçta haliyle değişen formlar, nitelikler arasındaki kıyastır, başlangıç-bitiş birliktedir, bir şey(form, nitelik, yapı) bitmeden, başkası başlamaz, zira nitelikçedir, iyi ama öncesi ne, ilki ne, anlamsız, her şey öncesiz bünyede gerçekleşiyor, değişince aha referanslarımız oluyor, önce ve sonra diyiveriyoruz, dölüp dolaştığımız üzerine kapanan br spiral gibi, sınırımız, zeminin ta kendisi, dışına çıkma şansı yok(uzayın dışına çıkamamak gibi, haliyle öncesi ne, şimdisi ne ise O, nitelik, formlar devinir durur)..uzay-varlık zemininde ise şekli, şemalinin ne olup olmadığı, kimin umurunda(umrunda olacak bir zemin yok)... Açıkcası neye benzediği şu ya da busu sadece nitelik zemininde umursanırlık kazanıyor, insan da formu, niteliği umursamıyor mu? Misal kağıttır, ama her kağıt para değildir, farkı ne? peki kimin umurunda?.

Aslında doğru kavram, nesne, cisim zemininde dönüşmektir, oluşmak kelimeside kullanılır, lakin dönüşmek kavramı, oluşmanında zemini olduğu için, önemsenmelidir.
Yıldıztozu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
2 ile 3'ün arasının başlangıcı 2'dir, sonu 3'tür dediğimizde bu tanımlama bizim uydurduğumuz keyfi özelliklerin sonucudur. Halbuki bu tanımlamalar dışında 2'nin öncesi de vardır, 3'ün sonrası da vardır.
Evet, 2 hem bitiştir, hem başlangıç(1-2, 2-3)...

Semboliktir, bu 2 ve 3 lerimiz vb, özünde nitelikçe, ilişki temelinde soyutlanmışlar, kelimelerin de temeli bu değil mi, nitelik, ilişki->iletişim... Envai çeşit de nitelik, formlar... 1 Ekmek (eşit değildir) 1 Ekmeğe -> çünkü isikide ayrı bir form ve yapıdır, o halde sayarız, 1 ekmek, 2 ekmek, 3 ekmek, ekmekleri sayarken 4 ekmek, 5 armut denmez, haliyle yine form-nitelikçe, sembollerimizi belirlediğimiz gibi kıstaslarımızıda buna göre belirleriz...

Fakat çok işimize yararlar, cümlelerde kelimeler(soytulamalarımız) nasıl işe yarıyorsa, sayısal soyutamalarımızda bir o kadar işe yararlar...

Birde sayılamaz olanlar var, Uzay, varlık, şimdi gibi, haliyle sebep/sonuç, önce/sonra, başlangıç-bitiş gibi mefhumları alamazlar, arızaya gerek yok, neyse o, değişen form-nitelikler, formunuza iyi bakın formsuz kalmayın

bu konuya, illa musallat olacaktım, bunu herkes biliyor, ben de biliyordum, o halde sorun yok

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 19-03-2016, 12:48
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.242
Standart

Aleph´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bilincin bir başlangıcı ve sonu var dostum. Biz fanileri ilgilendiren de bu..
Bilincin de dereceleri olduğu için net bir başlangıcı yok aslında.
Sen ne zaman bilince sahip oldun? 5 yasinda mi? 1 yaşında mi ?
Canlılık ne zaman bilince sahip oldu? Çok hucrelilerde mi? Memelilerde mi?
Dereceler var hep. Yine keyfi gruplandirmalara ve tanimlamalara bağlı.
Hatta bilinç ve iradenin gerçek olmama ihtimali de var biliyorsun illüzyon bile olabilirler.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 19-03-2016, 19:55
Odyssey - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Odyssey Odyssey isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 05 Oct 2014
Mesajlar: 151
Standart

Evrendeki hayat ve bilincin, ezeli ve ebedi olması çok daha mantıklı.
Çünkü varlığın temeli olan bu büyük gerçekler, yoktan var olamayacak kadar değerlidir.

Bir soru: Eleştirmenini, ölüm ve sonsuz işkenceyle tehdit edecek kadar çaresiz bir kitabın yazarı, bilgili ve adaletli biri olabilir mi...?
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 10-06-2017, 14:33
Dom - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Dom Dom isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 14 May 2017
Mesajlar: 6
Standart

Örneğin elimin altındaki klavye ne zaman var oldu? Yani ne zaman var olmaya başladı?
Bu soru, klavyenin bir zamanlar var olmadığını, belli bir zamanda oluşa geldiğini temel alıyor.
Peki klavye nedir? Bir kelimedir. Bir nesneyi temsil eder klavye kelimesi. Yani temsil ettiği şey bir nesne olmakla beraber, ''klavye''nin kendisi insan zihninin içindeki bir kavramdır.
Bu kavramın içeriği nedir peki? Sadece ''a'' harfini içeren, devrelerden ve plastikten oluşan bir nesneye klavye der miydik? Bu nesne başlı başına bir klavye değildir. Zihnimizdeki klavye etiketiyle eşleşmez. Zihnimizdeki klavye resminin bir parçası olabilir ancak, kendisi değildir.
Bu durumda, klavye doğanın içinde insandan bağımsız bir nesne olmadığına göre, klavyenin oluşa geldiği bir zaman vardır. Yani ''Bu klavye ne zaman var oldu?'' sorusu anlamlıdır. Klavye oluşa gelmeden önce plastik vs. maddelerin zaten halihazırda var olması, klavyenin var olmaya başladığı bir zamanın olması durumunu yanlışlamaz.
Yani zihnimizde tanımladığımız bir şeyin var olmaya başlaması için, yoktan var olması gerekmiyor illa ki.

''Halbuki on milyar yıl önce de canlılığın yapıtaşı olan moleküller vardı.''
Evet, ama dediğim gibi bu moleküller bir canlının ilk kez var olmaya başlamasına engel değil. Çünkü biz sadece spesifik özellikler taşıyan bir şeye ''canlı'' deriz. Bu spesifik özellikler moleküllerde yok. Dolayısıyla bu özelliklere ilk kez sahip olan varlık ''canlı'' kelimesiyle anılmayı hak edeceği için ''canlılığın başlangıcı'' diye bir kavram oluşturmak ta mümkün.
Asıl sorun şurada; ''Bütün başlangıçlar ve sonlar insanların keyfi tanımlamalarına bağlı.''
Evet öyle sayılabilir. Anlattığım gibi canlı, klavye gibi tanımlamalarımız doğrultusunda başlangıç tayin ederiz. Ama bu cümle gerçeğin sadece çok küçük bir kısmını ifade ediyor. Çünkü bu cümlenin içerdiği kelimeler de insanların ''keyfi tanımlamaları''na bağlı. Dil ile ifade ettiğimiz her kavram ''keyfi tanımlamalar''a bağlı. Demem o ki aynı şekilde ''Bütün varlık ve yokluk insanların keyfi tanımlamalarına bağlı.'' da denebilir. Ya da o değiştirdiğim kısma daha binlerce kelime koyabilirsin. Tabii buradaki ''keyfi'' kelimesi çok büyük bir yanılsama oluşturuyor bence. Çünkü insan bilgisi zaten senin deyiminle bu türden ''keyfi'' tanımlamalara bağlıdır. Bunların yine senin deyiminle ''keyfi'' olması, bunların değerini düşüren bir şey değildir.

Özet geçiyorum; başlangıç ve bitiş bir yanılsama diyebiliyorsak, ''keyfi'' olaraktan hemen her şeye ''yanılsama'' diyebilmeliyiz.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 10-06-2017, 16:26
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şuanda  online konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.692

Onur Üyeliği 

Standart

Dom´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Zihnimizdeki klavye etiketiyle eşleşmez. Zihnimizdeki klavye resminin bir parçası olabilir ancak, kendisi değildir.
Evet klavye kelimesi bir soyutlamadır, somutu ise maddenin form-yapısı. Doğada yaratım diye bir şey yok(hokus-pokus yok) aslında yaratmak diye bir fiil de yok, bizlere binlerce yıl "oluşum" kelimesi yerine, hakim teoloji sebebiyle hep yaratmak kelimesi dayatıldı...
Dom´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu durumda, klavye doğanın içinde insandan bağımsız bir nesne olmadığına göre, klavyenin oluşa geldiği bir zaman vardır. Yani ''Bu klavye ne zaman var oldu?'' sorusu anlamlıdır.
Çünkü başlangıç-bitişler, ancak orta bir yerlere kendisini koyan bir özne eliyle, formlar arasındaki farkların kıyasında anlam kazanır, yani zaman kavramlı tüm başlangıç-bitiş tespitleride özneyi içerir, nesnel olan ise hareket. Ve dönüşen asıl zemin, madde-varlık zaman kavramına vurulamaz, bir başlangıcından söz edilemez, ancak bunların biçimlerine nazaran bu kavramlar soyutlanır. Kısaca kavramlarımız yetmiyor çünkü özneye ya da herhangi bir nesnenin özelliklerine dair konuşmuyoruz, ama yine de anlaşılması namına denebilir ki, madde ortadadır-zaman olarak düşünürsek zamanda sabit, aldığı biçimler, formlara görede biz zamansal kavramlar soyutlarız, zaman anlam kazanır...
Dom´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Özet geçiyorum; başlangıç ve bitiş bir yanılsama diyebiliyorsak, ''keyfi'' olaraktan hemen her şeye ''yanılsama'' diyebilmeliyiz.
Başlangıç ve bitişler bir yanılsama değil, form-yapıya, varlığın biçimlerine nazaran bir kıyastır... Burada ölçüt neyi esas aldığımız, dayanak ettiğimizdir. örneğin zaman kavramıyla konuşacaksak, sebep/sonuç, başlangıç, bitiş, muhatabımız varlık değil, varlığın biçimleridir ve biz bu biçimler arasında kıyas yaparak bu kavramları soyutluyoruz. Aslolan ise madde, hareket, değişim ve ilişki, özneleştirilemez, zamana vurulamaz ve bundan öte bir zemin yok. Kısaca önce varlık düzlemi, sonra hareket-değişim, sonrasında ise zaman kavramı soyutlanır, böylece varlık aslında ne ezeli, ne ebedidir, sadece ortada ve zaman kavramı namına, geçmişi, geleceğinden söz edilemez... Ortadadır-biçime dayalı farazi geçmişle, biçime dayalı varsayımsal farazi geleceğinde ortasında- ve bizlerin zamansal kavramları ortada olanın biçimlerine nazarandır, böylece gelen ve geçen, başlayan ve biten, form-yapılar, varlığın biçimlerince soyutlanır, hayat kazanır.

Zaman uzaysallaştırılamaz bir kavramdır-içi, dışı, bir hareket uzayı yoktur- aslında zaman kavramı formlar arası farkın kıyasından, tespitinden, işaretinden başkası değil, çünkü önce varlık ve hareket gelir. Ezeli olan aşılamaz, ebedi olana ise ulaşılamaz, bu kavramlar içe ait(aşkınlığı olmayan) zaman kavramlarıdır ve ne yazık ki soyutlanan zamanı uzaysallaştıran, öznelciliğe düşülen, uzay-varlığın dışında(ki nasıl olacaksa) telaffuz edilmesi yanlışından gelir.

Varlık ezeli de değildir ebedi de, böyle bir zaman yoluna sahip değiliz, sadece ortadadır ve hareketi, biçimlerince zaman ve ezeli, ebedi gibi kavramalra hayat verir. yani zeminde dönüşen ne? İşte o her neyse, o değiştiği için zaman kavramı anlam kazanır. Zaman geçtiği için demir paslanmaz, demir paslandığı için zaman kavramına sahip oluruz, yani gerçek zihinlerimizdeki lineer şartlanmışlığımızın tersidir, bu şartlanmayla varlığa bir başlangıç tayin etme çabası ne yazık ki safsatadır, kavramları çarpık ev tersine ele almaktır.. Nasıl ki uzayın bir dışından söz edemezsek böylece uzayın öncesi, sonrası, sağı, solundan ve dışından kıyas yapamazsak, varlık da, varlığa bağlı açığa çıkan kavramlarla dışında kıyaslanamaz ve telaffuz edilemez.

Bizim insan olarak temel yanlışımız, öznelliğimizden, yani kendimizi referans alıp çevremize bakıp, çaresiz limitlememizden geliyor-yoksa kaybolurduk-.. Bir okyanusun tam ortasındasınız, sınır yok, limit yok, yön yok, ama özne olarak kendinizi konum alabilirsiniz, böylece kendinizden hareketle limitler, yönler ve mesafeler, alanlar tayin edersiniz, bakış açınız ekseninde varsayımsal limitler oluşturursunuz, buraya kadar sorun yok, sorun kendi sorunumuzla yaptığımız limitler ve tayinleri dönüp nesnel gerçeğe dayatmamız, uzay-varlık ekseninide kendi dar öznel çerçevemize indirgememizdir, yanlışı burada yaparız... Bu yanlışımızı her açıya dayatırız örneğin hala evrene-uzaya bir sınr illa bir limit, başlangıç tayin etme saplantımız her alanda sürmektedir, bu bir örnek, ama örneğimize göre insnalığın bir kaç bin yılını alırsak, evren önce Yer, Güneş ve Ay'dan ibaretti, 19. yüzyılda ise bu en azından Samanyoluna kadar genişlemişti, sonra biraz daha genişletildi, şimdi ise, ışığın sunduğu imkanlar ölçüsünde sınırlanıp, limtilenmeye çalışıyor ve görülüyor ki Samanyolu gibi katrilyonlarca galaksi, sonsuz uzamda(Çünkü açımızı belirlediğimiz araç ışık, ama ışık da madde çorbası uzayda soğuruluyor ve gidebileceği mesafe kısıtlı, erimli ve bitimli).. Oysa evreni yani dolu-boşu, varlık-yokluğu uzayla bir bütün olarak düşünmeli, gelip, geçici formların isimlerine takılıp kalınmamalı, ve bu düzeyi varlığa dayatıp, ters-yüz edilmiş mantıkla dar yargılara şartlanmamalı, bu sonraki iş, asıl mesele varlığı, uzayı ortada ve limitlenemez(çünkü limitler form yapılara dair) olarak kabullenmek, insan özne olduğu ve her şeyi kendisinden başlatıp, bitirdiği, öyle referans aldığı, buna ve kendine-kendini referans noktası almak- göre de, rölatif(özeneye ve konumuna, doğrultusuna göre değişen) sınırlar, açılar, alanlar, mesafeler, hacimler, yönler tayin ettiği ve bunalrıda nesnel gerçeğe(iradeden bağımsız ve özneyi içermeyen) dayatma yanlışıyla kabullenmek istemiyor...

Çünkü insan kuyudaki kurbağadır, gökyünüzü kuyu ağzı kadar sanır
, limitler ve kimin umrunda, öyle olması için diretir...

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 09-07-2017, 23:21
Dom - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Dom Dom isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yasaklandı
 
Üyelik tarihi: 14 May 2017
Mesajlar: 6
Standart

spartacus´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Evet klavye kelimesi bir soyutlamadır, somutu ise maddenin form-yapısı. Doğada yaratım diye bir şey yok(hokus-pokus yok) aslında yaratmak diye bir fiil de yok, bizlere binlerce yıl "oluşum" kelimesi yerine, hakim teoloji sebebiyle hep yaratmak kelimesi dayatıldı...

Çünkü başlangıç-bitişler, ancak orta bir yerlere kendisini koyan bir özne eliyle, formlar arasındaki farkların kıyasında anlam kazanır, yani zaman kavramlı tüm başlangıç-bitiş tespitleride özneyi içerir, nesnel olan ise hareket. Ve dönüşen asıl zemin, madde-varlık zaman kavramına vurulamaz, bir başlangıcından söz edilemez, ancak bunların biçimlerine nazaran bu kavramlar soyutlanır. Kısaca kavramlarımız yetmiyor çünkü özneye ya da herhangi bir nesnenin özelliklerine dair konuşmuyoruz, ama yine de anlaşılması namına denebilir ki, madde ortadadır-zaman olarak düşünürsek zamanda sabit, aldığı biçimler, formlara görede biz zamansal kavramlar soyutlarız, zaman anlam kazanır...

Başlangıç ve bitişler bir yanılsama değil, form-yapıya, varlığın biçimlerine nazaran bir kıyastır... Burada ölçüt neyi esas aldığımız, dayanak ettiğimizdir. örneğin zaman kavramıyla konuşacaksak, sebep/sonuç, başlangıç, bitiş, muhatabımız varlık değil, varlığın biçimleridir ve biz bu biçimler arasında kıyas yaparak bu kavramları soyutluyoruz. Aslolan ise madde, hareket, değişim ve ilişki, özneleştirilemez, zamana vurulamaz ve bundan öte bir zemin yok. Kısaca önce varlık düzlemi, sonra hareket-değişim, sonrasında ise zaman kavramı soyutlanır, böylece varlık aslında ne ezeli, ne ebedidir, sadece ortada ve zaman kavramı namına, geçmişi, geleceğinden söz edilemez... Ortadadır-biçime dayalı farazi geçmişle, biçime dayalı varsayımsal farazi geleceğinde ortasında- ve bizlerin zamansal kavramları ortada olanın biçimlerine nazarandır, böylece gelen ve geçen, başlayan ve biten, form-yapılar, varlığın biçimlerince soyutlanır, hayat kazanır.

Zaman uzaysallaştırılamaz bir kavramdır-içi, dışı, bir hareket uzayı yoktur- aslında zaman kavramı formlar arası farkın kıyasından, tespitinden, işaretinden başkası değil, çünkü önce varlık ve hareket gelir. Ezeli olan aşılamaz, ebedi olana ise ulaşılamaz, bu kavramlar içe ait(aşkınlığı olmayan) zaman kavramlarıdır ve ne yazık ki soyutlanan zamanı uzaysallaştıran, öznelciliğe düşülen, uzay-varlığın dışında(ki nasıl olacaksa) telaffuz edilmesi yanlışından gelir.

Varlık ezeli de değildir ebedi de, böyle bir zaman yoluna sahip değiliz, sadece ortadadır ve hareketi, biçimlerince zaman ve ezeli, ebedi gibi kavramalra hayat verir. yani zeminde dönüşen ne? İşte o her neyse, o değiştiği için zaman kavramı anlam kazanır. Zaman geçtiği için demir paslanmaz, demir paslandığı için zaman kavramına sahip oluruz, yani gerçek zihinlerimizdeki lineer şartlanmışlığımızın tersidir, bu şartlanmayla varlığa bir başlangıç tayin etme çabası ne yazık ki safsatadır, kavramları çarpık ev tersine ele almaktır.. Nasıl ki uzayın bir dışından söz edemezsek böylece uzayın öncesi, sonrası, sağı, solundan ve dışından kıyas yapamazsak, varlık da, varlığa bağlı açığa çıkan kavramlarla dışında kıyaslanamaz ve telaffuz edilemez.

Bizim insan olarak temel yanlışımız, öznelliğimizden, yani kendimizi referans alıp çevremize bakıp, çaresiz limitlememizden geliyor-yoksa kaybolurduk-.. Bir okyanusun tam ortasındasınız, sınır yok, limit yok, yön yok, ama özne olarak kendinizi konum alabilirsiniz, böylece kendinizden hareketle limitler, yönler ve mesafeler, alanlar tayin edersiniz, bakış açınız ekseninde varsayımsal limitler oluşturursunuz, buraya kadar sorun yok, sorun kendi sorunumuzla yaptığımız limitler ve tayinleri dönüp nesnel gerçeğe dayatmamız, uzay-varlık ekseninide kendi dar öznel çerçevemize indirgememizdir, yanlışı burada yaparız... Bu yanlışımızı her açıya dayatırız örneğin hala evrene-uzaya bir sınr illa bir limit, başlangıç tayin etme saplantımız her alanda sürmektedir, bu bir örnek, ama örneğimize göre insnalığın bir kaç bin yılını alırsak, evren önce Yer, Güneş ve Ay'dan ibaretti, 19. yüzyılda ise bu en azından Samanyoluna kadar genişlemişti, sonra biraz daha genişletildi, şimdi ise, ışığın sunduğu imkanlar ölçüsünde sınırlanıp, limtilenmeye çalışıyor ve görülüyor ki Samanyolu gibi katrilyonlarca galaksi, sonsuz uzamda(Çünkü açımızı belirlediğimiz araç ışık, ama ışık da madde çorbası uzayda soğuruluyor ve gidebileceği mesafe kısıtlı, erimli ve bitimli).. Oysa evreni yani dolu-boşu, varlık-yokluğu uzayla bir bütün olarak düşünmeli, gelip, geçici formların isimlerine takılıp kalınmamalı, ve bu düzeyi varlığa dayatıp, ters-yüz edilmiş mantıkla dar yargılara şartlanmamalı, bu sonraki iş, asıl mesele varlığı, uzayı ortada ve limitlenemez(çünkü limitler form yapılara dair) olarak kabullenmek, insan özne olduğu ve her şeyi kendisinden başlatıp, bitirdiği, öyle referans aldığı, buna ve kendine-kendini referans noktası almak- göre de, rölatif(özeneye ve konumuna, doğrultusuna göre değişen) sınırlar, açılar, alanlar, mesafeler, hacimler, yönler tayin ettiği ve bunalrıda nesnel gerçeğe(iradeden bağımsız ve özneyi içermeyen) dayatma yanlışıyla kabullenmek istemiyor...

Çünkü insan kuyudaki kurbağadır, gökyünüzü kuyu ağzı kadar sanır
, limitler ve kimin umrunda, öyle olması için diretir...
Bu sahip olduğunuz ontolojik sistemi anlamak gerçekten zor. Bu görüşlerin felsefe tarihinde bir kaynağı, ya da en azından ilham kaynağı var mı yoksa kendi buluşlarınız mı?
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 31-07-2018, 19:51
Yıldıztozu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Yıldıztozu Yıldıztozu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Sep 2014
Mesajlar: 4.242
Standart

ilk insan
ilk canlı
ilk madde
gibi ilk başlangıçların hepsi hikaye. Bunların nesnel zeminde yeri yok.
İnsan öznel biçimde kendi bulunduğu konumdan bakarak formlar arasındaki farkları kıyaslıyor, sınıflandırıyor. Spartacus'un dediği gibi ilk başlangıçlar sadece bu öznel zeminde anlam kazanıyor.

Ama başlangıç kelimesini bazen kullanabiliriz de. Örneğin su yüz derecede kaynamaya başlar gibi. Burada net bir başlangıç anı var gibi görünüyor. Suyun kaynaması olayı bir anda gerçekleşiyor. Anlık bir değişim sözkonusu.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 01-08-2018, 02:47
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şuanda  online konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.692

Onur Üyeliği 

Standart

Yıldıztozu´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
ilk insan
ilk canlı
ilk madde
gibi ilk başlangıçların hepsi hikaye. Bunların nesnel zeminde yeri yok.
İnsan öznel biçimde kendi bulunduğu konumdan bakarak formlar arasındaki farkları kıyaslıyor, sınıflandırıyor. Spartacus'un dediği gibi ilk başlangıçlar sadece bu öznel zeminde anlam kazanıyor.

Ama başlangıç kelimesini bazen kullanabiliriz de. Örneğin su yüz derecede kaynamaya başlar gibi. Burada net bir başlangıç anı var gibi görünüyor. Suyun kaynaması olayı bir anda gerçekleşiyor. Anlık bir değişim sözkonusu.
Evet, zira form-yapıya dair-nazarandır.
spartacus´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Başlangıç ve bitişler bir yanılsama değil, form-yapıya, varlığın biçimlerine nazaran bir kıyastır... Burada ölçüt neyi esas aldığımız, dayanak ettiğimizdir. örneğin zaman kavramıyla konuşacaksak, sebep/sonuç, başlangıç, bitiş, muhatabımız varlık değil, varlığın biçimleridir ve biz bu biçimler arasında kıyas yaparak bu kavramları soyutluyoruz.

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 00:25 .