Hanefi avci olmaya gerek var mi?
29.08.2010 - 08:00
Yazdır Arkadaşına gönder
Hanefi Avcı’nın Fethullahçı örgütlenmenin ülkeyi ele geçirdiğini bir kez daha gündeme getiren kitabında ileri sürdüğü iddialarla ilgili olarak, günlerdir “delil yok” yorumları yapılıyor. Oysa cemaatin ülkenin dört yanını kuşattığını görmek için ne delile ihtiyaç var ne de istihbarat uzmanı olmaya.
Hanefi Avcı’nın yeni kitabı “Haliç’te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet Bugün Cemaat”, Fethullahçı örgütlenmenin devletin temel kurumlarında ve özellikle Emniyet Teşkilatı içinde yuvalandığını bir kez daha gündeme getirdi. Kitapta yer alan iddiaların kamuoyunda geniş yankı uyandırmasıyla birlikte, başta Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek olmak üzere hükümetin ileri gelenlerinden köşe yazarlarına kadar çok sayıda kişi “Ortada herhangi bir delil yok” açıklamalarında bulundu. Oysa Fethullahçıların tüm devlet kurumlarına çöreklendiğini görmek için, delile ya da Hanefi Avcı gibi istihbarat uzmanı olmaya gerek yok. Birkaç gelişmeyi hatırlamak yeterli.
Son bomba: İmam diplomatlar
Cemaatin devlet kurumlarındaki varlığını pekiştirecek düzenlemelere bir yenisi daha eklendi. Kamu sektöründeki kadrolara yerleştirilen cemaatçiler yetmedi, bir de sadece onlara özel kadro açılmaya başlandı. Haziran ayında Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda yapılan değişiklikle, Dışişleri Bakanlığı’na meslek memuru olarak alınacak adaylar arasında İlahiyat mezunları da bulunuyor. Personel alımında oldukça seçici davranan Dışişleri Bakanlığı, alanla ilgisi bulunmayan hiçbir bölüme böyle bir imkan tanımadığı halde, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, kamu yönetimi, hukuk ve iktisat alanında yüksek lisans yapması koşuluyla İlahiyat mezunlarına bakanlığın yolunu açıyor.
Etik Kurul’a bile imam koydular
Sağlık Bakanlığı, geçtiğimiz aylarda "Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik" ile etik kurullara imam atanmasına karar vererek ilaç araştırmalarını dine uygunluğu yönünde incelemesi istenen ilahiyatçılara yeni bir iş sahası daha açtı. "İlaç Klinik Araştırmaları Etik Danışma Kurulu üyeleri" ile "İlaç Dışı Klinik Araştırmalar Etik Danışma Kurulu üyelerinin" nitelik ve sayısını belirleyen 10. Madde’ye göre ilahiyat mezunu bir kişinin etik kurulların üyeleri arasına katılacağı belirtildi. İlgili madde ile "Sağlık mesleği mensubu olmayan, sağlıkla ilgili bir kurum veya kuruluşta çalışmayan ve klinik araştırmalarla ilgisi bulunmayan İlahiyat Fakültesi mezunu bir üye"nin de bilimsel araştırmaların etik kurullarında yer alacağı bildirildi. İlahiyat mezunlarına bu ayrıcalık tanınmadan önce, kurulda "Sağlık mesleği mensubu olmayan, sağlıkla ilgili bir kurum veya kuruluşta çalışmayan ve klinik araştırmalarla ilgisi bulunmayan herhangi üniversite mezunu bir üye" tanımı yer alıyordu.
KPSS’de cemaat parmağı
Birbiriyle eş, akraba ya da arkadaş onlarca kişinin Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS) 120 soruyu da doğru yanıtlamasıyla gündeme gelen kopya skandalı büyürken, işin içinde cemaatin olduğu anlaşıldı. Sınavdan beş gün önce eğitim bilimleri sorularının ham halinin Uludağ Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünden 2007'de mezun olan bir kişinin e-posta adresine servis edildiği, bu kaynak üzerinden onlarca kişinin sorulara ulaşmış olabileceği ortaya çıktı. Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, "Bu, kesinlikle kendi mensuplarına, menfaat temin etmek isteyen, öncelik kazandırmak isteyen bir grubun işi" dedi. Kamu personeli olabilmek için girmek zorunda oldukları bu sınavın soruları Fethullahçılara belki de yıllardır servis ediliyor. Bu da devlet kurumlarındaki cemaat saltanatının nasıl kurulduğunu bir nebze açıklıyor.
Polis Akademisi sınavı yıllardır şaibeli
Yıllardır kopya skandallarıyla anılan Polis Akademisi Meslek Yüksekokulları Sınavı da geçtiğimiz yıl olayların ayyuka çıkmasıyla iptal edildi. İki polis adayının sınav öncesinde kendilerine sınavda çıkacak altı sorunun söylendiğini savcılığa suç duyurusunda bulunarak ihbar etmesiyle, ÖSYM tarafından hazırlanan soruların sınav öncesi ya da sınav sırasında çalındığı kanaatine varıldı. Sınav sorularının birebir aynılarının ve benzerlerinin cemaatçi bir dershaneye ait deneme sınavında sorulduğu da saptandı. DSP Genel Sekreteri Hasan Erçelebi, sınavdaki şaibenin ortadan kaldırılması ve sınavın tekrarlanması için bir soru önergesi yönelterek “Sınav sorularını cemaatlere kimin teslim ettiği, ilgili devlet makamlarınca ortaya çıkarılmalıdır. Bundan sorumlu olan kişilere de hukuk çerçevesinde gereken ceza verilmelidir” dedi. 61 bin adayın katıldığı sınav tekrarlanmıştı. Kopyanın, Fethullahçıların Emniyet Teşkilatı içinde sayısal güçlerini artırmak için başvurduğu yöntemlerden biri olduğu kanıtlandı.
İmam hatipliysen yürü ya kulum!
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK) yürürlüğe koyduğu “Ünvan Değişikliği Sınavı”yla İlahiyat mezunlarına bir kez daha “yürü ya kulum” denildi. Sınavla birlikte din görevlisi adı altında imamlara, SHÇEK kuruluşlarında il müdür yardımcısı, ilçe sosyal hizmetler müdürü, şube müdürü ve kuruluş müdürü olabilme imkânı sağlandı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nda il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri ile okul müdürleri ve yardımcıları din öğretmenlerinden seçiliyor. 2009 yılında Meclis’te kendisine yöneltilen bir soruyu yanıtlayan eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, AKP hükümetinin iktidarda olduğu üç dönemde atanan 529 yöneticiden 5 il 55 de ilçe milli eğitim müdürünün din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olduğunu açıklamıştı. Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olan okul müdür ve müdür yardımcıları hesaba katıldığında tablonun daha vahim olduğu görülüyor.
İçişleri Bakanlığı, 81 valinin 12'sinin imam hatip mezunu olduğunu duyurmuştu. Bu oran, cemaat örgütlenmesinin yerel yönetimler açısından da ne düzeyde olduğunu ortaya koyuyor.
(soL - Haber Merkezi)