Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > Hristiyanlık

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 01-06-2023, 23:45
Muhyiddin Arabi Muhyiddin Arabi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 13 Mar 2023
Mesajlar: 87
Standart Nag Hammadi Literatürü

I. Nag Hammadi Literatürü

1- Nag Hammadi'de Yapılan Keşif


Nag (ya da Nec) Hammadi, Yukarı Mısır bölgesinde modern Asyut şehrinin güneyinde ve Nil nehri kıyısında yer alan bir kasabanın ismidir. 20. yüzyılın ilk yarısına kadar bilimsel çalışmalar açısından fazla bir önem arzetmeyen Nag Hammadi, yüzyılın ikinci yarısından itibaren başta dinler tarihçileri olmak üzere, değişik alandaki birçok bilim adamının çalışmasında sıkça değindiği bir terim oldu. Şüphesiz Nag Hammadi bu şöhretini 1945'te o yörede tesadüfen bulunan ve kültür dünyasında geniş yankılar uyandıran yazılı bir koleksiyona borçludur. "Nag Hammadi Literatürü" olarak adlandırılan bu koleksiyon, tıpkı Filistin Ürdün bölgesindeki Kumran mağaralarında bulunan "Kumran Literatürü" gibi 20. yy'da bölgede yapılan en önemli keşifler arasında sayılır.

Nag Hammadi'de bulunan bu koleksiyonun bulunuş öyküsü de ilginçtir: Aralık 1945'te Nag Hammadi'ye yaklaşık 10 km uzaklıktaki el-Kasr köyünde çiftçilik yapan Halife ve Muhammed Ali adlı iki kardeş, tarlalarına atmak üzere nitratlı toprak getirmek amacıyla Cebelü't Târif'e (Târif Dağı) giderler. Cebel et-Tarif eteklerinde yer alan Hamra Dom'un muhtemelen kuzeybatısındaki bölgede bulunan bir mağarada toprağı kazarken, toprağa gömülü vaziyette olan bir küp bulurlar. Define buldukları sevinciyle küpü kıran kardeşler, küpün içerisinde papirüs sayfalara yazılı birçok kitap bulurlar. Kardeşlerden Muhammed Ali kitapları bir şeye sararak alır ve evine götürür. Muhammed Ali daha sonra kitaplardan bir kısmını incelemesi için Nag Hammadi'deki bir Kıptî rahibe verir. Ancak rahibin kayınbiraderi bunları Kahire'ye götürür ve satar. Neticede bunlar Kahire'deki Kıptî Müzesine ulaşır. Bu arada kitapların büyük bir kısmı Muhammed Ali'nin el-Kasr'daki evindedir. Muhammed Ali'nin ölümü sonrası karısı evdeki bu metinlerden bir kısmını maalesef ateş yakmak için kullanır; bazı sayfalar ise yırtılır veya çeşitli yollarla kaybedilir. Evde kalan son kitaplar ise birkaç Mısır Lirasına komşulara satılır. Bu kitaplar daha sonra çeşitli aracılar vasıtasıyla Mısır'da faaliyet gösteren yabancı antika eser kaçakçılarının eline geçer. Kaçakçılar, bu kitapları çeşitli yollarla Batı'ya kaçırarak satarlar. Örneğin Nag Hammadi Literatürü'nün 1. cildini oluşturan fragmentler Zürih'teki Jung Enstitüsü'ne satılır. Daha sonraki yıllarda Kahire Kıptî Müzesi, Batı'ya kaçırılan Nag Hammadi Literatürü'ne ait bu kitapları, bunları elinde bulunduran kuruluşlara yüklü paralar ödemek koşuluyla geri getirerek, Nag Hammadi metinlerinden elde kalan parçaları bir merkezde toplamayı başarır.¹ (Bkn. Robinson, J.M., "Introduction", The Nag Hammadi Library in English, ed. J.M. Robinson, E.J. Brill 1988, s. 22 vd; Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 35-38.)

Bu kitaplar, bilim adamlarının büyük çoğunluğunca bulunduğu yöreye en yakın kasaba olan Nag Hammadi'nin ismine atfen "Nag Hammadi Literatürü" olarak adlandırılır. Ancak bir grup Batılı bilim adamı ise bu kitapları, el-Kasr ve esSeyyid köylerinin bulunduğu yöreye verilen eski bir isim olan Chenoboskion isminden hareketle "Chenoboskion Literatürü" şeklinde isimlendirir. Fakat bu isim fazla tercih edilmez. Günümüzde bu metinler üzerinde çalışma yapan hemen her bilim adamı, bu metinleri Nag Hammadi Literatürü olarak isimlendirmektedir.² (Bkn. Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 42.)

Şu an elimizdeki Nag Hammadi metinleri 13 ciltlik bir literatürden ibarettir. Papirüs sayfalara yazılı durumda olan bu literatürün 11 ciltlik bölümü deri ile kaplanmış durumdadır. Kaplı durumda olmayan ve fragmentler halinde bulunan 12. cildin ise, literatür ilk keşfedildiğinde tamam durumda olduğu, ancak sonradan elden ele dolaşırken bazı kısımlarının yok edildiği tahmin edilmekledir.³ (Bkn. Foerster, Gnosis: A Selection of Gnostic Texts, s. 3.) 13. cilt ise sadece birkaç sayfadan ibarettir. Bu kitapları oluşturan papirüs sayfaların bir kısmı oldukça iyi muhafaza edilmiş ve mükemmel durumda iken, diğer bir kısmı çok kötü vaziyettedir. Sayfalarda bazen kopma, yırtılma, çürüme veya güvelenme gibi oldukça büyük tahribata rastlanmakta, bu da ilgili metinlerin yeterince anlaşılıp okunmasına engel teşkil etmektedir.

Tamamı 1150 sayfa civarında olan Nag Hammadi Literatürü, 52 müstakil kitapçıktan oluşur.⁴ (Bazı araştırıcılar bu sayıyı 51 veya 53 şeklinde verirler. Bkn. Foerster, Gnosis: A Selection of Gnostic Texts, s. 4; Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 44; Robinson, "Introduction", The Nag Hammadi Library in English, s. 10. Bu ihtilaf, herhangi bir başlık taşımayan dağınık sayfalar halinde olan bazı fragmentleri sınıflama zorluğundan kaynaklanmaktadır.) 10. cilt haricinde bu literatürü oluşturan diğer 12 cildin her birinde birden fazla kitapçık yer alır. Bu 52 kitapçıktan bazıları birbirinin kopyası veya bir diğer varyasyonu durumundadır. Böylelikle 4 metnin iki nüshası, bir metnin ise üç nüshası bulunmaktadır. Dolayısıyla Nag Hammadi Literatürü bize 46 orijinal metin sunmaktadır. Bu 46 metinden sadece birkaç tanesinin değişik nüshaları Nag Hammadi Literatürü'nün keşfi öncesi elimizde mevcuttu. Nag Hammadi Literatürü'nde üç nüshası mevcut olan "John'un Gizli Kitabı" (The Apocryphon of John) ile 3. cildin 4. Kitabını oluşturan "İsa Mesih'in Hikmeti" (The Wisdom (Sophia) of Jesus Christ) adlı metnin, Nag Hammadi'den başka Berlin Gnostik Papirüs Metinleri'nde de değişik nüshaları bulunmaktadır. Bu metinlerin de yazılı olduğu dil, Nag Hammadi'deki gibi Kıpticedir.⁵ (Bkn. Giversen, Apocryphon Johannis, s. 17; Robinson, "Introduction", The Nag Hammadi Library in English, s. xiv. Berlin Gnostik Papirüs Metinleri ayrıca 2 orijinal Gnostik metni de (The Gospel of Mary ve The Act of Peter) ihtiva etmektedir. Nag Hammadi dışındaki diğer Kıptice literatür için bkn. Yamauchi, E.M., Gnostic Ethics and Mandaean Origins, Cambridge 1970, s. 11-13.) Ayrıca Nag Hammadi Literatürü 6. ciltte yer alan 7. kitap "Şükran Duası" (The Prayer of Thanksgiving) ve 8. kitap "Asclepius" daha önceden elimizde Latince tercümesiyle mevcut olan Hermetik literatür Asclepius'un çeşitli bölümlerinin değişik varyasyonlarıdır. Şükran Duası'nın Yunanca Hermetik literatür Papyrus Mimaut'ta da bir diğer varyasyonu bulunmaktadır.⁶ (Bkn. Brashler, J., (ve diğerleri), "The Prayers of Thanksgiving" and "Asclepius", The Nag Hammadi Library in English, s. 328, 330.) Son olarak Nag Hammadi Literatürü'nün 12. cildinin 1. kitabı olan "Sextus'un Hükümleri"nin (The Sentences of Sextus) bu Kiptice nüshadan başka Latince, Süryanice, Ermenice, Gürcüce ve Yunanca çeşitli değişik nüshaları da mevcuttur.⁷ (Bkn. Wisse, F., "The Sentences of Sextus", The Nag Hammadi Library in English, s. 503.) Nag Hammadi Literatürü dışında diğer kaynaklarda da nüshaları mevcut olan bu 5 kitapçık bir tarafa bırakılırsa Nag Hammadi'deki diğer 41 metin başka hiçbir kaynakta nüshalarına rastlanmayan orijinal metinler durumundadır.

Bununla birlikte, Nag Hammadi Literatürü'ndeki "Filip İncili" ve "Gerçeklik İncili" gibi bazı kitaplara MS 2. yüzyıldan itibaren, heretik sayılan Hıristiyan ekollere karşı reddiyeler yazan Irenaeus gibi Kilise Babalarının eserlerinde bazı atıflarda bulunulmaktadır.⁸ (Örneğin "Gerçeklik İncili" (The Gospel of Truth), 2. yüzyıl Kilise Babası Irenaeus rarafından heretik Valentinian ekolüne ait bir kitap olarak bahsedilmektedir. Krş. Attridge, H.W., G.W. MacRae, "The Gospel of Truth", The Nag Hammadi Library in English, s. 38.) Ancak Nag Hammadi metinlerinin keşfine kadar, Kilise Babalarınca çoğu zaman sadece ismen atıfta bulunulan bu kaynaklara ulaşma imkânı yoktu. Nag Hammadi Literatürü'nde bu kaynaklarla ilgili nüshaların mevcut olması, bilim dünyasına bu metinlerle Kilise Babalarının reddetmek amacıyla bu metinlerden yaptıkları bazı alıntıların karşılaştırılması imkanını da sağladı.

Editörler ve çevirmenler tarafından Nag Hammadi Literatürüne ait metinlerin tamamına birer başlık verilmiş olmasına rağmen, gerçekte bu metinlerden 15 tanesinin başlığı yoktur. Bunlardan beşinin sayfalarında herhangi bir eksik olmamasına rağmen bir başlığa rastlanmamaktadır. Diğer metinlerin ise başlangıç veya son bölümleri kayıp olduğundan bunların başlıkları bilinmemektedir.⁹ (Bkn. Foerster, Gnosis: A Selection of Gnostic Texts, s. 6.)

Nag Hammadi metinleri üzerinde linguistik açıdan yapılan araştırmalar sonucu, bu metinlerin tamamının Yunancadan Kıptîceye çevrilmiş olduğu anlaşılmıştır.¹⁰ (Bkn. Robinson, "Introduction", The Nag Hammadi Library in English, s. 2.) Bazı metinlerin tercümeleri çok iyi şekilde yapılırken, bazı metinler ise oldukça bozuk bir şekilde tercüme edilmiştir. Bu da tercümeleri yapanların, bazı metinleri anlamakta veya çevirirken ifade etmekte zorluk çektiklerini göstermektedir.

Bu metinleri yazanlar, bunlara sahip olanlar veya toprağa gömenler hakkında hiçbir malumat yoktur. 13 ciltlik bu literatürün yazarları (veya bunları kopya edenler) bilim adamlarınca ancak metinlerdeki yazı farklılıklarından tanınmaya çalışılmaktadır.¹¹ (Bkn. Robinson, "Introduction", The Nag Hammadi Library in English, s. 15; Foerster, Gnosis: A Selection of Gnostic Texts, s. 5.)

Nag Hammadi Literatürü'nü oluşturan çeşitli metinlerde MS 4. yüzyıla bazı atıflarda bulunulmaktadır. Bu da araştırıcıları bu metinlerin yaklaşık olarak 4. yüzyılın ortalarında kopya edildiği ve MS 400 yılları civarında toprağa gömüldüğü düşüncesine sevk etmektedir.¹² (Bkn. Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 42-43; Yamauchi, E.M., Pre-Christian Gnosticism, A Survey of Proposed Evidences, London 1973, s. 101-102.) Ancak, her halükârda, bu metinlerin çok daha önceleri Yunancadan Kıptîceye çevrilmiş olduğu açıktır. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi bu metinlerden bazıları MS 2. yüzyıldan itibaren bazı Kilise Babalarınca da zikredilmektedir. Ayrıca bu kitapların bir kısmının Hıristiyanlıkla ilgili hiçbir unsur ihtiva etmemesi ve Hıristiyanlık öncesi bir Gnostisizm anlayışını yansıtması, J.M. Robinson ve K. Rudolph gibi bazı bilim adamlarını, ilgili metinlerin Hıristiyanlık öncesi dönemlere ait olabileceği düşüncesine sevk etmiştir.¹³ (Bkn. Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 108-109.)

Her ne kadar Nag Hammadi Literatürü, J.M. Robinson'un da vurguladığı gibi,¹⁴ (Krş. Robinson, J.M, "Gnosticism and the New Testament, Gnosis, ed. B. Aland, Göttingen 1978, s. 142.) literatür alanında 20. yüzyılın en önemli keşfi olmasa da bu literatür başta Gnostisizm olmak üzere pek çok sahada yapılan araştırmalara yeni bir boyut kazandırdı. Nag Hammadi Literatürü'nün bulunuşu öncesi Gnostisizmle ilgili bilgilerimiz, Sâbiilik ve Manihaizm kaynakları ile Hermetisizm ve Yahudiliğe ait bazı metinler bir tarafa bırakılırsa, genellikle MS 2. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan Hıristiyan Kilise Babalarının ifadelerine dayanıyordu. Kilise Babaları, Gnostisizmi Hıristiyanlık içerisinde filizlenip ortaya çıkmış olan bir heretik akım; dolayısıyla Kilise tarihi içinde değerlendirilmesi gereken bir ekol olarak görüyorlardı.¹⁵ (Bkn. Jonas, The Gnostik Religion, s. 32-33.) Nag Hammadi metinleriyle birlikte Gnostisizmle ilgili tarihî yönden oldukça erken devirlere kadar uzanan bazı orijinal ilk elden metinlere ulaşılmış oldu. Hatta bazı Kilise Babalarının reddetmek amacıyla zaman zaman atıflarda bulunduğu metinlerin asılları da böylelikle elde edilmiş oldu ve Kilise Babalarına ait ifadelerin sağlamasının yapılabilmesi imkânı doğdu.

Öte yandan Nag Hammadi metinlerinden bazılarının Hıristiyanlıkla ilgili herhangi bir unsur taşımıyor olması, Gnostisizmle Hıristiyanlığın ilişkisi problemine dayalı olan eski tartışmalara yeni bir perspektif kazandırdı. Gnostisizmin Hıristiyanlik öncesi dönemlerde var olduğunu ve Hıristiyanlıktaki "Redeemed Redeemer (Kurtarılmış Kurtarıcı) figürü" gibi Gnostik unsurların Hıristiyanlık öncesi Gnostik geleneklerin etkisiyle Hıristiyanlığa girdiğini savunan K. Rudolph, A. Böhlig ve J.M. Robinson gibi bazı araştırıcılar, Hıristiyanlıkla doğrudan ilgili hiç bir unsur taşımayan bu metinlerin Hıristiyanlık öncesi Gnostisizm fikrini açıkça desteklediğini savundular.¹⁶ (Bkn. Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 102 vd; Robinson, J.M., H. Koester, Trajectories through Early Christianity, Philadelphia 1971, s. 263.) Buna karşın Gnostisizmin Hıristiyanlık içerisinde gelişen bir akım olduğu görüşünü savunan E.M. Yamauchi gibi bilim adamları ise, Nag Hammadi'deki bu metinleri, özellikle metinlerin tarihî açıdan Hıristiyanlık öncesi döneme ait olduklarını gösteren açık bir delil olmamasını ön plana çıkararak, Yeni Ahit Gnostisizmi doğrultusunda açıklamaya çalıştılar.¹⁷ (Krş. Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 103-116.)

Nag Hammadi Literatürü'nü oluşturan metinler çeşitli sinıflamalara tabi tutulabilir. Zira bu metinler, genelde Gnostik kültüre dayalı bir temele sahip olsa da kendi aralarında tam bir homojen yapı oluşturmazlar. Çok az da olsa bazı metinler doğrudan Gnostisizmle ilgili değildir. Dolayısıyla Nag Hammadi metinleri iki ana grupta toplanabilir: (i) Gnostik metinler ve (ii) tam bir Gnostik karakter taşımayan metinler.

Gnostik olmayan metinler arasında 6. cildin 5. kitabını oluşturan Plato'nun Rebuplic'inden bölümler (Plato, Republic 588a-589b), 12. cildin 1. kitabı olan "Sextus'un Hükümleri" (The Sentences of Sextus) ve 7. cildin 4. kitabı olan "Silvanus'un Öğretileri" (The Teachings of Silvanus) gibi felsefî yazılar veya hikmet öğretileri sayılabilir.¹⁸ (Bkn. MacRae, G.W., "Nag Hammadi and the New Testament", Gnosis, Feststchrift für Hans Jonas, ed. B. Aland, Göttingen 1978, s. 151.)

Gnostik metinler de kendi aralarında çeşitli gruplara ayrılabilir: (i) Hıristiyanlıkla ilgili olmayan Gnostik metinler: 5. cildin 5. kitabı olan "Âdem'in Vahyi" (The Apocalypse of am), 3. cilt 3. kitap ve 5. cilt 1. kitapta yer alan "Eugnostos'un Mektubu" (The Epistle of Eugnostus) ve 7. cildin 1. kitabı olan "Shem'in Açıklaması" (Paraphrase of Shem) araştırıcılar tarafından genellikle bu grup içerisinde değerlendirilir.¹⁹ (Bkn. Foerster, Gnosis: A Selection of Gnostic Texts, s. 8.) Bu tür metinlerde, doğrudan Hıristiyanlıkla ilişkili olan kavram ve figürler veya Hıristiyanlıktan herhangi bir etkileşim söz konusu değildir. Bazı bilim adamları 8. cildin 1. kitabı olan "Zostrianos", 11. cildin 3. kitabı "Allogenes", 10. cildin tamamını oluşturan "Marsanes", 9. cildin 2. kitabı "Norea'nın Düşüncesi" (Thought of Norea) ve 7. cildin 5. kitabı "Şit'in Üç Anıtı" (Three Steles of Seth)'nı da bu gruba dahil ederler.²⁰ (Krş. MacRae, "Nag Hammadi and the New Testament", s. 152; Robinson, "Introduction", The Nag Hammadi Library in English, s. 8.) (ii) Hıristiyan Gnostik metinler: Bunlar Hıristiyanlıkla doğrudan ilişkili olan unsur ve kavramları içeren metinlerdir. Bu metinler de iki kategoride düşünülebilir: a) Orjinalitede Hıristiyanlık dışı Gnostik bir karakter taşırken, sonradan yapılan ilavelerle Hıristiyanlıkla ilişkili bir hüviyet kazanan metinler. 3. cildin 4. kitabı "İsa Mesih'in Hikmeti" (Wisdom of Jesus Christ) ve Nag Hammadi'de 3 nüshası bulunan "John'un Gizli Kitabı" (Apocryphon of John) gibi kitaplar bu gruba örnek olarak verilebilir. Bu tür metinlerde, bazı Gnostik figürler Hıristiyanlıktaki figürlerle birleştirilerek yorumlanmıştır. Örneğin; bu metinlerde Gnostik redeemer (kurtarıcı) figürü İsa ile özdeşleştirilmiştir. b) Kompoze edildikleri donemde Hıristiyan materyali metnin temelini oluşturanlar. 2. ciltteki 3. kitap olan "Filip İncili" (The Gospel of Philip) ve 2 ayrı nüshası bulunan "Gerçeklik İncili" (The Gospel of Truth) gibi metinler bu gruba dahildir. Bu gruptaki metinlerde Hıristiyanlıkla ilgili olan temel unsurlara Gnostik bir yaklaşım sergilenmektedir.²¹ (Bkn. Foerster, Gnosis: A Selection of Gnostic Texts, s. 8.) (iii) Hermetik metinler. 6, cildin 8. kitabı "Asclepius" ve aynı cildin 6. kitabı "Sekizinci ve Dokuzuncu Üzerine Konuşmalar" (Discourse of the Eighth and Ninth) Hermetik metinler arasında sayılabilir.

2- Nag Hammadi Literatürü'nü Oluşturan Kitaplar²² (Aşağıda bir liste halinde sıralayacağımız Nag Hammadi Literatürüne ait kitaplarla ilgili yaptığımız kısa açıklamalarda, J.M. Robinson (ed), The Nag Hammadi Library in English ve W. Foerster (ed.), Gnosis. A Selection of Gnostik Texts, II. Coptic and Mandaean Sources adlı eserlerde, bu metinleri İngilizceye çeviren muhtelif yazarların çevirilerin başında yaptıkları girişler kaynak alınmıştır. Dipnot tekrarlarının yapılmaması amacıyla, bu kısımda zorunlu olmadıkça bu kaynaklar dipnot olarak gösterilmemiştir. Bu metinlerle ilgili genel bir değerlendirme için ayrıca Bkn. Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 43-48.)

Cilt 1: "The Jung Codex" olarak da bilinir. Toplam 138 sayfa olan 1. cilt dört kitaptan oluşmaktadır. Ayrıca başlangıcında bir duanın yer aldığı 2 ayrı sayfa daha bulunmaktadır.

1. "Havari Pavlus'un Duası" (The Prayer of the Apostle Paul): Başlangıçtaki iki ayrı sayfada yer almaktadır. Büyük ihtimalle bu cildi kopya eden kişi tarafından başa ilave edildiği sanılmaktadır. Duanın sonunda yer alan metnin başlığı Yunancadır ve bu da duanın tümünün orijinal nüshasının Yunanca olduğuna işaret etmektedir.

2. "Yakub'un Apokrif Bir Mektubu" (An Apocryphal Letter of James): 1. cildin 1-16. sayfalarında yer alan bu metin Hz. İsa'nın kardeşi Yakub tarafından yazılan bir mektup olarak kabul edilir.

3. "Gerçeklik İncili" (The Gospel of Truth): 1. cildin 16-43. Sayfaları arasında yer alır. Metnin herhangi bir başlığı olmamakla birlikte, başlangıçta yer alan Gerçeklik İncili ifadesi bilim adamlarınca metne başlık olarak kabul edilmiştir. Bu İncil'in 2. yüzyıl Kilise Babası Irenaeus'un eserinde bahsettiği Gnostik Valentinian ekolüne ait "Gerçeklik İncili" ile aynı eser olduğu genellikle kabul edilmektedir. Gerçeklik İncili'nin bir diğer nüshası ise Nag Hammadi Literatürü'nün 12. cildi içerisinde yer alır.

4. "Yeniden Doğuşla İlgili Kitap" (The Treatise on the Resurrection): 43-50. sayfalarda yer alan bu kitap, aynı zamanda "Rheginos'a Mektup" olarak da adlandırılır. Muhtemelen 2. yüzyılda derlendiği tahmin edilen bu eser, ölümden sonra tekrar diriliş inancına ortodoks Hıristiyan öğretisinin dışında olan bir yorum getirir.

5. "Üç Tabiatla İlgili Kitap" (Treatise on the Three Natures veya Tripartite Tractate): I. cildin 51-138. sayfalarında yer alan bu metin bu cildin son kitabıdır. Herhangi bir başlık taşımamakla birlikte, bu metin yazı dekorasyonu açısından üç parçaya ayrıldığından ve aynı zamanda üç ana konu ile (semavî dünya, yaratılış ve insan) ilgili olduğundan bu başlıkla anılmaktadır.

Cilt 2: Toplam 145 sayfa olan bu ciltte 7 kitapçık bulunmaktadır.

1. "John'un Gizli Kitabı" (The Apocryphon of John veya The Secret Book of John): Bu cildin 1-32. sayfaları arasında yer alan bu metin, MS 185 civarında eserini yazan Irenaeus tarafından da bilinmekteydi. Bu kitap, kötülüğün kaynağı ve kötü âlemden semâvî âleme nasıl yükselinebileceği sorununa cevap arayan önemli bir Gnostik eserdir. John'un Gizli Kitabı'nın ayrica Nag Hammadi Literatürü 3. cilt 1. kitapta ve 4. cilt 1. Kitapta iki ayrı nüshası daha bulunmaktadır. Nag Hammadi Literatürü'ndeki bu nüshalardan başka Berlin Gnostik Papirüs metinleri arasında bir diğer varyasyonu daha mevcuttur.

2. "Tomas İncili" (The Gospel of Thomas): 2. cildin 32-51. sayfalarında yer alır. İsa'nın geleneksel sözlerini ihtiva eden bir kitaptır. Yunanca'dan Kıpticeye çevrilmiştir. Orijinal Yunanca metnin bazı fragmentleri de günümüze kadar gelmiştir. Tomas İncili, Nag Hammadi metinleri ve bu İncil'le ilgili kısa bir girişle birlikte Ekrem Sarıkçıoğlu tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.²³ (Bkn. Sarıkçıoğlu, E., "Tomas İncili", OMÜİFD. 4, 1990, s. 13-25.)

3. "Filip İncili" (The Gospel of Philip): 51-86. sayfalar arasında yer alır. Sakramentlerin anlamı, değeri ve ölümden sonraki hayat gibi temel konularda eğitici ifadeleri ihtiva eden bu metnin, muhtemelen 2. veya 3. yüzyılda kaleme alınmış olabileceği sanılmaktadır. Bu İncil, bir önceki Tomas İncili'nin aksine Hz. İsa'nın söz ve hareketleriyle ilgili ifadelere çok az yer vermektedir. Bu eser de Ekrem Sarıkçıoğlu tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.²⁴ (Bkn. Sarıkçıoğlu, E., "Filip İncili", OMÜİFD, 6, 1992, s. 1-20.)

4. "Arkonların Tabiatı" (The Nature of the Archons veya The Hypostasis of the Archons): 2. cilt 86-97. sayfalar arası yer alan bu metin, dünya ve insanın menşei ile ilgili bir vahiy olarak tasavvur edilir. Bu metinde Hıristiyanlıkla ilgili bazı açık unsurlara rastlanmakla birlikte, Yahudilik ve Hellenistik senkretizmle ilgili birtakım hususlar da dikkat çekmektedir. Metnin muhtemelen MS 3. yüzyılda kompoze edildiği düşünülmektedir.

5. "Dünyanın Menşei Üzerine" (On the Origin of the World): Metni çok iyi muhafaza edilmiş olan bu kitapçık 2. cildin 97-127. sayfalarında yer alır. Ayrıca bu dökümanın ilk 10 satırının bir diğer nüshası, Nag Hammadi Literatürü'nün 13. cildinin 2. metnini de oluşturur. Kozmogoni (evrenin yaratılışı ya da oluşumu), antropogoni (insanın yaratılışı ya da oluşumu) ve eskatoloji (gelecek dönem tasavvurları) ile ilgili Gnostik düşünceyi yansıtan bu metin, herhangi bir başlık taşımamaktadır. Ancak metnin genel muhtevasına uygun olarak ona bu başlık verilmiştir. Yunancadan Kıptîceye çevrilmiş olduğu tahmin edilen bu metnin, muhtemelen MS 4. yüzyılın başlarında kompoze edildiği sanılmaktadır.

6. "Ruh Üzerine Açıklama" (The Exegesis on the Soul): 2. cildin 127-137. sayfalarında yer alan 10 sayfalık bir metindir. Ruhun maddî âleme düşüşü ve tekrar ilâhî âleme yükselişiyle ilgili Gnostik mitolojiyi konu alan önemli bir kitapçıktır. Metne göre tertemiz, bir bakire olarak tasavvur edilen ruh, düşüşünden önce yüce varlıkla (babasıyla) birliktedir. Ancak dünyaya yani bedene düştükten sonra yabancı güçlerce kirletilir ve bir hapishane hayatı yaşamaya başlar. Onun kurtuluş için yalvarmalarına cevap olarak yüce varlık, ona ilâhî kurtarıcıyı (Redeemer) gönderir ve böylelikle onun tekrar asıl vatanına dönmesini sağlar. Gnostisizmin ruh tasavvuru ile ilgili çok önemli bir metin olan bu kitapçığın, muhtemelen MS 3. yüzyılda derlendiği düşünülmektedir.

7. "Mücadeleci Tomas'ın Kitabı" (The Book of Thomas the Contender): 138-145. sayfalar arasında yer alan bu kitap, 2. cildin 7. ve son kitabıdır. Bu metin, İsa'nın ikiz kardeşi olarak anılan Yudas Tomas'a (Judas Thomas) İsa tarafından anlatılan bir gizli öğreti mahiyetindedir. Metne göre İsa, bu gizli öğretiyi Tomas'a onunla yaptığı bir diyaloğu esnasında nakleder ve İsa ile Tomas arasındaki bu diyalog, o sırada onlarla birlikte bulunan Mathaias tarafından kaleme alınır. Nag Hammadi Literatürü'nde Tomas İncili gibi Tomas'a atfedilen bir diğer kitap olan Tomas'ın Kitabı'nın muhtemelen MS. 3. yüzyılın ilk yarısında derlendiği ve elimizde bulunan Kiptîce nüshanın Yunanca aslından çevrilmiş olduğu tahmin edilmektedir.

Cilt 3: Toplam 149 sayfa olan bu ciltte 5 kitap bulunmaktadır.

1. İkinci cilt 1. kitapta ve 4. cilt 1. kitapta nüshaları olan John'un Gizli Kitabı'nın bir diğer nüshasıdır. 1 -49. sayfalarda yer alır.

2. "Mısırlılar İncili" (The Gospel of the Egyptians): Aynı zamanda "Yüce Görünmez Ruhun Kutsal Kitabı" olarak da adlandırılan bu metin, 3. cildin 40-69. sayfalarında yer alır. Ancak 45, 46, 47 ve 48. sayfalar kayıptır. Bununla birlikte Mısırlılar İncili'nin bir diğer ve tam nüshası Nag Hammadi Literatürü 4. cilt 2. kitabında yer alır ve 3. ciltte kayıp olan sayfaları bu nüshada bulmak mümkündür. Mısırlılar İncili'nin Kilise Babalarının eserlerinde bahsettikleri apokrif incil "Mısırlılar İncili" ile aynı kitap olmadığı ileri sürülmektedir. Nag Hammadi'deki Mısırlılar İncili, Gnostik kurtuluş öğretisi ile ilgili bir metindir. Metin genelde, bütün gnostiklerin atası olarak kabul ettiği Şit'in hayatı ile ilgilidir. Metinde Şit'in tarih öncesi mitolojik varlığı, onun neslinin menşei ve ilâhî güçlerce korunuşu, Şit'in dünyaya gelişi ve başta vaftiz olmak üzere çeşitli yollarla insanlığı kurtarma faaliyeti ele alınır.

3. "Eugnostos": 3. cildin 70-90. sayfaları arasında yer alır. Ayrıca 5. ciltte de bir diğer nüshası bulunmaktadır. Eugnostos, dini felsefi konular içerikli bir mektup şeklindedir. Tecrübî dünyanın ötesinde yer alan görünmez âlem ve bu âlemdeki varlıklarla ilgili öğretilerin yer aldığı bir metindir. Eugnostos, doğrudan Hıristiyanlıkla ilişkili herhangi bir unsur taşımamakla birlikte, bu ciltte yer alan, Hıristiyanlıkla ilişkili bir sonraki metnin (İsa Mesih'in Hikmeti) yazılmasına kaynak teşkil etmiştir. Metinde yer alan bazı ifadelerden hareketle metnin MS 1. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir.

4. "İsa Mesih'in Hikmeti" (The Wisdom (Sophia) of Jesus Christ): 90-119. sayfalarda yer alan bu metin hemen hemen Eugnostos'un Hıristiyanlaştırılmış halidir. Ayrıca, Berlin Gnostik Papirüs metinleri arasında bir diğer nüshası daha mevcuttur. Muhtemelen MS 2. yüzyılda Eugnostos'u okuyan bir Hıristiyan yazar tarafından derlendiği sanılan bu metin, Hıristiyanlık dışındaki bir kaynağın nasıl Hıristiyanlaştırıldığını gösteren bir örnek olması açısından son derecede önemlidir.

5. "Kurtarıcının Diyaloğu" (The Dialogue of the Saviour): 120-147. sayfalar arasında yer alan bu metin, Kurtarıcının veya Efendinin (İsa Mesih) öğrencileri Yudas, Meryem ve Matta ile karşılıklı soru ve cevap türü konuşmasını ihtiva etmektedir. Oldukça kompleks bir yapıya sahip olan bu metnin, muhtemelen MS 1. yüzyıl sonlarında veya 2. yüzyılda kaleme alındığı sanılmaktadır.

Cilt 4: İyi muhafaza edilmemiş durumda olan bu ciltte, diğer ciltlerde de nüshaları bulunan 2 kitap bulunmaktadır.

1.1-49. sayfalarda John'un Gizli Kitabı'nın uzun bir varyasyonu bulunmaktadır.

2. 3. cildin 2. kitabını oluşturan Mısırlılar İncili'nin bir diğer nüshası olup 50-81. sayfalar arasında yer alır.

Cilt 5: Tamamı 85 sayfadan ibaret olan bu ciltte 5 kitap bulunmaktadır.

1. 3. cildin 3. kitabı olan Eugnostos'un bir diğer nüshasıdır. 1-17. sayfalar arasında yer alır.

2. "Pavlus'un Vahyi" (The Apocalypse of Paul): 17-24. sayfalarda yer alan bu metin, bu ciltte yer alan 4 apokaliptik metinden ilkidir. Pavlus'un Kudüs yolunda, Jericho dağında bir melekten vahiy alması ve sonra bu meleğin klavuzluğunda semâvî âlemlere yükselmesini konu alan metin, Pavlus'un çeşitli semâvî âlemlerde geçirdiği tecrübeler (havari arkadaşlarını görmesi gibi) ve müşahede ettiği ruhların yargılanması ve cezalandırılması konularına Gnostik bir yorum getirmektedir.²⁵ ("Pavlus'un Vahyi" başlıklı bu kitap, İslam'daki mirac olayı ile karşılaştırılma açısından oldukça ilginç bir kitaptır. Örneğin, Pavlus'un bir dağda meleklerle buluşması, ondan vahiy alması, sonra onun klavuzluğunda semâvî alemlere yükselmeye başlaması, orada diğer havârî arkadaşlarıyla görüşmesi, 4. ve 5. semada ruhların yargılanmaları ve cezalandırılmalarını müşahede etmesi, tamamen nurla kaplı olan 7. semadan sonra daha fazla yükselmemesi için uyarılması, ancak onun 10. semaya kadar devam etmesi ve benzeri motifler miracla karşılaştırılmaya değer hususlardır.) Metnin, MS 2. yüzyıl veya daha önceleri kompoze edildiği tahmin edilmektedir.

3. "Yakub'un Birinci Vahyi" (The First Apocalypse of James): 24-44. sayfalarda yer alan bu metin, İsa ile onun manevî kardeşi olarak nitelenen Yakub ("adil Yakub") arasındaki diyaloğu konu almaktadır. İnsanın âlemdeki yeri, yükselişi ve benzeri konularda Yakub'un sorularına İsa'nın verdiği cevapları ihtiva eder. Metinde yer yer Yahudi-Hıristiyanlığın (Ebionitliğin) izlerine rastlanmaktadır.

4. "Yakub'un İkinci Vahyi" (The Second Apocalypse of James): 44-63. sayfalarda yer alır. Bu metin, bir öncekinden farklı bir yapıya sahip olup Yakub'un öğretilerini ihtiva etmektedir. Metin, Yahudi-Hıristiyan bir karakter taşımaktadır. Metinde Yakub'un öğretilerinin Kudüs'te Mareim adlı bir rahip tarafından dinlenerek yazıldığı ve daha sonra o rahibin bunu Yakub'un babası Theudoya anlattığı ifade edilir.

5. "Adem'in Vahyi" (The Apocalypse of Adam): 63-85. sayfalardaki bu metin ilerde genişçe incelenecektir.

Cilt 6: Tamamı 78 sayfa olan bu ciltte 8 kitap bulunur.

1. "Peter ve Oniki Havarinin İşleri" (The Acts of Peter and the Twelve Apostles): 1-12. sayfalarda yer alan bu metin Havarilerin İşleri ile ilgili MS 2. ve 3. yüzyıllara ait apokrif metinlerden biridir.
2. "Gök gürültüsü: Mükemmel Akıl" (The Thunder: Perfect Mind): 13-21. sayfalardaki bu metin, "Ben" tarzında ("Ben ilkim ve sonum/ Ben şerefliyim ve hakirim/ Ben fahişeyim ve kutsalım" gibi) yazılmış bir ilâhîdir. Yer yer Sâbiî kutsal metinlerinden Ginza'nın bazı bölümleriyle paralellikler göstermektedir.²⁶ (Bkn. Buckley, J.J., 'Two Female Gnostik Revealers". Hist. Rel., 19, 1980, s. 256-269)

3. "Yetkili Öğreti" (Authoritative Teaching): 22-35. sayfalar arasında yer alır. Ruhun menşei ve kaderi ile ilgili bir metindir. Maddenin kötülüğü, ruhun ilâhî menşeli oluşu ve kutsal bilginin kurtarıcılığı gibi temel Gnostik motifler işlenmektedir.

4. "Büyük Gücümüzün Düşüncesi" (The Thought of Our Great Power): 36-48. sayfalarda yer alan bu metin, Gnostik kurtuluş doktrinini konu alan bir vahiydir. Metindeki bazı ifadeler metnin kompoze ediliş tarihi olarak MS 4. yüzyıla işaret etmektedir.

5. "Plato Republic 588 A - 589 B": 48-51. sayfalardaki bu metin, Plato'nun Rebuplic'inin 9. kitabından bir bölümün Kıptice nüshasıdır.

6. "Sekizinci ve Dokuzuncu Üzerine Konuşmalar" (The Discourse on the Eighth and Ninth): 52-63. sayfalarda yer alan bu Hermetik döküman, Baba (Hermes) ile Oğul (Tat) arasında ilâhî âlem üzerine yapılan bir diyaloğu konu almaktadır. MS 2. yüzyılda derlendiği tahmin edilmektedir.

7. "Şükran Duası" (The Prayer of Thanksgiving): 63-65. sayfalarda yer alır. Hermetik karakter taşıyan kısa bir duadır.

8. "Asclepius 21-29″: 65-78. sayfalar arasında yer alan bu metin, "Mükemmel Öğreti" diye de adlandırılır. Hermetik literatür Asclepius'un bazı bölümlerinin Kıptîce nüshasıdır.

Cilt 7: Toplam 127 sayfa olan bu ciltte 5 kitap bulunmaktadır.

1. "Shem'in Açıklaması" (The Paraphrase of Shem): 1-49. sayfalarda yer alır. Shem'in, yüce Işık gücünün oğlu Derdekeas'dan aldığı vahyi nakletmesi tarzında olan bu metin, Gnostik kozmogoni, antropogoni ve kurtuluş öğretilerini konu almaktadır. Bu arada metin; tufan olayı, Sodom'un yıkılışı, vaftiz ve ilâhî kurtarıcı gibi konuları da ele almaktadır.

2. "Yüce Şit'in İkinci Kitabı" (The Second Treatise of the Great Seth): 49-70. sayfalarda yer alan bu metin, Gnostik Sethian ekolüne bağlı bir kitap olup, Şit'in enkarnasyonu olarak görülen İsa Mesih aracılığıyla kurtuluş konusunu işlemektedir.

3. "Peter'in Vahyi" (Apocalypse of Peter): 70-84. sayfalarda yer alır. Havari Peter tarafından alınan üç ilhamın İsa tarafından yorumlanışını konu edinmektedir. İsa'yı "Doketik Kurtarıcı" olarak gören Gnostik Kristoloji ile ilgili materyale sahip olması açısından önemli bir kaynaktır. MS 3. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir.

4. "Silvanus'un Öğretileri" (The Teachings of Silvanus): 84118. sayfalarda yer alan bu metin, hikmet öğretisinin işlendiği bir kitaptır. Metnin 2. veya 3. yüzyılda kompoze edildiği tahmin edilmektedir.

5. "Şit'in Üç Anıtı" (The Three Steles of Seth): 118-127. sayfalarda yer alan ve Dositheus'un, Şit'in öğretileri ile ilgili olarak aldığı vahiy şeklinde tasavvur edilen bu metin, Sethianlara ait Gnostik bir kitaptır. Metinde, Yahudilik ve Yeni Eflatunculuk akımının etkileri görülmektedir. 3 bölümden oluşan metin, genelde Şit'in ilâhî âleme yükselişi ve ilâhî varlıklar arasındaki yerini konu almaktadır.
Cilt 8: 140 sayfadan oluşan bu ciltte 2 metin bulunur.

1. "Zostrianos": "Zostrianos'un Öğretisi" veya "Gerçekliğin Tanrısı Zostrianos'un Gerçekliğiyle İlgili Öğreti" diye de isimlendirilen bu metin, 1-132. sayfalarda yer alan uzunca bir kitaptır. Metni çok bozuk durumda olan bu kitap, Zostrianos'un (Eski Yunan' da hikmet öğreticisi olarak kabul edilen Zerdüşt) dünyayı ruhen terketmesi, semavî âlemlere yükselişi ve orada geçirdiği tecrübeleri konu almaktadır. Bu metinde de Yeni Eflatunculuk akımının etkileri görülmektedir.

2. "Peter'in Filip'e Mektubu" (The Letter of Peter to Philip): 132-140. sayfalar arasında yer alır. Hıristiyan Gnostik ekollerinden birine ait olan bu metin, havarilerden Peter'i merkezileştirmektedir. Metinde Peter başkanlığında havarilerin, İsa'dan, Zeytin Dağı'nda kutsal öğretileri almaları ve bunu halka tebliğleri konu edilmektedir.

Cilt 9: 74 sayfa olan bu ciltte 3 kitap bulunur.

1. "Melchizedek": 1-27. sayfalarda yer alan ve metni bozuk durumda olan bu kitap, yüksek rahip Melchizedek'in semâvî elçilerden aldığı vahiy şeklinde tasavvur edilmektedir. Muhtemelen MS 3. yüzyılda yazıldığı sanılmaktadır.

2. "Norea'nın Düşüncesi" (The Thought of Norea): 27-29. sayfalarda yer alan bu kısa metin, Norea'nın, nihai kurtuluş için baba-ana-oğul'dan oluşan ilâhî üçlüye yönelişini ve kurtuluşunu konu almaktadır. İlâhî türü kaleme alınmıştır.

3. "Gerçeğin Şahitliği" (The Testimony of Truth): 29-74. sayfalarda yer alan bu metinde yer yer eksiklikler mevcuttur. Bu metin, ana gövde Hıristiyanlığa ve yazarın içinde bulunduğu grubun dışındaki diğer Hıristiyan Gnostik ekollere karşı polemik türü bir vaaz şeklindedir, Metnin, MS 2. yüzyıl sonları veya 3. yüzyıl başlarında yazıldığı tahmin edilmektedir.

Cilt 10: Bu cilt, metni oldukça bozuk durumda olan 68 sayfalık bir tek kitaptan ("Marsanes") oluşmaktadır. Bir vahiy olarak tasavvur edilen bu metin, genellikle alfabenin mistik değerlendirilmesi ve ruhla olan ilişkisini konu almaktadır. Marsanes'in, Gnostik Sethian ekolüne ait bir metin olduğu ve muhtemelen MS 3. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir.

Cilt 11: 72 sayfalık bu ciltte 4 metin bulunmaktadır.

1. "Bilginin İzahı" (The Interpretation of Knowledge): 121. sayfalarda yer alan bu metin, Kilisenin Gnostik değerlendirilmesiyle ilgili bir kitaptır.

2. Bu cildin 22-44. sayfalarında, Gnostik Valentinian ekolüne ait, yaratılış, kurtuluş, takdis, vaftiz ve benzeri konularla ilgili bir metin yer almaktadır.

3. "Allogenes": 45-69. sayfalardaki bu metin, Allogenes'in ("Yabancı" anlamına gelen bu isim, muhtemelen Sethian ekolünce Şit'e verilen bir diğer isimdir) ilâhî güçlerden aldığı vahyi konu almaktadır. Metin; ilâhî güçlerin mitolojik tasvirleri, Allogenes'in yükselişi ve yüce tanrının özellikleri gibi konuları ele almaktadır. MS 3. veya 4. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir.

4. "Hypsiphrone": 69-72. sayfalardaki bu metin, Hypsiphrone tarafından alınan bir vahyi aktarmaktadır.

Cilt 12: Bu ciltten elimizde sadece 10 sayfa ve birkaç fragment bulunmaktadır.

1. "Sextus'un Hükümleri" (The Sentences of Sextus): 15-16 ve 27-34. sayfalarda bulunan bu metnin başka kaynaklarda diğer nüshaları da mevcuttur. Çeşitli konulardaki kısa ifadelerden oluşmaktadır.

2. 1.cildin 3. kitabı olan Gerçeklik İncili'nin bir bölümünün nüshasıdır.

3. Anlaşılması ve sınıflaması güç olan birkaç fragmentten oluşmaktadır.
Cilt 13: Bu ciltten ise elimizde sadece 16 sayfa ve birkaç fragment bulunmaktadır.

1. "Trimorphic Protennoia": 35-50. sayfalarda bulunmaktadır. Ezelî tanrının ilk tezahürü olarak görülen Barbelo veya Protennoia'nın, kendisinin baba, anne ve oğul şeklindeki 3 ayrı görünüşü ile ilgili ifadelerini konu almaktadır. Muhtemelen MS 2. yüzyılda kompoze edildiği tahmin edilmektedir.

2. 2. cildin 5. kitabı olan "Dünyanın Menşei Üzerine" adlı metnin ilk 10 satırının bir nüshasıdır.


II. "Âdem'in Vahyi" Kitabı

Nag Hammadi Literatürü'nde 5. cildin 64-85. sayfalan arasında yer alan "Âdem'in Vahyi" (The Apocalypse of Adam), Âdem'in, oğlu Şit'e naklettiği bir vahiy veya daha doğru bir ifadeyle bir Gnostik öğreti şeklindedir. Metnin başlığı olan "Adem'in Vahyi" ibaresi metnin hem başında hem de sonunda yer almaktadır. Metinde metnin yazarı ve yazılış tarihi ile ilgili açık bir ifade bulunmamakla birlikte, metnin genel muhtevasını temel Gnostik unsurların oluşturması metnin yazarının bir Gnostik olduğunu ortaya koymaktadır. Metinde Şit'e büyük önem verilmesi ve onun bütün Gnostiklerin atası olarak tanımlanması, A. Böhlig gibi araştırıcıları Âdem'in Vahyi'nin, Kilise Babalarınca kaleme alınan Patristik literatürde kendilerinden bahsedilen Sethianlara ait bir metin olduğu fikrine sevketmiştir.¹ (Bkn. Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 108.) Diğer taraftan, metinde Hıristiyanlıkla doğrudan ilgili unsurların yer almaması (veya en azından açıkça belirtilmemesi), pek çok araştırıcıyı bu kitabın erken dönemlerde, muhtemelen MS 1. veya 2. yüzyılda kompoze edildiği düşüncesine iletmiştir.² (Bkn. Foerster, Gnosis. A Selection of Gnostik Texts, s. 15; MacRae, "Nag Hammadi and the New Testament", s. 148-49.) Hatta K. Rudolph gibi bazı bilim adamları, metinde doğrudan Hıristiyanlıkla ilgili herhangi bir unsurun bulunmamasından hareketle, metnin Hıristiyanlık öncesi dönemlerde derlendiği görüşünü ileri sürmektedirler.³ (Bkn. Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 109.)

1- Kitabın muhtevası

Genelde Âdem'in; insanın yaratılışı, kutsal öğretiyle olan ilişkisi, yeryüzüne düşüşü ve ilâhî kurtarıcının gelişi ile ilgili gizli bilgileri oğlu Şit'e nakletmesi mahiyetinde olan bu kitap, başlıca 3 ana kısma ayrılmaktadır: (i) Âdem ile Havva'nın dünyaya düşüş öncesi hayatları ve yeryüzüne düşüşleri, (ii) dünyaya düşen Âdem'in rüyasında ilâhî elçilerden vahiy alması ve bunu oğlu Şit'e nakletmesi ve (iii) kalplerinde kutsal bilgiyi taşıyan Şit'in neslinin (gnostiklerin), ilâhi kurtarıcı (Redeemer) aracılığıyla kurtarılışları ve kurtarıcının menşei tartışmaları.

A) İnsanın düşüşü ve kurtuluş nesline yönelik kehanetler

Âdem, metnin adeta giriş bölümünü oluşturan kısımda Havva ile kendisinin yaratılışı ve dünyaya düşüşleri olayını anlatır. Düşüş öncesi dönemde Âdem ile Havva, ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı'nın (gerçek tanrı) kendilerine bahşettiği kutsal gizli bilgi (gnosis) sayesinde "yaratıcı Tanrı"dan (Demiurg Saklas) üstün bir konumda, ezelî ve ebedî olan melekler durumundadırlar. Bu arada metinde ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı'nın kutsal bilgiyi (gnosis) Havva'ya verdiği, dolayısıyla Havva'nın bu nedenle Âdem'den üstün olduğu ve daha sonra bu bilgiyi Âdem'e de öğrettiği vurgulanır.

Âdem'le Havva'nın yaratıcı Tanrı'dan ve ona bağlı olan sayısız güçlerden daha üstün durumda olmaları, yaratıcı Tanrı'yı (Demiurg) kızdırır ve onun öfkesi neticesi Âdem'le Havva ilahi âlemden yaratıcı Tanrı ve ona bağlı güçlerin hâkim olduğu yeryüzüne düşerler. Bu düşüş nedeniyle kutsal bilgi (gnosis) onlardan uzaklaşır ve sonradan nihaî kurtuluşa kavuşacak olan Şit'in nesline (Setiyanlar) geçmek üzere yüce âlemlere çekilir. Bu arada yeryüzüne düşen Âdem ile Havva, düşüş öncesi ilâhi âlemde taşıdıkları özelliklerini kaybetmeye başlarlar. Kutsal bilgiyi kaybetme nedeniyle ölümle ve günahla tanışırlar. Daha sonra yeryüzüne düşen Âdem ile Havva'yı kurtarmak için ezelî ve ebedî olan ilâhi âlemden üç ilâhi elçi gönderilir. Bu ilahi elçiler, Âdem'e kurtuluş için nihaî kurtuluşa erecek olan Şit'in nesliyle ilgili olarak anlatacakları şeyleri öğrenmeleri uyarısında bulunurlar. Ancak bu durum yaratıcı Tanrı olan Demiurg'un pek hoşuna gitmez ve Âdem'le Havva'nın, kendisinin egemen olduğu yeryüzünden kurtulmalarını engellemek için Âdem'i Havva'ya karşı cinsel istek duymaya sevkeder. Bu vesileyle Âdem ile Havva'nın zayıflamalarını ve ölümlü hayatı tatmalarını sağlar.

Metnin ikinci bölümünde Âdem, kendisini ve Havva'yı kurtarmak için kendilerine gelen bu üç ilâhi elçiden aldığı gelecekle ilgili öğretiyi, oğlu Şit'e aktarır. Âdem sözlerine, "Şimdi, oğlum Şit, sana önümde gördüğüm o adamların öncelikle bana bildirdikleri şeyleri açıklayacağım" diyerek başlar. Âdem'in bu üç ilahi elçiden aldığını vurguladığı vahiy, genelde Şit'in ve Nuh'un soyunun gelecekteki kaderi ile ilgilidir.

Âdem öncelikle, yaratıcı tanrının egemenliğine karşı çıkarak ona karşı yabancılaşan insanların, yaratıcı Tanrı (Demiurg) tarafından tufanla yok edilmeye çalışılacağından bahseder. Bu tufandan ancak Nuh ve Nuh'un ailesi kurtarılır. Tufandan kurtarılan bu grup yaratıcı tanrı tarafından 600 yıl kendisine isyandan uzak bir şekilde yaşayacakları bir yere yerleştirilirler. Daha sonra Nuh yeryüzünü oğulları Ham, Yafet ve Şem arasında paylaştırır. Sonraki dönemlerde Nuh'un oğullarından Ham ve Yafet'in soyundan gelen ve Demiurg Saklas'ın (yaratıcı Tanrı) egemenliğinden uzak olan 400.000 kişilik bir grup, Saklas'ın güdümünde yaşayan grubun arasına karışır ve 12 krallık oluşturur. Bu durum, Demiurg Saklas ve ona bağlı güçlerin hoşuna gitmez. Saklas onları ikinci bir afetle, bu defa ateş, barut ve asvaltla yok etmek ister. Ancak yaratıcı Tanrı'nın egemenliğinden uzak olan bu insanları, ateş felaketinden ilâhî âlemden inen Abrasax, Sablo ve Gamaliel isimli melekler kurtarır ve Saklas ile ona bağlı güçlerin egemenliğinden uzaklara götürürler. Dolayısıyla Demiurg Saklas, kutsal öğretiye tabi olan bu insanları (gnostikleri) yok etmeyi başaramaz.

Daha sonra Ham ile Yafet'in soyundan gelenler içinde ilâhî bilgiye (gnosis) sahip olanları nihâî kurtuluşa, ölümsüzlüğe kavuşturmak için ilâhî kurtarıcı (Redeemer) veya "Aydınlatıcı" gelir. Redeemer, Ham ile Yafet'in neslini, yani kalplerinde yüce tanrının bilgisi olanları ölümlü dünyadan kurtarırken, bu arada Demiurg Saklas ve onun güçlerinin de aklını karıştırır. Zira onlar, Kurtarıcı'nın (Redeemer) asıl varlığını ve onun gücünü bir türlü algılayamamaktadırlar. Kendisine kutsal ruh inen Kurtarıcı, kötü güçlerle mücadele eder ve yeryüzünün güçlerini ve onların tanrısını (Demiurg) reddetmek için çeşitli harikulade şeyler yapar. Bu durumdan oldukça fazla rahatsız olan güçler, Kurtarıcı'nın gerçek varlığına bir türlü ulaşamadıklarından onun cesedini (zahiri bedenini) cezalandırmakla yetinirler.

Adem'in Vahyi'nin kapanış bölümünü oluşturan kısımda ise Redeemer'ın veya Aydınlatıcı'nın menşei konusundaki çeşitli yanlış değerlendirmelerle işin gerçeğinin gnostiklerce nasıl tespit edildiğinin vurgulandığı ifadeler yer alır. Öncelikle bu konudaki yanlış değerlendirmeler 13 gruba (krallık) taksim edilerek anlatılır ve her grubun Kurtarıcı'nın nereden geldiği konusundaki yanlış tasavvuru işlenir. Bu gruplar; Kurtarıcı'nın menşeinin insana, tabiata, tanrılara veya tabiî prensiplere dayandığını iddia ederler. Daha sonra ise Kurtarıcı'nın varlığıyla ilgili gerçek bilgiyi, bu grupların hiçbirine dahil olmayan ve kutsal bilgiye sahip olan gnostiklerin bildiği belirtilir. Buna göre ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı, bilgisinin bir aracı olarak Kurtarıcı'yı seçip göndermiştir. Nihayet metin, kurtuluş yoluna girmiş olan ve gnostiklerin dışında kalan diğer insanların, sonunda gerçeği, yani kendilerinin zelil olacaklarını ve gerçek kurtuluşa ise ancak kutsal bilginin sahibi olan gnostiklerin kavuşacağını anladıklarını belirttikleri ifadelerle sona erer. Bu arada ilâhî güçler, onların içinde bulundukları kötü durumu anlatarak, bundan sonra ağlayıp sızlamalarının fayda vermeyeceğini onlara vurgular.

Adem'in Vahyi, temel Gnostik doktrinlerin yer aldığı önemli bir metindir. Bu metinde üç önemli Gnostik unsur metnin genel yapısını şekillendirir. Bunlar; yaratıcı Tanrı (Demiurg), kutsal bilgi (Gnosis) ve Kurtarıcı (Redeemer) veya Aydınlatıcı figürleridir.

Adem'in Vahyi'nde Gnostik kozmogoni tasavvurunun temel öğesi olan Demiurg figürü önemli rol oynamaktadır. Yunanca'da kelime anlamı itibarıyla "halk için çalışan" demek olan Demiurg, bütün Gnostik sistemlerde yaratıcılık fonksiyonunu üstlenen güce verilen isimdir.⁴ (Bkn. Bianchi, U., "Demiurge", ER, c. 4, s. 279-82.) Bir tarafta Işık güçlerinin diğer tarafta ise Karanlık güçlerinin yer aldığı düalist bir geleneğin hâkim olduğu Gnostik sistemlerde Demiurg, genellikle yüce Tanrı'yı ifade eden Işık gücünün gözünden düşmüş olan bir Işık varlığı şeklinde tasavvur edilir. Örneğin; Sâbiîlikteki (Mandeizm) demiurg Ptahil aslında düşmüş bir Işık ruhudur.⁵ (Ptahil için bkn. Kraeling, C.H., 'The Mandaic God Ptahil", JAOS, 53, 1953, s. 152-165.) Bu sistemlerde Demiurg, genellikle "aptal", "cahil" veya "kör tanrı" gibi isimlerle adlandırılırken, asıl tanrı ise "gerçekliğin Tanrısı" "yüce Tanrı" veya "bilginin Tanrısı" gibi isimlerle nitelenmektedir.

Adem'in Vahyi'nde iki üstün varlık dikkati çekmektedir. Bunların ilki "ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı" diye bahsedilen üstün güçtür. O aynı zamanda "gerçekliğin Tanrısı" olarak da isimlendirilir. Bu güç, yeryüzüne düşüşleri öncesi Âdem ve Havva'ya kutsal bilgiyi veren ve daha sonra bu bilgiyi Şit'in nesline aktarandır. Kalplerinde kutsal bilgiyi taşıyan insanları (gnostikleri) ateş felaketinden melekler vasıtasıyla kurtaran ve onların nihaî kurtuluşa kavuşmaları için ilâhî elçiyi gönderen de odur. Bunun yanı sıra metinde sık sık "yaratıcı Tanrı" diye bahsedilen ikinci güç ise demiurg Saklas'tır. Saklas, Âdem ile Havva'yı yaratan Tanrıdır. O, yüce Tanrı'dan kutsal bilgiyi almaları nedeniyle kendisinden üstün durumda olan Âdem ve Havva'yı kıskanan ve bu sebeple onların kendi hakimiyetinde olan yeryüzüne düşmelerine neden olan bir varlık şeklinde tasavvur edilir. Saklas, aynı zamanda Âdem'le Havva'nın ölümsüzlükten kurtuluşlarını engellemeye çalışan bir varlık olarak da nitelenir. Saklas Âdem'in Vahyi'nden başka Nag Hammadi metinlerinden John'un Gizli Kitabı ve Archonların Tabiatı'nda da geçmektedir.⁶ (Bkn. Giversen, Apocryphon Johannis, s. 65, 67; Layton, B., "The Hypostasis of
the Archons", The Nag Hammadi Library in English, s. 168.)
Her iki metinde de "aptal" anlamına gelen Saklas'ın düşmüş güçlerden Yaltabaoth'un bir diğer ismi olduğu belirtilir. John'un Gizli Kitabı'nda Saklas, gözleri alevli ateş gibi yanan aslan yüzlü bir yılan şeklinde tasvir edilir ve onunla ilgili şu ifadelere yer verilir:

...zayıf olan bu arkonun üç ismi vardır. Birinci ismi Yaltabaoth, ikincisi Saklas ve üçüncüsü ise Samael'dir. O kendisindeki gururla Tanrı'ya karşı kibirlidir. Bu nedenle o şöyle dedi: 'Ben Tanrıyım ve benden başka bir diğer Tanrı yok'.⁷ (Wisse, F., "The Apocryphon of John", The Nag Hammadi Library in English, s. 111.)

Adem'in Vahyi'nde sıkça bahsedilen kutsal bilgi (gnosis) veya ezelî ve ebedî bilgi (the eternal knowledge) kavramı, Gnostik sistemlerin belki de en çarpıcı ve ayırt edici özelliğidir. Bu öneminden dolayı Yunanca gnosis (bilgi, anlama) terimi Gnostisizme ismini vermiştir. Gnostik sistemlerde vurgulanan bilgi, duyularla elde edilen veya felsefî çıkarımlar sonucu ulaşılan bir bilgi değildir. Bu bilgi insanı kurtuluşa ulaştıran, onu gerçek özgürlüğüne kavuşturan bir araçtır. Dolayısıyla yeryüzünden kaynaklanan veya alelade bir yolla öğrenilen bilgiden farklıdır. Bu bilgi, ancak seçilmiş birtakım insanların vahiy yoluyla alıp kavrayabileceği özel ve aynı zamanda gizli bir bilgidir. Gnostik sistemlerde bu kurtarıcı bilginin ilâhî tabiatlı olduğuna, yani kutsallığına inanılır. Dolayısıyla bu bilgi, ancak ilâhî güç tarafından birtakım aracılar vasıtasıyla maddenin esaretinden kurtarılmak amacıyla seçilmiş bazı insanlara (gnostiklere) ulaştırılır.⁸ (Gnostik sistemlerdeki gnosis (bilgi) tasavvuru için Bkn. Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 55 vd; Foerster, Gnosis, A Selection of Gnostic Texts. I. Patristic Evidence, s. 1-3.)
Adem'in Vahyi'nde kurtarıcı bilgi olarak nitelenen bilgi, "ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı'nın bilgisi"dir. Bir başka deyimle bu bilgi yüce Tanrı'yı ve onun varlığını algılama ile ilgilidir. Bu kutsal bilgiyi, yüce Tanrı düşüş öncesi dönemde Âdem ile Havva'ya öğreterek onların diğer varlıklardan (ve bu arada Âdem ile Havva'yı yaratan Demiurg'dan) üstün olmalarını sağlamıştır. Âdem'in Vahyi'nde insanların yeryüzüne düştükten sonra ise ancak bu bilgiye ulaşma ile kurtulabilecekleri işlenmektedir. Âdem'e gelen üç ilâhî elçi ve daha sonra Şit'in nesline gelen ilâhî kurtarıcı bu misyonu yerine getirmeye, yani kutsal ve kurtarıcı bilgiyi insanlara öğretmeye gelmişlerdir. Metinde, ancak birtakım seçkin insanların bu kutsal bilgiye ulaşabilecekleri belirtilmektedir. Bu seçkin insanların Şit'in nesli olduğu sık sık vurgulanmaktadır. Bu da Âdem'in Vahyi'nin, kurtarıcı olarak Şit'i ön plana çıkaran Setiyanlar tarafından kompoze edildiğine bir delil teşkil etmektedir. Şit'in neslinin dışındaki diğer insanlar ise ne bu kutsal bilgiyi anlamaya ne de kutsal bilgiyi getiren Kurtarıcı'yı (Redeemer) ve Kurtarıcı'yı gönderen ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı'yı kavramaya muktedirdirler.

Adem'in Vahyi'nde yer alan önemli unsurlardan bir diğeri de Redeemer (Kurtarıcı) figürüdür. Demiurg ve gnosis gibi Redeemer figürü de bütün Gnostik geleneklerde yer alan önemli bir unsurdur. Gnostik geleneklerde ruhlar, aslında ilâhî âleme aitken sonradan yeryüzüne, kötülük âlemine düşmüş ışık varlıkları olarak tasavvur edilir. Bu düşüşle ilgili değişik mitolojik tasavvurlar olmakla birlikte Gnostik sistemlerde, maddî âleme düşmüş olan bu ışık varlıklarının mitolojik dönemde aydınlık ile karanlık güçler arasında cereyan eden savaşta, karanlık güçler (maddî âlem) tarafından yutulduğuna ve o andan itibaren bu ışık varlıklarının kötülük yüklü madde içerisinde bir hapishane hayatı yaşadıklarına inanılır. Tutsak olan ve aslında ilâhî âleme ait olan bu ışık varlıkları, süflî âlemden kurtulup yeniden eldikleri yere geri dönebilmenin özlemini çekmekte ve bu konuda yüce varlığa çağrıda bulunmaktadırlar. Ancak onların. kurtuluşları için gizli ve kutsal bilgiyi almaları gerekmektedir. İşte bu kutsal bilgiyi onlara ulaştırabilmek amacıyla yüce varlık tarafından Işık âleminden bir elçi gönderilir. Tamamıyla süflî olan bir âlemden, tutsak olan ışık varlıklarını ilâhî bilgi (gnosis) vasıtasıyla kurtarmaya gelen bu ilâhî elçi (Redeemer), kötülükle mücadele edebilmek için birtakım üstün özellikler ve bazı kutsal işaretlere sahiptir.⁹ (Bkn. Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 121 vd.) Bu özelliklerden birisi, süflî varlıkların onun dış görünüşünü anlamalarına rağmen, onun asıl varlığını ve getirdiği ilâhî mesajı (gnosis) asla kavrayamamalarıdır. Bir diğer özelliği ise kutsal bilginin alınışında ve süflî âlemden (maddeden) soyutlanmada çok önemli bir etkiye sahip olan bazı sırlı ibadetlerle mücehhez olmasıdır. Bunlardan şüphesiz en önemlisi, Âdem'in Vahyi de dahil hemen hemen bütün Gnostik geleneklerde önemi ısrarla vurgulanan vaftizdir. Sâbîlikte, prototipi Redeemer Hibil Ziva tarafından Âdem'e öğretilen ve tatbik ettirilen vaftiz (masbuta) "hayat suyu" olarak nitelenmektedir.¹⁰ (Sâbîlikte, prototipi Redeemer Hibil Ziva tarafından Âdem'e öğretilen ve tatbik ettirilen vaftiz (masbuta) "hayat suyu" olarak nitelenmektedir. Sâbiîlikte vaftiz için bkn. Haran Gaveyta, s. 25 vd.)

Gnostik sistemlerde Redeemer figürünün bir diğer özelliği de şudur: Tutsak olan ışık varlıklarını kurtarmak için maddî âleme geldiğinde, o da tutsak olan varlıkların çektiği sıkıntıları ve çileleri kısmen de olsa çekmekte ve böylelikle onların acılanın paylaşmaktadır. Bu doğrultuda bazı Gnostik sistemler Redeemer'ın kurtarıcı olarak maddî âleme gelişi öncesi bu süflî âleme diğer ışık varlıklarıyla birlikte düştüğünü, orada çeşitli ıstıraplar çektiğini ve sonunda kutsal bilgi vasıtasıyla ilâhî âleme yükseldiğini ifade ederler. Bu tasavvura göre Redeemer, süflî âlemde kalanları kurtarmak için sonradan tekrar bu âleme gönderilmektedir.¹¹ (Maniheizmin Redeemer'ı olan "Tanrının oğlu" veya "İlk insan" İle Sâbiîlikteki Redeemer Hibil Ziva bu tecrübeyi yaşamış kurtarıcılar olarak düşünülür. Bkn. Rudolph, Gnosis, the Nature and History of an Ancient Religion, s. 121; Buckley, J.J., "The Mandaean Sitil as An Example of The Image Above and Below", Numen, 26, 1979, s. 185 vd.) Bu kurtarıcı motifine "Redeemed Redeemer (Kurtarılmış Kurtarıcı) denmektedir.¹² (Hıristiyanlıkta İsa Mesih'in hayatında çile çekmiş olması, ancak sonradan göğe yükselmesi ve ilerde tekrar yeryüzüne gelerek kalan insanları kurtaracak olması inancı da İsa'nın bir bakıma "Redeemed Redeemer" olarak değerlendirilmesidir. Hıristiyanlıkta İsa'nın bir Redeemer olarak görülmesiyle ilgili bkn. Beasley Murray, G.R., "Introduction", R. Bultmann, The Gospel of John, A Commentary, Oxford 1971, s. 8.) Diğer taraftan Âdem'in Vahyi'nde olduğu gibi bazı Gnostik gelenekler ise, Redeemer'in maddî âlemde istirap çekmesini, ışık varlıklarını esaretten kurtarmak için geldiği döneme hasrederler.

Adem'in Vahyi'nde gnostikleri ölümlü hayattan kurtarmak için gönderilen ilâhî elçinin Şit'le özdeşleştirildiği görülmektedir. Zira metnin başlangıcından itibaren Şit ön plana çıkarılmakta, Âdem'e vahyedilen gizli ve kutsal öğreti Şit'e nakledilmektedir. Üstelik kutsal bilgiye sahip olan ve kurtuluşa kavuşan insanların (gnostiklerin) Şit'in nesli olarak tanımlanması da Şit'in Redeemer olarak ön plana çıkarıldığı fikrini desteklemektedir. Nag Hammadi metinlerinde Şit, Âdem'in Vahyi'nden başka Mısırlılar İncili ve Şit'in Üç Anıtı'nda da önemli bir rol oynamaktadır.

Yukarda özetlemeye çalıştığımız, Gnostik sistemlerin Redeemer figürünün genel özellikleri Âdem'in Vahyi'ndeki Redeemer için de geçerlidir. Burada da Redeemer, ezelî ve ebedî olan yüce Tanrı tarafından ilâhî âlemden gönderilen bir elçidir. İnsanlara kutsal bilgiyi iletmektedir. Süflî âlemdeki kötü güçler onun gerçek varlığını kavrayamazlar. O birtakım harikulade vasıflara sahiptir. Kurtuluş için vaftize özel bir önem vermektedir. Dünyada hapishane hayatı yaşayan gnostiklerin ıstıraplarını paylaşmak için kendisi de kötü güçler tarafından cesedine işkence edilmek suretiyle ıstırap çeker.

Pek çok bilim adamı tarafından da vurgulandığı gibi Âdem'in Vahyi'nde Redeemer'in menşei konusundaki pek çok değerlendirmenin bir arada yer aldığı bölüm, Redeemer ile ilgili Gnostik tasavvurun anlaşılması açısından son derece önemlidir. Bu nedenle başta A. Böhlig olmak üzere K. Rudolph ve G.W. MacRae gibi bazı bilim adamları, Âdem'in Vahyi'ndeki Redeemer figürünün Hıristiyanlık öncesi Gnostik geleneğin Redeemer doktrininin tipik bir örneğini sergilediğini ve dolayısıyla da Kilise Babalarının iddialarının aksine Gnostisizmin Hiristiyanlık öncesi varlığına işaret ettiğini ifade etmektedirler. ¹³ (Bu konudaki tartışma için bkn. Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 108-109.)
Bilim adamları, Âdem"in Vahyi'nde yer alan pek çok hususu çeşitli civar geleneklerle karşılaştırarak bazı paralellikler tespit etmeye çalışmışlardır. Âdem'in Vahyi'nde yer alan Âdem ile Havva'nın yeryüzüne düşüş öncesi ilâhî âlemdeki (bir bakıma cennetteki) hayatları, yeryüzüne atılmaları, Nuh tufanı vb. olaylar Eski Ahit ve dolayısıyla Yahudi geleneğiyle bu metin arasındaki sıkı irtibatı ortaya koymaktadır.

Bu arada Yeni Ahit üzerinde çalışan bazı bilim adamları ise Yeni Ahit ile bu metin arasındaki bazı paralelliklerden yola çıkarak Âdem'in Vahyi'nin Hıristiyanlık sonrası döneme ait, H₁ristiyanlıkla ilgili bir metin olduğunu ispatlamaya çalışmışlardır. Bu paralellikler Redeemer'ın özellikleriyle ilgilidir. Bu bilim adamlarına göre Âdem 'in Vahyi'nde (i) Redeemer'ın "kendisine kutsal ruh gelen insan" şeklinde tarif edilmesi, (ii) onun cesedinin kötü güçler tarafından cezalandırılması olayı ve (iii) Redeemer'in menşei ile ilgili çeşitli tasavvurların işlendiği bölümde Redeemer'ın bakireden doğan ve çölde yetişen bir çocuk şeklinde tanımlanması, Âdem'in Vahyi'ndeki Redeemer'ın Yeni Ahit'teki İsa Mesih olduğunu ortaya koymaktadır. ¹⁴ (Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 110. Ayrıca belki bunlara metnin sonunda yer alan ve Nag Hammadi metinlerinden Zostrianos ve Mısırlılar İncili'nde de geçen Gnostik ibare "Yessaus Mazareus Yessedekeus" ilave edilebilir. Bkn. Böhlig, A. and F. Wisse, "The Gospel of the Egyptians", The Nag Hammadi Library in English, s. 217; Sieber, J.H., "Zostrianos", The Nag Hammadi Library in English, s. 436. Kiptîce olan bu ibarenin ilk iki teriminin Aramicede İsa'ya isim olarak kullanılan "Yeşu Nasuran" terimlerinin Kıptîce formları olma ihtimali yüksektir. Bu ibarenin metnin sonunda yer aldığını ve metnin Yunancadan Kıptîceye çevrildiğini gözönüne alırsak bu ibarenin metne sonradan ilave edilmiş olabileceğini düşünebiliriz.) Ancak pek çok bilim adamının da vurguladığı gibi Hıristiyanlıktaki kurtarıcı İsa Mesih figürüyle yakın ilişkili olarak görülen bu hususlar, Hıristiyanlığın dışında diğer civar geleneklerin bazılarında da yer almaktadır. Örneğin A. Böhlig, Âdem'in Vahyi'ndeki Redeemer figürünün bazı özellikleriyle İran geleneği arasındaki çeşitli paralelliklere dikkat çekmektedir.¹⁵ (Bkn. Yamauchi, Pre-Christian Gnosticism, s. 110-111.)

Gerek Redeemer figüründe gerekse diğer pek çok noktada Âdem'in Vahyi ile Sâbiî geleneği arasında da bir hayli, belki de diğerlerinden çok daha dikkat çekici paralel hususlar bulunmaktadır. Bunlar birkaç noktada ele alınabilir. Öncelikle Âdem'in Vahyi'nde Âdem, bu vahyi (kutsal öğretiyi) üç ilâhî elçiden almaktadır. Aynı şekilde Sâbiî kutsal metinlerinden Ginza'da da üç ilâhî elçinin (uthra), dünyaya yerleştirildiğinde Âdem'e kılavuzluk yaptığı vurgulanmaktadır. ¹⁶ ("Adem'i yerleştirdiğimde ona üç uthra (ilâhî ruh veya elçi) atadım. Ben kendimi de Adem ile Havva için atadığım uthraların başına diktim. Onların (Adem ve Havva) önünde durdum ve onlara güzel ilâhîler öğrettim. Onlara, uthraların yaptıkları gibi masiqtaları (rit yemekleri) ifa edebilsinler diye kutsal kitapları talim ettirdim". Ginza, s. 119.)

Bir diğer husus olarak Âdem'in Vahyi'nde insanlığın iki büyük felaket yaşadığı belirtilir. Bunlardan ilki yalnızca Nuh ve ailesinin kurtulduğu tufan olayıdır. İkinci felaket ise ateş, barut ve asvalt felaketidir, bu ikinci felaketten de Şit'in nesli (gnostikler) ilâhî güçlerce kurtarılmışlardır. Âdem'in Vahyi'ne göre her iki felaket de kendi kontrolünün dışına çıkan insanları cezalandırmak için Demiurg tarafından düzenlenmiştir. Sâbiî geleneğine göre ise insanlık Âdem'den günümüze kadar üç büyük felaket geçirmiştir. Her bir felaketten ancak az bir grup insan kurtulabilmiştir. Bu felaketlerden ilki kılıçla olmuştur. Bundan yalnızca Ram ve Rud isimli iki kişi kurtulabilmiştir. İkinci felaket ise ateşle olmuştur. Ateş felaketinden de sadece Şurbai ve Şarhabel isimli iki insan kurtulabilmiştir. Nihayet üçüncü felaket, tufan olayıyla yaşanmıştır. Tufandan da sadece Nuh ve ailesi kurtulabilmiştir. Sâbiîler dünyanın sonunda insanların hava ve rüzgarla son bir felaket yaşayacaklarına inanırlar. ¹⁷ (Krş. Ginza, s. 27-28, 408 vd. Aynı zamanda bkn. Drower, E.S., The Mandaeans of Iraq and Iran, Oxford 1937, s.258 vd.) Görüldüğü gibi Âdem'in Vahyi'nde belirtilen tufanla ve ateşle insanların yok edilmeye çalışılması olayı Sâbiî literatüründe de yer almaktadır. Ancak burada bu felaketlerin sırası yer değiştirmiştir.
Yine Âdem'in Vahyi'nde Redeemer ile ilgili olarak belirtilen bazı ifadelerle Sâbiî geleneği arasında da çok yakın ilişki bulunmaktadır. Âdem'in Vahyi'nde "beşinci krallığın" Redeemer'in menşei ile ilgili şu görüşü ifade edilir:
O, semadan düşen bir damladır. Semadan denize düştü ve uçurumlar onu alarak doğurdu.

Burada Redeemer'in annesi olarak düşünülen uçurumun semadan düşen nutfeden hamile kalarak onu doğurması motifi işlenmektedir. Benzer bir tasavvur Sâbiîlikte Hz. Yahya ile ilgili olarak düşünülür. Yahya tarihsel kişiliğinin yanı sıra, Sâbiîlikte mitolojik bir yapıya sahip olan ilâhî bir öğretici ve elçi olarak niteledir. Sâbiî kutsal kitaplardan Haran Gaveyta'ya göre, Yahya'nın tohumu ilâhî güçlerce yardna'ya (vaftiz suyu, akar su) atılır. Enişbay (Yahya'nın annesi) bu suyu içtiğinde Yahya'ya hamile kalır ve onu doğurur. ¹⁸(Bkn. Haran Gaveyta, s. 5. Buna karşın Ginza ve diğer bazı Sâbiî kutsal kitaplarında Enişbay'ın Yahya'ya kocası Zekeriya'dan hamile kaldığı ve o esnada her ikisinin de çok yaşlı olduğu belirtilmektedir. Bkn. Ginza, s. 51; Draşya d Yahya, s. 75 vd.)

Son olarak Âdem'in Vahyi'nde vaftize bir kurtuluş aracı olarak önem verilmesiyle vaftizin Sâbiî geleneğindeki önemi karşılaştırıldığında, bu konuda da bir benzerlik bulunduğu anlaşılır. Sâbiîlikte vaftiz büyük öneme sahip olan bir ibadettir ve vaftizin ilâhî âleme ruhların yükselişi için hayatî önemi vardır. Sâbiîlikte vaftiz olunan yardna'nın, yani içinde gusül abdesti alınan ve "hayat suyu" olarak nitelenen akarsuyun ilâhî âlemden yeryüzüne bir kurtuluş aracı olması amacıyla gönderildiğine inanılır. Dolayısıyla, her ikisi de ilâhî menşeli olan ve Redeemer tarafından öğretilen, bir tarafta gnosis (kutsal bilgi) öbür tarafta ise vaftiz kurtuluş için ruhların sarılmaları gereken iki ayrılmaz husustur.¹⁹ (Vaftiz için bkn. Buckley, J.J., "Why once is not enough: Mandaean Baptism (Maşbuta) as an Example of a repeated Ritual", Hist. Rel., 29, 1989, s. 23-34; Segelberg, E., Maşbuta, Uppsala 1958.)


2- "Adem'in Vahyi" metni²⁰ (Bu tercümede Kıptice metnin iki ayrı İngilizce tercümesi esas alınmıştır: Macrae, G.W. and D.M. Parrot, "The Apocalypse of Adam", The Nag Hammadi Library in English, s. 277-286; Foerster, Gnosis. A Selection of Gnostic Texts II. Coptic and Mandaean Sources, s. 13-23. Tercüme yapılırken bu İngilizce tercümelerden herhangi birine kesin bağlı kalınmaksızın, her iki çeviri de bir arada göz önüne alınarak, metnin Türkçede en iyi şekilde ifade edilmesine çalışılmıştır. Metnin orijinalindeki eksiklikler köşeli parantez içinde üç nokta ile gösterilmiştir.)

Adem'in Vahyi

Yedi yüzüncü yılda Âdem'in, oğlu Şit'e öğrettiği vahiy şudur: Oğlum Şit, sözlerimi dinle. Tanrı beni, annen Havva ile birlikte topraktan yarattığında, Havva ile geldiğimiz âlemde Havva'nın karşılaşmış olduğu bir yücelik içerisinde hareket ediyordum. O (Havva) bana ezeli ve ebedi olan Tanrının bilgisiyle ilgili bir söz öğretti. Ve biz yüce ölümsüz melekler gibiydik. Zira biz, bizi yaratmış olan Tanrıdan ve onunla birlikte olan bilmediğimiz güçlerden daha yüceydik.

Sonra, âlemlerin ve güçlerin yöneticisi olan Tanrı bizi öfkeyle ayırdı. Sonra biz iki âlem olduk ve kalplerimizdeki yücelik, içimizde teneffüs ettiğimiz ilk bilgi ile birlikte bizi, ben ve annen Havva'yı, terketti. Ve o (yücelik) bizden uzaklaştı ve yüce âlemlere ve meleklere gitti. /65/ Bizim, yani ben ve annen Havva'nın var olduğumuz bu âlemden kaynaklanmamış olan (bilgi ise) yüce âlemlerin nesline gitti. Bu nedenle ben seni, yüce neslin kaynağı olan veya o (kaynaktan) çıkan kişinin ismiyle adlandırdım. Bu günlerden sonra gerçekliğin Tanrısının sonsuz bilgisi benden ve annen Havva'dan uzaklaştı. O zamandan itibaren insanlar gibi ölü şeylerle ilgili öğretiyi aldık. Sonra bizi yaratmış olan Tanrıyı tanıdık. Zira biz onun güçlerine yabancı değildik. Ve korku ve esaretle ona hizmet ettik.

Bu (olaylardan) sonra kalben kararmaya başladık. Kalben düşünce içinde uyuyordum. Önümde, bizi yaratan Tanrının güçleriyle ilgili olmadıklarından görünüşlerini tanıyamadığım üç adam gördüm. Onlar tabiatları itibarıyla görmüş olduğum kişilerin ötesindeydiler. Bana geldiler ve bana /66/ şöyle diyerek göründüler: "Âdem, ölüm uykusundan kalk ve senden ve eşin Havva'dan türeyen ve kendisine hayat gelen kişinin nesli ve âlemi ile ilgili dinle!" Önümde duran o yüce kişilerden bu sözleri işittiğimde, ben ve Havva kalben iç geçirdik. Ve bizi yaratan Rab Tanrı önümüzde dikildi ve bize şöyle dedi: "Âdem niçin kalben iç geçiriyorsun? Benim seni yaratan Tanrı olduğumu bilmez misin? Ve ben sana yaşayan bir can olarak hayat ruhunu üfledim." Sonra gözlerime bir karanlık çöktü. Sonra bizi yaratan Tanrı kendisinin dışında bir [...] yarattı ve şöyle dedi: "Ben Tanrıyım ve başkası yoktur. Fakat sen topraksın ve karın Havva ile birlikte tekrar toprak olacaksın."/67/

Ve (bunun üzerine) zihnimde ve kalbimde annene karşı tatlı bir arzu duydum. Sonra sonsuz bilgimizin çiçeği içimizde yok oldu. Ve bizi bir zayıflık kapladı. Bu nedenle yaşam günlerimiz azaldı. Zira ölümün hakimiyeti altına düşmüş olduğumu biliyordum.

Fakat şimdi, oğlum Şit, daha önce önümde gördüğüm kişilerin bana bildirdikleri şeyi sana bildireceğim: Ben bu neslin zamanını tamamladıktan ve bu neslin yılları sona erdikten sonra, bizi yaratan Rab Tanrının bir hizmetçisi olan Nuh gelecek. Ve bir [/68/.../69/] tufan gelecek. Zira önce, yeryüzünden bütün hayatı, onları çevreleyen her şeyi ve kendilerine annen Havva'dan çıkan bilgiyle ilgili gerçek girmiş olan insan neslini yok edebilsin diye kudretli Tanrının sağanak yağmurları dökülecek. Zira onlar ona (yaratıcı Tanrıya) yabancıydılar.

Daha sonra yüce melekler azametli bulutlar içerisinde gelecekler. Onlar bu insanları ezelî ve ebedî hayatın ruhunun [...] götürecekler. /70/ Bu âlemlerin azameti onlara verilecek; semadan yeryüzünde bir [...] gelecek ve bütün hayat sular içerisinde yok olacak.
Sonra Tanrı öfkesini bırakacak ve gücünü sulara atacak. Ve O, Nuh'u, onun oğullarını ve onların karılarını, arzu ettiği hayvanlar ve çağırdığı cennet kuşlarıyla birlikte gemi ile kurtaracak. O, onları yeryüzüne yerleştirir. Ve Tanrı, sonraki nesillerin Deucalion diye adlandıracağı Nuh'a şöyle diyecek:

"Bak! Seni karın, oğulların, oğullarının karıları ve hayvanları ve çağırdığın cennet kuşları ile birlikte gemi içerisinde korudum. [...] /71/ Bu nedenle size, sana ve oğullarına yeryüzünü vereceğim. Hükümran olarak siz, sen ve oğulların ona hükmedeceksiniz. Ve huzurumda şerefle durmayacak olan insanların nesli senden çıkmayacak. O zaman onlar yüce ışık bulutları gibi olacaklar."

Yüce âlemler ve meleklerin bilgisiyle ayrı düşmüş olan kişiler gelecekler. Onlar Nuh'un ve âlemlerin huzurunda duracaklar. Ve Tanrı Nuh'a şöyle diyecek:

"Sana söylediğim şeyden neden ayrıldın? Benim gücümü reddedebilmen için başka bir nesil (mi) oluşturdun?" Sonra Nuh şöyle diyecek: "Kudretin önünde yemin ederim ki bu insanların nesli benden veya benim çocuklarımdan değil, fakat gerçekliğin ezeli ve ebedi Tanrısı ve kutsal bilgiden kaynaklandı."/72/

Ve o, bu insanları kurtaracak; onları topraklarına götürecek ve onlar için kutsal bir ikametgâh inşa edecek. Onlar bu isimle adlandırılacaklar ve orada kesintisiz (kutsal) bir bilgiyle 600 yıl kalacaklar. Ve yüce Işık melekleri onlarla birlikte olacak, kalplerinde hiçbir utanç verici iş olmayacak; sadece (yüce) Tanrının bilgisi olacak.

Sonra Nuh bütün yeryüzünü oğulları Ham, Yafet ve Şem arasında taksim edecek. O onlara şöyle diyecek: "Oğullarım, sözlerimi dinleyin! Bakın yeryüzünü aranızda taksim ettim. Bütün hayatınız boyunca ancak ona (Tanrıya) korkuyla ve ubudiyetle hizmet edin. Neslinizin, kudretli Tanrının yüzünden (yolundan) ayrılmasına izin vermeyin. Ben ve kardeşiniz Şem, O'na hizmet ederim. O bizi yaratan Tanrıdır."/73/

Sonra Nuh'un oğlu Şem şöyle diyecek: "Neslim, sen ve senin gücünün huzurunda huzur bulacak. Onu güçlü elinle korku ve emirle mühürle. Öyle ki benden türeyen bütün zürriyet, senden ve kudretli tanrıdan uzaklaşmasın, fakat bilgilerinin korku ve itaati içinde hizmet etsin."

Sonra Ham ve Yafet'in neslinden diğerleri çıkacak. 400.000 kişi gelecek, bir başka ülkeye girecek ve yüce ezeli ve ebedi bilgiden kaynaklanan kişilerle birlikte kalacaklar. Zira onların gücünün gölgesi kendileriyle birlikte kalanları her türlü kötü şeyden ve bütün temiz olmayan arzulardan koruyacak.

Sonra Ham ve Yafet'in nesli 12 krallık oluşturacak. Ve onların nesli bir diğer halkın krallığına girecek. [...] /74/ [...] sonsuz yüce âleme karşı ölü olan şeyler [...] Ve onlar tanrıları Saklas'a gidecekler. Şerefli yüce kişileri suçlayarak güçlerin (huzuruna) gidecekler. Saklas'a şöyle diyecekler: "Ham ve Yafet'in soyundan gelen ve sayıca 400.000 kişi olan huzurundaki bu adamların gücü nedir? Onlar oradan kaynaklandıkları başka bir âleme alındılar (orayı tercih ettiler) ve senin gücünün şanını ve elinin hakimiyetini yıktılar. Zira, oğulları vasıtasıyla Nuh'un nesli senin bütün isteklerini yerine getirirken ve aynı şekilde senin kudretinin hükümran olduğu âlemlerdeki bütün güçler de aynısını yaparken, bu adamlar ve onların güçlerine katılanlar senin arzunu yerine getirmediler. Bilakis onlar senin bütün halkına yabancı oldular".

Sonra âlemlerin tanrısı onlara, (kendisine) hizmet edenlerden (bazılarını) verecek. /75/ Onlar ne kendileri kirlenmiş ne de herhangi bir ihtirasla kendilerini kirletecek olan yüce kişilerin bulunduğu yere gelecekler. Zira onların ruhu kirli bir elden çıkmamış, fakat ezelî ve ebedî bir meleğin yüce emrinden kaynaklanmıştı.
Sonra ateş, sülfür ve asvalt bu insanların üzerine atılacak ve ateş ve kör edici bir sis bu âlemlerin üzerine çökecek. Aydınlatıcıların güçlerinin gözleri kararacak ve bu günlerde âlemler onları görmeyecekler. Ve yüce Işık bulutları inecek ve yüce âlemlerden onların üzerine diğer Işık bulutları inecek.

Abrasax, Sablo ve Gamaliel inecek ve bu adamları ateş ve gazabın dışına çıkaracaklar. Onları meleklerin ve (kötü) güçlerin hakimiyet sahalarının ötesine götürecek, onları kurtaracak ve onlara hayatın sonsuz yüceliğini verecekler. Onlar âlemlerin gücünü alacaklar. /76/ (Sonsuz âlem), kutsal melekler, âlemler (ve o yüce ışıkların mekânı olan yerdir). İnsanlar bu melekler gibi olacaklar; zira onlar onlara yabancı değildirler. Onlar ölümsüz nesil içerisinde çalışırlar.

Bir kez daha, üçüncü kez, bilginin Aydınlatıcısı (Illuminator) Nuh'un soyuna ve Ham ve Yafet'in oğullarına bir şey bırakabilmek, kendisi için meyve taşıyan ağaçlar bırakabilmek için büyük azametle geçecek. O, onların ruhlarını ölümlü günlerden kurtaracak. Çünkü ölü yeryüzünden kaynaklanan bütün hayat, ölümün otoritesi altında olacak. Ancak kalplerinde ezeli ve ebedî tanrının bilgisini bulunduranlar yok olmayacaklar. Zira onlar ruhu bu aynı krallıktan almadılar; fakat ezelî ve ebedî meleklerin birinden aldılar: (Ve bilginin) Aydınlatıcısı, yeryüzünün güçlerini ve onların yöneticilerini reddetmek için (derhal) ölü (yeryüzüne gelecek, onu) Şit'in (ismiyle mühürleyecek) /77/ ve (çeşitli) işaretler ve harikuladelikler gösterecek.

Sonra (kötü) güçlerin tanrışı zor duruma düşecek ve şöyle diyecek: "Bizden daha yüce olan bu adamın gücü nedir?" Sonra o, bu adama karşı büyük bir öfke duyacak. Ve yücelik geçecek ve kendisi için seçtiği kutsal mekanlara yerleşecek. (Kötü) güçler gözleriyle onu görmeyecekler. Onlar Aydınlatıcıyı da görmeyecekler. Sonra onlar, kendisine kutsal ruh inen adamın cesedini cezalandıracaklar. Sonra melekler ve güçlerle ilgili tüm nesiller ismi bir hile olarak görecekler ve şöyle diyecekler: "O (hile) nereden geldi?" veya "Tüm güçlerin algılamada başarısızlığa düştüğü bu yalan sözler nereden geldi?"

Sonra birinci krallık onunla ilgili şöyle der:

O [...]dan geldi. /78/ Bir ruh semaya [...]

O semada beslenip büyütüldü.

Bir olanın azametini ve gücünü aldı. O annesinin göğsüne geldi.

Ve böylece o suya geldi.

Ve ikinci krallık onunla ilgili şöyle söyler:

O büyük bir peygamberden geldi. Ve bir kuş geldi, doğan çocuğu aldı ve onu yüksek bir dağa götürdü.

Ve o, cennet kuşu tarafından beslenip büyütüldü. Orada bir melek belirdi ve ona şöyle dedi: "Kalk! Tanrı sana azamet bahşetti".

O, azameti ve gücü aldı.

Ve böylece suya geldi.

Üçüncü krallık onunla ilgili şöyle der:

O bir bakire rahimden geldi. O, o ve annesi, şehrinin dışına atıldı. O bir çöle götürüldü.

O orada beslenip büyütüldü.

O geldi ve azamet ve gücü aldı.

Ve böylece suya geldi.

(Dördüncü) krallık (onunla ilgili) şöyle der:

O (bir bakireden) geldi. Süleyman, /79/ -o, Phersalo, Sauel ve gönderdiği orduları- o bakireyi (araştırdı). Süleyman kendisi bakireyi aramak için kendi ifritler ordusunu gönderdi. Ve onlar aradıkları kişiyi değil, fakat kendilerine verilen bakireyi buldular. Onların gidip getirdikleri oydu. Süleyman onu aldı, bakire hamile kaldı ve orada çocuğu doğurdu.

O, çocuğu bir çöl kenarında besleyip büyüttü. O büyütüldüğünde, kendisinden meydana gelmiş olduğu nesilden azamet ve güç aldı.

Ve böylece suya geldi.

Ve beşinci krallık onunla ilgili şöyle der:

O, semadan (düşen) bir nutfeden geldi. O denize atıldı. Uçurum onu aldı, onu doğurdu ve onu semaya götürdü.

O azamet ve güç aldı.

Ve böylece (suya) geldi. Ve altıncı krallık (şöyle der):

Çiçek (toplamak) için /80/ aşağıdaki âleme bir [...]. O çiçeklerin ihtirasından hamile kaldı. Orada onu doğurdu.

Çiçek bahçesinin melekleri onu besleyip büyüttüler.

O, orada azamet ve güç aldı.

Ve böylece suya geldi.

Ve yedinci krallık onunla ilgili şöyle der:

O bir nutfedir (damladır). O cennetten yeryüzüne geldi. Canavarlar onu mağaralara götürdüler. O bir çocuk oldu. Ona bir ruh geldi ve onu, nutfenin gelmiş olduğu yere, yükseğe götürdü.

O orada azamet ve güç aldı.

Ve böylece suya geldi.

Ve sekizinci krallık onunla ilgili şöyle der:

Bir bulut yeryüzüne indi ve bir kayayı kapladı. O, ondan geldi. Bulutun üzerindeki melekler onu besleyip büyüttüler.
O (orada) azamet (ve) güç (aldı).

Ve (böylece suya) geldi. /81/

Ve (dokuzuncu) krallık onunla ilgili şöyle der:

Dokuz Pierides'ten biri ayrıldı. O yüksek bir daga geldi ve orada oturarak bir müddet geçirdi. Öyle ki çift cinsiyetli olmak için yalnız kendi kendisine arzu duydu. O arzusunu tamamladı ve kendi arzusundan hamile kaldı. (Böylelikle) o doğdu.

Arzunun üzerindeki melekler onu besleyip büyüttüler.

Ve o, orada azamet ve güç aldı.

Ve böylece suya geldi.

Onuncu krallık onunla ilgili şöyle der:

Tanrısı bir arzu bulutunu sevdi. Kendi elinde onu oluşturdu ve kendisinden uzakta olan buluta nutfe attı. Ve o doğdu.

O orada azamet ve güç aldı.

Ve böylece suya geldi.

Ve onbirinci krallık şöyle der:

Baba kendi kızına arzu duydu. O, kendi babasından hamile kaldı. O [...] çölde bir /82/ mezara attı.

Melek onu orada besleyip büyüttü.

Ve o böylece suya geldi.

Onikinci krallık onunla ilgili şöyle der:

O iki aydınlatıcıdan geldi.

Orada beslenip büyütüldü.

O azamet ve güç aldı.

Ve böylece suya geldi.
Ve onüçüncü krallık onunla ilgili şöyle der:

Yöneticilerinin her doğumu bir sözdür.

Ve onun sözü orada bir emir aldı.

O azamet ve güç aldı.

Ve o böylece bu güçlerin arzusunun tatmin edilebilmesi için suya geldi.

Fakat üzerlerinde bir kral olmayan nesil onunla ilgili şöyle der: Tanrı onu bütün âlemlerden seçti. O, gerçek kirlenmemiş birinin (Tanrının) bilgisinin kendisinde oluşmasına neden oldu. O şöyle dedi: "(Yüce) Aydınlatıcı yabancı bir havadan, yüce bir âlemden çıktı. (Ve o), /83/ bütün âlemi aydınlatsınlar diye kendisi için seçtiği insanların neslini aydınlattı".

Sonra (kurtarıcının) ismini suda alacak olan nesil ve onlarla ilgili olanların hepsi, güce karşı mücadele edecekler. Ve bir karanlık bulut onların üzerine inecek.

Sonra halklar yüksek sesle şöyle diyerek feryat edecekler: "Kutsi olan bu insanların ruhlarıdır; zira onlar Tanrıyı gerçek bir bilgiyle tanıdılar. Onlar ebediyen yaşayacaklar. Zira onlar meleklerle birlikte, arzuları tarafından dumura uğratılmadılar. Onlar (kötü) güçlerin işlerini de yapmadılar. Fakat onlar ateş ve kandan çıkan ışık gibi, Tanrı'nın bilgisiyle onun huzurunda durdular.

Fakat biz düşüncesizce (kötü) güçlerin her işini yaptık. Vazifelerimizi ihlal etme konusunda öğündük. Onun işleri [...] sonsuz olduğu için /84/ (Gerçekliğin Tanrısına) karşı çıktık. Bunlar ruhlarımıza karşıdır. Çünkü şimdi biz ruhlarımızın ölümü tadacağını anladık".

Sonra onlara şöyle diyen bir ses geldi: "Kutsal Vaftizin ve Hayat Suyunun üzerinde olan Michev, Michar ve Mnesinus, niçin uygunsuz sesler, kendilerine hukukun hâkim olmadığı diller ve kan ve yanlış hareketlerle dolu olan ruhlarla Hayat sahibi olan Tanrıya karşı ağlayıp haykırıyorsunuz? Siz gerçeğe ait olmayan işlerle dolusunuz. Sizin yolunuz eğlence ve zevk sefa doludur. Siz Hayat Suyunu kirlettiniz ve onu kendilerine hizmet etmek için, ellerine verildiğiniz (hakimiyetleri altına girdiğiniz) güçlerin arzuları içerisine sürüklediniz. Ve sizin düşünceniz, (sizin ve bu güçlerin) arzularını (dinlemedikleri için) cezalandırdığınız şu insanlarınki gibi değildir. [...] /85/ Onların meyvesi solmaz. Onlar yüce âlemlere kadar tanınacaklar; zira onların muhafaza ettikleri âlemlerin Tanrısının sözleri kitaba işlenmiş değildi, onlar yazılmış da değildi. Fakat melekût âlemi varlıkları insan neslinin tamamının tanımayacağı kişileri getirecekler. Zira onlar, doğruluk kayası üzerindeki bir yüksek dağ üzerinde olacaklar. Bu nedenle onlar "Ölümsüzlük ve Gerçeğin Sözleri" diye adlandırılacaklar. Bunlar bilginin hikmetinde ve meleklerin öğretisinde sonsuz yüce tanrıyı ebediyen tanırlar; zira o (Tanrı) her şeyi bilir".

Bunlar Âdem'in oğlu Şit'e bildirdiği ve onun (Şit'in) bunları kendi nesline öğrettiği vahiylerdir, bu, Âdem'in Şit'e verdiği, Âdem'in gizli bilgisidir. (Bu), kutsal nesil Yesseus, Mazareus (Yesse)dekeus ve (Hayat) Suyu'ndan gelen, sözden doğan ve ölümsüz olan Aydınlatıcılar vasıtasıyla ezelî ve ebedî bilgiyi bilenlerin vaftizidir.

Adem'in Vahyi.

KAYNAK: Şinasi GÜNDÜZ, Mitoloji ile İnanç Arasında, Sayfa 293-335)

Konu Muhyiddin Arabi tarafından (02-06-2023 Saat 01:00 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 02-06-2023, 05:00
Alvin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Alvin Alvin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 17 May 2023
Bulunduğu yer: Munzur
Mesajlar: 340
Standart

Sayin Muhyiddin Arabi,

Bu cok uzun bir alinti. Sahsen okuma imkanim yok. Belki benim gibi baskalari da vardir. Siz, kendi cumlelerinizle, bu yazidan ne anladiginizi, ana fikrini anlatirsaniz sevinirim.

Tesekkurler

"Happiness is a state of mind. It's just according to the way you look at things."
— Walt Disney
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 02-06-2023, 10:49
Muhyiddin Arabi Muhyiddin Arabi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 13 Mar 2023
Mesajlar: 87
Standart

Alvin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayin Muhyiddin Arabi,

Bu cok uzun bir alinti. Sahsen okuma imkanim yok. Belki benim gibi baskalari da vardir. Siz, kendi cumlelerinizle, bu yazidan ne anladiginizi, ana fikrini anlatirsaniz sevinirim.

Tesekkurler

Ademin vahyi kısmı var en sonda. Oradan itibaren okuyabilirsiniz. Genel olarak Mısır'ın nag hammadi kasabasında bulunan metinlerin tanıtımı yapılıyor.

Adem oğlu Şite kendisinin ve Havva'nın yaratıcısı olan Tanrı ile gerçekliğin tanrısının farklı varlıklar olduğu bilgisini veriyor.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 02-06-2023, 17:59
Alvin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Alvin Alvin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 17 May 2023
Bulunduğu yer: Munzur
Mesajlar: 340
Standart

Muhyiddin Arabi´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ademin vahyi…

Adem oğlu Şite kendisinin ve Havva'nın yaratıcısı olan Tanrı ile gerçekliğin tanrısının farklı varlıklar olduğu bilgisini veriyor.
Bu hikayelerin dogru oldugu ne malum ki ciddiye alip okuyalim. Bilim, insanin kokenini acikliyor. Dolayisiyla yukarida palavra anlatiliyor.


Bana soyler misin, oyku nedir? Oyku ile bilimsel aciklama arasindaki fark nedir? Bilimsel metod nedir?



Saygilarimla

"Happiness is a state of mind. It's just according to the way you look at things."
— Walt Disney
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 02-06-2023, 23:47
Muhyiddin Arabi Muhyiddin Arabi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 13 Mar 2023
Mesajlar: 87
Standart

Alvin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu hikayelerin dogru oldugu ne malum ki ciddiye alip okuyalim. Bilim, insanin kokenini acikliyor. Dolayisiyla yukarida palavra anlatiliyor.


Bana soyler misin, oyku nedir? Oyku ile bilimsel aciklama arasindaki fark nedir? Bilimsel metod nedir?



Saygilarimla
Tabi ki ciddiye almayabilirsiniz, okumayabilirsiniz. Sizin tercihiniz. Ay ile güneş mademki birbirini çekiyor o zaman neden yapışmıyor sorusuna merkezcil kuvvet ile merkezkaç kuvvet birbirini nötrlediği için diyen makine mühendislerinin bulunduğu bir ülkede elbette ki her konuya bilimsel yaklaşmak lazım. Yukarıdaki metnin kaynakçası tamamen yabancı diller ile yazılmış kitaplar. İngilizi, almanı ne gerek var dememiş oturmuş kafa patlatmış. Şinasi Gündüz de bunlardan anladığı üzerine kitap yazmış. Gereksiz görmeden önce bir kez daha düşünün derim.

Bana göre dinci yobazlığın panzehiri gnostisizmdir. İslamda bunun karşılığı batıniliktir. İngilterede kral hem devletin hem de kilisenin başı olduğu halde yobazlığın egemen olmaması gnostisizm sayesindedir. Mason inancının temeli yukarıda yazanlardır. Anglikan kilisesi üzerinde masonluk önemli bir etkiye sahiptir.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 03-06-2023, 02:15
marcos - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
marcos marcos isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 04 Apr 2011
Mesajlar: 1.313
Standart

Muhyiddin Arabi´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Tabi ki ciddiye almayabilirsiniz, okumayabilirsiniz. Sizin tercihiniz. Ay ile güneş mademki birbirini çekiyor o zaman neden yapışmıyor sorusuna merkezcil kuvvet ile merkezkaç kuvvet birbirini nötrlediği için diyen makine mühendislerinin bulunduğu bir ülkede elbette ki her konuya bilimsel yaklaşmak lazım. Yukarıdaki metnin kaynakçası tamamen yabancı diller ile yazılmış kitaplar. İngilizi, almanı ne gerek var dememiş oturmuş kafa patlatmış. Şinasi Gündüz de bunlardan anladığı üzerine kitap yazmış. Gereksiz görmeden önce bir kez daha düşünün derim.

Bana göre dinci yobazlığın panzehiri gnostisizmdir. İslamda bunun karşılığı batıniliktir. İngilterede kral hem devletin hem de kilisenin başı olduğu halde yobazlığın egemen olmaması gnostisizm sayesindedir. Mason inancının temeli yukarıda yazanlardır. Anglikan kilisesi üzerinde masonluk önemli bir etkiye sahiptir.
İngiltere'de kilisenin haliyle yobazlığın egemen ol(a)mamasının nedeni Baranlor savaşıdır Magna Carta Sözleşmesidir.

http://bizimsokagincocuklari.com/wp-...EMES%C4%B0.pdf

" Şüphesiz eğer ki hayvanların dini olsaydı, şeytanı insan şeklinde hayal ederdi." / W. Ralph Inge
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 03-06-2023, 06:14
Alvin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Alvin Alvin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 17 May 2023
Bulunduğu yer: Munzur
Mesajlar: 340
Standart

Muhyiddin Arabi´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Tabi ki ciddiye almayabilirsiniz, okumayabilirsiniz. Sizin tercihiniz. Ay ile güneş mademki birbirini çekiyor o zaman neden yapışmıyor sorusuna merkezcil kuvvet ile merkezkaç kuvvet birbirini nötrlediği için diyen makine mühendislerinin bulunduğu bir ülkede elbette ki her konuya bilimsel yaklaşmak lazım. Yukarıdaki metnin kaynakçası tamamen yabancı diller ile yazılmış kitaplar. İngilizi, almanı ne gerek var dememiş oturmuş kafa patlatmış. Şinasi Gündüz de bunlardan anladığı üzerine kitap yazmış. Gereksiz görmeden önce bir kez daha düşünün derim.

Bana göre dinci yobazlığın panzehiri gnostisizmdir. İslamda bunun karşılığı batıniliktir. İngilterede kral hem devletin hem de kilisenin başı olduğu halde yobazlığın egemen olmaması gnostisizm sayesindedir. Mason inancının temeli yukarıda yazanlardır. Anglikan kilisesi üzerinde masonluk önemli bir etkiye sahiptir.

Sayin Muhyiddin Arabi,

Birincisi Adem ve Havva'nin Ingilterey le, muhendislikle vs ne alakasi var? Ikincisi Sinasi Bey kim? Bilim adami mi? Kendisini niye ciddiye alip okuyayim?


Ne dedigini anlamiyorum. Yukarida Adem Havva dedin. Ben de nereden biliyorsun bu oykunun gercek oldugunu dedim. Sen de Ingiltere, masonluk vs dedin.

Masonlukla ne ilgisi var konunun? Dediklerin tarafimdan anlasilmiyor. Anlayabilecegim bir sekilde aktarir misin, sen ne diyorsun 😀

Saygilarimla

"Happiness is a state of mind. It's just according to the way you look at things."
— Walt Disney
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 03-06-2023, 06:56
Muhyiddin Arabi Muhyiddin Arabi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 13 Mar 2023
Mesajlar: 87
Standart

Alvin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayin Muhyiddin Arabi,

Birincisi Adem ve Havva'nin Ingilterey le, muhendislikle vs ne alakasi var? Ikincisi Sinasi Bey kim? Bilim adami mi? Kendisini niye ciddiye alip okuyayim?


Ne dedigini anlamiyorum. Yukarida Adem Havva dedin. Ben de nereden biliyorsun bu oykunun gercek oldugunu dedim. Sen de Ingiltere, masonluk vs dedin.

Masonlukla ne ilgisi var konunun? Dediklerin tarafimdan anlasilmiyor. Anlayabilecegim bir sekilde aktarir misin, sen ne diyorsun 😀

Saygilarimla

Masonluk ezoterik bir tarikattır. İngilterede üst düzey mevkilere gelmek için mason olmak zorunludur. Ademin Vahyi de ezoterik bir metindir. Bu konulardaki, ülkenin tek yetkin ismi ise Şinasi Gündüz'dür.


Ademin vahyi metninde iki farklı tanrı var. Biri Adem ve Havva'yı yaratan tanrı ve bu tanrı kötülüğün kaynağı olarak ele alınır. İkincisi de gerçekliğin tanrısı. Şimdilik bu kadarını anlayın yeter. Çünkü, konunun temeli bu.

Newton'un yöneticiliğini yaptığı Gül ve Haç Kardeşliği tarikatı da ezoterik bir tarikattır. Oraya masonluğa göre daha üst düzey olanlar alınır. Ben bilim insanıyım ne işim olur bu hikayelerle dememiş bu konulara kafa yormuş. Hatta Tanah'ın Daniel Bölümü ile ilgili bir de tefsir yazmıştır. Aytunç Altındal bu tefsiri 'Kutsal Kitabın Yorumu' adlı kitabıyla Türkçe'ye çevirmiştir.

Konu Muhyiddin Arabi tarafından (03-06-2023 Saat 08:13 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 03-06-2023, 17:10
marcos - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
marcos marcos isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 04 Apr 2011
Mesajlar: 1.313
Standart

Arabi

Sahte tarih okuması yapacağına zamanını gerçek tarih okuması yapmaya ayırırsan fikirlerinin gerçeklikten son derece uzak olduğunu kavrarsın.

İngiltere tarhinin belirleyici köşe taşları

Anarşi

Baron Savaşları

Güller Savaşı

Sanayi Devrimi

İşçi ayaklanmaları

Bunları araştırırsan İngiltere geleneğini oluşturanın gnostizmle alakası olmadığını görürsün.

Batınilik dinsel otoriteyi zayıflatsaydı biz bunu İran-Hindistan'da da görmeliydik.Ama oralarda tersini görüyoruz.

http://bizimsokagincocuklari.com/wp-...EMES%C4%B0.pdf

" Şüphesiz eğer ki hayvanların dini olsaydı, şeytanı insan şeklinde hayal ederdi." / W. Ralph Inge
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 03-06-2023, 23:42
Muhyiddin Arabi Muhyiddin Arabi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 13 Mar 2023
Mesajlar: 87
Standart

marcos´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Arabi

Sahte tarih okuması yapacağına zamanını gerçek tarih okuması yapmaya ayırırsan fikirlerinin gerçeklikten son derece uzak olduğunu kavrarsın.

İngiltere tarhinin belirleyici köşe taşları

Anarşi

Baron Savaşları

Güller Savaşı

Sanayi Devrimi

İşçi ayaklanmaları

Bunları araştırırsan İngiltere geleneğini oluşturanın gnostizmle alakası olmadığını görürsün.


Batınilik dinsel otoriteyi zayıflatsaydı biz bunu İran-Hindistan'da da görmeliydik.Ama oralarda tersini görüyoruz.

Beğenmediğiniz Hindistan, İran sanatta bizden çok daha ileriler.



Tevatüren bilinen "Yunanlılar atomun parçalanmayacağını iddia ediyorlar. Halbuki parçalanabilir ve parçalanırsa Bağdatın altını üstüne getirecek kadar çok enerji açığa çıkar" saptaması ile atom bombası fikrini günümüzden 1200 sene evvel dile getirecek kadar ileri bir sezgiye sahip olan Cabir Bin Hayyan hakkında bakalım İngilizce Britannica neler yazmış:

Ebû Mûsâ Câbir ibn Hayyân, (d. yak. 721, Tûs, İran - ö. yak. 815, Kûfe, Irak), Arap kimyasının babası olarak bilinen Müslüman simyacı. Maddelerin "niceliksel" analizini sistematize etmiş ve maddenin ışığın parçacık kuramını geliştiren Latin simyacı Geber'e ilham kaynağı olmuştur.

Tarihsel figür

Geleneğe göre Câbir, çoğunlukla 8. yüzyılda yaşamış bir simyacı ve muhtemelen bir eczacı veya hekimdir. Bazı kaynaklar onun altıncı Şii imam Cafer b. Muhammed'in öğrencisi olduğunu iddia eder. Ancak tarihçi Paul Kraus'un 1940'larda gösterdiği gibi, bu Câbir'e atfedilen yaklaşık 3.000 eserin tek bir kişi tarafından yazılmış olması mümkün değildir; hem üslup hem de içerik bakımından çok fazla farklılık içerirler. Buna ek olarak, Câbirî külliyatı, onu Fâtımî döneminin İsmâilî hareketiyle ilişkilendiren çok sayıda işaret sergilemektedir; Câbir'e atfedilen eserlerin çoğu muhtemelen 9. ve 10. yüzyıllarda yazılmıştır.

Cabiri külliyatı

Cabiri külliyatının belki de en orijinal yönü "terazi yöntemi" (mîzân) olarak adlandırılan bir tür aritmolojidir (numeroloji). Özünde bu, bir maddedeki "dört doğanın" (sıcak, soğuk, ıslak ve kuru) miktarını, maddenin adı aracılığıyla belirlemekten ibaretti. Arap alfabesinin her harfine sayısal bir değer verilir ve harflerin sırasına bağlı olarak farklı "doğalara" uygulanırdı. Câbirî metinleri ayrıca her şeyin "gizli" (bâtın) bir gerçekliğe sahip olduğu kadar, tarif edildiği şekilde ulaşılan "açık" (zâhir) bir gerçekliğe de sahip olduğunu savunur. Gizli doğaların 1:3:5:8 orantısına girdiği düşünülmüştür ki bu da her zaman 17'ye ya da 17'nin katlarına eşittir.

Cabir'in terazi yönteminin daha hayali yönlerine rağmen, Câbir'e atfedilen külliyat kimyasal teknoloji alanında çok değerli şeyler içermektedir. Câbir külliyatı, bilinen metallerin kükürt ve cıvadan oluştuğu şeklindeki uzun ömürlü teorinin önemli bir taşıyıcısıdır ve bu iddiayı destekleyecek metalürjik kanıtlar sunmaktadır. Eserlerde metallerin alaşımlandırılması, saflaştırılması ve test edilmesine dair detaylı açıklamalar yer almakta ve farklı "doğaları" izole etmek için fraksiyonel damıtmadan önemli ölçüde faydalanılmaktadır. Nişadır (Amonyum klorür) kimyası Cabiryan yazıları için özel bir odak noktası oluşturur. Bu madde öncelikle Orta Çağ'da bilinen metallerin çoğuyla birleşerek metalleri değişen derecelerde çözünür ve uçucu hale getirme kabiliyetiyle ilgi çekiyordu. Uçuculuk pnömatik ya da "ruhani" bir doğanın işareti olarak görüldüğünden, Cabiryan simyacıları nişadırı sanatın özel bir anahtarı olarak görmüşlerdir.


Latin Geber

Cabir'in eserlerinin sadece küçük bir kısmı Ortaçağ Batı'sına ulaşabilmiştir. Câbir'in Yetmiş Kitap'ı 12. yüzyılda Cremonalı Gerard tarafından Liber de septuaginta adıyla Latinceye çevrilmiştir. Bu eserin tahrif edilmiş bir versiyonu, muhtemelen Orta Çağ'ın en ünlü simya kitabı olan Summa perfectionis magisterii'yi (Mükemmelliğin Toplamı ya da Mükemmel Maji) yazan ve kendisine Geber (Arapça Câbir'den çevrilmiştir) adını veren Latin sahte hattat tarafından biliniyordu. Muhtemelen 13. yüzyılın sonlarında Taranto'lu Paul olarak bilinen Fransisken bir keşiş tarafından kaleme alınan Summa, Câbir'in numerolojik terazi yönteminden hiçbir iz taşımamaktadır. Summa'ya bazen Geber'e atfedilen diğer dört eser de eşlik eder: De investigatione perfectionis, De inventione veritas, De fornacibus construendis ve Testamentum. Bu atfa rağmen, bu eserlerin hepsi Summa'dan büyük ölçüde daha sonradır ve aynı yazara ait olamazlar. Arap modelleri gibi, Summa'nın yazarı da ortaçağ teknolojisindeki iki önemli gelişmeden habersizdi: etil alkolün damıtılması ve mineral asitlerin üretilmesi, ancak mineral asitler Geber'e atfedilen daha sonraki eserlerde yer almaktadır.

Summa, cıvanın metallerin "saf maddesi" olduğu ve sülfürün öncelikle bozucu olduğu "tek başına cıva" teorisinin ilk açık ifadesini içerir. Doğanın kendi işleyişini taklit etme çabasıyla Geber diğer simyacılara dönüşüm ajanları olarak cıva ve bileşiklerine güvenmelerini ve kan, saç ve yumurta gibi organik maddelerden kaçınmalarını tavsiye etmiştir.


Summa'nın ikinci bir yeniliği, çığır açan üç ilaç mertebesi teorisinde yatmaktadır. Câbir'in Liber de septuaginta'sında bulunan muğlak yorumlara bir şeyler borçlu olan bu teoriye göre, transmutatif (transmutation: simyacılar tarafından baz metallerin altın veya gümüşe dönüştürülme çabası) ajanlar artan etkinliğe sahip üç katlı bir düzende ortaya çıkar. Birinci ya da ikinci dereceden bir ilaç ana metallerde yüzeysel ve geçici bir değişime yol açarken, üçüncü dereceden bir ilaç gerçek ve kalıcı gümüş ya da altın üretir. Summa, ilaçların çeşitli mükemmelliklerine korpusküler (parçacık ile ilgili) bir açıklama getirerek, bir ilacın mükemmelliğinin, yapıldığı korpusküllerin (parçacık) boyutu küçüldükçe arttığını savunur. Maddenin bu korpüsküler teorisi Geber tarafından süblimasyon (süblimleştirerek arıtma), damıtma, kalsinasyon (uçucu maddeyi uzaklaştırmak veya değişiklikleri gerçekleştirmek (oksidasyon veya toz haline getirme gibi) için inorganik maddeler gibi bir şeyi yüksek sıcaklığa kadar kaynaştırmaksızın ısıtma), küpelasyon,(İstenmeyen metallerin oksitlendiği bir hava temasında yüksek sıcaklığa maruz bırakılarak bir potada arıtma (altın veya gümüş gibi)) sementasyon (katının özelliklerini değiştirmek için bir katıyı toz haline getirilmiş bir malzeme ile ısıtma işlemi, özellikle çelik üretmek için kömürle çevrili dövme demirin 750-900 ° C'ye ısıtılması) ve madenlerdeki minerallerin üretimi de dahil olmak üzere bir dizi süreci açıklamak için kullanılır. Geber'in korpusküler teorisi bilim tarihinde büyük bir etkiye sahip olacaktı: Alman doktor Daniel Sennert, İngiliz bilim adamı Kenelm Digby, İngiliz doğa filozofu Robert Boyle ve diğerlerinin korpusküler felsefesini koşullandırdığı 17. yüzyılda bile etkiliydi.

Summa'nın bir diğer etkili yönü, Arapça tabdîdü'l-ilm ya da "bilginin dağıtılması" olarak adlandırılan edebi gizleme tekniğine açıkça başvurmasında yatmaktadır. Cabirî külliyatında yaygın olarak kullanılan bu teknik, bir söylemi parçalara ayırma ve ilgili kısımları sırayla okunamayacak şekilde ayırma uygulamasına atıfta bulunur. Bilginin dağıtılması tekniği, ünlü De occulta philosophia'nın (yaklaşık 1533) yazarı Heinrich Cornelius Agrippa von Nettesheim gibi Rönesans'ın ünlü majikal ve ezoterik yazarları tarafından ödünç alınmış ve Boyle'un söylemsel çalışmalarında hâlâ yankı bulmaktadır.


Kaynak: https://www.britannica.com/biography...bir-ibn-Hayyan


Bugünkü İngiltere'yi kuran 8. Henry'dir. Protestanlar katolisizme karşı ayaklanmasaydı bu güce ulaşamazlardı.

Konu Muhyiddin Arabi tarafından (04-06-2023 Saat 00:56 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 07:38 .