Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > İslam > Önerdiğimiz Başlıklar

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #21  
Alt 31-01-2010, 03:22
selanikli selanikli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 29 Apr 2009
Mesajlar: 1.116
Standart

‘’(Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi:…’’;
‘’“Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.”’’;
‘’“Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.”’’Cin(72/1-2, 8, ‘’Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.’’;
‘’Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).’’ Saffat(37/8-9, 10)
‘’İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık...’’ En’am(6/112)
‘’Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, O’nun emrine verdik.’’ Sad(38/37, 38)

Yukarıdaki ayetlerde cinlerin, mecaz bir anlamı olmadığı son derece net olarak görülmektedir.
Enerji vb. gibi açıklamalarda yukarda ayetleri inkar etmek demektir.

Bu tür açıklamaları yazan arkadaşlar bu ayetleri bilmiyorlar mı?
Biliyorlar.
Neden bu ayetleri inkar anlamına gelen yazılar döktürüyorlar?
Ne desinler?
Haa, şimdi anladık, bu cin min saçmalık, bu yazılar Allah'tan olamaz mı desinler?
Diyemezler.
Önyargının parçalanması atomun parçalanmasından binlerce kez daha zordur çünkü.

Yarin yanağından gayrı, her yerde, her şeyde, hep beraber demek için.
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Alt 31-01-2010, 16:16
UlulElbab UlulElbab isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 21 Dec 2009
Bulunduğu yer: Micronesia
Mesajlar: 1.406
Standart İnsan ve Cin tümleşiktir ve birleşiktir.Hurafelere HAYIR

Sayın ulpian,
Ayetlere geçmeden önce, aşağıda ki alıntıda beni çok şaşırtan ifadenizin üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum;
Kuranda hitab şekli ve kavramlar içinde neden sadece ins geçmektedir??
diye bir sorunuz var?
Siz Kuran da nerede "Ey ins" veya "ey insanlar" diye bir hitabete rastladınız?

Dikkat ederseniz Kuranda "Ye eyyühellezine Amenu" yani Ey iman edenler,
Ya benii Adem,Ya benii İsrail....gibi ifadeler geçiyor.
Cin ve İnsanlar ifadesi ise TAMAMLAYICI bir ifade olup TÜM İnsanları işaret etmektedir.
ULPIAN Diyor ki
* Zâriyât / 56
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

Bu ayetten cinlerin, insandan farklı bir tür varlık olduğu anlaşılıyor. ''Cin ve ins kelimeleri burada aslında insanın iki farklı yönünü temsil etmektedir.'' şeklinde bir yorum çok saçma olur. Zira bu yoruma göre, ''insanları konu edinen diğer bir sürü ayette neden sadece ins geçmekte, acaba o ayetlerde insanın sadece bir yönü mü muhatab alınmakta'', gibi anlamsız soru ve sorunlarla karşı karşıya kalırız. Bununla birlikte bu ayetten de anlaşılıyor ki, cinler enerji filan değil, insan gibi akıl, bilinç ve irade sahibi varlıklardır, çünkü ''kulluk etsinler diye'' yaratılmıştır.
Kuranda İns ve cinn kalıbı:

Cin konusu kapsamı içerisinde, hassas ve Kur’an’ı doğru anlamak için çok önemli bulduğum bir nokta da; “ins” ve “cinn” sözcüklerinin bir arada “ins ve cinn (ins-cinn)” takım (kalıp) halinde kullanılışıdır. Bu kullanılış genellikle “İnsanlar ve Cinler” olarak çevrilmektedir.

Halbuki bu tarz kalıp ifadelerde, sözcüklerin anlamı farklılaşmakta, başkalaşmakta ve zenginleşmektedir.
Bu durumu Kur’an’dan örnek vererek açıklamakta yarar vardır:

- Mağrib (batı) ve meşrik (doğu) sözcükleri, “batı-doğu” şeklinde söylendiklerinde anlam sadece iki yönü ifade etmeyip tüm yönleri içine alır. Örnek olarak Müzzemmil suresinin 9. ayetindeki “Rabbulmeşrigı velmağribi (doğunun, batının Rabbi)” ifadesi sadece doğu ile batıyı anlatmayıp tüm yönleri ve mekânları ifade etmektedir. Yani “Allah her yerin Rabbidir” demektir. Bu sözcükler ile ilgili diğer örnekler şunlardır: Nur; 35, Bakara; 115, 142, 177, Şuara; 28, Rahman; 17.

- Dünya ve ahiret sözcükleri beraber söylendikleri zaman “her yerde ve her zaman” anlamını ifade eder. Bu sözcükler ile ilgili Kur’an ayetleri şunlardır: Bakara; 217, 220, Âl-i Imran; 22, 45, 56, Nisa; 134, Tövbe; 69, 74, Yunus; 64, Yusuf; 101, Hacc; 14, Nur; 14, 19, 23 ve Ahzab; 57.

- Yaş, kuru sözcükleri beraberce kullanıldıkları zaman “ her ne varsa, her şey” anlamını içerir. Örneğin En’âm suresinin 59. ayetindeki “… Yaş ve kuru hiçbir şey yok ki, apaçık bir kitapta bulunmasın.” ifadesi sadece yaşı ve kuruyu ifade etmeyip “her ne varsa canlı-cansız hepsini” ifade etmektedir.

- Sabah, akşam sözcükleri de Kur’an’da farklı ifadelerle sıkça yer almakta ve “daima, her zaman” anlamına gelmektedir. Bu sözcükler ile ilgili Kur’an ayetleri de şunlardır: A’râf; 205, Ra’d; 15, Nur; 36, Mümin; 46, 55, En’âm; 52, Kehf; 28, Meryem; 11, 62, Fetih; 9, Furkan; 5, Ahzab; 42, İnsan; 25, Âl-i Imran; 41.

İki zıt anlamlı sözcüğün bir arada takım halinde söylenişi ile takımın yeni bir anlam kazanması sadece Arapça için söz konusu olmayıp, dünyanın tüm dillerinde mevcuttur:

- Türkçe’de:
Sağ, sol sözcükleriyle oluşturulan “sağda-solda” kalıbı; “her yerde” anlamına gelir.
İleri, geri sözcüklerinden oluşturulan “ileri-geri konuşma, söz söyleme” kalıbı; “yersiz, yakışıksız konuşma, söz söyleme” anlamına gelir.
Sabah, akşam sözcükleriyle “sabah-akşam” kalıbı aynı Arapça’daki gibi; “daima, her zaman” anlamına gelir.



Cinn” ve “ins” sözcüklerinin her birinin anlamını yukarıda açıklamıştık. Bu sözcüklerin birlikte oluşturdukları kalıp ise; “gördüğünüz, görmediğiniz; bildiğiniz, bilmediğiniz; tanıdığınız, tanımadığınız: herkes” anlamına gelir:

Zariyat; 56: Ben, cinn ve insi (herkesi) yalnızca, bana ibadet/ kulluk etsinler
diye yarattım.

İsra; 88: De ki: “İns ve cinn (herkes) bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak
için bir araya gelseler ve birbirlerine yardımcı olsalar, yine de, onun
benzerini, ortaya koyamazlar.”

Cinn; 5: “Oysa biz, insanların ve cinlerin (herkesin) Allah’a karşı asla yalan
söylemeyeceklerini sanmıştık.”

Rahman; 33: Ey cinn ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından
aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/ üstün bir
güç olmadan aşamazsınız.

Rahman; 56: Orada daha önce ins ve cinn (hiç kimse) dokunmamış (elle ve
gözle değinilmemiş), bakışlarını eşine dikmiş eşler vardır.

Bu konuyla ilgili Kur’an’daki diğer örnekler şunlardır: En’âm; 112, 130, A’râf; 38, 179, Fussilet; 25, 29, Ahkâf; 18, Neml; 17, Rahman; 39, 74, Nas; 6, Hud; 119 ve Secde; 13.


İnsan ve cinnin yaratılışı ile devam edelim..Bakalım Ayrı ayrı iki yaratık mı yaratılmış?

Yoksa Bir Bilgisayarın Hardware ve Software yani Donanım ve Yazılımı gibi mi?


Rahman; 14 – 15: O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan (değişken
maddeden) yarattı.

Ve cannı ateşin dumansızından (enerjiden) yarattı.

Hicr; 26 – 27: Ve hiç kuşkusuz biz, insanı (görünen, bilinen varlıkları)
çınlayan kilden, işlenebilen çamurdan (halden hale giren maddeden)
yarattık.

Ve cannı daha önce, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir
esintinin ateşinden (engel tanımayan enerjiden) yaratmıştık.

Ayetler, insanın, “pişmiş çamur, kuru balçık, çınlayan kil, işenebilir çamurdan” yaratıldığını söylemektedir.

Bu ifadeler, “madde”nin halden hale girmesini çağrıştırmakta olup, insanın genel anlamda maddeden yaratıldığını anlatmaktadır.

Cannın, “ateşin dumansızından, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir esintinin ateşinden” yaratıldığını söyleyen bu ifadeler ise, daha ilk bakışta akla “enerji”yi getirmektedir.

Öyleyse “cann ateşten yaratılmıştır” demek; “elektrik, manyetik dalgalar, ışın gibi gözükmez güçler enerjiden yaratılmıştır” demektir.

“İnsan topraktan yaratılmıştır” demek de; “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran cisimli varlıklar maddeden yaratılmıştır” demektir.

ULPIAN Diyor ki

Cinlerin Süleyman'ın hizmetine verilmesi de meşhur hikayelerdendir:

* Neml / 17
Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları toplandı; hepsi birarada (onun tarafından) düzenli olarak sevkediliyordu.

Bu ayette ''cinlerden, insanlardan ve kuşlardan'' bahsedilmekte, üç ayrı ''alem'' veya üç ayrı tür varlık sıralanmakta. Eğer ''cin'' insanın bir yönü ise, ''kuşlar'' da mı insanın bir yönü?
Aynı Sure'nin devamında bir ayete bakalım:

* Neml / 39
Cinlerden bir ifrit: Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz, dedi.

Sevgili Dostlar,

Eğer Kıssaları Ön yargı ile ve Hikaye tadında okursak varacağımız nokta ,yukarıda ki gibi çıkmaz sokak olacaktır.
O kıssa Süleymanın devrini SEMBOLLER vasıtası ile anlatan çok ilginç bir kıssadır.

O Tarihlerde Kuşlar ve Karıncalar ..hepsi birer Milleti temsil ediyordu...

Ayetlere tekrar bakmakta fayda var üstelik "Ayetler" ifadesi Kuranla sınırlı kalmayacaktır;

Sebe; 12 – 14 : Süleyman için de sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgârı boyun eğdirdik; erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun
eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı.
Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.

Ona dilediği şekilde kaleler/ mihraplar, heykeller/ manzara resimleri/
güzel motifler, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen
kazanlar yaparlardı. “Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.” Kullarımdan
şükretmekte olanlar azdır.

Böylece onun ölümünü gerçekleştirdiğimiz zaman, ölümünü, onlara asa-
sını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o,
yere yıkılıp düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı
(Süleyman’ın öldüğünü) bilmiş olsalardı böylesine aşağılayıcı bir azap
içinde kalıp yaşamazlardı.

Neml; 39: Cinlerden İfrit: “Sen makamından kalkmadan önce, ben onu sana
getiririm, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahi-
bim.” dedi.


Görüldüğü gibi bu Ayetlerde Süleyman Peygamberin emrinde çalışan, ona zoraki hizmet eden Cinnlerden bahsedilmektedir.

Ve bunların hünerli zanaatkâr kimseler olduğu açıklanmaktadır.

Süleyman peygamberin emrine verilen bu cinlerin kim olduklarını anlamak için, eldeki tarihî bilgilerin değerlendirilmesi gerekir.

Süleyman peygamber, Yakup peygamberin soyundan gelir, Davut peygamberin oğlu ve ülkesi İsrail’in hükümdarı idi (M.Ö. 10. yy ortaları).

Süleyman peygamber hakkındaki bilgilerin hemen hemen tamamı, Ana Britannica ansiklopedisinin de belirttiği gibi (Cilt: 28, s: 434),

Eski Ahit’ten kaynaklandığı için, bu bilgileri Tevrat’ın 1. Krallar ve 11. Tarihler bölümlerinden almayı daha uygun buluyorum ve 11. Tarihler, bölümünün 11. Bab’ını aynen aktarmakta fayda görüyorum:
1.Krallar/11-BAB Diyor ki


1-“VE Süleyman RABBiN ismine bir ev, ve kendi krallığı için bir ev yapmaya niyet etti.
2-Ve Süleyman yük taşıyan yetmiş bin adam, ve dağlarda taş kesen seksen bin adam, ve onların üzerinde iş başı olan üç bin altı yüz adam saydı.

3-Ve Süleyman Sur kralı Hurama gönderip dedi: “Babam Davuda yaptığın gibi, ve içinde oturmak için kendisine ev yapsın diye ona erz ağaç1arı gönderdiğin gibi, bana da öyle yap.
4-İste, ben Allah’a tahsis edeyim, ve onun önünde hoş kokulu buhur yakayım diye, Allah’ım RABBİN ismine bir ev yapacağım; ve o daimi huzur ekmeği için, ve sabah akşam, Sebtlerde, ve ay başlarında ve Allahı’mız RABBiN belli bayramlarında yakılan takdimeler için olacaktır. Bunlar İsrail üzerine ebedi kanundur.
5-Ve yapmak üzere olduğum ev büyüktür, çünkü Allahımız bütün ilah*lardan büyüktür.
6-Ve kimin kudreti var ki, ona bir ev yapsın? Çünkü gök ve göklerin göğü onu alamaz. Ve ben kimim ki, ona bir ev yapayım? Ancak onun önünde buhur yakmak için yapıyorum.
7-Ve şimdi, babam Davud’un hazırlamış olduğu Yahuda’da ve Yeruşalim’de yanımda bulunan hünerli adamlarla beraber olmak üzere bana bir adam gönder, altın, ve gümüş, ve tunç, ve demir. ve erguvani, ve kırmızı, ve lacivert işlerinde hünerli olsun, ve her türlü oyma işlerini oyabilsin.

8-Ve bana Libnan’dan erz ağacı, ve servi, ve sandal ağacı gönder: çünkü bilirim ki, senin kulların Libnan’dan kereste kesmeği bilirler.

9-Ve iste. bana bol kereste hazırlasınlar diye kullarım senin kullarınla beraber olacaklar: çünkü yapacağım ev büyük ve şaşılacak bir şey olacaktır.

10-Ve iste, senin kullarına, kereste kesenlere, yirmi bin ölçek dövülmüş buğday, ve yirmi bin ölçek arpa, ve yirmi bin bata şarap, ve yirmi bin bat zeytin yağı veririm.
11-Ve Sur kralı Huram, Süleyman’a gönderdiği yazı ile cevap verdi: RAB kavmini sevdiği için seni onların üzerine kral etti.
12-Ve Huram dedi: RAB için bir ev, ve kendi kra1lığı için bir ev yapacak olan basiret ve anlayış sahibi akıllı bir oğlu kral Davud’a veren, Göğü ve yeri yaratan RAB, İsrail’in Allah’ı mübarek olsun.
13-Ve iste, senin hünerli adamlarınla ve baban efendim Davud’un hünerli adamları ile beraber kendisine bir yer verilsin diye, hüner ve an1ayış sahibi bir adamı, benim Huram Babayı gönderdim.
14-Dan kızlarından bir kadı*nın oğludur, ve babası Surlu bir adamdı; altın, ve gümüş, tunç, demir, taç, ve kereste, erguvani, lacivert, ve ince keten, ve kırmızı işlemede, ve her çeşit oyma işinde, ve her çeşit icatta hünerlidir.
15-Ve efendimin söylemiş olduğu buğdayı ve arpayı, zeytin yağını ve şarabi kullarına göndersin;
16-ve sana lazım olduğu kadar Libnan’dan kereste keseriz; ve onu sallarla denizden Yafa’ya kadar sana getiririz ve sen onu Yerüşa1ime çıkarırsın.
17-Ve Süleyman, babası Davud’un İsrail diyarında olan bütün garipleri saydığı sayıdan sonra onları saydı; ve yüz elli üç bin altı yüz kişi bulundular.
18-Ve onlardan yük taşıyan yetmiş bin, ve dağlarda taş kesen seksen bin, ve kavmi işletmek için iş başi olarak üç bin altı yüz kişi koydu. ”

Yukarıdaki bilgilere göre, Süleyman peygamberin hizmetinde bulunanlar, halk kültüründeki cinler değil, Süleyman peygamberin babası Davut peygamberin hünerli zanaatkâr adamları ve onlara ustabaşılık yapan Sur kralının gönderdiği Hurram Baba ile emrindeki hünerli kişilerdir.
Yani, burada da görmekteyiz ki Cinn sözcüğü, YABANCI ülkelerden getirilmiş hünerli zanaatkâr yabancı işçiler için kullanılmıştır.


SONUÇ:

Görüldüğü üzere CİNlerin İnsandan Ayrı bir varlık olduğu kocaman bir yalandan ibarettir.

Üstelik bu yalan sadece İslam da değil Hristiyanlık,Yahudilik ve Putperestlik içinde yayılmış ve birbirine sirayet etmiştir.

Cinler ve Cin çıkarma seansları büyük bir Sektör olup, ciddi paraların döndüğü

sömürü düzenleridir.

İnsanlara korku ve endişe vermek sureti ile kontrol altına alınıyor,baskı ve korkutma taktikleri ile onları Doğaüstü varlıklara inandırıyorlar.

Bunda ne gibi çevrelerin çıkarları var?

Yukarıda belirttiğim gibi büyücü,cinci adı altında büyük bir Endüstri söz konusu...
Ayrıca Sözde "Din Alimleri" bu konuları istismar etmiş insanları Doğa üstü güçlere hükmettikleri konusunda ikna etmişlerdir.

Böylece farklı bir sınıf olma ve "Bilinmeyeni bilme"nin Ayrıcalığını yaşamışlardır.

Korku imparatorluğunun en önemli kozunu elinden almak kolay değil elbette...

Gün olur Ortodoks İslami Gruplara karşı,gün olur Mezhep ve tarikatlara karşı

CİN DİYE AYRI bir VARLIK YOKTUR diye defalarca tartışmalara girmiş çesitli defalar

KAFİR olmakla suçlanmış bir HANİF kardeşiniz olarak...Şaşılacak bir şekilde Aynı tartışmaları

AYDIN ve Bilime güvenen ATEİST dostlara karşı vermek zorunda kalmanın üzüntüsünü yaşıyorum.

Sevgi ve Saygılarımla...
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Alt 31-01-2010, 16:40
cin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
cin cin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 17 Jan 2010
Mesajlar: 460
Standart

UlulElbab´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster

Eski Ahit’ten kaynaklandığı için, bu bilgileri Tevrat’ın 1. Krallar ve 11. Tarihler bölümlerinden almayı daha uygun buluyorum ve 11. Tarihler, bölümünün 11. Bab’ını aynen aktarmakta fayda görüyorum:

Yukarıdaki bilgilere göre, Süleyman peygamberin hizmetinde bulunanlar, halk kültüründeki cinler değil, Süleyman peygamberin babası Davut peygamberin hünerli zanaatkâr adamları ve onlara ustabaşılık yapan Sur kralının gönderdiği Hurram Baba ile emrindeki hünerli kişilerdir.
Yani, burada da görmekteyiz ki Cinn sözcüğü, YABANCI ülkelerden getirilmiş hünerli zanaatkâr yabancı işçiler için kullanılmıştır.

SONUÇ:

Görüldüğü üzere CİNlerin İnsandan Ayrı bir varlık olduğu kocaman bir yalandan ibarettir.

Üstelik bu yalan sadece İslam da değil Hristiyanlık,Yahudilik ve Putperestlik içinde yayılmış ve birbirine sirayet etmiştir.

Cinler ve Cin çıkarma seansları büyük bir Sektör olup, ciddi paraların döndüğü

sömürü düzenleridir.

İnsanlara korku ve endişe vermek sureti ile kontrol altına alınıyor,baskı ve korkutma taktikleri ile onları Doğaüstü varlıklara inandırıyorlar.

Bunda ne gibi çevrelerin çıkarları var?

Yukarıda belirttiğim gibi büyücü,cinci adı altında büyük bir Endüstri söz konusu...
Ayrıca Sözde "Din Alimleri" bu konuları istismar etmiş insanları Doğa üstü güçlere hükmettikleri konusunda ikna etmişlerdir.

Böylece farklı bir sınıf olma ve "Bilinmeyeni bilme"nin Ayrıcalığını yaşamışlardır.

Korku imparatorluğunun en önemli kozunu elinden almak kolay değil elbette...

Gün olur Ortodoks İslami Gruplara karşı,gün olur Mezhep ve tarikatlara karşı

CİN DİYE AYRI bir VARLIK YOKTUR diye defalarca tartışmalara girmiş çesitli defalar

KAFİR olmakla suçlanmış bir HANİF kardeşiniz olarak...Şaşılacak bir şekilde Aynı tartışmaları

AYDIN ve Bilime güvenen ATEİST dostlara karşı vermek zorunda kalmanın üzüntüsünü yaşıyorum.

Sevgi ve Saygılarımla...

Saygıdeğer ululElbab,

Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı. (Neml Suresi, 17)

Üstadım yukarıdaki ayetteki cinler ve insanları birleştirdiğimizi düşünenelim, cin diye bir varlığı unutup onunda insan olduğunu düşünelim peki,

Ve kuşlardan orduları toplandı ' daki "kuşlar" nedir , kimdir , onlardamı bilinen insanoğullarımıdır,

Saygılarımla ve Sevgiyle kalmanız temennisiyle,

Cevabı Bilinmeyen oLanın Çözümü, Teoride Sonsuzdur,,
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Alt 31-01-2010, 17:17
UlulElbab UlulElbab isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 21 Dec 2009
Bulunduğu yer: Micronesia
Mesajlar: 1.406
Standart

cin´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Saygıdeğer ululElbab,

Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı. (Neml Suresi, 17)

Üstadım yukarıdaki ayetteki cinler ve insanları birleştirdiğimizi düşünenelim, cin diye bir varlığı unutup onunda insan olduğunu düşünelim peki,

Ve kuşlardan orduları toplandı ' daki "kuşlar" nedir , kimdir , onlardamı bilinen insanoğullarımıdır,

Saygılarımla ve Sevgiyle kalmanız temennisiyle,
Selam Değerli cin,

Bu konuda yazacak çok şey var...Lakin yazılmış olanda çok...

Sayın Prof.Dr.Ihsan Eliaçık benim düşüncelerime en yakın olanı yazmış...

http://hiramusta.blogcu.com/bakmakla...i-fark/2296242

Babillilerin cin ve peri, Hititlerin kuş/kartal, Mısırlıların boğa, Sebelilerin karınca, Fenikelilerin rüzgarlı gemi, Asurluların balık figürleri ile tanındıklarını ve tüm bayrak, sancak ve flamalarını bunlarla süslediklerini öğreniyoruz. Kralların taçlarında, sarayların arslanlı yollarında bu figürler, resimler ve heykeller bulunmaktaydı. Hepsinin dini siyasi anlamları bulunuyordu ve Tanrı-devlet sembolü olarak görülüyorlardı.

............................................
Şu halde eski çağlarda yaşayan kimi peygamberler ile ilgili Kur'an'da geçen "kuşların, karıncaların, cinlerin ve rüzgarlı gemilerin emrine verilmesinin, balığın yutmasının" vs. ne demek olduğu anlaşılabilir.

Bu okumaya göre örneğin Süleyman kıssasında anlatılan şu olur: Hz. Süleyman merkezi Kudüs olan bir devlet kurmuştu. Doğuda Babil (cin ve peri), kuzeyde Hitit (kuş, kartal), güneyde Sebe Krallığı (karınca) ve Akdeniz'de Fenikeliler (rüzgarlı gemi) onun hakimiyeti altına girmişti. Böylece bütün bölgeyi bir evrensel adalet ve barış yurdu haline getirmişti. Demek ki "Dünyanın başına dünyada gözü olmayan adamlar geçmelidir..."

Süleyman kıssasının ana teması ve mesajı kanaatimce budur.

Keza bu okumaya göre örneğin Hüdhüd, Hitit'den gelip Süleyman'ın ordusuna katılan bir subayın lakabıydı. Çünkü Hititler ordu birliklerine ve kimi askerlerine sembolleri olduğu için kuş lakapları takmaktaydılar: kartal, şahin, atmaca vs...

Hüdhüd de onlardan biriydi.

Hüdhüd (Hititli subay) taht yapımında ustaydı. Göz açıp kapayıncaya kadar (bir çırpıda, hemen, hızlı bir şekilde) Belkis'ın tahtını yapabileceğini (getirebileceğini) söylemiş ve çok kısa bir sürede de yapmıştı.

Hüdhüd adında (lakabında) şaşılacak bir şey yok. Çünkü bugün bile hala canavar, leopar, kaplan, çakal, asena, çekirge vs. lakaplarını duymuyor musunuz?

Bindiğiniz arabalara bakın çoğu hala hayvan ismi: kartal, şahin, serçe...

Tuttuğunuz takımlara bakın çoğu hala kuş ismi: kara kartallar, sarı kanaryalar...

İşte bu kültür oradan geliyor. İnsanlıkta hala yaşıyor. Ama o dönmelerde daha dini-siyasi anlam ve önemleri vardı. Bir devlet, bir ülke hatta bir millet tümden kendini bir hayvan sembolüyle ifade ediyordu...

***

Bundan üç bin yıl önceki böylesi bir durumu bizlerin anlamakta güçlük çekmesi, bundan üç bin yıl sonra farzımuhal Türkçe inen bir vahiyde şöyle denmesi gibidir: "Kara kartalların sarı kanaryaları yendiği gün..."

Böylesi bir durumda bunun ne olduğunu bilmeyen ve din adamı uydurmaları ile dolu kitaplara müracaat etmek dışında "yol kenarlarında" duran kalıntılara bakmak gibi bir "lükse" de tenezzül etmeyen birisi ortada bir mucize olduğunu sanacaktır. Ya da kimileri de aslı astarı olmayan bir Türk halk efsanesi olduğunu zannedecektir. Halbuki ortada ne kara kara kartallar, ne de sarı sarı kanaryalar uçuşuyor değildir. Bunlar bu kuşları kendine sembol olarak kabul etmiş, "futbol kulübü" adı verilen bir takım insanlardan başka bir şey değildir.

İşte özellikle Hz. Süleyman ve Hz. Yunus dönemleri anlatırken kuşlarla konuşması, karıncaların üzerine yürümesi, yelkenli gemileri emrine alması, cinleri mabet yapımında çalıştırması, balık tarafından kapıların ardına kapatılması (yutulması) olaylarının da böyle olduğu anlaşılıyor.

Yani bunların çoğu söz konusu hayvanları kendine sembol alarak kabul eden civardaki devlet ve krallıklardan ve onların askerlerinden/insanlarından başka bir şey değildi...

Örneğin "balık" da, Asurluların sembolüydü. Su tanrısı Enki'nin simgesi olarak görülüyordu. Asur kralının tacında, mühründe, asasında, bastırdığı paralarda hep balık figürleri var. Ülkenin her yanı Mısır'daki boğa (bakara) heykelleri gibi balık figür ve heykelleri ile doluydu. Bugün bile Süryani (Asurî) rahipler boynuna balık resim ve armaları asıyor. Asur'un başkenti Ninova'nın cezaevi kapısında da büyükçe bir balık figürü vardı. Hz. Yunus oraya girmişti. Irmaktaki balığın karnına değil...

***

Demek ki bu bilgiler ışığında Kur'an'da anlatılan kıssaların yeniden tefsir edilmesi gerekmektedir. Bu, Kur'an tefsirinin verili tarihe, yaşayan hayata ve canlı tabiata dayandırılmasından başka bir şey olmayacak, Kur'an kıssalarını cinler ve periler dünyası, uçan halı, Alaeddin'in sihirli lambası türü klasik doğu halk hikayelerden arındıracak, akıp gelen teo-jeopolitik (tanrı-devletler) tarihinde bir yere oturtacaktır. Kur'an'ın asıl ve esas mesajı ruhlar, masallar, rüyalar, büyüler, tılsımlar, periler aleminden gerçek hayatın tarihine, "yeryüzüne" inmiş olacaktır.
.............................................
.............................
..................

Düşünün...

Bu tanrı-devlet krallarının hepsi tanrının oğlu, hatta bedenlenmiş tanrı olduklarını iddia etmekteydiler. Japonya kralı daha 1946 yılında "Tanrı'nın oğlu" iddiasından resmen vazgeçmiştir.

İhlas suresi de ne diyor; "Allah birdir, bölünmez bir bütündür. Doğurmaz ve doğurulmaz..." Yani Allah baba, anne veya oğul değildir. Bütün bu tanrı-devlet iddiaları geçersizdir, uydurma ve hurafedir...

Demek ki kafamızı Tevrat'taki haham hikayelerinden kaldıralım, etrafımıza bakalım, "yol kenarlarında duran" nice kalıntı ve tanığın Kur'an'ı tefsir ettiğini göreceğiz.


Dinler tarihçisi bir uzman ile gidip ziyaret edin. Konu hakkında daha geniş araştırmalar yapın. Şahsen ben Asur, Babil, Mısır, Roma ve özellikle eski Mezopotamya din ve devletleri hakkında en az 5 cilt kitap okudum...

Özellikle Süleyman, Davut ve Yunus kıssalarını bu bilgiler ışında yeniden okuyun. Her şeyin nasıl da yerli yerine oturduğunu hayretle göreceksiniz...

Recep İhsan ELİAÇIK



Şuradan tamamını okuyabilirsiniz:

http://hiramusta.blogcu.com/bakmakla...i-fark/2296242

Sayın Eliaçık benim birçok yönü ile katıldığım bir değer...

Özellikle Ekonomi alanında İslami bakış açısını tam yansıttığını düşünüyorum...



Sevgi ile...
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Alt 31-01-2010, 17:25
UlulElbab UlulElbab isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 21 Dec 2009
Bulunduğu yer: Micronesia
Mesajlar: 1.406
Standart

Kaynak: http://www.istekuran.net/cinsoz.html

Bu yazı ve yukarıda kullanılan bir kısım argumanlar İşte Kuran sitesinden alıntıdır.

Bilindiği üzere Cinn, şeytan, iblis ve Melek sözcükleri insanlar arasında ve tüm dinlerde önemli bir yere sahiptir. Ne var ki belki tarih öncesinden beri insanların zihnine işlemiş yanlış, anlayış ve inanış devam edip gitmektedir. İlkel toplumların yaşadıkları ilkel koşullar altında zihinlerinde oluşturdukları vehim ve kuruntulara dayalı inançlar hala yaşamaktadır. En kötüsü de bu tarz batıl ve yanlış inanç ve kanaatin dine fatura edilmesidir. İşte bizi ilgilendiren de budur. Biz dinimizin saf, halis, Allah’a ait bir din olarak yaşanmasından yanayız. İşte bu nedenle Cinn konusunu hem sözcük yönüyle hem de Kur’an’da ne anlamlarda kullanıldığını açıklamak zorunluluğunu duyduk.

Önce halk kültüründeki cinin tanımını yapalım:

“Erdirici, yüksek değerler ilham eden, gizli destekçi güçler, insan gibi yiyip, içen, üreyen, inanan, bazen ehil insanlarca işçi gibi çalıştırılan, olağan üstü güç ve bilgilere sahip, insanları çarpan, istediklerine zarar veren görünmeyen yaratıklar”.

Cinn, işte böyle anlaşıldığından, psikolojik rahatsızlıklara uğramışlara, yüz felci olmuşlara cinn çarpmış, uğrak olmuş denilmektedir. Ayrıca eski dönemlerde başarılı, hamarat sanatkarlara, şairlere, kâhinlere hatta peygamberlere “mecnun/cinlenmiş” derlerdi. Bundan maksat, onların delirmiş olduklarını anlatmak değil, onların cinler (görünmez varlıklar) tarafından desteklendiklerini, yardım gördüklerini ifade etmekti.

Biz önce sözcüğün anlamımı çözelim:

“Cinn” sözcüğü “cenn” kökünden türemiş bir sözcük olup sözcüğünün asıl anlamı, “bir şeyi duyulardan saklamak”tır. “Cennehülleylü/gece onu örttü, ecennehü/onu örttürdü, cenne aleyhi/üzerine örttü” şekillerinde kullanılır. Nitekim Kur’an’da İbrahim Peygamberi konu alan bir pasajda( En’am suresi ayet 76 ) “fellema cenne aleyhilleylü/ne zamanki gece kendisini sakladı (iyice karanlık çöktü) ” diye yer alır.

Aşağıdaki sözcükler de “cnn” kökünden türemiştir.

Cennet: “Toprağı ağaç yapraklarıyla saklanmış yer” demektir.

Cinnet: “aklı, fikri saklanmak, delirmek” demektir.

Cenin: “ana karnında saklandığı için bu adı almıştır.

Cünnet: Kalkan; kişiyi oktan mızraktan sakladığı için bu ad verilmiştir.

Konu AhbAp tarafından (31-01-2010 Saat 19:29 ) değiştirilmiştir. Sebep: Link eklendi.
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Alt 01-02-2010, 01:09
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

Sayın UlulElbab,

bu kadar çok kelime kullanmanıza rağmen eleştirlere hiçbir cevap vermeyişiniz gerçekten hayret verici.

Önce bir sorunuzu ben yanıtlıyayım:

UlulElbab´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Ayetlere geçmeden önce, aşağıda ki alıntıda beni çok şaşırtan ifadenizin üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum;
Kuranda hitab şekli ve kavramlar içinde neden sadece ins geçmektedir??
diye bir sorunuz var?
Siz Kuran da nerede "Ey ins" veya "ey insanlar" diye bir hitabete rastladınız?

Dikkat ederseniz Kuranda "Ye eyyühellezine Amenu" yani Ey iman edenler,
Ya benii Adem,Ya benii İsrail....gibi ifadeler geçiyor.
Cin ve İnsanlar ifadesi ise TAMAMLAYICI bir ifade olup TÜM İnsanları işaret etmektedir.

Kuran'ın yorumu hakkında bu kadar iddialı tezlerde bulunan birisinden bu soruyu duymak çok şaşırtıcı. ''Ey insanlar'' Kuran'da çok sık rastlanan bir hitap kalıbıdır oysa. Bunun yanısıra ''Ey cin ve insan topluluğu'' veya ''Ey iman edenler'' de sık rastlananan kalıplardandır. Fakat ''Ey insanlar'' kalıbının olduğunu bilmemeniz hayret verici.

(sadece birkaç örnek)

yâ eyyuhâ: ey
en nâsu: insanlar

Örnekler
Bakara/21 burda veya burda

Yâ eyyuhe-nnâsu-’budû rabbekumu-lleżî ḣalekakum velleżîne min kablikum le’allekum tettekûn(e)

Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz.



Nisa/1 burda veya burda

Yâ eyyuhâ-nnâsu-ttekû rabbekumu-lleżî ḣalekakum min nefsin vâhidetin veḣaleka minhâ zevcehâ vebeśśe minhumâ ricâlen keśîran venisâ-â(en)(c) vettekû(A)llâhe-lleżî tesâelûne bihi vel-erhâm(e)(c) inna(A)llâhe kâne ‘aleykum rakîbe(n)

Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizliktende sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.



Bakara/168 burda veya burda

Yâ eyyuhâ-nnâsu kulû mimmâ fi-l-ardi halâlen tayyiben velâ tettebi’û ḣutuvâti-şşeytân(i)(c) innehu lekum ‘aduvvun mubîn(un)

Ey İnsanlar! Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana ayak uydurmayın, zira o sizin için apaçık bir düşmandır.





Şimdi tartışmaya devam etmek istiyorsanız lütfen artık en önemli noktayı daha fazla görmezlikten gelmeyiniz. Siz istediğiniz Kuran ifadesinden keyfinize göre istediğiniz anlamı çıkartabilirsiniz, ki nitekim bunu yapmaktasınız da zaten.

Ama eğer ''doğru anlam/yorum hangisi?'' sorusunu tartışacaksak, ki konu bu!, o zaman ilk temel soru: Kuran öncesi ve Kuran zamanındaki Arapçada ''cin'' kelimesi hangi anlamda kullanılıyordu?

Maalesef ısrarla sormama rağmen bu soruya uydurduğunuz yanlış cevabın hala hiçbir kaynağını veremediniz. Üstelik benim verdiğim (müslüman ve gayri-müslim) kaynakları da es geçiyorsunuz hala...

Daha önce yazıklarımı tekrarlıyorum:


UlulElbab´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Arabların yabancılar için Meksikada ki "Gringo" misali CİN dedikleri hatta
Yabancı topraklar ve memleketler için Cinlerin ülkesi terimlerini kullandıklarını,
Oralara gitmeye korktuklarını daha önceki iletinizde kendiniz belirtmiştiniz.

Kelimelerde zaman içinde anlam kayması sık görülen bir olgudur.

Daha sonralar toplum içinde ki sapmalar ile Cinlerin doğa üstü varlıklar olarak görülmesi ve korkulması söz konusu.
  • Sayın UlulElbab

    bu bilginizin kaynağı ney?!
    Bunun için de mi ''bu benim kişisel algım'' gibi birşey öne süreceksiniz? Muhammed öncesinde de, Muhammed döneminde de ''cin'' doğaüstü, görülmez, akıl ve biliç sahibi bir varlık türü için kullanılıyordu. Elimizde o günlerden kalma şiirler var. Bu kesin bir bilgi. Müslüman tarihçiler de, Batılı tarihçiler de aynı görüşte. İlk mesajımda kaynaklar da verdim. ''Cin'' kelimesi sonradan anlam değişikliğine uğramadı. Muhammed öncesi ve zamanında da bu anlamda kullanılıyordu.

    Kozmos aşkına, bu nasıl bir tartışma yöntemi. Ben birşey diyorum, ve fakat bir sürü kaynak veriyorum. Siz bunları hiç okumamış gibi, ''cin'' kelimesi başta ''yabancı insanlar'' için kullanılırdı, sonradan anlam değişmesine uğradı diyorsunuz.

    Kaynağınız ney? Bu bilgiye nereden ulaştınız?
    Böyle tartışma olur mu hiç?

    Lütfen sayın Ululelbab,

    yaptığınız şeyin farkına varmamanıza imkan yok. Gayet iyi biliyor olmalısınız, tartışma yönteminizdeki sakatlığı.

    Kuran öncesi ve Kuran zamanındaki Arapça'da cin kelimesi işte bu tür doğaüstü, görülmez, akıl ve bilinç sahibi varlıklar için kullanılıyordu. Kaynak göstermeden bunun aksini iddia edip, tartışıyormuş gibi yapamazsınız.

    saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #27  
Alt 01-02-2010, 03:33
recluse recluse isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 22 Oct 2009
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 92
recluse - MSN üzeri Mesaj gönder
Standart

ulpian´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster

Biraz açmanız gerekecek. Hangi tanım neye göre eksik ve eksik olan yanı ney?
Yani karşı olduğunuz cümlem şu: ''Klasik anlamda cinlerin varlığına inanmak akla aykırıdır.''

Hayır bunu ''kişisel bir anlamda'' kastetmedim. Yoksa ''bana göre'' gibi birşey eklerdim. Objektif olarak ''akla aykırıdır'' diyorum.

Bakın ben herhangi birşey ''yoktur'' da demiyorum. Cinler, periler, goblinler, deniz kızları... Hepsinin olması teorik olarak mümkündür. Ama şu an var olduğuna dair hiçbir akla yatkın delili olmayan birşeyin, varlığına inanmak, ''vardır'' demek, akla aykırı bir inançtır.
Saygıdeğer Ulpian

Tesbitiniz doğru, madem objektif diye nitelediniz karşı olduğum ifadeniz budur.
Dinlerden özgürlük grubu üyesi olarak evrim hakkındaki görüşünüzü tam olarak bilemem.
Zaten bu farklı bir tartışma konusu.
Ancak sizin bu forumda daha çok uslub üzerine bir çelişkinin ortaya koyulmaya çalışıldığını gördüğüm için vereceğim örnek sadece uslub açısından ve temsil amaçlıdır.
Klasik tanım dediğiniz olgu tamamen yanlış olmamakla beraber Kuran ın özellikle Süleyman peygamberle ilgili ayetleri gereği bu kısım varlıkların (UlulElbab ın affına sığınarak ) bazı insanlar tarafından görülmesi olasılığına atıflar mevcut.Eksiklik sadece bu ifadenin klasik dediğiniz tanımda insanlarca tamamen görünemeyen olarak alınması.

Aklın sınırlarından bahsetmiştim bir önceki mesajda
Evrim örneğine gelecek olursak.
Burada bir çok ateist arkadaşın da ifade ettiği gibi evrim henüz kendisini tam olarak ispat etmiş bir teori değil.
Bu mantıkla yol alırsak ve tanrı fikrindeki gibi tarihsel delillerle ilerleyecek olursak.
Günümüz yaratılış düşüncesindeki insanlar için Tanrı kavramı ilk insan noktasında bilinen bir gerçekliktir.Bu gerçekliğin de daha açık ve evrime göre -ilk uygarlıklardan itibaren -daha bariz tarihi delilleri bana göre mevcuttur.Bu da naklin bir diğer boyutu benim açımdan.
Zira gelen hiçbir peygamber-bu benim inancım-Tanrı icat etmemiştir.Sadece vahiy neticesinde insanların Tanrı ya olan bakışını olması gereken çizgiye taşımışlardır.Bu anlamda evrim ve Tanrı iki olgu olsun;
İkisi içinde
Tamamen somut delillerle ispat edilmiş mi ?
Hayır
Birçok bilim insanı sonucunda ne çıkacağını kesin olarak biliyor mu ?
Hayır
Yine de bu bilim insanları doğruluğuna kesin olarak inanıyor mu ?
Evet
Bu akla aykırı mı ?
Bence Hayır.
Bu nedenle her ikisi içinde akla aykırılık kavramını artık geçmemiz gerekir.Doğru akıl derseniz zaten o noktada tamamen işler karışır ,kime ve neye göre durumunda, işin içinden hiç çikamayız.
Bana göre herkesin içinde ifade edemediği, dışa kapalı bir kısım mevcut.Bu sayede herkes birbirinden bağımsız bireyler olarak kendi çizgisinde ilerleme eğilimini yakalamakta.
İnançtan kasıt bu zaten.
Yaratılış ya da bilim.
Neden bu iki yoldan birine eğilim tam olarak (tüm insanlar için )ifade edilemiyor sizce ve birşeyler hepimiz için daima muallakta ?
Benzer bir durum hayaller için de geçerli sanırım.Kurarız olası ya da imkansız.
Bazen imkansız diye nitelediğimiz bir hayalin ona gerçekten inanan biri tarafından -tarihte de olabilir- gerçekleştirilmiş olduğunu görürüz.
Bu durumda hangi hayale gerçek değil ya da akıl işi değil deme hakkımız olur ki ?
Bir an için insanlara her hangi bir ideolojide -ki bunu peygamberler bile yapamamıştır ve bence yapamazlar da- tüm sorularının somut ve her akla yatkın cevaplarının verildiğini düşünün.Bu durumda birbirimizden farklı bakış açılarımız olmazdı ve neyi aynı çizgiye taşımak için uğraşırdık ki.
Bunun yanında ne bilimi geliştirebilir ne de Tanrı ya yönelebilirdik.
Bu nedenlerle ben ;ne bu gibi varlıklara inanmayı, ne vahyi ve ne de evrime inanmayı akıl dışı görmem.
Ama size de saygı duymak zorundayım.


ulpian´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster

Zaten başlığın ana konusu veya ana hedefi de bu.
Yine söylediğiniz gibi, elbette ''yorum'' mümkündür, hatta şarttır. Ve yine elbette ki, bir ifade farklı şekillerde yorumlanabilir. Ama bütün bunların bir dayanağı, metne dayalı gerekçesi, bağlam bütünlüğü olmalıdır. Yani bir ifade farklı yorumlanabilir demek, o ifade her türlü de yorumlanabilir anlamına gelmese gerek. Makul, inandırıcı, ayakları metnin kendisine ve bağlamına basan yorumlarla, uçuk-kaçık, mesnetsiz, keyfi sözde yorumları aynı kefeye koyamayız, koymamalıyız.

saygılarımla

Saygıdeğer Ulpian

Daha önce yazdığım gibi bu konuda haklısınız.
Bu kısım sanırım UlulElbab a hitap ediyor daha çok.
Gerçi kendisi geçen sürede bir kısım cevaplar vermiş ama bu konuda benim de yazacağım bir kaç şey olacak.

Saygıdeğer UlulElbab

Bir çok konuda bilginizi ve genel kültürünüzü takdir ettiğimi sanırım birkez daha ifade etmeme gerek yok.
Ancak birçok forumda yazmanız ve bu nedenle alelacele cevaplarınız nedeniyle(doğru da olsa,yanlış da olsa) tam olarak anlaşılamamaktasınız.
Ve ne yazık ki (dost acı söyler,umarım kırılmazsınız) bu sizin hatanız.
Onca yazdıklarınızı okumama rağmen ne ins, ne de cin in ,ne olduğuna dair net (beni boşverin sizin için bile ne anlama geldiği yönünde) bir yargı oluşturamadım.Bunu benim eksikliğim olarak da görebilirsiniz, kabul ederim hiç sorun değil.
Ancak bu sizden alınabilecek olanların da önünü kesen bir engel.
Kısaca özetlersem;
En başından insan beyninin çalışması ve loblar noktasından girdik.
Bu insanlar arasında iki farklı algılayışdır dedik olabilirdi ve gayet mantık ekseninde ilerliyordu.
Sonra Herkes(tüm insanlar) anlamını verdik.Bu da güzeldi iki farklı bakıştaki tüm insanları kapsardı.
Daha sonra Süleyman ın ordusunda işin içine Kuşlar ve karıncalar girince bu tanımın dışına çıktık belli bir zümrenin özel adı oldu.Cin de sembol oldu.Bu Ulpian ın dediği gibi farklı bir varlığın işareti olmaz mı ?
Eğer ins ve cin birlikte kullanılınca bilinen bilinmeyen herkesi kapsıyorsa Kuşlar kavmi ayrı bir ifade olarak nasıl yer buldu.
Ayrıca bu durumda savaş kiminle yapılacaktı ?
Bütün bu konular karışıklık içerisinde irdelenmiş.

Son olarak şunu belirtmeliyim;
Bunların sizin tarafınızdan yapılacak,yazdığım kadar bariz hatalar,olamayacağının bilincindeyim, ancak karmaşık şekilde ifadesi bu durumu doğurmakta.
Bana göre en başından yazdıklarınızı tekrar gözden geçirip,alıntıları kendi cümlelerinizle ifade ederek , giriş, gelişme ,sonuç eksenli bir bütünlük içinde yazarsanız,alabileceğimiz şeyler mevcut.Buna inanıyorum.
Ancak mevcut haliyle herkes yazdıklarınızı bir ucundan tutup çekiştirmekte ve diğer yönleri tamamen askıda kalmaktadır.

Bu yazdıklarımla sizi kırdıysam da özür dilerim

Sevgi ve Saygılar

"Yalnızlığım;insanlar,geveze hatalarımı övüp,sessiz erdemlerimi eleştirmeye başladığında doğdu..." Halil CİBRAN
Alıntı ile Cevapla
  #28  
Alt 01-02-2010, 04:33
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

recluse´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu anlamda evrim ve Tanrı iki olgu olsun;
İkisi içinde
Tamamen somut delillerle ispat edilmiş mi ?
Hayır
Birçok bilim insanı sonucunda ne çıkacağını kesin olarak biliyor mu ?
Hayır
Yine de bu bilim insanları doğruluğuna kesin olarak inanıyor mu ?
Evet
Bu akla aykırı mı ?
Bence Hayır.
Bu nedenle her ikisi içinde akla aykırılık kavramını artık geçmemiz gerekir.
Sayın recluse,

bilimde gözlem, hipotez üretme, bir teorinin yanlışlanması veya doğrulanması gibi kavramları daha iyi tekik etmenizi öneririm. Ama bu konuya bilim forumunda yeni bir başlık açarak veya var olan uygun bir başlıkta yazarak devam etmemiz daha uygun olacak.

saygılarımla
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Alt 01-02-2010, 14:31
UlulElbab UlulElbab isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 21 Dec 2009
Bulunduğu yer: Micronesia
Mesajlar: 1.406
Standart

Sayın Ulpian,

Öncelikle "Ey insanlar" ifadesinin Kur'an da geçmediği iddiası benim adıma yapılmış büyük bir Gaftır.
Tüm okuyuculardan bu bariz hata nedeniyle özürdilerim.
Elbette Ey insanlar ifadesi insana doğrudan yöneltilmiş bir ifadedir.
Ancak İnsan ve Cin ifadelerinde de yine muhatab insandır ve Onun farklı yön ve Boyutlarıdır.
Kalıb halinde bir sesleniş tarzı olduğu konusunda ki görüşümü koruyorum.
Tıpkı "doğu-batının Rabbi" gibi Mağrib (batı) ve meşrik (doğu) sözcükleri, “batı-doğu” şeklinde söylendiklerinde anlam sadece iki yönü ifade etmeyip tüm yönleri içine alır. Örnek olarak Müzzemmil suresinin 9. ayetindeki “Rabbulmeşrigı velmağribi (doğunun, batının Rabbi)”

CİN kelimesinin İslamiyet öncesi Arab toplumunda ki kullanımı Şiirlerde de geçtiği doğrudur.
Ancak Şiir bir Edebi sanat olduğundan asıl orada Teşbih,Mecaz v.s. bolca kullanılır.Kur'an da Kafiyeli ve Uyaklı inmiştir ağırlıklı olarak.O nedenle Muhammede (Selam Onunla),Şair yakıştırmaları yapılmıştır.
Müteşabih,Şiirde bolca kullanılır.
Bu anlamda CİNN kelimesini 3 temel anlamda kullanıldığını görüyoruz.

1-Bilinmeyenen,Tanınmayan,Gizli,Görünmeyen YÖNÜüaynı zamanda İNSAN kelimesinin Zıttıdır."Herşey Zıddı ile Kaimdir"
2-Yukarıdakilerin doğal sonucu olarak YABANCI Anlamı halk dilinde kullanımıdır.
3-Enerji boyutu/Ruhani yönü her iki anlamın Bilimsel boyutudur.

Konu hakkında "Cahiliye" Arab Şiirleri için arşivimde bir arama yapıp bazı örnekler sunmak niyetindeyim.
Ayrıca kaynak olarak Sayın Hakkı Yılmaz yeterli bir UZMANdır.
Kendisi hem Güncel Arabca hemde 6-7 Y.Yıl Arabcasına vakıf ender kişiliklerdendir.
Bu bağlamda Prof.Dr.Recep Eliaçık da gösterilebilir.
Onun düşünceleride benim Şahsi fikirlerimle paralellik arz ediyor.

Sizin kaynak olarak gösterdiğiniz Sayın Ali Osman Işık,

Doktora Tez çalışması olarak ele aldığı "Cinlerin insandan ayrı bir varlık"olarak

Cinler Ve Büyü / Kur'an ve Hadislere Göre, BEYAN YAYINLARI,kitabında

Cinleri RAYİHA diye nitelemesi hala açıklanılabilmiş değil?

Hanif düşünce olarak Hadisler eşliğinde yazılmış bir Kitabı Bilimsel! olarak kabul etmemiz mümkün değil.
Türkiye Cumhuriyetinde böyle birşeyin Doktora Tezi olarak kabul edilmiş olması da ayrıca üzücüdür.
Öte yandan Sayın Hayrettin Kahramanı, ilerici bir Müslüman olarak nitelemeniz ise hayret verici bir durum olarak tarafımdan değerlendirilmektedir.

Gayrı müslüm Kaynaklar ise temel olarak bilgileri klasik Sunni yorumdan aldıklarından aynı doğrultuda ÇEVİRİler yapmış olabiliyor.
Dolaysı ile bize tarafsız bir bakış açısı sunmuş olmuyorlar.

Mazaret belirtmek amacı ile değil ancak şu sıralar yaşadığım zaman sıkıntısı

nedeniyle şimdilik burada kısa bir ara vermeyi ve geçen süre zarfında Arşivlerden ve eski Arabca metinlerden,CİNN kelimesinin YABANCI anlamında kullanıldığını belgelemek üzere şimdilik burada nokta koymayı uygun görüyorum.

Sevgi ve Saygılarımla...

Esenlikler dilerim Değerli Ulpian.
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Alt 01-02-2010, 14:48
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

sayın UlulElbab,


UlulElbab´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sayın Ulpian,

Öncelikle "Ey insanlar" ifadesinin Kur'an da geçmediği iddiası benim adıma yapılmış büyük bir Gaftır.
Tüm okuyuculardan bu bariz hata nedeniyle özürdilerim.
Elbette Ey insanlar ifadesi insana doğrudan yöneltilmiş bir ifadedir.
Ancak İnsan ve Cin ifadelerinde de yine muhatab insandır ve Onun farklı yön ve Boyutlarıdır.
bu hatanızı kabul etmeniz güzel. Fakat bundan gereken sonuçları çıkartmamışsınız hala.

Kuran'da bazı ayetler ''ey insanlar ve cinler'' diye başlarken bazı ayetler sadece ''ey insanlar'' diye başlar. Doğal olarak, eğer sizin dediğiniz gibi ''cin'' insanoğlunun bir yönünü, ''ins'' de diğer bir yönünü ifade ediyorsa ve böylece ''ey insanlar ve cinler'' diye başlayan ayetler bir bütün olarak insanoğlunu muhatab alıyorsa, bu demek olur ki, sadece ''ey insanlar'' diye başlayan ayetler insanın sadece bir yönünü muhatab alıyor, ki ilgili ayetlerin içeriğine baktığımızda bu çok saçma bir yorum olur.



Diğer konuda, lütfen kusura bakmayın, ama artık tamamen birşey diyememe durumunda birşeyler deme gibi bir gayret içerisindesiniz. Bu gibi durumlarda en doğru olanı, birşey dememek olsa gerek.

Kuran öncesi Arapçada ''cin'' kelimesi, ''doğaüstü, akıl ve bilinç sahibi, görülmez varlıklar'' için kullanılıyordu. Bu kesin bir bilgi. Kaynaklarını verdim.

Siz ise, ''hayır yabancı insanlar için (de?) kullanılıyordu, enerji için (de) kullanılıyordu'' iddianıza en ufacık bir kaynak vermiyorsunuz. Ama hala bu iddiaya da devam ediyorsunuz.

''Vermiş olduğunuz şu kaynak sünnidir, itibar edilmez. Şu kaynak gayri müslimdir ama sünnilerden alıntılamış olsa gerek (hiçbir gerekçe yok bu arada). Evet o dönemden kalma şiirler var, ama şiir dediğin zaten metaforik bir anlatımdır'' gibi çala-kalem, araştırarak değil de, ''ne diyebilirim'' diye zorlayarak getirdiğiniz itirazlarla kendi iddianızı doğrulamış olmuyorsunuz. 7. yüzyıl Arapçasında ''cin'' şu anlamda kullanılıyordu, iddiası tarihi bir iddiadır. Ya iddianız için kaynak gösterirsiniz, ya da iddiada bulunmazsınız.

Aslında, açık konuşmam gerekirse, ''Kuran'da cin kelimesinden enerji veya insanın bir yönü kastedilmiştir'' iddiasının ne denli tutarsız olduğunun farkına yeterince var(ıl)mış olduğun(uz)a ben şahsen kesin gözüyle bakıyorum. Ama işte şu tartışma psikolojisinin gözü kör olsun.

saygılarımla

Konu ulpian tarafından (01-02-2010 Saat 14:55 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler

Etiket
büyü, çin, cinler, fal, keramet, kur'an, kuran, melek, sihir, İblis, şeytan


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kuran'a göre ''Namaz'' mehmetsalih İslam 20 20-01-2018 05:30
Cinler ????? explorer İslam 150 28-09-2013 16:15
cinler ve melekler kral İslam 85 21-08-2009 14:15
Peygamberlikten Önce Muhammed Hanif miydi Putperest mi? yucemanitu İslam 38 16-07-2009 19:57
Kuran'a göre gerçek akıl.. Konu-dışı 0 07-01-2006 11:14

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:36 .