Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim > Psikoloji

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 27-04-2011, 01:12
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart Anti-Psikiyatri

Psikiyatri ''bilimi'', bilimin egemen sınıf elinde nasıl da araçsallaşıp afyonlaşabildiğini göstermesi bakımından oldukça dikkate değerdir. Tıpkı din gibi, özünde toplumsal ve politik olan sorunların üzerini örtmeye yaramaktan başka bir işe yaradığı yoktur. Psikiyatri, sosyo-politik zeminin mağdur ettiği bireylere ''hasta'' yaftası yapıştırıp, kusuru sosyo-politik sistem yerine bireyde arar. Örneğin birey işsizlikten ötürü bunalıma girdiyse, burada sorun işsizlik ya da işsizliği dayatan sistemde değil sendedir! Psikiyatri bununla da kalmaz, hastalığı tanımlama tekelini elinde tuttuğu için, bireyleri sindirip düzeni temize çıkarmak için yarı-bilinçli bir misyon da üstlenir. Bireyi hasta olduğuna ve hastalığının kökeninin biyolojik olduğuna, yani yine bireyin kendisi olduğuna inandırarak kişiyi sıkıştırır. Birey kendini gerçekten de sorunlu ve hasta hissederek kendini sorgulamaya başlar. Korku, kaygı, suçluluk duygusu ve kendi gibi 'hasta' olmayıp 'normal' olanlar karşısında eksiklenme baş gösterir. Birey iyice içine kapanır. Tüm bu yöntemlerle bireyin isyanı sindirilemez ve itirazına devam ederse bu sefer de 'tıbbi' tedavi adı altında binbir çeşit psikoterapik ilaçla ''tedavi edilmeye'', yani maddi araçlar da kullanılarak sindirilmeye çalışılır. Aslında sistemin mağdur ettiği bir birey, duyarsız ve sisteme uyan diğer bireyler arasında belki de tek sağlıklı bireydir ama anormal ve düzeltilmesi gereken bir vaka muamelesi görür. Psikiyatri, hastalığı hiç sistemde aramaz, hep bireylerde arar.

Psikiyatri, kapitalizmin yeni dinidir. Artık suçluluk hissi, korku ve kaygıyı psikiyatri vermekte, düzeni temize çekmek üzere düzenin mağdurlarını suçlama misyonunu o üstlenmekte, eskinin günahkarlık kavramına benzer biçimde bireye kendini anormal ve hastalıklı hissettirmektedir. Üstelik psikolog ve psikiyatristler, tıpkı din adamları gibi, bu işi paraya da dökmüşlerdir! İktidarlar, kendine karşı çıkan ya da bir biçimde mağdur ettikleri herkesi sindirmek için ille de asker-polis gücünü kullanmaz. Ya da tutuklayıp hapse atmaz. Bundan daha öncelikli ve etkili bir yol benimser. En başta başkaldıran bireyin ve etrafındaki insanların bu başkaldırıyı ezmesi ve dışlaması için bunu bir hastalık, bir anormallik olarak tarifler ve topluma benimsetir. Psikiyatri denen 'bilimsel faşizm', iktidara bu yolda büyük destek sunar. Akıl hastaneleri ve terapi seansları başkaldırının sistem adına ezilip hastalığın tüm 'kabahatinin' bireyde arandığı, böylece bireyin daha da sindirildiği aslında tümüyle politik bir süreç olarak yaşanır. Sosyo-kültürel yapının mağdur ettiği insanlar, ''ruh hastası'' olarak yaftalanıp -tıpkı mahkumlar gibi- bir yere kapatılır. Mahkumların 'ıslah edilmesi' gibi, bu insanlar da 'tedavi edilmeye' başlanır. Ta ki tüm sorunun kendilerinde olduğuna inanıp sistem eleştirisi yapmayı bırakana ve mevcut düzene uyumlu bir birey olana kadar. Psikiyatrinin 'normallik' ve 'sağlıklılık' tanımı temelde mevcut sisteme uyum, o sistemin üzerinde yükselen toplumsal ilişkilere ve kültüre uyumdur. Aykırılık yapanlar olsa olsa 'deli' ya da 'ruh hastasıdır'. Başta burjuva medya olmak üzere devrimcilere sürekli olarak 'patolojik vaka', 'şiddet eğilimli tipler', 'asosyaller' v.s. denmesi boşuna değildir. Bu söylemlerin tümü sistemin tahakkümünü bireyler üzerinden her gün tekrar tekrar üretmeye yarar.

Kısacası: Kahrolsun psikiyatri! İmamları nasıl dikkate almıyorsanız, psikolog takımını da dikkate almamanızı tavsiye ederim. Zira aynı temelden kök almakta ve aynı amaca hizmet etmektedirler. Ruh sağlığında bir sorun hissediyorsan bunun sebebi toplumsaldır, biyolojik değil. Çözümü de yaşam pratiğini devrimcileştirmektir, psikiyatriste sonunda seni suçlaması için bir tomar para boca etmek değil.

Emekçiler sadece fiziksel olarak değil duygusal olarak da sömürülüyor. Kapitalizm, başta medyası ve reklamları olmak üzere algımızı ve duygu dünyamızı da kontrol edip yönlendirmeye çabalıyor. Arzularımıza uygun ürünler satmak yerine, ürünlerini arzulamamızı sağlamak üzere duygu dünyamıza tecavüz etme yoluna gidiyorlar. Psikiyatri denen yeni din, emekçilerin duygulanımlarının bir sonraki günün sömürüsü için kontrol edilmesi, sınırlar içinde tutulması ve yeniden üretilmesini sağlayan modern bir afyondan başka birşey değil.

Konu Jolly Jocker tarafından (27-04-2011 Saat 01:19 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 27-04-2011, 01:47
priapos - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
priapos priapos isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2011
Mesajlar: 37
Standart

Mümkünse sadece sosyalizm/komunizm hakkında konuş, bilmediğin anlamadığın ve hatta anlayamayacağın konulara girme.

Psikiyatriyi depresyondan ibaret görürsen olacağı budur.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 27-04-2011, 02:46
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

Foucault da, ''Delilik ve Toplum'' adlı eserinde biraz daha ağdalı cümlelerle, psikiyatrinin özünde bir toplumsal kontrol aracı olduğunu, objektif ve bilimsel bir kurum değil, toplumsal norm ve standartlar üreten bir nevi güç mercii olduğunu söylüyor.

Daha fazla itibar ettiğim yerlerden okuyup anlayabildiğim kadarıyla, 'psikiyatri' genel başlığı altında çok fazla ideolojik varsayımlarla yönelen psikayatri akımları da var ve yine bizzat bilim içerisinde de yeterince eleştiriliyor zaten. Ayrıca psikiyatrinin tolumsal şartlanmışlıkları da yine iligli bilim insanları tarafından ifşa ve analiz edilip, objektif, rasyonel tartışmaların ve revizyon önerilerinin önü açılıyor. Sürekli yeni deneyler, araştırmalar, eski dogmaların çöpe atılması vs. söz konusu. Ama tam anlamıyla ''bilimsel'' bir disiplin olarak, oldukça genç sayılacak ve 'bilim-öncesi' evrelerinden kalma bir çok yükü olan bir disiplin anladığım kadarıyla. Her halükarda bugün 'psikiyatri' ana başlığı altında yer alıp, son derece objektif, bilimsel, ampirik metotlar kullanan ve diğer akımları sert bir şekilde eleştiren akımlar da var (hatta yine anladığım kadarıyla bugünkü ana akım bu).

Konu hakkında uzmanımsı bile değilim hiçbir şekilde. Ama konuyla ilgili birkaç aklı başında, genel anlaşılır makale okumak bile, bence, sevgili Freddie'nin bu kati, nihai, apodiktik hükümlerinin konuyu biraz fazla basitleştirdiğini anlamak için yeterli.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 27-04-2011, 10:32
İvan Karamazov İvan Karamazov isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 19 Jun 2009
Bulunduğu yer: Bermuda Allah Üçgeni
Mesajlar: 910
Standart

hakikaten çok sığ bir konu olmuş. günümüzdeki sistemin, birey üzerindeki psikolojik etkileri elbette ki yadsınamaz ancak tüm psikiyatrik vakaların bundan kaynaklandığını iddia etmek aşırı komik olmuş. benim bir dostum var... eskiden obsesif-kompülsif bozukluğu vardı. ne kadar büyük sıkıntılar çektiğini anlatabilmem mümkün değil. ciddi ve uzun bir psikiyatrik tedavi sürecinden geçti. fakat tedaviye başlangıcı ile bitişi arasında dağlar kadar fark var. dahası, bu arkadaşımın kardeşi de aynı hastalığa sahip şu anda ve o da tedavi görüyor... neyse. eğer başlık sahibi ciddi ciddi bu düşünceye sahipse bize ve kendisine cevaplamakla yükümlü olduğu sorular var. bunlardan bazıları şöyle:

1) akıl hastalıklarının hiçbiri kapitalizm öncesinde yok muydu? bütün akıl hastalıklarının kökeninde, sadece kapitalizm ve sömürülen işçi hakları mı var? mesela ilk çağlardaki insanlar, hiç akli denge bozukluklarını bilmiyor ve bunlar üzerinde tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışmıyorlar mıydı?
2) madem ki mental bozuklukların sebebi günümüz sistemi; o halde başarılı olan psikiyatrik tedavilerin başarılı olabilmesinin altında yatan sebep ne? sistem değişmediği halde, kişinin iyileşebiliyor olmasını psikiyatrinin gerçekten başarılı olabildiğine değil de neye bağlamalıyız?
3) doğuştan getirilen psikolojik hastalıkları nasıl yorumlamalıyız? kapitalizm artık insanın genlerine mi işliyor? yoksa üç yaşındaki çocuklar bile emekçiler duygusal olarak sömürüldüğü için mi bu türden hastalıkları sergiliyorlar?
4) psikolojik hastalıklar sadece emekleri sömürülen işçilerde görülen hastalıklar mı? günümüzde kapitalizmin tüm nimetlerinden faydalanan insanların ailelerinde bu türden hastalıklar hiç ortaya çıkmıyor mu?
5) bazı psikolojik hastalıklar genetiktir. örneğin amişlerde bipolar bozukluk görülme sıklığı dünya ortalamasından daha yüksektir. amişlerde bipolar bozulukluk görülme sıklığının yüksek olmasını, bu hastalığın genetik kökenlerinin genetikçiler tarafından da desteklenmesini nasıl açıklayacağız? demek ki artık genetik bilimine de mi güvenmemeliyiz? artık genetikçiler de mi psikayatrların günümüz sisteminin şakşakçıları olmuşlardır?

bunun yanında psikiyatriye getirilmiş çok ağır eleştiriler ve sarsıcı deneylerin olduğu da bir gerçek. özellikle de sosyal-psikolojiyle ilgilenen biliminsanları sorguluyorlar bu tür konuları... bu konuda çalışmalar yürütmüş david rosenhan'ın çok önemli bulduğum ve psikiyatrinin çok ciddi biçimde sorgulanmasına ve gelişmesine yol açmış müthiş bir deneyi vardır. rosenhan, aralarında kendisinin olduğu hiçbir psikolojik hastalık geçirmemiş sekiz kişiyle, isimlerini değiştirip farklı farklı hastanelere başvururlar. sözde şikayetleri de başka kimse tarafından duyulmayan garip seslerdir. bu sekiz kişi bu sorunları dışında gerçekte nasıl yaşıyorlarsa aynen öyle yaşamaya devam ederler. bu sözde hastalar, gereken yerlere gönderildikten sonra da bir daha hiç bu şikayetlerini dile getirmezler. buna karşın, hastanedeki hastalar onların hasta olmadıklarını anlamalarına rağmen, hastane görevlileri onların hasta olmadığını anlayamaz! sonuç da: hastalar(!), en azı bir hafta, en fazlası 52 gün ve ortalama 19 gün olmak üzere hastanede tutulduktan sonra; biri "manik depresif psikoz", diğerleri de "remisyonda şizofren" tanısı ve ağır ilaçlarla yollanırlar... ben psikiyatrinin bu türden eksikliklerini, kapitalizme ya da aslında bu türden hastalıkların olmamasına değil de; bu bilimin halen emekleme döneminde olmasına bağlıyorum. bilime sığ ve geçerliğini yitirmiş ideolojileri bulaştırmamak lazım.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 27-04-2011, 20:52
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart

Bilim materyalisttir. Materyalizm, sadece fen bilimlerinin değil sosyal bilimlerin de temelidir. Öğretir ki, insan, sadece biyolojik değil, aynı zamanda kültürel bir varlıktır. Etrafıyla ve diğer insanlarla olan iletişim ve etkileşimleriyle kendini vareder, şekillendirir. Birey, yalnızca toplumsallığı içinde ele alınabilir. Toplumsal ilişkilenme biçimlerinin ana hatlarını belirleyen de ekonomik ve politik sistemdir. Dolayısıyla, arada çok katı ve direkt bir belirlenim olmasa da, toplumsal sistem ile bireyin karakteri ve psikolojisi arasında sıkı bir ilişki olduğu yadsınamaz. Bu da demektir ki, bireyin psikolojisi ele alınırken, onun ilişkilendiği herşey ve bu 'herşeyin' temelini oluşturan ekonomik-politik sistem ele alınmalı ve psikolojik bir sorunun tedavisi bu şekilde uygulanmalıdır. Biricik sağlıklı psikiyatri bu şekilde kurulabilir. Ancak herşey herşeyle ilgilidir ve ekonomik-politik sistemce belirlenen sadece bireyler değildir. Psikiyatri de sistemin elinde araçsallaşmıştır. Onun hastalık ve tedavi tanımları kaçınılmaz olarak egemen ideolojinin hizmetine girmiş, gerçekte sistemin mağduru olan insanları sindirme araçlarına dönüşmüştür. Konuyu bunları anlatabilmek için açtım. Yoksa bireyin psikolojisini kaba bir indirgemecilikle tümüyle sisteme bağlamak, psikiyatriyi tümden mahkum etmek v.s. için değil. İndirgemeci ve kaba bir bakış açısıyla hareket etmiyorum ama beni böyle okuyan sizlersiniz arkadaşlar.

1) akıl hastalıklarının hiçbiri kapitalizm öncesinde yok muydu? bütün akıl hastalıklarının kökeninde, sadece kapitalizm ve sömürülen işçi hakları mı var? mesela ilk çağlardaki insanlar, hiç akli denge bozukluklarını bilmiyor ve bunlar üzerinde tedavi yöntemleri geliştirmeye çalışmıyorlar mıydı?
''Tüm akıl hastalıklarının müsebbibi kapitalizmdir'' argümanını değil, ''İnsan psikolojisi, bireyin içinde yer aldığı genel sosyo-kültürel ve ekonomik ilişkilerden etkilenir; bunları görmezden gelen bir psikiyatri dinin afyon işlevine benzer bir nitelik edinir'' argümanını savundum konuda. Bu argümanı, ''Kapitalizm olsun ya da olmasın, sınıflı toplum yapısı özellikle alt sınıflardaki bireylerin psikolojisi üzerinde yıkıcı etkiler yaratır; bu etkilerin sebebini o toplumsal yapı yerine toplumdan yalıtık biçimde ele alınan bireyde aramak, bilimsel değil yalnızca egemen sınıfların işine gelen ideolojik bir yaklaşımdır.'' argümanıyla genişletebiliriz, ki genişletmiştim de. Ama sen/siz, sanki sadece kapitalizme atfen söylüyormuşum gibi 'sığ' biçimde algılayıp beni sığlıkla itham etmişsiniz. Canınız sağolsun.

2) madem ki mental bozuklukların sebebi günümüz sistemi; o halde başarılı olan psikiyatrik tedavilerin başarılı olabilmesinin altında yatan sebep ne? sistem değişmediği halde, kişinin iyileşebiliyor olmasını psikiyatrinin gerçekten başarılı olabildiğine değil de neye bağlamalıyız?
Bir avunma ve sığıntı, teselli ve huzur ihtiyacı için dine yönelen biri bu ihtiyaçlarını büyük oranda gideriyorsa bunu neye bağlamalıyız? Dinin gerçek olduğuna mı? Psikiyatrinin bireyleri dönüştürmekte başarılı olması, onun bilimselliğini ya da objektifliğini göstermez.

3) doğuştan getirilen psikolojik hastalıkları nasıl yorumlamalıyız? kapitalizm artık insanın genlerine mi işliyor? yoksa üç yaşındaki çocuklar bile emekçiler duygusal olarak sömürüldüğü için mi bu türden hastalıkları sergiliyorlar?
Ben insan psikolojisinin varlığını ya da bunun yer yer bozulabildiğini inkar ediyor değilim. Günümüz psikiyatrisinin objektif olmayıp egemen ideolojinin belirleniminde çalıştığını anlatıyorum yalnızca. Öte yandan, evrimsel olarak canlıların biyolojik yapıları, içinde yaşadıkları koşullarca belirlenir. Örneğin, iki ayak üstüne kalkmamızı gerektiren bir coğrafyaya hiç uğramamış olsaydık bugün hala daldan dala atlıyor olurduk. Biyolojik yapı, canlının yaşadığı koşullardan soyut biçimde ele alınamaz. Böylesi bir bakış açısı kişiyi evrimi inkara ve tasarıma götürür. (Küçük bir uyarı sadece.)

4) psikolojik hastalıklar sadece emekleri sömürülen işçilerde görülen hastalıklar mı? günümüzde kapitalizmin tüm nimetlerinden faydalanan insanların ailelerinde bu türden hastalıklar hiç ortaya çıkmıyor mu?
Bir kişi köle ise herkes köledir. Elbette sistemin toplumsal ilişkilenme biçimlerini belirleyen yapısı egemen sınıf veletlerinin de psikolojisini etkileyecektir. Bunda benim söylediklerime ters bir yan yok. Fakat senin/sizin görmemekte ısrar ettiğiniz şu; egemen sınıftan bir çocuk ile ezilen sınıftan bir çocuğun psikolojik sorunlarının arka planı aynı değildir. Örneğin, iki çocuğun da burnundan kıl aldırmayan, büyüklük taslama meraklısı, kompleksli tipler olmasının ardında; birinin böyle yetiştirilip etrafında böylelerini gördüğü için bu tür bir karakteri içselleştirmesi, diğerinin ise etrafındaki ''sinik'' karakterlere ve her an yanı başında olan sindirilmişliğe duyduğu bir tepki olabilir. Sonuç(kişilik yapısı) benzer olsa da etkenleri(sınıfsallık) farklıdır ama onun da kökü aynı sisteme dayanır.

5) bazı psikolojik hastalıklar genetiktir. örneğin amişlerde bipolar bozukluk görülme sıklığı dünya ortalamasından daha yüksektir. amişlerde bipolar bozulukluk görülme sıklığının yüksek olmasını, bu hastalığın genetik kökenlerinin genetikçiler tarafından da desteklenmesini nasıl açıklayacağız? demek ki artık genetik bilimine de mi güvenmemeliyiz? artık genetikçiler de mi psikayatrların günümüz sisteminin şakşakçıları olmuşlardır?
Tekrar edeyim, psikolojik sorunların biyolojik bir kökeni de olduğu önermesini değil, sorunu tümüyle biyolojik kökene indirgeyen bakış açısını hedef aldım. Bunu da psikolojiyi kullanırken canlının biyolojisinin yanı sıra içinde yer aldığı ve etkileştiği kültürün, toplumsal ilişkilenme tarzlarının ve bunu belirleyen temel etken olan üretim tarzının da dikkate alınmasının gerektiğini vurgulamak için yaptım. Canlılarda toplumsallık, kolektif yaşam ve iletişim arttıkça psikolojileri üzerindeki kültürel belirlenim biyolojik belirlenime her defasında daha baskın hale gelir. Yoksa gelmez mi? Sizin öyle bir bakış açınız var ki, gerçekten çok şaşırıyorum. Tüm canlılar evvela koşulların, içinde yer aldıkları ekosistemin, birbirleriyle ilişkilerinin gerektirdiği biçimde davranırlar. Böylece kültür oluşur ve psikoloji şekillenir. Biyolojik yapı ise, bu koşulların içindeki sık tekrarlarla birlikte evrime uğrar. Fakat siz koşulları, ilişkilenimleri, kültürü dikkate almadan salt biyolojik kökene atıfla hareket ediyorsunuz. İyi de söz konusu biyolojik kökeni belirleyen de bunlardır. Biyolojik indirgemeciliğin sonu, 'bağımsız belirleyen' gibi ele aldığınız genlerin ne tarafından belirlendiğini açıklamakta yetersiz kalıp, bunların yaratıldığı sonucuna ulaşmaya mecbur kalmaktır.

Konu Jolly Jocker tarafından (27-04-2011 Saat 21:00 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 27-04-2011, 21:16
Jolly Jocker - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Jolly Jocker Jolly Jocker isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 24 Aug 2008
Bulunduğu yer: Antalya
Mesajlar: 1.323
Standart

Belki örnekler üzerinden gitmek, anlatmaya çalıştığımızı daha anlaşılır kılacak ve birbirimizi anlamamızı sağlayacaktır.

Tecavüz mağduru olduğu için ağır psikolojik sorunlar yaşayan bir genç kızı ele alalım. Günümüz psikiyatrisi('burjuva psikiyatrisi' dememek için kendimi zor tutuyorum), bu genç kızın sorunlarını terapi ve ilaç tedavisiyle çözdüğünüzü iddia eder. Peki gerçekten böyle midir? Sorun mağdurda başlayıp mağdurda mı bitiyor? Örneğin, mevcut ataerkil kültürün tecavüze uğramayı 'kirlenmişlik' gibi gören geleneksel düşünce kalıplarının etkisi ve mevcut toplumsallaşma biçimine sinmiş bulunan o 'tecavüzün suçunu kadında arayan' zihniyet, 'dişi köpek kuyruk sallamasa' söylenceleri v.s. mağdur kızın psikolojik yıkımında hiç pay sahibi değil midir? Ya da zanlıya odaklanalım; mevcut ataerkil kültürel yapı zanlının bu eylem için harekete geçmesinde hiçbir kabahat sahibi değil midir? Kadının alınıp zorla sahip olunabilecek bir nesne gibi görülmesi ve adamın onunla empati yapamamasında tüm bir toplumsal varoluş koşullarının kusuru yok mudur? Peki ataerkil kültür gökten mi indi? Erkeği üstün tutan ve mülkü ona veren gelenksel ekonomik ve sosyal ilişkilenme türlerinden temel almadı mı? O halde gerçek bir tedavi, sadece mağdura yönelik değil, tüm topluma ve sisteme yönelik eleştirel-dönüştürücü bir perspektifi içermek zorunda değil midir? İşin bu yönünü, yani asıl kaynağını görmezden gelen bir psikiyatri, tümüyle mevcut sistemin egemenlerinin işine gelmekte değil midir? Psikiyatrist ve psikologlar da 'esas bataklık dururken sivrisineklerle uğraşıp' bunun üzerinden cebini dolduran asalaklar konumuna düşmekte değil mi? Tüm bunları reddedip, tecavüzcünün kendi biyolojik yapısındaki bir kusurdan ötürü tecavüzcü olduğunu savunan, yani işi gene ya bir gene ya da zanlının beyninin bir yerinin olması gerekenden farklı olmasına bağlayan yaklaşım da güya bilimsel görünmesine karşın bal gibi de spekülatif ve ideolojik değil mi?
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 28-04-2011, 00:33
priapos - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
priapos priapos isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 08 Mar 2011
Mesajlar: 37
Standart

Freddie´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Tecavüz mağduru olduğu için ağır psikolojik sorunlar yaşayan bir genç kızı ele alalım. Günümüz psikiyatrisi('burjuva psikiyatrisi' dememek için kendimi zor tutuyorum), bu genç kızın sorunlarını terapi ve ilaç tedavisiyle çözdüğünüzü iddia eder.
Vs. vs peki hiç açıp baktın mı psikiyatrisler bu konuda neler diyor? Hem de bilimsel makalelerinde neler diyorlar hiç açıp baktın mı? Elinin altında internet var ara yüce googledan bakalım neler bulacaksın ve hatta daha bilimsel olsun diye scholar.google dan ara.

Ha bi ara evrimsel psikiyatri ne iştir ne diyolar onlara da bi ara bak istersen.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 28-04-2011, 01:07
tisane - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
tisane tisane isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 04 Oct 2010
Mesajlar: 40
Standart

sanırım burada "psikiyatri"den kastınız "psikoloji", "psikiyatrist"ten kastınız "psikolog". zira beyinde dopamin aktivitesindeki fazlalığa bağlı olarak ortaya çıkan şizofreni hastalığını dopamin antagonistleriyle tedavi etmeye çalışmanın kapitalizmle bir alakasının olmadığı açıktır. bunun gibi pek çok örnek verilebilir. psikiyatri bilmi insanların davranışsal bozukluklarının biyolojik nedenlerini bulup buna yönelik tedavi yöntemleri geliştirir. psikiyatri bilmini reddetmek evrimi reddetmekten daha az komik değildir.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 28-04-2011, 12:27
ulpian - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
ulpian ulpian isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 22 Jul 2009
Mesajlar: 4.880

Başarı Ödülü 

Standart

sevgili Freddie,

psikiyatri'nin topyekun bilim değil, yeni bir din filan olduğunu iddia ettin ama ilk mesajında...

İvan'ın 'sığ' demesine alınganlık göstermişsin, ama eleştirilere rağmen aynı düzeydeki iddialarına devam ediyorsun. Eleştirdiğin disiplinde bugün itibariyle hangi metotlar uygulanıyor, hangi başarılar elde ediliyor, hangi iç-tartışmalar yaşanıyor, bakış açılarında hangi önemli değişimler var vs. gibi 'detaylara' girme gibi bir zahmette bulunmadan, oturduğun yerden 'bilim eleştirisi' yapıyor, neyin bilim olup olmadığı hakkında, hem de çok kati ifadelerle, hüküm veriyorsun.

Son mesajlarında konuyu getirip dayattığın yer ise çok farklı:
Örneğin çok ağır şartlar altında çalışan maden işçilerinde beliren bedensel rahatsızlıkları inceleyip tedavi yöntemleri geliştiren tıp disiplinlerine, ''tüm bu hastalıkların kaynağında yatan sınıf sömürüsü gerçeğini görmezden geliyorlar'' gibi bir gerekçeyle ''bu bilim değil, dindir'' denilir mi hiç? Siyasi erki, toplumsal anlayışı vs. eleştirebilirsin, maden işçilerinin durumu kökten düzeltilmiyor, insanlar sömürülüyor vs. diye. Siyasi gücün asıl sorunları ortadan kaldırmak yerine, tıp bilimiyle işçileri 'çalışır' hale getirme derdinde olduğunu söyleyebilirsin. Ama buradan hareketle tıp bilimine ''bilim değil, din'' denir mi yahu?

Mesela 'emperyalist odakların' matematik ve fizik bilimini kullanarak, yeni silahlar, bombalar, yeni sömürü araçları vs. ürettiğini söyleyebilirsin. Ama buradan hareketle metematik ve fizik bilim değil, dindir filan denilir mi hiç?



Freddie´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Tekrar edeyim, psikolojik sorunların biyolojik bir kökeni de olduğu önermesini değil, sorunu tümüyle biyolojik kökene indirgeyen bakış açısını hedef aldım.
Günümüz psikiyatrisinin genel olarak böyle bir bakış açısı mı var? Eleştirdiğin bu şeyi iddia eden kim? Somut isim, kaynak vs. vermen gerekir. Oysa sen ilgili disiplinin topyekun bilimsel değil, ideolojik olduğunu iddia ettin.

Konu ulpian tarafından (28-04-2011 Saat 12:35 ) değiştirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 28-04-2011, 13:32
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.696

Onur Üyeliği 

Standart

Freddie´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Tekrar edeyim, psikolojik sorunların biyolojik bir kökeni de olduğu önermesini değil, sorunu tümüyle biyolojik kökene indirgeyen bakış açısını hedef aldım. Bunu da psikolojiyi kullanırken canlının biyolojisinin yanı sıra içinde yer aldığı ve etkileştiği kültürün, toplumsal ilişkilenme tarzlarının ve bunu belirleyen temel etken olan üretim tarzının da dikkate alınmasının gerektiğini vurgulamak için yaptım. Canlılarda toplumsallık, kolektif yaşam ve iletişim arttıkça psikolojileri üzerindeki kültürel belirlenim biyolojik belirlenime her defasında daha baskın hale gelir. Yoksa gelmez mi? Sizin öyle bir bakış açınız var ki, gerçekten çok şaşırıyorum. Tüm canlılar evvela koşulların, içinde yer aldıkları ekosistemin, birbirleriyle ilişkilerinin gerektirdiği biçimde davranırlar. Böylece kültür oluşur ve psikoloji şekillenir. Biyolojik yapı ise, bu koşulların içindeki sık tekrarlarla birlikte evrime uğrar. Fakat siz koşulları, ilişkilenimleri, kültürü dikkate almadan salt biyolojik kökene atıfla hareket ediyorsunuz. İyi de söz konusu biyolojik kökeni belirleyen de bunlardır. Biyolojik indirgemeciliğin sonu, 'bağımsız belirleyen' gibi ele aldığınız genlerin ne tarafından belirlendiğini açıklamakta yetersiz kalıp, bunların yaratıldığı sonucuna ulaşmaya mecbur kalmaktır.
Sevgili Fredie

Koyulaştırdığım yer bana göre anlamlı ve temel önemdedir, konuda bence bu temelde işlenmeliydi, politik bir argümana yaslamak-yaslanabilirlik amacı taşımamalı ya da bu durum bir sonuç olarak açığa çıkmalıydı..

Elbetde insan içinde yaşadığı doğa-çevreden nasıl yalıtılamaz ise toplumsal yaşamdan da yalıtılamazdır(ki bu dediğime belirli bir kesim katılır belirli bir kesim ise katılsa bile edinilmiş şablonlar yada toplumsal-düşünsel konumu gereği ayak diretir). Fakat günümüzde 2 tür anlayış ve eğilim vardır, birincisi parça her şeydir(bütünü dışlar) diğeri ise aksine... önce bunu görmeli ve bence her meseleyi bir arıza olarak=kapitalizm demek yerine, hem izlenimlerin objektif kaynağına inebilmeli hem de bakış açılarının objektifliği ya da subjetifliği üzerinden bir değerlendirme yapılabilmelidir...

Örneğin "küçük güzeldir(ki bilhassa bilimsel alanlarda da bu anlayışa karşı çıkılmalı)", "birey her şeydir", "öznel tek doğrulayıcıdır", "her şey ispat edilebilir=matematik, ezoterik kuram(bunlardan geçilmiyor, hatda bilimsel kuramlar bile) vs", "aksi kanıtlanmadığına göre benim dediğim doğru olmalı", "bir bina varsa tasarlayanı da vardır=kırmızıya kayma varsa o halde her şey yoktan yaratıldı(patladı)"...... gibi bilimsel olmayan fakat şablonik kabullerden oluşan standart haline getirilmiş bir yaklaşım anlayışı hakimdir. Yani kısaca bu gün her alanda denebilecek düzeyde bir şablonlama, paketleme anlayışı(haliyle ayrışması) hakim hale gelmektedir..... Bu dediğim özelde bir yaklaşım değildir, yine de her türlü açmazı bulup, işte kapitalizm demek de aynı şablonlaştırmanın bir başka yansımasıdır denebilir. Çünkü burada önemli olan merkez dayanağın ne olduğudur. Objektif olarak biz neyi ele alıyoruz, amaç kapitalizmin bir eksiğini daha dile getirmek mi? yoksa gündelik yaşam içerisindeki gözlemlerimizin -fikri düzeyde- kaynağında yatan temel ilişkilerin açığa çıkartılması ve nasılı, nedeni temelinde fikir geliştirmek mi? Eğer elimizde sihirli ve her şeye hazır bir reçete sunan bir kelime olsaydı ve buda "kapitalizm" olsaydı, ne gözleme, nede bilince ve hatda hiç bir konuyu ele almaya gereksinimimiz olmazdı...

Bütünü parçalara ayırıp, tüm bileşim ve ilişki ağından yalıtmak metodu ortaçağdan beri kalıtım haline gelmiş bir metoddur. Kimse bu metodu özellikle ve bilerek uyguluyor değildir, bu toplumsal yaşam içerisinde hazır alınan ve ete-kemiğe bürünen bir yaklaşım biçimidir. Bu yaklaşım bu gün her alanda hakim bir yaklaşımdır. Benim, sadece benim hangi partiye oy vereceğime bakarak nasılki ülkede seçim istatistiği yapılamaz ise, bu anlayışlarında temel arızası benim, ama sadece benim hangi partiye oy vereceğime bakarak(daha doğrusu kendisinin-öznel) bir yargıya varmasıdır. Neredeyse her konuda temel yöntem haline getirilmiştir denebilir.

Örneğin Psikolojik bozukluk ile biyolojik bozukluk tamamen aynı şeyler olarak ele alınabilir mi? Tamamen ayrı şeyler olarak ele alınabilir mi? Aynılaştırılamaz, ama yalıtılamaz da olmalı. Önce bu soruları sormak gerekir.

Ben bir örnek vereyim, yaklaşık 1 ay ilaç tedavisi gördü. İlaçları içtiğinde yerli yersiz yaptığı gülme krizlerinide, ağlama krizlerinide atlattı. Sonra 3 ay geçti ve tekrar gülme ve ağlama krizleri baş gösterdi. Şimdi ise ne ağlama nede gülme krizleri yaşıyor. Çünkü içinde bulunduğu koşulları değiştirdi, yani insanların çoğunluğunun içinde olduğu, hayatlarının büyük kısmını geçirdiği, ama insanın değersiz görüldüğü, hissetildiği, hissettiği anti-demoktratik, ama toplumsal bir ortam olan iş koşullarını. Psikiyatrist durumun bilincinde olsa dahi bu koşulları değiştiremezdi...

Örneğin bir örnek daha, yaklaşık 10 yıl önce idi sanırım, üsküdar'da brisi eşini öldürmüştü. Böylelikle şeytanı öldürdüğüne inanmış ve bu inancıyla bu eylemi gerçekleştirmişti.

Gelecek kaygısı nasıl bir şeydir? Bir çok soru sorulabilir ve bunların insan ve toplum üzerindeki etkileri, davranış bozuklukluklarına dönüşüp, dönüşmedikleri vb bir çok yönden ele alınabilir. örneğin her an her yerde bir tanrı tarafından gözlemlenme inancı nedir? Şizofrenik paranoid bir durumdur, bir açığa çıkıştır.......

"Küçük güzeldir" bu sözü bir yerlere not almalı... Psikolojik sorunları salt biyolojik(kimyasal) davranış bozuklukları diyeceğimiz(akıl hastalığı diyeyim) bir alana indirgemek elbetde küçüğün güzelliğidir denebilir. Denebilir çünkü yazının başında belirttiğim ve hakim hale gelmiş pragmatist yaklaşımlar objektif gibi görünen subjektif önermelerini bu biçimde dayanaklı hale getirirler, bir nevi kişinin, kendi, kendisini kandırmasınında ve düşünsel mutluluğunda bir yöntemdir bu.

Diğer tarafdan da konuyu sosyal psikoloji ve insan üzerindeki etkileri temelinde ele almak "Tekrar edeyim, psikolojik sorunların biyolojik bir kökeni de olduğu önermesini değil, sorunu tümüyle biyolojik kökene indirgeyen bakış açısını hedef aldım." ve açılımı bu temelden yapmak gerekir diye düşünüyorum. Konu psikoloji olduğunda biyolojik sorunlar diyeceğimiz alan küçüktür ve salt psikiyatri temelinde biyolojik bir alana da indirgememek gerekir...

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Anti-teizm ve ateizm farki evrensel-insan Ateizm 9 27-09-2013 20:40
Fitna Anti trepxe Multimedya 1 22-12-2010 12:44
Anti Hidrojen Atomu evrensel-insan Kuantum Mekaniği 4 05-12-2010 18:45
Anti-Negri Grubu Kurulsun : ) negri Konu-dışı 1 27-09-2009 15:36

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 17:18 .