Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Genel Forumlar > Politika

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 28-01-2021, 11:23
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart Cambridge Beşlisi, Komünist İstihbaratçılar

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/go...beslisi-231923

Gözde Kök

Cambridge Beşlisi
Ay başında İngiltere'de yaşanan Sergey Skripal'in zehirlenmesi olayı hem Rusya karşıtı cephenin safları sıklaştırmasına vesile oldu; hem de Batı kamuoyunun dikkatini yeniden Rusya'nın uluslararası casusluk faaliyetlerine çekti. Giderek kontrolden çıktığı izlenimi veren uluslararası kavgaya eklenen bu son halka "Soğuk Savaş'a dönüş" yaygarasını kuvvetlendirdi.

Ne de olsa, casusluk faaliyetleri ve çifte ajanlık müessesesi Soğuk Savaş'ı en fazla hatırlatan olgulardan biri.

Rusya'nın İngiltere'deki gizli faaliyetlerinin ölçeğinin ve seferber ettiği ajan sayısının Soğuk Savaş'ın sonundaki düzeyine eriştiği söyleniyor. Aynı anda 40 kadar Moskovalı ajanın ülkede faal olduğu, bunlardan bir kısmının ABD istihbaratının arka kapısı olarak görülen ülkede geleneksel devlet casusluğu ile uğraştığı, geri kalanınsa Londra'da bulunan Rus oligarklarını ve Kremlin muhaliflerini takip ettiği, Rus şirketlerinin çıkarı için gizli ticari bilgi peşinde koştuğu iddia ediliyor.

Kızıyla birlikte zehirlendiği anlaşılan Skripal İngiltere hesabına çalışan bir çifte ajandı ve Rusya'da yargılandığı sırada yapılan bir takas anlaşması ile 2010 yılında İngiltere'ye gönderilmişti. Yakın zamanda İngiltere ve Rusya arasında casusluk alanındaki çatışmalardan kaynaklanan benzer cinayetlerin son örneği oldu bu. (*)

Çifte ajanlık kabaca, bir ülkenin istihbaratında görevliyken başka bir ülke hesabına ajanlık faaliyeti yürütmek anlamına geliyor. Literatürde, yaşandığı tarihsel bağlamından bağımsız olarak çifte ajanlığın motivasyonları para, kişisel bağlanma, şantaj ve ideolojik gerekçeler olarak sıralanıyor.

Yirminci yüzyıl tarihinin en çarpıcı çifte ajanlık vakası olan Cambridge Beşlisi vakası ise istihbarat faaliyetlerinin hangi çıkarlara hizmet ettiğinin ne denli önemli olduğunu bize gösteriyor.

Hakkında onlarca kitap yazılan, belgeseller, filmler çekilen, hâlâ haberlere konu olan bu ünlü ekip İngiltere'nin bir kuyruk acısı. Öyle ki Beşli'nin Sovyetler hesabına çalıştıkları anlaşıldıktan sonra bile konunun üzerine çok gidip hezimetin boyutlarının anlaşılmasını önlemek istediği iddia ediliyor.

Cambridge Beşlisi'nin neden Sovyetler için çalıştığı hâlâ devam eden bir tartışmanın konusu. Haklarında çıkan çok sayıda spekülasyon ve kara propaganda içinde Beşliye hiç de sempatik olmayan bir yazar en doğrusunu yazmış: "Ülkelerine değil, sınıflarına ihanet ettiler."

Guy Burgess, Donald Maclean, Anthony Blunt, Kim Philby ve John Cairncross. Hepsi de kalburüstü ailelerden gelen bu insanlar İngiltere'nin en seçkin okulu olan Cambridge Trinity College'da öğrenim gördükleri sırada komünistlerle tanıştılar. 1930'larda Avrupa'nın göbeğinde büyük ekonomik kriz, yükselen faşizm, İngiliz kapitalizminin gençlere ilham vermekten uzak olan boğucu havası ve karşısında yepyeni bir hayatın müjdecisi olan Sovyetler Birliği vardı.

Ülkelerinde komünist partiye girdiler. Mezuniyetlerinin ardından teker teker Sovyet istihbaratına hizmet etmek üzere İngiliz Dışişlerinde ve İngiliz istihbarat örgütleri MI5 ve MI6'te çalışmaya başladılar. Kim Philby MI6'in Sovyet departmanının başına gelecek kadar yükseldi. Yani Sovyetlere karşı operasyonların yürütüldüğü birimin başında bir KGB ajanı vardı.

Cambridge Beşlisi'nin faaliyetleri 1950'lere kadar sürdü. İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın kaderini etkileyecek gizli dosyaları Moskova'ya aktardılar. Savaş sonrasında sosyalist ülkelere dönük karşı-devrimci planların açığa çıkarılmasında, bir bütün olarak Sovyet istihbarat faaliyetinin güvenliğinin sağlanmasında önemli roller oynadılar.

Başta Kim Philby (**) olmak üzere çoğu, hayatlarının sonuna kadar Sovyetlere ve sosyalizmin ideallerine bağlı kaldı.

Kıran kırana bir sınıf savaşının bir parçasıydılar. Kaderlerini daha güzel bir dünya umuduna bağlamışlardı. Bu umudun yakıcılığı sosyalist dünyanın varlığında ifadesini buluyordu. İçlerinde Blunt gibi baskılara yenik düşenler olsa da bu umuda hizmet edip tarihe geçtiler.

Cambridge Beşlisi'nin öyküsü bugünün para, kişisel bağlanma, şantaj ya da milliyetçilik, hangi gerekçe ile olursa olsun ajanlık mesleğini seçmiş ve emperyalist rekabetin ortasında yem olmuş insan öykülerine göre çok daha fazla ilham veriyor.

(*) Bir başka örnek 2006 yılında İngiltere'de yine zehirlenerek ölen eski Rusya ajanı Alexander Litvinenko'ydu.

(**) Deşifre olduktan bir süre sonra, 1963 yılında Moskova'ya geçen Kim Philby KGB'ye hizmet etmeye, sosyalist dünyadan yeni istihbarat görevlisi adaylarına eğitim vermeye devam etti. Eğitim verdiği kişilerden biri Kübalı ünlü istihbaratçı Fabián Escalante idi.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 28-01-2021, 11:26
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart

https://sol.org.tr/haber/komunist-is...-yitirdi-22452

Komünist istihbaratçı 98 yaşında yaşamını yitirdi

İngiliz istihbaratı MI6'de Sovyetler Birliği için ajanlık yapanlardan George Blake 98 yaşında Moskova'da yaşamını yitirdi.

26.12.2020
Eski İngiliz casusu ve Sovyetler Birliği ajanı George Blake 98 yaşında yaşamını yitirdi.

RIA haber ajansı, ülkenin SVR dış istihbarat teşkilatına atıfta bulunarak Blake'in Rusya'da yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Blake, 1950'lerde Doğu Avrupa'daki yüzlerce batılı ajanın kimliklerini açığa çıkaran Sovyetler Birliği için gizlice faaliyet gösteren efsanevi İngiliz casusuydu. Komünist casusun faaliyetleri İngiliz istihbarat kurumunu aşağılayan casuslar akımının sonuncusuydu.

Blake, Cambridge Beşlisi olarak bilinen kahraman ajan grubunun yanı sıra, dönemin en büyük şöhretli "çifte" ajanlarından biriydi.

Blake 1961'de Polonyalı bir kaçak tarafından ihbar edildi ve bir İngiliz mahkemesi tarafından 42 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak 1966'da Londra'daki Wormwood Scrubs Hapishanesinden diğer mahkumların ve iki aktivistin yardımıyla kaçmayı başardı ve Fransa üzerinden Berlin'e ulaştı. Berlin'de, bir arabanın alt takımına tutturulmuş ahşap bir kutu içinde Batı'dan Doğu'ya geçti.

Blake yaşamının kalanını Sovyetler Birliği ve daha sonra Rusya'da geçirdi.

'İnsanlığın tekrar komünizme yöneleceğine inanıyorum'
1991'de Moskova'da Reuters'a verdiği bir söyleşide Blake, komünizmin "başarılsaydı buna değecek bir ideal olduğunu" söylemiş, "Olabileceğini düşündüm ve böyle bir toplum inşa etmek için elimden geleni yaptım... Ama bunun asil bir fikir olduğunu düşünüyorum ve insanlığın tekrar ona yöneleceğine düşünüyorum" demişti.

Blake, 1922'de Hollanda'nın Rotterdam kentinde Hollandalı bir anne ve İngiliz vatandaşlığına geçmiş Mısırlı Yahudi bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi, İkinci Dünya Savaşı'nda burada direnişe katıldı. Daha sonra 1943'ün Ocak ayında ailesiyle bir araya gelmek için İngiltere'ye ulaştı. Burada İngiliz donanmasına katıldıktan sonra, İngiliz Gizli İstihbarat Servisi, MI6'de 1944 yılında çalışmaya başladı.

Savaştan sonra Blake, 1948'de Kore, Çin ve Sovyet uzak doğusu hakkında istihbarat toplamak üzere Seul'e gönderilmeden önce Cambridge Üniversitesi'nde Rusça okudu.

1950'de Kore savaşı başladıktan sonra Kore birlikleri Seul'ü geri aldığında yakalandı ve hapsedildi. Burada hapisteyken Marx ve Engels'in eserlerini okuduğunu belirten Blake burada kararlı bir komünist oldu.

Burada yaşadıklarına dair Blake şunları söylemişti:

"Karar vermemde en etkili olan şey Amerikan Uçan Kaleleri sürüleri tarafından küçük Kore köylerinin amansız bir şekilde bombalanmasıydı. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar... Çünkü gençler ordudaydı. Kendimiz de kurban olabilirdik. Savunmasız insanlara karşı savaşan teknik açıdan üstün, ezici güçlere ait olmaktan utanç duymamı sağladı. Yanlış tarafta olduğumu hissettim... Komünist sistemin üstün gelmesinin insanlık için daha iyi olacağını ve savaşa son verebileceğinı düşündüm"
1953'te serbest bırakıldıktan sonra İngiltere'ye döndü ve 1955'te MI6 tarafından Berlin'e gönderildi ve burada Sovyet casusları hakkında bilgi toplarken İngiliz ve ABD operasyonları hakkında sosyalist ülkelere sırlar verdi.

Blake geçmişinden pişmanlık duymadığını belirterek "Hayatıma dönüp baktığımda, her şey mantıklı ve doğal görünüyor" demişti.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 28-01-2021, 11:35
Saint-Just Saint-Just isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üyeliğini Sonlandırmış
 
Üyelik tarihi: 15 Jun 2014
Mesajlar: 521
Standart

https://sol.org.tr/haber/isci-sinifi...us-fuchs-12604

İşçi sınıfının fizikçisi ve ajanı: Klaus Fuchs

Atom bombasının sırlarını Sovyetlere sızdıran fizikçi olarak ün saldı. Kapitalizmin yazarları sık sık Batı'ya ihanet ettiğini yazdılar. Kısa bir süre önce Nature dergisinde yayımlanan bir kitap tanıtımında da Klaus Fuchs'un "ihanet"inden tekrar bahsedildi. Fuchs'un hayat hikâyesine bakmak ise olan biteni ihanet olarak adlandırmanın ne derece anlamsız olduğunu gösteriyor.

BİLİM VE AYDINLANMA

22.08.2020

Klaus Emil Julius Fuchs 29 Aralık 1911'de, işçi sınıfının ayakta ve her alanda örgütlü olduğu bir Almanya'da, Rüsselsheim'da doğdu. Babası Emil Fuchs bir teologdu. Fakat baba Fuchs, sosyalizmin ideolojik rüzgârına kapılmış bir teologdu. 1921'de Almanya Sosyal Demokrat Partisi'ne (SPD) üye olan ilk papazlardan biri olmuştu, hatta oğlu Klaus'un ifadesine göre ilk papaz. Emil Fuchs 1931'de Kiel Pedagoji Akademisinde profesör oldu, ama Nazi karşıtı kampanyalarda yer alması nedeniyle Nazilerin iktidara gelmesinden sonra 1933'te görevden alındı. 1949'da Alman Demokratik Cumhuriyeti'ne (ADC) yerleşti, Leipzig Üniversitesi Teoloji Fakültesinde sistematik teoloji ve din felsefesi profesörü oldu. ADC'deki Hristiyan Demokrat Birliği'nin (CDU) fahri üyesi ilan edildi. Emil hayatı boyunca Hristiyanlık ve Marksizm'i "birleştirmeye" çalıştı, bu konuda bolca kitap yazdı. İlerleyen yaşlarında da sosyalist kampta yer almaya devam etti, fakat sosyalizmi Hristiyanlığa çekiştirmeye çalışmaya devam ederek. Klaus Fuchs devrimin ayak seslerinin duyulduğu bir Almanya'da ve böyle bir evde yetişti. Gerisini ise kendisinin anlattıklarından öğrenebiliyoruz.

Fuchs okul yıllarında politikayla çok fazla ilgilenmedi. 1930'da Leipzig Üniversitesi'ne gittiğinde ise SPD'ye üye oldu, SPD'nin paramiliter örgütü olan Reichsbanner Schwarz-Rot-Gold'da (Devletin Siyah-Kırmızı-Altuni Bayrağı) yer aldı. Fakat hızlı bir şekilde SPD'nin –örneğin deniz silahlanması konusunda zırhlı kruvazör üretimini desteklemesi gibi— politikalarına zıt düşmeye başladı.

Bu sırada komünistlerle de iletişim halindeydi, fakat komünistleri hakir görüyordu, çünkü komünistler "kendileri aynı görüşte olmasa bile kendi partilerinin politikasını kabul ediyorlardı". Temel sorun ise komünistlerin birleşik cepheden bahsedip aynı zamanda SPD'nin liderlerine saldırmasıydı. Fuchs'un SPD'den kopuşunu sağlayan şey, SPD'nin 1932 başkanlık seçimlerinde Paul von Hindenburg'u desteklemesi oldu. Sosyal demokratlara göre, kendi adaylarını koymaları "oyları bölerdi" ve Hitler'in seçilmesini sağlardı. Fuchs'a göre ise "diğer burjuva partileriyle birlikte hareket ederek Hitler'i durduramazdık, sadece birleşik bir işçi sınıfı Hitler'i durdurabilirdi". Fuchs, SPD'nin politikalarına açıktan muhalefet etmeye başladı ve Almanya Komünist Partisi'nin (KPD) adayı Ernst Thälmann'a destek için konuşma vermeyi teklif etti. SPD'den ihraç edildi. Hindenburg tarafından şansölye ilan edilen Papen'ın, seçilmiş Prusya hükümetini dağıttığı günün akşamını şöyle anlatacaktı:

"O akşam hepimiz kendiliğinden bir şekilde toplandık. Ben Komünist Parti'nin merkezine gittim çünkü o arada SPD'den ihraç edilmiştim. Ama Reichsbanner'dan birçok eski arkadaşımı da gördüm ve Prusya hükümeti için savaşmaya hazır bir şekilde toplandıklarını biliyordum, ama Prusya hükümeti teslim oldu. Tek yaptıkları merkez Reich mahkemesine başvurmak oldu. O noktada SPD'nin tabanının ve Reichsbanner'ın morali tamamen çöktü ve o örgütlerde Hitler'e direnecek herhangi bir güç kalmadığı açıktı. Komünist Parti'nin, SPD'nin liderlerine karşı mücadele etmekte haklı olduklarını ve onları bu yüzden suçlamamın yanlış olduğunu anladım. Bu sırada zaten Komünist Parti'ye üye olmuştum çünkü bir örgüte dâhil olmak zorunda olduğumu hissediyordum."

Bu arada Kiel Üniversitesi'ne geçmiş olan Fuchs, Kiel'de öğrenci örgütleri içerisinde aktif bir şekilde yer aldı ve sık sık Nazilerle karşı karşıya geldi, Naziler tarafından öldürülme tehlikesi atlattı. Bu sırada Hindenburg'un Hitler'i şansölye ilan etmesi, Fuchs'a "SPD'ye muhalefet etme konusunda haklı olduğunu" bir kez daha gösterdi. Reichstag yangınını haber aldığında durumun önemini hemen kavradı; yeraltı mücadelesi başlamıştı. Fuchs, gelmekte olan mücadelede parti otoritesinin önemini de hızlıca gördü; o güne kadar kafasında olan parti otoritesiyle ilgili şüpheleri silindi, kendini partiye yeniden örgütledi.

Bir süre Almanya'da yeraltında kaldıktan sonra partisi tarafından eğitimini bitirmesi için yurtdışına gönderildi, çünkü "komünist Almanya'nın inşasında teknik bilgi sahibi insanlara ihtiyaç olacak"tı. Alman komünistleri "önce bir Hitler'den kurtulalım" demiyor, sosyalizmi bilinmez bir geleceğe ötelemiyor, Hitler'le mücadele ederken bunu bir demokrasi perspektifiyle değil sosyalist iktidar perspektifiyle yapıyordu. Fuchs önce Fransa'ya, ardından da İngiltere'ye geçti. Buraya kadarı Fuchs'un 1950'de İngiliz istihbaratına verdiği itirafta anlatılıyor.

İngiltere'ye geçtikten sonra iki adet doktora derecesi aldı. İlkini, Bristol Üniversitesi'nde Nevill Mott'un danışmanlığında; ikincisini ise, Edinburgh Üniversitesi'nde ünlü fizikçi ve bir diğer Alman mülteci Max Born'un yanında tamamladı.

1940 yılında, Dunkerque Muharebesi'nin başlamasıyla Nazi ya da Nazi kurbanı ayrımı yapılmadan Britanya'daki tüm Alman vatandaşları tedbir olarak toplama kamplarına alınmıştı. Halihazırda vatandaşlık almış olduğu için Born bunun dışında kaldı, Fuchs ise birkaç ayını önce Man Adası'nda, daha sonra da Kanada'da toplama kamplarında geçirdi. 1941 başında serbest kalarak çalışmalarına geri döndü.

Kısa bir süre sonra, İngiltere'deki bir başka Alman göçmeni fizikçi Rudolf Peierls tarafından gizli bir savaş projesinde çalışmak üzere çağrıldı. Meselenin nükleer fisyonla ilgili olduğunu anlayan Born, Fuchs'u caydırmak için uğraştı ama başaramadı. "Nazilere olan nefreti sınırsızdı ve onlara karşı bir şeyler yapabilecek olduğu için mutluydu."

Fuchs, projenin içeriğini öğrendiği zaman Sovyetleri bilgilendirmeye karar verdi ve partisi aracılığıyla Sovyet istihbaratıyla temas kurdu. 1943'te Peierls ile birlikte Manhattan Projesi'nde çalışmak üzere ABD'ye geçti. Burada da Sovyetlere istihbarat ulaştırmaya devam etti. Savaş sonrasında da bir süre ABD'nin nükleer silah çalışmalarında yer alan Fuchs, 1946'da İngiltere'ye döndü. Harwell'da Atom Enerjisi Araştırma Kurumunda İngiliz nükleer silah programında çalışmaya başladı. Sovyetlere ayrıca hidrojen bombası üretiminin teorik ana hatlarını ve İngiltere ve ABD'nin ilk taslaklarını ulaştırdı.



Fuchs'un bir noktadan itibaren örgütlülüğünün çözülmeye başladığını ve kendi eylemlerini sorgulamaya başladığını itiraf metninde görebiliyoruz. Bu çözülme, Sovyetlerin siyasetinden duyulan bir şüpheyle yan yana gidiyor ve Fuchs bir noktadan sonra Sovyet istihbaratı için çalışmalarına son verme kararı alıyor.

1949 sonunda ise Fuchs'un Sovyet ajanı olduğuna dair işaretlere ulaşan İngiliz istihbaratı Fuchs'u resmi olmayan bir şekilde sorguluyor, Sovyetlere bilgi sızdırıp sızdırmadığını soruyor. İlk başta ajan olduğunu reddeden Fuchs, 1950 başında gönüllü olarak ajanlığını itiraf ediyor. Fuchs'a, itiraf etmesi durumunda hapse girmeyeceğinin, işine devam edebileceğinin söylendiğini de biliyoruz. İtirafının sonrasında ise hızlı bir şekilde yargılanan Fuchs 14 sene hapse mahkûm ediliyor. Dokuz yıl dört ay hapiste kaldıktan sonra iyi halden salınıyor ve zaman kaybetmeden sosyalist Almanya'ya yerleşiyor.

Eğer Fuchs'un bir "ihanet"inden bahsedilecekse bu olsa olsa, bir burjuva devletinin istihbarat örgütü önünde günah çıkarması olabilir. Sovyetlere bilgi sağlayışını anlatırken bunu kendi bireysel meselesi olarak görmesinin, sosyalist bir devletin gizli çalışmalarını açık ettiğini dikkate almayışının ne derece yanlış olduğu açık. Bunun da ötesinde, bir komünist olarak –bir zorlama dâhi olmaksızın— kendi iç çelişkilerini, kişisel siyasi şüphelerini burjuvazinin istihbaratçıları önünde teker teker anlatması da elbette son derece kötü.

Tüm bunlara rağmen Fuchs dokuz yıllık hapis hayatından sonra da karşı devrim cephesine geçmedi, işçi sınıfının safında kaldı. ADC'ye yerleşen Fuchs, ülkesine döner dönmez Almanya Sosyalist Birlik Partisi'ne (SED) üye oldu. Sosyalist Almanya'da bilimin örgütlenmesinde aktif bir şekilde rol alan Fuchs, 1967'den itibaren SED Merkez Komitesinde de sorumluluk üstlendi. 1972'de Bilimler Akademisine seçildi, 1974-1978 arasında akademinin fizik, çekirdek ve malzeme bilimi araştırma alanının başkanlığını yaptı. Yurtsever Hizmet Nişanı, Karl Marx Nişanı ve ADC Ulusal Ödülü'nü kazandı. 28 Ocak 1988 tarihinde hayata gözlerini yumdu.

Kapitalizmin yazarları, Fuchs'un "ihanet"inden bahsetmeye devam ediyorlar. Bunu yaparken hakkını da veriyorlar Fuchs'un: ajanlık yaparken maddi çıkar amacı gütmediğinden, her şeyi inandığı doğrular için yaptığından kimsenin şüphesi yok. Ayrıca Fuchs'un "Hitler'e karşı Sovyetleri bir müttefik olarak gördüğü"nü, Sovyetlere nükleer sırları bu nedenle ilettiğini de ekliyor kimileri. Bunların ilki doğrudur, ikincisi ise yanlış. Fuchs elbette yaptıklarının hiçbirini maddi çıkar karşılığında yapmamıştır. "Hitler'e karşı Sovyetleri bir müttefik olarak gördüğü" ise doğru değildir. Doğrusu Born'un ifade ettiği gibidir: "İnanmış bir komünistti, kapitalist Amerika'nın atom bombasının tek sahibi olarak dünyaya hükmetmesini engellemeyi görevi olarak görüyordu." Günahlarıyla sevaplarıyla Klaus Fuchs işçi sınıfının fizikçisiydi, dolayısıyla burjuvaziye "ihanet" etmesi de mümkün değildi.

[BAA-Maddenin Temel Hareketleri Bilim Alanı, Kıvanç İbrahim Ünlütürk]

Kaynaklar:

Weinberger, S. (2020). Why did the atomic spy do it? Nature, 584(7819), 34-35.

Klaus, F. (2018). Appendix: Klaus Fuchs's Confession. Moss, N., Klaus Fuchs: The Man Who Stole the Atom Bomb içinde. Sharpe Books.

Born, M. (1971). The Born-Einstein Letters. (I. Born, Çev.) Macmillan, s. 146.

Hoffmann, D. (2012). Physiker, Kommunist, Atomspion: die drei Leben des Klaus Fuchs (1911-1988). Physik Journal, 11(2), s. 41.

Goodman, M.S. (2005). Who Is Trying to Keep What Secret from Whom and Why? Journal of Cold War Studies, 7(3), s. 130.

Hoffmann, a.g.e., s. 43.

Born, a.g.e., s. 134.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:39 .