djhakan18 Diyor ki
diktator gibi her ta$in altinda çikiyor, Saddam in bile bu kadar çok heykelleri ve portreleri, vs. yoktur
|
Senin gibi bir hıyara cevap yazmak büyük lutuf olur ama cevabı oturtmak da Türk genci olarak görevimiz...
ULAN HÖDÜK SEN BİR DİKTATÖRÜN HAKİMİYETİ HALKA DEVRETTİĞİNİ, HADİ ONU GEÇTİM, BU KADAR SEVİLDİĞİNİ, HALKI TARAFINDAN BU KADAR SAHİPLENİLDİĞİNİ NERDE GÖRDÜN...
Başka bir başlıkta yazdığım, yakın tarihimizden küçük bir olay....
70 öncesi dönem (tam tarihini hatırlayamadım) Dönemin başbakanı süleyman demirel..
Fransada öğrenciler ilk gösteri provalarına başlamışlar ama bizde ortalık süt liman, herkes işinde gücünde... Zaten "toplu gösteri yasası" diye illet bir yasa var ki millet iki kişi yanyana yürümekten çekiniyor. Siyasetten azcık bahsedene kelepçe vurulup doğru Selimiye'ye gönderiyorlar.. En solcu gazete-dergiler bile iddialı yazılar yazamıyorlar. Zaten kalemi sivri yazarların çoğu içeride. Diğer gazete-dergiler desen basit güncel konularla dolup taşmış durumda. Memleket meseleleri ancak üniversite kantinlerinde, kısık sesle konuşuluyor. İşte öyle bir dönem...
İşte bu sukunet ortamında İzmir'de kendini bilmez bir yobaz, öyle sıradan kör cahil bir yobaz,
bir elinde seccade diğerinde balta, bir ATATÜRK heykelinin yanına gidiyor ve namazını kıldıktan sonra elindeki baltayla heykele saldırıyor.
Başta süleyman demirel olmak üzere herkesi şaşırtan olaylar ise ertesi gün başlıyor... Ertesi gün "toplu göstesi yasası" yurdun hertarafında ihlal edilmiş durumda. Çoğunluğu üniversite öğrencisi olan gençler ATATÜRK heykellerinin önünde "nöbet" tutmaya başlamış. Sloganlar atılıyor (daha sonra türban vs. için kullanılan "
ATA'ya uzanan eller kırılır" sloganı ilk o zaman ortaya çıkmış) halaylar çekiliyor, gençlerin biri gidip biri geliyor. Gazete manşetleri coşmuş durumda "Türk genci ATA'sına sahip çıkıyor" şeklindeki manşetler neredeyse bütün gazetelerde. Haberler 4-5 sayfayı geçmiş. Yurdun her köşesinden ATATÜRK heykelleri ve önündeki devasa kalabalığın resimleri gazete sayfalarına sığmaz olmuş durumda...
Böyle geçen günün sonunda akşam oluyor, ama o da ne!!! Kimse beklendiği gibi evine gitmemiş. Gençler hala ATATÜRK heykellerinin başında bekliyor hatta kalabalıkların gittikçe artmaya devam ettiği haberleri geliyor... Ünlü aydınlar da gençlerin arasında yerlerini almaya başlamış ve kalabalıklar yavaş yavaş 7'den 70'e bir şekle bürünüyor... Hükümet panik. polis ve askeriye'ye tam kadro olunması emri veriliyor.
Sonraki gün... Olayların başlamasının ardından 24 saat geçmiş olmasına rağmen bir durulma yok. Gençler işi gücü bırakmış ATA'sına sahip çıkmaya devam ediyor. İzmirdeki kalabalık koca konak meydanına sığmamış ara sokaklara taşmış durumda. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere yurdun çoğu yerinde manzara aynı...
Daha sonra gazeteler günün 2. baskısını çıkartıyor. Manşetler şöyle: "
Yurdun dört köşesindeki ATATÜRK'çü gençler Ankara'ya doğru yürüyüşe başlama hazırlığında" Polis ve askeriye kırmızı alarma geçiliyor. Hükümette panik en üst düzeye ulaşmış durumda. "ATATÜRK'çü öğrenciler hükümeti devirecek" dedikoduları almış yürümüş. sonunda başbakan süleyman demirel yaşanan paniği gizlemek maksadıyla umursamaz bir tavır takınıp o meşhur açıklamasını yapıyor; "yollar yürümekle aşınmaz"
Şehirlerin çıkışları güvenlik güçlerince tutulmuş durumda. alınan emir gayet net; ne pahasına olursa olsun bu yürüyüş engellenecek. Yürümekle aşınmayan yollarda bir yürüyüş yapılmasını engellemek amacıyla gereken tüm önlemler alınmış. yol kenarları tanklarla süslenmiş vaziyette..
Polisle karşı karşıya gelen gençler aralarındaki aydınların sözünü dinleyerek kaba kuvvete başvurmuyor... Mahir Çayan imzalı KEMALİST bildiri yüksek sesle okunduktan sonra aralarından gönüllü olanları polis "toplu gösteri yasası"na muhalefetten mahkeme karşısına çıkarmak üzere götürüyor. Polisin götüremedikleri de kendileri gidiyor ve arkadaşlarıyla beraber mahkemeye çıkmak istediklerini söylüyorlar..
Bu defa kalabalığın yeni mekanı mahkeme önleri olmuş durumda... Bütün gözler mahkemede olunca adalet gecikmeye cesaret edemiyor ve ilk oturum yıldırım hızıyla başlıyor...
Hakim soruyor: toplu gösteri yapmanın yasak olduğunu bilmiyormusunuz?
Gençler: Çok iyi biliyoruz.
Hakim: Peki neden böyle bir yürüyüşe kalkıştınız?
Gençler:
Biz ATATÜRK'çülük neyi gerektiriyorsa onu yaptık. Siz bu mahkemede ATATÜRK'çülüğü mü yargılıyorsunuz? Bu yetkiyi, bu gücü kimden aldınız da ATATÜRK'çülüğü yargılamaya cürret edebiliyorsunuz?
Bu soruya verilen cevap bazılarının ısrarla görmek istemedikleri bir gerçeği haykırıyor. Hangi ülkede yaşadıkları gerçeğini...
Hakim ayağa kalkıyor ve şöyle söylüyor:
Gençler şu bir gerçektir ki bu ülke hudutları içinde ne benim, ne bu mahkemenin, nede bakşa bir gücün yapamayacağı tek birşey vardır. O da Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ü yargılamaktır...