Bir annenin bu hayatta kızına öğretebileceği en kıymetli şey nedir?
İlk aklınıza gelen yanıt konusunda dürüst olun. Çoğunuzun aklından geçenin ‘hanımefendi olmak' olduğunu sanıyorum. Bir başka çoğunluk ‘kendini korumak' da diyebilir. Maalesef ki her ikisi de acı birer yanıt. Hanımefendi olmak bir kadın için bu dünyada var olmanın ön koşulu olamazken özellikle kızlar için akla gelen kendini koruma ihtiyacı da acı bir gerçek.
Örneğin, Nijeryalı feminist Chimamanda Ngozi Adicihie, kaleme aldığı ‘Feminist Manifesto'nun sekizinci maddesinde kız çocuklarına sempatik ve sevimli olmayı reddetmeyi öğretmemiz gerektiğini söylüyor. Erkek çocuklarına asla öğretmeye kalkışmadığımız bu durumun kızlar için tehlikeli olduğunu açıklıyor: "Pek çok seks avcısı bunu kullanıyor. Kızlar taciz edildiklerine sessiz kalıyorlar çünkü sevilmek istiyorlar." Çünkü biz kız çocuklarımıza hanımefendiliği edilgen, kırılgan ve sevimlilikle bağlantılı bir hâl olarak öğretiyoruz.
Öngörülemez ve çarpıcı bir çıkarım, değil mi? Ama gerçeğe hiç uzak değil.
Adicihie'nin ‘Feminist Manifestosu', sadece ‘hanımefendilik' fikrine değil, feminist farkındalıklara sahip olanların bile içselleştirdiği çoğu söyleme karşı çıkarak güncel, dürüst ve pratik önerilerde bulunuyor.
Her şey, Adicihie'nin eski bir arkadaşının kendisine kızını nasıl bir feminist olarak yetiştirebileceğini sormasıyla başlıyor. Adicihie, arkadaşına verdiği yanıtlarla kendi feminist düşüncelerinin bir nevi haritasını çıkartıyor ve sonuçta ortaya 15 maddelik bir manifesto çıkıyor.
Her manifestonun ilk maddesi önemli ve unutulmazdır. ‘Feminist Manifesto' da ‘Tam bir birey ol' önerisiyle başlıyor. Adicihie'nin bu maddede dikkat çektiği en önemli nokta, çalışan anne olmakla ilgili. Adicihie, çalışan bir kadın olmanın annelik vasfını sorgulamaya açmadığının ve çalışmanın annelikten bir şey çalmadığının altını çiziyor. Adicihie feminizmi kadını edilgen bir mağdur olarak tanımlamadan tarif ediyor.
Yardım değil, sorumluluk
Manifesto hemen ikinci maddesinde, çocuk bakımını eşle paylaşma konusuna kaçırdığımız bir insaniyetle yaklaşıyor. Babaların çocuklarına, annelere yardım etmek için değil, çocuğun babası oldukları, yani dünyaya gelmesinde üstlendikleri biyolojik ve duygusal sorumluluk nedeniyle bakım vermeleri gerektiğini söylüyor. Kadınları da bu konuda mükemmeliyet arayarak tüm sorumluluğu üstlerine almamaları konusunda uyarıyor.
Dikkat çekici bir başka madde, "Baskıyı öğretirken baskıya uğrayanları azizlere dönüştürmemeye çalış" diyen 14'üncü madde. Burada, "Dünyada başka kadınları sevmeyen çok sayıda kadın da var. Kadının kadın düşmanlığı da bir gerçek, bunun varlığını kabul etmemek feminizm karşıtlarına feminizmi kötüleme fırsatı sunmak anlamına geliyor" diyen Adicihie, feminizmi erkek düşmanlığı olarak tanımlayan algıya karşı çıkarken feminizmi yaralayan kadınların varlığına da işaret ediyor.
Yemek yapabilmenin vajinayla ne alakası var?
Adicihie, manifesto boyunca toplumsal cinsiyet rolleri fikrini temellendiren geleneklerle ve biyolojiyi işine geldiği zaman toplumsal normların gerekçesi olarak sunan algıyla mücadele ediyor. Örneğin yemek pişirme bilgisinin vajina sahibi olmakla bir bağlantısının olmadığını anımsattığı gibi, evliliğin kadınlar için bir ödül olarak görülmesinin sorunlu yanlarına dikkat çekiyor. Evet, şimdi size "Sen çok güçlü bir kadınsın, niye evlenesin ki?" diyerek iltifat ettiğini düşünen dar zihinlere gülümseyin, çekiyorum.
‘Feminist Manifesto', tüm bu maddelerin yanı sıra kadınların varlığını erkeklerin izin verdiği alanlarla sınırlayarak tanımlayan ‘hafif feminizm'le; bir gündelik hayat enstrümanı olarak sorunlu argümanların, önyargıların ana malzemesi olan dille; kadınsı görünme ve giyinme ihtiyacının hafife alınma kaygısıyla baskılanmasıyla; feminizmi mutsuz ya da Batılı kadınlara özel, kız çocuklarına ise sadece pembe rengi ve oyuncak bebekleri hak gören zihinlerle mücadele ediyor.
Aranızda pembe renk ve oyuncak bebek figürleriyle, feminizmi çocuklar düzeyinde yorumlamanın sorunlu olduğunu düşünenler olabilir. Markaların tüm pudra tondaki kıyafetleri, oyuncak bebekleri ve yemek takımı gibi oyuncakları kız çocuklarına pazarlaması ne kadar sorunsuz bir stratejiyse, bizim bu kodları sorgulamamız da o kadar sorunsuz!
Feminizm, tüm kadınların hak arama mücadelesi
Adichie'nin en önemli yönü, netliği. Yazar dildeki açıklığıyla, şimdiye kadar kadının özgürlüğü ve varoluşu hakkında yazılmış nice akademik metnin toplum seviyesinde anlaşılmasını beklemenin feminizm karşısındaki o mesafeli yaklaşımı beslemekten başka bir işe yaramadığını ortaya koyuyor. Feminizmi belirli bir zümreye ait, ‘Anlayanlar anlamayanlara anlatsın' ilişkisiyle aktarılabilecek bir fikirmiş gibi ağır metinlerle anlatmaya çalışan yaklaşımı yıkıyor.
Bu vesileyle biz de bir kez daha anımsatalım: Feminizm, tüm kadınların hak arama mücadelesi. Özellikle de sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı olduğu için daha görünür ve fiziki zulme uğrayan kadınların dahil edilmesi gereken bir mücadele.
‘Feminist Manifesto' da eşitliği koşullara bağlamayan ve feminizmi erkek düşmanlığı argümanıyla sığlaştırmadan, toplumda var olmak, fark edilmek, önemsenmek ve öldürülmemek için yaşatılması gereken bir inanç olarak tanımlaması nedeniyle kıymetli bir eser.
Son olarak, ‘Feminist Manifesto'nun okurla buluşması Dünya Kadınlar Günü'ne yakın bir tarihe denk gelse de aslında feminizmi konuşmak için bir gündeme ihtiyaç yok. 8 Mart da işin bahanesi. Dünya sağ olsun, bu anlamda kendine her türlü gündemi yaratıyor.
Geçtiğimiz günlerde Belçika'daki bir bisiklet yarışında kadınlar, yarışa kendilerinden 10 dakika erken başlamalarına rağmen erkekleri yakalayınca yarışa ara verildi, duydunuz mu?
Peki, pop şarkıcısı Derya Uluğ'un kendisine sosyal medyadan futbol taraftarlığını bırakıp müziğe devam etmesini öneren takipçisine ofsaytı nasıl anlattığını gördünüz mü? Valla ofsayt mofsayt dinlemeyen, tertemiz bir goldü.
Sportif Lezbon'a selam, herkesin feminizmi doğru anladığı, kadınların hayatta kaldığı bir 8 Mart olsun.
http://www.diken.com.tr/feminist-man...atik-oneriler/