Pyrrón´isimli üyeden Alıntı
Vefik abi, istemezsen yanıt vermeyebilirsin ama merakımdan soruyorum.
|
İki durumda cevap yazmam.
1 - Anlamamışımdır.
2 - Mesaj sahibini ciddi ve samimi bulmamışımdır.
Sizinle hiçbir sorunum yok.
Yeter ki merâmınızı anlatırken ağır felsefi kavramlar ile bezenmiş ağdalı bir üslûp kullanmayın.
Pyrrón´isimli üyeden Alıntı
(1) Tanrı'yı "zalim" buluyorsan, niçin (ve nasıl) inanıyorsun?
|
Bakınız; bu gün yerçekimini inkâr eden kimse yok. Ama; buna sebep olan şeyin ne olduğu kesin olarak ıspatlanabilmiş değil. Açıklamaya çabalayan kimi teoriler var. Bunlar içerisinde en mâkul ve mantıklı bulunanı genel kabul görüyor. Gerçi, Tanrı'nın varlığı savı, yerçekimi gibi kesin ve reddedilemez bir sav değil. Ama; bu iddianın kendi içinde tutarlı olması gerekir. Misâl; evlenen, yürüyen, çocukları olan, insan gibi şekli, maddesi rengi olan varlık nelere kâdir olursa olsun, O; anca güçlü bir varlık olur, aslâ Tanrı olamaz. Tanrı fikrinin dayandığı temel prensip "Tanrı dışında mümkün olmama" prensibidir. Eşi-benzeri olmayan,yaratılmış ve algılanabilen hiçbir şeye benzemeyen Tanrı aynı zamanda kendi içinde dengeli, tutarlı ve âdil olmaldır. Bizleri, Tanrı vasfı olmayan ve fakat bizlerden ayrı, farklı boyutlarda bulunan zeki varlıklar yaratmış, canlıları da birbirine besin zinciri ile bağlamışlarsa bilmem kaçıncı boyutun mahsûlü olsalar da psikopattırlar, manyaktırlar. Zeki olmak ile dengeli olmak farklı hususlardır. Dengeli olmak genelde işe yarar da sâdece zeki olmak, her zaman mutluluk getirmeyebilir.
Kâinâtın nasıl yaratıldığı ile ilgili Tevratta komik ötesi bilgiler var. Misâl; "Tanrı'nın Rûhu sular üzerindeydi." gibi. Her yer karanlık. Işık yok Yeryüzü boş ama su var. Tuhaf bir durum. Ben "Tanrı sözü" diye kutsanan bu metinlerin kutsallığını kabul etmem. Benim inancıma göre kutsal olan sâdece Tanrı'dır.
"İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı'dır." (Luka 18:19)
Defa'atle yazdım, ama; bir daha yazayım. Madde olmayan Tanrı'yı, madde olan bizlerin biribirimizi görür-algılar gibi görüp-algılaması mümkün değildir. Çünki; Tanrı'nın bizde karşılığı yoktur. Olsa, bizler de birer Tanrı olurduk. Misâl; bir sokak köpeği bizi gördüğünde ya kaçılacak ya da saldırılacak biri gibi görür. Asla bir insanın başka bir insanı gördüğü gibi göremez. Çünki; karşılığı yoktur ve köpek insan değildir. Ama bizde hemen her canlını bir karşılığı var. Onları, onlar gibi görme ve algılama hassamız var.
Tanrı'yı bir madde temelinde göremiyeceğimize göre, O'nu yaradılışa yansyan, tecelli eden ilkeleriyle tanımamız gerekir. Burada ilke ile kuralı karıştırmayalım. Kuralları şartlar belirler. Şartlar değişince, kurallar da değişir. Ama ilkeler, yaradılışın temel prensipleridir. Yaradılışı belirleyen ilkelerdir. Kaynağı da Tanrıdır, Tanrı ilmidir. Tavrat'ta hep absürd şeyler yazmaz. Misâl, yaradılış tamamlandığında her şeyin iyi olduğu söylenir. Tanrı kutsallığı ve ilmi dışına çıkmak ise kötü olandır. Âdem, Tanrı buyruğu dışına çıkarak - Bilerek ya da bilmeyerek - kötü olanı tercih etmiş. Bunun üzerine dünyayı lânet kaplamış. Bu gün yaşanan acı ve kederi bu lânetin mahsûlü olduğuna inanırım. Ha, “niye sürüp gdiyor ?” diyei soracak olursan cevabı: "Bilmiyorum"
Pyrrón´isimli üyeden Alıntı
(2) "Tanrı'yı algılamak" bir yana, «algının» kendisi zaten maddi bir olgu değil mi? Yani yukarıda da gösterdiğiniz gibi, insanın "Tanrı" gibi bir kavramı içeriklendirişi dahi, ancak algıladığı maddi fenomenlerin bir sonucu olarak mümkün olmuyor mu? veya sizin İsa'ya iman edebilmeniz, yine bu kavramı oluşturmanızı mümkün kılan bir varoluş (belirli bir zaman diliminde belirli bir yerde doğmuş olmak, gospellere fiziken ulaşmışlık, işitmişlik, onlar üzerinden kendi hayat algınıza getirdiğiniz yorumlar vs.) ile gerçekleşmedi mi? Öyleyse belirli bir Tanrı inancını dünyadan yalıtmanın dayanağı nedir?
|
Bir bilgisayar kasası içinde bulunan elektronik devreler, kendilerinin birileri tarafından var edildiğini bilecek kapasitede olsalar, ama; yapanların kimlikleri, nitelikleri, şekil ve vasıfları hakkında bilgileri olmasa, belki bizleri de kendileri gibi birer "lektronik devre" şeklinde düşünebilirler. Ama; değiliz, değilmi ? Her ne kadar, madde bazında ortak bir yönümüz olsa da aslâ birer elektornik devre değiliz. Bizi var eden bir güç bulunuyorsa - ki ben olduğuna inanmaktayım - O da bize benzemeyecektir. Eğer kendisine tesir edecek başaka güçler de varsa bu güçlerin karşı karşıya gelmesi bir çok şeyi birbirine katar, mahveder. "Tanrı dışında mümkün olmama" prensibi de bu nedenle var. Tanrıyı Tanrı gibi görecek şekilde değil de, O'nun varlığın farkındalığına bizi götürecek şey kanâ'atimce Ruh'tur. Ruh, Tanrıdan bize bir tecellidir ve yaratılmamıştır. Zâten yaratılmamışı da ancak bir yaratılmamış fark edebilir; karşılığı budur !..
Tabii, bütün mesele inanç olunca konu subjektifleşiyor. Nesnel olarak ıspatlanamayacak mevzûlarda keskin ve köşeli konuşmak abesle iştigâl olur. Sorularınız üzerine, ben de düşüncelerimi arz ettim. İnandırmak, kabul ettirmek gibi bir misyonum yok. Ha, derseniz ki "Bütün bu anlattıkların Tanrı'ya inanman için yeterli mi ?"
Elbette değil.
Bu dünyada neden var olduğumuz, Tanrı dışında bir sebep ortaya konarak ıspatlanırsa işte o zaman inancım ortadan kalkar. Böyle bir durum gerçekleşmediği müddetçe de O'na olan inancım sürecek. Bunun da kimseye bir zararının olduğunu düşünmüyorum.