Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Dünya Dinleri, Mitoloji & Antik Uygarlıklar > Mitoloji & Esoterisizm

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #11  
Alt 18-12-2014, 09:47
Dialectics - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Dialectics Dialectics isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 15 Jul 2014
Mesajlar: 1.765
Standart

Sayın Felasife,

Öncelikle çalışmanızdan dolayı ellerine sağlık.

Bahsettiğiniz konular ile ilgili olarak aslında daha önce rastgeldiğim şöyle yaklaşımlar da var:

Varlığın temelde iki boyutu var. Mental boyut ve fiziksel boyut. Mental boyutun karşılığı bir nevi sizin değindiğiniz ruhlar alemi. Ancak buna "monad" diyorlar. Monadlar sonsuz potansiyele sahip, Euler'in denklemindeki gibi (avatarım) mümkün olan her sayıyı barındırıyorlar.

Ancak sonsuzluk nasıl bir şeydir? Bir benzetme yapacak olur isek örneğin aklınıza gelen her tondaki rengi düşünün. Sonsuz sayıdaki bunca tonun hepsini üst üste getirirseniz göreceğiniz şey bembeyaz bir renk olur ya da belki saf ışık. Bu sonsuz renk cümbüşünün içinden bir rengi ayırt edebilmeniz için, o sonsuzu sonlu hale getirmeniz lâzımdır.

Fiziksel boyut, sonsuz mental boyutun sonlu hale getirilmesidir. Hatta derler ki, madde boyutlu zihindir, düşünce ise boyutsuz zihin...

Ancak sonsuzun kendisini ifade edebilmek için sonlu hale gelmesi ana fikri bana da mantıklı geliyor. "Beyin" işte bir iddiaya göre bunu yapıyor. Sonsuz mental boyutundan Fourier dönüşümü ile sonlu şekilde algıyı üretiyor. Yani o bembeyaz ışığın içinden, sadece belli bir rengin dalgaboyunu çözümleyerek örneğin yeşi rengini algılamamızı sağlıyor.

Siz ruhların istedikleri herşeyi düşünebileceklerini ama fiziksel boyut olmadan hafızalarına kaydedemeyeceklerini belirtmişsiniz. Ben ise aslında sonsuz mental düzlemde hiçbir şeyin düşünülüp hayal edilemeyeceğini, bir şeyin düşünülüp hayal edilebilmesinin tek yolunun beyin ile sonlu hale getirilmesi olduğu fikrindeyim.

Yani her ihtimali, her olayı, her değeri hem de aynı anda barındıran bir monad spesifik bir şeyi düşünemez, spesifik bir şeyi düşünebilmesi, yaşaması, deneyimlemesi için kendisini kısıtlandırmalı, sonsuz algısını sonlu bir hale dönüştürebilmelidir....

Bizler dünyanın şarkı söyleyip dans eden çöpleriyiz.
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 18-12-2014, 14:11
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Dialectics´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Bahsettiğiniz konular ile ilgili olarak aslında daha önce rastgeldiğim şöyle yaklaşımlar da var:

Varlığın temelde iki boyutu var. Mental boyut ve fiziksel boyut.
Eyvallah.
Bu yazıda da kast edilen zaten bu ikili boyuttur, bir yanda ruhlar alemi, diğer yanda maddeler alemi denilen bu dünya veya doğa dediğimiz şeyin kendisi.
Yazıda zaten bu çizgide ilerliyor aslında.
Dünya üzerinde ki yaşam ruhsuz bir yaşam ama yaşam.
Bu yaşam fazla büyümüyor, mini bir yaşam ve kendi halinde süren bir yaşam.
Bu yaşamı azdıransa ruhlar oluyor.

Bu aslında iki tarafında tek başına yaşayamayacağı deneyimleri içeriyor, mesele bu yani.
İnsanda bu ikisinin birleşimi oluyor ki insan bu yapılardan bağımsız 3. bir yapı olarak kendini görüyor.

Dialectics´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Siz ruhların istedikleri herşeyi düşünebileceklerini ama fiziksel boyut olmadan hafızalarına kaydedemeyeceklerini belirtmişsiniz. Ben ise aslında sonsuz mental düzlemde hiçbir şeyin düşünülüp hayal edilemeyeceğini, bir şeyin düşünülüp hayal edilebilmesinin tek yolunun beyin ile sonlu hale getirilmesi olduğu fikrindeyim. .
İllaki hafıza deneyimleri gerçekçi kılmak için gerekli bir şey, ama hafıza olmadan da yaşam olabilir, düşünmek bu anlamda renklere de benzetilebilir, her türlü düşünce düşüncenin kendinde potansiyel olarak vardır.
Zaten o potansiyel olmasaydı, hayal bile etmek mümkün olamazdı, kaldık dünyevi kurallar koymak, fikirler savunmak nasıl mümkün olsun.

Dialectics´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Yani her ihtimali, her olayı, her değeri hem de aynı anda barındıran bir monad spesifik bir şeyi düşünemez, spesifik bir şeyi düşünebilmesi, yaşaması, deneyimlemesi için kendisini kısıtlandırmalı, sonsuz algısını sonlu bir hale dönüştürebilmelidir....
Zaten istilada bunun içindi, delicesine bir yaşamı yaşamaktı, her türlü kural ve etiği çiğneyerek, bir yaşamın başka bir yaşama tecavüzüydü anlatılanlar.
Tabi daha devam ediyor yazı, ileride daha netleşecek diyebilirim bu kutsal tecavüz olayı.

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 20-12-2014, 01:23
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

TANRILAR ÇAĞI – TIRMANAN KAOS

Zaman ilerlemiş artık insanlar daha soyut düşünebilmekte, resimler semboller çizebilmekte, bunlara anlam verebilmekte, kitaplar yazabilmekte, kanunlar koymakta, sanatla uğraşabilmekte, tarım yapabilmekte, alet edevat geliştirip kendini daha iyi koruyabilme seviyesine geldiğindeyse, ruhlar konseyi 3. aşama planlarını çoktan devreye almışlardı.

Medeniyet denilen bu süslü çağların yeni adı, uzunca bir süre "Tanrılar çağı" olarak anılacak demişlerdi kendi aralarında.

Buna uygun olarak, her türlü tez, anti-tez, sentezlerle fikri dünyayı fikir bombardımanına tuttular, kimileri inanan kimileri de inanmayan oldu, herkese bir rol biçildi, hiç bir şey olmamak gibi bir seçenekte zaten yoktu, sonuçta ne olursan ol, onların dediği olmuş oluyordu.

Tanrıları yazanların elinde inanılmaz bir senaryo, buna uymaya çalışan insanların elindeyse, düşünmekten başka bir yol yoktu.

Neden, niçin, nasıl, kim, niye soruları arasında düşündükçe düşündüler, düşünceler iyice geliştikçe, başka bir şeylerde olmaya başladı.
Acaba nedenleri, niçinleri, nasılların, kimlerin, niyelerin cevabı Tanrılar mıydı?

Dinler inançlar, peygamberler evliyalar, erenler ermişler, azizler azizeler, eş zamanlı dünyanın her yanından, baharda çıkan taneler gibi teker teker çıkmaya başladılar, Tanrıdan meleklerden, öteki dünyadan cennetten cehennemden, iyilikten kötülükten, sevgiden saygıdan bahsetmeye başladılar, insanları etraflarına topladılar, kimileri başarılı oldu kimileri de başarısız oldu.
Cevaplar bulunuyor muydu yoksa?

Bunlarda Şamanlar gibiydiler, bunları kendiliklerinden yapmıyorlardı ama Şamanlar gibi de gelmemişlerdi.

Dolayısıyla nereden geldikleri bilemedikleri gibi, nereye gideceklerinin tam bilincinde de değillerdi.

Zaten Ruhlar konseyi de yeni bir yol daha bulmuştu, zira onlarda güçlerini eskiye nazaran daha iyi kullanabilmeyi öğreniyorlardı, direk istedikleri kişiyi seçip, ona istediği şeyleri söyletip, istedikleri şeyleri yaptırabiliyorlardı.
Oyun yeni yeni kızışıyordu...

Bu işler için, madde, mana, enerjiler arasında geçiş yapabilen, istediği anda istediği yerde bedenlenebilen, rüyalarda gezen, engel tanımayan özel bir şey yaptılar, daha doğrusu birini yaptılar, zira bu şey ruhlar konseyinin "ortak bilinç" alanında, düşüncenin projeksiyonuyla vücut bulmuş bir bedendi, isimsiz, cisimsiz, kimliksiz bu kişiye insanlar Hızır dediler, Hızır bildiler, lakin kimdir, nedir, nereden gelmiştir, nerede yaşar hiç bilemediler.

İşte 3. aşamanın en gizli, en özel operasyonel kahramanı buydu, her işin altında onun parmağı vardı demeye gerek yoktu herhalde.

Artık Şamanlara da gerek yoktu, zira koca şehirler, koca medeniyetler içerisinde onlar yaşayamazlardı, şehir hayatı onları köreltiyordu, onlar doğaya aittiler, zaten Şamanlar kalabalık ortamları hiç sevmediler.
Fakat genede Şamanlar o fikri yağmurlardan kabilelerini korudular, çünkü onların unvanı koruyucuydu, bunu layıkıyla başardılar.

Bu yaratılan suni kaos 'un farkına varan Taoizm, Tasavvuf gibi başka gönül ekolleride oldu, onlarda bunu sistemleriyle aştılar, aşmaya çalıştılar.
Bu hayat neticede büyük bir rüyaydı, her şeyi hazır bulduğumuz, ne tarafa dönersek dönelim uyanamayacağımız bir rüya mıydı bu?
Öyleyse bir yanlışlık olmalıydı, söylenenler gerçek olamazdı dediler.

Sorularda sordular şüphelendiler elbette ama esas olarak deneyime
odaklandılar, tecellilerin sarhoşluğuna kapılmadılar.

Herkesin BEN i yüceltmek adına aynalarla yaptığı o dansa onlar katılmadılar, bilakis BEN denilen o aynayı kırıp, arkasında hiçliğe odaklandılar.
Hiçlik zaten eylemsizlik denen o önceki sonsuz yaşamlarından kalma bir özellikti ki onu yadırgamadılar, onu tanıdılar.

Olayların temeli BEN di, bu kaosun sebebi de o olmalı dediler ve ona hiç itibar etmediler, dolayısıyla bu oyuna da çok gelmediler.
Daha doğrusu gelmemeye çalıştılar, ne var ki sistem müthişti çokları bunu aşamadılar.

Her ne kadar senaryo, konseyin istediği gibi işliyorsada, insanlar buna canu gönülden destek veriyorlarsada, onlar bu yanlışı sevemediler.
Lakin düzeltmeye de çalışmadılar, çünkü düzeltmek bir yanlışa başka bir yanlış ile yaklaşmak olurdu ki zaten gördükleri sorunlardan biride buydu.

İnsanlar bir birlerini doğrular ile aldatıyorlardı.
Ya bizim doğru dediğimiz şeyde yanlışsa!...
Bir hevesin peşinden kimseyi sürükleyemeyiz, gidersekte o hevesin peşinden sadece kendimiz gideriz dediler...

Doğru ve yanlışın bu kadar harman olduğu bir ortamda, ne doğruyu savunmak, nede yanlışı dışlamak doğru değildir!...
O yüzden "Olacak olan olur, kul boşa yorulur" dediler, iyide ettiler.

Senaryoda olmayan bu yöntem, aslında hiç hesapta yoktu, senaryoyu yazanlar buna şaşırdılar, bu durum diğer yandan ilkeli ruhların, ilkelerinde ne denli haklı olduğunu da gösteriyordu-ki onlar haklıydılar zaten-
Senaryoya paralel işleyen bu yapı, neticede düzeni bozmuyordu...
Hatta sisteme de destek veriyordu, öyleyse devam dediler.

*------------ o ------------*

Devam edecek...
Gelecek bölüm: UNUTULAN KADER - BÜYÜK SIR - Final

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 30-12-2014, 20:27
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

UNUTULAN KADER - BÜYÜK SIR

Böylelikle soyut kavram bilgisine vites attıran modern insanlarda, tam gaz kökleyip, ne kadar bilgisi, hayali, düşüncesi varsa bunlara yönelterek, medeniyet için uygarlık için harcayacak, geliştirdikçe geliştirecek, başka bir şey bilmeyecek konuma gelecektiler.

Ta ki buraya ne için geldiğini "unutana kadar"

Amaç buydu.
Plan buydu.

Önce unutmak.
Sonra hatırlamak.

Unutmak zaten eylemsizlikte doğal süreçti, bu biliniyordu;
Lakin hatırlamak eylemsizliğin doğasında yoktu, bu bilinmiyordu.

Sonuçta bu unutuş öyle bir unutuş olmalıydı ki destansı olmalıydı,
Değil atası, onun atası, onların ataları, tüm ataların genlerinden bile silinmeliydi ki bu unutuş efsanevi bir unutuş olsun dediler.

Yerler gökler, dağlar taşlar, otlar ağaçlar, denizler ırmaklar bundan izler barındırmasın istediler.

Bunu kitaplar yazmasın, diller söylemesin, kulaklar işitmesin, öğretiler öğretmesin dediler.

Bu destanı hiç bir yere yazmadılar, hiç kimseye fısıldamadılar, bir sır varsa o da buydu, bunu sakladılar.
"Hasılı biz unutmuş değildik, onlar hatırlanmasını istemediler."

Gerçi diğer yandan da biz her şeyi unutup, sıfırdan başlamak için buraya geldiysek,
Bunun için laneti bile göze alıp, ruhlarımızı sonsuzluğa rehin bıraktıysak, bu hikayede yanlış olan ne olabilir ki bizler unuttuğumuz bir şeyi, birde hatırlamak zorunda kalalım.

Bizler zaten unutmak için geldik...
Unutalım ki yaşadıklarımız inandırıcı olsun... dediler.
Peki o zaman niye en DOĞRU benimkisi dediniz, yanlışı doğru diye savundunuz.

Biz bir yanlışı savunmadık ki?
Neyi savundunuz!...

Hiç yaşanmamışlık fırsatını geri çevirmedik hepsi oydu.

Bedeliniyse zaten peşin peşin ödedik!...

Kime ödediniz?

Karşı gelen İlkeci ruhlara ödedik, onlarda zaten bu ilkesizliği lanetledi.
Lanetlendiğiniz doğruda, gerçek bedeli henüz ödemediniz ki?

Doğaya bir bedel ödediniz mi?
Ondan özür dilediniz mi?
Onun rızasını almadınız, bir yaşama tecavüz ettiniz.
En önemlisi bu yaptığınızın yanlışlığını ona itiraf ettiniz mi?

Af dilendiniz mi?

Siz yanlışı doğaya yapıyorsunuz, özrü ruhlardan diliyorsunuz.


Bu neyin kafası!...

Doğanın sahibi bir takım ruhlar mı?
Ruhlar olsa bile, bakalım doğa buna izin verecek miydi?

Bunu doğaya hiç sordunuz mu?

Buna hiç tenezzül ettiniz mi?

Eden oldu mu?

Yok, yok, yok!...

Gerçeklik sizi iyice sarhoş etmiş anlaşılan, onu yaşayacağız diye, esas gerçeği es geçiyorsunuz...

Siz şimdi bir aynaya bakıyorsunuz ama unutmayın ki o ayna bir gün illaki kırılacak ve gene siz ebediyen aynasız kalacaksınız...

Yaşadığınız tüm bu gerçekliklerde, istilâlarda bakacak bir yüzünüz olmadığı için, tek kârınız o olacak.

Yüzünüze bakmaya yüzünüz olmayacak, aynanız olsa bile bakamayacaksınız.
İşte sizin de gerçeğiniz bu.

ve BEDENLENME sizi bozdu, o bozuluşun artçılarıdır bu söylenenler.

Baştan yanlış olan, sonunda da yanlıştır, bunu da çok iyi biliyorsunuz!...


Bitti
*------------ o ------------*


UNUTULMUŞLUK
Unutulmuşluk böyle olmalı, asgari onbin yıl olmalı.
Efsanelerini bile unutanlar, buna şaşıpta kalmamalı.
Her yaşananlar unutulsada, lakin kaybolmazlarmış.
Aha geldik aha gidiyoruz, efsaneler bizide anlatmalı.

Bir zaman ruhların hayaliydik, şimdide onlar bizim.
Ne efsane ama! ne biçim senaryo, ula bu nasıl film.
Yok muydu güzel hikaye, az kaldı ha, sövecek dilim.
Aynada gördüklerini sevdiysen, ben sana ne diyim.

Biliyorsan kendini aynaya gerek yok, görmesende olur.
Görmek ne ki, bilmenin yanında görmenin lafı mı olur?
Aklını kullan, ayna bakanı ters gösterir, düz göstermez.
Ben dediğin dahi sen değil, lakin aynada iş karışık olur.

Efsane işin kurgusuydu, gerçek olansa çektiğimiz acılardı.
Hangi Tanrı, hangi Ruh, bundan kendine paylar çıkaracaktı.
Yoksa insanlar kendi kurgusunun kurbanını mı oynayacaktı.
Suçlu hep başkası, başkası mı hep başkasına ayna olacaktı.

Hiç bir zaman göremeyeceksin kendini, sende bunu kabullen.
Netekim unutup gideceksin, aynada ki seni unutup giderken.
Hiç yaşanmamışlığın girdaplarına, tüm hayallerini gömerken.
Unutmak insana özgüdür, şairler şiirlere tebessüm ederken.

Kötü ruhları fikirlerden kovmak gerekir, bir Şaman gibi.
Tabuların içinden sessizce geçmek gerek, bir Hızır gibi.
Kaderi yazanlar okunmasını nice istesin, bir Sufi gibi.
Ruh yoksa yaşam yok yansıma nasıl olsun, bir Ayna gibi.

& & &
Yansıyan sen değildir, gördüğünde gördüğün gibi değildir.

Herşey bir rüyadır.

Rüyalarda çabuk unutulur, BÜYÜK UNUTUŞ bunun için yazılmıştır.

O unutulmuşluğun ruhsal izdüşümleridir.

Hasılı bu yazılanlar GERÇEK değildir, rüyada GERÇEKLİK nasıl olsun !...
24/12/2014 (Felâsife)



Canlı oku veya İNDİR: Buyuk-Unutus-bir-ruhsal-kurgu-pratigi.pdf (123 KB)

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 22-11-2016, 04:43
pianola - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pianola pianola isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
 
Üyelik tarihi: 22 Oct 2014
Bulunduğu yer: Platon'un Mağarası
Mesajlar: 1.906
Standart

Konu surukleyici ama,

1. Bu ilkeci ruhlar neden boyle sadistlik ediyor, kazanclari ne ola-ki
2. Doga ruhlardan ayri/ustun bir sey herhalde, iliskinin dinamikleri tam olarak nasil?


Ben de içgözlemin kurbanıyım.
Sylvia Plath

Her bir sözcük, sessizlik ve hiçbirşeyliğin içinde gereksiz bir leke gibi...
Samuel Beckett

Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece...
Aşık Veysel

Tekrar ede ede bitirilemeyen keşif, tekrar ede ede bitirememenin keşfine dönüşür.
Maurice Blanchot

İletişim, bir iletişimsizlik düzeneğidir.
Lacan

Sonuçta hepsi kendini kandırmaktan ibaret, öyle değil mi..?
Marilyn Monroe

ex nihilo nihil fit
il n'y a pas de hors-texte
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 22-11-2016, 12:23
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Pyrrhon´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Konu surukleyici ama,

1. Bu ilkeci ruhlar neden boyle sadistlik ediyor, kazanclari ne ola-ki
Bir kazançları yok elbet lakin kaybedecekleri çok şey var, o yüzden ilkelerine sıkı sıkıya sadık davranıyorlar.
İlkeleri olmasa onlarında bir anlamı yok.

O yüzden şiddetle karşı çıkıyorlar, onlarda biliyorlar ki her şeyden vareste, yaptık oldu, istediğimizi yaparız gibi bir düşünceye sahip değiller.
Hasılı ilkeleri her şeyden önce geliyor.

Pyrrhon´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
2. Doga ruhlardan ayri/ustun bir sey herhalde, iliskinin dinamikleri tam olarak nasil?
Evet yazıdaki geçtiği şekliyle kesinlikle ayrı, ayrı bir kapalı sistem, doğanın ruhlarla bir bağlantısı yok.
Üstünlük olayına bir şey diyemem, ne ise o, bağımsız doğa.
Aslında ruhlarda doğadan bağımsız, bu bir şekilde iki tarafın kazan/kazan durumu gibi bir durum oluşturuyor.
İki taraf içinde olay yeni ve kazançlı deneyimler sunuyor.

Doğanın dinamikleri deyince, onun en büyük dinamiği doğum ve ölüm olsa gerektir, doğa yaratmayı seviyor, envai çeşitlilikte yaratılış var, bundan zevk alıyor görünüyor, lakin bu yaratılışın daha çok olması içinde, ölümün olması gerekiyor ki doğum/ölüm döngüsü içinde hareket, doğayı dinamik tutuyor.

Benim anladığım doğanın da müstakil bir ruhu var, lakin bu bizim ruhumuz gibide değil, çok daha kapsamlı bir yapı.
Ateş, su, toprak, hava, canlılar, bitkiler vs.lerinin dinamikliğiyse, doğanın ihtiyacı şeklinde bu günlere gelmiş, belkide evrilmiş diyebiliriz, doğa zaten elemesini yapmış, hepsi dinamiklikte az/çok paylara sahipler görünüyor.

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 02-11-2018, 16:40
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Büyük unutuş, büyük bozuluşun ardından geldi!
Yaşamın ihtişamı insanları büyüledi!

Kimisi ben böyle bir şey hatırlamıyorum deyip inanmayacak.
Kimisi de olmaz öyle ruh filan deyip inanmayacak.
İkisi de aynı şey olacak...
Eyvallah.

İyi de mesele ruhlar veya hatırlamak veya inanmak meselesi değil ki?
Mesele İSTİLÂ meselesi!

İstilâ'nın da iman ve inkar edilecek bir tarafı yoktur ki, o aşikar olandır, görünendir.

Nihayetinde DOĞA bu meseleyi sürekli de gösteriyor, İSTİLÂ her yerde çünkü.

Görmüyor musunuz?
Yoksa görmek mi istemiyorsunuz?

İSTİLÂ gözlüğünü takıp bakarsanız, ne demek istenildiği daha net anlaşılır!

Ağaçlar ormanları,
Ekinler tarlaları,
Çimenler çayırları,
Balıklar denizleri,
Hasılı tüm canlılar her yeri İSTİLÂ etmiş durumdadır.
Bıraksan her tarafa da yayılmak isteyecekler, hemde aşkla, coşkuyla, hoyratça.

Şimdi bir ormana, denize, çayırlara baktığında, neye bakıyor olduğuna iyi bak!

İstilâ'nın ta göz bebeğine bakıyorsun!

İnsan bu işin neresinde?
Tam merkezinde!

O da istilâcı bir tür çünkü!

Dünyayı istilaya var mısın? furyasına "Ne demek, zevkle!" diye katılan insan, İstilâcı olduğunu göremiyor mu?

Buna inanmalı mıyız?

Asla inanmıyorum, O istilâ'yı görmek istemiyor, mevzu o!

Büyük unutuş, büyük hatırlayışa dönüşür mü?

Neden olmasın!

Büyük unutuşu hatırlayamaz ama büyük İstilâ'yı görebilir!

İnsan bunun için evrildi, evriliyor, evrilecek !...

Sevgiler

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Büyük hac (9:3) Hasan Akçay İslam 3 10-09-2016 02:02
Büyük ara tür atlası-1 Kurmay Evrim 7 08-12-2014 03:51
Büyük ara tür atlası-2 Kurmay Evrim 8 08-12-2014 03:41
Büyük Grev AhbAp Edebiyat 2 20-10-2011 22:43
Dünyanın en büyük ırkı,insanlık...En büyük dini,hümanizma... emperrordiablo Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim 3 04-10-2010 02:48

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:28 .