Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > Felsefe > Etik, Estetik, Sanat, Politika, Bilim & Eğitim > Psikoloji

 
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
  #1  
Alt 30-03-2018, 09:45
pianola - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
pianola pianola isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
 
Üyelik tarihi: 22 Oct 2014
Bulunduğu yer: Platon'un Mağarası
Mesajlar: 1.906
Standart objet [petit] a



Juan D. Nasio Diyor ki
Lacan obje a'yı kurduğunu ve icat ettiğini düşünür. Bu, bir sembolle, "a" harfi ile yazılma niteliğine sahip bir nesnedir. Bu "a" sembolü, alfabenin ilk harfini değil, ama "öteki" (autre) kelimesinin ilk harfini temsil eder.

Lacancı kuramda, bir küçük "a" harfiyle gösterilen öteki (autre) , bir de büyük "A" harfiyle gösterilen Öteki (Autre) vardır. Büyük Öteki gösteren zincirinin üstbelirlenimlerinin gücünün insanbiçimsel figürlerinden biridir. Oysaki a harfinin nesnemizi nitelediği küçük öteki, benzerimizi, alter ego'yu [öteki ben] ifade eder.
***

Yas ve Melankoli adlı makalesinde, yitirdiğimiz ve yasını tuttuğumuz kişiye göndermede bulunduğu zaman, Freud "obje" [objet] kelimesini yazar, "kişi" [personne] kelimesini değil. Freud önceden Lacan'a "öteki kimdir? " sorusuna cevap vermesi ve obje a kavramını kurması için temel sağlamıştır.

Sevilen ve artık yasını tuttuğum yitirilmiş olan bu öteki kimdir? Freud ona "obje" der, Lacan ise "obje a" diyecektir. "Yas ve Melankoli'yi okudum" der Lacan, "obje a'yı bulmak için kendimi bu metnin rehberliğine bırakmam yetti."

Bu, yitirilen ötekiye obje a ismi verildiği anlamına değil, ama obje a'nın "öteki kimdir?" sorusuna yanıt verdiği anlamına gelir. Neden? Kendimizi daha anlaşılır kılabilmek için, ötekine dair soruyu çoğaltalım ve kendimize şunları soralım: "Karşımdaki kimdir? Kimdir o? Bir beden midir? Bir imge midir? Sembolik bir temsil midir?" Kendimizi, divana uzanmış analiz edilen kişinin yerine koyarak şunu soralım: "Arkamdaki bu mevcudiyet nedir? Bir ses midir? Bir soluk ' mu? Bir düş mü? Düşüncenin bir ürünü müdür? öteki kimdir? "

Psikanaliz "öteki ...dir" diye cevap vermeyecektir, ama "böyle bir soruya cevap vermek için obje a'yı kuralım" demekle yetinecektir. a harfi zorluğu adlandırmanın bir biçimidir; bir cevapsızlık yerine geçer.
***

Obje a nedir? Obje a sadece bir harftir, a harfinden başka bir şey değildir, merkezi işlevi çözümsüz bir problemi adlandırmak, ya da daha iyisi, bir namevcudiyeti belirtmek olan bir harftir. Hangi namevcudiyeti? Durmadan tekrarlanan bir sorunun cevabının namevcudiyetini. Beklenen ve gereken çözümü bulamadığımız için, bilgisizliğimizin ışık geçirmez deliğini yazılı bir işaretle -basit bir harfle- belirtiyor, verilmemiş bir cevabın yerine bir harf koyuyoruz. Obje a o halde bir imkansızlığı, kuramsal gelişime bir direniş noktasını ifade eder. Bu işaret sayesinde —sürçmelerimize rağmen— bilgi zinciri kopmaksızın araştırmayı sürdürebiliriz. Gördüğünüz gibi; nesne a sonuçta imkansız kayasının çevresinden dolaşmak için analitik düşüncenin bulduğu bir hiledir: Gerçeği 'bir harfle temsil ederek daha uzağa gideriz. Ancak, cevabı a olan, yani anlamsal olarak boş bir harf olan soru nedir? Bu soru kuramsal bağlamlara göre farklı şekillerde ifade edilebilir, ama hemen obje a'ya açılan soru şudur: "Eşim olan, sevilen kişi olan, öteki kimdir?"

Freud, öznenin yitirilen nesnenin yasını tuttuğunu yazarken "sevilen ve yitirilen kişinin" değil "objenin" der.

— sevilen ya da sevilmiş olan "öteki" bizim için ne ifade eder? Sevilen "kişi, bizim için hangi yeri doldurur? Ama bu gerçekten bir kişi midir? Birisi şunu ileri sürebilir: "Bu, bir imgedir; sevilen kişi sizin tarafınızdan sevilen kendi imgenizdir". Bu, doğrudur, ama yeterli değildir. Bir başka cevap: "Sevilen kişi bir imge değildir, sevilen kişi sizin bedeninizi sürdüren bir bedendir". Yine doğrudur, ama hala yetersiz kalır. Nihayet üçüncü cevap sevilen kişiyi, bize bir hikayenin, geçmiş deneyimlerin bütününün temsilcisi olarak tasvir eder. Daha kesin olarak, bu kişi ortak bir damga taşıyacaktır, bir yaşam boyunca sevilen tüm varlıkların ortak niteliğini yansıtmaktadır. Bu konuda, Freud'un, öznenin nesnenin bir niteliğine özdeşimi, yani sevmiş olduğumuz tüm varlıkların bir niteliğine özdeşimi olarak tanımladığı üç tip özdeşleşme ayırt ettiği Kitlelerin Psikolojisi ve Benin Analizi adlı metnine başvurabiliriz. Freud bu metinde bir kadın-erkek çiftinin nasıl oluştuğunu anlamak bakımından önemli bir gözlemi açıklar; daha önce sevilmiş nesnenin niteliğini taşıyan kişiyi severiz; böyle bir noktada, bir yaşamda sevmiş olduğumuz kişilerin bir nitelikle birbirlerine benzediklerini öne sürebiliriz. Gerçekten, yeni biriyle tanıştığımızda, sık sık onun evvelce sevilmiş olan kişinin damgasını taşıdığını fark ederek şaşırırız. Freud'un buradaki harika fikri, bu damganın birincide, ikincide ve bir tarihte arka arkaya gelen tüm öteki eşlerin hepsinde varlığını sürdürdüğünü ve yinelendiğini; ve bu damganın bir nitelik olduğunu, bu niteliğin bizim kendimizden başka birşey olmadığını ortaya çıkarmaktı. Özne bir yaşam boyunca sevilen ve yitirilen nesnelerin ortak niteliğidir. Lacan'ın "birleştirici nitelik" adını vereceği şey tam da budur.

***

[verilen] üç cevabın hiçbirinde -ilki imgesel (imge olarak öteki) , ikincisi düşlemsel (beden olarak öteki) ve üçüncüsü sembolik (bir hikayeyi özetleyen bir nitelik olarak öteki) sevilen ötekinin özü ortaya çıkmaz. Sonuçta seçilmiş ötekinin kim olduğunu bilmiyoruz. Ancak, işte tam burada, cevapsızlığın yerinde obje a görünüverir.

Yine de ötekini tanımlamak için imgesel, düşlemsel, sembolik şeklindeki olası üç yaklaşımdan en doğrudan Lacancı obje a kavramına gönderen ikincisidir: Seçilmiş öteki beni sürdüren ve benden kaçan bedenimin düşlemsel ve zevklendirici kısmıdır.
***

Eğer "öteki kimdir?'" sorusunu ileri sürüyorsam bu, obje a'nın icadının bir yazarın keyfi kararından ileri gelmediğini, ama bir zorunluluğa, klinik bir gereğe cevap verdiğini daha iyi anlatmak içindir. "öteki kimdir? " sorusu bir kez soruldu mu, analitik kuram, yalnızca "obje a" şeklindeki biçimsel işaretle çalışmak için bu soruyu unutur. Esas olan basit sorulardır, çünkü bunlar bir kavramın kökeninde yer alırlar ve gene de sanki başlangıçtaki soru hiç yokmuş gibi sadece biçimsel kendilikle çalışabilmek için terk edilmeleri gerekir.

(...) bilinçdışının farklı mantıksal şemalarını temel bir soruda özetlemiştik: "Geçmiş nedir?"

— kurgusal olan bu soruyu, yalnızca S₁, S₂ gösteren çiftiyle çalışmak için geride bırakmıştık; şimdi de "öteki" ve "obje a" muammaları bakımından aynı yöntemi izliyoruz.

O halde bu öteki problemini geçici olarak bırakalım ve bir zaman obje a'nın biçimsel statüsüyle çalışalım. O zaman, a'nın gösterenler bütünüyle ve "Bir" göstereniyle olan ilişkisine dair soru cevaplanacaktır. Başlamak için, obje a, biçimsel olarak gösteren ağı içinde ayrı türden olarak tanımlanır. Yani sistem kendisiyle ayrı türden olan ve kendisine yabancı, artık bir şey üretir. Böylesi bir oluşum, bambaşka bir düzende olmakla beraber, S₁ göstereninin dışsallaştırılması işlemine benzerdir. Objeye ilişkin olarak, artık dış öğeden değil, ama tortu üründen, sistemdeki bir " fazla"dan bahsedeceğim. Obje a gösterenlerin biçimsel sistemi tarafından meydana getirilen artık olarak ayrı türdendir. Bu, bütüne, kenar olarak istikrar veren gösteren elemandan çok farklı, artık olarak ortaya çıkan bir oluşumdur. Obje a gösteren bütünle aynı türden değildir, ama bu bütüne istikrar veren ayrı türden bir üründür. O halde sistemin istikrarlı olmak için iki etkene ihtiyacı vardır: Bir dış eleman (S₁), sonra da "dışarıda bırakılan bir ürün" (a). S₁ dış göstereni, gösteren bütünle aynı türdendir; onunla ilişkisi semboliktir; buna karşılık, tortu ürün a, gerçek doğadan olup gösteren bütünle aynı türdendir. Sembolik düzen, sınırı oluşturan bileşen (S₁) de dahil olmak üzere, tüm bileşenlerin aynı türden olduğu, yani gösteren mantığının yasaları tarafından yönetildikleri anlamına gelir. Oysaki tek obje a, aksine, bu mantıktan kaçandır.
"Obje a zevk-fazlası gösteren sisteminin nedenidir"

Obje a'yı bilinçdışının yapısı içinde deliğe, yani kenar haline gelen zincir göstereni tarafından boş bırakılan yere özdeşleştirebileceğimiz doğrudur. Ama objenin deliğe özdeşimi ancak deliği durağan bir görünüm içinde değil de soğuran bir delik olarak anlamak koşuluyla meşru olacaktır. Obje a, eğer onu gerçekte gösterenleri çeken, onları canlandıran ve zincire istikrar veren soğurucu bir gücün kaynağı olarak imgelerseniz yapının deliğidir. Ancak, objeyi öylesine canlı bir delik olarak imgeleyebildiginiz zaman, bu, kendisini bize sunan zevkin (zevk-fazlası) figürüdür.

(...) zira obje a'nın deliğe ilişkisi küçük ayrımlarla doludur. Obje a, bilinçdışının yapısı içindeki deliktir.

Delik, sistemi canlandıran çekici kutuptur (neden) ; bu deliğin gücü zevk (zevk-fazlası) olarak adlandırılır; ve nihayet, zevk, potanın merkezindeki enerji burgacı olmaktan ziyade, deliğin kenarında dolaşan sabit bir akımdır.

(...)
(sürecek)


Ben de içgözlemin kurbanıyım.
Sylvia Plath

Her bir sözcük, sessizlik ve hiçbirşeyliğin içinde gereksiz bir leke gibi...
Samuel Beckett

Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece...
Aşık Veysel

Tekrar ede ede bitirilemeyen keşif, tekrar ede ede bitirememenin keşfine dönüşür.
Maurice Blanchot

İletişim, bir iletişimsizlik düzeneğidir.
Lacan

Sonuçta hepsi kendini kandırmaktan ibaret, öyle değil mi..?
Marilyn Monroe

ex nihilo nihil fit
il n'y a pas de hors-texte
Alıntı ile Cevapla
 

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 00:44 .