Önce
Herodot kimdir, ona bir bakalım.
5 bölümlük "City of Babylon and the King Nebuchadnezzar II" belgeselinin 3. bölümündeki 2:52'de Herodotus'un Babil şehrine girişi gösteriliyor. Herodotus Babil'e gelmeden önce M.Ö. 450 civarında Mısır'a gitmiş ve oradan Babil'e geçmiştir. O, 9 kitaplık "Tarih" serisinin ilk kitabı olan "1. Kitap: KLIO"da Babil şehrini belgeseldeki canlandırmada gördüğünüz gibi detaylı bir şekilde anlatır. Zaten bu belgeseldeki bilim adamlarının maketlerle Babil şehrini canlandırması onun bu anlatımlarına dayanır.
Çok değil; Herodotus Babil'e Nabukadnezar II'nin ölümünden 112 yıl sonra geliyor ve Nabukadnezar II'nin dönemini değil ama, ondan sonraki Kyros (Cyrus)'un dönemini, görmediği halde, detaylı bir şekilde anlatır.
Sayce'ın Herodotus'un kitabında göremediği tarihi bir çelişki!!!
Peki
Herodotus ya da daha çok bizim söylediğimiz gibi
Herodot Babil'e gittiğinde ne gördü? Örneğin, Babil'deki o gün dini yaşam ne idi? İnsanlar ne yer, ne içerdi, nasıl temizlenirdi?
Herodot, bu sorulara
"1. Kitap: KLIO"nun 198. bölümünde şu çok kısa ama veciz açıklamayı yapar:
198. -Kefenleme balla yapılır; ağıtlar Mısırlılar'ınkine benzer. Bir Babilli karısıyla her birleşmeden sonra, yanar bir kokunun yanında oturup (kötü kokularından) arınır; öbür yandan karısı da aynı şeyi yapar; seher vakti her ikisi de yıkanırlar; zira yıkanmadan hiçbir kaba el sürmezlerdi. Bu adet Araplar'da da vardır.
Burada kırmızı renkli son cümle ya da bilgi
Herodot'tan çok sonra, onun kitaplarının İskenderiye'de derlenmesinden sonra konulmuş olduğu izlenimini veriyor.
Herodot'un
"Tarih" kitabının bir kritiğini yapan İngiliz Filolojist
A. H. Sayce (1846-1933) bu kırmızı renkli bilgi için bir eleştiride, dolayısıyla açıklamada bulunmaz. Ona göre, bu söz Babil'in yukarısındaki Araplar için geçerli olmalıdır. Çünkü aynı coğrafyayı paylaşan bu insanların hepsi Arap idi.
Herodot Babil'e Mısır'dan geçerek M.Ö. 450 civarında gitmişti ve bu coğrafyada yaşayan insanlardan hep
"Asurlular" ve bölgeden de hep
"Asurya" olarak söz ederdi.
Tabii ki
Herodot'un oradaki insanları
Kral Hammurabi'nin hükümdar olmakla görevlendirildiğini söylerken, kanunlarını yazdırdığı
“Dikme Taş”ta,
“Ülkede adaleti görünür kılmak, soysuzlukları ve kötülükleri yenmek, güçsüzün hakkının güçlü tarafından gaspedilmesini önlemek, kara başlılar üzerine bir güneş gibi doğmak (*) ve ülkeyi aydınlatmak üzere”
(*) Hammurabi, burada "Kara Başlılar" derken "Sumerliler"i kastediyor. Bu vurguyu daha önceden Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ da yapmış ve bu insanların Sumerliler olduğunu söylemişti. Hammurabi atalarından kendisine emanet olarak kalan bu insanlar üzerinde bir Güneş gibi doğmak ve ülkeyi aydınlatmak istediğini söylüyor.
dediği gibi
"Araplar" demiş olması mümkündür. Çünkü oradaki insanlar gerçekten de Afrika'daki gibi kapkaradır. Fakat
Herodot'un, sanki farklı bir coğrafyadaymış gibi, aynı adetin Araplar'da olmasını söylemesi bana doğru gözükmedi. Bu ifade, başka bir dönemde, yani kendisinden sonra yaşayan insanlar (muhtemelen onun kitaplarını İskenderiye'de derleyen kişiler) tarafından konulabilecek bir ifade olmalıdır. Çünkü aynı derleyiciler,
Herodot'un 9 kitabını
"Herbiri Bir Musa Adını Taşıyan 9 Kitap" şeklinde tanıtmışlardı.
Burada biraz dikkatli olan okuyucu
Herodot'un 198. bölümdeki kahve renkli ifadeler ile kırmızı renkli son cümlenin aynı zamanda yazılmış olmasının imkansız olduğunu farkedecektir. Bu tarihi çelişkiye dikkat edemeyen insan, ne yazık ki
Sayce tarafından çokça dile getirilen
Herodot'un
"Tarih" kitabını okurken, bir masal kitabı olarak okumuş olur. Masal ile iç içe geçmiş gerçekleri birbirinden ayırt edemez ve bu yüzden tarihi çelişkileri farkedemez.
Özetle,
Herodot'un
"Tarih" kitabının birçok kez elden geçirilmiş ve güncellenmiş olduğu açıktır. Örneğin,
Herodot'un Kabe'yi görmediği söylenilir ama Kuran onu yalanlar. Kuran'a göre, Kabe
Hz. İbrahim'den beri yani M.Ö. 2000'li yıllardan beri ordadır. O zaman
Herodot ya bize bir masal anlattı ya da başka bir yeri gördü!
Temizliğin kökeni nereden gelir?
Herodot'un Babil'deki (Yeni Babil Dönemi) insanların cünup iken hiçbir kaba el sürmediği ve seher vakti temizlendiklerini söylediği olay Kuran'da şu ayetlerde geçer (Bkz.
Temizlik):
Maide-100: (Ey Muhammed!) De ki: "Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile." Ey akıl sahipleri Allah'a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
Maide-6: Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.
Nisa-43: Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
Peki Babil'deki din anlayışı nasıldı?
Herodot Babil'deki dinin bir uygulamasını yukarıdaki bölümden sonra şöyle ortaya koyar. Sumerolog
Muazzez İlmiye Çığ'ın, bu uygulamayı "
Vatandaşlık Tepkilerim" adlı kitapta
"Tapınak Fahişeleri" olarak tanımlar. O bu tanımı aşağıdaki metinden değil, tabletlerden okuyarak keşfetti.
Herodot'un
Muazzez İlmiye Çığ'dan farkı, bu tür kadınları
Muazzez Hanım gibi kötü bir adla anmaz; yalnızca kötü bir iş yaptıklarını söyler. Bunun için
Herodot, kısaca, "
bundan sonra, ona ne ad verirseniz verin artık bir daha baştan çıkarmazsınız" der.
199. -Bunlara karşılık Babilliler'in en yüz kızartıcı adetleri de şusur: Her kadın ömründe bir kez, Afrodit (Aphrodite) Tapınağı'nda oturmalı ve kendisini yabancı birisine vermelidir. Parasına güvenen ve kalabalığa karışmak istemeyen kadınlar, tapınağın yanına kadar araba ile giderler ve peşlerinde bir sürü hizmetçi bulunduğu halde beklerler. Ama çoğunluk için şöyle olur: Afrodit duvarları içerisinde, başları kurdele ile çatılmış birçok kadın oturur; kimileri gider, yenileri gelir; yerler gerili iplerle bölünmüştür. Yabancılar önlerinde dolaşır, istediklerini seçerler. Bu duvarlar içierisine girip oturan kadın, bir yabancı gelip de, tapınağın dışında onunla çiftleşmek için dizleri üzerine bir para atmadıkça evine dönemez. Parayı atarken aynen şunları söylemek zorundadır: "Senin şahsında Tanrıça Mylitta'yı çağırıyorum." Mylitta, Aphrodite'nin Asurcası'dır. Kaç para verdiği önemli değildir; kadının kabul etmemesi korkusu yoktur. Din bunu yasak etmiştir, çünkü bu para kutsal olur. Kadın, kendisine ilk para atanın peşinden gider ve kim olursa olsun geri çevirmez. Birleşmeden sonra, kadın, Tanrıça'nın gönlünü yapmış olarak evine geri döner ve bundan sonra, ona ne ad verirseniz verin artık bir daha baştan çıkarmazsınız. Yaradılışın güzel bir yüz ve güzel bir endam vermiş olduğu kızlar çabuk dönerler evlerine; ama öyle olmayanlar, yasanın gereğini yerine getiremedikleri için, tapınakta uzun süre beklerler. 3-4 yıl bekleyenleri olur.- Kıbrıs adasında kimi yerlerinde de buna benzer bir adet vardır.
Şimdi bu bölümle birlikte iddiamız çok ilginç bir hal aldı. Çünkü bu son bölümde
Herodot, yukarıdaki gibi, aynı adetin Kıbrıs'ın kimi yerlerinde de geçerli olduğunu söylüyor. Fakat bu sefer, coğrafyalar farklıdır: Biri Arap yarımadasında, diğeri Kıbrıs adasındadır. Ancak yukarıda ise her iki yer de aynı coğrafyada idi. Açıkçası,
Herodot'un
"Araplar" derken kimi kastettiği belli değildir. Burası Arap yarımadasının kuzeyi de olabilir ya da sonradan derleyiciler tarafından eklenmiş de olabilir, bilemiyoruz. Fakat burada bildiğimiz tek bir şey varsa, o da, Kuran'da geçen temizlenme olayının kendisinden çok ama çok önce (
Herodot'a göre 1000 yıl) mevcut olduğudur. Fakat Kuran bundan bahsetmez bile!
Muazzez İlmiye Çığ Camiyi geneleve benzetmişti!
Muazzez İlmiye Çığ,
"Vatandaşlık Tepkilerim" adlı kitabında çok tartışılacak şu cümlelere yer vermişti:
"Madem ki dinimizde imam nikahı ile seks doğal görülüyormuş... O zaman gizli yerlerde değil, eski mabetlerde olduğu gibi, camilerde birer aşk odası konsun. İsteyen gidip orada bir imam nikahı ile seks yapsın. Böylece hem camiye gelir olur, hem de imam para kazanır. Canı seks isteyen kadınlar ve erkekler orada imam nikahı ile kendilerine göre veya şeriata göre yasal seks yaparlar."
Burada tekrar tekrar belirtmek gerekir ki,
Muazzez Hanım, bu açıklamada "
eski mabetlerde olduğu gibi" yan cümlesini kullanırken, bu tespiti tabletlerden yapmıştı. Yukarıdaki bölümlerde ise
Herodot'un kendisi anlatıyor: Adlarını anmadan, başlarına kurdele geçiren kadınların (ki bu, o tür kadınlardan biri olduğunu gösterir.
Muazzez Hanım, Sumerliler'de bu tür kadınların başlarına başörtüsü geçirdiklerini söyler) Afrodit Tapınağı'na giderek, önüne para atacak yabancı bir adamı bekler. Bu bekleyiş bazen 3-4 yılı da buluyormuş,
Herodot'a göre. Yaptıkları iş belli ve Afrodit Tapınağı bir tür genelev olarak kullanılıyor!
Herodot, genel olarak bu işin dünyanın her yerinde yaygın olduğunu söyler. Örneğin,
Herodot, yine
"1. Kitap: KLIO"da
"Enare"lerden söz ederken, kadın hastalığına tutulmuş Skyth'lardan söz eder. Yorumcular için çok tartışmalı olan konulardan biri olan bu konuyu
Sayce, bunu
"iktidarsızlık" gibi anlamıştır.
Larcher'ın çevirisi başkadır:
"Herodorus, Skythia'dan geçen yolcular... bu adamların ne çeşit bir hastalığa tutulmuş olduklarını kendi gözleriyle de görürler" demekle konuyu kısmen açıklamış bulunuyor. Bunun cinsel sapıklık olduğu bellidir.
Muazzez Hanım'în teklifi son derece açık ve yeni bir şey değil!
Muazzez Hanım aslında yeni bir teklfi getirmiş değil; o, bu işin artık otobanda ya da ücra köşelerde, gizli gizli olarak yapılacağına, tıpkı eskiden olduğu gibi, camilere birer
"Aşk Odası" konulmak suretiyle açık açık yapılmasını istiyor. Hem bu işten camilere gelir olurmuş ve imamlar da para kazanırmış.
Bunun neresi kötü ki?
Çığ bu görüşünü açıklmasından sonra 2007'de
"halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" suçlamasıyla yargılandı. Fakat
Çığ Herodot'un yukarıda 198. ve 199. bölümlerde verdiği bilgilere göre suçlu değildi ki. Neden bu gerçek inkar ediliyor ki? Nitekim,
Çığ ilk celsede beraat etti.
Sök, yalanın 32 dişini!
Konuyla ilgili Vakit gazetesine dert yanan sözde Sumerologlar,
Çığ'dan
"Sümeroloji uzmanı" olarak bahsedilmesinden rahatsızlık duyduklarını, Sümeroloji Bölüm Başkanlığı kayıtlarında
Muazzez İlmiye Çığ adına öğrenci kaydı ya da tez çalışması bulunmadığını belirtmişler.
Bölümdeki akademisyenlerin Vakit'e dert yandığı iddia edilerek şu ifadelere yer verilmiş:
"Sümeroloji Bölüm Başkanlığı ve DTCF'den Vakit muhabirine konuşan etkili profesörler, 'Bu araştırmalar oldukça pahalıdır ve belirli çevrelerin yardımları sonucu ancak yapılabilmektedir. Ancak ne yazık ki aynı çevreler, zaman zaman siyasi birtakım konularda akademik unvanlı kişileri kullanmak isteyebiliyor. Sümerlerde başörtüsüyle ilgili polemikte Sümeroloji Bölümü'nden hiçbir akademisyen, istenilen tarzda görüş bildirmedi. Bunun üzerine İlmiye Çığ adında bir proje devreye sokuldu. Ancak bu konu artık siyasi olmanın da dışına çıkıp, Türkiye'deki gerçek Sümerologları yok sayan bir noktaya geldi. Şayet İlmiye Çığ profesör ve Sümerolog ise, bizler neyiz?"
Ben söyleyeyim sizin ne olduğunuzu: Bu araştırmalar gerçekten büyük kaynaklar ister, ama aynı zamanda da zihnen açık olmayı yani uyanık olmayı ve dürüstlük ister. Çünkü
"bilimdamı" demek,
"dürüstlük" demektir. Siz, başka kaynaklarda geçen bu olayı bile bile gizlemeye çalışıyorsunuz. Bu takdirde, size ne ad verildiği bellidir. Burada ben de
Herodot gibi susuyor, bu adın ne olduğunu okuyuculara bırakıyorum.
Bu arada, sizin ABD İslamı ile bir ilişkiniz var mı? Oradan size bu iş için para geliyor mu?
Daha dün Cumhuriyetçi Parti'nin 2012 Amerikan Seçimlerindeki Başkan adaylarından Teksas Valisi
Rick Perry Fox News’da katıldığı bir oturumda Türkiye ile ilgili sorulan soruya olay yaratacak ne cevap vermişti:
"Teksas Valisi Rick Perry, Türkiye’nin İslami teröristlerce yönetildiğini iddia ederek, NATO’dan atılması gerektiğini söyledi."
İşte bu makale de sözde Sumerologlar için okkalı bir tokat niteliğini taşıyor.