Turan Dursun Sitesi Forumları
Geri git   Turan Dursun Sitesi Forumları > İbrahimi Dinler > Hristiyanlık

Cevapla
 
Başlık Düzenleme Araçları Stil
  #1  
Alt 01-08-2017, 23:35
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Sevgili Ahlaksız

Anlaşabilmemiz mümkün görünmüyor, kararınızı vermişsiniz, buna saygı duyarım elbet.

Ama Sufizm açısından "kötü" bir dünya olsa, içinde ki kadınından eşeğine soyut/somut hiç fark etmez, bu adamlar "Her şey merkezindedir" demezlerdi, "dava için gelmedim" demezlerdi, ne bileyim "Deme şu şöyle böyle, ol yerindedir o öyle" demezlerdi.
Bu adamlar kafadan zaten dünyayı kötü görmüyorlar ki, bu daha nasıl denilebilir. Belli ki başkaları görüyor, öyle görüyorlarsa ne diyebilirim ki.

Aksi olsa her şey merkezde diye neden desinler, helede İslamı beslemek, eleman yetiştirmek filan bunlar çok afaki şeyler, Sufizm de yok bunlar.
Başka öğretiler gizli gizli adamlar yetiştirebilir, olabilir ama Her gördüğünü Hızır bilden, Ne olursan ol gele, Sufizm bam-başka bir şeydir.

Hepsi bir kenara VAHDET-İ VÜCUT olayı var tasavvufun, dünya nasıl kötü görülebilir? İçindekiler nasıl kötü olabilir? Zaten bunun için Sufiler "Her şey merkezinde" derler ve de tastik ederler.
Çünkü hakikaten öyledir Sufiler için.
Bir şey değiştirmeye, düzeltmeye de çalışmazlar. Bu dünyanın bu haliyle olmuşlarsa, kıvama gelmişlerse, bunu niye değiştirsinler ki?

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 02-08-2017, 19:31
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

Felasife;siz kitaplarda yazmayan bir sufizm veya tasavvuftan bahsediyorsunuz galiba..Ben yazılanları aktarıyorum..O yüzden ortak bir noktada buluşamayız..Zaten böyle bir derdimiz de yok..
Birkaç mesajda Mısır,gnostisizm ve tasavvuf üzerine kısa açıklamalarda bulundum..Bu yüzden anlaşılmayabilirim..Daha detaylı anlatsak,o zaman derdimizi anlatabiliriz..Eidolon deyip,cümleyi tasavvufla bitirince bir muğlaklık olabilir tabi..Yalnız yazdıklarımı anlamak için de,biraz bu konulara aşina olmak lazım..Tasavvufi terimleri detaylı bilmediğimden de,bu inançlar arasındaki karşılaştırmayı tam olarak yapamıyorum..Neyse..

Dünya size göre iyi demek ki..Yalnız bunu dediğiniz anda,otomatikman ben tasavvufa dair en ufak bir şey okumadım itirafını yapmış olursunuz..Gerçekten hiç okumadınız mı bu konuyu?
Bırakın sufileri filan,Muhammed'in kendisi Dünya'yı bir gübre yığını olarak görür..!

Sufiler Allah'a HAKK derler..Hakk,Evrenin dışındadır..Evren'in kendisi,İbni Arabi'ye göre halktır..Yani yaratılmıştır..

Hakk,bilinmek istediği için evreni yaratmış..Bu yaratma çoğalma veya sudur etme olarak anlaşılmalıdır..Hakkın bilinmek istemesi,Hakk'ın nefsi ile anlatılıyor..Ayrıca Hakk,kendi isim ve sıfatları ile evreni yaratıyor..Yani Hakk,evrenin içinde değil..Hakkı sadece Evren'e bakarak,sufi söylemle temaşa ederek anlayabilirsiniz..Bu yüzden sufiler ''nefsini bilen rabbini de bilir'' demişlerdir..Yani evreni bilen,evrendeki hakkın isim ve sıfatlarını bilen kişi,Evren dışındaki (aşkın) esas mutlak varlığı,hakkı da bilmiş olur..Evreni yokluk olarak görürseniz,evreni bilerek/anlayarak,asıl varlığı bilmiş/anlamış olursunuz..
Bu düalizm,zaten bu konuların merkezindedir..Düalizm olmadan bu konuları anlayamazsınız/anlatamazsınız..
Diğer taraftan Hakkın bilinemediği de söylenir..Bu da bu inancın içindeki bir paradoks aslında..Hakkın bilinemez olarak lanse edilmesi,geçmişteki mitolojilerde aranmalıdır..Pagan gizem dinlerinde veya gnostisizmde de tanrı bilinemezdir,tanımlanamazdır,adlandırılamazdır..

Aslında şöyle demek lazım..Sufiler Dünya'nın bir uyku/rüya hali olduğunun bilinebileceğini söylerler..Matrix filmi gibi..Sufilere göre insanlar uyumaktadırlar ve uyanmalarının yolu da sufizmden geçer..

Merkezde söyleminizi de açıklayayım..Merkezde olan şey ruhtur..Yani Hakk..Antik çağ insanlarına göre pneuma veya nous veya bilinç..
Merkez ile beden arasında olan şey nefstir..Yani psişe,eşek,kadın,sophia,dünya..
Bir de kendi bedenimiz var..
Tasavvuftaki söylemler farklı olabilir ama mevzu aynı sonuçta..Yani gnostisizmin bilinç dediği şeye,tasavvuf hak diyor işte..

Sufi veya bir gnostik,beden ile ruh arasındaki nefse tekabül ediyor..Gnostikler bu yüzden kendilerini GELİN olarak görüyorlar..Damatta bilinç ya da pneuma veya nous veya ruh oluyor işte..Yani Tanrı..!Damat ve gelinin bir araya gelmesi sonucunda da,ikilik birliğe dönüşüyor ve aydınlanma gerçekleşiyor..Bu yüzden yukarıda size,Mevlana ölüm gününü düğün günü olarak görüyor dedim..Çünkü ölümde,damadı ile yani hakk ile buluşacaktır..Çünkü sufi de olsanız,Dünya'da nefsinize tam anlamıyla hakim olamazsınız..Bu yüzden ölüm,sufiler için önemli olmaktadır..

İbni Arabi’nin Vahdeti Vücûd düşüncesinin başlangıç noktası Logostur..Buradan nereye geleceğim?Yukarıda afaki dediniz ya,oraya geleceğim..Logos,tanrının oğludur,yani tanrıdır..İsa logostur..Muhammed'de öyle..
Ne diyor sufiler?
''ALLAH'TAN BAŞKA İLAH YOKTUR..İSA ONUN RESULÜDÜR..''
Eğer sufizm islamdan doğsaydı,sufiler böyle bir kelime şehadeti dile getirebilirler miydi?

Merkezde ne vardı?Hakk..Hakk nedir?Ruh..Yani bilinç..Yani logos..Yani İsa..
Merkezde İSA vardır..İsa'nın çevresinde ise SOPHİA..
Sophia neydi?
Nefs,aşağı kendilik,eşek,dünya,psişe..
Ne diyor Rumi?
''Bedenle özdeşleşmekten kurtulursak hepimiz İsa oluruz''..!
Yani..
İsa olabilmek için Dünya ile yani Sophia,yani nefs ile bağlantıyı koparmanız lazım..Bağlantıyı koparmanız gereken bir şey iyi olabilir mi?Otomatikman Dünya,nefs,Sophia,psişe,eşek kötü olmak zorundadır..Kötüden bağlantıyı koparıp,iyi ile birleşmek ve iyi olmak,bir olmak amaç..!

Son olarak İbni Arabi'nin Kabe'de tavaf esnasında Sophia'yı gördüğünü,ayrıca Sophia ve Sufi kelimeleri arasındaki benzerliği de belirtmek isterim..
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 02-08-2017, 19:45
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

Direk konuyla ilgili birkaç şey daha belirteyim..

Yukarıda belirttik..Tasavvufa göre nefsine hakim olamayan eşekle bir tutuluyor..Bakınız;
Bu bağlamda tasavvuf düşüncesinde “eşek” metaforu, genellikle “nefs/nefsânî hasletlerden kendini kurtaramamış kimse/gönlünü ve zihnini dünyâlıklarla, boş ve faydasız söz ve duygularla dolduran kişi ve ilmiyle amel etmeyen âlim” gibi mânâları ifâde etmek üzere kullanılmıştır
İsa veya Yunan tanrısı Dionysos eşeğe binerek betimlenmiş dedik..Buradaki gaye,nefse hakim olan kişinin anlatılmasıdır..Yani İsa,eşeğe binerek nefsine hakim olan tanrısal kişi olarak betimlenmiştir..Bunu da eski ahitte şöyle görürüz;
Zekeriye 9-9 Ey Siyon kızı, sevinçle coş!
Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı!
İşte kralın!
O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür.
Eşeğin sırtına,
Eşeğin yavrusunun sırtına binmiş sana geliyor!
İsa;kral ve kurtarıcı sonuçta..Nefsine de hakim..Eşeğe biniyor ya..!
Peki Muhammed?
Enes bin Malik demiştir ki: "Rasulullah bir kölenin bile davetine gider, merkebe biner ve yün elbise giyerdi
Tirmîzî, Cenaiz 32; İbnu Kesir, el-Bidaye, VI, 10,46-47
Muhammed'de adildir,kurtarıcıdır veya kraldır..Nefsine hakim..Sonuçta Muhammed'de eşeğe biniyor..!

İsa'nın yeni ahitte eşeğe binme ayetlerini de göstereyim;

MATTA 21-1-2Kudüs'e yaklaşıp Zeytin dağının yamacında bulunan Beytfacı köyüne geldiklerinde İsa, öğrencilerinden ikisini şu sözlerle köye gönderdi: «Karşınızdaki köye gidin. Hemen orada bağlı bir dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. Onları çözüp bana getirin. 3Size bir şey diyen olursa, `Rab'bin bunlara ihtiyacı var, hemen geri gönderecek' dersiniz.»
4-5Bu olay, peygamber aracılığıyla bildirilen şu sözün yerine gelmesi için oldu:
«Siyon kızına deyin ki,
`Bak, alçakgönüllü Kralın, bir eşeğe,
evet bir sıpaya,
bir eşek yavrusuna binmiş
sana geliyor.'»
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 03-08-2017, 22:49
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Felasife;siz kitaplarda yazmayan bir sufizm veya tasavvuftan bahsediyorsunuz galiba..Ben yazılanları aktarıyorum..O yüzden ortak bir noktada buluşamayız..Zaten böyle bir derdimiz de yok..
Böyle bir derdimizin olmaması güzel elbet, sıkıntı yok o zaman.

Ayrı bir sufizm/tasavvuf derken, bir ayrılık yok bahsettiklerimde, yalnız sizin "yazılanları aktarmanız" meselesi yani kitaplarda ki tasavvuf meselesi, tasavvuf açısından eksik kalır her zaman.
Yazılanlar illaki tasavvuf açısından bir ön-fikir olabilir elbet ama illada budur demek hüküm vermek sıkıntılıdır.

Zira tasavvufta "İlmi kâl" ile "ilmi hal" denen bir ayrım vardır. İlmi kâlcilere göre, yazılanların çizilenlerin ötesi olmaz, bir insan eserinden, yazdıklarından anlaşılır. Akılcılık denen şeydir bu da yani.
Lakin bu mesele tasavvufta böyle değildir işte, "ilmi hâl" denen şey devrededir. Aklın ötesi (Keşfi akıl) dir.
Çokları tasavvuf bu yüzden, "İlmi kâl değil ilmi haldir" demişlerdir. Şiirlerinde bunu işlemişlerdir.
Kâl ehlinin ahvâlini terk eyle Niyâzî,
Şimden gerû hâl ehlinin ahvâli göründü
(Niyazi Mısrî)

Aşk imiş her ne var âlemde.
İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak.
(Fuzulî)

Her kimin kim hâli vardır kıyl ü kâli n'ider
Çün kanâat tadın aldı şekker ü bâli n'ider.
(Kemâl-i Ümmî)
Kıylu kâl denen şeyde ilmi kâl ile aynıdır, aynı anlamdadır.
Bu yüzden Kâl dili, yani harf/yazı dili, "hâl" i anlatmaya yetmez denir.
Sühreverdî, Seyyid Burhaneddin'nin huzuruna vardığında uzağa oturur. Aralarında tek kelime konuşma olmaz. "Birbirinizle konuşmamanızın hikmeti nedir?" diye sorulduğunda "Hâl ehli önünde hâl lisanı lâzımdır. Kâl lisanına ne hacet var?" der.
Özetle tasavvufun lisanı hâl lisanıyladır, yazılanlar, çizilenler kitaplar bu konuda delil bile olmazlar.
Zaten kitaplarda ki bilgiler (şiir harici) ölü bilgilerdir, asırlar önce yazılmış şeylerin hükmünü hayat zaten siler/silmiştir. Bu acı bir gerçektir. Şiiri ayırmam da ki maksatta şiir gönüle hitaptır, muğlaktır, sevgi şefkat gibi duygular barındırlar, ölçü koymazlar, hüküm vermezler, net değillerdir. O yüzden şiirlerin beytlerin yeri ayrılır ama işin içine "düz yazı" helede insanı ilgilendiren meseleler de şudur budur deniyorsa, ölçüler konuyorsa, hüküm veriliyorsa, bu o döneme aittir, geçmişte kalmıştır.

Zaman geçer çağlar değişir, ölçüler farklılaşır, hükümlerde doğal olarak değişir. Bu yüzden tasavvufta kitaplar delil değildir. Tasavvufu ölü bir şey sınırlandıramaz, çünkü tasavvufta yaşayan bir şeydir, USTA/ÇIRAK meselesi de bunun içindir, o yaşayan olduğu içindir.
Bazılarında haller, keşfler çok olur, bazılarında az olur, bazılarında hiç olmaz bile.
Öteki türlü olsaydı kitaplarla bu iş pekala da kotarılabilirdi, lakin bu hiç böyle olmadı/olmaz.

Mesela tasavvufta "Tecellide tekrar yoktur!" ölçüsü vardır. Birinin yaşadığı diğerine uymaz, herkes aynı yollardan geçmez, bu bile kitapların ölçü olamayacağı için böyledir.
Kitaplarda zaman donar ve hüküm donar.
Lakin gerçekte zaman hiç donmaz, hayat hiç durmaz, o yaşayan bir şeydir ve gelişir, büyür, sürekli hareket halindedir vs.

Sözün özü kitaplar ölüdür ve anca yâd edilebilirler, lakin onlara harfi harfine uymak yoktur, hatta Sufiler de canlı kitap tabiri bile vardır.
Başka öğretilerde görüyorum, kitapları baş tacı ediyorlar, herkes o kitabın istediği şekilde de hareket ediyorlar, tek tip olmak, ötesi yasak!
Benim bunu anlamam mümkün değil, zira Sufizm/tasavvuf denen şey böyle değildir çünkü.

Dünya size göre iyi demek ki..Yalnız bunu dediğiniz anda,otomatikman ben tasavvufa dair en ufak bir şey okumadım itirafını yapmış olursunuz..Gerçekten hiç okumadınız mı bu konuyu?

Okumam olur muyum, bilakis çok okuduğum için böyle diyorumya!
Onların dünyası insanlara toz pembe, farklı geliyor ve böyle bir dünya nasıl olabilir diye itirazda ediyorlar. Kabullenemiyorlar, oysa hayallerden sıyrılıp baksalar görecekler ama anlayışlarını terk etmek istemiyorlar, buna ne yapılabilir ki "zorla güzellik olmaz" netekim.

Sufilik zaten Somon balıkların yaşamları gibi tersine bir yaşamdır, herkesin kötü gördüğü bir dünya, Sufi için güzeldir.
Bunuda sırf ters olmak için böylede yapmazlar elbet, öyledir çünkü, yolun sonunda bunu iyice anlarlar.
Arada ki haller, keşifler bile yolun sonuna gelince biter. Geriye sadece hayat kalır.

Her şeyin merkezinde olduğu bir dünyaya Sufi nasıl kötü diyebilir ki?
Doğduğumuz andan itibaren her şeyi de hazır, kim hangi yoldan gitmek istiyorsa o yollardan fazlasıyla da var, eksiği olmayan bir dünya!
Sufi bu dünyayı değiştirmeye kalkmaz!

Bırakın sufileri filan,Muhammed'in kendisi Dünya'yı bir gübre yığını olarak görür..!
Bu görenin sorunu.
Mesela Muhammedin ustası yok!
Vardı da ben mi göremedim, ustası olmadığı için Sufilik terbiyesinden geçmediğinden, Muhammed zaten kafadan Sufi de değildir, o peygamberdir, doğrusu budur.
Dikkat edin üstte hiç bir Sufi dünyayı değiştirmez dedim, oysa peygamberler de değiştirmek için gelirler. O yüzden peygamberler Sufileri bağlamaz.

Sufiler Allah'a HAKK derler.
Yo hakk illada Allah anlamında değildir, gerçek/hakikat anlamında da kullanılır.
Burada "Dipsiz karanlık" S.23 başlığında geçer bu mesele. O kitap ayrıca meraklısı için çok güzeldir. İki kitaptır o ikizide vardır.
Felsefe-dışı terminoloji bakımından Mutlak ya da Gerçek, doğal olarak, Tanrı ya da Allah kelimeleriyle ifâde olunur. Fakat bn Arabî'nin kendine özgü tam anlamıyla teknik terminolojisinde Allah ile, mutlaklığı bakımından Mutlak olan değil de bunun özel bir vechesi murâd olunmaktadır. Gerçekten de mutlak olan Mutlak öyle bir şey'dir ki buna Allah dahî denemez. Bununla beraber, açık bir isim verilmeksizin herhangi bir şey Hakkında da konulamayacağından, İbn Arabî de Mutlak'ı kastederken Hakk kelimesini kullanmaktadır ve bu da Hakkîkat ya da Gerçek anlamındadır.
Hasılı Sufizmin kavramları da çoğunca yer değiştirebilirler, lakin bu bilinmeyince hep aynı şeyden bahsediliyormuş zannedilir.
Aslında şöyle demek lazım..Sufiler Dünya'nın bir uyku/rüya hali olduğunun bilinebileceğini söylerler..Matrix filmi gibi..Sufilere göre insanlar uyumaktadırlar ve uyanmalarının yolu da sufizmden geçer..
Sadece Sufizmden geçer diyemeyiz elbet, bildiğim Taoculukta bu konularda oldukça orijinallik içeriyor, zaten üste ki her iki kitaptada "Rüya ve Gerçek" bölümleri var ve okuyanın kafasınıda hayli karıştıracak seviyede ileri bir konulardır.
Çünkü sufi de olsanız,Dünya'da nefsinize tam anlamıyla hakim olamazsınız..Bu yüzden ölüm,sufiler için önemli olmaktadır..
Zaten tam hakim olmak diye bir şey yok, ama nedir terbiye denen şey vardır. Terbiyede zaten sonsuza kadar değildir. Terbiye sürekli olsa üste Meryem, İdris/İlyas örneği vermiştim ki bu tamamen ruhanilik olur, insanî özellikler yok olur, Sufizmde ki amaç bu değildir tabi.
Ne diyor Rumi?
''Bedenle özdeşleşmekten kurtulursak hepimiz İsa oluruz''..!
Ben kendim olmadıktan sonra neyleyim İsayı, Musayı, Muhammed'i veya Mevlanayı, Arabiyi, hatta Tanrı bile varsa, o anca kendine var, benim için yok! O defter yıllar önce kapandı, bir şey olmak, bir şeye özenmek hiç bana göre değil.
Akıl ise bir tuzaktır, ona uymakta bir fazilette değildir, hâl/kâl örneğide bunun içindir, kâl de taklit olur, hâl de tahkik denen yaşam/yaşayış olur.
Aklı bugün robotlarda da gözlemleriz, bir iki program yükleriz ve onun dışına asla çıkmaz robotlar. Sonrada o robot ne kadar akıllı deriz. Akıl başka bir seçenek sunmamak gibi bir şeydir, kısıtlamaktır.
Ama insan öyle mi? İnsan kısıtlanamaz. Envai çeşit yol bulur, bulamasa bile icat eder, gene bildiğini okur.
Kısacası İnsan sadece aklı ile hareket etmez, sezgileri, duyguları hatta delilikle bile hareket eder, yaptığı iş akla mantığı uymaz ama genede yapar.

O yüzden herkesin İsa olması akla hoş gelebilir, lakin benim gibilere gelmez. Sufilik zaten tamda böyledir tersine bir yaşamdır. Herkesin gittiği yol Sufinin yolu değildir.

Son olarak İbni Arabi'nin Kabe'de tavaf esnasında Sophia'yı gördüğünü,ayrıca Sophia ve Sufi kelimeleri arasındaki benzerliği de belirtmek isterim..
Kelime benzerliğine bir şey demem, ama kelime benziyor diye, içerikte benziyor anlamına gelmese gerektir. Logos, Sophia vb. bunlar Sufi termin de yok, var gibi aramakta ne kadar doğru olur, o da ayrıdır.

Özellikle bu Sophia kelimesini dünden beridir araştırıyorum, burada geçen makaleye göre, Arabi kabe etrafında dönerken Nizam adlı bir genç kızla tanıştığını, onun Sophia (bilge/hikmet) olduğuna inandığını söyler diyor.
Altta kaynakçaları veriyor, lakin bende ki 3-4 tane Türkçe Fusus var onlarda Nizam/Sophia yok, tavaf esnasında tanıştığı bir genç kız yok, Fütühata gelince, ilk baskısı 70 lerde çıkmış S.Alpay 'ın var orada da yok bulamadım.
Ama S.Alpay Fütühatın hepsini almamış, bazı konular eksik, zira Fütühatın Arapçası zaten 2800 sayfa ciltler dolusu bir kitap. Aslında gereksiz bir sürüde bilgide var, bir mezhep imamı yazsa o da aynı şeyleri yazardı.

18 ciltlik Türkçe 2014 basımı dev bir arşivi indirdim, orada da bulamadım. 11. cilde geldim yok.
Arabi bunda çok şeylerden bahsediyor, Ademden önceki Ademlerden, Cebrailden, Hızırdan, 6 gün adamlarının biriyle konuştuğundan, Kabenin kendiyle konuştuğuna kadar bir sürü akla zarar şey anlatıyor ama bahsedilen Nizam/Sophia yok.

Aslında Nizam adlı bir genç kız var Tercümanü'l Eşvak (Arzuların Tercümanı) adlı eserinde bahsediyormuş, yıllar önce okumuştum ama detaylarını unuttum tabi, onunda Fütühatla alakası yok o ayrı bir şiirsel eser ve bir hocasının kızı olan Nizam Ayn es-Şems'tir diyor.
Mesela burada Tercümânu'l-Eşvâk isimli âşıkhâne şiirleri ve gazelleri ihtiva eden eseri İbn Arabî'ye bu dilber ilham ediyor, İbn Arabi'nin bu eserdeki şiirlerinin konusu zahirde Nizâm, ama bâtında Allah'tır.
Diyor kısaca Daha sonradan, kendisine yöneltilen eleştirilerden dolayı bu şiirlerin dünyevî aşka değil, mânevî hakîkatlere dair olduğunu beyan eden uzun şerhler de yazmış.
Zaten Arabide kadın olayı çok farklı bir boyutta, kadın kötü filan olamaz, bunu diyen Arabiyi gerçekten tanımamıştır. Adamın Endülüste ki 3 şeyhi kadın zaten, kadın Kutup bile olur bilemeyiz der. Hele şurada ki dediklerine bir bakın bunlarda Fususun da geçer.
Erkek kadını sevdiği zaman onunla yatmak istemiştir. Yani sevginin sonunda meydana gelen şey. Nikah (kadın erkek münasebeti)nden daha büyük bir kavuşma yoktur. Onun için şehvet kişinin bütün vücudunu kaplar. Bu sebepten kişinin yıkanması emredilmiştir… Şüphesiz Allah, kulunun kendisinden başka bir şeyle lezzet bulduğuna inanmasını çok kıskanır. Onun için kendisinde fena bulduğu kadın suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusul) ile onu temizlemiştir. Çünkü başka şekilde olmaz. Erkek, Allah'ı kadında müşahade ederse, buna münfailde müşahade denir… Allah'ı kadında müşahade etmesi tam ve en mükemmeldir. Çünkü Allah onlarda çok mükemmel müşahade edilmektedir. Zira Allah maddelerden soyut olarak hiç bir zaman müşahade edilmez. Allah'ın kadınlarda müşahade edilmesi en büyük ve en mükemmeldir. Kavuşmanın en büyüğü de nikah (münasebet)tir.
Ben zaten merak ettiğim için de ekstra aradım Nizam/Sophia olayını ama Fütühatta yok, en son kaynakçada ki Karen Armstrong, Tanrının Tarihi 'ni de indirip baktım, (bu kitapta fena değilmiş) orada tamam verdiği sayfada var ama o da kaynakçada başka bir İng. Fütühat veriyor, Henry Corbin imzalı.
Hasılı sadece geriye Tercümanü'l Eşvak kalıyor o da bende yok. Orada da Sophia deyip/demediğini de bilmiyorum. Bu büyük ihtimal dediğim gibi bu bir benzetme, sembolik bir çıkarıma benziyor.
Zaten dediğim gibi Arabide kadın olayı, çok çok farklıdır. Bunu fark edenler şöyle makalelerde yazarlar zaten. 11.yy larda kadına bu bakış açısı, bugün insanını bile şaşırtır.

Dediğim gibi bu Sophia meselesini varsa bildiğiniz Arabi kaynağı bakmak isterim. Benimde ilgi allanıma giriyor mesele çünkü. Neticede bunu diyen bir adamı konuşuyoruz.
Biz dişiyiz oluşturduklarıyla
Şükür Allah"a ki kainatta hiç erkek yoktu
(İbni Arabi)

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 03-08-2017, 23:26
spartacus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
spartacus spartacus isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
Dinlerden Özgürlük Grubu Üyesi
 
Üyelik tarihi: 06 Apr 2006
Mesajlar: 12.708

Onur Üyeliği 

Standart

Felâsife´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Sözün özü kitaplar ölüdür ve anca yâd edilebilirler, lakin onlara harfi harfine uymak yoktur, hatta Sufiler de canlı kitap tabiri bile vardır.
"Okunacak en büyük kitap insandır." Bektaş-i Veli.

Sersemler akıllıların 7 yılda cevaplandıramayacağı soruları 1 günde sorarlar.
-------
Korku ve menfaat dalkavukluğa yol açar.
-------
İnsan korktuğuna ya da arzuladığına çok kolay inanır. La Fontaine
-------
Öküz tahta çıkarsa padişah olmaz, saray ahır olur. Çerkes Atasözü
-------
Akıllı bizi arayıp sormaz, aptal bacadan akar.
------
Su dağları kemirir, vadileri doldurur.
------
Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar kitaplar avcıyı övecektir.
------
Hürriyet, başkalarına vermedikçe alamayacağımız tek şeydir. William Allen White
------
Belki söylendi herşey,/ belki de gece bekleniyor/ yazılsın diye aynı cümle. Tüm nedenleri yeryüzünün/ bir çakıltaşına takılıp kaldı. Esteban
------
Sıradan insan kendini evrenin merkezi yapmanın yolunu arar; bilge kişinin evreni onun merkezindedir. Lao Tzu
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 03-08-2017, 23:32
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

spartacus´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
"Okunacak en büyük kitap insandır." Bektaş-i Veli.
Eyvallah, sağ olasın.

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 03-08-2017, 23:53
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

Felasife;yazının yeterli görülmemesi gibi şeyler tasavvufa has bir durum değil..Gnostisizm kaynaklı saçmalıklar bunlar..Aynı şeyleri farklı kelimelerle anlatan iki inanç sonuçta..Gnostisizmde de aynı şeyi tekrar etmemekten söz edilir ve yazılan metinler sürekli değiştirilir..

Çok okudum diyorsunuz ama ısrarla ''sufi Dünya'yı iyi görür'' diyorsunuz..Bunu anlamıyorum..Sufinin Dünya'ya kayıtsız kaldığı doğru ama sufi bu Dünya'yı tanrının/allahın/hakkın/mutlak varlığın bir gölgesi gibi,bir yanılsama olarak görür ve kendisi bu Dünya'da sevgilisinden ayrılan ve ayrılık acısı çeken biri olarak bulunur..Yani sufi ölünceye kadar acı içindedir..Ölümü yücelten bu insanlar,yaşamı normal olarak aşağılamak durumundadırlar..Yaşam denilen şey de,nefstir..

Muhammed olmayan bir şey ve bu şeye dair yazılanlara bakarak,sufizme dair birçok şey görebilirsiniz..Ustası olarak Varaka'yı söyleyebiliriz..

Sadece Hakk söylemi doğru olmaz tabi..Farklı şeyler söylenir..Farklı isimler..Hiçbir ismin,bu şeyi tanımlayamayacağı söylenir,anlatılır..Doğrudur..Bu da gnostisizmde aynen geçer..Mesela Basilides isimli gnostik ''Tanrı'yı tanımlanamaz olarak bile adlandırmamalıyız'' demiştir..

Rumi'nin neden ''Bedenle özdeşleşmekten kurtulursak hepimiz İsa oluruz''..! dediğini anlamamışsınız..Rumi'nin burada bahsettiği çarmıha gerilen İsa değil..Sizin merkez dediğiniz yerde bulunan İsa..Rumi,eşek konusunda olduğu gibi bu konuda da mecaz sanatını konuşturuyor..Diyor ki nefsinden kurtulursan,yani Sophia'dan kurtulursan,İsa olursun;yani tanrı olursun,yani kendi öz varlığına kavuşursun diyor..

Logos,sufizmde marifete denk geliyor..

Arabi Sophia derken,kadından filan bahsetmiyor,nefsten bahsediyor..Neydi nefs?Konumuz olan eşek
Eşeği görmek bile mesele..İsa ve Muhammed bu eşeğe,yani nefse,yani Sophia'ya biniyorlar işte..O yüzden insanı kamiller ya..!

Arabi'nin Sophia'yı gördüğü şu kitapta yazar;
http://www.kitapyurdu.com/kitap/isa-...eri/79284.html
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 04-08-2017, 01:05
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Gnostisizmde de aynı şeyi tekrar etmemekten söz edilir ve yazılan metinler sürekli değiştirilir..
Böyle yapıyorlarsa kendilerini bilerek güncelliyorlarsa gayet güzel, hayata rağmen, bir şey geliştirilemez, bunun hayatla paralel olması gerekir ki o öğretide yaşasın veya yaşadığı, canlı olduğu belli olsun. Bu gayet normal.

Çok okudum diyorsunuz ama ısrarla ''sufi Dünya'yı iyi görür'' diyorsunuz..Bunu anlamıyorum..Sufinin Dünya'ya kayıtsız kaldığı doğru ama sufi bu Dünya'yı tanrının/allahın/hakkın/mutlak varlığın bir gölgesi gibi,bir yanılsama olarak görür ve kendisi bu Dünya'da sevgilisinden ayrılan ve ayrılık acısı çeken biri olarak bulunur..Yani sufi ölünceye kadar acı içindedir..
Bu sanırım Gnostiizmde böyle, ya da en azından bildiğim İsevilikte böyle, İsa o kadar sevgi doluydu ki, buna dayanamadı, kendini bizler için feda etti, günahlarımıza kefaret oldu vs.

Bu Sufizm de böyle değil, birisi birileri için kendini feda etmez, dolayısıyla başkaları için acı çekmek filan yoktur.
Sufiler'de de sevgi olayı var, aşırı hümansittirler vs. ve bu sevgi içinizde bir takım acılar depreştiriyorsa, bu işte o Sufinin olmadığı anlamına gelir. Öyleki soru sormak, cevap aramak gibi şeyler bile kafadan Sufizm de yoktur.
Soran arayan demektir, arayanda gerçeği bulamadığı için, buna takılıp kalan demektir. Soru/cevap bir kısır döngü oluşturur, bundan kurtulmanın, bu girdaplarda kaybolmamanın formülü de aramamaktan geçiyor.

Tabi bu hiç kolay değildir, neticede NEFS gibi insanî yönde vardır ki bu insanın yakasını bırakmaz, Sufinin de bırakmaz. Çokları ziyan olup giderler. Nefs her zaman ipleri elinde tutmak ister. Bu da dediğim gibi terbiye konusudur. O ihtiraslar, arzular terbiye edilmelidir, yoksa nefs helede böyle terbiye altında ki nefs kişiyi çok daha yorar. Kolay değildir.
İnsanlarda böyle yorucu işlere girmedikleri için, işin içini bilemezler.

Acı çekmek dediğim gibi olmamaktır, yoksa kimse kimse için gerçekte acı macı çekmiyor, kendi acısını insanlara malediyorlar, bu içsel psikolojikte bir şey.

Acı içte ise o dışta da zuhur eder!
Sufiler bunu çok iyi biliyorlar.

Acı dediğimiz şey bizim bilincimizin derinlerinde yer etmiş, yuva etmiştir, orada sarılmayı beklemektedir, ama bizler ne yaparız onu tedavi etmektense, adeta onu daha canlı tutmak adına, acı dolu bir dünya hayal ederiz ve hatta birilerine de yardım ederiz, olmadı yazarız çizeriz.
Çünkü içerimiz acı namına bir şey görünce "cızz!" eder. Onu baskılamak adına da dış dünyaya yöneliriz.
Fakat baskılamak işe yaramaz, hayat sürekli onu önümüze getirir koyar. Böyle inatçı bir hayat vardır. Ve bunun da yegane sebebi "kendine bak, acını gör ve onu tedavi et"
Acı ile insanlara iyilik olur um? ama hayat böyle işliyor, kendini gör diyor. Sufilikte bunu fırsata dönüştürüyor.

İşte bu cızlama konusu Sufizm de adeta tedavi edilir. O yüzden Sufiler ruhen acı çekmezler, çekiyorlarsa da içsel de eksiklik vardır.
Uzatıyorum belki ama konu ilginç bir yere de geldi çünkü, Sufiler burada rol filan da yapmazlar, bu gerçekte böyle olduğu içindir.
Yoksa kimse kendini gerçekte kandıramaz.

Sadece Hakk söylemi doğru olmaz tabi..Farklı şeyler söylenir..Farklı isimler..Hiçbir ismin,bu şeyi tanımlayamayacağı söylenir,anlatılır..Doğrudur..Bu da gnostisizmde aynen geçer..Mesela Basilides isimli gnostik ''Tanrı'yı tanımlanamaz olarak bile adlandırmamalıyız'' demiştir..
Eyvallah.
Diyor ki nefsinden kurtulursan,yani Sophia'dan kurtulursan,İsa olursun;yani tanrı olursun,yani kendi öz varlığına kavuşursun diyor..
Bir şeylere kavuşmak, onun peşinden koşmak artık bana çekici gelmiyor, zira bugünü yaşamayan insan, gelecekte yaşamak arzusuna kapılıyorsa, o bugünün de acı çekiyor demektir.
O yüzden dediğiniz şeyler gerçekte de öyle olsa, İnsan gerçekte Tanrı bile olsa, başka şeyde olsa, ben genede öyle bir şeyi hayal edemem, yarınım ne olur, ölünce ne olur, bunu bilmek arzusu dediğim gibi bu günde bir sıkıntım, acım, rahatsızlığım anlamına da gelir.
Zira yaşamın içinde hayal yoktur, tek gerçek an da olandır, o neyse öyledir, öteleri deşelemek andan uzaklaştırır, bu da hayaldir.

Bebekken, o yeni yeni yürümeye başladığımızda filan HAYAL mi kurardık? kurmazdık !...
Bunu aslında hepimizde çok iyi biliyoruz ama ne var ki büyüdükçe unuttuk. Olay böyle esasında. Sufi iyi bildiği bir şeyi tekrar yaşar, bunu hatırlar, öteki türlü bilinmeyen bir zaten hep bilinmeyen olarakta kalacaktır. Onu bulsa bile bilinmeyen olduğu için, gerçekte ne olduğunu asla da bilemeyecektir.

Arabi Sophia derken,kadından filan bahsetmiyor,nefsten bahsediyor..Neydi nefs? Konumuz olan eşek
Eşeği görmek bile mesele..İsa ve Muhammed bu eşeğe,yani nefse,yani Sophia'ya biniyorlar işte..O yüzden insanı kamiller ya..!
Şu konuştuklarımız nefsin mefsin çok önüne geçti.
Arabi'nin Sophia'yı gördüğü şu kitapta yazar;
Eyvallah.
Dediğim gibi ben bu meseleyi çok merak ediyorum, umarım kaynakçalar da sıkıntı yoktur, gerçi İng. kaynak verincede sorun çözülmüyor, ara ki bulasın.
Kitap elinde varsa, nereden alıntıladığına bakar mısın, rica etsem.

Sevgiler

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 04-08-2017, 19:58
Ahlaksız - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Ahlaksız Ahlaksız isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 07 Jul 2012
Mesajlar: 8.496
Standart

Felasife;siz sanırım ateist değilsiniz..Ben ateist olduğum için bu tarz konularda sadece bilgi üzerinden gidiyorum..Siz kişisel olarak sufizmi farklı algılıyorsunuz..Sufilerin Dünya hakkındaki görüşleri konusunda farklı düşünüyoruz..

Arabi'nin Sophia'yı görmesine dair,yukarıda bir kaç kaynağı belirtmişsiniz zaten..Bendeki kitapta Armstrong k.,merkur d.ve matthews c. yazıyor..Rakamlarla beraber..
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 05-08-2017, 00:11
Felâsife - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Felâsife Felâsife isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: 19 Jan 2014
Bulunduğu yer: Hayret!
Mesajlar: 4.039
Standart

Ahlaksız´isimli üyeden Alıntı Mesajı göster
Felasife;siz sanırım ateist değilsiniz..Ben ateist olduğum için bu tarz konularda sadece bilgi üzerinden gidiyorum..
Ateist, Teist gibi bir sıfatla kendimi özdeşleştirmediğim için, bu sohbet benim açımdan bir sorun değil, bilakis bilmediğim bir bakış açısını görme fırsatıdır.
Yoksa dediğiniz gibi Sufizm bende sizde ki bilgiden daha ayrı ama ayrı olsada bunu konuşabiliyor olmak, benim açımdan önemlidir.
Herkes aynı şeyi konuşunca bu gelişmek bile sayılmaz, belki yerinde saymak olur diye düşünürüm.

Neyse ben kendi adıma teşekkür ederim, güzel bir sohbet oldu.
Sophia meselesini de takipteyim, gerçi o genç kızın Nizam olduğu belli oldu ama ileride buna dair bir şeyler bulursam bu konu altında paylaşırım.

Sevgiler

Derinde ittifaklar var, yüzeye çıktıkça ayrılıklar.
Zıtlar temelde aynıdır, gayrı hikayedir ayrılıklar.
Artık yersen bu ayrılıktır, yemezsen de aynılıktır.
Aynılaşanlar ayrı olamaz, kandırmacadır ayrılıklar.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Önerilen Siteler


Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz Aktif değil dir.
Mesajlara cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz Aktif değildir dir.

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz forumu seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +3 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 00:19 .