A) Yemameli Müseylime ile Sanalı Esvedi Ansi'yi "Yalancı Peygamberler" Olarak Tanımlamak Üzere Kur'an'a Ayetler Koyar (K. 48, Fetih Suresi, ayet 16)
Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre Muhammed, o dönemin önemli kişilerinden sayılan Yemameli Müseylime ve San'ah Esvedi Ansi'yi "yalancı peygamber" (türedi peygamber) deyimiyle aşağılardı. Bir kez şöyle demiştir:
* Maide Suresi, ayet 103; Fetih Suresi, ayet 16 vs.; A'raf Suresi, ayet 1756.
"Bir kere uyurken rüyamda bana yerde medffın hazineler getirildi. Ve ovucumun içine iki altın bilezik konuldu... Sonra Allah bana bunlara üflemekliğimi vahyetii. Ben de lifledim. Hemen ikisi de gitti. Ben bu bilezikleri iki yalancı (türedi Peygamber) ile te'vil ettim ki, ikisi arasında bulunduğum San'a 11 (Esvedi Ansi) ile Yemameli (Müseylime)dir."1
Müseylime. Yemame'deki Beni Hanife kavminin reisiydi. Söylendiğine göre "Eğer Muhammed, kendisinden sonra beni halef kılarsa kendisine uyarım" diye konuşurdu. Bundan dolayıdır ki, Muhammed ona düşman kesilmiş ve Tanrı'nın onun hakkında "kezzab, maktul ve cehennem?" dediğini söylemiştir.2 "Kezzab" sözcüğü "yalancı" anlamınadır; "maktul" sözcüğü "öldürülmüş" ve "cehennemi" sözcüğü de "cehennemlik olmak" demek olduğuna göre, yukarıdaki tanımlamanın Müseylime'yi hakir kılıcı nitelikte olduğu muhakkaktır. Bundan dolayıdır ki, İslam kaynaklan Müseylime'yi küçültücü bir adla çağırmak üzere "MüseylimetülKezzab" (yani "Yalancı Müseylime" ya da "sahtekar Müseylime") terkibini kullanır olmuşlardır. Oysa ki, Müseylime'nin böylesine bir lakaba muhatap kalacak ölçüde kötü bir davranışı olmamıştır. Bütün yaptığı şey Muhammed'den "paye" istemektir. Fakat Muhammed onu, hani sanki "peygamberliğini" elinden alıyormuş gibi kabul edip, aşağılama yoluna gitmiştir. Gerçekten de kaynakların bildirmesine göre Müseylime, 17 kişilik bir heyetle bir gün Medine'ye gittiğinde Muhammed'i ziyaret eder ve ondan "nübüvvet payesinden" (peygamberlik rütbesinden) bir hisse ister. Onu dinleyen Muhammed, elinde tuttuğu hurma dalını göstererek şöyle cevap verir:
"(Değil nübüvetten bir pay fakat) şu hurma dalının bir parçasını benden istesen onu bile vermem. Sen de Allah'ın, hakkındaki hü
1 Sahihi..., c.X, s.378. Hadis No: 1649.
2 Sahihi..., c.X, s.377.
küm ve takdirini tecavüz edemezsin! (O hüküm, kezzab, maktul, cehennemi olmandır.) Eğer sen bana ve Hakk'a muhalefet edersen, Allah seni muhakkak helak eder. Ve ben muhakkak sanırım ki, sen... rii'yamda bana gösterilen (meş'uın) kişisin!"
der ve yanında duran şairi Hassan b. Sabif'i göstererek:
"İste şu zat (hatibim) Sabit'tir. Benim tarafımdan sana (icab eden) cevabı verecektir"
diye ekler.3 Emir üzerine Hassan b. Sabit, Müseyleme'yi baştan aşağı giydiren bir şiir söyler. Fakat Muhammed, özel şairinin verdiği bu cevabı pek yeterli bulmamış olmalıdır ki, vahiy indi diyerek Kur'an'a şu ayeti koyar:
" Ey Muhammed! Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki '... Güçlü kuvvetli bir millete karsı, onlar Müslüman olana kadar savaşmaya çağırılacaksınız. Eğer itaat ederseniz Allah size güzel ecir verir'..." (K. 48, Fetih Suresi, ayet 16.)
Her ne kadar bazı yorumcular, bu ayetin başka bir vesileyle, daha doğrusu Hudeybiye Seferi'nden geri kalanların Farslılara ya da Romalılara karşı savaşa çağırılacaklarını anlatmak maksadıyla indiğini ve bu savaşların Muhammed tarafından Mute ve Tebuk gazvelerinde başlatıldığını söyleseler de, tanınmış yorumculardan birçoğu farklı görüştedirler. Nitekim İbn İshak'ın Zuhri'den rivayetine ve ayrıca Beyzavi'nin de yorumlarına göre bu ayetde sözü geçen kavmin, Müseyleme'nin kavmi olan Beni Hanife olduğu anlaşılmaktadır.4 Nitekim hicretin 12. yılında, Ebu Bekir'in halifeliği zamanında, Yemame'deki Beni Hanife'ye savaş açılmış, Müseyleme öldürülmüş ve kavmi de İslam olmaya zorlanmıştır.
***
3 Sahihi..., c.X, s.376, Hadis No: 1648.
4 Sahihi..., c.VIII, s. 189, 304. Bu konuda ayrıca bkz. Elmalılı H. Yazır, age, c.VI, s.4418.
Muhammed'in, kendisine rakip olarak gördüğü diğer bir kimse Utbe İbni Rebfa'dır ki, genellikle Abu'lValid künyesiyle bilinir. Utbe Mekke'nin tanınmış, zengin ve son derece cömert bilinen kişilerinden olup Muhammed'in uzaktan akrabası sayılırdı. Aynı zamanda şair ve iyi bir konuşmacı olan Utbe, halkın çok sevdiği ve saydığı bir kimseydi; önemli hususlarda daima ona danışılır, onun tavsiyesine uyulurdu. Ka'be'deki "Haceri Esved"in (Karataş'ın) yerine konmasında rolü olduğu gibi Muhammed'in putlar aleyhine konuşmaya başlaması üzerine onu bundan vazgeçirtmek üzere Kureyşlilerin Abu Talib'e gönderdikleri heyete katılanlardan biri olmuştur.5 Kureyş halkı Utbe'yi öylesine değerli ve saygın bir kimse olarak bilirdi ki, çoğu kişiler onun peygamberlik payesine layık olduğunu anlatmak için şöyle konuşurlardı:
"Ne olurdu şu Kur'an iki şehirden (Mekke ve Taif) büyük bir kimseye gönderilseydi. "6
Bu şekilde konuşmakla Utbe'yi, Muhammed'den daha fazla peygamberliğe layık gördüklerini anlatmak isterlerdi. Ve işte Muhammed'i çileden çıkaran ve Utbe'yt karşı düşman yapan da bu tür konuşmalardı. 7 Bununla beraber Utbe, İslam dinine karşı olmakla birlikte, Muhammed'e düşmanlık besleyenlerden ya da eziyet edenlerden olmamıştır. Aksine, bir bakıma yardımcı olmuştur. Daha önceki sayfalarda değindiğimiz gibi Muhammed, Taif halkı tarafından taşlanıp kovulduğu zaman Taif dışındaki bir yerde üzüm bağlarına sahip bulunan Utbe ve Şayba kardeşlere sığınmış ve onlardan iyi bir davranış görmüştür. İslam kaynaklarından öğrenmekteyiz ki, Utbe, Mekkeli putperestlerle Müslümanların Bedir'de birbirlerini öldür
5 Bu konuda Neşet Çağatay'ın İslam Ansiklopedisi'nde Utbe b. Rebi'a için yazdıklarına bkz. Ayrıca bkz. Sahihi..., c.VI, s.507.
6 Sahihi..., c.IX, s.33. Bu tür konuşmaların İlmi Ahdi Yalil hakkında cereyan ettiğini söyleyenler de vardır.
7 Bu düşmanlığa sebep olarak başka olaylar da gösterilir. Örneğin güya Muhammed Mekke'de bir gün namaz kılarken Utbe gelip deve döl döşeğini onun sırtına atarak alay etmiştir. Bkz. Sahihi..., c.X, s.45.
melerini önlemek maksadıyla elinden geleni yapmış ve bu yüzden bazı kimseler (örneğin Ebu Cehl) tarafından korkaklıkla ve davaya ihanetle suçlandırılmıştır. Bu suçlamalardan kurtulmak için Müslümanlara meydan okuduğu ve bu meydan okuması üzerine Muhammed tarafından gönderilen Ubeydullah b. elHaris b. elMuttalib tarafından öldürüldüğü anlaşılıyor.
B) Düşmanlık Beslediği Ümeyye b. Abi'IŞalt, Abu Amir b alNu'man ya da Bel'am b . Ba'ur Gibi Kimseleri "Dilini Sarkıtıp Soluyan Köpek" Şeklinde Tanımlayıp Aşağılamak Üzere Kur'an'a Ayetler Koyar (K. 7, A'raf Suresi, Ayet 175176)
Kur'an'da, A'raf Suresi'nin 1756 ayetlerinde, şeytana kapılıp Tanrı'nın emirlerinden çıkan, azgınlaşan ve daha doğrusu dünyevi istekleri sebebiyle sapıklığa saplanan bir kişiden söz edilmekte ve şöyle denmekte:
".. .Fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. (Onun) durumu. . .dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin durumu böyledir" (K. 7, A'raf Suresi, ayet 176).
Burada sözü geçen ve "dilini sarkıtıp soluyan" bir köpeğe benzetilen kişinin kim olduğu kesin olarak bilinmiyor. Kimine göre bu kişi, Arap şairlerinden Ümeyye b. Abi'lŞalt'lır (ki Ümeyye b. Ebi'lSalt olarak ya da Ümeyye bin Essalt şeklinde de yazılır). Kimine göre bu kişi Abu Amir b alNu'man adında bir rahiptir. Kimine göre ise Belam b. Baur adında bir Yahudidir. Fakat her kim olursa olsun anlaşılan şu ki, Muhammed, bu kişilerin tutum ve davranışlarını kendi iktidar ve otoritesi bakımından sakıncalı gördüğü içindir ki, yukarıdaki ayetleri koymuştur. Ümeyye b. Abi'lŞalt'ın, Muhammed zamanında ünlü bir şair olduğu ve peygamberlik hevesine kapılıp Muhammed'i kıskandığı ve onun aleyhinde şiirler yazdığı ve bu yüzden Tanrı tarafından yukarıdaki şekilde tanımlandığı söylenir. Vakidi ya da alAgani gibi kaynaklara göre yukarıdaki ayetler Ümeyye hakkında inmiştir.8 Söylendiğine göre bu Arap şairi, İncil ve Tevrat'ı çok iyi bilen ve İbrahim "Peygamber'in" getirdiği Hanifiya dinine inanan, ona bağlanan ve bu nedenle putperestlikten uzaklaşan bir kimsedir. Fakat Muhammed'in peygamberliğini kabul etmemiş ve İslama girmemiştir. Güya Araplar arasından bir peygamberin geleceğinin Tevrat ve İncil'de yazıldığını ciddiye alıp Muhammed'i kıskanmış, onun aleyhinde şiirler yazmıştır. Söylendiğine göre peygamberlik hevesine kapılmıştır.9 Fakat, yine söylendiğine göre bu şair, Mekkeli putperest Kureyşliler lehine olmak üzere Muhammed'i yerer şekilde şiirler yazmıştır ki, bunlardan en sert olanlarını Bedir Savaşı vesilesiyle kaleme almıştır. Bu savaş sırasında öldürülen Mekkeli Kureyşliler arasında kendi yakınları da bulunduğu için şiirleriyle Muhammed'i bir hayli hicvettiği anlaşılmaktadır. AlSira adlı ünlü yapıtın yazarı İbn Hişam'ın söylemesine göre Muhammed bu şiirlerin rivayetini yasaklamıştır.10
AlSa'labi gibi kaynaklara göre A'raf Suresi'nin yukarıda belirttiğimiz 176, ayetinde sözü edilen kimse Abu Amir b alNu'man adında bir rahiptir.11 Fakat başta Beyzevi, Celaleddin, alZemakşari, Tabari, Razi, İbn Kutayba vs. gibi İslam kaynaklarının büyük çoğunluğuna göre yukarıdaki ayetlerde sözü geçen kişi Bel'am b. Baur adında biri olup Yahudi ulemasından, Yemen ya da Kan'an diyarlarında yaşayan kavimlerdendir. Güya ilk başlarda, Tevrat'taki Musa ile ilgili şeylere inanmış ve Tanrı'nın Musa'yı melekleriyle koruduğunu söylemişken, sonradan fikir değiştirmiş ve onun aleyhinde bedduada bulunmuş; fakat Tanrı onun bedduasını etkisiz kıl
8 Bkz. Sahihi Buhari Muhtasarı..., c.X, s.39.
9 Bkz. Abu'IFarac, Kitab alAgani, c.III, s. 187; ayrıca bkz. İslam Ansiklopedisi, c.13, s.101.
10 Bkz. AlSira, c.II, s.3032; ayrıca bkz. İslam Ansiklopedisi, c. 13, s. 101.
11 Bkz. İslam Ansiklopedisi, c.II, s.464.
mış, ayrıca da cezlandırmış ve A'raf Suresi'nin 175. ayetinde geçen hakaretlere muhatap kılmıştır. Razi'nin Mafatih adlı kitabında yazılanlara göre Bel'am, güya Tanrı tarafından bilgi ile donatılmış ve Tanrı'nın dinini iyice öğrenmiş olmasına rağmen, daha sonra yukarıdaki şekilde "itikatsızlığa" (inançsızlığa) düşmüş olan bir kimsedir. Bel'am'la ilgili olmak üzere daha birçok rivayet mevcut. Ve işte güya Tanrı, Kur'an ayetlerini yalan sayanlara ihtar olsun diye Bel'am örneğini vermiştir.12 Oysa örneği veren Muhammed'dir; kendisine inanmakta "kusur" edenleri ya da savaşa sürüklemek isteyip de direniş gördüğü kimseleri yola getirmek için bu tür örnekleri kullanmak istemiştir.
C) Kendisine Rakip Görünen Huzailere Lanetler Eder; Cedleri Olan Huzai Amr İbni Amiri'yi13 "Cehennem'de Bağırsaklarını Ateş İçinde Sürüklerken" Gördüğünü Söyler; Huzailerin Geleneklerini Yermek Üzere Kur'an'a Ayetler Koyar (K. 5, Maide Suresi, Ayet 103)
Kendisini "üstün" karakterli bir kimse olarak tanıtmak maksadıyla Muhammed, her vesileyle:
"Ben lanetleyici olarak değil, rahmet olarak gönderildim "
derdi.14 "Rahmet" olarak gönderildiğini söylerken "çok merhametli" ve "esirgeyen" bir kimse olduğunu anlatmak isterdi. Ne var ki, düşmanlık ve kin beslediği (özellikle kendisine "rakip" gördüğü)
12 Bkz. Taban, Tahsiı; c.IX, 76 vd.; ayrıca bkz. Razi, Mafatih, Kahire 1308, c.IV, s.315 vd. Bu konuda İslam Ansiklopedisi'nde "Belam" sözcüğüne bkz., c.H, s.4645; ayrıca bkz. Elmalılı H. Yazır, age, c.III, s.2335.
13 Ebi Sümame, Amr İbni Malik olarak bilinir.
14 Bkz. İmam Gazali, İhyau 'Ulumi'dDin, Bedir Yayınlan, İstanbul 1975, c.H, s.878.
kimseleri lanetlemekten ve onları en feci şekilde öldürülmüş olarak gördüğünü söylemekten geri kalmazdı. Huzai'lerle ilgili olarak söylediği şu sözler bu konuda verilebilecek örneklerdendir:
"Ben Cehenem'de Huzai Amr İbni Amiri'yi, kendi bağırsaklarını (ateş içinde) sürükler bir halde gördüm. Çünkü Amrı Huzai develeri salma adak yapanların önderi idi."
Yine bu doğrultuda olarak Maide Suresi'ne şu ayetleri koymuştur:
"Allah, ne bahire'yi meşru kılmıştır, ne saibe'yi, ne vasila'yı, ne de ham'ı; fakat kafir olanlar Allah'a yalan yere iftira ederler... Onlara: 'Gelin Allah'ın indirdiğine ve Peygamber'e' dendi(ğinde) 'Bize yeter atalarımızın yapageldikleri şeyler, böyle bulduk biz'derler..." (K. 5, Maide Suresi, ayet 103104.)
Bu ayetlerde yer alan "bahire", "şaibe", "vasıla" ve "ham" sözcükleri, İslam öncesi dönem itibariyle Araplar arasındaki bazı geleneklere karşılıktır. Herhangi bir işin olması için Araplar deve adarlardı. İstedikleri olursa adadıkları deveyi koyuverirlerdi. Başıboş dolaşan bu deveye "şaibe" denirdi. Erkek bir deveden on döl almışlarsa artık o devenin üstüne binmezler, sadece beslerlerdi; buna "ham" denirdi. Eğer dişi deve beş kez doğurur ve beşinci yavru erkek olursa, o devenin kulağını yararlar, kıra salarlardı; bu deveye "bahire" derlerdi. Öte yandan koyun sahibi olanlar, eğer besledikleri koyunlar erkek ve dişi ikiz yavru doğurursa, erkek yavruyu dişi yüzünden kurban etmezlerdi; buna "vısile" derlerdi. İşte bu hususları göz önünde tutarak yorumcular, yukarıdaki ayetlerin "putperestliği" ve "batıla inanmışlığı" yok etmek için konduğunu öne sürerler. Güya Muhammed, halkı batıl geleneklerden kurtarmak istemiştir. Oysa ki, Muhammed bu ayetleri bunun için koymamıştır. Çünkü bizzat kendisi batıla inanmışların başında gelirdi: Şu bakımdan ki, Ka'be'deki Karataş'ı öpmeyi iki tepe arasında koşarak şeytanları taşlamayı ya da tiikürüklü ve tükürüksüz üfleme usulleriyle hastalık tedavisini doğal bilirdi. Hastalandığı zamanlar, Kur'an'a koyduğu "Muavvizeteyn" sureleri diye bilinen elFelak ve enNas surelerini okur, sırtını sıvazlatır, bu surelerle şifa bulacağını düşünürdü. Bu tür batıl inanışlara saplı bir kimse olduğu göz önünde tutulacak olursa, Maide Suresi'nin yukarıdaki ayetlerini batıl itikatları yok etmek maksadıyla koyduğunu kabul etmek gülünç olur. Gerçek şudur ki, bu ayetleri koymasının sebebi, Huzailere karşı beslediği düşmanlık ve kindir. Çünkü Huzailerden kimi kişiler hem "peygamber" olarak görünmek hevesindeydiler ve hem de Ka'be'nin yönetimi konusunda Muhammed'e rakip görünmekteydiler. Gerçekten de Huzaa kabilesi, Yemen'de Lühay diye anılan Amr İbni Rabia'mn,15 vaktiyle Me'rib Kenti"ndeki16 su bendinin yıkılması sonucu vuku bulan büyük afet üzerine, oğluyla birlikte yurdunu terk ederek Mekke civarına gelip orada yerleşmesi sonucu oluşan bir kabiledir; Huzaa lakabıyla bilinir ve Huzailer'in ceddi, olarak kabul edilirler.17 Mekke'ye yerleştikten sonra Mekke'nin yönetimine el koymuşlar ve Ka'be'nin bütün işlerini ve görevlerini görür olmuşlardır. Oğulları, bu saltanatı üç yüz yıla yakın bir süre boyunca sürdürmüştür. Bir müddet sonra Muhammed'in büyükbabalarından Kusay İbni Kilab, onlarla akrabalık tesis etmiş, sonunda onların elinden tüm yönetimi alarak işbaşına geçmiştir. Muhammed'in söylemesine göre Amr İbni Luhay, Araplar arasında uygulanmakta olan birtakım putperestlik geleneklerinin (örneğin, biraz yukarıda belirttiğimiz "şaibe", "bahire", "vasila", "ham" uygulamalarının) yerleşmesine sebep olan kimsedir.18 Güya ibrahim'in vaktiyle tebliğ ettiği "Tevhid dini"ni ilk bozan, ilk putu di
15 Amr İbni Rebia, İbni Kam İbni Hindif oarak bilinir.
16 Yemen'de bir yerdir.
17 Bu konuda bkz. Sahihi..., c.IX, s.2323.
18 Sahihi..., c.lX, s.235.
ken o olmuştur. "Vasila" ve "ham" adaklarını ilk yerleştiren odur.19 Halka teklif ettiği birçok şeyi "peygamber şeriatı" gibi kabul ve devam ettiren de odur.
Bütün bunlar, Muhammed için, onları kendisine rakip görmek bakımından düşmanlık sebebi olmuştur. Ve işte Amr İbni Luhay tarafından vaktiyle yerleştirilen geleneklerin "Tanrı'ya iftira" etmek olduğunu söylemek suretiyle bu düşmanlığını dile getirmiş ve Kur'an'a yukarıdaki ayetleri koymuştur. Böylece kendi prestij ve iktidarını sağlamak yönünde bir adım daha atmıştır. Huzaa'yı ve Huzaa oğlu Huzaa'ya karşı beslediği kin ve düşmanlık o kerteyi bulmuştur ki, biraz yukarıda belirttiğimiz gibi bir gün namaz kılarken şöyle demiştir:
"Ben Cehenem'de Huzai Amr İbni Amin yi, kendi bağırsaklarını (ateş içinde) sürükler bir halde gördüm. Çünkü Amrı Huzai develeri salma adak yapanların önderi idi. "20
Görülüyor ki, Muhammed, düşmanlık ve kin beslediği Huzaa'ya karşı Kur'an'a koyduğu ayetlerle ve vahyin bir başka şekli olduğunu söylediği hadislerle iş görmeyi, günlük siyasetinin gereksinimlerinden bilmiştir.
19 İbni İshak'ın rivayeti için bkz. Sahihi..., c.IX, s.235.
20 Buhari'nin Ebu Hüreyre'den rivayeti olan bu hadis için bkz. Sahihi..., c.IX, s.233, Hadis No: 1435